39. Bölüm
Ömer Faruk Yardımcı / Kaizen :  Zamanın Varisi / Zamanın Varisi : Part 3

Zamanın Varisi : Part 3

Ömer Faruk Yardımcı
davyjones

 

 

Alex, Trion’un gizemini çözmek için çıktığı bu yolculukta sonunda şirkete dair bir iz bulmuştu. Arterler sayesinde Han Hanedanlığı’ndan Güney Amerika kıtasına kadar ulaşmıştı. Ancak hedeflediği koordinatlarda, görünürde hiçbir şey yoktu. Ayağının altında çukurlaşan bir su birikintisi dışında. Bu suyun doğal olmadığını anlaması uzun sürmedi. Yavaşça suyun akış yönünü takip etti ve kendisini bir kuyunun yanında buldu. Kuyunun dibinde, sıradan bir su yerine, parıldayan ve neredeyse canlı gibi hareket eden bir sıvı vardı.

"Haklıymış..." diye mırıldandı. "Gerçekten de gizli bir arter yolları var."

Bu arter, Kaizen’in haritalarına hiçbir zaman işlenmemişti. Sistemden tamamen bağımsız bir yeraltı geçidi… Alex, kuyunun sıvısına odaklanarak bedenini bu yeni arterle uyumlu bir forma dönüştürdü. Değişimle yerin derinliklerine iniyordu. Binlerce kilometre yol aldıktan sonra formunu geri kazandı ve kendisini yeraltında kurulmuş devasa bir şehirde buldu.

Yerin binlerce metre altına indiğini hissediyordu. Bedeninin tekrar katı bir forma dönüşmesiyle birlikte çevresine göz attı ve doğru yerde olduğunu anladı. Burası adeta yerin altında gizlenmiş bir şehir gibiydi. Görüntü, Connor’ın kendisini kaçırıp şirkete götürdüğü zamankine fazlasıyla benziyordu, ancak burası daha cansız, daha soğuktu.

Havada süzülen, mat bir metalden yapılmış ışıltılı şeritlerle bağlı tramvaylar, birbirine kenetli blokların arasında sessizce ilerliyordu. Ancak tramvayların içi bomboştu, sanki bir zamanlar yoğun bir yaşamın olduğu bu yer, şimdi terk edilmiş gibiydi. Arada, beyaz üniformalar giymiş birkaç insanın yavaş adımlarla bir yerlere yöneldiğini fark etti. Onların da birer gölge gibi hareket etmesi, buradaki atmosferin garip bir huzursuzlukla dolmasına neden oluyordu.

Yavaşça yürümeye devam eden Alex’in önünde bir tramvay durdu. İçeri adım attığında, bu devrinin ötesinde görünen teknolojik şehir, tüm ihtişamıyla gözlerinin önünde serildi. Binaların dış cephelerinde dönen reklam panolarında dikkat çekici bir yazı vardı: “Triton 4,543E9 Yaşında! Yeni yıl için hediyelerinizi almayı unutmayın.”

Bu garip detay, Alex’in zihnini meşgul etti. 4,543 milyar yıl mı? Dünyanın yaşı kadar... Bu şaka olmalı, diye düşündü. Tramvayla durak durak ilerlerken çevredeki her ayrıntıyı dikkatle inceledi. Pürüzsüz metal yüzeyler, uçan taşıtlar ve sistematik bir düzenle sıralanmış bloklar.

Sonunda ana binaya benzeyen, şehrin en büyük yapısına ulaştığında tramvay durdu. Alex dışarı çıktı ve devasa yapının önünde durarak yukarı baktı. Binanın boyutları göz kamaştırıcıydı, üst katları karanlığa karışıyor gibiydi. Bu yapının altında, Triton’un gerçek merkezine ulaşabileceğini düşündü.

Yavaş adımlarla binaya girerken aklında aynı sorular dönüp duruyordu: Triton, dünyanın bu kadar derininde yer alıyorsa, bir önceki değişim gününden hiç etkilenmedi mi? Yoksa binlerce döngüdür bu gezegeni perde arkasından yönetmeye devam mı ediyorlar?

Uzun ve geniş bir koridorda ilerlemeye başladı. Koridorun iki yanında üst üste dizilmiş bitişik merdivenler ve çeşitli yönlere giden asansörler dikkat çekiyordu. Burada da, dışarıdaki gibi sessizlik hâkimdi. Beyaz laboratuvar önlükleri giymiş birkaç kişi sessizce kendi işleriyle meşguldü. Onlara dair hiçbir hareketlilik ya da konuşma izi yoktu.

Alex bir süre sonra koridorun uzak ucundan kendi tarafına doğru koşan silahlı iki kişi fark etti. Hızla bir plan yapması gerekiyordu. Onları atlatmak için çevresine baktı ve hemen yanındaki hareketli asansörlerden birine doğru atıldı.

Asansör bildiği sistemlerden oldukça farklıydı. Kontrol panelinde, tanıdık sayıların ya da harflerin yerini almış, bambaşka bir dile ait gibi görünen tuhaf semboller bulunuyordu. Derin bir nefes alarak zamansal görüşünü devreye soktu ve içgüdülerine güvenerek parmaklarını sembollerin üzerinde gezdirmeye başladı. Görüntüler arasında bir örüntü bulmaya çalışarak, sırasıyla tuşlara bastı. Birkaç denemenin ardından doğru kombinasyonu tamamladığında, plazma ışınlarından oluşan kapılar kapandı. Derin bir nefes alarak, "Hala paslanmamışım." diye düşündü.

Asansör harekete geçtiğinde, beklediğinden daha karmaşık bir yolculuk başladı. Sadece yukarı ya da aşağı değil, aynı zamanda yanlara doğru da hareket ediyor gibiydi. Yerçekimine meydan okurcasına savrulan asansör, her yön değiştirdiğinde Alex’in dengesini zorluyordu. Sonunda, plazma kapılar çözülerek açıldı ve Alex karşısında tamamen farklı bir manzarayla buldu.

Burası bir laboratuvardı, ancak daha önce gördüğü hiçbir laboratuvara benzemiyordu. Etrafındaki ekipmanlar, neredeyse bilimkurgu bir romanın sayfalarından fırlamış gibiydi. Her şey temiz, düzenli ve aynı zamanda inanılmaz derecede gelişmiş görünüyordu. Yüksek tavanları ve boş gibi görünen salonun ortasına doğru yürüdü. Tam ortada, havada asılı duran holografik harflerle bir yazı belirdi.

“Trion Şirketinin CEO'su Doktor Nathan'ın Özel Laboratuvarı.”

Hedefini bulmuştu. Doktor Nathan, sadece Trion'un CEO’su değil, aynı zamanda bu devasa organizasyonun arkasındaki baş sorumluydu. Alex, ceketinin iç cebinden Logan’ın verdiği kağıtları çıkarıp yere fırlattı. Gözlerini tavanın karanlık köşelerine dikerek yüksek sesle bağırdı:

"Beni izlediğini biliyorum! Artık kirli oyunlarına bir son verme vaktin gelmedi mi?"

Sesi laboratuvarın geniş, yankılanan duvarlarında kaybolurken ışıklar bir anda titremeye başladı. Etrafındaki atmosfer değişime uğruyordu. Tavanda, neredeyse fark edilmeyecek şekilde bir boşluk açıldı ve zeminde Alex’in ayaklarının çevresinde küçük, parıldayan bir kare belirdi. Kare, yavaşça bir plaka gibi yükselmeye başladı.

Alex, gözlerini tavandaki açılışa dikti. Bulunduğu platform yukarı doğru hareket ederken, kendisini çevreleyen ortam bir anda tamamen değişti. Yapay bir doğa ortamına doğru yükseliyordu. Taze toprak kokusu ve ağaç dallarının rüzgarda çıkardığı hafif hışırtı, buranın ne kadar gerçekçi şekilde tasarlandığını kanıtlıyordu.

Platform durduğunda, gözlerinin önünde bir manzara belirdi. Çevresinde, dinozor çağından kalma devasa hayvanlar dolaşıyordu. Tyrannosaurus Rex boyutunda yaratıkların yanı sıra, daha önce hiçbir yerde görmediği, tuhaf ve grotesk canlılar da bulunuyordu. Bu hayvanların dinozorlardan bile eski çağlardan geldiğini düşündü.

Hepsinin yanı sıra, Alex'in karşısında beyaz saçları omuzlarına dökülmüş, iri yarı bir adam duruyordu. Arkası dönüktü ve ağır bir sessizliğin ardından, pes bir sesle konuşmaya başladı:

"Kirli oyunlar demek... Ne zamandan beri biliyorsun?"

Alex, öfkesini gizlemeye çalışmaksızın ileri bir adım attı ve dişlerini sıkarak cevap verdi:

"Her şeyin arkasındaydın. Her lanet şeyin planını sen yaptın. Başından beri sana güvenmedim. Ama beni evine davet ettiğin gün her şeyden emin oldum. Sen hep gölgelerin arasına saklanmış adi bir pislikten başka bir şey değildin, Logan!"

Bu sözlerle birlikte beyaz saçlı adam yavaşça arkasını döndü. Yüzünde beklenmedik bir ifade belirmişti: bir kahkaha patlatıyordu. Logan ilk defa gülüyordu; bu, ruhsuz ve donuk halinden çok uzakta, tamamen duygulu bir kahkahaydı. Çatlak bir şekilde yankılanan kahkaha, yüzündeki sakalları arasında daha da belirginleşiyordu. Ve tüm bunların tek bir nedeni vardı:
Logan, ilk defa gerçek kimliğini gösteriyordu.

 

 

Bölüm : 29.12.2024 23:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ömer Faruk Yardımcı / Kaizen :  Zamanın Varisi / Zamanın Varisi : Part 3
Ömer Faruk Yardımcı
Kaizen : Zamanın Varisi

4.08k Okunma

1.64k Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...