@dawrosee
|
'Çapkınlık Dersi' ⁴² Deniz'den... ''Deniz market!'' Uzun süre sonra yine kulağıma o ses ilişti. Sanırım Seda'nın teknolojiden haberi yok. Ya kızım telefondan sipariş etsene! Boşuna mı onca uygulama var? Hoş Seda teknoloji bilse ne olur ki? İşi gücü Deniz'e eziyet. Yatağımdan kalkıp boy aynama doğru gittim. Darmadağınık olmuşum ya. Odandan çıkıp banyoya doğru gittim. ''Deniz misafir gelecek.'' Ya bana mı geliyor sanki? Banyoya girip çeşmenin başına geçtim. Yüzüme biraz su çarpsam çok iyi olurdu. Çeşmenin ya da musluğun herneyse soğuk kısmını açtım. Üç kez yüzüme su çarptım. Yüz havlusunu elime alıp yüzümü sildim. ''Havluyu geri as.'' dedi Seda. Havluyu sinirle kirli sepetinin üstüne fırlattım. Banyodan çıkıp sertçe kapıyı çarptım. Bu kız beni deli ediyordu. Zaten asacaktım ya. Ne diye konuşuyorsun? Odama girip kapısını kapadım. Dolabımı açıp kıyafetlerime bakmaya başladım. Telefonuma gelen bir çok bildirimi umursamadım. Bugün okul vardı bu yüzden elime bir elbise aldım. Bu sırada yine mesaj gelmişti. Sinirle telefonu elime aldım. *Kurtarıcı kişisinden bir yeni bildirim*
Kurtarıcı: Güzelim. Kurtarıcı: Yeşilim. Kurtarıcı: Bugün beraber kahvaltı yapalım mı? Kurtarıcı: Sabah ders yok. Kurtarıcı: Piknik yapalım mı? Kurtarıcı: Senin sadece gelmen yeterli. Kurtarıcı: Lütfen he de. Deniz: He. Deniz: Oldu mu? Kurtarıcı: Oldu lan oldu. Kurtarıcı: Bekliyorum. Uraz'a görüldü atıp telefonu şarjdan çekip telefonu yatağa attım. Hazırlansam iyi olur. Acaba nasıl giyinsem? Yani pek bunun önemi yok ama olsun. Gözlerim kıyaferler üzerinde gezerken hemen onun yanındaki kitaplığa takıldı. Şu an kırmızı rujum ile bakışıyorduk. Onun orada ne işi vardı? Ruju almak için kitaplığın en üstten kinci rafına uzandım. Zor olsa da aldım. Aldım almasına ama kafama kitap düştü. Kitapla beraber içinden bir şey de düştü. Önce kitabı elime alıp baktım. Sonra yerdeki fotoğrafı aldım. Kağıt sanmıştım ama değilmiş. Bu nedir, diye düşünmek yerine ön yüzünü çevirdim. Derin bir nefes aldım. Hızlıca fotoğrafı kitabın arasına koyup kitaplığın en üstüne kitabı fırlattım. Hızla dolabıma dönüp kıyafet bakmaya devam ettim. *** Sitenin bahçesinde dolanmaya başladım. Uraz beni bahçede bekle dedi. Ne alakaysa? Hayır ben zaten neden buna tamam dedim ki? Çocuk senden hoşlanıyor ve sen tamam mı dedin? Dersin tabi, herkes Uraz diye başının etini yerse tamam dersin. Gözlerimi etrafta gezdirirken fark ettim ki site baya güzel. Ah canım ben, harikayım. "Günaydın Yeşilim." "Yeşilim yok Uraz. Düz arkadaşız." Uraz'ın yüzü düşse de ki bu anlık oldu. Hemen kendini toplayıp gözlerini bana dikti. "Oha çok güzel olmuşsun." "Artık gidelim." dedim. Uraz başı ile beni onayladı. "Garajdan arabayı aldım, gel gidelim." Siteden dışarı çıkmıştık. Uraz'ın arabası güzeldi. Yani rengi. Siyah ve mat. Arabanın başına gelince Uraz kapımı açıp binmem için müsaade etti. ''Otur bakalım Yeşilim.'' dedi. Bu çocuk neden Yeşilim yoku anlamıyor. ''Yeşilim yok çünkü biz arkadaşız.'' Uraz göz devirip baygın baygın baktı. Onu aldırış etmeyip arabanın kapısını kapadım. Uraz arabanın arkasından öne doğru dolandı. Yani bunu neden yapıp yolunu uzattı ki? Bu çocuk neden böyle ya? Arabanın kapısını açıp bindi fakat bedenin sadece yarısı arabanın içindeydi. Uraz'a tuhaf tuhaf baktım o ise sadece sırıtıyordu. Çapkınca... ''Ne?'' dedim. O ise hâlâ sırıtmaya devam ediyordu. Bir anda bir demet papatya uzattı bana. ''Aslında saksıda alacaktım ama kurutup sakla diye böyle aldım.'' Gülümsedim... ''Teşekkür ederim ama sanki ben bunu kurutmam gibi, yoksa atar mıyım?'' Uraz tek akşını kaldırıp bana baktı. ''Sen sana hediye edilen şeyleri asla atmazsın.'' dedi. Evet atmazdım. Çiçeği elime alıp arka koltuğa koydum. ''Aynı apartmandayız, akşam ver.'' dedim. Uraz koltuğa tam oturup arabanın kapsını kapadı. ''Hemen bir yere gidelim çünkü çok açım.'' deyip göz kırptı. Uraz arabayı çalıştırdı ve biz gitmeye başladık. Telefonu arabaya bağlayıp şarkı açtı. İstemem Söz Sevmeni... Şarkıya eşlik ediyordu. Sesi çok güzel. ''Neden sinema ve televizyon, konservatuar değil?'' Gözlerini yoldan ayırmadı. Derin bir nefes aldı. ''Sen okuyorsun diye.'' Duyduğum şeyler ile gözlerim kocaman oldu. ''Nasıl?'' dedim. ''Sesim güzel diye konservatuar seçecektim ama öğrendim ki sen sinema ve televizyon seçmişsin ben de öyle yaptım.'' ''Ama Uraz.'' ''Ya Yeşilim ya işte iki tiyatro oynarız öpüşme falan olur bize denk gelir.'' Ya bu çocuk iki dakika düzgün duramıyor ya. ''Ya konu buraya nasıl kaydı?'' ''Seninleyken kafam hep böyle.'' Uraz'ın bu söylediği ile gülmüştüm. Tabi o da bana karşılık verdi. ''Çapkınlık günün ha?'' ''Sadece sana karşı.'' Bunca ilan-ı aşktan sonra başkasına karşı olsaydı zaten ölmüştü. Başımı pencereden dışarıya çevirdim. Çok güzel bir yer görmüştüm, su kenarı. ''Şurası çok güzel.'' Sözlerim ile Uraz aniden arabayı durdurdu. ''Hadi in burada piknik yapalım.'' Şaşkınlık ile ona baktım. ''Aniden durmana gerek yoktu.'' ''Vardı güzelim, vardı.'' Arabadan hızla inip benim kapıma geldi. Kapımı açıp inmem için müsaade etti. ''Sen bir zırdelisin.'' Uraz bana gülüp kapının oradan çekildi. Arabadan inip kapısını kapadım. Bu sırada Uraz bagajdan piknik sepetini aldı. ''Masa sandalye var mı?'' ''Yerde otururuz.'' Gözlerim üzerimdeki elbiseye gitti. Uraz beni baştan sona süzdü. Tek kaşını kaldırıp bana baktı. ''Neyse Allah'tan arabada var.'' ''Sepeti bana ver, onları sen al.'' Uraz gözlerini kısıp bana baktı. ''Ben sana hiçbirini taşıtır mıyım?" Bu söylediğine gülmüştüm. Bazen cidden iyi değildi bu çocuk. Çok mu aşıktı bana? Uraz'ı arkamda bırakıp su kenarına doğru yürümeye başladım. O da elindeki ağır eşyalar ile yanıma gelmeye çalıştı. Uraz elindeki eşyaları yere bıraktı. ''Ben hallederim.'' dedi. Bir şey demek yerine masayı kurmasını bekledim. Ay ben de aşırı hazıra konan biri oldum. Uraz masayı hazırlayınca bana baktı. ''Güzelim gel otur.'' Uraz'ı başım ile onayladım. ''Ay su böreği çok severim.'' ''Biliyorum, bu yüzden sana yaptım.'' Gözlerim kocaman oldu. Elime bir börek parçası alıp tadına baktım. Harikaydı. Sandalyeyi çekip oturup tabağı elime aldım. ''Hepsi benim hiçbirini vermem.'' Uraz bu tavrıma güldü. ''Zaten sana yaptım yavrum.'' Uraz sandalyeye oturup çay doldurdu. Ben ise halen börek yemeğe devam ediyordum. ''Bence sen aşçı ol.'' dedim. ''Yavaş ye yavrum boğulacaksın.'' ''Niye ya?'' ''Tamam ye ye.'' dedi. Uraz'dan... Deniz hâlâ börekleri yemeye devam ediyordu. Bu kadar seveceğini tahmin etmedim. Yerken hem çok komik hem de çok tatlı oluyordu. Yemeği bırakıp Deniz'i izlemeye daldım. ''Ne bakıyorsun?'' dedi Deniz. ''Seni izlemekten keyif alıyorum.'' Deniz'in yediği börek boğazından kaldı. Ve öksürmeye başladı. ''Kapa çeneni.'' Bu kız şiddeti seviyor. ''Bütün böreği yedin bari bir tane bırak.'' Deniz eline aldığı son böreği tabağa geri koydu. ''Al ye.'' dedi sinirle. Oturduğum yerden kalkıp sandalyeyi Deniz'in yanına çekip oturdum. ''Ne?'' dedi. Tabaktaki böreği elime alıp Deniz'e baktım. ''İstersen ye.'' Elimdeki böreği ona uzattım. Deniz tek kaşını kaldırıp bana baktı. Böreği Deniz'in ağzına tıktım. Garipser şekilde bana baktı. Böreği tutmak için parmaklarını aralamıştı ki hızla Deniz'e yaklaşıp böreği ısırdım. Yes gol! Deniz hızla geri çekildi. ''Uraz sen tiksinç misin? Neden bunu yaptın?'' ''Sadece böreği ısırdım kızım. Öpemedim bile.'' Deniz güçle omzuma vurdu. ''Şiddet mi seviyorsun yavrum sen ya.'' ''Sana karşı evet.'' Deniz'in bu tepkisine gülmüştüm. Gözlerimi ona diktim, hiç ayırmadım. Onu sevdiğime neden inanmıyordu ki? ''Seni sevdiğime inanmıyor musun?'' Sorum ile gözlerini bana dikti. Hiçbir şey demeden bana bakıyordu. ''İnanmamak değil bu.'' ''Ne peki bu?'' Yine sustu... Derin bir nefes aldı. Bir şeyler demek istiyor ama diyemiyor gibiydi. ''Benimki çok sevmekten öte kızım. Güzel sevmeye çalışıyorum. Canını yakmadan.'' Gülümsedi... ''Şöyle gülüyorsun ya tüm dünya benim oluyor. Sen bana bakınca ben çocuk oluyorum. Değişik bir adam oluyorum.'' Ellerimi Deniz'in saçlarına attım. Bir şey demedi. ''Senin için her şeyi yaparım. Üstüne bir de her şeyden vazgeçerim. Benim için öyle bir şeysin sen.'' Gözleri dolmuştu ama aynı zamanda gözlerinin içi parlıyordu. ''Senin yeşilin çok başka. Mavi lensler taktığın zaman bile ben o yeşili görüyorum.'' Derin bir nefes aldım. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Yanaklarımın ıslandığını hissetim. Deniz yüzümü avuçları arasına alıp baş parmağı ile gözyaşımı sildi. ''Madem benim için her şeyi yaparsın mesela bugün okula gitme, gitmeyelim.'' ''Olur.'' ''Ama vizeler var.'' ''Kimin umurunda ki? Seninle geçirdiğim hiçbir vaktin hesabı olamaz.'' Deniz benden uzaklaşıp sandalyeye yaslandı. ''Sohbet edelim mi?'' ''Bisiklete binelim mi? Hani bu ikili olan.'' Deniz gülümsedi, başı ile beni onayladı. ''Birazdan binelim olur mu? Daha bisikleti kiralayacağımız yer açık değil.'' ''O zaman sohbet edelim.'' ''Nasılsın?'' Deniz gözlerini bana dikti. ''Sen?'' Soruma yanıt vermek yerine soruyu bana sordu. ''En sevdiğin aktivite ne?'' ''Küçükken babamın beni bisiklet ile gezdirmesiydi. Öyle de kaldı.'' ''Ben de çok seviyorum bundan sonra böyle yaparız.'' Deniz başı ile beni onayladı. ''Hayat sence de yorucu değil mi?'' ''Yorucu be Yeşilim.'' Yeniden gözlerini bana dikti. ''Neden ben?'' ''Neden ben değil?'' Durdu sadece durdu. Yanıtı yoktu. Bazen bazı soruların yanıtı olmaz. Gözlerini kapatıp geriye doğru yaslandı. Ben ise sadece onu izledim. Onunla saatlerce vakit geçirsem yine de kalbim hep hızlı atar. ''Bilmiyorum...'' dedi Deniz. Hâlâ gözleri kapalıydı. ''Neden sen değilsin. Ya da sen misin o kişi, bilmiyorum.'' Kafasını kaldırıp bana baktı. Güneş gözlerine ve saçlarına vurmuştu. Okyanusun ortasındaki gün batımı gibi. ''Bana süre mi versen? Ben de düşünsem.'' Yerimden doğruldum ve Deniz'e baktım. ''İstediğin süre olsun güzelim. Hepsi senin olsun.'' Deniz sözlerime gülmüştü. Ve ben yine gülüşünde kayboldum... ***
''Teşekkür ederim, bugün için, çiçekler için, her şey için.'' ''Her zaman.'' dedim gülümseyerek. Otoparktan çıkıp apartmana doğru yürümeye başladık. Deniz gözlerini çiçeklere dikmiş onlara bakıyordu. Ben de ona bakıyordum. Apartmanın önüne geldiğimizde etrafa bakıp şifreyi yazdım. İçeri önce Deniz sonra ben girdim. Yeniden etrafa baktım. Deniz'in gözleri beni buldu. ''Ne yapı...'' Sözleri bitmedi Deniz'i merdivenin boşluk kısmına çektim. Şaşkınca bana bakıyordu. Deniz'i sıkıca sarıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Gözlerimi ondan ayırmadım. ''Uraz iyi...'' Sözlerini tamamlamadan dudaklarımız buluştu. Sadece dudaklarımızı birbirine bastırdım. Geri çekildiğimde gözlerim Deniz'le buluştu. ''Galiba benim tek ilacım sensin.'' Hiçbir şey demedi... Çok yakındık, kalp atışının sesini duyabiliyordum. Göz bebekleri büyümüştü, gözlerinin içi parlıyordu. Bakışları içimi ısıtıyordu. Yeniden dudaklarımız birleşti. Bu sefer onu öpüyordum. Deniz bana ne karşılık vermişti ne de itmişti. Kaç saniye, kaç dakika, kaç saat geçti bilmiyorum. Dudaklarımı Deniz'in dudaklarından geçtim. Aramızdaki mesafeyi kapadım. ''Çok seviyorum kızım seni çok.'' Deniz gözlerini benden hiç ayırmamıştı. Sadece bakıyordu. Bir adım geri atıp aramızdaki mesafeyi açtı. Elinde sıkıca tutuğu çiçekler ile asansöre doğru koşmaya başladı. Deniz'i öpmüştüm ve o bana kızmadı! Kalbi hızlı atıyordu! Gözlerinin içi parlıyordu! Lütfen beni seviyor ol! Deniz'den... Asansörün içine kendimi atıp en üst kata bastım. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Uraz beni öpmüştü ve ben buna sinirli değildim, aksine bu beni mutlu etmişti. Huzurlu ve güvende. Bana ne olmuştu böyle? Elimdeki çiçekleri sıkıca kavrayıp hemen yanımdaki aynaya baktım. Yanaklarım al al olmuştu. Kendi kendime gülümsedim. Ona bir şeyler hissediyor olamazdım değil mi? Asansör durdu, kapı açıldı ve asansörden indim. Cebimdeki anahtarı çıkarıp evin kapısını açtım. Salona doğru geçtiğim zaman kızları gördüm. Kendi aralarında konuşuyorlardı, Seda'nın gözü bana takıldı. ''Deniz sen neredesin?'' Salondaki koltuğa kendimi atıp geriye yaslandım. ''Kızlar Uraz beni öptü ve ben buna sinirlenmek yerine mutlu oldum. Kızlar bana ne oldu?'' ''Uraz'a bir şeyler hissettiğini ne zaman anlarsın?'' dedi Asena. ''Ona şans mı versen.'' dedi Seda. ''Bence yakışıyorsunuz.'' dedi Buket. Gözlerimi kapadım ve Uraz ile beni düşündüm. Sahi güzel olurduk biz... |
0% |