@daylight60
|
Türkiye/Muğla İclal Kandemir
Ezanın okunması ile gözlerimi araladım. İçime akan huzuru iliklerime kadar hissederken yataktan sarkıttığım ayaklarıma pofuduk terlikleri mi geçirdim. Lavoboya yavaş adımlarla ilerleyerek ihtiyaçlarımı giderdim. Abdestimi de aldıktan sonra lavobadan çıkarak gardırobu'ma adımladım. Gardırop tan bordo rengi işlemeleri olan düz elbisemi çıkararak yatağın üzerine koydum. Üzerine de şal olarak krem rengi bir şal çıkardım.
Elbisemi giydim. Aynanın karşısına geçtim. Kahverengi omuz hizamda ki saçlarımı bağlandıktan sonra şalı'mı yaptım. Seccademi sererek tekbir aldım ve namazımı eda etmeye başladım.
Namazının sonuna gelmiştim ki odanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Selam vermemin ardından kapıya doğru bakamadan sevimli kızlarımın yanına gelmiş olduklarını gördüm. Yüzüme istemsizce bir gülümseme yayılırken ikiside birden beni öpmeye başlamışlardı.
"Kızlar biraz sakin olur musunuz? Beni yeni mi görüyorsunuz sanki."
" Ama anne seni öpmezsek sevgimizi nasıl gösterelim."
"Öyle mi Mira hanım."
"Aynen öyle anneciğim."
"Peki o zaman Hira"
İkisini de koltuk altlarından tutup yatağa yatırdım ve gıdıklamaya başladım. Evin içini şen kahkahalarımız doldururken halimiz tam bir sevgi tablosu idi.
"Anne tamam özür dileriz. İddiaya girmiştik. Hangimiz çok öperse o kazanacaktı. Değil mi Hira?"
"Evet anne Mira doğru söylüyor. Ama bu fikri ortaya atan Mira'ydı. Ben değildim."
"Öyle mi Mira?"
Tek kaşını kaldırıp Mira'ya baktığımda ise bana gülerek kedi bakışlarını gönderdi.
"Tamam kızlar! Hadi kalkın bakalım. Kahvaltı yapma zamanı. Ama önce.."
"Üstümüzü giymeliyiz."
Hep bir ağızdan bağırmışlardı. İşte bunlar benim minik afacanlarımdı.
"Aferin size. Hadi bakalım."
Yataktan atlayarak yanıma gelen miniklerim ile birlikte benim odamın hemen yan tarafında olan odaya girdik. Kızlarım için ayrı özendiğim odaları yeni bir tasarımdı benim için. Çünkü odanın yarısı gri renkli ve yıldız çıkartmaları ile süslü iken diğer yarısı gün doğumunu andıran turuncu ve sarı renkle bezeli idi. Üstelik kırmızı güllü çıkartmalarda mevcuttu. Elbette ki yıldızlı olan bölge Mira'nın, güllü bölüm ise Hira'nındı. Miniklerim ne kadar tek yumurta ikizi olsalarda birbirlerinden aşırı farklılardı. Öncelik olarak Mira' yı hazırlamaya başladım. Önce geçen aldığımız mor çiçekli elbiseyi giydirdim. Ardından uzun olan kestane rengi saçlarına mısır örgüsü yaptım. Boy aynasının önüne getirdim. Kendini aynada süzen haylaz kızım hızla bana döndü.
"Anne çok güzel olmuş. Teşekkür ederim." Yanağıma kocaman bir öpücük kondurmuştu.
Hemen aynanın karşısından ayrılan Mira çalışma masasına oturdu ve okuma kitabını okumaya başladı. Kızlarım bu sene ikinci sınıfı bitirmiş sekiz yaşlarına girmelerine az kalmıştı. Bu yüzden sıkı çalışıyorlardı. Burada biraz bende etkili idim sanırım. Onlara sıkı çalışmaları gerektiğini tembihliyordum. Gerektiği zaman ise eğlenmeleri gerektiğini. Şu an ise Temmuz ayında olduğumuz için eğlenme zamanı idi. Bu düşüncelerle Hira' yı da hazırlayıp aynanın karşısına geçirmiştim. Mira'ya aldığım elbise ile Hira'ya da kırmızı beyaz çiçekli bir elbise almıştım. Bu yüzden aldığım elbiseyi giydirdim. Saçlarını ise iki taraftan örüp kırmızı kirazlı toka taktım. Hira kendini süzdükten sonra Mira'yı tekrarlayarak beni öptü. Bende kızlarımı odalarında yalnız bırakarak alt kata indim. Merdivenlerin hemen karşısında olan mutfağa geçerek kızlarıma en sevdikleri sucuklu menemen den yapmaya başladım.
Geçen yarım saatin ardından çayı da sofraya koydum. Her şeyin hazır olduğuna kanaat getirdiğim de sadece kızlara bağırmam kalmıştı.
"Kızlar yemek hazır anneciğim!"
"Tamam anne geliyoruz."
Diye cırlayan elbetteki Mira idi. Mira benim aksime tam bir haylazdı ve biraz heyecan seven bir kızdı. Evet bende heyecan severdim ancak o daha deli dolu ele avuca sığmayan bir kızdı. Gözleri ise tam tersi bir şekilde benimkiler gibi ela rengi idi. Yine de davranışları ve yüzü ne olursa olsun bana onu hatırlatıyordu. Hira ise huy olarak aynı benim gibiydi. Oturaklı ağırbaşlı ve olgun bir kızdı. Mira'nın aksine. Gözleri ise aynı onun gözleri gibiydi. Yeşil renkli idi. Tıpkı babasının gözleri gibi o gözlere baktığımda sanki bir ormanda kaybolmuş hissi veriyordu. Saçları ise anneannem gibi biraz sarıya çalıyordu ama kahverengiydi. Her ne olursa olsun onlar benim canım ne olursa olsun onları asla bırakmam bırakamazdım. Ben düşüncelere dalmışken yanıma gelen pıtırcıklarımı görmem ile düşüncelerinden sıyrıldım.
Hep birlikte yaptığımız enfes kahvaltımızın sonunda bulaşıkları hallettim. Ardından dışarı çıkarak bahçemdeki çiçekleri sulamaya başladım. Evimiz iki katlı idi. Denize karşıydı ve ufak bir bahçesi vardı. Üst komşumuz ise yedi sene evvel buraya geldiğim de tanıştığım Elçindi. Ben bahçe ile uğraşırken Elçi'nin sesi ile yukarıya baktım. Canım arkadaşım sarı saçlarını salmış mavi gözleri ile pijamalı bir halde bana el saklamakla meşguldü.
"Selamün aleyküm Elçin. Naber?"
Bir taraftan da güllerimi budamak ile meşguldüm.
"Aleykümselam İclal'im. Valla napayım benim haylaz Ayaz ile uğraşıyorum. Biliyorsun tam bir haylaz bir çocuk."
"Ama Elçincim. Öyle deme çocuğa. Çocuklar hep öyleler. Ayaz çok tatlı ve farklı bir çocuk."
Göz kırptığımda
"Her neyse İclal. Senin dava noldu? Şu katili bulabildiniz mi?"
"Nerede Elçin ya! Bulamadık. Kanıtları bulmaya ve incelemeye çalışıyorum. İnşallah bulacağız."
"Kızım sana ne diyeceğim. Bana gelsene. Hem seninkilerle Ayaz da oynar ne dersin? Bizde sohbet ederiz."
"Olur Elçin. Yirmi dakikaya gelirim."
"Tamam bay tatlım."
Ellerindeki çamurları yıkamak için ön bahçedeki çeşmeye yürüdüm. Ellerindeki çamurları temizledikten sonra eve girdim. Odama çıkarak üstümü değişmek için gardırobumu açtım. Gri sweatshirt ümü giyerek altıma da siyah beyaz çizgileri olan salaş eteğimi giydim. Gri renkli tülbentimi alarak başıma bağladım. Çalışma masama adımlayarak telefonumu almak için dosyaları karıştırdım. Çünkü çok dağınıktı ve bulmak epey zamanımı alacağa benziyordu.
Şu anda adli yargı da çalışan bir savcıyım. İki senedir üstünde uğraştığımız bir dava var ama seri katil biz onu bulamadan otuza yakın kişiyi katletti. Şu an ise araba ile şehir dışında olduğunu biliyoruz. Arabasında ise plaka olmadığında takip edemiyor ya da yerini tespit edemiyoruz. Bu yüzden elimiz kolumuz bağlı. Tek tesellim arkadaşım Kardelen'in bir an evvel bir elle tutulur bir ipucu bulması. Yoksa bu iş iyice tehlikeli olmaya başladı. Kardelen ise olay yeri soruşturma polisi ikimiz işleri birlikte yürütüyoruz. Düşüncelerle boğulurken Elçin'in sesi ile kendime geldim.
"İclal canım iyi misin? Canını sıkan birisi varsa söyle çocuklar halletsin."
Elini elimin üzerine koydu ve tek kaşını kaldırarak mavi gözlerini üzerime dikti.
"İyiyim desem yalan olur Elçin. Kafam çok karışık bu dava iki yıldır üzerinde çalışıyorum ama bir ilerleme yok. Üstelik bu iş tehlikeli olmaya başladı. Sağolsun Kardelen yardımcı oluyor ama yine de içimde bir şüphe var. Aff! Allah'ım! Sen yardım eyle."
"Amin canım. Allah yardımcımız olsun! Biliyorsun bende yardımcı olmaya çalışıyorum. Sorup soruşturuyorum ama işte inşallah bulacağız. Sen merak etme."
O kadar içten konuşmuştu ki Elçin birden kendimi ona sarılmış halde buldum. Onun için de hayat benim olduğum durumdan daha acıydı. Çünkü bütün ailesini bir saldırıda kaybetmiş ardından ailesini temsil eden bir kendi ve yeğeni kaldığı için Ayaz büyüyüp işlerin başına geçene kadar ona göz kulak olmakla mükellefti. Üstelik aile'nin yegane varisi yasal olarak şu anda Elçin olduğu için bütün yükü onun üstündeydi. Elçin, Varol ailesinin yeraltında ki temsilcisi idi. Yani bir mafyaydı. Aslında ailesi onun bu işlere bulaşmaması için onu yurt dışında hemşirelik okumasını sağlamışlardı. Ancak bazen insan kaderinden kaçamıyor. İşte Elçin de kaderinden kaçamayanlardan. Abisinin emaneti Ayaz'ı aldığı gibi buraya gelmiş sekiz yıl önce. Şimdi ise işleri ufaktan yürütmeye çalışıyor. Neyse ki abisinin sağ kolu Barlas'ın sayesinde. Bir de başında dayı belası var. Yani Ayaz'ın dayısı. Adı İshak'mış. Her yerde Elçin ve Ayaz'ı arıyor. Ancak Elçin'in Ayaz'ı ona vermeye hiç niyeti yok.
Kahvelerimizi yudumlayarak sohbet ediyorduk.
"Eee Elçin! İshak beyden ne haber? Arıyor mu hala sizi."
"Tabii ki de İclal! Çok inatçı birisi bazen senin şu odunla bir ilgisi olup olmadığını düşünüyorum."
"Afff! Allah'ım! Elçin şuna benimki deyip durma sana söyledim. O artık başkası ile nişanlı. Benim için o çoktan öldü."
"Sen emin misin nişanlandığına. Belki de yanlış duymuşsundur."
"İmkânı yok Elçin. Çünkü kendi gözlerimle gördüm."
"Nasıl yani?"
"Şöyle ki hani altı ay önce çocukları sana emanet edip Ankara'ya gitmem gerek demiştim ya..."
"Eee! Sakın yanına gittim deme!"
"Aslında evet gittim. O gün nişanı varmış. Bende görmek için gittim. Cidden gözlerime inanamadım. Ama doğru. Gözlerimin önünde o kenafir gözlü Loya' ya yüzük taktı. Anlayacağın o beni çoktan sildi. Sadece ben bana yaptıklarına rağmen neden onu unutamadığımı düşünüyorum."
Kahveden bir yudum daha alarak Elçin'in konuşmasını bekledim.
"Sen hâlâ ona aşıksın İclal!"
Söylediği ile birlikte ağızı daki kahveyi püskürtmem bir olmuştu. Yanımdaki peçete ile ağzımı silerken bir taraftan da söylendim.
"Sen ne dediğinin farkında mısın Elçin? Ne kadar da saçma! Onun yüzünden çekmediğim acı kalmadı. Allah onu kah-.. ah her neyse bildiği gibi yapsın."
" Ne kadar acı çeksen de en azından sana hatıra olarak yukarıdaki minikleri bıraktı. Sırf bunun için bile onu sevmeye devam edebilirsin. Ne de olsa yalnız olmuyor değil mi?"
Bunu söylemesi ve göz kırpması eş zamanlı olmuştu. Elime aldığım yastığı yüzüne fırlatarak çemkirdim.
"Terbiyesiz! Ne demek o öyle! Fesupanallah! "
"Aman canım sana da bir şey demeye gelmiyor. Demek o yüzden sen o gün eve gözlerin şiş döndün. Alerji falan demiştin ama ben anladım seni."
"İşte bu yüzden sana bir şey anlatmıyorum Elçin. Ah! Cidden sürekli benimle dalga geçiyorsun ve be-"
"Tamam özür dilerim İclal. Biliyorsun bazen çenem düşüyor. Bir daha Taruna dan bahsetmeyeceğim özür dilerim."
Bu sözleri içten söyleyen arkadaşımın içten sarılması ile gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Omuzlarında sessizce ağlarken onunda omuzlarının sarsılmasından ağladığını anlayabiliyordum.
Aradan geçen dakikaların sonunda birbirimizden ayrıldığımız da yanı başımızda üç adet çocuk görmeyi beklemiyorduk.
"Çocuklar ne yapıyorsunuz? Hani üst katta oynuyordunuz."
"Anneciğim aslında sizi ağlarken gördük bu yüzden size kırmızı gül getirdik."
Gülleri uzatan Mira ve Hira'ya baktım. Onlar benim canımdı. Belki de gerçekten sırf bu güzel melekler için bile Taruna'yı sevmeliyim. Mira ve Hira bir zamanlar sevdiğim adamın bana hediyesi. Hem de verebileceği en büyük hediye hemde. Kim bilir belki de hala seviyorumdur. Bunu sadece beni benden iyi tanıyan yüce rabbim bilir. Elhamdülillah bu günlerime. Allah'ım bana bu günleri de gösterdi. Senden gelene de gidene de razıyız rabbim. Sen çocuklarıma uzun öm ürler nasip eyle. Verdikleri kırmızı gülleri Elçinle birlikte aldık. Üç çocuğu da aramıza alarak başlarına birer öpücük kondurduk.
|
0% |