@dazaydes
|
Gözlerim açılıp kapanırken etrafı doğruca süzüyordum. Ben bir katildim… Vicdansız, Kalpsizdim. Bu yüzden cezayı haketmez miydim? Cezalandırılmayacak mıydım? Parmaklarıma dikkatlice baktım, bu parmaklarda kanlar olmak zorunda mıydı? Bunu kendi ellerimle yapmıştım ve şimdi cezayı hakediyordum… Daha fazla yaşamak benim için iyi olmazdı. Soğuk depo’nun içerisinde kendimle çekişirken artık bir karar vermem gerekirdi. Vazgeçtim, ben yaşamaktan vazgeçtim, ölmekten değil. Elimde az önce bıçakladığım kişiye ait olan bıçağı karnıma doğru sapladım. Ağrı kelimesinin anlamını somut bir şekilde hissetmeye başladığımda ayakta zor duruyordum. Bu bıçaklanma beni öldürmeye yetecek gibi değildi. Elimle tuttuğum bıçağın gevşemesine izin vermeden sıkıca çekerek yanına tekrar sapladım. Bu defa ise zor nefes almaya başlamıştım, hayatımın perdesi kapanıyor gibi hissettiriyordu. Gözlerim karardı, ellerim titriyordu, yere doğru düşmem an meselesiydi ve artık direnmiyordum. Vücudum benim kontrolümden çıkarken yüzüme tutulan beyaz ışık gözümü kamaştırıyordu. Kahretsin. Bir kere bile istediğimi yapamayacak mıydım? Gözlerim kısılı bir şekilde karşımdaki kişiye bakacakken yere doğru yığıldığım saniyeler gerçekleşti. Hadi be! Tam da birini görecekken olmamalıydı… sanki vücudumda hiç acı yokmuş gibi davranırken bedenim beni yanıltıyordu. Karşımda her kim varsa ondan duyduğum son cümle “bu kız kim?” Sorusu oldu. Perde kapandı. Kaden’den… Yere yığılan benim yaşıtlarımdaki kızı gördüğümde arkamdan beni takip eden Berk’e “bu kız kim?” Dedim. Berk’e doğru döndüm fakat ondan yanıt alamadım. “Valla ilk defa görüyorum, Abi- yere düşüyor!” Diye bağırdı. “Tanımadığımız birisini neden umursayayım Berk?” Diye sertçe konuştuğumda ortama sessizlik kısa bir süreliğine hakim oldu. “Ama abi, bu kız hiç normal birisine benzemiyor. Bileğindeki dövmeye bak, gördün mü oradaki “k.” Simgesini?” Dediğinde yerdeki kızın bileğine baktım. Bu benim ismimin kısaltılışıydı ve bu bu bölge civarında sadece benim adım için kullanılırdı. Onun onda ne işi vardı? Sorularımın cevabını almam gerekiyordu artık. “Arabaya bindir ve malikaneye götür. Ben birazdan geliyorum.” Etrafta dolaşmaya başladım. Yerde kan izleri fazlasıyla vardı ve bunların sadece bazıları yeniydi. Burası cinayet deposuydu. Gözlerim etrafı taradığında yerde duran telefon dikkatimi çekti. Telefonu elime aldım ve açtım. Büyük ihtimalle yere düşmüştü ve sahibinin haberi yoktu. Telefonu her ihtimale karşın açtığımda ekranda gördüğüm fotoğrafımla birlikte merakım ikiye katlandı. Bu gece olanlar çok hızlı bir şekilde gelişiyordu. Olayların karışıklığını çözmeye çalışırken depoda birkaç kamera yerlerini inceledim. Nasıl bir depoysa, kamera var fakat ne kayıt alıyor ne de çalışıyor. Bu kamerayı koymak zeki birisinin yapacağı bir işti, kendini bilerek aptalmış gibi göstermek. Bu çok bilindik bir hareket değildi. Bunu düşünerek yapması bile zeki birisi olduğunu kanıtlardı. Cebimden çıkardığım feneri açıp duvarlara doğru tuttum, duvar kağıdı ile kaplandığını anladığım an elimle sökmeye çalıştım. Küçük bir parça koptuğunda dikkatlice izlere baktım. Tırnak izleri,saçlar,kanlar ve bir çok dna içeren şeyler. Burası hiç de normal bir yer değildi. Gerçi ben de normal bir insan değildim. Bu işim içinde ne olduğunu çözmeden gözüme uyku gireceğini düşünmüyordum. Binlerce cinayet işlenen bir yerde duruyordum, altımda binlerce ceset olabilirdi ve ben bunun farkındaydım. Elimi duvarda gezindirirken eldivene yapışan sıvılar eldivenin altından hiss edebilinirdi. Karakolu böyle bir konuya karıştırmalıydım düşüncesi aklımda dolanıyordu. Bu işi bir tek benim gizliden çözmem imkansızdı. Herkesin bildiği bir şey olduğunda illa bir kalıntı ortaya çıkacaktı. Eldivenleri elimden çıkardım ve fenerle beraber cebime geri koydum. Bu günlük bu kadar macera yeterde artardı. Önümüzdeki zamana da macera bırakılmalıydı sonuçta. Şimdi ise en önemli kısıma gelmiştim. Depoda bayılmış halde bulduğumuz kız kimdi? Uyanmasını beklemek uzun sürecek gibiydi. Berk kız ile malikaneye varmış olmalıydılar. Korumalardan istediğim araba geldiğinde bindim ve malikaneye doğru sürdüm. Bu gizemli kız bir türlü aklımdan çıkmıyor, kim olduğunu çözemedikçe adeta sinir hücrelerim çoğalıyordu. Malikanenin önüne doğru yaklaşırken camımı açtım ve korumaların beni görüp kapıyı açmasını bekledim. Kapı açıldığında hızla içeri girdim ve otoparka arabayı park edip malikaneye girdim. İçeride gördüğüm kalabalığa karşı bakarken gürültü patırtı kesilmiyordu. Nadine hanım’a dönerek “ne oluyor?” Diye sordum. “Eve kız getirmişsin Kaden. Niye kimsenin haberi yok?” Diye cevapladığında sinirlendim. “Ne kızı?!” Diye gür sesle ona bağırdığımda herkes geri çekildi. “Aman oğlum! Ben bilemedim ne diyeceğimi… herkes öyle diyor-“ sözünü kestim. “Ne haddini buluyorsun sen? Bu sana vereceğim son şans.” Diyerek arkamı döndüğümde yaratılan kargaşa son buldu. Büyük ve ferah dizayn edilmiş salona doğru ilerledim. İçeride kanepenin köşesine oturmuş Aden ve Leman bana doğru döndü. “Kim bu getirdiğin kız? Karen sen yine ne haltlar karıştırıyorsun? En son anlaşmadık mı biz seninle? Demedin mi abicim sen, yok daha böyle karanlık işlere bulaşmayacağım diye? Ne çabuk sözünden döner oldun sen Karen? Sana daha kaç kere diyeceğiz ha? Hatırlamıyor musun? En son sevdiğin kadının nasıl öldüğünü?” Son cümlesine kadar Adene hak veriyordum. Son cümlesi beynimde yankılandı. “Ondan bahsetmeyin demedim mi size?” Diye bağırdığımda Leman her zamanki gibi ortalığı sakinleştirmek için ayağa kalktı. “Yeter!” Dedi kalın sesiyle, “her seferinde böyle kavga edip kendinizi huzursuz etmeyin artık. Yetmedi mi sizce başınıza gelenler? Daha ne kadar fazlası gelsin istiyorsunuz?” Leman ortalığı sakinleştirmeyi başarsa da içindeki Aden’e olan öfkeyi asla dindiremezdi. Arkamı dönmeden önce son defa Aden’e döndüm. “Bu seni son uyarışım Aden. Bir dahakine seni uyarmakla uğraşacağımı düşünmüyorum. Bunca yıllık arkadaşlığımızı bozamayacağımı sana düşündüren ney bilmiyorum fakat, kendini bir şey zannetme. Seni öyle bir kuklaya çeviririm ki kendine gelemezsin.” Dedim. Aden’in gözleri sinirle bana bakıyordu. “Kaden.” Dedi hırçın bir şekilde. “Sen… asıl bizim elimizde kukla olduğunun farkında değilsin.” Dedi umursamaz bir tavırla. Onu sinir edecek bir gülümseme belirdi dudaklarımın kenarında. Daha sonrasında arkamı döndüm ve gittim. Şu an gideceğim tek yer belirliydi. Oda. Odama girer girmez ilaç kokusu burnuma doluşmuştu. Nefret ettiğim her şey sanki bugün olmak zorundaymış gibi devam ediyordu gün, ve bu çok nostaljikti. Sanki biri ayarlamış gibi. “İlaç neden verdin kıza?” Diye sordum. “Normal ilaç bu.” Dedi Berk’in yanındaki doktor. Doktor ne zaman gelmişti? Ve ben doktorun geldiğini fark etmemiştim. Bir şeyi ima etmeden doktora baktığımda bir şey anlamış gibi davranıp geri çekilerek “benim işim buraya kadardı ben artık gideyim.” Dedi. Doktoru yolcu ettik, Berk etti gerçi. “Ben çağırana kadar odaya gelme.” Diye emir verdiğim için odaya gelmemişti. Gelseydi anında kovulacağını biliyordu. Yatağımda yatan 165 boyutlarımda kıza doğru döndüm. Saçları açık kahveydi gözleri de açık kahveydi. Her şeyi açık kahveydi. Sonbaharda mı doğumuştu da bu kadar kahveydi? Kahveyide çok seviyor olmalı öyleyse. Kız uyanana kadar yanında beklemeyi düşünmüyordum fakat düşünmediğim şey başıma geliyordu. Uzun bir süre geçmemişti ama biraz geçmişti, kız hareketlenmeye başlamıştı. Heyecan ve gizem karışımı bir duyguyla hâlâ onu incelemeye devam ederken artık uyanmasını ve bir an önce kendini tanıtmasını bekliyordum, ama o inatla gözlerini bir kez olsun açmıyordu. Bu beni sinirlendiriyor ve krizlere sokuyordu. En son 2 yıl önceki bir cinayeti çözerken bu kadar gizem arayışına girmiştim. Şimdi ise yine aynı durum içerisinde gizem arayışındaydım. Bu gizem arayışın sonunda cevap ya da bir yol bulmam önemli değildi. Gizem arayışında bulunduğum süreçte neler kazandığım önemliydi. Kızın hareketleri daha çok çoğalmaya başladığında artık yakında uyanacağından bir nevi emin olmuştum. Şu an son rüyasını gerçi kabusunu görüyor olmalıydı çünkü kaşları yüzde kırk çatılıydı. Elleri hareketlendiğinde kendine zarar veriyor ufak anlaşılmaz şeyler mırıldanmaya başlamıştı. Onu durdursam mı durdurmasam mı çok kararsızdım. Durdursam uyanırdı,durdurmasam eninde sonunda yine uyanıcaktı. Peki ne değişecekti? Elleri ile saçlarını çekiştirmeye çalıştığında hiç düşünmeden ellerini sıkıca tuttum ve arkasına yasladım. Gözlerini korkuyla açtığında beni ilk başta fark etmedi. Daha sonrasında yine kaşları çatılı şekilde bana baktı. “Sen…” dedi, “sen, kimsin?” Cümlesini toparladı. Kısa bir süre afallansamda sorusunu cevapladım. “Ben senin kurtarıcınım.” Ters ters bana baktı. “En son ben depodaydım, ne ara buradayım?” Diye sordu inanamayarak. “Yaklaşık 7-8 saattir uyuyorsun. Hatırlamamak elde değil gerçi.” Dedim. Kafasını salladığında kısa bir süre düşüncelere daldı. “Beni neden buraya getirdin? Burası neresi? Depoda başka kişiler var mıydı?” Gibi birsürü tahmin ettiğim sorulardan sordu. “Seni buraya getirmekteki asıl sebebimi tahmin ediyorsundur. O anda cinayet dolu depoda ne yapıyordun?” Diye soruyu ona çevirdim. Dürüstçe davranıp “birini öldürdüm.” Demesini beklemiyordum tabii ki. Sert damarlarım gizemli bir şekilde kasılırken “kimi öldürdün” diye sordum. “Adını sanını bilmiyorum, bana tecavüz etmeye çalışıyordu ondan kaçmaya çalışırken öldü, sanırım benim yüzümden öldü.” Diye söyledi. “Anladım.” Dedim. “İsmin ne?” “Ben mi? Ben Vera Anna Karaca, fakat sadece Vera’yı kullanıyorum.” Dediğinde ona bir süre baktım. Soy isimlerimiz nasıl olurdu da bu kadar tesadüfün içerisinde aynı olurdu? “Sen?” Dediğini algıladığımda, “Kaden Karaca.” Dedim. O da şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. “Soyadlarımız aynı.” Dedi kısık bir sesle. “Tesadüfün böylesi…” diye ekledi. Onu onaylar şekilde başımı salladım. “O gece neden oraya gittin? O depoya gitmen için bir sebep vardır değil mi? Boşu boşuna gitmemişsindir?” Diye sordum sessizlikten başka ses çıkmadı. “Neden bu kadar çok soru soruyorsun? Polis misin?” Dedi. “Polis değil, başkomiser.” Diye düzelttim. Bakışları korkuyormuşcasına bakıyordu. “Farketmiyor.” Dedi, “beni ne kadar sorguya çekersen çek. Hayatımın sonuna denk de çekebilirsin. Çünkü dün depoda olduğum andan geçmişimi hatırlamıyorum. Daha doğrusu bende sana yarayacak bir şey yok.” Dedi. "Belki vardır." Diye ekledim. ... Hello! Bu bölümün sonunu yazmak biraz zordu çünkü aşırı uyku bastırdı, ama yine de sizinle paylaşıyorum. Umarım beğenmişsinizdir.🌷
|
0% |