Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2| DÖNGÜ

@dazaydes

Vera'dan...

Hiçbir şey hatırlamamamın yanına bir de birisi beni evine getirmiş -birisi değil başkomiser- beni sorguya çekiyor kendince benden bir şeyler bulmaya çalışıyordu.

Az da olsa hak veriyordum, fakat hiçbir şey hatırlamamam sonucunda bunalıyordum.

bunlar dinecek miydi? Hiçbir şey hatırlamıyordum, zihnimi ne kadar zorlasam da olmuyordu.. bu ne zaman diyecekti? Her şeyi hatırlayabilecek miydim? Yoksa ben… bir hiç olarak mı yaşayacaktım? Hafızasını kaybetmiş bir kadın. İnsanlara dalga geçmek için eğlenceli bir tür olabilirdi. Fakat benim için bir tehdit aracından başka bir şey değildi.

Hafızamı geri kazanmak istiyordum.

Sadece ismim bana yaramazdı.

Hafızam benim silahımdı… o olmadan nasıl yaşayacaktım? Daha doğrusu şu anki halim düşünüldüğünde yaşayamayacaktım…

Yataktan doğrularak kalktım ve içinde bulunduğum odayı kontrol ettim, her ne kadar bir şey bulamasam da evin ormanlıkta olmadığını fakat şehre uzak olduğunun farkına varmıştım, odanın içindeki büyük camın sayesinde.

Etrafta tek düz bir ağaç bile yoktu, güzelim ormanları mahvedip kendilerine evler yapıyorlardı caniler. Tek ormanları katletmiyorlardı, aynı zamanda da insanları da katlediyorlardı.

Odanın içinde saatlerdir bakıştığımız aynaya doğru baktım ve yüzümü inceledim. Gözlerim şişmişti fakat sorun değil gibiydi. Üzerimdeki tişörtü yukarı doğru sıyırdım ve bahsedilen yarama bakacakken sargı bezini görüp tişörtü serbest bıraktım. Derin bir nefes aldım ve verdim, bu tür yaralanmalara alışkın olmalıydım ki kendimi iyi hissediyordum, fakat önümüzdeki saatler için aynı düşünceyi garanti altına alamazdım.

Yatağın bir ucuna dikkatle oturdum. Odanın kapısını kilitlediğini tahmin edebiliyordum, bir insan neden katil olduğundan şüphelendiği birisini kapattığı odanın kapısını kilitlemesin ki? Odanın ve evin lüksüne de bakarsak baya zengin birisine benziyordu, korumaları olmalıydı. Odadan çıktığım anda beni ger içeri sokma ihtimalleri yüksekti, bu yüzden kendimi bu yarali halimle hiç yoracak değildim. Zamanı gelince konuşurduk ve beni serbest bırakırdı elbet.

Odanın kapısı çalındığında kafam kapının olduğu tarafa doğru döndü bedenimle beraber. Kapı açıldığında içeri giren adam sanırım az önce benimle konuşan adamdı. Hafızam kontrolden çıkmış gibiydi.

Deri ceketli ve tahminimce az öncekiyle aynı kişi yanıma doğru ilerlediğinde “adını unuttum adın neydi?” Diye sordum. Kafasını iki yana sallayarak “adımı sana hiç söylemedim.” Dediğinde kafamı sallayarak cevapladım. “O zaman daha deminki kişi ile karıştırdım,” yüzünü ifade ederek “benziyorsunuz” dedim. “Öyledir.” Dedi. Kafamı salladım.

“Sen de mi sorguya geldin?” Diye ekledim. “Adımı sormayacak mısın?” Sorumu böyle cevapladığında başta kafamı sallayarak yetinmek içimden geldi fakat unutacağımı düşündüm, yine de öğrenmek istedim. “Adın?” Dediğimde ellerini bağdaştırarak “Ege.” Dediğinde “Karaca?” Ekledim. Şaşkın şekilde bana baktığında “kardeş değil misiniz?” Diye sordum. “Efendim?” Daha sonra algıladığında “kan bağımız yok.” Dedi. “Ha anladım arkadaşsınız.” Bir şeyler mırıldandığımda “arkadaş da değiliz.” Dedi.

“O zaman nesiniz?” Gözlerini kapattı ve açtı, düşünüyormuş gibi yaptı. “Hiçbir şeyiz?” Diye bana soru yönelttiğinde “anladım, hiçbir şeysiniz.” Demekle kaldım. “Ha?” Diye gözlerimi açtığımda güldü. “Komik birisin.” Dedi, komik birisiydim… kesinlikle. “Dalga geçmeniz ve benim buna gülmem beni komik birisi yapmaz fakat sizi sinir bozucu birisi yapar.” Dedim ve camdan dışarı doğru bakındım. “Ayrıca şu hiçbir şeyi olduğunuz kişiye söyleyiniz, daha ne kadar buraya tıkılı kalacağım?” Diye söylendim.

“Sanki evini hatırlıyorsun,” dediğinde yutkundum. Evimi hatırlamıyor olabilirdim fakat bu başkasının evinde tıkılı kalacağım anlamına gelemezdi. “Bu sizi ilgilendirmez.” Derin bir nefes alarak bana yaklaştı. “İlgilendirir.” Sinirlenerek ayağa kalktım, “neden ilgilendiriyormuş” diye bir hışımla cevapladım. “Birini öldürdünüz ve ardından kendinizi öldürmeye çalıştınız. Bir katil olmayı kendinize yediremediniz, fakat şimdi hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Ve bir sorumlu olarak seni sorgulamamız lazım, sağlıklı olduğunuzdan da bu dava çözülene kadar emin olmamız lazım.

“Beni burada tutmanızın asıl sebebi nedir?” Diye soruyu ona yönelttim. “Birazdan kaden anlatır, gelecek.” Dedi. Sürekli bir şeyler diyip beni geçiştirmiyorlardı umarım. Kapı tekrardan açıldığında içeri kaden -bu sefer emindim- girdi. “Umarım bana ne olduğunu açıklarsınız artık.” İkiside koltukların olduğu tarafa geçip oturduğunda ben de onların olduğu koltuğun tam karşısına gidip oturdum.

“Eee, hadi bekliyorum.”

“Bileğindeki dövmeye bak, ‘k.’ Simgesini görüyor musun? O simge benim adımı işaret eder.” İki bileğime de baktığımda dövmeyi fark ettim. Neyin nesiydi bu da? “‘K.’ Simgesi basit gibi görülebilir fakat bu simgenin dövmesini yaptıran sadece bir kişi oldu. O da benim karımdı.” Dediğinde afalladım. “Tek değilmiş o zaman.” Diyerek kahkaha patlattım. “Hala tek.” Dediğinde kahkahalarım son buldu.

“Sen benim karımsın Vera. Başta yüzünden seni tanıyamadım çünkü yüzün farklıydı. Bileğindeki dövmeyi görünce iyice şüphelendim ve DNA testi yaptırdım sonucun tam tersi olacağını düşündüm. Fakat DNA’n ve dövmen bana senin benim karım olduğunu gösteriyor.” Güldüm. Sadece güldüm. “Şakanız be zaman biter?” Diye sordum. Bu şaka artık son bulmalıydı çünkü ben bundan hiç zevk almıyordum. “Şaka değil Vera. Soyisimlerimiz bile aynı çünkü biz evliyiz.” Dedi.

“Boşanalım o zaman.” Dedim. “Çünkü ben evli olmayı arık tercih etmiyorum, seni tanımıyorum veya hatırlamıyorum. Böylece ikimizde rahatlamış oluruz hem.” Gözleri tuhaf bir hal aldı. “Senden boşanacağımı mı düşünüyorsun? Karımdan öylesine boşanacağım?” Diye yüksek sesle konuştuğunda geriledim, korku salmaya başlamıştı. Kendime hakim olarak ben de yükseldim. “seni hatırlamıyorum bile!” Diye bağırdığımda yüzünü yanında duran Ege’ye çevirdi. Ege durduk yere odadan çıktığında bana doğru yaklaştı.

“Anlamıyorsun…” dedi kısık sesle. “Kaç yıldır ölen karımı arıyorum. Belki yaşıyordur diye. Benim bildiğim Vera kolay kolay ölmezdi. Şimdi bulmuşken onu tekrar mı kaybetmeliyim?” Zor bir şey olmalıydı. “Sana beni hatırlatayım mı?” Diye sordu. “Nasıl hatırlatacaksın?” Bana daha fazla yaklaştı, aramızdaki mesafe iki üç

Santim arasıydı. “Kendi yöntemimle.” Yüzü yüzüme daha fazla yaklaştı. Gözlerim büyüdü fakat bir şey yapmadım. Onu ittirmedim. Eğer bu bana kocamı hatırlatacaksa deneyecektim. Dudakları dudaklarıma değdi, beni öpmeye başladı. Hırçın bir sert dalga misaliydi. Elleri belime giderken beni rastgele bir duvara yasladı. Ona karşılık vermiyordum ve hatırlamaya çalışıyordum. Fakat bu işe yaramıyordu. Öpüşü güzel olabilirdi, kabul beni etkiliyordu fakat bana bir şey hatırlatmıyordu. Beni yermişcesine öpmeye başladığında dayanamadım, ona karşılık vermeye başladığımda gözlerini açtığını hissettim. Şaşırmıştı ve gözlerini tekrar kapatmıştı. Nefes almak için onu ittirdim. Derin derin nefes alırken “hiçbir şey hatırlatmadı.” Dedim. Ellerini duvara koyarak beni kollarının arasında tutturduğunda “etkilenmiş gibi görünüyordun.” Dedi.

“Bu hiçbir şey hatırlatmadığı gerçeğini değiştirmez.” Dedim. “Eğer gerçekten kocamsan kanıtla,” dedim. “O zaman seninle kalırım.” Kaşları çatılırken benden uzaklaştı ve komidine doğru ilerledi. Komidini açtı ve bir şeyler alıp tekrar kapatarak yanıma geldi. Elindekileri bana uzattı. “Evlilik cüzdanı. Yeterli midir?” Diye sorduğunda kafamı sallayarak evlilik cüzdanının içini karıştırdım. Fotoğraftaki kadın biraz beni andırıyordu fakat benzerliğimiz yoktu. Burnumuz ve yüz şeklimiz dışında hiçbir şeyimiz aynı değildi.

Ona doğru döndüm ve elimdeki cüzdanı ona uzattım. “Yeterli.” Ve ardından ekledim. “Hafızamı bana geri kazandırmalısın.” Dedim ve yatağa doğru ilerledim. Ardımdan bana baktığına emindim. Yorganı açtım ve içine girerek geri örttüm. “Uykum var.” Dedim. “Sana iyi günler.”

“Birkaç saat uyuyabilirsin. Daha sonrasında evimize gideceğiz.” Dedi. “Burası değil mi?” Dediğimde gerekli yanıtı almıştım.

Yastığa kafamı rahatça koydum ve gözlerimi yumdum. Uyumak kolay olmayacaktı fakat uyumam gerekiyordu. Uzun çabalarımın ardından kendimi karanlığın ellerine bıraktım.

“Sen bizi öldürdün!” Dedi fısıldayarak bir ses. “Hayır!” Ben kimseyi öldürmedim!” Dedim sinirle. “Bizim öldüğümüzü gördün! Bizi kurtarmaya bile çalışmadın!” Dedi fakat bu sefer fısıldamamıştı. Bana daha fazla yaklaştığını hissediyordum. Nefes alışları kulağıma çarptığında tiz çığlığım karanlıkta yükseldi.

Cezanı çekmeyeceğini mi düşünüyorsun küçük kız?” Dedi yine aynı ses, fakat iki kişinin adımlarını duyuyordum. “Bırak, direk öldürelim.” Dedi diğer kadın sesi. Bu ses bana yakın birisinin sesi olabilirdi. Tanıdık tını tekrar ettiğinde “kimsiniz?” Diye sordum.

Arkamı döndüğümde gördüğüm gözler beni korkuturken “bizi hatırlamıyor musun küçük kız?” Kafamı iki yana salladım. “Kimsiniz!” Diyerek yüksek sesle bağırdım. O sırada yüksek bir silah sesi duyuldu. “Ecelin.” Diyerek gülüşen seslerden uzaklaşmaya çalıştım, çalıştım, çalıştım…

Beni ele geçirdiklerinde onlardan kaçamayacaktım…

Gözlerimi açtığımda etrafıma bakındım. Kötü bir kabus'un içinden daha yeni çıkmama rağmen o kadar da ürkmemiştim. Dudaklarım iki yandan kıvrıldığında yorganı sıyırdım ve ayağa kalktım. Bu kadar uyumak yeterliydi.

Odada birkaç tur attığımda yatağı düzeltmek aklıma geldi ve yatağı topladım. Yine sıkıcı zamana geri döndüm fakat bu sefer odanın içinde turlar atmayı kesmiştim.

geniş balkona çıktığımda büyük malikanenin bahçesine göz gezdirdim. Güller mevsimi olmamasına rağmen açmıştı. Kırmızı duran gülleri koklamak istiyordum...

 

 

 

 

Loading...
0%