@dazaydes
|
Biz hepimiz biriz. Birimiz eksilirse hepimiz yok oluruz. Biz bunun için doğduk bunun için yaşıyoruz. Ve yaptığımız her şeyi Mahpare’yi korumak için, Mahpare’yi yaşatmak için yapıyoruz. Biz Mahpare koruyucuları görevimizin başındaysak sonuna kadar devam ederiz. Bu bizim sözümüzdür. En önemli sözümüz ise şudur: İhanetin sebebi yoktur, affedilmez. Ben saatlerdir koltukta uzanırken hiçbir şey yapmamıştım. Koltuktan ayağa doğru kalkıp etrafıma bakındım. Burnuma gelen o kek kokusu ciğerlerime girerken mutfağa doğru koştum. “Yakaladım!” Nida’nın yaptığı kekten dilimini ağzıma dıktığımda “yavaş ol boğulucaksın!” diye seslendi. Çok umrumda değilmiş gibi diğer dilimleri geçecekken Nida elime sert bir yumruk attı. “Sana özel yapmadım diğerlerine de bırak” ona doğru gözlerimi kıstığımda mutfaktan gerileyen adımlarla çıkmaya başladım. Mutfaktan salona doğru adımlarım hızlıca kayarken açtığım filmi değiştiren Mahur’u gördüm. Genellikle aksiyon tarzı filmleri severdim. Ama bizimkiler konu romantik olunca porno bile çekebilecek kadar çok seviyorlardı romantik konulu filmleri, Mahur’un açtığı film ile koltuğa yığılan 6 beden gördüm. Hepsi kendini kaybetmiş bir şekilde filme odaklanmışlardı. Ben onlara ayak bağı olduğum için genellikle onlar film izlerken odamda olurdum. Bu sefer dışarı çıkmaya karar verdim. Odama hızlıca çıkarıp üstüme ceketimi geçirdim ve merdivenlerden yavaşça inip kapıdan dışarı çıktım. Hava o kadar soğuktu ki soğuk havanın ürpertici tenimi titretmişti. Bu yıl fazlasıyla kar yağmıştı. Bu gün de kar’ın yağdığı günlerden birisiydi. Parça parça beyaz süsler yere dökülürken derin bir nefes aldım ve bizimkilerden gizlice dövüş yaptığım gizli terimin olduğu yere doğru yürüyüş yapmaya kara verdim. Sokaktan sağa döndüğümde uzun süre düz ilerledikçe ve daha sonrasında sola saparak çıkmaz sokağa girdim. Yere yaklaşarak demir kapıyı çıkardım ve merdivenlerden aşağıya doğru indim. İşte buradaydım,kimsenin beni bulamayacağı bir yerde. Burada kendimle savaşırken görevimi bile unutuyordum. Hızlıca üzerime geçirdiğim ceketi çıkarım ve duvarda monte edilir olan askılığa astım. Kışlık botlarımı ayağımdan çıkararak siyah spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim Saçımı bileğim deki tokatla at kuyruğu yapıp boksör gibi yumruklarımı sıkıp karşımdaki hedefe odaklandım. Sol kolumu ileriye doğru uzattım. Omzunu aşağıya doğru döndürüp ilk iki parmak boğumum ile kum torbasına vurdum ve hızlı bir refkeksle elimi geriye doğru çektim. Bu hareketimi birçok kere tekrar ettim. En sonunda telefonuma gelen aramayla durdum ve koşarak telefonu açtım. “Alo?” dedim. Karşımdan uzun bir süre ses gelmedi ama tam kapatacakken uzaktan ses geldi. “Lâlin nerdesin? Çabuk olduğun yerden çık!” arkadan gelen korku dolu sesle bedenim irkildi ve donakaldım. “Lâlin kaç oradan! Temir onlar seni buldular! Kaç! Koş!” dedi bağıran ses. Hızlıca ceketimi almaya uzundığımda yukarıdaki adım seslerini duydum. Ceketi üzerime geçirdim ve gizli odadaki kilidi açtım ve şifreyi girdim. Kapının kilidi açıldığında içeri girdim ve kapı geri kilitlendi. Koşarak ileriye doğru uzun yolda ilerledim. Uzun süre sonrasında ilerideki bir diğer demir kapıyı görünce merdivenlerden yukarı tırmandım ve demir kapıyı yukarı doğru açtım. Kapıyı geri kapatıp eve doğru var gücümle koşmaya başladım. Ardımda kimse yoktu ama çok hızlı bir şekilde koştuğum için burnum kanamaya başlamıştı. Koşarken elimin tersiyle burnumu sildim ve koşmaya devam ettim. En sonunda sokak lambalarıyla aydınlanmış tanıdık bir sokağa girdiğimde adımlarım yavaşladı ve bir evin içine doğru adımlarımı attım. İçeri girdiğimde herkesin bakışları üzerime kaydı. Hâlâ izledikleri filme devam ediyorlardı. Hiç bir şey demeden yukarı doğru koşarak kendi odama girdim ve kapıyı kilitleyip oraya yığıldım. Uzun süre koştuğum için başım dönüyor kalbim hızlı hızlı atıyordu. Nefeslerini zorlukla alıyordum. Gözlerim karartmaya başladığında başım yere doğru yığıldı ve karanlığa kendimi teslim ettim. Bugün bana yardım eden kişi kimdi? Hala Mahparenin içimde olmasını sağlayan kimdi? İşte bu henüz ortaya çıkmamıştı. Gözlerim güneşin battığı bir vakitte aralandığında etrafa bakındım. Hala bayıldığım noktadaydım. ... Kafamı yerden kaldırdığımda başım hâlâ dönüyordu. Fazla umursamayarak tamamen ayağa kalktım ve gardırobun kapağını açtım. T-shirt ve eşofman aldım ve yatağa attım ardından üstümdeki leri çıkarıp soğuk duş aldım. Duştan çıktığımda iç çamaşırlatımı geçirdim ve üzerine t-shirtü ve eşofmanı giydim. Aynanın karşısına geçerek kanayan burnumun kızardığı yere kapatıcıyla günahlarımı kapatır gibi kapattım. Odanın kapısının önüne doğru geldim ve saatler önce kilitledi pim kapıyı açıp merdivenlerden aşağı doğru indim. Beste’nin kollarının arasında uyuyan Aren’i gördüm.Daha sonrasında koltuğun etrafına yayılan diğerlerini gördüm. Berke’nin bakışları üzerimdeyken kıvanç burnuma doğru bakıyordu. Diğerleri ise bana bakmıyorlardı. Kıvanç ilk birşey dememişti ama sonrasında dudakları aralandı “Lâlin burnuna ne oldu?” dedi. Bakışlarım yüzüne döndüğünde uzun süre baktım. Ne diyeceğini bilemedim. Arayan kişi demek onlara haber vermemişti. “Hızlı koşu yaptım o yüzden kızardı, antreman gibi düşün” dedim tane tane. “Lâlin ne oldu?” dedi bu sefer. Ne diyeceğimi bilemiyorum ama en sonunda açık verdim. “Birisi bulunduğum yerden kaçmamı söyledi-“ lafımı bölerek”kaçmanı söyledi ve sen kaçtın? Mallığının kaçıncı seviyesi? Anlamıyormusun ya seni köşeye sıkıştırıp yerimizi kim olduğumuzu öğrenirlerse!” diye bağırdı. Ama bu sözleri kalbimin derininde ki ay parçasını etkiledi. Ona olan bakışlarımı öfke almaya başladı. Sert bakışlarım yüzüne bakıyordu. “Böyle mi düşünüyorsun? Bana zarar gelse umrunuzda değil mi? Beni hiç bi düşünmüyor musunuz? Ya güvenmiyor sunuz anladık tamam dedim, ama bir kere ya!” sözlerim kısıklaştı” bir kere bile mi düşünmediniz? Bu kız saatlerdir nerede? Neden odaya çıktı ve saatlerdir sesi bile çıkmadı?” dedim. Yüzümü ayırmamaya çalışıyordum. “Ya koşmasaydım? Ya beni bulup zarar verselerdi? Umrunuzda olan hep sizsiniz! Bir kere bile beni düşünmüyorsunuz. Ben sizin için bir hiçim demi? Tamam o zaman zaten bir işe yaramıyorum. Size... Boşver onu demeyi bile hak etmiyorum.” Dedim ve o soğukta üstümde hiçbir şey olmadan çıplak ayakla sokakta koşmaya başladım. İçimdeki ay parçasını hareketlenmişti. Saatlerdir duran kar benim yüzümden şiddetli bir şekilde kafama çarpıyordu. Çıplak ayaklarıma diken diken bir şeyler batıyordu ama durmadan koşmaya devam ediyordum. Ben buydum hak ettiğim şey acı çekmekti. Ölmem yasak, hayatı iyi yaşamam yasak. Yaşayan ölüydüm. Kaç saattir koştuğumu bilmiyordum ama artık dizlerimde derman kalmamıştı. Gidecek yerim yoktu, gitsem kapısını alacak kimse yoktu. Beni önemli kılan içimdeki parçaydı. O parçayı sevmemin tek yanı ise buydu, sevilmeden korunmak. Bugün kalbimi kırdılar,içimdeki öfkeyi çıkardılar, içimdeki ay parçasına yeni bir yol açtılar. Uzun süredir yere düşmüş bir şekilde yardım bekliyordum. Hiç beklemediğim bir anda gelen bir yardım. Ama o bile gelmemişti. Bu kaderim miydi? Sanmam. Ben gözlerimi kapatacakken içimdeki parça hareketlenme yere başladı. Gözümün önünde bir kız çocuğu belirdi. “Bu gece olmaz, vazgeçemessin.” O çocuğun sözleri beni kendime getirmişti. Benim görevim dünyayı korumaktı. Yerimden kalkarak saatlerdir koşup arkamda bıraktığım yola baktım. Tekrar o karanlık eve koşmaya başladım. Evin kapısını açarken hızlıca davrandım ve mutfağa doğru koştum ve tezgahın üzerinde duran bir bıçağı alıp salona doğru yürüdüm. Gözlerim herkesin burada olduğunu doğrulayınca bıçağı ay parçasının olduğu kalbime yaklaştım ve bir iz bıraktım. Acısı olmayan bir iz. Herkes şaşkın bir şekilde bana doğru baktılar. Aralarından sadece Aren bana doğru koştu. Bıçağı kalbimden uzaklaştırdım ve Mahpare koruyucularına baktım. Yavaş yavaş iyileşen kalbim ve geri yerine geçen kanlar beyaz t-shirtümü kendi rengine döndürüyordu. Onlara tekrar baktım. “Ölmek istesem bile kalbimden ölemiyorum.” Dedim. Kıvanç bana doğru yaklaşırken bakışkarı az önce bıçakladığım kalbimdeydi. “Sen... “ dedi. Bakışları yüzüme kaydı. “Mahperisin.” GÜNÜMÜZ 27 aralık 2020 Bugün Aren’in doğum günüydü. Ona süpriz bir doğum günü hazırlıyorduk. Berke elindeki son balonu şişiriyordu. Ben ise pastanın konacağı masayı süslüyordum. Tek ben değildim aslında. Yanımda Nida ve beste vardı. Ben pek fazla süsleyemiyordum. İşleri biraz batırdığımız için Nida tüm sorumluluğu üstüne alarak “ben hallederim siz oturun. “ diyerek sandalyeleri işaret etti. İkimiz de sandalyeye geçip oturduk ve Mahur’un Aren’i getirmesini bekledik. En sonunda evin kapısının açıldığını duyduğumda ışığı kapattım ve saklandık. Aren içeri adımlarını atarken bçBeste mumu yaktı ve Aren içeri girdiğinde aynı ritimde “iyi ki doğdun Aren iyi ki doğdun... “ demeye başladık. Aren’in gözleri dolarken “şşit! Ağlamak yok ama. “ diye uyardım. Kafasını salladı ve dileğini tuttu. Kafasını pastaya yaklaştırarak üfledi. Bir şey demek için ağzını araladı ama konuşamayacağını hatırladı ve geri kapattı. Yüzünde ki masum gülümseme her şeyi ifade ediyordu. En küçüğümüz ve en masumumuz oydu. En değerlimiz ve tek ortak çıkış yolumuzdur Aren... Berke ve ben pastaları ağzımıza dıkarken kıvanç tiksindirici bir bakış attı. Kıvanç pastalardan nefret ederdi. Neden nefret ettiğini söylemezdi ama geçmişin bir izi olduğunu anlamıştık. Buradaki herkesin yaraları derindi. Ucu olmayan acılar, dibi olmayan kuyular bize aitti. Kuyularda boğulurduk ama kimsenin umrunda değildi. Buna herkes dahildi. Pastamın son diliminini de yattıktan sonra ayakkandım ve Adem’e sarıldım. “Doğum günü kızlarının şansı nedir biliyor musun Aren?” diye sordum. Koltuğun arkasındaki hediyeye doğru uzandım ve elime aldım. Tekrardan Aren’e doğru yürüdüm ve hediyemi verdim. “Hediye.” Dedim. Yüzünde sıcak yuvanın anlamını katan bir tebessüm oluştu. Ve bana sıkıca sarıldı. Bunu ondan beklemiyordum. İlk defa birine kendi isteğiyle sarılıyordu. Ellerim sırtına doğru gitti ve okşadım güzel sıtını. Uzun süre sarılmanın ardından ondan ayrıldım ve yanağına kardeş anlamı katan bir öpücük kondurdum. Ardından diğerleride yanlarına uzandılar ve hediyelerini Aren ile buluşturdular. Çok geçmeden ortalık dağıldı ve herkes odasına çıktı. Ben yine tek kaldım. Etrafa bakındım, gözümün taramadığı en ufak ayrıntıyı aradım ama bulamadım. Merdivenlerden yukarı çıkacakken kulağıma bir çınlama geldi. Sesin geldiği yöne döndüğümde koltuğun köşesinde beni izleyen ondan fazla adam vardı. Hızlıca koşarak içlerinden birini belimden çıkardığım bıçakla diğerini ise tekmemle yere savurdum. Diğerleri bana bakarken diğerini nin kafsına sağlam bir yumruk attım ve gelen silahtan son anda yere eğilerek kurtuldum. Geriye doğru adım atarken koltuğun arsındaki silahı elime kavradım ve 4 kişiye ateş açtım. Onlar yere düşerken kalan 3 kişinin de kafasına sıktım ve derin bir nefes verdim. O sırada merdivende 6 beden beliriverdi. Asla Mahperiyi koruyamayacak olan Mahpare koruyucuları. Onlar merdivenlerden inerken evin kapısını kapatıp kilitledim. Mahur’un “ Ne oluyor burada?” demesiyle ona döndüm ve sus işareti yapıp şöminenin içine doğru ateş ettim. İçeriden gelen “ah” sesiyle Mahur’a döndüm.“Ufak bir saldırı, abartılacak bir şey yok.” Dedim ve diğerlerinin iyi olup olmadığını kontrol ettim. O sırada bana bakan Kıvanç’ı fark ettim. “Hiç eğitim görmemiş birisine göre fazla yetenekli değil misin?” diye sordu. Kafamı iki yana salladım. “Doğuştan var yetenek onda diyorum sana inanmıyorsun kıvançtutlutuğ” diye araya girdi Berke. Kıvanç’ın yüz ifadesinde değişim yoktu ama diğerleri gülmemek için kendilerini zor tutuyor gibi duruyorlardı. Onlara doğru bir bakış attım. “ korkmanıza gerek yok sadece biraz güçsüzler diye ve benim kas yaptığım zamana denk geldiler.” Dedim hızlıca gülerek. “Sana güvenmediğimizi biliyorsun lâlin.” Kanayan yaram tekrar açığa çıktı. İçimdeki parçalar hareket etti. Ay parçası kalbime battı. Ama ben bunu onlara söyleyemedim. “Ben de size güvenmediğim için kendimi güçlendirdim ve adamlarla savaştım. Bu kadar.” Dedim konuyu kapatmak istercesine. Kıvanç’ın eli saçlarına gitti ve ovaladı. Daha sonrasında evden çıktı. Uzun süredir çıkmamıştı. Bazen gidiyordu ve 2 ay bile gelmediği oluyordu. Diğerlerinden önce odama çıktım ve kapıyı kapattım. Yatağa kendimi teslim ettiğimde uyumayı hayal ettim. Uzun süredir uyuyamıyordum. Ay parçası buna izin vermiyordu. Uyusam bile en fazla gündüz 2-3 saat uyuyabiliyordum. Diğerleri hep uyuduğumu zannedirdi. Ben hiç söylemezdim. Söyleyemezdim. Benim görevim dünyayı korumaktı. Ama dünya beni koruyor muydu? Orasını bilemiyordum. Geceleri benim korkulu zamanlarım oluyordu hep. Onca saat düşünür ay yok olup gün ışığını görünce gözlerim kapanırdı. Mahperi olmak bu muydu yoksa tek Mahperi ben değil miydim? Gözlerim sabah ışığı görür görmez kapanmaya başladı ve kendimi uykuya teslim ettim. Aşağıdan gelen takırtılarla gözümü açtım. Yataktan fırlayıp merdivenlere doğru ilerledim. Berke “sessiz olun Lâlins uyuyor.” Diye onları uyarıyordu. Ortalıktaki kanları temizliyor, kırık parçaları atıyorlardı. Yanlarında bir kişi yoktu, Kıvanç. Merdivenlerden aşağıya doğru bir kaç basamak attım ve beni fark ettiler. “Ooo Lâlins seni de görür müydük?” ye dalga geçti Berke. “Ohh bro benden habersiz neler yapıyorsunuz?” klasik el hareketimizi yaptık ve ikimizde sebepsiz yere güldük. Gülüşümüz duyduğum kapı sesiyle soldu. Buraya gelen adım seslerinden Kıvanç’ın geldiğini anladım. Berke’ye sakin işareti yaptığımda rahat bir nefes altı ve elindeki temizlik bezini bana attı. “Lâlins madem o kadar adamları dövdün temizle bakalım.” Diyerek Kıvanç’ın yanına doğru kaçtı. Yere eğilerek kan lekelerine temizlemeye başladım. Son damlaya kadar temizlerken kanla yazılmış bir ay deseni gördüm. “☾” Deseni uzun süre inceledim ama bir sonuç bulamadım. Kim yazmıştı bunu? En önemlisi öldürdüğüm adamlar benim tarafımda mıydı? Onlar bizim için oyuncaktı. Biz onlar için neydik? 4.Mahpare koruyucusu Lâlin Roza Ilgın.
|
0% |