Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1: İlk Karşilaşma

@ddefnee


Almila...6 harfli olmak üzere 3 sesli harf 3 sessiz harften oluşan isim. Genellikle gözü kara, cesur ve özgür ruhlu kişileri temsil etmek için tercih edilir. Aynı zamanda nadir ve değerli bulunan bir kuş türünü temsil ettiği için, bu isim benzersizlik ve değer vurgusu yapar, aynı zamanda şahin anlamına da geliyor...Peki sizce ,İnsan herşeyi düşünmeli mi? Mesele bebek sahibi olacak olan bir aile çocuğuna koyacağı ismi uzun uzun düşünüp araştırmalı mı? Sizin isminizi kim koymuş? Benimkini Korgeneral Engin Aksoy yani babam koymuş.
"Aşkım bebeğimizin ismini düşündün mü?"
"Hayatım cinsiyeti açıklanmadı ki daha, yoksa cinsiyetini öğrendin de bana mı söylemiyorsun!"
" Haha yok be aşkım sadece kız olsa ne koyardın erkek olsa ne koyardın düşündün mü diye merak ettim."
Kafasında ne kadar soru işareti olsa da düşünmeye başlar...
" Ayy kız olursa Almila olsun. Kızımın şahin gibi özgür bir şekilde hareket edebilmesini ve kısıtlanmamasını istiyorum. İlerde annesi gibi doktor olacak ve sonunda da başarılı bir kadın olarak ayakları üzerinde dimdik duracak."
" Yaaa, aşkım çok güzel isim, e peki erkek olursa?"
"Erkek olursa da..."
" Aybars olsun mu!"
"Aybars... Çok güzel isim canımın içi oğluşumuz olursa ismini Aybars, kızımız olursa ismini Laçin koyuyoruz"
Ölüm ne demek? Ölü, yaşamın bitmesi demektir ben bunu 16 yaşındayken babamın kaybıyla öğrendim.
Hadi oradan be!!
"Benim kocam ölmüş olamaz komutan saçmalama!" Gözümde biriken gözyaşları firar ederek yanaklarımdan aşağıya doğru süzüldü.
Bir yanda zavallı annemin kabullenemedigi çaresiz çığlıklar bir yandan da inanma duygusu kulaklarımı tirmalarken kadın komutanın sesleri kafamın içindeki seslerin tamamını dağıtarak odağı onun üstünde toplamami sağladı
"Hepimizin başı sağolsun Korgeneral Engin Aksoy şehit olmuştur. Her zaman yanınızdayız biz bir aileyiz. Kendinizi yalnız hissetmenizi sağlayacak hiçbir şey yapmayacağız ablacım senin şu anda elinden gelen hiç birşey yok biliyorum. Engin Komutanımın sadece bir emiri vardı onu yerine layıkıyla getireceğiz "
Hıçkırıklar durmak bilmiyor, sesler kesilmiyor, neden susmuyor kimse!
-Yeter susun susun susun! Gitsene başımdan kafamı kaldırmam ile gözümün önünde beliren beyaz elbiseli saçları uzunca bir kadın yüzüme doğru fısıldayarak baban hep yanında olacak bana söyledi.
Sen kimsin?
Gözümü kapadım açtım ve o teyze yok oldu...
Babaaaa! Babaaa! Baba! Bizi bırakıp nasıl gidersin? Gözlerimden süzülen gözyaşlarım bir süre sonra yüzümü yakmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamak nedir bilir misiniz siz? Ya da bu hayatta en değer verdiğiniz insanın sizi bırakıp gitmesi?
Kadın komutan kollarımın arasına girdi kafamı kolları arasına gommemi ve ağlamami sağladı. Bir anlık da olsa babamın kokusunu iliklerime kadar hissettim bunun nedeninin, görevdrn gelen askerlerden gelen barut kokusu olduğunu anlamam çok da uzun sürmedi. Babamın kokusu... Babam. Babamm.
Bu hasret acısını atlatabilmemiz hem mental sağlığımız açısından hem de kendimizi savunma becerisi yönünden oldukça zor geçti. Kendimize gelebilmemiz ve ailemizi dimdik ayakta tutabilmek için yaklaşık 1 yılda kendimize gelebildik.
Siz bunun acısını bilir misiniz? Mesela anneniz akşam yemeği için sofrayı kurmanızı ister, sıra çatal koymaya gelir ve siz eksilen uyenizi de katarak fazladan çatal alırsınız ve kendinizi o çataln yerine koyarken ne kadar yalnız olduğunuzu tıpkı o çatal gibi tek başınıza olduğunuzu fark edersiniz. Bunun verdi acı gibi başka hiçbir şey bir insanı bu kadar yaralamaz.
Aradan 10 yıl geçti şimdi sorucak olursanız eski Almira sen misin?
Hayır.
Almira değişti yerine baştan aşağıya yenilenmiş bir kız geldi.
O kız artık kendini savunabiliyor. O kız babasının öcünü almak için vatan uğruna çalışmaya başladı. Belki babasının dileğini yerine getirip doktor olamamış olabilir ama babasının katilini öldürmeye yemin etti.
10 YIL SONRA BUGÜN
"Ya annecim neden ağlıyorsun?"
"Kızım beni burada yalnız bırakıp gitme"
"Babanın vefatından sonra anca kendime gelebildim" gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
Ne zaman babamdan bahsedecek olsa göz yaşları firar ederdi. Annemin toparlanması gerçekten çok uzun sürmüştu, belki en az 10 psikologa gitmiştir.
"Annecim ben temelli gitmiyorum ki, sadece 2 aylık bir görev"
"Baban son görevine 1 haftalık görev diyerek gitmişti Almila"
"Annecim sana yemin ediyorum. Çok dikkatli olacağım. Her akşam seni arayıp konuşacağım " her zaman yanında olacağımı onu asla yalnız bırakmayacağımi inandırmak zor...
"Almila, kızım lütfen" alnındaki kızarıklık ağlamaktan belirginleşti.
"Lütfen çok dikkatli ol"
"Annecim gözün arkada kalmasın, kızın görevini yerin getirmeye ve babasının öcünü almaya gidiyor."
Yaklaşık 10 dakika geçti. Uçağım akşam 22.10 daydı en az 1 saat önceden gitmeli ve valizimi yerleştirmeliyim.
Bazanın içindeki büyükçe olan siyah valisi çıkardım ve içine kışlık kazak, sweatshirt, ince bluz, iç çamaşırı, sütyen, çorap ve birkaç tane de özel eşya koydum.
Telefonumu şarjdan cektim ve şarj kablosunu omzumda takılı olan kol çantasına sokuşturdum. Birazcık kulakligimla birbirine karıştı tabi kii ama yapacak birşey yoktu.
Bakışlarımı Odamın duvarında asılı duran saate çevirdim ve saatin çoktan geldiğini fark ettim. Vedalaşma vakti gelmişti. Apartman dairesinin önünde 5 dakika boyunca vedalaştık. Bu süreç annem için çok zor oldu çünkü babamın son gidişi onu çok derinden etkilemişti.
Taksiden gelen korna sesini duymakla birlikte hızlıca merdivenleri indim ve valizi bagaja koyması için uzattım.
" Havaalanına lütfen"
"Tabii efendim"
Uzunca bir yolu geçtim. Yaklaşık 15 dakika sonunda taksi ücretini ödedim ve havaalanının içine girdim. Terminale huzurlu bir ışık yayılmıştı. İnsanlar telaşla bilet kontuarına ilerliyor, güvenlik kontrolünden geçiyordu.
İstanbul'dan Hakkari'ye yapılan uçuş, THY'nin TK2545 sefer sayılı uçuşuydu ve kalkış saati 22.10 olarak belirlenmişti.Uçak, geniş kanatları ve beyaz gövdesiyle pistte bekliyordu. Kapıdaki anons sisteminden, yolcuların uçağa alınmaya başladığı duyuruldu. İnsanlar birer birer biniyor, koltuklarına yerleşiyordu. Uçak, kalkışa hazırlanırken kabin ekibi güvenlik talimatlarını gösteriyordu.
Pilot, kısa bir bilgilendirme yaptı:
"Değerli yolcularımız, İstanbul Hakkari seferimizi gerçekleştiriyoruz. Uçuş süremiz yaklaşık 2 saat 10 dakika olacak. Hava koşulları elverişli, rahat bir uçuş geçirmeyi umuyoruz. Keyifli yolculuklar dileriz."
Uçak, motorlarını çalıştırdı ve pistte hızlanarak havalandı. İstanbul'un büyüleyici manzarası, Boğaz'ın mavi suları altında küçülüyordu.
Yüksek dağların, yemyeşil vadilerin üzerinden geçerek Hakkari'ye doğru ilerleyen uçak, saat 10:10'da Hakkari Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanı'na iniş yaptı. Pilot, yumuşak bir inişle uçağı pistte durdurdu ve herkes tek tek inmeye başladı.
İniş yaptığımızda saat 00.20 idi. Hemen taksi bulmaya koyuldum. Ve terminalden diğer tarafa geçiş yaparak gözlerim taksileri aradı.
"Of şimdi taksi nerden bulucam bu saatte ben"
"Aha işte orada var!"
Adımlarımı hızlandırarak taksiye ulaştım ve valizi taksiciye verdim. Arka kapının kulpunu çekiştirdim ve hemen bindim. Sakin bir nefes almak için camı açmak için işaret parmağımla düğmeye baskı uyguladım. Üzerime bir ağırlık çökmüştü. Bir anda uykum geldi.
"Hey!"
Bune be kim böyle ahlaksız şekilde bağırıyor.
"Hanımefendi size diyorum! Bu taksiyi kendime çağırdım."
Etrafıma baktım ve camdan dışarıya doğru"pardon bana mı dediniz?"
Küçümseyici bir şekilde gülümsedi "Şu anda burada sizden başka, başka birisinin taksisine binen birisi yok"
Adamın üzerimde duran küçümseyici baskıları üstüne baştan aşağı adamı süzmeye başladım. Uzun boylu, kumral, orta yaşlı, üzerinde kol kaslarından patlamak üzere duran dar siyah bir t-shirt, altında siyah kargo pantolon vardı.
'şşt alo?!'
" Sen nasıl bir öküzsün be. Bir kadına nasıl böyle seslenirsin!" Uğraşmak istemiyorum.
"Şoför bey lütfen sürer misiniz arabayı" aracın camını tuttu ve "hayır süremezsiniz" diyerek çıkıştı. Kaşlarımı çatarak ona doğru diklendim.
"Bak, bana karışmak istemezsin bırak gideyim. Benimle ugrasamazsin"
"Yaa demek öyle?"
"Şoför bey siz beklemeyin sürün "
"Hayır!"
Şoför çıkısarak"ben taksiye binen müşteriyi istediği yerine götürmekle sorumluyum müşteriyi taksiden indirmem"
"Duydun işte hadi git" hiçbir şey söylemedi sadece sakinleşmek ister gibi başıni sağ tarafa çevirdi. Ve şoför arabayı sürmeye başladı.
Sağ aynadan baktığımda bakışlarının takside olduğunu gördüm ve sağ elimle arkaya doğru küçük bir orta parmak çektim.
Bugün otelde kalacağım. Taksiciye otelin ismini de verdikten sonra gözlerim kapanmış. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama taksiciden gelen sesler uyanmami sağladı
"Ablacım uyan geldik!"
"He geldik mi?"
"Geldik ablacım geldik"
Uyku sersemi koltuktan kalktım ve valizimi de alıp otele yürüdüm. Çeşitli para işlemleri hallettikten sonra odama çıktım. Valizi kapının kenarına bıraktım ve şiddetli baş ağrısıyla birlikte kendimi yatağa bıraktım.
Açık perdeden gelen güneş ışınları uyanmam için tek sebepti. Kaç saat uyuduğumu bilmediğim yataktan kalktım, elimi yüzümü yıkadım ve kapı kenarındaki valizimi açıp içinden siyah bir eşofman üstüne de beyaz bir t-shirt aldım. Hızlıca giyinip aynalı komodinin üzerinde duran kataloga baktım ve çok lüks olmadığı belli olan bir restauranti olduğunu gördüm.
Dün akşamdan beri ağzıma tek bir lokma gitmemişti. Hızlıca otel kartını aldım ve restauranta indim.
İçerisi bomboştu resmen 4 5 kişi dışında kimse yoktu. Solda duran tepsilerden birisini aldım ardından hemen yanında duran tabaklardan bir tane aldım ve yemekleri koymak üzere salata, salak zeytin peynir tarzı şeyler tabağıma koydum son tabağa geldim ve bir adet simit koyacakken benim ve içeride oturan 4 5 kişiden farklı insanların geldiğini yüksek şiddetli seslerden anladım. Çok kaba konusuyorlardi.
Tabağımi tamamladım ve cam kenarı bir masaya oturarak yemeğimi yemeğe başladım. Duyduğum o seslerin sahibinin
aynı tarz giyimi olan 3 kişiden geldiğini anlamam kahvaltı tabaklarını almaya geldiklerini görmemlr bir oldu.
Dikkatimi tamemn onlara verdim yüzlerini görmek istiyorum.
"Aman be hiçbir şey benim yemeğimden önemli olamaz" düşüncesiyle yemeğe gömüldüm.
"Kanka Doruk, sen dün akşam niye geç geldin. Hani ilk gün şerefine içecektik?"
"Hiç sorma Alpo" bu ses tonu... Ses sahibini bilmediğim ve daha önce işitmediğim başka birinden bir ses daha geldi,
"Doruk lan yoksa bizden ayrı eğlence mi yaptın!"
"He Alican cagirttigim taksiye başka bir kadın bindi diye sokak ortasında parti verdim."
" Ne! Yani yanında bir kadın vardı ve onun yerine başka bir kadın taksiye bindi!"
" Alican senin beyin fonksiyonlarini baştan aşağı sikiyim"
"Ağır oluyor devrem"
"Tamam susun anlatıyorum!" Gene o tanıdık ses.
"Uçaktan indim ve taksi ayirttim direk sonra kadının birisi resmen koşarak taksiye bindi ve bana artislik tasladı. Giderken de el hareketi çekti bır de!"
Nee! Diye çıkıştım bir anda.
Herkesin bakışlarının benim üzerimde olduğunu anlamıştım. Dikkati başımdan savdiktan sonra o olduğuna emin olmak için tabağımi yerine koyarken bakmayı planladım.
Yavaşca yerimden kalktım ve tepsimi aldığım yere koydum. Kapıdan çıkarken de bakışlarımı arka masama çevirdim.
Allah kahretsin! Cidden oydu.
El hareketini de görmüş cidden!
"AMK bir de sonra yağmur başladı,o kadın yüzünden sırılsıklam oldum."
"Komutanım sizde ne nazlı çıktınız ya"
Kapıdan çıkmaya yeltendim ama cam kapının yansımasındsn bana doğru baktığını fark ettim.
"Pardon!"
"Bakar mısın?"
Arkamı dönmeli miyim. Ne yapmalıyım. Koşmalı mıyım?
"Hanımefendi!" Mecbur dönucem. Yok dönmeyeceğim.
"Hey senin olduğunu biliyorum. Taksimi çalan!"
"Hassiktir"

Loading...
0%