@deaht_crowdet
|
"Mutlu yıllar, mutlu yıllar sevgilim. Sensiz kutlar, bu gece aşıklar. Çok yalnızlar. Ellerinde yıldızlar, bekliyorlar. "
***
Hiç iki rakamın başınıza türlü işler açtığı oldu mu? Ya da bir mevsimden ölesiye nefret ettiğiniz bir zaman. Mesafeleri tek bir kelime ile aştğınızı hissettiğiniz bir an , benim gibi üç yıl platonik sevdiniz mi yada?
Bunlar oldu yada olmadı, yaşandı veya yaşanmadı mutlaka bazılarınız aşık oldu. Kiminiz yanıldı ve yeni bir serüvene koştu. Kimi ise tek seferde ruh eşini buldu.
işte bu da benim aşk hikayem. DeniZ Kızının Kum Tanesi Adam'a kavuşmasının hikayesi...
Ben Elif. Elif Alacaoğlu. Ve ben, hepsini yaşadım. Ve şimdi buradayım. Size son üç yılımı anlatacağım. Size onu anlatacağım. Kum tanesi adamı.
Bu hikayede benimle birlikte güleceksiniz, yeri gelecek ağlayacaksınız ve yine bazen 'bu kız salak mı?' diyecek bazen de bana hak vereceksiniz. Ama ne olursa benimle olacaksınız. Beni okuyacak ve en önemlisi beni hissedeceksiniz.
Ben Elif. Öyleyse..Hadi Başlayalım....
☀️***☀️
Yoğun geçen bir eğitim yılının ardından uzun bir yaz tatilini çoğu öğrenci gibi bende haketmiştim. Yoğun AYT ve TYT maratonlarının ardından istediğim derecelere ulaşamasam da kısmen de olsa hatrı sayılır bir puan almış, aşçılık ve yemek stratejileri bölümünden Gastronomi bölümünü kazanmış ve büyük planım için ihtiyacım olan desteği ablamdan bulmuştum.
***
" HAYIR."
" Teşekürler babacığı- Ne?! Hayır mı?"
Bir anlık afallamam geçince durup durum güncellemesi yaptım. Tamam, kabul edelim babamın beni pamuklara sarıp ilk biletle Antalya'ya göndermesini elbette beklemiyordum fakat bu kadar kesin bir dille reddedilmek içimde ki umut ışığının biraz sönmesine sebep olmuştu.
Ama biraz... Temelli değil.
" Evet Elif. Duydun işte. Hayır, izin vermiyorum."
" Ama.. " Dedim ve zihin arşivim de ona karşı kullanmak için bir koz aradım.
" Zaten bir kaç sefer sizinle gittim. Üstelik avucum içi gibi biliyorum Antalyayı. Ayrıca teyzemler zaten Side'de kalıyor. "
" Hayır, hayır ve altıncı kez yine hayır."
" Babacığım..." Dedim bu sefer taktik değiştirip ses tonumu yumuşattım. Ne yapacağımı anlamış gibi kafasını iki yana salladı. " Bu sefer o oyunlarına gelmeyeceğim küçük hanım. Boşuna uğraşma. "
Madem hayır diyorsun, sen kaşındın Bünyamin Alacaoğlu.
Hızla kanepede oturan babamın yanına iliştim ve daha ne olduğunu anlamadan onu öpücüklere boğmaya başladım.
" Lütfen, lütfen, lütfen babacığım hadi olur de şu işe. Bak kocaman kız oldum. Ne olur Allah aşkına?"
Kaşlarını çattı ve bana doğru döndü. " Henüz 18'e girmedin Elif. Hâlâ çocuksun."
" İyi ya işte." Dedim aklıma gelen şey ile. " İki hafta sonra doğum günüm. Bende doğum günümü Antalya'da kutlarım. "
Tek kaşını kaldırdı. " Antalya da doğum günü kutlamak, hemde bizsiz, öyle mi?"
Söylediğim şey ile yaş tahtaya bastığımı fark ettim.
" Yani evet yani hayır tam olarak öyle değil de yani öyle olsa niye sizsiz evet diyip öyle bir şey yapayım?"
Dediklerimin saçmalığı ile kendime geldim. Salaklaşma Elif.
" Tamam Elif, git o zaman. Bizsiz kutla doğum gününü. Madem böyle daha mutlu olacaksın..."
Damarıma basmak için 'BİZSİZ' Kelimesine bilerek vurgu yapıyordu ve işe yarıyordu da.
" Ya babacığım valla öyle demek istemedim. Sen yanlış anladın."
Babam, yani Bünyamin Alacaoğlu İstanbulda ki Depart firmalarda büyük bir hissedardı. Bildiğim kadar yönetimi o yapar, asayişi şirkette o sağlardı. Küçükken onunla birkaç kez gittiğim bu şirkette Babamın ne kadar yumuşak huylu bir adam olursa olsun konu düzene ve güvenliğe geldiğinde nasıl kalpsiz bir adama dönüştüğüne maalesef ki biraz bende şahit olmuştum. Bu yüzden ne annemin ne de babamın benimle birlikte Antalyaya gelmesine ihtimal bile yoktu.
Babam tam yeni bir itiraza hazırlanırken kapı açıldı ve içeri Annem girdi.
Şuan tam ihtiyacım olan şey.
" Ne oluyor burda bakalım? Taa aşağı kattan geliyor sesiniz."
Henüz Babam tek kelime edemeden fırsatını yakaladım ve annemin ayaklarına yapıştım.
" Anniş, annem, dünyalar güzeli annem. Nasılsın? Yoruldun mu? Ver o torbaları ben taşıyım. Sen geç otur şöyle."
Annem ani uğradığı bu ilgi seliyle önce bana sonra Babama bakıp bir kaç dakika öylece bekledi ve şuan elinden torbaları almaya çalışan kızın kendi çocuğu olup olmadığını sorguladı.
" Elif sen geçen önünde ki kumandayı almaya üşenip Sümen'i çağırmamış mıydın kızım? Ne oldu birden bire yahu?"
Hayat kuralları 1: Küçük kardeşler her zaman büyüklere hizmet eder!
" Yalakalık yapıyor Annesi." Dedi Babam tüm bu gösterinin ardından.
" Onu fark ettim. Bünyamin Alacaoğlunun kızı çıkarsız iş yapar mı hiç?"
Onlar kendi aralarında gülüşürken somurtum. " Ayıp oluyor ama."
Annem gülmeyi bırakıp saçlarımı okşadı. Ardından " Tamam canım alınma sende. Hadi, şu torbaları içeri götür. Sonra da gelip anlatın bakalım. Neymiş sizi yine birbirinize düşüren şey..."
***
" Kırma sende kızı canım. Heves etmiş hem bir kere üzme evladı mı."
Hay yaşa be Anne, diye geçirdim içimden. Ardından dudağımı büzerek konuştum.
" Boşver Anniş. En fazla yüzüm gözüm şişer, hasta falan olurum. Bir şey olmaz."
Bunun işe yarayacağını biliyordum çünkü Annemin en çok önemsediği şey sağlığımızdı. Özellikle ben küçükken bir çok hastalık yaşadığım için en ufak öksürdüğümde etekleri tutuşur hemen kat kat bataniyelerin altına yatırılır ve ilaç almak sureti ile bir gün boyunca gözetiminde kalırdım Annemim.
" O nasıl söz öyle!" Diye telaşla konuştu. " Olmayacak öyle bir şey. Bir daha agızından öyle kelimeler duymayayım." Dedi sanki küçük bir çocuğa kızarmış gibi. Yinede başımı salladım ve dudaklarıma görünmez bir fermuar çektim.
" Hem Şevval Gastronomi mezunu Bünyamin. Böylece stajlardan önce Elif ondan da bir şeyler kapabilir yaz boyunca."
Annem için sağlığımız neyse Babam için eğitim hayatımız oydu. Bundan mıdır bilinmez çatık duran kasları hafifçe düzeldi.
" Ayrıca Farklı yerlere gitmek benim içinde güzel bir deneyim olur. Sen hep ne dersin? Çok gezen çok bilir. Değil mi?" Diyerek son bir atak da ben yaptım.
Babam düşündüğünü belli etmek için saatinin kordonu ile oynamaya başladı.
Annem ile kısa bir süre bakıştık. Eğer o saati kolundan çıkarırsa bu iş oldu demektir.
Annemin Babam için On dördüncü evlilik yıldönümlerinde aldığı bu saat, Babamın evde ki o an karar verme durumunu belirlerdi. Eğer saati gevşetir veyahut çıkarırsa pes etmiş, kordonu sıkılaştırdıysa hâlâ inat etmete hazırdır demekti.
" Anlamıyorsunuz..." Dedi gözleri beni izlerken. " Biricik kızım sensin Elif. Sana verdiğim önemi bildiğin halde şimdi karşıma çıkıp bana yüzlerce kilometre uzağa gitmek istediğini söylüyorsun. Üstelik de tek başına. Endişeleniyorum be kızım. "
Babamın söyledikleriyle gülümsedim. " Elbette endişeleniceksin Baba. Fakat artık o küçük Elif degilim. Büyüdüm ve bence hazırım."
Bu noktadan sonra yapabileceğim bir şey kalmamıştı. Dudağmı ısırıp beklemeye başladım.
Babam dalgın gözleriyle birkaç dakika boyunca öyle beni izledi. Ardından derin bir nefes alıp Anneme baktı. Annem, sıcak gülümsemelerinden birini ona bahşetti ve kafasını salladı.
Gri saat yavaşça Babamın bileğinden çıkıp masada ki yerini aldı.
" İŞTE! İŞTE ASLAN BABAM! BİLİYİRDUM, KABUL EDECEĞİNİ BİLİYİRDUM!!" diye bağırıp sevinç nidalarıyla boynuna atladım.
" Dur be deli kız." Dedi Babam. Artık oda gülümsüyordu. " Ben senin kadar genç değilim, unuttun mu?"
***
O günden sonra ne olduğunu ben bile tam anlayamadım. İki hafta sullar seller gibi geçti. Ve ben bir elimde valizim, bir elimde ise uçak biletim ile doğum günümden tam üç gün önce kendimi havalimanında buldum.
" Yolcularımızın dikkatine. A5 İstanbul - Antalya uçuşu Beş dakika sonra gerçekleşecektir. İlgili Yolcularımızın uçuş kapılarına doğru yürümesi rica olunur. Son çağrı..."
" Benim uçuşum. " Diye mırıldandım Aileme doğru dönerken. " Uçuş vakti geldi."
" Hadi.." Dedi babam beni kendine doğru çekerken. "Git ve seni üç ay boyunca her gün özleyeceğimizi unutma."
Tam bu duygusal sözcüklere karşılık verecekken, Sümenin sesi duyuldu.
" Ya Anne ya, bende gitmek istiyorum Anyalyaya. Benide götür Eyif!"
" Sus bakıyım sen!" Dedi Annem küçük kardeşimin kulağını çekerken. " Hastasın sen. Buraya getirdiğime şükret!"
" ....birazdan kalkacaktır. İlgili yol..."
Çağrı kendini tekrarladığında artık gitmm gerekiyordu.
" Bizi her gün ara. " Dedi Annem göz yaşları içinde. "Kendini özletme "
" Tamam." Dedim ve onu öptüm. Ama şimdi gitmem gerek yoksa tüm bunlar boşa gider.
" Yolun açık olsun. Kızım."
Ben tam son kez onlara el sallayıp artık uçuş lobisine girerken bir ses duydum. Babamın sesi...
" Elif!". Diye bağırdı Arkamdan. Sonra ona doğru döndüğümde elin de ki kutuyu gördüm.
" Bu kutu nedir Baba? Nereden çıktı şimdi bu?"
Güldü ve sanki dünyanın en kırılgan eşyasını taşıyormuşcasına kutuyu uzattı. " Aç ve gör."
Kadife renkli ve kırmızı kurdelalı kutuyu açtığımda içinden gümüş renginde, küçük bir amblemi olan kolye çıktı.
" Bu.. " Dedim şaşkınca. " Ne içindi?"
" On sekizinci yaş hediyen.". Dedi Babam gururla. "Yanında olmayacağız diye hediye de vermeyeceğimizi düşünmedin umarım?"
İşin doğrusu, Antalya seyahati büyüsüne o kadar kapılmıştım ki doğum günüm aklımdan uçup gitmişti.
" Takmamı ister misin?"
" Evet." Dedim gözümden Akan yaşları silerken. Ardından kolyenin Güneş şeklinde ki metal amblemi boynumla birleştiğinde irkildim.
" Teşekkürler." Dedim Babama. " Basit bir hediye için teşekkür etmene gerek yok." " Hediye için değil. Benim Babam olduğun için."
İkimizde birbirimize sıkıca sarılıktan sonra, " Git,". Dedi Babam. "Yoksa uçağı kaçıracaksın."
" Tamam." Derken gülümsedim çünkü gitmemi uçak için değil, birazdan gözlüğünün akacak olan göz yaşlarını görmemem için söylemişti. Fakat şimdiden gözlüğün buğulanan camları onu ele veriyordu.
" Kendine dikkat et." Diye bağırdı ar dımdan. " Ve beni meraktan öldürme."
" Tamam." Dedim ve bu sefer dönmemek üzere uçağın lobisine doğru koşmaya başladım.
Hâlâ inanamıyordum. Bekle beni Antalya! Ben geliyorum...
|
0% |