Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@deareader

İstediğiniz şarkıyla dinleyebilirsiniz, ben genelde Cigarettes After Sex dinleyerek yazıyorum.

En favori bölümüm bu kesinlikle... Biraz kısa bir bölüm oldu ama akşama doğru diğer bölümü atacağım. Keyifli okumalar!

----

"Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farz et ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun..."

Jesse ile birlikte fısıldayarak repliği devam ettirdim. "Şimdi benimle burada trenden in-"

"Ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim..."

Yanımda oturan ve bana az önce mısır uzatan çocuk fısıldamama eşlik ettiğinde duraksayıp şaşkınlıkla bakışlarımı ona çevirdim, hareketlenmeme karşın o da gözlerini gözlerime çevirmişti. Kahverengi gözleri bu karanlıkta bile çok güzel görünüyordu.

"Filmi izlemiş miydin?" diye salakça bir soru sordum sanki izlemeyen varmış gibi.

Saliselik bir zaman diliminde gözlerinden gözlerime geçen farklı bir bakışın ardından hafifçe gülümseyerek az önce devam ettirdiği repliğin kulağımıza gelmesiyle gözleriyle filmi işaret etti ve, "İzlemişim sanırım," diye fısıldadı.

Korkunçtu.

Beş dakika önce mısır alışverişi yapmış olmamızın dışında hiç bir tanışıklığım olmayan bu kişiye, elimi onun mısır kovasına daldırak mısır fırlatmaktan çekinmedim, o kişide sessizce gülerek kaçınmak dışında bir şikayette bulunmadı. Beni salondan attırmadığına minnettar kaldığım için geri kalan süre boyunca mısırından yememeye karar verdim.

Acaba önceki hayatımda tanıdığım biri miydi diye düşünmeden edememiştim. Hayır, sadece utanmaz bir insandım.

Efe beni ekmişti. Sekiyüz yetmiş tane mesaj atmış, yüzelli kez de aramıştım ama hiç birime dönmemişti. Beni o kadar fazla ekmişti ki ismini 'özel kin duyduklarım kliniği' adlı sadece kendimin olduğu Whatsapp grubuna yazmıştım. Oh olmuştu, kendime ondan daha iyi bir arkadaş bulmuştum.

"En azından hepsini izlemediğini söyle. Zaten çoğu izleyici ikinci ve üçüncü filmden habersiz oluyor. Öyle olmasa bile beni şu utançtan kurtarmak için izlemediğini söyle."

"Ama izledim, üzgünüm. O utançla yaşamak zorundasın."

Gözlerimi kısıp delici bakışlar attım. "Sen tanımadığım en kötü kişisin."

Önüme dönüp izlemeye devam ettim, seksen kez izlemiş olsamda bazı sahneleri kaçırmak moralimi bozmuştu. En boş sıraya oturmama rağmen bu kişi gelip yanıma oturmuş, elim boş geldiğimi görünce bana acıyıp mısır teklif etmişti. Yani ben öyle olduğunu düşünüyordum.

Bildirimlerimi kontrol etme ihtiyacı hissederek telefonumun ekranını açtım ama hiç bir bildirim yoktu. Madem gelmeyeceksin insan bir haber verirdi. Oflayarak önüme döndüğümde yanımdaki kişinin bakışlarını ara ara hissettiğim gibi tekrar yüzümde hissettim. "Birini mi bekliyorsun?" diye sordu.

"Beni ektiği için artık beklemiyorum diyelim." diye sinirle soludum.

"Yine de sinirden ölüyor gibi görünüyorsun."

'Ciddi misin?' der gibi baktım. "Ekildim diyorum. Sinirden ölmekte haklıyım."

Kafasını diğer tarafa çevirip öksürdü. Sonra konuyu değiştirerek, "Bu filmi çok mu seviyorsun?" diye sordu. "Biraz öncesine kadar baya heyecanlı görünüyordun."

Farketmeden elimi mısır kovasına daldırıp ağzıma bir kaç tane atarken ekrana bomboş bakıyordum. Umursamaz bir tavırla, "Seviyorum tabii..." diye konuşmaya başladım. "Zaten izlediğim üç-beş tane film var. Yeni film izlemekten nefret ediyorum, devamında ne olacağını bilmediğim şeyler beni geriyor. Ama üçleme arasından en çok hangisini seviyorsun diye sorarsan Sunrise'ı daha çok seviyorum..." tüm odağını bana verdiğini hissettiğimde sesim solmaya başladı ama ona dönmedim. "Sormadın tabi..."

"Neden en çok o peki?" diye sordu bakışlarını çekmeden. Sanki dünyada ki en önemli konu benim Before üçlemesinden en çok neden Sunrise'ı sevmemdi.

"Basit aslında. Bazı insanlar gerçekleri sever, bazılarıysa masalları. Ben masalları seven taraftayım. Başıma gelmeyeceğini düşündüğüm şeyler beni daha çok tatmin ediyor."

Hissettiğim baskı yüzünden daha fazla konuşamayacağımı düşünüp, "Peki sen hangisini seviyorsun?" diye bu sefer ben sordum.

Bakışları filme geri döndü. "Ben iki taraftada değilim, sadece bir şeylerin farkına varmama yardımcı olduğu için Midnight diyeceğim."

"Neymiş o?"

"En mükemmel ilişkinin bile sorunsuz olmadığını. Bir ilişkiye başladığım zaman bunu göz önünde bulundurmamı sağladı ve sağlamaya devam edecek."

"Sorunsuz değilse nasıl mükemmel ilişki olsun ki..." diye öylesine konuştum.

"Asıl mesele o ya zaten. Sorunları karşılıklı iletişimle halledebiliyorsan o mükemmel ilişkidir. O mükemmelliği ilişkideki bireylerin sağlaması, emek vermesi gerekir. Çoğu insan bunu anlayamıyor ve ufacık sorunda kaçmaya başlıyorlar ya da ilişkilerini bitiriyorlar."

"Mükemmellik sorunsuzluk değil yani." Kıçımla izlediğim filmi tekrar izlemem gerekecekti. Zaten genellikle ilk filmi izleyip bırakıyordum. Masalcı bebek Ahu. Gerçekliği kabul etmeyen Ahu.

"Binde bir öyle ilişkilerde vardır belki ama insan olanın insan olanla sorunları illa olur. Üçüncü film bunun ne kadar doğal olduğunu gösteriyor; ne kadar masal gibi başlamış olsada. Ve değer verdiğin bir ilişkideysen, karşılıklı çabalama varsa gerçeklerin o kadar da kötü olmadığını."

"Peki halledilemeyecek bir sorun varsa?" diye araya girdim. Bakıldığında Berk'le belli bir sorunum yoktu ama hayatıma onunla devam etme düşüncesi içsel huzurumu bozuyordu. Bir ilişkinin en önemli özelliği ilişkide olduğun insanın sana içsel huzuru sağlaması olduğunu düşünüyordum.

"Yine konuşmalısınız. Halledemediğinizi konuşup ortaya koymanız gerekiyor. Bu sadece senin kararın olmamalı."

"Karşıda ki kişi salaksa ve seni anlamıyorsa?"

Dolu dolu 'salak' demem komiğine gitmiş olmalı ki hafif hafif gülmeye başladığında yan yan bakmaya başladım. "Ne gülüyorsun?"

"Hiç. Aklıma birisi geldi."

"Yeni tanıştığın kişilere gülmek ayıptır, kimse öğretmedi mi sana?"

Muhtemelen bu görüntüsüne hakaret olmuştu. Gayet eğtimli ve ağır başlı birisi gibi görünüyordu biraz da fazla yakışıklıydı ama yanıma oturduğundan beri rahat davranıyordu. Uzaktan görsem genç bir profesör bile diyebilirdim. Hatta biraz sanki Efe gibiydi. Adını sorsam Efe diyecekti hatta.

Bu düşünce aklıma düşer düşmez kalbim ağzıma geldi ve yerimde dikleşip ona dönerek düşünmeye ve onu incelemeye başladım. Sesi, konuşması zaten tanıdık geliyordu ama telefonda insan sesinin ne kadar farklılaştığını biliyordum.

Kahve saçlı kahve gözlü olduğu laf arasında kendimizden bahsederken geçmişti ama burada milyon tane kahve göz ve saça sahip insan vardı. Elim ayağım buz kesmişti, yine saçma sapan heyecanlanmıştım.

Onunda gözleri gözlerimde gezinirken eğer o Efe'yse beni nereden tanıyıp yanıma geldiğini düşünüyordum bu sefer. Belki de değildi niye bu kadar galeyana geldiğimi bilmiyordum. Ya da niye hala salak gibi sormadığımı.

Öylece bakışırken kaşları hafif çatılır gibi oldu ve önüne dönerek, "Neyse, izlemeye devam edelim yarısını kaçırdık zaten." dedi. Bu hareketi beni daha çok şüphelendirince kısılan gözlerimle dikkatini çekmek adına ona doğru yaklaştım.

"Bana bak bakayım sen bir," dediğimde yandan kaçamak bir bakış atıp geri filmi izlemeye devam etti. Tüm ahlaksızlığımla çenesinden tutup suratını kendime çevirdiğimde güzel gözleri mecburen bana dönmüştü ama ahlaksızlığımın bedelini ödemek zorunda kalmıştım. Fazla yakın olmuştuk.

İkimizde öylece dururken o biraz şaşırmış gibiydi ve bir sonra ki hamlemi bekliyordu. Şüpheciliğimi geri yüzüme takıp, afallamamdan dolayı gevşeyen çenesindeki elimi sıkılaştırdım ve "Adın ne senin?" diye sordum.

Anlamış olduğumdan emin olunca yüzüne yavaş yavaş gelen pis sırıtışla birlikte "Efe," diye fısıldadı.

Gözlerim irileşip elim çenesinden aşağı düşerken elimi yakaldı ve şaşkınlıkla aralanan dudaklarıma bakıp memnun kalmış ifadeyle geri gözlerime baktı. Sırıtmaya devam ederken dudakları geri aralandı.

"Sende Ahu olmalısın."

-------

Ay selammm sonunda!

Nasıl beğendiniz mi ilk görüşmelerini yazın bakalım.

Beğenip bol bol yorum yapmayı unutmayın <3

Loading...
0%