@deareader
|
Lütfen beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar <3 ☆☆☆ "NE?" Ayaklanmam ve eş zamanlı olarak ne ara kucağıma aldığımı bilmediğim mısır kovasının önümüzdekilerin kafasından aşağı boşalması bir olmuştu. Farkında olsamda zihnim bu olayı algılamayı kenara bırakıp asıl olayı hedef almaya devam etmişti. "Sen... Sen beni kandırdın mı yani?!" Koca salonun ortasında deli dana gibi çığırırken sizden daha çok çığıran birilerinin olması iç rahatlatıcıydı. "A-AAAAĞĞ İNAĞNMIYORUM, HER YERİM YAĞ OLDUĞ!" Ortada daha önemli bir mesele vardı şu an değil mi? Sesin geldiği tarafa hışımla dönerken Efe'ninde 'eyvah' diyerek yanımda ayaklandığını görmüştüm ama kime eyvahtı acaba, birazdan görecekti. Benden daha çok bağıran kişi kırklı yaşlarda bir ablaydı ya da teyzeydi. "Ay teyzecim abartma Allah aşkına alt tarafı patlamış mısır yağı! Gelmiş burada onbeş litrelik tenekeyi başından aşağı boşaltmışım gibi bağrıyorsun, yakışıyor mu şimdi!" Efe olduğunu söyleyen şahıs ben teyzeye çıkışırken müdahele etmeye çalışıyor, adımı seslenerek ellerini beni durdurmak için kaldırıyor ama dokunmadan geri indiriyordu. "İnanamıyorum! Bir de suçsuzmuş gibi konuşuyor, görüyor musunuz şu kızı?" Etrafına beni göstermeye çalışan teyzenin çabasına gülsem mı ağlasam mı bilememiştim çünkü zaten en başından beri herkesin ilgisini çekmeyi başarmıştık. Bir kere rezil olma kızım ya! "Sen inanamamaya devam et teyze hanımcım," diyerek Efe'ye dönüp kaldığım yerden devam etmeye niyetlendim ama onun yeni tanıştığım kahverengi gözleri kocaman açılmış şekilde tek bir yere odaklanmıştı. Endişeli ifadeyle, "Bence bu kısımda kaçmamız gerekiyor..." diye fısıldadı. Bakışlarımı yavaşça baktığı yere döndürdüğümde kadının ayaklanıp eline onbeş kiloluk çantasını aldığına ve bağırarak bize doğru savurmaya yeltendiği ana göz kırpmıştım. "SEN BANA TEYZE DİYEMEZSİN, SENİ MAHVEDERİM, GÜN YÜZÜ GÖSTERMEM SANA!" Sapından savrulan çantayı gözlerim ağır çekimde kafama inmesini izlerken, birinin beni kendi tarafına çekmesiyle boşluğa savrulmuştu. "Kibarca özür dileyip olayı kapatmak yerine kafana teyze çantası yemeyi seçmen mantıklı mıydı?" Kulağımın dibinde neşeyle dalgalanan yakışıklı ses, teyzeye odaklanan tüm algılarımı geri ona döndürmüştü. Teyzenin bana saldırılarını engellemeye çalışan yanındaki kişiler, bir yandan bana söyleniyorlardı. "Benim burada canıma kastediliyor ve sen bunu eğlenceli mi buluyorsun?" diyerek ona doğru döndüm. Gülen gözleri ve surat ifadeside eğlendiğini reddetmiyordu. Bir şey söylemeyip bana bakmaya devam ederken iyice suratını inceledim. "Birazdan bu güzel suratının canına okurken de böyle eğlenebilecek misin?" Dudağının kenarı kıvrıldı. "Senin yapacağın herhangi bir şeyin beni eğlendirmeme ihtimali yok gibi duruyor." Arkamızdaki gürültüyü unutmuştuk sanki. Elimle göğsüne pat pat vurdum. "Hadi bakalı-" "KIZ SEN BANA TEYZE DİYEMEZSİN! SENİ MAHVEDERİM!" "Ay teyze sen hala orada mısın ya?" Kadının tarafına döner dönmez tekrar üstümüze geldiğini görünce Efe'nin koluna yapışıp, "Allah aşkına çıkalım şuradan artık, öldürecek bu kadın bizi en sonunda," dediğimde elimi tutup bizi sıradan çıkardı ve çıkışa ilerledi. "Bir özür falan mı dileseydik acaba..." diye mırıldandığımda duraksayarak bana döndü ve ciddi olamazsın bakışı attı. "Ya ne var? Sana sinirim yüzünden oldu böyle, gerçi kadınında deliresi varmış..." yinede ayıp olmuştu işte. Benim damarıma basılmayacaktı işte. Elimi çekiştirerek yürümeye devam etti. "Bu saatten sonra o kadın özür falan kabul etmez zaten, gel hadi." Canıma minnetti. Memnuniyetle peşinden beni götürmesine izin verdim. ☆☆☆ "Evet, anlat şimdi." Avm'den çıktıktan sonra yürüken güzel bir çimenlik alana denk gelip oturmuştuk. Benim yaşadığım yere burası uzak kalıyordu ama Efe buraları biliyor gibiydi. O rahat rahat oturmuş çevreyi izlerken ben dizlerimin üstünde sorgular bir ifadeyle ondan bir cevap bekliyordum. Garip olan tek şey birbirimizi yadırgamıyor oluşumuzdu, daha önce çok kez bir araya gelmiş iki insan gibi çekincesiz davranıyorduk ve bu bilinçsizce yaptığımız bir şeydi. Bana yandan bir bakış atıp tekrar gökyüzünü izlemeye devam etti. "Bugün hava çok güzelmiş." Gözlerimi devirdim. Dizlerim acıdığı için bağdaş pozisyonu kurarken konuşmaya başladım. "Niye bana kendini tanıtmadın? Bana o kadar gel diye dil döktükten sonra gelmedin sandım..." Yüz ifademi gördükten sonra ne düşündüğünü bilmediğim yüzüme takılan bakışları, üzüldüğümü anlamış olabilirdi. Güneş gözüme geldiği için gözlerimi başka tarafa kaçırdım. Tabii ki üzülmüştüm, oraya gelene kadar seksen tane otobüsle aktarma yapmıştım. Canım çıkmıştı. O da toparlanıp karşımda bağdaş kurduktan sonra, "Haklısın," dedi. " Özür dilerim. Sadece kim olduğunu bilmediğin insanlarla daha rahat iletişim kurduğunu biliyorum, görmek istedim. Yine de doğru değildi," bana bakarak gülümsedi. "Kızdın mı?" Suçunun farkında olan bir erkek çocuğuna benziyordu, kızmıştım tabii ki ama sanırım artık kızgın değil gibiydim. Dizimle dizine vurdum. "Kızdım tabii..." "Bir de şey var..." "Ney?" Tepkimi ölçercesine kısılan bakışları beni düşündürürken bir anda aklıma gelen şeyle dehşete düşmüş bir şekilde dizlerimin üstünde ayaklandım. Parmağımı ona savuruyor, ağzım açıp kapanıyor, şaşkınlığım kelimeleri ağzıma geri tıkıyordu. Bunu nasıl unutmuştum ki... "Sen... sen benim ben olduğumu nereden biliyorsun? Oha..." Elimi ağzıma kapattım. Saniyeler içerisinde aklımdan tonlarca şey geçiyordu. Yanlışlıkla fotoğrafımı mı atmıştım? Farketmediğim bir sırada görüntülü arama mı başlatmıştım? Yoksa aynı mahallede mi yaşıyorduk? "Rüyanda mı gördün beni? Bu kız Ahu mu dediler sana?" Dizlerimin üstünde dururken ellerimi omuzlarına koyup onu sarstım ama sarsılmıyordu. "Ne olduğunu anlat çabuk, Allahım çok korkunç!" Kahkaha atmaya başladığında dehşetle yüzüne baktım. Suratı yukarıdan muhteşem görünüyordu ve dediği gibi yaptığım her şey onu eğlendiriyor gibiydi. Hafifçe kollarımdan tutarak beni geri yerime oturttu. "Önce sakin ol," kahkahası yavaş yavaş hoş bir gülümsemeye döndüğünde gevşediğimi hissettim. Babam ve Berk dışında erkeklerin bu kadar kibar ve gülümseyen varlıklar olduğundan habersizdim. "Bıcır bıcır bir yerinde duramadın kaç saattir, bir otur dinlen." Ellerini ittirirken kızgın kızgın baktım. "O ne demek şimdi, ne demek istiyorsun çok mu hareketliyim ben, şimdiden bıktım senden mi diyorsun?" Kaşlarının hafifçe çatıldığını gördüm, yüz ifadesini bozmamaya çalışıyor gibiydi. Sabır dilenircesine nefes verdi. "Hayır Ahu, yoruldun demek istiyorum sadece." "Evet çok yoruldum, ölümden döndüm bugün ben, sonra..." duraksadım. "Aslında sen de bugün ölümden döndün ama haberin yok tabii..." "Ben niye ölümden dönmüşüm?" "Beni on şehir ötede ki sinemaya çağırdın için olabilir." "Sana adresi attıktan sonra sordum, gelebilir misin diye, gelirim dedin. Gelemem deseydin daha yakın bir yeri ayarlardık Ahu, biliyorsun." "Nereden bileyim ben bu kadar uzak olduğunu, insan önce bir sorar nerede oturuyorsun diye..." Kaşı gözü atmaya başladığında onunda ayarlarını bozduğumu düşünmeye başlamıştım... "Sormuştum ya güzelim... sapık mısın diye iki saat beni sorguladın, sonra ben öğrenemeden kapattık telefonu..." Evet öyle olmuştu, tamamen doğru söylüyordu. Güzelim derken de haklı olduğuna en içten inanıyordum. Dudaklarımı büküp etrafa bakarken geveledim. "Yani, ben de kendimce haklıyım tabii..." "Çok zorsun, Ahu..." Gerçekten öyleydim. Bazen ben bile kendime dayanamıyordum. İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettiğim sırada bakışlarımı bakışlarına çevirmem ve orada bundan şikayet eden birinin değilde bundan memnun olan ve sanki buna dahil olmak isteyen birinin bakışlarını görmek, hissettiğim tüm ağırlı ikiye bölüp yarısını ona yüklemişti. Bunu bir kaç saniyelik bakışmayla anlaşıp aramızda halletmiştik sanki. Tüm bu anlamı taşıyan bir gülümsemeyle bana gülümsediğinde içimde bir şeylerin aktığını hissettim, aynı şekilde ona gülümsedim. Dürüst biri olduğuna karar verdim ama kelimelerden çok yüz ifadesi demek istediğini daha güzel açıklıyordu. Konuşurken adamın yüzüne bak Ahu. Yaklaşık bir saat öncesinde ilk defa bir araya geldiğin kişiyle bu kadar anlaşmakta tüm saçmalıkların ötesinde bir şeydi ama mutlu hissediyordum. Bir kaç dakika sessizce kendimizi dinledikten sonra, "Biraz sakinleştin mi?" diye sordu. "Evet." Sorgular ifademe geri döndüm. "Şimdi beni nereden bildiğini anlat." Derin bir nefes aldı. "Albatros'ta gördüm seni. Şu eski sevgilinle konuşuyordunuz. Berk mi ne, o işte." O gün birer birer zihnime dolmaya başlamıştı. Sözde Berk'le son konuşmamız olacaktı ama olaylar, düşüncelerim farklı yerlere gitmişti. Yüzünde hoşnutsuz bir ifade geziniyordu. Aklına ne geldiyse yüzünü buruşturmak istiyor ama kibarlığı el vermiyordu sanki. "Nereden anladın ki?" "Bağırıyordun, normal olarak dikkatimi çekti. Bana anlattığın şekilde konuşmalarınız benzeşiyordu. İyice dinledikten sonra isimlerinizi duydum..." "Seni boğazlamak istiyorum şu an..." Sırıttığında onu niye boğazlamak istediğimi anladığını düşünüyordum. "Hatta o teyzenin çantası olsada kafana geçirsem. Sana o gün her şeyi incik cincik anlattım ve sen de utanmadan bilmiyormuş gibi dinledin, ne kadar kötü bir adam olduğunun farkındasındır umarım..." "Sende bugün ikinci kez beni kötülediğinin farkındasındır umarım, senin gibi bir kıza yakışıyor mu şimdi..." cık cıkladı. Teyzeye çıkıştığım gibi beni taklit ettiğinde kıkırdadım. "Beni iki kez kandırdın ama..." Rüzgarın yüzüme uçurduğu saçlarıma parmaklarını yaklaştırdığında kalbimin hızlandığını farkettim. Tutamları kenara çekip kulağımın arkasına sıkıştırdı. Üşümüş kulağıma sıcak eli değdiğinde ürperdim. "Görüşmek istemediğini düşünüyordum çünkü. Günlüğün olarak kalmak her şeyden daha önemli geldi. Bunu kaybetmek istemediğini söylemiştin." Bunu bu kadar önemsiyor olması beni afallatmıştı. Bakışlarım gözlerinde derinlere inerken konuşmaya devam etti. "Filmde kendimi tanıtmamamın bir sebebi de bu. Gelmediğimi düşünmenin seni ufacıkta olsa rahatlattığını düşünseydim hiç bir şekilde adımı söylemeden oradan ayrılacaktım ama sen zaten anladın..." gülümsedi ama bence ne kadar zeki birisi olduğuma hayran kaldığı içindi. "Seni öyle sinirden ölmüş şekilde görüncede çok dayanamadım zaten..." Bu adam gerçek olamazdı. Aşık olasım geliyordu. Hayatımın geri kalanında eğer birine aşık olacaksam o kişinin Efe olmasını istiyordum. "Bunu bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim..." Elimi çimenlerin üzerinde duran büyük, zarif eline doğru götürüp parmak uçlarımla parmak uçlarına dokundum. "Teşekkür ederim." Küçük temasıma uzunca baktıktan sonra gülümseyerek, "Umarım günlüğün olarak kalmaya devam edebilirim..." Görüştüğümüz zaman bozulacağını düşündüğüm şey bozulmamıştı. Aksine daha iyi bir şeye dönüştüğünü düşünüyordum. Günlükten daha da öte bir şeye. "Elbette kalacaksın. Hatta ben de senin günlüğün olmak istiyorum." Gözlerimi kaçırdım. "Anlatmak istediğin birileri olursa falan diye..." "Kimi anlatacakmışım?" Resmen dalga geçiyordu. Gülmemek için kendini parçaladığına yemin edebilirdim. "Komik mi şimdi? Seviyorum, ölüyorum, bitiyorum diyen ben değildim sendin, kim olduğunuda iyi biliyorsundur herhalde." "Biliyorum tabii, bilmez miyim..." "E madem onunla geçirseydin gününü, sonra günümü seninle ziyan ettim diye ağlama..." Bir anda ayaklandığında cümlem yarıda kesilmişti. "Kalk hadi, gidiyoruz." "Nereye?" Telefonunun ekranını açıp saate baktı. "Saat daha erken. Geri kalan günü bir şeyler yaparak geçirelim." "Haa..." diye aval aval düşünürken ayaklandım. "Ne yapacağız ki?" "Ne olursa. Yürüyelim, tramvaya binelim. Sahile gideriz. Yolda karşımıza ne çıkarsa ona atlarız. Gün batımını izledikten sonrada ayrılırız. Olur mu?" Gözlerinde ki istek bana Jesse'yi hatırlattığında, "Before Sunrise gibi bir gün mü geçirelim diyorsun?" diye sordum heyecanla. Nefis bir fikirdi, bayılacaktım. "Yani." "Hiç bir şey düşünmeden?" "Aksi olursa Before Sunrise olmaz, Ahu." İsmimi her söylediğinde içimin gıdıklandığını söylemiş miydim? "Yapacağımız hiç bir şeyden sorumlu değiliz yani, her şey bugünde kalacak. Öyle mi?" "Teklifimi geri mi almalıyım? Senden pek iç açıcı şeyler çıkmayacak gibi." "Geri kalan hayatımı güvence altına alıyorum sadece." dediğimde güldü. Sorumlu olacağım herhangi bir şey ufacıkta olsa hayatımı etkilerdi. "Ama nedense benim hayatım tehlikeye giriyormuş gibi hissediyorum." Ellerimi yüzümün etrafına sararak tatlı olduğunu düşündüğüm bir ifade takındım. "Benim gibi minnoş bir kızdan sana ne zarar gelebilir ki? Baksana bana." Kafasını iki yana sallarken, "Kes şunu." diyerek ellerimi yüzümden indirdi. "Şirinlik yapmanın sırası değil, O günü istiyor musun, istemiyor musun?" Bileklerimi tutarken neredeyse tepinmek üzereydim. "Deli misin, tabii ki istiyorum, en çok ben istiyorum!" "Gidiyoruz o zaman." Elime uzandığında ondan önce davranıp elini yakalayarak çekiştirmeye başladım. Saçmaladığımızı hissediyordum ama çok iyi geleceğinden emindim. "Biraz hızlı olur musun, bir dakika bile boşa harcamak istemiyorum." Bugün Ahu olmak istemiyordum. Ahu olmak kötü değildi ama Ahu düşünmekten, sorumluluklarından ve sıkıntılarından yorulmuştu. Çok kötü bir hayatı yoktu ama başkasının 'buna mı üzülüyorsun' dediği şeyler ona çok ağır gelebiliyordu. O yüzden bir günlüğüne hayatından uzaklaşan herhangi biri olacaktım. Biraz daha yavaşlarken, bunun beni düşüncede bile ne kadar rahatlattığını farkederek gülümsedim ve Efe'ye bakma ihtiyacı hissederek ona döndüm. Zaten gülümsememde olan gözleri gözlerime çıkarken o da bana gülümsedi. Bir saat öncesine kadar neyin nesi olduğundan emin olmadığım birinin bana masallardan bir gün sunacak olması akıl alır gibi değildi. Dahası kendide içine atlamıştı. Akıl dışı bir şey yapmıyorduk, herhangi bir çiftin çıkıp yapabileceği bir şeydi ama Efe'nin kendisi bunu çok farklı kılıyordu. Bu yanında ki insanın yattığı yerden sana tüm dünyayı göstermesi gibi bir şeydi. Ama buna o iki kişi dışında kimse inanmazdı. Belki de hiç biri değildi. Bilmiyordum. Sadece önemsendiğimi hissediyordum ve inanılmaz güzel hissettiriyordu. "Teşekkür ederim," diye konuşmaya başladım. Ben önde o arkamda yemyeşil çimenlerin üstünde ilerliyorduk. "Belki tekrar görüşmeyeceğiz bile, bilmiyorum. Belki benden hoşlanmadın, belki... Gerçi bir sebebi olması gerekmiyor." Nereye varacağımdan emin değildim. "Gün batımından sonra, gün sona erdiğinde unutursam diye şimdiden söylüyorum. Yaşamama sebep olduğun güzel gün için teşekkür ederim. Ve bana eşlik ettiğin için," gülerek yandan ona baktım. "Sevgili günlüğüm." Yürümeyi bıraktığında onunla birlikte ben de durdum. "Ne oldu?" Yine o bakış. Birinin ne düşündüğünü bilememek, baktığında ne dediğini anlayamamak büyük bir problemdi. Zamanla çözebileceğimi umarak düz düz bakmaya devam ettim. Sonra sırıtmaya başladı."Neden öyle düşünüyorsun bilmiyorum," yüzüme doğru eğilerek bakışlarını yüz hatlarımda sırayla gezdirdi. "Ama benim seni bırakmaya hiç niyetim yok." Nefesimin kesildiğini hissettim. Beni öylece nefessiz bıraktıktan sonra ilerlemeye devam etti. "Hadi, günü kaçırıyorsun." O şimdi görürdü. Bir kaç adım daha gitmesini bekledikten sonra, koşarak sırtına atladığımda yükselen kahkahası dışında ufacık sendelemeden beni yakalaması ve üstüne yürüyüşünü hızlandırması beni sinir etmişti ama kahkahsına eşlik etmekten başka bir şey yapamamıştım. Sadece birlikte gülerken içimden dediğini yapmasını ve beni hiç bırakmamasını diliyordum. ☆☆☆ Selam! Nasılsınız bakalım? Bölümü beğendiniz mi? Hikaye daha çok Ahu ve Efe üzerinden gidiyor, bu sıkıcı yapıyor mu? Başka karakterler görmek ister misiniz? Son olarak Ahu ve Efe hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlarla ilgili nasıl sahneler okumak istersiniz? Sonraki bölüm için kafanızda nasıl sahneler canlanıyor? Biraz anlatın, aralarından ekleyebilirim... Bu elimdeki hazır olan son bölümdü, önümüzdeki bölümler bu kadar hızlı gelmeyecek haberiniz olsun ama yine de hızlı olmaya çalışacağım <3 Öptim :*
|
0% |