@defne_yazar
|
tuvaletten çıktığımda odada kimse yoktu sanırım gitmişti yada bana öyle gelmişti yada ben rüya görüyordum az önce yaşananların rüya olmasını istiyordum hem utanç vericiydi hemde bu adam kapıyı çalmadan odaya girmesi zaten çok korkutucu olurdu tuvaletten çıkmış tekrar yatağıma gittiğim sırada havanın aydınlanmış olduğunu farketmiştim ne ara sabah olmuştu daha havanın kararmış olması lazımdı nede olsa ben uyandığımda saat daha 01:34'tü ve bu kadar havanın çabucak aydınlanması bir acayipti komidinin üzerindeki telefonumu elime alıp saatte baktığımda ufak bir şok yaşamıştım çünkü saat 09:00'du ben uyumuştum uyuya falan mı kalmıştım ders başlayalı yaklaşık beş dakika olmuştu ve ben geç kalmıştım hoca beni derse kabul edecekmiydi ki bence kesin etmezdi kesin beni okul nöbetçi öğrencisi yapacaktı çünkü bu okulda derse geç kalanlara okul nöbetçiliği cezası veriliyordu ve okul nöbetçiliği demek okuldaki bütün ödevleri tek tek hocalara götürmek demekti ve okulun ödevlerini toplamam belkide yıllar alabilirdi gitmekle gitmemek arasında kalmıştım korkuyla donup kalmıştım beni gören olsa kesin dalıp gittiğimi sanardı fakat ben dalsam bile bu sadece bir dakika sürerdi ve dakika başıda dalmazdım bu anlamsızdı neden böyle donuyordum bilmiyordum ne zaman korku duygusunu hissetsem böyle oluyordu malesef ki neyse ki kendimi sonunda toparladıktan sonra derse inmiştim derse girdiğimde öğretmenin kızgın bakışları beni bulmuştu bana neden derse geç geldin diye azarlamıştı pekte umursamamıştım hemen yerime oturmuştum hocada yanıma gelmiş ve korktuğum görevi vermişti ama en azından bu sefer sadece üç şubenin ödevlerini toplayacak ve hocaya verecektim tabikide ders bittince bu işi yapacaktım çünkü zaten hocalar derslerde salmıyorlardı ve buda çok kötüydü zaten bütün teneffüsümüzü aldıkları yetmiyorlarmış gibi birde derslerde salmıyorlardı ben nasıl bir okula düşmüştüm böyle.dersler bitmiyordu resmen bu kadar yavaş geçmeyi nasıl beceriyordu anlamıyordum tarih dersini söylemiyorum bile çok sıkıcı bir ders'ti geçen sene diğer okulumda tarih dersinde şimdi işlediğimizdeki gibi kurtuluş savaşı işliyorduk ve konuyu bildiğim için ve ben insan olduğum içinde bana ayrımcılık yaptıklarının da farkındaydım neredeydi ki şu vampir tarihi vampirlerin doğuş hikayeleri yoktu malesef ki normal bildiğimiz konuları işliyorduk sınıfta tek uyuyan bendim sanırım diğer öğrenciler dikkatle dinlerken bir ben dikkatimi toparlayamıyordum malesef ki teneffüs zili çaldığında ise yorgun bedenimi dışarıya atmıştım önce A'şubesine gitmiştim oradaki ödevleri toplamam zaten baya bir zaman almıştı bile daha sonra orada işim bittince ise B'şubesine gitmiştim daha doğrusu bizim sınıfa ben ödevlerimi bayadan beri yapmadığım için dağ kadar dev birikmişti ve umrumda bile değildi o kadar ödevi yapacak kadar vaktim yoktu zaten bizim sınıfında ödevlerini topladıktan sonra C'şubesine gitmiştim oradaki devleride topladıktan sonra bu kadar çok ödevi taşıyamadığım için tam birine çarpmış yere düşecekken birinin beni tutmasıyla düşmemiştim kitapları ise o almıştı evet oydu ege'ydi ege diğerlerine gre daha sıcakkkanlı ve daha korumacıydı aynı zamandada cömertti arasların karakter özelliklerinin tam tersi özelliklere sahip olması baya bir şaşırtıcıydı çünkü o çok farklıydı. ege: bu kadar çok kitapla önünü bile görmeden nasıl yürüyorsun şaşırıyorum vallahi. güneş: önümü görmüyordum ki sadece görebildiğim kadarıyla gidiyordum öylece. ege: neyse ver sen bana bu kitapların bir kısmını ben götürürüm fazla yük yapmasın sana sonra seni tutacak birini bulamazsın. güneş: peki tamam al sen şu kadar kısmını bu kadarını ben taşırım. ege. peki ver bu kadarını sen bana tamam yeterli. kitapların büyük bir çoğunluğunu ege alıp götürdükten sonra bende kalanları götürmüştüm kitapları bıraktıktan sonra öğretmenler odasından çıktıktan sonra aras'ın garip bakışlarıyla karşılaşmıştım içimde bir ürperti oluşmuştu onun yanından hızlıca geçip sınıfa ilerlemiştim bu gün çabuk geçmemişti malesef ki daha üç ders daha vardı ve çok fazla devamsızlık etmiştim notlarım düşmüştü ve çok fazla çalışıp notlarımı tekrar yükseltmem gerekiyordu ve bu baya bir zaman gerekecekti koridordaki dolabımdan çalışacağım birkaç tane kitap almıştım işte tarih,edebiyat,biyoloji,coğrafya,ingilizce,matematik,fen kitaplarımı alıp sınıfa yöneldim sınıfa geldiğimde ise direkt olarak sırama oturmuştum önce matematik çözecektim ve bu yüzdende bir 20-30 soru arası çözmem gerekiyordu matematik soru bankamı açıp testleri çözmeye başlamıştım bu testler normalde olan lise matematik testleri değildi ve daha üst düzey gibi görünüyordu kitabın kapağını açıp oraya baktığımda bunun ateş'in kitabı olduğunu farketmiştim o anki utancımı paylaşamazdım çünkü çok utanmıştım hemen kitabı alıp koridora çıkmıştım koridorda çok fazla kişi yoktu ve buda benim şansımaydı ateş'in dolabını bulup onun dolabını açtıktan sonra kitabı oraya yerleştirmiştim ve tam kapağı kapatacağım sırada kapağın ufak bir köşesinde kapağına asılmış bir kağıt dikkatimi çekmişti önce biri bakıyor mu diye kontrol ettikten sonra kimsenin olmadığını anlayınca dolaptan o minicik kağıdı aldım kağıt çok fazla katlanmıştı kağıdı açıp içinde yazanları bir bir okumaya başladım kağıtta benimle ilgili birşeyler yazıyordu ve yazan şeyler ise şunlardı: o bilmiyordu fakat onun ilk günden beri okula gelmesi aslında tamamen bir hataydı bunu çok geç farketmiştik o bizi tanımıyordu fakat biz onu doğum bilgilerine kadar tanıyorduk ailesi, aile geçmişini bile biliyorduk aslında herşey çok çabuk gerçekleşmişti ve böyle olmamalıydı biz onu sonsuza kadar koruyamazdık müdire hanımda onu bir süreliğine koruyabilirdi sadece gerisi nasıl olur bilmiyorduk onu nasıl neyle koruyacağımızı bilmiyorduk güneşi korumalıydık elbette fakat o dahada güçleniyordu ve güneşi bir tehdit olarak görüyordu ne yapacağımızı şaşırmıştık onu sadece bir süreliğine zindanda tutup güneşten koruyabilirdik fakat er yada geç o bu kafesi kıracak ve kaçıp güneşi bulacaktı ve bu yüzdende onun bu okula gelmesi tamamen bir hata ve yalanlar içeriyordu.
buda ne demekti şimdi ben tehlikede miydim neden buraya gelmem hataydı neyden koruyorlardı beni anlamıyordum kafam karışmıştı korkmuştum elbette beni neden koruduklarını anlamıyordum neden ''o'' diye bahsediyordu ney zindandaydı neyi hapsetmişlerdi biri beni mi istiyordu kim ve neden istiyordu kafamda binlerce soru işareti oluşmuştu dolabı kapatıp kağıdı da cebime tıkıştırdıktan sonra korkmuş ve bir o kadarda tedirgindim hızlı adımlarla sınıfa geçtikten sonra sırama oturmuştum daha az önce okuduğum notu okumamış gibi davranmak ne kadarda zordu insan ister istemez günah işleyebiliyordu ve bende işlemiştim fakat neden benimle ilgiliydi o şey hala anlamıyordum.ders başlar başlamaz herkes sınıflara doğru gelmeye başlamışlardı ben sıramı değiştirmek için kalktığımda yanıma arasın gelmesi ve beni omuzlarımdan tutarak tekrar sandalyeye oturtmasıyla yutkunmuştum çünkü bana temas edilmesinden pek hoşlanmazdım ve az önceki şeyler olmamış gibide davranmak pekte mantıklı değildi fakat zorundaydım arasın yan sandalyeye çantasını koymasıyla yanıma oturucağını anlamıştım sadece gözlerimi devirmiştim bu duruma karşı ege ve ateşte bizim sıramızın bir önüne oturunca korkmaya başlamıştım ateşi görmek artık bana korku salıyordu ve yaklaşık iki gündür görmediğim birini daha bu gün derse gelirken görmek bir hayli korkunçtu çünkü kime ne yaptı bilemiyordum ve o not'tan sonra ondan dahada bir korkmuştum. hoca derse başlayınca uykum gelmeye başlamıştı ve en sonundada kafamı sıraya koydum gzlerimi kapattım uykuma yenik düşmüştüm ve kendimi uykuma bırakmıştım. (2 saat sonra) yattığım yerden sıçrayarak uyandıktan sonra sonra üstümde hissettiğim ağırlıkla arkama bakmıştım üstüme koyulan bir sürü mont vardı bunlar kimindi ki tanımıyordum bu montların sahibini montları arka sıraya koyup oturduğum yerden kalktım duvardaki saatte baktım saat ne ara 16:30 olmuştu ki okul ne ara bitmişti ki anlamamıştım çantamı ve kitaplarımı alıp sınıftan çıktığımda merdivenlerden yukarı çıkıp kendi odama çıktığımda baya bir rahatlamıştım önce ılık bir duşa girmiştim bütün yorgunluğumu attığımda rahatlamıştım dişlerimi fırçalamış ve üzerime birşeyler geçirmiştim saçlarımıda kurutup taradıktan sonra biraz ıslak olan saçlarımı salık bıraktıktan sonra yemeğe inmeye karar vermiştim çnkü karnım baya baya beni besle diyordu ve bende onu kıramazdım sonuçta odamdan çıktıktan sonra anahtarla kapıyı kilitledikten sonra merdivenlerden aşağıya inmiştim yemekhaneye indiğimde neden bu kadar kalabalık olduğunu anlamaya çalışıyordum.sıranın başladığı yerde durup sıranın bana gelmesini beklemeye başlamıştım baya bir süre bekledikten sonra sonunda sıra bana gelmişti yemeklere baktığımda bu gün tavuk, patates kızartması ve ayran vardı o kadar kötü olduğu söylenemezdi yemeklerin yemek tepsimi alıp herhangi bir boş masaya oturmuştum çatalımı elime alıp tavuğu parçalamaya başlamıştım tavuğu lokmalar haline getirdikten sonra çatalımı tavuğun bir parçasına batırıp ağzıma attığımda ardından birkaç tane daha lokma ağzıma atıp patateslerimden yemeğe başlamıştım patateslerimde bittince ayranımı yudumlamıştım ayranımıda sonunda bitirdiğimde tepsiyi görevli olan teyzelere verip ellerim ne kadar pis olmasada yıkamaya gitmiştim ellerimi bol sabunla ve bol suyla yıkadıktan sonra musluğu kapatıp peçeteyi alıp ellerimi silmiştim daha sonra peçeteyi çöp kutusuna atıp kendi odama çıkmak için merdivenlerden çıkmaya başlamıştım kendi odama geldiğimde ise kapıyı güzelcene kapatıp pjamaları giyip elime en sevdiğim kitabımı açmıştım bir saat kadar kitabımı okuduktan sonra çok uykum gelmişti hemen ışıkları kapatıp yatağıma girmiştim gözlerimi kapattıp kendimi uykunun kollarına bırakmıştım. it would not be easy for her to solve a puzzle because just as she was about to find the answer, a new piece of the puzzle would appear and therefore the pieces would never completely fall into place. (ertesi sabah) gözlerimi açtığımda ilk defa bu kadar normal ve güzel bir uyku uyumuştum yataktan kalkmış ve elimi yüzümü yıkamıştım daha sonra okul formamı giyip yemekhaneye inmiştim bu gün yemekler şaka gibiydi!! kahvaltıda çıkan yemekler ise lapa gibi olmuş yumurta yanında roka salatalık domates çay gibi şeyler vardı yemek sırasına girip sıranın bana gelmesini beklemeye başlamıştım sıra bana gelincede elime bir tane tepsi aldım yumurta yemeyecektim lapa gibi görünüyordu ve benim için mide bulandırıcıydı salatalık,domates,roka,çay aldıktan sonra boş bir masaya oturmuştum çatalımı elime alıp salatalıktan bir parça ağzıma attığımda çok tuzsuz gelmişti salatalıkları ve domatesleri tuzladıktan sonra bir parça daha ağzıma atmıştım aklıma bir anda dün olanlar gelince yemdiğim salatalık boğazımda kalmıştı ne kadar ksürmeye çalışsamda çıkmamıştı o parça boğazımdan yemeğimi ablalara verdikten sonra tuvalette koşmuştum boğazımdaki parça çıksın öksürmeye başlamıştım en sonundada o parçayı çıkarabildikten sonra göz yaşlarım akmaya başlamıştı nefessiz kalmıştım çünkü tuvalleten çıktıktan sonra sınıfa gitmiştim sınıfta denizin yanının boş olduğunu grünce çantamı denizin yanına koymuştum nedense dün deniz derse gelmemişti fakat bu gün gelsede ortalıkta onu hiç görememiştim beni sattı düşüncesiyle üzülünce sınıftan bir anda deniz girince tam ona sırıtmış ona sarılacakken çantasını benim yanımdan alıp nilay denen kızın yanına koymuştu ve bana hiç te gülmemişti ne kadar kırılsamda belli etmemiştim sadece sıramda çantamdan okuma kitabı çıkarıp onu okumaya başlamıştım kitap okumak bile satılınca çok kötü geliyordu oysaki hiç bir şey yapmamama rahmen onun bana trip atması çok kötüydü özelliklede trip atılmasını sevmeyen bir insana trip atması daha da kötüydü ders zili çalınca herkes sınıflara doluşmaya başlamıştı öğretmen ders anlatmaya başladığında kafamı sıramın üstüne koymuştum dersler bana ninni gibi geliyordu çünkü en sonundada birinci dersi güzel bir şekilde atlatabildikten sonra sıramdan kalkıp denizin yanına gitmiştim o ise hala bana trip atıyordu bu kızın ne sorunu vardı da bana byle triplenmişti çözememiştim. ikinci dersimiz coğrafyaydı en sevdiğim derslerden biriydi çünkü hoca dersi komedi gösterisine çevirip öyle anlatıyordu dersi ve bu çok eğlenceli oluyordu arada bir de kahve günlerimiz oluyordu en azından hoca diğer hocalar gibi sert ve kaba değildi baya tatlı bir hocaydı yani kısacası.
(deniz'den) aslında güneşe trip falan atmıyordum sadece bu gün çok yorgun hissetiğim için onunla oturarak daha fazla başımın ağırmasını istemiyordum çünkü güneş gerçekten çok konuşuyordu öyle böyle değildi bunu biri kaçırmaya kalksın zaten güneş onu konuşarak etkisiz hale getirirdi sonuçta bu kadar konuşma özelliğini kimden almış bilemezdim ama konuşmaktan bir gün sesi kısılsın diye dua etmeye başlayacaktım artık o kadar sinir bozucuydu ki onun kalbini kırmak istemiyordum fakat böylede olmuyordu onu gerçekten çok seviyordum fakat bazı sorunlarını düzeltmesi gerekiyordu zaten dünden beri neden bu kadar garip ve gergin davrandığını anlayamamıştım sanki ceset görmüş gibi korkmuştu aras falan mı ona birşey demişti diye düşünüp arasa hesap bile sormuştum fakat o ona hiç birşey söylemediğini hatta akşam yemek yerinden nce ve sonra görmediğini söylemişti bu oldukça garipti çünkü güneşi baya bir iyi tanıyordum onun hangi ruh haline bürüneceğini gayet iyi bilirdim ve onu daha nceden hiç bu kadar rengi atmış bembeyaz olmuş görmemiştim bu işte bir iş vardı fakat bunu çözmek için daha derine bakmalıydım arastan yardım isteyip onun zihnine baktırabilirdim aslında ve bu gayette iyi ve mantıklı bir fikir olurdu teneffüs zili çaldığında ise ilk olarak arasıda kendimle beraber sınıftan dışarıya sürüklediğimde ondan yardım istemiştim fakat o ödevleri olduğunu söyleyip gitmişti bu gün neden herkes bir acayipti ki güneş korkak bir kedi gibi olmuş aras bişeyden dolayı endişelenmiş neden herkes bu gün bu kadar gizemli davranıyordu ki anlayamıyordum. (aras'tan) anlamıştım güneşin öğrendiğini sınıftada zaten bembeyaz kesilmişti anlamıştım dün ateşe olan bakışlarını nasıl ve ne şekilde öğrenmişti bilmiyordum fakat onun öğrenmesi çok kötü bir durumdu ve rezaletti ateşe o kadar o notu bana ver ben saklayayım demiştim ve o inadına dolabında tutmuştu gerçekten rezaletti kızın zihnini silmek zorunda kalacaktım onun yüzünden neden bu okuldaki tek en zeki öğrencilerden biri bendim ki başka zekası olan yokmuydu lanet olsun sınıfa tekrar girdiğimde güneşin sırasına ilerlemiştim sınıfta çok kişi olmasada baya bir kişi vardı genede güneşin kolunu tutup onu sınıfın dışarısına sürükleyip kimsenin kolay kolay görmediği bir yere sürüklemiştim onun gözlerine odaklanmış ve hafızasını silmiştim. onun gözlerine bakmak beni mayıştırıyordu ona odaklanmakta baya bir zorlanmıştım çünkü onun gözlerine bakınca içinde dolaşan karanlık tarafını görebiliyordum ve bu beni çok fazla etkiliyordu onun gözlerinden kendi gözlerimi çekemiyordum en sonundada onu orada bırakıp oradan hızlıca ayrıldıktan sonra rahatlamış hissediyordum ve tabikide ateşe de hesabımı soracaktım benden asla kaçışı yoktu bu kesindi.
(güneş'ten) ben neden koridorun arkasındaydım ki en son arası görmüştüm fakat sonrası yoktu sonrası asla olmadığı gibi şimdide neden burada olduğumu hatırlamıyordum en son aras benimle birşey konuşacağını söylemişti ve sonrası ise yoktu malesef ki hatırlayamıyordum insan en çok hatırlayamadığı zaman deliye dönerdi ve bende onlardan biriydim çünkü ben delinin tekiydim ve birşeyleri hatırlayamamak berbattı tam birşeyleri çözeceğim derken neyi çözeceğimi bilmeden o şeyi çözmezemezdim sonuçta ve önce neyi,nasıl çözeceğime karar vermeliydim ve ona gre hareket etmeliydim bylece herşeyi tekrar hatırlayabilirdim sanırım.merdivenlerden yukarı çıkarken ege'yi görmüştüm bu çocuk bana neden korkuyla bakıyordu ki anlamamıştımonu fazla umursamamaya çalışarak odama çıkmıştım odama geldiğimde kapıyı kilitleyip yatağıma oturmuştum nedenini bilmediğim bir şekilde uykum gelmişti kendimi uykuma teslim etmemeye çalışıyordum ve uykuyu en iyi sanırım test çözerek atabilirdim çünkü duş almak istemiyordum çok üşeniyordum duş almaya ve bu yüzdende test çözerek ve konu anlatımları dinleyerek kendimi derslere vermem gerekiyordu çünkü sınavlara çok az kalmıştı ve ben daha çalışmaya bile başlamamıştım ve bu yüzdende çalışmalıydım çünkü hayat çalışarak kazanılan birşeydi aynı ailemin beni hep ders çalışmaya zorladıkları bana baskı yaptıkları gibiydi hayat çalışarak kaznılırdı yoksa hep kabederdin fakat şuda vardı hayat çalışarak kazanılıyorsa o zaman neden taş devri dönemindekiler asla dersler görmemişti genel olarak burdan şunu anlatmaya çalışıyordum sadece hayat sadece çalışarak kazanılmıyordu senin mental sağlığında yerinde olmadığı sürece çalışmayı unutmalıydın çünkü mental sağlık dersleride etkileridi hem dersleri hemde hayatı oluşturan temellerden bir tanesiydi mental sağlık yani kısaca ne kadar çalışırsan çalış akıl sağlığın yerinde olmadığı ve sağlığın yerinde olmadığı sürece bu hayatta asla kazanamazdın çünkü hayat buydu çünkü lanet olası hayat buydu işte daha ne bekliyorsun ki.test çözerken aklıma hep bu sözler geliyordu ve aklımdaki bu sözlere bir cevap verememek çok kötüydü çünkü bunları içimden sylediğimin farkındaydım ve eğer onlara cevap vermeye başlarsam şizofreni olacaktım delirecek ve daha sonrada kendimi akıl hastanesinde bulacaktım ve bu yüzdende delirmemek için herşeyi yapacaktım ve en önemlisi ise aileme benzememek için herşeyi yapacaktım. test kitaplarımı masamda bırakıp duşa girmiştim azıcıkta olsa rahatlamam gerekiyordu fakat duşa girip çıktığımda hala daha içimde bir parça eksikti rahat hissetmiyordum içimde bir yerlerde bir ormana sanki bir çakmakla ateşe vermişler gibi cayır,cayır yanıyordu sanki asla snmek istemeyen minik bir alev topuydu kendimi kesmek kendimi yaralamak istiyordum bu ateşi söndürmek istiyordum ve bunun için ölmeyi bile göz önünde bulundurabilirdim eğer ki bu içimde yanan orman sönecekse öldürsünler beni böylece kurtulmuş olurdum bu cehennem dünyadan peçetelik dolabımı açıp içinden bıçağı çıkardığımda ellerim titremeye başlamıştı bunu yapmalıydım ne kadar korksamda bunu yapmalıydım tek kurtuluşum buydu ölmek başka kurtuluşum yoktu bu korkulardan bu karanlık geçmişten bu karanlık rüyalardan ve bu karanlık okuldan bir tek ölerek kurtulabilirdim. elimdeki bıçakla kolumu sıyırdım daha sonra kolumda olan bir tane tokaylada koluma geçirdikten sonra bıçağı koluma getirmiştim tam kolumu yaralamaya hazırlanırken birinin odaya girmesiyle elimi dahada çabuk tutmuştum koluma bıçakla biraz derin yaralar açtıktan sonra bıçağı tekrar yerine koymuştum tuvaletin kapısı ardı ardına güm,güm,güm vurmaya devam ederken aceleyle davranıyordum göz yaşlarımı silip tuvaletin kapısını tam açacağım sırada kapıya inen ve kapıda açılan kocaman delikle beraber kapıyı delen kişiye baktığımda gene bizim dangalak aras olduğunu anlamıştım onunla kısa bir göz teması kurduktan sonra beni baştan aşağı süzmüştü bir noktada takılı kalmış ve gzlerini ovuşturarak tekrar bakmıştı fakat bu sefer gözleri mavi değildi gözleri kırmızıya dönmüştü nereye baktığını merak ettiğim için onun gözlerini takip etmiş ve kolumdan kanların akmasına baktığını farketmiştim kırmızı gözleriyle baya bir yakışıklı görünüyordu üstüme gelmeye başladığında ise ben sadece geri geri gidiyordum sırtım duvara çarpınca sadece kalp atışlarımın sesi duyuluyordu bana sinirli suratıyla baktığında kafasını bana yaklaştırmıştı benim gzlerimin içine bakınca gözleri bir anda mor olmuştu ben neden mor olduğunu anlamaya çalışırken küvetin oraya yaslandığımı farketmemiştim aras benim yüzüme bakarken ne ara küveti doldurmuştu ve ben ne ara küvetin içine düşmüştüm hatırlamıyordum fakat evet küvetin içine düşmüştüm ve bütün üstüm başım saçım falan kalmamış hepsi sırılsıklam olmuştu aras benim kafamı küvetteki suyun içine batırınca nefessiz kalmıştım aynı içimde yaşıyan ama aslında ölü olan o küçük kız çocuğu gibi. there were many people in this world who were alive but actually had a dead body inside them,and they all died while living. aras beni bir süre sonra kafamı küvetten dışarı çıkardığında nefes almaya başlamıştım derin derin titrek nefesler alıyordum sanki hayatımda daha önceden hiç nefes almamış gibiydim aras benim kafamı suyun içine tekrar sokunca gene nefessiz kalmıştım çırpınmak istesemde çırpınacak gücü kendimde bulamıyordum o kadar yorulmuştum ki bu hayatta bir an enerji patlaması yaşarken sabahları öğlene doğru ise tam bir ruhsuz oluyordum belkide ruhsuzdum bu doğruydu fakat beni yoranda ruhsuz yapanda gene sevdiğim insanlar olmuştu mesela ailemi çok seviyordum ama bana yapmadıklarını bırakmamıştı deniz, deniz bana trip atıyordu boş yere ne kadar gereksizdi erkekler hep bana hakaret ediyorlardı hocalar, hocalar ben dersi dinlediğim zamanlar birşey demiyorlardı fakat dersi dinlemediğim zaman beni azarlayıp üstüne birde dalga geçiyorlardı babam,babam beni dövüyordu sövüyordu asla değerimi bilmiyordu değersizdim ya ben onun için sonuçta değersiz korkak ve zavallıydım herkes haklıydı bu zamana kadar ben zavallı bir korkak olduğum için beni sevmemekte haklılardı ben sevilecek ve sevmeyi de sevilmeyi de hakketmezdim. aras: neden kendine zarar veriyorsun manyadın lan sen kafayı falan mı yedin söyle neden yapıyorsun bunu söyle dedim sana yoksa burada seni kendi ellerimle boğarak öldüreceğim. güneş: çünkü ben..... aras: çünkü sen ne cevap ver lan bana. güneş: çünkü ben zarar veremediğim yaptığına karşılık vermediğim insanların bana yaptığı zararı onlara yapamadığım için kendime yapıyorum bunu. aras: inan bana içinde her ne var bilmek istemiyorum ama bunu kendine zarar vererek düzeltemezsin bunu kendine yapmana gerek yok çünkü bunu onlara yapmıyorsun kendine yapıyorsun kendine zarar vererek onlara zarar vermiyorsun kendine yapıyorsun kendinin katili oluyorsun. güneş: ama ben..... aras: bana bak aması maması falan yok duydun mu beni sadece bunu kendine yapmayı bırak lütfen sana yalvarıyorum en azından kendinin katili olma. (yazardan) genç adamın ona sarılmasıyla şoka giren genç kız tepki verememişti şuan ağlasamıydı yoksa sevinsemiydi bilmiyordu bir karmaşanın içine düşmüştü ve bundan da kolay kolay çıkamayacaktı genç adamın ona karşı birşeyler hissetiğine inanmalımıydı yoksa bunu sadece geçiçi olduğunu bilmelimiydi bilmiyordu kafasında bir sürü soru işaretleri oluşmuş ve kafasın karmakarışık olmuştu ne yapmalıydı ki şuanda nasıl tepki vermeliydi oda ona sarılmalımıydı bilmiyordu sadece bir bilinmezliğin içinde sürükleniyordu ve asla bu bilinmezliğin karanlığından aydınlığına doğru bir ışık bile görmemişti hep karanlığa alışmıştı o hep karanlığın da bir ışığı olduğunu bilememişti çünkü ona ışık nedir göstermemişlerdi.
her life was all black but other people's lives were all pink. güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer. üşümek varsa bu sıcağın yokluğudur karanlık varsa ışığın yokluğu. eğer her yer karanlık ve sen üşüyorsan işte bu sevginin yokluğudur. karanlıktaysan gölgen bile seni yalnız bırakırdı.
|
0% |