@defne_yazar
|
bana neden eziyet ediyorsun diyememiştim çünkü ben her zaman kendime yapılanlara karşı susmuştum susmazsam gene ben azar işitirdim gene ben suçlu olurdum ve bu yüzdende susmalıydım susmalıydım ki sadece bağırışlara sadece işkencelere katlanayım sadece susarak yardım isteyim sadece karşımdaki kişiyi korumak için susayım sadece karşımdaki kişiye bağlandığım için susayım ama o benim en ufak bir hatamda beni terslesin beni en ufak bir suçumda azarlasın bağırsın çağırsın sonuçta ben susuyordum ya ben hep susmuştum ya acılara boyun eğmiş ve sessizliğe mahkum edilmiştim ya zaten beni bu sessizliğin karanlık kuyularından çıkarması gerekirken daha çok derine indiriyor ve bu sessizliğimi kullanıyordu sonuçta neydim ki ben o ne kadar çok şey yaşasada bir tek o yaşıyormuş gibi nefretini bana kusarken ben ise onu güldürmek onu mutlu etmeye çalışırken daha çok batırıyordum sonuçta çünkü ben buydum her zaman susanlar her zaman masum olanlar suçlu olurdu zaten her zaman herşeyi kendisi tek yaşıyormuş gibi ailesine yapamadığı tavrı arkadaşlarına yapıyorlardı ne kadar da acımasızcaydı oysaki asıl suçlu olanların suçlanması gerekirken masum olanları sanki suçluymuş gibi gösterip suçlamak aptallıktı suçluyla masumu ayıramamak ise salaklıktı. neden bana hesap sorduğunu anlayamamıştım benden ne istiyordu yetmemişmiydi beni boğması yada boğulmamı izlerken gülmesi bana psikolojik şiddet uygulaması yetmemişmiydi şimdi ne diye bana hesap soruyordu sanki ben onun kızıymışım gibi davranıyordu istediği zaman kızıp azarlayabileceğini istediği zaman ise gelip benden hesap sorabileceğini sanıyordu kendini kral falan mı sanıyordu anlamıyordum fakat gerçekten beni bu davranışları hem korkutuyordu hemde kendisinden tiksinmeye başlıyordum zaten ilk günden beri bu çocuktan asla haz etmemiştim asla onu sevmemiştim onunda beni sevmediğini biliyordum fakat insan sevmediği birine psikolojik şiddet uygulayacak yada ona fiziksel şiddet uygulayacak kadar mı nefret ederdi bu kadar mı düşmüştü bu kadar mı tiksiniyordu benden beni kendi elleriyle öldürecek kadar mı nefret ediyordu bana eziyet edecek kadar mı nefret ettirmiştim kendimden benim yüzümü görmek zorunda değildi fakat bir insanı ziinsel açıdan da veya da fiziksel açıdan şiddet uygulayacak kadar nefret ettiğini bilmiyordum ona karşı sadece sustuğumda bile bana bağırıp çağırmasını susarak sessizce kalbimin ağlamasıyla dışımdan ise susarak belli edebilen biriydim ben belkide onun benden nefret etmeside benim hatamdı sonuçta ben ne zaman haklı olmuştum ki her zaman haksızdım her zaman suçluydum haklı olduğum en ufak bir nokta varmıydı ki benim doğru ben haksızdım ve şimdide haksızdım ben sustuğum için suçluydum bu yüzden haksızdım ona karşı onlara karşı boyun eğdiğim için onlara beni kırmaları için fırsat tanıdığım için suçluydum. aras: güneş beni anladın mı bunu kendine yapma git kime ne yapıyorsan yap ama sana yalvarıyorum ki kendine bunu yapmayı kesmezsen yemin ediyorum ki senin o kanattığın yerleri ben seni cennete gönderincede devam edersin eğer seni öldürmemi istiyorsan salıyorum seni ne yapıyorsan yap ama seni kendi ellerimle öldürmemi istemiyorsan bunu kendine yapmayı bıraksan iyi edersin. ona cevap vermiyor sadece susuyordum çünkü sessizlik söyleyemediğimiz şeyleri içten söylerdi sessizlik kalbimizin sözlere cevap vermek yerine içten içe ağlamayı tercih ederdi.çünkü kalp asla karşısındaki kişiyi kırmak istemezdi ve kendi içine atıp kendisini kırmayı tercih ederdi ve bu yüzdende dıştan susar içten ise ağlardı.kalpti çünkü o ama bazen kalpte açık olurdu her zaman içine atmaz karşısındakini düşünmez ağzına ne gelirse onu söyler karşısındakinin de kalbi olduğunu unutur kırardı kalpti çünkü bu kalpti sözlü olanda sessiz olanda oydu kişiyi kişi yapanda oydu kalpti sadece her zaman kırmızı olmazdı her zaman ışık saçmazdı bazen oda siyah olurdu bazen oda ışıksız olurdu kalpti bu insanı insan yapan hayvanı hayvan yapanda oydu yaşatanda öldürende oydu sonuçta. aras: güneş sana diyorum anladın mı beni. aras: güneş beni duyuyormusun transa falan mı girdin. beni küvetten çıkarmıştı üzerime avlu atmıştı ve yüzüme inen birde tokat bana tokat atmasının nedeni ise ona cevap vermememdi ne kadar acı olduğunu biliyordum alışıktım buna bu tokatlara alışmıştım alışık olduğum birşeydi benim için normal olan birşeydi tokat yemek ne kadar sert olursa olsun ne kadar acıtacak güçte olursa olsun alışmış olan birinin canı asla o şeyden dolayı yanmazdı benimde öyleydi çünkü zamanında daha sekiz yaşındayken babamın sırf gözlüklerini kırdığım için bana tokat atmasını ve beni gece sabaha kadar kemerle dövmesini unutamamıştım beni azarladığı geceleri asla unutmamıştım bana şiddet uyguladığı zamanlar annemin sesini bile çıkartmadan babamın beni dövüşünü izlemesini asla unutmamıştım hangi anne baba çocuğunun geleceğini sadece o bir tokat inişiyle değiştiremeyeceğini sanardı ki hangi anne baba zaten anneler ve babalar çocuklarının kendileri yüzünden çocuklarının ne hallerde olacaklarını bilseydi belkide dövmeninde azarlamanında ne kadar yanlış olduğunu bilirlerdi fakat her anne baba böyle olamıyordu işte benimkilerde böyleydi sadece doğum günlerimde ben prensesmişim gibi davranıyorlardı fakat onun dışındaki zamanlarda gerçek yüzlerini gösteriyorlardı şeytana dönüşüyorlardı çünkü zaten bu onların kendi karakterleriydi şeytan olmak ben ise etrafımdaki şeytanların arasında kalmış bir melektim. sadece yüzüme inen o tokatla yere yapışmıştım ve o tokatın etkisiyle şoka girmiştim dudağımda bir acı hissedince oraya dokunmuş ve dudağımın patladığını anlamıştım sinirle yerimden kalkmıştım ve arasın yüzüne sert bir tokat indirmiştim evet ben kadındım yeri geldiğinde boyun eğecektim tabikide ama bu salağa asla boyun eğmezdim bu yüzden ne kadar yara alacağım umrumda bile değildi sadece savaş istiyordum savaşayım ki boyun eğmeyim istiyordum gerçek bir savaşçı gibi savaşacak ve asla boyun eğmemek istiyordum çünkü asıl şeytanın kendi içinde sanan o kadar çok insan vardı ki ve bunlardan biride arastı ister insan olayım ister sadece ölü bir hayalet olayım her zaman karşımda kim olursa olsun ona asla boyun eğmeyecektim taki o bana boyu eğene kadar içimde asla bir şeytan yatmazdı asla fakat yeri geldiğinde içimde bir kıvılcım ateşlenirdi büyürdü bu kıvılcım ateşi ve herkesi yakana kadar kendini yakardı ve o gün geldiğinde ise bütün öfkesini bütün ateşini bir ormanı yakarmışçasına şeytana dönüşürdü fakat gün geldiğinde eski haline dönemezdi ep şeytan kalırdı çünkü onu şeytan yapan etrafındaki insanlardı onu bu şeytana çeviren içindeki meleği sömüren onlardı. gülmeye başlamıştım daa sonra aras bana tepki vermeyincede üstüne saldırmış ve onun saçlarını çekmeye başlamıştım hem üstüne çıkmış üstünde tepiniyordum hemde dövüyordum ve oda beni sırtından indirmeye çalışırken oda beni dövüyordu yani em indirmeye çalışıyor hemde dövüyordu. ege: lan oğlum bu tuvalette neden peçete yok lan gıcık oldum vallahi. arasla ikimizde kafamızı çevirmiş egeye bakıyorduk o ne ara benim tuvalette girmişti yav anlayamamıştım birde gelmiş kavgamızın içine sıçmıştı utanmaz hıyar işte daha ne beklersin bundan kavga edecez mis gibi adam gelmiş kavgamızın ortasına peçete varmı diye soruyor vallahi bu kafayı yemiş yav. aras: lan ege salak mısın lan neden kavgamızın ortasına sıçıyorsun. ege: yav abi alt tarafı peçete varmı diye sordum sizde adamı yerden yere vuruyorsunuz yav. aras: senin ben gelmişini geçmişini tavuk yapayım emi. ege: adam küfür bile edemiyor yav. güneş: zaten senin araya girmen veya da aradan çıkman için onun küfür etmesi gerekmiyor yalnız ege. ege: sen onun avukatımısın güneş. güneş: onun avukatı falan değilim fakat senin de araya girmenin pekte haklı bir açıya sahip olduğunu söyleyemem. ege: pekala ben o zaman kaçıyorum size iyi kavgalar. (güneş'ten) bu adam gerçekten deliydi ve aynı zamandada komikti de nedense tam olur olmadık yerlerde ortaya çıkıyordu ve her zaman güldürecek birşey buluyordu o konuşmamızda nasıl ciddiyetimi korudum bilmiyordum fakat şuanda gülmekten ölebilirdim ege gerçekten çok komik biriydi benim için ve genel olarak insan onun gibi biriyle konuşurken ciddi olamıyordu deniz ve diğerleri onunla konuşurken nasıl ciddi kalabiliyorlardı anlamıyordum. bunları düşünürken kafama atılan yastıkla arkama dönmüştüm demek sen he gerizekalı şey yav bu. arasın kafama yastık fırlattığını görünce bende elime geçen ilk yastığı onun kafasına atmıştım ve böylece yastık savaşımızın bir başlangıcını yapmıştık o benim kafama yastık atıyordu birde ben onun kafasına yastık atıyordum kahkahalar içinde gülüşürken eğleniyorduk daha birkaç dakika önce kavga ederken şimdi ise gülüp eğlenmek çok acayip gelmişti heleki de arasın tam alnının ortasına gelen yastıkla dengesini sağlayamadıktan sonra çok komik bir şekilde yere düşmesi benim en çok güldüğüm noktalardan birirydi birde yere düştükten sonra küfürler savurması insanı dahada bie güldürüyordu ne kadar benim attığım yastık yüzünden düşmüş olsada genede komikti bence ben kahkalara boğulurken kafama ne ara yastık attıda ben yere düşmüştüm hatırlamıyordum fakat bu seferde o benim düşmeme gülüyordu sinirle ayağa kalkıp iki tane yastığı birden atmıştım ona ama o bu sefer ikisinide havada yakalamıştı ve bu sefer hedef bendim bana yastıkları geri attığında yalnışıkla birine basıp tekrar yere düşmüştüm gene gülmeye başlamıştı bu çocuğu güldürmek bu kadar kolay mıydı yoksa zorduda ben mi kolayını bulmuştum acaba. aras: ne o pes mi ettin hemen. güneş: ne alakası var ben asla yenilmem ve pes etmem bi kere ama sen şimdi pes ediceksin asıl. aras: bakıyorumda kendine bu konuda çok güveniyorsun dikkat ette güvenini kırmasınlar tatlım. güneş: tatlın senin sevgilindir be köpek. aras: köpek möpek ayıp oluyor ama. güneş: bence hiç te ayıp olmuyor bi kere. aras: ne alakası var şimdi. güneş: bi kere çokta alakası var. (güneş'ten) bu arasın gerçekten tam bir salak olduğunu düşünüyordum evet bu çocuk tam bir salaktı gerçekten maldı ya bu çocuk bir insan bu kadar mı gerizekalı olurdu ya kim bilir zamanında ne kadar sevgilisi olmuştur birde bana bak beni gören acıyor ya gerçekten arasın yerinde olmak o kadar çok isterdim ki ama gerizekalıda olmak istemezdim sonuç olarak çünkü onun yerinde olup yakışıklı,güzel olmakta vardı fakat güzel olup gerizekalıda olmakta vardı arasta buydu işte yakışıklıydı kabul ediyorum fakat kıt beyinli bir budaladan başka birşey değildi bir varlık insan hem insan olup budala olup hemde vampir olup budala nasıl olabiliyordu anlamıyordum gerçekten umarım ki içimi okumaz bu salak mal köpek fakat genede ona sövdüğüm içinde bir o kadar rahatlamıştım çünkü neden olmasın değil mi. aras: yalnız ayıp oluyor güneş hiç insan arkadaşına söver mi çok ayıp. güneş: çık lan zihnimden köpek zihnim bile benim değil allah'ın cezası. aras: yalnız allah'ı bu işe karıştırma istersen. (güneş'ten) allah'ın cezası ya birde benimle eğleniyor gavur gerzek yüzüne hakaret etsem o yüzüne edilmez asla hakaret edilemeyecek bir yüzü vardı neden bu kadar yakışıklıydı ki keşke bir kusuru olsaydı ben o zaman ona hem içten hem dıştan söverdim. sinirle tuvalete kitlemiştim kendimi tuvalette elime artık ne geçerse dağıtmıştım beni hem eziyordu hemde beni kullanıp eğleniyordu şeytanı bile severdim ama bu gerizekalıyı asla sevmezdim benim onu sevmem için hiç bir neden bile yoktu ve neden olmadığı sürecede asla sevmezdim sevemezdim ben kendime bile sevgi konusunda yetemezken neden bir başkasına sevgi göstereyim ki helede bu aras gibi bir it kafalı ise asla sevmezdim o sürtüğü kim severdiki onu anca anası severdi yada gerizekalı olan bazı kızlar severdi onu anca onu sevmek için deli olmak gerekirdi fakat ben daha delirmemiştim ve delirip akıl hastanesine yatana kadar onu asla sevmeyecektim onunda beni sevmediğine karşı o kadar emindim ki oda benden nefret ediyordu kesin çünkü kendiside demişti sen sürtük bir ezikten başka birşey olmazsın seni kimse sevmez bende dahil demişti haklıydıda güzel değildim eziktim sadece bir eziktim fakat asıl sürtük oydu kızlara yavşayıp duran ben miydim yoksa o muydu tabikide oydu daha kendi yaptığına bile bakmadan gelmiş bana sürtük diyor ben sürtük olsam eyvallah ama o kendi kendine sürtük dediği için komik geliyordu insana çünkü asıl yavşak sürtük oydu. sinirle banyoyu dağıttıktan sonra tövbe bismillah bir gülme krizi gelmişti o gülme krizi içinde kahkahalar atmaya başlamıştım aras banyonun kapısında neye güldüğümü anlamaya çalışıyordu fakat işin garip yanı bende neye güldüğümü bilmiyordum sanki birşey içmiş gibi sadece gülüyordum. bana hızlı bir kaç adım atmıştı ben ise geri geri gitmiş arkamda duran paspası almış arasa doğrultmuştum. güneş: sakın bana bir adım daa atıyım deme benim kanımı içip sonrada beni öldürüp cesedimide köpeklere yem edeceğini biliyorum. aras: ne saçmalıyorsun sen ne cesedi tamam belki senin kanına susamış olabilirim ama asla böyle şeker gibi olan bir kanı öldürüp neden elimden kaçırayım ki em bu o taze kana yazık olur öyle değil mi. bu şaka falan mıydı bu çocuk neyin peşindeydi öldürmek istemediğini anlamıştım fakat bana tam olrak bir açıklama yapmamıştı neden beni öldürmüyordu ki öldürse ne olurdu ki hem zaten vampirler tekrar diriltebilirdi sonuç olarak ve bu yüzdende beni öldürmeliydi belkide acıma son verecek tek şeyin tek fırsatında karşıma çıkmışken kaçırmak istemezdim. aras tam birşey diyecekken telefonum çalmıştı arayan numarayı tanımıyordum fakat telefonu açıp kulağıma dayadığım sırada karşı tarafın nefes seslerini duymaya başlamıştım benim için çok korkunçtu adam nefes alıp veriyordu ve sadece nefes alıp vermesini duyuyordum onun dışında adam asla konuşmuyordu aslında onun adam olduğunu nefes alışveriş şeklinden anlamıştım çünkü erkekler genellikle kızlardan daha sesli nefes alıp verirlerdi ve bu beni arayan adam ise sanki birşeyden kaçıyordu yada birşeyi kovalıyormuş gibiydi garipti korkutucuydu yaklaşık beş dakika boyunca damın nefes alışverişini duymuştum daha sonra nefes alışveriş sesinden başka bir ses daha duymuştum bu adamlar yaklaşık 15-17 yaş aralarında olmaları gerekiyordu çünkü sesleri ergen sesiydi ve kesin olarak telefonla beni arayan kişi yüksek ihtimalle bir ergendi erkek olduğu zaten sesinden belliydi ve beni korkutmak için aradıkları o kadar belliydi ki aslında beynimi kullanmasam onlara inanabilirdim fakat ben o kadarda aptal değildim.telefonu kapatıp yatağa oturmuştum arasta ala başımda inek gibi dikiliyordu bu çocuğun sorunu neydi böyle neden başımda dikiliyordu ki şimdi bu.tek kaşımı kaldırıp arasa bakarken oda bana aynı şekilde bakıyordu ona neden bana öyle bakıyorsun der gibi baktıktan sonra bişeye anlam verememiş gibi baksada daha sonra endine gelebilmişti sonunda kendine gelip bana dik dik bakmayı kestiğinde odadan çıkmıştı bende derin bir nefes almıştım kulaklığımı takmış ve favori şarkılarımdan birini açmıştım şarkının sözlerini mırıldanırken bir kolun benim ağzımı kapatması ve bana o iğrenç kokuyu koklattıktan sonra bütün dünyam karanlığa gömülmüştü. she was experiencing the same fate again,struggling with the same things again. so why was she experiencing this? what had this poor girl done to deserve this? gözlerimi açtığımda bir sandalyeye bağlandığımı farketmiştim ağzımda bir kumaş parçası vardı ipler o kadar sıkı bağlanmıştı ki normal bir insanın bağlayacağı şekilde durmuyordu peki kim bağlamıştı beni ve asıl soru ben buraya nasıl gelmiştim bir kol vardı beni kendine çeken sessiz olmamı söyleyen biri vardı sanki ruhumu ona teslim etmiş gibiydim ne kadar çok bağıracak olsamda sessimi asla biri duymayacaktı asla umut dolu olmamalıydım çünkü umut değilmiydi insanı bitiren insanı çürütüp üzen o değilmiydi.yerimde kıpırdanmaya çalışmıştım aslında kıpırdayabiliyordum birazcık ama onun dışında bağlanmış olduğum ipler kollarımı kanatmıştı o kadar sıkıydı o ipler. ağzımdaki kumaş parçasını ağzımdan düşürmeyi başarmıştım artık konuşabiliyordum ve bu benim için muhteşem bir şeydi aslında amacım yaşamak değildi anı yaşamakta değildi, eğlenmek, gülmek,gezmek, tozmakta değildi ben bu dünyada acının olmamasını istiyordum hastalıklar olmasın insanlar acı çekmesin istiyordum bu dünyadaki bütün insanların yükünü bana verseler bile o insanların mutluluğu o gülen mutlu olan çocuklar trafikte karşıdan karşıya geçerken gülen yaşlılar onlar mutlu olup acyı issetmemeleri benim zaten bütün yükümü azaltırdı çünkü ben sadece insanların mutlu olmasını istiyordum acı denen şeyi bilmemelerini istiyordum bütün acılarını ben almak istiyordum onların bütün yükünü ben taşımak istiyordum onların gülmesini istiyordum tek istediğim buydu sanırım bu koca dünyadan. ben kıpırdandıkça daha çok yaralar açılıyor daha çok kanayan yerler artıyordu ama burdan çıkmak istiyordum denizin yanına gitmek istiyordum denizin boynuna sarılmak içimi dökmek rahatlamak istiyordum saçlarım yüzüme yapışmıştı gözlerimde artık akmak için savaş veren göz yaşlarım ruhum gibi kuruyordu zaten kuruyup çürümüş sonrada yok olmuş birşeyi kurumuş diye bahsetmek saçma olurdu çünkü artık benim ruumu o kadar çok yaralamışlardı ki yok olmuştu o küçük kız hala yaşıyordu fakat onunda birkaç parçası eksiliyordu malesef ki. bir prensin gelip beni kurtarmasını beklersem ne olacağını biliyordum ve genel olarak bir prensin gelip kurtarması imkansızdı çocukluğumdan beri asla masallardaki gibi prenses falan olmak istememiştim sadece bir keresinde rapunzelin annesi olmak istemiştim ama onun dışında asla ama asla masalları sevmemiştim çünkü masallara inanarak insan hiç birşey yapamazdı sonuçta ne prens gelip kurtarırdı nede sen bir prenses deniz kızı yada peri olabilirdin bu hayellerle asla büyümemiştim çocuklumdan beri özgürlüğe düşkün bir insandım özgürlük için herşeyimi satabilirdim bende ne var ne yok satabilirdim ama bana bir özgürlük vermeyeceğini biliyordum annem zamanında bana özgürlük diye birşeyin olmadığını söylerdi her zaman bir kle olacaktım ben aileme her zaman onlar için bir kurban olacaktım ben her zaman onlar için atış deneme tahtalarından olmuştum resmen bana herşeyi yapmışlardı bu hayatta asla mutlu olunamayacağını anlatmışlardı onlar bana ve evet buda benim hayatımın ne kadar boktan olduğunun kısa bir özetiydi. burası çok karanlıktı ve giderekte soğuyordu buz gibiydi burada beni bağlayıp gitmiş olamazlardı değiller mi tabi her kimseler bağırmaya çalışmıştım burada kimsenin olmadığı ve benim boşuna bağırdığım o kadar belliydi ki derken kapının açılmasıyla içeri ışık girmişti gelen kişi allah belasını versin ki bu batuhandı bu gerizekalı budala yavşak ahmağın burada ne işi vardı kesin bu iş onun başının altından çıkmıştı bayada bir emindim beni o kaçırmıştı gerizekalı it herif manyak kıt beyinli ona sövsem az gelirdi ona şöyle kökünden içindeki şeffaf suyu karartacak kadar büyük bir hakaret gerekiyordu ki aklı başına gelsin gerizekalının bu yavşak it herifle en son ormanda tanışmıştık çok kötü bir şekilde gerizekalı beni hastanelik etmişti ve ben onu unutmamıştım intikam ateşi daha yeni alevleniyordu ve bu alev büyüyüp yanındaki herkesi ateşe verecek kadar güçlendikten sonra ortaya çıkacaktı ve daa sonrada yanındaki herkesle beraber düşmanlarıda dahil olmak üzere hepsini cehennemde yakarmışçasına yakacaktı kavuracaktı onları ateşinde böylece içindeki şeytan gülümseyecek ve rahatlayacaktı içindeki şeytan kendisinden bile daha güçlüydü ona karşı koymak onun için çok zordu fakat o bir şekilde içindeki şeytanı susturuyordu oda bilmiyordu ki bu şeytan neden neye susuyor diye. batuhan: bana bak hey kendine gel hey ben buradayım. kafamı ona çevirmiştim onun korkutucu bakışları pürüzsüz yüzü ve o kırmızımsı gözleriyle baya korkutucu duruyordu benim için ise tam bir korku filminden fırlamış gibiydi evet yakışıklıydı onu kabul ediyordum ama bir varlık insan artık her neyse nasıl b u kadar korkutucu olabiliyordu yüzünü daa yakından incelediğimde gerizekalı it herif göz altı kalemi sürmüştü kendimi tutamayarak bir kahkaha patlatmıştım o ise sinirli gözleriyle bana bakıyordu ve aniden inen o sert tokatla kafam yana dönmüştü adam baya baya bana vuruyordu sırf güldüğüm için fakat bende gerçekten birşey vardı ben neden hep gülüyordum bunu asla anlayamayacaktım herhalde. adam bu sefer eline nerden bulduğunu anlamadığım şekilde sıcak soba demiri ile bu sefer beni dövüyordu ben er güldükçe o daha çok vuruyordu yüzümde aşırı şekilde morluklar yanıklar kanayan yaralar olmuştu nerdeyse bir çok yerimde bunlar olmuştu ne kadar acı'salarda gülmeye devam ediyordum adam artık yorulmuş bıkmıştı benden en sonunda kırbacı nerden buldu diye düşünürken beni baya baya kırbaçlamıştı gerizekalı gülmem kesilmişti ancak istemsiz göz yaşlarımda akıyordu hem acıyordu yanıklar morluklar hemde bu yaralar baya baya burayı kan gölüne çevirmişti gerizekalı manyak yaralar biraz derindi ancak dikiş gerektirmezdi. adam benim göz yaşlarımın akmasına gülüyordu ne kadar da acımasızdı onun başına gelse böyle birşey acaba napardı diye bir düşünmüştüm vampirlerin düşmanı kazıklardı ve eğer onlara bir kazık saplansa sanırım ölüyorlardı tabi sanırım. batuhan: noldu bakıyorum bir yüzün düştü noldu çok mu acıdı kuzucuk. güneş: birincisi kuzucuk diyemezsin bu bir ikincisi yüzüm düşmedi bir kere. batuhan: yo baya düşmüş yüzün kuzucuk. güneş: kes şunu. batuhan: neden kuzucuk. güneş: allahım sen bana sabır ver. batuhan: noldu laf yetiştiremeyeceğin için şimdide sabır mı dileniyorsun. güneş: yo allah sana beyin dağıtmamış ya onun beynini tak diyordum allaha sonuçta beyinsiz birine laf anlatmak zormuş derler sende öylesin. batuhan: ben zoru severim bir kere kuzucuk.
(denizden) güneşi deli gibi bir orada bir burada arıyorduk gene ne olmuştu kim kaçırmıştı ya hep olan bu kıza oluyordu herşey onun başına geliyordu bahçeye çıkmıştık ormana girmiş güneşi aramaktan yorulmuştuk ne kadar güneşe belkide ormandadır sesimi duyar diye bağırsamda sanki yer yarılmıştıda içine girmişti yoktu hiçbir yerde kim neden kaçırmıştı onu bilmiyorduk diğerlerinin umrunda bile değildi güneş fakat güneş benim en yakın arkadaşımdı ve ben en yakın arkadaşımı bulmadan hiçbir yere gitmeyecektim asla onu sağsalim bulacaktım bulmak zorundaydım ya başına kötü birşey geldiyse umarım gelmemiştir umarım onu sağsalim bulabiliriz umarım sadece umuyordum bir umudum vardı onu bulacaktık bulmak zorundaydık.
aras: sanırım onu buldum. deniz: buldun mu aras: buldum dedim ya gerizekalı deniz: batuhanın yaptığına emin misin aras: eminim o şerefsiz köpekten herşeyi beklerim bunuda beklerim güneşe ne kadar değer verdiğini biliyor ve bu yüzden bunu yapmış olabilir. deniz: haklısın olabilir. aras: eğer gerçektende batuhan piçi güneşi kaçırdıysa onu okulun altındaki mahsenin yanındaki karanlık işkence bölümüne almıştır. deniz: madem ne duruyoruz hemen gidelim ve güneşi kurtaralım. aras: tamam madem ege siz denizle gidin ben ateşle gideceğim eğer iki grup olursak daha iyi olur batuhan akıllıdır ne kadar gerizekalı gibi gözüksede bizim güneşi kurtaracağımız bildiği için tuzak kurmuş olabilir bu yüzden ikişer olmamız daha mantıklı olucaktır. ege: madem elimiz çabuk tutalım güneşi kurtaracağız diye daha kebabımı yiyememiştim hemen gidip kırtaralımda benim kebaplar soğumasın. deniz: ege allah rızası için bir günde yemek düşünme. ege: aman be deniz sanamı sorcam ben miğdemi düşünüceğim zaman. deniz: ben seni şimdi bir miğdeleyeceğim sus artık. ege: tamam kızma denizcim sen yeterki kızma. yolumuza devam ediyorduk okulun önüne gelince içeri bir şekilde girecekken batuhanın adamları saldırmıştı onlarla savaşmak zorunda kalmıştık resmen en azından bu savaş değil kavgaydı düpe düz ama bizi yavaşlattıkları kesindi. we were walking in the dark, alone in the solitude of the forest, we didn't know what would happen to us.
|
0% |