@defne_yazar
|
hayatta en çok korkularım beni kontrol ediyordu ben hayatı korkularım üzerine yaşıyordum ve bu korkuların bana taktıkları zincirlerden kurtulamıyordum kurtulmak imkansızdı bu zincirlerden tek başma yalnızlığa mahkumdum kimsede beni gelip kurtaramazdı bu derinlikten hayat okuduğumuz masallardaki prenseslerin prensler tarafından kurtarılması gibi değildi hayat gelip seni kimsenin bu karanlıktan kurtarmamasıydı hayat buydu peri masallarındaki gibi senin yüzüne gülmezdi yatakta öylece nefes nefese kalmıştım gördüğüm kabusun gerçek olmamasını dilemiştim çünkü kabusumda gene yalnızdım karanlıkta dolaşıyordum sevdiğim herkes karşımda duruyordu bana baya çok çektiren sevgili ailemde oradaydı sonrada deniz ailemi bana ne kadar çektirselerde seviyordum bir insan her zaman en çok acı çektiği insanı severmiş belki'de bu doğrudur ama o karanlığın içinden aras çıkmıştı ve bütün sevdiklerimi gözüm önünde öldürmüştü ve bende tam bu kısımda uyanmıştım böyle birşeyin gerçek olmamasını dilemiştim evet arası sevmiyordum hatta nefrette ediyordum ama onun benim sevdiklerimi öldürmesi beni derinden yaralardı ve belkidr sorun yaralaması değildi sorun benim sevdiğim kişilerin beni gerçektende sevdiğine inanmamamdı sorun hayatım boyunca bu dünyadaki tek hatam doğmak olmuştu Hakketmemiştim ben doğmayı zaten kim hakkederdi ki ben Hakketmezdim ama diğer insanlar hakkederdi çünkü diğerlerinin aileleri benimkiler gibi değildi hayat adaletli değildi bana asla beni hergün üzen beni her gün öfke nöbetlerine sokan bir ailem vardı ve belkide onlara olan nefretim cehennem kadar yakıcıydı bu yakıcı ateşe giren herkes acı çekiyordu ve bende öyle hayatın bana adaletli olmadığı bir dünyada yaşamanın belkide pekte bir anlamı yoktur hayat insanları üzmeyi severdi bende dışı gülen ama için ağlayanlardandım işte dışım gülümsüyor içim ağlıyordu bütün duygularımı içime atıyordum ve buda beni öfke nöbetlerine sokuyordu fakat hayat dediğimiz kavram insanı bezdiren, kimisine gülen, kimisine berbat bir hayat yaşatandı ve malesef ki hayat dediğimiz kavram hayat oyunları severdi ve en sevdiği ise insanların onun oyunlarını kaybetmesiydi ve bende kaybeden taraftım her zaman her oyunu kurallarına göre oynamazdım ve bu yüzdende kaybederdim oyunu her savaşı kaybettiğim gibi bunuda kaybedersin ben hayat buydu işte biz ne kadar uğraşsak çabalasakta asla kazanamadığımız bir oyunun içinde hapsolmuştuk hepimiz ne kadar da acıydı öyle değil mi hepimiz bu oyunun içindeki birer köleleriydik ve bu oyundan da asla çıkışı yoktu. yataktan kalkmak istememiştim okuldaydım ama hala yatakta yatıyordum kalkmak istemiyordum kalkmak bana acı veriyordu en çok acıyı hayatta olan bitene baktığımda canım yanıyordu hayallerde yaşamak ise peri masalıydı benim için hayallerimde düşlediğim hayatı yaşıyordum ama gerçek hayatta ise bundan beter bir hayat yaşıyordum. Kapı sert bir şekilde vurulduğunda yataktan zor bir şekilde kalkıp serumu mu da alıp kapıyı açtım gelen ALLAH cezasını versin ki aras gelmişti danışmaya inmem gerektiğini söyleyip çekip gitmişti bende hızlıca üstüme güzel birşeyler giyip serumuda alıp danışmaya inmiştim danışmada duran kişi annemdi bütün okulun görebildiği bir alandaydık annemin yüzünde inanılmaz öfkeli bir ifade vardı bana yaklaştığında ise okkalı bir tokat yemeyi pekte beklemiyordum annemin attığı tokatla yere düşerken tek hissettiğim duygu hüzündü asla mutlu olamayacak o çocuğun göz yaşlarını akıtmasıydı içimdeki hüzün asla dinmeyecek göz yaşlarını döküyordu içimdeki çocuk bütün öğrenciler sanki televizyonda kavga izler gibi bizi izliyordu kimisi çekirdek çitlerken bizi izliyor kimisi düello izler gibi izliyordu ama sonuç olarak herkes bize bakıyordu göz yaşlarım yanağımdan birer damla şekilde akıyordu yerlere vurmak bişeyleri kırmak istiyordum işte ben anca karşımdaki kişide benim gibi acı çektiğinde rahatlayabiliyordum ben ne kadar acı çekiyorsam onada çektirmeliydim çünkü anca o zaman eşitlenirdi acılar annem karşımda durmuş duygusuzca benim ona ne yapacağımı bekliyordu ben ise sadece annemin bana attığı tokadın şokuna girmiş öylece düşüncelerimle boğuşuyordum. güneş hey beni duyuyormusun güneş şoka falan mı girdin sen. ne denizi nede bir başkasını duyuyordum şoka girince hiçbirşeyi umursayamıyordu insan bende onlardan biriydim hayat benim için işte bu kadar kolay kaybediliyordu bu kadar çabuk pes ediyordum ben benim için en büyük şok ne kadar bana acı çektirsede onu seveceğim insanlardan en büyük kazığı yemekti ve malesef ki annem beni ne kadar sevmesede ben onu seviyordum belki onu sevmem biraz aptallıktı sonuçta kim ona zarar veren bir insanı hala severdi ki işte ben bana zarar veren insanları bırakamıyordum bırakırsam boşluğa düşeceğimi düşünüyordum bu yüzden de asla onu bırakamıyordum ister ailem olsun ister arkadaşlarım olsun onlar arasında bir seçim yapmam istense arkadaşlarımı seçerdim çünkü onlar melek ben ise şeytanın kızıydım ailem benim için şeytanlardı asla onların melek bir tarafını görmemiştim ve belkide bu yüzden bu kadar yalnız ve boşluğu yaşanadım ben en büyük darbe her zaman aileden gelirdi hayat bir şoktan daha korkutucuydu mesela birini kaybetmek yada birinin lümüne şait olmak gibi yada birini kendi ellerinle öldürüp sonrada pişman olmak gibi malesefki korkutucuydu hayat malesef bir çıkışı yoktu bu hayattan keşke herkes hayatın oyunlarında fasulye olup hiç elenmeseydi belkide farklı bir hayat yaşıyor olurduk hepimiz. güneş sana diyorum beni duymuyormusun iyimisin sen. ona bakmıyordum ama benim bu halimden ne kadar berbat bir durumda olduğum belli oluyordu ben berbattım kimseyi umursamayan bir aptalın tekiydim kimseye güvenmeyen lanet olası bir kızdım başka birşey değildim güzel deseler güzellik bende yoktu sarı saçlarım ve kahverengi gözlerim vardı mutsuzdum bir mezarlığın başında ağlayacak kadar mutsuzdum hayallerimi bir göz damlası gibi göle döküyordum parlak bir yıldızı söndürmüşlerdi benim mutluluğumu çalmışlardı bataklığa dünmüştü hayatım. güven bir ayna gibidir.bir kez çatladığımı,hep çizik gösterir. (kana susamışlar akademisi) ece: simla altarafı adam kaçıracağız bu kadar süslenmene gerek varmıydı sence. simla: tabikide var neden makyaj yapmama gerek olmasın ki adam kaçırmak o kadar kolaymı sanıyorsun sen. ece: e az biraz kolay işte adam kaçırmadım ki ben daha önce nereden bileyim ben. simla:bence güneşi kaçırmalıyız arası kaçıramayız o bizden kat ve kat daha güçlü bir vampir. ece: haklı olabilirsin güneşi gece yarısından önce kimse görmeden kaçırmalıyız hem arasın gözdesi o sonuçta arasın gözleri hep onun üzerinde. simla: haklısın bir erkeği kendi tuzağımıza çekmek istiyorsak ilk nce onun çok ilgi gösterdiği birşeyi ona karşı kullanmalıyız. ece: doğru mantıklı aslında olabilir. they were dead bodies living in the darkness, living but living as dead. karanlığın en derininde yaşayanlardı onlara yaşayan ama yaşadıkları içinde kabusun içinde yaşayanlardı onlar karanlığın derinliğinin içinde gömülüp gidenlerdi bedenleri soğuk buz kesmiş gibiydiler ne bir başkasına nede kendilerine saygıları yoktu onların onlar kana susamışlardı kan için adam bile öldürürebilen garip yaratıklardı kimse onların yaşadığını bile bilmiyordu onları görenler yaşamıyordu ve onları gören tek kız yaşıyordu oda güneşti bir tek o bu vampirlere karşı dirençli olmuştu güçlüydü belkide bu onun son direndiği günlerdi kim bilir. l was about to lose my sanity and spiritualty. even the feeling of fear was so foreign to me that maybel was going crazy of maybe l was really losing my sanity. maybe everything in my life was killing me. l was dying from losing my sanity being scared might not be my thing,but ultimately,he scared me his red eyes and long teeth were almost enough to make my heart fall out it was absolutely ridiculous for me to be afraid if him,but l was afraid, he was scaring me, no matter how srong he was, it couldn't happen,that man was killing me. hayat ne kadar yalnızdı insanlar yalnız doğup yalnız ölüyordular ben ise sadece bir aciz'dim herkes bana bakıp beni izlerken deniz benim yanımda bana destek oluyordu ben ilk defa denizden öğrenmiştim arkadaşlığı nasıl birşey olduğunu ilk defa o öğretmişti bana daha önce hiç arkadaiım olmamıştı ama beni ben olduğum için seven bir insan olması beni baya mutlu ediyordu Deniz sonunda beni ikna etmeyi başarınca o beni kendi odama bırakıp gitmişti neler dönecekti çok merak ediyordum fakat bir başka sorun deniz beni odaya bırakırken kapıyı kilitlememiştim arkamdan gelen cam kırılma seslerini anlamaya çalışırken yatağımın oradaki büyük camın kırıldığını farkettim fakat odada benden başka kimsede yoktu arkamdan gelen bir kız sesiyle arkamı döndüm baya havalı duran iki tane kızı görmeyi beklemiyordum karşımda bunlar sanırım kana susamışlar Akademisi'nin öğrencileriydi peki burada ne işleri vardı ve daha doğrusu benim odamda ne işleri vardı. siz kana susamışlar Akademisi'nin öğrencilerisiniz burada ne işiniz var sizin benden ne istiyorsunuz. senden birşey istemiyoruz tek istediğimiz zaten sensin. ne ne alaka şimdi bu beni neden istiyorsunuz ben insanım diye mi a doğru pardon hepiniz insandınız doğruya. saf hala anlamamış yada biri onun beynini yıkamış. haklısın yoksa bu kadar aptal birine benzemiyor. doğru kesin onlar kendilerini riske atmamak için onun beynini yıkamışlardır yoksa bu kadar aptal olmasının başka bir nedeni olamaz. hayatın bir karmaşası vardı okula diye gelen bir kız hiç bilmediği sırları öğrenmişti bu güne kadar o bunun son yolculuğu değildi tam tersi bir başlangıcıydı. Bana ne yapacaksınız demiştim onlara onlar ise sadece küçük bir oyun oynayacağız demişlerdi ne oyunu oynayacağız dedim onlar ise acılara en son kim dayanamaz oynayacağız dediler işlerin tersine döndüğünü biliyordum belkide ben her son dediğimde sonun olmaması ne kadar da garipti öyle onlar beni camdan dışarıya zorla çıkarmaya çalışırken odamın kapısı açılmıştı ve gelen kişiyi son kez görmüştüm gelen kişi ise olayı daha yeni yeni anlamaya çalışıyordu odaya gelen kişi arastı ona elimi uzatmaya çalışmıştım ama bu kızlar aniden daha hızlı dışarı çıkarmışlardı beni arasın beni tam olarak görüp görmediği konusunda kafam allak bullak olmuştu tek düşündüğüm umarım birinin beni kurtarmaya gelmesiydi ümitsizdim fakat kalbimde sanki karanlık olan bir parçada küçük bir ışık yanmıştı bu ümit ışığıydı. (dolunay akademisi) hayat çok saçmaydı anlamsızca saçmaydı düşünsenize okulunuza gizlice bir insan girdiğini ve daha sonrada onun okula amaçsızca kayıt olduğuna ne kadar saçmaydı değilmi evet farkındayım ama ona göz kulak olmakla hele sorumlu olmak daha bir saçmaydı bir erkeğin böyle bir sorumluluğu üstlendiğini düşünecek olursak saçmalığın gibiydi artık evet onunla ilgili herşeyin sorumlusu bendim deniz benim aksime onunla sadece bff'diler ve bu pekte sorun olmasada güneşin ben odaya geldiğimde camdan dışarı çıkarılması ise daha başka birşeydi onun için endişelenmiyordum ama onunla ben sorumlu olduğum için ona zarar gelmesi benim ölmem demekti bu yüzden onu elimden geldiğince koruyacaktım asla bir kızı sevmemiştim ve aslada sevmeyecektim. deniz: aras sana onun başında dur dedim kızı kaçırmalarına göz yum demedim ben. aras:odama geldiğimde zaten camdan çıkarılmıştı onu kurtarmamı bekleme gitsin ege yada ateş kurtarsın onu banane ondan. deniz: eğer o ölürse sende ölürsün sen onunla başa çıkmak zorundasın hastanede daha merhametliydin şimdi ise tam bir gaddarsın sen her zaman böyle değilsin biraz onada merhamet et. Aras: merhamet nedir bilmem ama ona sahip çıkmayacağım isterse ölsün banane isterse kafasına silah dayansın umrumda bile değil yada isterse işkenceye maruz kalsın benim şu kadarcık umurumda bile olmaz. deniz: ayıp ediyorsun onu insan olduğu için suçluyorsun ırkçılık yapıyorsun ne kadar da terbiyesizsin. aras: ben terbiyesiz değilim sadece benim için önemli olmayan bir ölümlüyü kurtarmak falan istemiyorum. deniz: peki madem ateşi ve Ege'yi gönderirim bende sen gitmezsen gitme. aras: şuna bak ya birde trip yiyoruz ayıptır günahtır ya.
For him, hoping was like a small unlit candle that flared up again and started to burn, but hope would go out one day, never to burn again. When this little candle went out, the belief within us would disappear with it.
Faith was like a piece of paper that was burning hot but instantly extinguished. Once it was broken, faith would never believe in that thing again because the fragility was not always in the heart. Faith was like the heart. It would break easily and could never want that thing. It could never believe in that thing because it would be broken.
He would be broken, his heart would burn, he had a dark past, people would make fun of him, no, he wouldn't blame the children, he always chained himself, he killed himself, he committed his own murder, he was so sad that he wanted to commit suicide, he wanted to injure himself, that's why there was no point in living, he always told himself that he shouldn't live, but that's what happened. It happened to him again.
What he went through had hurt him so much, what had he never experienced? He had lost all the people he loved throughout his life. He was alone one by one. He was a prisoner. He was a prisoner of loneliness. He was a person who found it unnecessary to live. He was a person who thought he was a person who lived his life unnecessarily. He said it was ridiculous. For him, living is a poison, just as it kills people slowly This poison was killing him in the same way, but the difference between this poison and the others was that this poison was his fears, this poison was feeding on his fears, it was killing him, he did not want him to live.
unnecessary memories, darkness in the fog, some things that are impossible, life was not short, it was long, it was not anger, the problem was sadness, it was not loneliness, it was the people who caused this loneliness. It wasn't about living life to the fullest, the problem was living life badly. Some would be sad, some would be happy, some would be angry, some would be in fear. The best word to describe sadness was tears, it was the pain in the heart, the best thing to describe it was the eyes, the best definition of anger was the eyes, the eyes represented two emotions, they represented the feelings of happiness and anger, they were both in harmony, but their darkness. That was until we separated them. There was light, but I didn't see it, so I didn't believe in its existence. Yapalnız olmak çok kötüydü benim için resmen ışıksız bir kutuya konulmuş gibi hissettiriyordu bana burada okulun altında bir zindan olduğunu bilmiyordum ama bu varlıkların beni bu zindana atacaklarınıda bilmiyordum yalnız aç ve susuzdum kaç saattir buradaydım bilmiyordum tek düşündüğüm birinin beni gelip buradan kurtarmasıydı soğuktu zindan kısa koll uydum ve donuyordum soğuktan susuzluktan ve açlıktan burada ölecektim resmen biride yemek vermiyordu zindanların hepsi doluydu ve hepsinde ki varlıklarda bağırıyordu ağlıyordu çağırıyordu ben ise aciz' bir insan olarak onlara katlanıyordum malesef ki aniden zindanların olduğu kapı açılınca bir ümitle oraya baktım fakat gelen gene onlardı bu kızlar benden ne istiyorlardı ben onlardan yeterince zayıftım güçsüz zayıf bir kız asla savaşı kazanamayan hep kaybeden bir kızdım asla mutlu olmamıştım bu güne kadar ve belkide olacak pekte bir nedenim yoktu ellerimde zincirler ağlamamak için direnen bir kız vardı duygulsrını saklamaya çalışan ama asla saklamayı beceremeyen o kız evet bendim duygularımı saklamalıydım zaten ailemde benden bunu istememişmiydiler öğretmemiş'miydiler bu güne kadar belkide ben onlar için her zaman bir hiçtim belkide sadece büyüyünce onlar hakkında kötü konuşmamam için bana iyi davranıyormuş gibi yapmışlardı bu güne kadar yada bu yüzden bana herşeyi almışlardı onlar hakkında şunu almadı, bunu almadı demem içindi herşey her anne baba iyi değildi çocuklarını gerçekten önemsiyorlarmıydı yoksa önemsiyormuş gibimi yapıyorlardı içimdeki duygular adeta savaş veriyordu bu kızlardan hiç haz etmemiştim hiç'te hoşlanmamıştım iyi insanlar değillerdi bana her an her iğrenç şeyi yapacaklarmış gibi geliyordu asla diğer insanlar gibi normal bir hayatım olmayacaktı olamayacaktı çünkü ben zayıftım asla güçlü değildim en ufak bir darbede yıkılabilirdim hayatımda çok defa yıkılmış bir insandım zaten bir kez daha yıkılsam ne olurdu ki her zaman aynı kazıklar saplanıyordu zaten belkide ben iyi değildim hayatta arkadaşlar bile birbirlerine her derdi anlatırken ben içimden dertleşiyorum ben böyleydim insanlar beni dürüst, iyi kalpli, güler yüzlü tanımışlardı belkide bu güne kadar ama hiçbiri gelipte benimle dertleşmemişti bu güne kadar arkadaş edinmek konusunda pek doğru seçimler yapan biri değildim bu yüzden asla arkadaşım dahi olmamıştı beni kimse aramamış kimse benimle konuşmaya çalışmamıştı sonuçta ben neydim ki agresif,duygusal, saldırgan bunların hepsi belkide bende olan bazı özelliklerdi bu doğru ama halamın 14 yaşımda ben öfke nöbeti geçirdiğim zaman dediği gibi ben bir manyaktım halamın bana uygun gördüğü buydu benim manyak olmamdı sorun benim bir psikopat olmamdı bütün sorun bendeydi çünkü ben sorunluydum suçluydum bu dünya patlasa gene suçlu ben olurdum tek suçlu bendim çünkü doğmakta'da suçluydum yaşamakta'da ben kimim ki sonuçta insanları üzen kıran kızdıran terbiyesiz ahlaksız psikopat mal manyak gerizekalı başka neydim ki ben bunlardan başka ne olmaya hakkım vardı ki benim yoktu ne yaşamaya nede doğmaya. Yerde oturmuş hayatın zaten bana zindandan öte beni köle yaptığı hayatımı sorguluyordum bir kaç dakika sonra kız sesleri duymaya başlayınca arkamı döndüm benimle dalga geçmek onların hoşuna gidiyordu ne kadar yazık ne kadar iğrenç insanlardı yaşamak bahaneydi ölmek şahaneydi bu hayattan toz olmanın tek yoluydu ölmek kendimi öldürmeye kalkmıyordum fakat boğazıma kadar taştığı zaman intihar son çareydi benim için. onlara biraz daha yaklaşıp ne istediklerini sormuştum. kalk ucube seninle birazcık oynayacağız. ne oyunu neyin oyunu? işkence oyunu söyle bakalım seni kurtaracak biri varmı yada şuanda gelen biri varmı. hayır yok yani bilmiyorum beni kimse kurtarmaz diye biliyorum. öyle biliyorsun demek anladım electro şoku getirin bana hemen. ne şoku bana ne yapacaksınız. seninle küçük bir oyun oynayacağız ölümlü. They were cruel, it was on their record, it was written on their record, of course they had their weaknesses, no matter how impossible it seemed, it was in their destiny, they were immortals who loved to kill people, they hated people, they never loved them, they were people, they played with their lives, they hurt them too, just like the little girl, this little girl was the other one. Her difference from humans was that she had never hurt any living creature before, she was more pure, had a pure heart, and was more beautiful. Even if she denied her beauty, she was beautiful. She was the most beautiful girl in this world. She had a face like a pure heart. She had never experienced any evil in her. Her purity was like a river until today. Even if everyone treated her badly, she would remain silent about it. That girl was used to cruelty. saflık ne kadar temiz olursa olsun tam anlamıyla temiz olmazdı. kelebeklerin uçuşu saflığın simgesiydi.
Pain changed people, rewrote their lives, they turned from people we knew to people we didn't know. It was nice to dream, but h had a nightmare in his dream, he was swimming in this nightmare, he was floating on the clouds until your biggest nightmare became you. Being afraid was different, so he was swimming in the nightmare. Hayatı kolay sanmak tam bir aptallıktı.
She could distinguish between night and day, but she could not distinguish which heart was clean and which was dirty. It was difficult for her to distinguish. Maybe one day she would choose the sun and another day she would choose the moon. Her decisions always surprised all people. Because everyone admired her beauty, people always treated her negatively. That's how fascinating she is. Of course, being was something everyone wanted, but the fascinating thing about her was that they made people happy by calling her ugly and destroying her morale. Their aim was to make this little girl hate herself and they succeeded. Nefret insanın yüzüne yansırdı çirkinlik ise heryerine yansırdır.
They did nothing for her. Her low face made them happy. She cared about everything and every word. This girl even cried about the sadness she had accumulated inside her. Everyone felt sorry for her, but except for a few people, they had no conscience, they were callous, selfish people. |
0% |