@demirhan_asel
|
DEMİRHANLAR,
Koray Arsen Demirhan babasına sinirliydi. Ne yaparsa yapsın babası onu okula göndermemişti. Dün gece çıkan ateşi ile birlikte hastaneye gitmek zorunda kalmışlardı. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar 39 dereceden aşağıya düşürememişlerdi, daha yüksekti ateşi ancak sadece o kadar düşürebilmişlerdi. Yalın abisi de hastanede nöbette olduğu için, babası ve diğer abisi ne yapacağını bilememişti, eşi ise bir iş için müvekkilini ziyarete gitmek zorunda kalmıştı. Ne kadar arsalarda ne ona nede oğlu Yalına ulaşamamışlardı. Bu yüzden mecbur kalmışlardı. Koray Arsen sürekli olarak ikizi Asel'in adını sayıklayıp duruyordu. Sesini duyamasalar da ikizinin ismini sayıkladığı çok belliydi. Bu durum ne kadar abileri ve babasının canını sıksa da ellerinden bir şey gelmiyordu.
Yalın ise kendini suçluyordu kardeşine geçen günlerde bağırıp, üzmeseydi belki böyle olmazdı diye düşünmeden yapamıyordu. Ama artık kabullenmeliydi! Asel öldü ve bunu kabul etmek zorundaydı ne kadar zor olsa da.
Koray Arsen evden kaçmaya ne kadar çalışsa da, ne kalkacak gücü vardı nede babası ve abileri bırakıyordu. Şu an yatakta yatmış bir şekilde dinlenmekteydi. Azat abisi Yalın abisinin acil ameliyatı yüzünden burada kalmıştı yoksa Yalın abisi yanındaydı.
Battaniyesine daha da sokulmuştu Koray üşüyordu ancak üstüne kısa bir şort ve ince bir tişört vardı. İnce bir battaniyede abilerinden gizli almıştı yoksa izin vermiyorlardı. Ancak o donuyordu ateşi her an yükselebilir diye Arat abisi odasında bulunan tüm battaniyeleri almıştı, bu battaniyenin şuan üzerinde olma sebebi ise ikiziyle her hasta olduklarında gizlice üzerlerine örtükleri battaniyeydi. Ne zaman biri hasta olsa diğeri gizlice bu ayıcık ve prenses desenlerine sahip battaniyeyi üzerine örter yanına kıvrılır yatardı. Tabi sonunda diğerde şifayı kapardı ama onlara göre bu değerdi.
Koray o günlerden kalma battaniyeyi hep saklardı. Ama şimdi hasta olduğunda üzerine bu battaniyeyi örtüp yanına yatacak bir ikizi yoktu. Belki abisi haklıdır sadece benzetmiş...
Kafasını hızlıca iki yana salladı canı biraz acımıştı, ama umursamadı. Hayır, hayır yanılmadığına emindi kimse ikizine bu kadar benzeyemezdi ayrıca sol kolunda benlerde vardı.
Düşüncelerini bölen şey komodinin üzerine ki çalan telefonu olmuştu.
sağ kolunu battaniyeden çıkartıp, telefonu aldı. Bu seferde Ata arıyorsa yüzüne kapatmaktan büyük zevk alacaktı. Ama hayır yanılmıştı Agah abisi arıyordu hem de görüntülü! Hemen oturduğu yatakta dikleşti, sırtını yatağının başlığına yasladı, telefonunu tek eliyle tutup açılan battaniyesini düzeltip açtı.
Ekranda beliren abisi değildi. Her zamanki gibi kendisini değil de ekranda askeriyedeki odası gözüktü. Artık bu odayı ezberlemişti resmen. Kapının yan tarafında bir masa, masanın önünde siyah deri koltuklar tekli şeklinde karşılıklı olarak, odada bir kapı daha vardı orası lavaboya açılıyordu tam o kapının yakınlarında odanın dış kapısına doğru bakan bir koltuk ve küçük kare bir sehpa vardı. Sehpanın üzerinde hazır yemek paketleri doluydu, oldukça fazla sigara çöpleri ve kutuları da vardı. Koltukları da dahil olmak üzere her yer kirli oldukları belli olan kıyafetleriyle doluydu. Abisi düzenlik takıntısı olan biriydi anca ne zaman üzüntü ve sinir krizleri geçirir ise işte o zaman her yer savaş alanına dönerdi.
Abisinin sesiyle dalmış bir şekilde incelediği odadan gözlerini ayırıp boş duvarda sabitledi.
Agah kardeşinin hasta olduğu haberini alır almaz Korayı aradı. Annesinin de yanında olmadığını öğrenince telaş yapmıştı, ayrıca göreve gidecekti pek haber etmezdi ancak içinde kötü bir his vardı. Ne olduğunu bilmese de ailesinden helallik almak istedi. Önce babasını arayıp helallik almıştı şimdi ise diğer aile üyelerini arıyordu.
"Nasılsın aslanım?" dedi sert duygusuz sesiyle. Abisi Asel öldükten sonra duygusuz soğuk birine dönüştü sesinden veya yüz şeklinden kimse hiç bir şey anlayamazdı, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsın.
Koray abisine işaret dili ile sol ellini zorda olsa kullanarak "iyiyim" dedi
Agah derin bir nefes alıp "hasta olmuşsun?" dedi
Koray anlaşılan babasının abisine söylediğini anlamıştı "şimdi daha iyiyim" dedi
Agahın gözü kameradan gözüken ayı ve prenses desenli battaniyeye kaydı. Biliyordu o battaniyeyi Asel ve Arsen'e aitti. Anlaşılan kardeşi ikizini yanında his etmek için battaniyesine sarılmış yatıyordu. Kısa kesti konuşasımı o yüzden, kardeşinin dinlenmeye ihtiyacı vardı zaten.
Agah" Göreve gideceğim aslanın, bu seferki biraz zor bir görev, helallik almak istedim senden" dedi sert sesiyle.
Koray endişelenmişti. Abisi genelde aramazdı göreve gideceği zaman. Şimdi neden aradı ki çok mu zordu, uzunum sürecekti...
Koray "ne kadar sürecek, zor mu, bir şey olmaz sana değil mi, sağ salim gider gelirsin? tabi gelirsin hep geldin!" diye taramalıya bağlamış bir şekilde zorlanarak da olsa işaret diliyle konuştu.
Abisi o görmese de buruk bir gülümseme ile kameranın arkasından onu izliyordu. Kardeşinin daha uzatacağını anlayan Agah, sözünü kesip "evet, uzun sürecek, birazda zor bir görev, sağ gelir miyiz? orasını Allah bilir aslanım" dedi sert sesiyle tam sözlerine devam edecek iken kapısı çaltı.
Agah "GEL!" soğuk ve sert sesiyle
Asker içeri girip tekmil verdikten sonra hızlıca konuşmaya başladı "komutanım acil toplantı odasına çağrılıyorsunuz Albayın emri" dedi
Agah "tamam aslanım sen çık" dedi. Asker odadan çıkarken, telefondaki kardeşine dönüp derin bir nefes alıp "şimdi gitmeliyim Koray sonra konuşuruz" dedi ve cevap vermesine fırsat vermeden suratına kaptı telefonu.
Koray yüzüne kapatan abisiyle ne zaman tutuğunu bilmediği nefesini verdi ve yatağına uzanır pozisyonuna geri döndü. Bilmiyordu artık abisi Allah bilir ne zaman arardı. Sağ salim gidip gelmeleri için dua etti.
Arat Demirhan odasında çalıma masasına oturmuş, davaları inceliyordu, bir yandan da annesini arıyordu, ama açmamıştı bir müvekkili hakkında ona danışacaktı, ancak açan olmadı.
Yalın Demirhan kaç saattir ameliyatta hastasını kurtarmaya çalışıyordu. Zorlu bir ameliyattı ancak başaramayacağı bir şey yoktu.
Azat Demirhan okuldan çıkıyordu ama önüne birbirine sarılmış şekilde olan baba kızdan gözünü alamıyordu.
Murat Doğa ise bu adamın bakışlarından hiç hoşlanmamıştı.
Akşam saatleri Doğalara mektubun geldiği saatle aynı,
Herkes yemeğini yememiş, sadece tabaklarıyla oynuyordu. Koray Arsen ise biraz daha iyiydi ateşi 37.5 kadar düşmüştü daha da düşmeye devam ediyordu.
Kapı sesini duyan Demirhanlar, kaşları çatılmıştı. Hiç kimseyi beklemiyorlardı, zaten pek misafirleri olduğunu da söylenemezdi onlara can yoldaşı askerlik arkadaşı ve ailesi dışında kimse gelmezdi. Haber vermeden geleceklerinde sanmıyordu.
Azat bey çocuklarının her birine bakıp "birini bekliyor muydunuz" dedi
Yalın "hayır" dedi Arat ve Koray kafasını sağa sola salladı.
Kimseyi beklemedikleri için evin babası kapıyı açmaya gitti, arkasından kalkan çocuklarını görünce onlara oturmasını işaret verdi.
Kapının bir kez daha çalmasıyla, Azat bey kapıyı açtı, görünürde kimse yoktu. Bahçeye iyice bakan Azat bey tam kapıyı kapatacak iken, yerdeki gri renklerde olan, Güneş desenli mühürlü olan zarf dikkatini çekti ve dikkatli bir şekilde zarfı inceleyerek eline aldı. Etrafa tekrar baktı ve zarfın arkasını çevirdi.
'AZAT DEMİRHAN'
Kendi adının yazmasıyla kaşları daha çok çatılan Azat bey kapıyı kapatıp çocuklarına hiç bir şey belli etmeden çalışma odasına çıktı.
Babalarının aniden yukarı çıkmasına şaşıran Demirhan çocukları kendi odalarına dağıldı.
Yalın hastaları ile ilgili dosyaları incelemeye.
Arat müvekkilleri ile ilgili dosyaları incelemeye giderken,
Koray ise kaçırdığı ders konularını çalışmak ve Derinin bu gün ne yaptığını öğrenmek için odasına çıktı.
Azat bey çalışma masasının yanına gelip sandalyesine oturdu zarfı masaya bırakıp, kaşları çatık şekilde zarfa baktı, eline tekrar alıp, kimin gönderdiğine baktı. Ancak hiç bir isim yazmıyordu. Sadece kendisine gönderildiğini belli etmiş bir şekilde arkasında adı yazıyordu.
Tedirgin bir şekilde zarfı açtı. Azat bey açtı ancak her okuduğu satırda kalbi sıkışıyor, elleri titriyor, nefes almakta zorlanıyordu.
Bu sırada Melek hanım 1 günlük seyahatinden erken dönmek zorunda kaldı. Eli yine boştu ve bu durum onu daha da üzmekteydi ama ne olursa olsun bir ip ucu bulacaktı. Erken gelmesinin sebebi oğlu Koray'ın hasta olduğunu öğrenmesi ve kendisine verilen haberin yalan çıkmasıydı.
Sevgili Azat Demirhan,
Biliyorum şimdi kim bu densizde bana bir mektup bırakıp kaçtı.
Ama artık dayanamıyorum Demirhan, Daha fazla bu vicdan azabıyla yaşayamam. Sana çok gelip. söylemek istedim ancak yapamadım önüme hep bir engel çıktı. Ne kadar denersem deneyim hep geri püskürtüldüm.
Ama artık dayanamıyorum…
Her insan evladının ne zaman öleceği belli değilken ben bu yükten bir an önce kurtulmak istedim.
Yıllar önce Demirhanlara bir mucize olmuştu. İlk defa kız evlatları olacağını öğrenmiş olan, Azat Demirhan mutluluktan ne yapacağını şaşırmıştı. Tabi diğer aile üyeleri de.
Çünkü aileye küçük bir prenses geliyordu, yolunu gözledikleri bir prenses.
Geldi de.
İlk 5 yıl masal gibiydi…
Herkes mutluydu abileri amcaları, yengeleri, dayıları, dedesi, ananesi ve teyzesi inanır mısınız? bilmem ama içen içe babaannesi bile bir prensesin gelmesine sevinmişti.
Ancak kötü kral hain bir plan kurdu, başarılı olmasına az kalmıştı ancak her şey yanlış olmuştu.
Yine de planını değiştirdi, yeniden yazdı, kurguladı oynadı.
Ama bu sefer başardı.
Hesap edemediği bir şey oldu kız 7 yaşındayken kötü kraldan kaçmayı başardı.
Nerde nasıl olduğu bilinemedi 10 yaşına geldiğindeyse gerçekten öldüğü öğrenildi.
Ve ben buna inanmıyorum Demirhan, kızın gerçekten yaşıyor olabilir.
Onu bul ne pahasına olursa olsun bul!!
Ama dikkat et eğer gerçekten yaşıyorsa ve sen onu bulursan, Kötü kral tekrar sahalara dönecek ve bu sefer her şey bambaşka olacak.
Tekrar özür dilerim ancak bunların yaşanması gerekirdi...
Not; Eski bir tanıdığın…
İşte tam o anda Azat Demirhan yıkıldı. Önce sıkışan kalbini tutu, sonraysa her yeri yıkmaya başladı. Sinir krizi geçirmeye başlamıştı.
Bu sıralar Melek hanım evine girdi ve sesi duyunca hemen koşmaya başladı. Sesi duyan diğer aile üyeleri de babalarının yanına koştu.
Melek hanımı bahçede gören yan komşu ve aynı zamanda eski dostları olan aile üyeleri de Melek hanım koşmaya başladığı an onlarda koştu.
Azat beyin çalışma odasının önüne gelen diğerleri, kapının karşısında sırtını duvara yaslamış bir şekilde sayıklayan ve kulaklarını kapatan Koray Arsen Demirhan,
Kardeşini sakinleştirmek için hızlıca sarılıp göğsüne çeken Arat Demirhan,
Babasını zorla tutmaya çalışan bir Yalın Demirhan,
Sinir kriz geçirip odasını dağıtan ve elleri bir yerlere vurmaktan yara almış bir Azat Demirhan,
Onları kapıdan izleyen arkadaşları ve Melek hanım donmuş bir şekilde kocasının bağırarak söylediklerini dinliyordu.
"ÖLMEMİŞ BENİM KIZIM ÖLMEMİŞ SİKİK BİR İNTİKAM İÇİN BENDEN KOPARDILAR ONU!" diye ağlayarak bağırıyordu.
Sakinleşemiyordu bu yaşadıklarının boşuna olması, kızının belki şimdi gerçekten ölmüş olma ihtimalini kaldıramıyordu.
Arkadaşının yanına hızlıca sarıldı Timuçin bey büyük oğulda arkasından gelmiş ve onu tutmaya çalışıyordu. Ama oldukça zordu arkadaşı resmen delirmişti ve haklıydı da duyduklarına oda inanamıyordu. Yeni bir oyun olmasından korkuyordu. Daha öncede bu durma benzer şeyler yaşamışlardı.
Mektup gönderenler mi dersin, ben sizin kızınızım diye gelenler mi dersin çok fazla bu gibi olanlar vardı. Ancak bu seferki daha farkı olduğunu arkadaşının bu halinden anlamıştı Timuçin bey. Yine de ne olursa olsun her daim tekrar birlikte ayağa kalkmak için çabalayacaktı, arkadaşının yanında olacaktı.
Arkadaşının yanına gitti Sevim hanım ve hızlıca sarıldı. Saçlarını sevdi hıçkıra hıçkıra ağlayan arkadaşının. Melek hanım arkadaşını yüzüne bakarak masumca sordu "ölmemiş dimi. Biliyordum ölmemiş. gerçek olduğunun farkındaydım hiç inanmadım, ama yine de bunu duymak yıkıyor beni, bir intikam için kim o ailenin kızını alır ki?" diye sesi titrerken sordu, göz yaşları durmaksızın akmaya devam ediyordu.
Sevim hanımın verecek cevabı yoktu. Zira oda oldukça şaşkın ve üzgündü ancak şuanda arkadaşına destek olmak zorundaydı.
"ÖLMEMİŞ ÖLMEMİŞ BENİM PRENSESİM ÖLMEMİŞ CANI İÇİN CAN VERECEĞİM CAN ALACAĞIM KIZIM YAŞIYORMUŞ AMA ŞİMDİ ÖLMÜŞ OLMA İHTİMALİ VARMIŞ!!!" diye bağırarak sandalyeyi devirdi. İşte son cümlede herkes dondu.
Azat bey ise bağırıp ağlamaya devam ediyordu
Ne yani ölmüş olabilir miydi, daha kavuşamadan kaybetmiş olabilir miydiler? küçük prenseslerini hayır bunu bir kez daha yaşayamazlardı bu sefer kimse sağ kalamazdı artık Demirhanlar diye bir şey olmazdı.
Bağrış seslerine gelen Azat beyin kardeşleri, onların eşleri, yeğenleri ise bu duyduklarıyla resmen donmuşlardı.
Sonunda Azat beyi zorda olsa sakinleştirici vurmuşlar ve odasına götürüp yatırmışlardı, Melek hanım ise son duydukları yüzünden bayılmıştı, Koray Arsen ise ona da sakinleştirici verilmişti. şimdi diğer herkes salonda bundan sonra olacakları düşünüyordu.
Ama bilmedikleri bir şey vardı iki ailede çok acı çekecekti belki yıkılacaklardı, uzaklaşmalar olacaktı, ancak ayakta durmayı başarabilirler miydi? bunu zaman gösterecekti.
Peki bu mektuplar kim tarafından yada kimler tarafından gönderildi kim kızlarını onlardan kopardı bilmiyorlardı ancak acı içinde yalvararak onlara yaptıklarının mislini çektirip öldüreceklerdi orası kesindi...
Evet bölüm sonu sizce nasıl olmuş? umarım duygu size geçmiştir. Sizce intikam almak isteyen kim? Bu zarfları kim veya kimler gönderdi? Bundan sonra ne olur? Derin Asel gerçek ailesini kabul eder mi? Üvey ailesi ile arası nasıl olur? Öz Aile ve üvey aile anlaşabilecek mi?
|
0% |