Yeni Üyelik
17.
Bölüm

14. Bölüm

@demirhan_asel

Yazar anlatımıyla,

 

Yaşlı adam çalışma odasında oturmuş keyif kahvesini büyük bir keyifle içiyordu. Bunu sebebi hiç şüphesiz salak olan korumasıydı. Kendisine ihanet etmeye çalışan adam ona büyük bir iyilik yaptığının farkında bile değildi. Ama yakında acı bir şekilde öğreneceği kesindi.

 

Yaşlı kadın ise eşinin bu haline resmen korkuyla bakıyordu. Yıllar geçse bile eşi hala değişmemiş, hatta daha kötü birine dönüşmüştü. Yaptıklarından ne kadar pişman olsa da yaşlı kadın, artık her şey için geçti. Yanlış anlaşılmasın o kız için pişman falan değildi. Ona göre kız evlat olmamalıydı bile. o sadece erkek çocuklara bağlı bir kadındı. Kız çocuklarının birer uğursuz olduğuna zamanla çok iyi anlamıştı. Eşi ona hep öyle söylerdi. Haklıydı da.

 

Zaman geçiyordu, bir adam yaptıkları her şeyden pişman olup, düzeltemeyeceğini bilmesine rağmen denemişti. Anca onun önüne güçlü bir rakip gibi görünse de ahmak bir adamdı her şeyin farkında olmadığını sanan bir ahmak, yaşlı adamın tekiydi.

 

Oyun daha yeni başlıyordu ve bu sefer o yaşlı ahmak bile hiçbir şey yapamazdı. Kendisi belki ölecekti bilmiyordu ancak en azından çoktan yapması gereken her şeyi yapmış ve vicdan azabından kurtulmuş olacağını da biliyordu.

 

Şimdi olacakları oturup izleme zamanı...

 

 

 

Derin Doğa'nın Anlatımıyla,

 

Her yer kap karanlıktı hiçbir şey görünmüyordu resmen. Hayvan sesleri duyuyordum, ama hiç bir şey göremiyordum. Çok geçmeden gözlerimin kapalı olduğunu anladım. Gözlerimi açtığımda bir ağaca yaslanmış bir şekilde yatıyordum. Başımda keskin bir ağrı vardı.

 

Bir uluma sesiyle hemen etrafıma bakmaya başladım. Orman gibi bir yerdi her yer ağaçlarla kaplıydı, etraf oldukça da karanlıktı, hiç bir şey seçilemiyordu resmen.

 

Ayağa kalkmak için hareket edecek iken, karnımın üzerinde keskin bir ağrı hissettiğimde, hemen kafamı eğip baktım. Ancak karanlıktan hiç bir şey göremedim.

 

Sağ elimi kaldırıp parmaklarımı acıyan yere değdirdim. Ancak değdirir değdirmez, acıdan inleyip elimi çektim. Parmaklarımda bir ıslaklık vardı, elimi net görebilmek için yüzüme yaklaştırdım, parmaklarımı birbirine sürttüm. Evet, bir ıslaklıktı bu yanlış anlamamışım burnuma yaklaştırıp kokladım, kan kokuyordu yaralanmıştım ama nasıl.

 

Ben nasıl yaralandığımı düşünürken, kanlar hızla durmaksızın akmaya devam ediyordu. Ancak ağaçların arasından oldukça yakın bir yerden bir silah sesi duydum. Anında irkildim.

 

Ani irkilmem sayesinde karnımdaki yara daha da acımaya ve dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı.

 

Bir bağrış sesi duymaya başladım "Nereye kaçacaksın yakaladığımda seni geberteceğim küçük sürtük" diye bağırıyordu bozuk bir Türkçeyle.

 

Kimdi bunlar neden beni yakalamak istiyorlar, ve en önemlisi ben nasıl yaralanmıştım. Hiçbir şey bilmiyordum Allah kahretmesin.

 

Önce bir silah sesi daha ve sonra tekrar bir bağrış duydum. "Türk kızı kaçamasın boşuna uğraşma, uğraşma ki daha az acı çektireyim sana. Hem belki seni beğenirsem yanımda bile tutarım ha ne dersin, olmaz mı?" diye bozuk Türkçesiyle bağırıp sonunda birkaç kişi ile gülme sesleri yankılanmaya başladı.

 

Korkuyordum hem de çok abilerim neredeydi, babam, annem Erez neredeydi, neden tek başımaydım?

 

Hemen kaçmalıydım.

 

Anlımdan terler akmaya başlamıştı, sık nefesler alıyordum ve yara git gide daha fazla kanayıp acıyordu.

 

Yerimden sağ elimle ağaca tutunarak dikkatlice kalkmaya çalıştım. Canım acısa da takacak durumda değildim. Sol kolumda bir fular olduğunu fark edince hemen onu çözüp yaraya bastırmaya başladım.

 

Eğer daha fazla kan akarsa bayılabilir, hatta daha kötüsü ölebilirdim bile.

 

Tekrardan bir silah sesi dudum ancak bu sefer daha yakından geliyordu.

 

Yerimde irkildim ve dikkatli ama hızlıca gitmeye başladım.

 

Sesleri sol taraftan geliyordu.

 

Ayrıca zayıf bir ışık görüyordum anlaşılan oldukça yakınımdaydılar.

 

Koşmaya başladım ayaklarım acıyordu kafamı aşağıya eğdiğimde ayakkabılarım yoktu.

 

Neredeydim ben nasıl geldim buraya ailem beni bırakmazdı ki hiç tek başıma, şimdi neredeydiler?

 

Hayır endişe etmemeliydim babam beni bulurdu o koskoca Murat Doğaydı beni bulmaması imkansızdı. Hem o bulmasa bile ki sanmıyorum, abimler kesin bulurdu.

 

Daha hızlı koşmaya başladım ancak canımın acısından ve oldukça kan kaybettiğimden fazlasıyla yavaştım, silah sesi resmen nerdeyse dibimden gelmişti ayrıca fenerin ışığında git gide güçlenmişti.

 

Yakalanacaktım olmaz yakalanamazdı bu adamlar kimse Türk olmadıkları kesindi. Ve beni yakalarlarsa hiçte iyi şeyler yapacaklara benzemiyorlardı.

 

'evet Derin seni sadece yemeğe çıkartmak için silahlarla kovalıyorlardı. Ayrıca belki de iyiliğimiz için bizi vurmuşlardı' salak düşüncelerime göz devirdim ve bir ağacın arkasına saklanmaya karar verdim. Ağcın yanında bir çalıda vardı ve ağca çok yakındı.

 

Bir ses daha yükseldi " Türk kızı çık artık yorulmaya başladım. Bak ben senin iyiliğin için söylüyorum yoksa bana hava hoş" dedi alaylı, yüksek sesi ve bozuk Türkçesiyle.

 

" Buraya baksana bir" dedi az önceki konuşan adamdan farklı kalın bir sesti, ancak bununda sesi bozuktu.

 

"ne oldu, ne buldun?" dedi bozuk Türkçeyle.

 

Ağaca sırtımı yaslamış şekilde, oldukça sesiz almaya çalıştığım nefesimle duruyordum. Bayıldım bayılacaktım çok az kalmıştı. Sol elimi de kaldırıp yarama daha da bastıracak iken cebimde bir ağırlık olduğunu fark ettim. Hemen elimi cebime attım ve çıkartım. Telefondu bu benim telefonumdu ama nasıl? her neyse bunu düşünmek için hiçte uygun bir zaman değildi. Telefonu açtığımda %10 şarjımın olduğunu fark ettim. Hemen arama yerine girdim tam arayacak iken. Sesler daha yakından geldi.

 

Ve beni buldular.

 

"Kaça bileceğini mi sandın Türk kızı?" dedi deminden beri bağıran adam iğrenç bir sesi vardı ayrıca Türk olmadıkları da belliydi flaşın ışığı sayesinde az çok onları göre biliyordum. Yanındaki diğer adam gözüme ışığı tutmaya başlayınca, gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Arkamda ise kafama silah dayan biri vardı.

 

Hadi durumuma bir bakalım, ellerimi yarama bastırmış bir şekilde karnımda tutuyordum, sırtım ağaçlara dayalıydı, karşımda iğrenç bir şekilde bakan adam, onun bir adım önünde tam yan kısımda duran ve gözlerimi kısmama sebep olacak şekilde ışık tutan bir adam, ve sol tarafımda ise kafama silah dayamış başka bir adam vardı.

 

Bir anda silah patladı ve ormanlık alanda güçlü bir ses yankılandı gözlerim kapanmaya başladı; kalp atışlarım çok fazla hızlı atıyordu ve...

 

"Derin" dedi bir ses sanki beni çağırıyordu öldü mü ben yoksa?

 

"Derin hadi abicim uyan geç kalacağız Ay kızım benim" dedi. Bu ses Miran abimin sesiydi. Ama nasıl, ne yani ben öldüm de abimde mi geldi benimle? Ama olmaz ki nasıl olacak.

 

"Derin abim uyanmasan benden günah gitti artık" dedi abim.

 

Yüzümde hafif bir ıslaklık hissettim. Ve bir anda ter içinde uyandım.

Ne yani her şey bir rüya mıydı, Nasıl olur? Kafamı çevirip abime baktım, nefes alamaya çalışıyordum hala.

 

Abim ayakta takım elbisesini giymiş oldukça şıktı.

 

Yine yakışıklı olmuş vicdansız bizdeki de kalp ama yapılır mı be usta böyle.

 

"İyiminsin abim" dedi yumuşak sesiyle, yanıma çökmüştü.

 

Ona kafamı salladım konuşacak halim yoktu çünkü. Oda halimi anlayıp beni kucağına alıp, odasındaki lavabosuna götürmeye başladı. Hiçbir şey söylemeden lavabo tezgahına oturttu beni. Önce yüzümü yıkadı, sonra kuruladı ve hemen önüme geçip anlımdan öptü.

 

"Benim Ay kızım kâbusumu görmüş" dedi yumuşak sesiyle. Ellerinin içine aldı yüzümü ve ona bakmamı sağladı. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Hala rüyamın etkisineydim ve bu yüzden titriyordum. Halimi fark eden abim beni kollarının arasına alıp, başımı göğsüne yasladı. Bir eli saçlarımı severken diğer eli ise belimdeydi ve rahatlatmak ister gibi davranıyordu.

 

" Geçti Ay kızım her ne veya kimi gördüysen önemli değil ben hem yanındayım hiç bir şey sana zarar veremez!" dedi kararlı sesiyle. Ona güveniyordum. Benim abim beni hep korurdu sıkıca sarıldım abime bırakma beni der gibi. Anladı oda bırakmadı, daha sıkı sarıldı.

 

Bu rüya beni oldukça etkilemişti ancak umursamamaya çalışmıştım. Keşke umursasaydım diyeceğimi nerden bile bilirdim ki.

 

Kahvaltı masasına oturmuş yemek yiyorduk, ortada dönen sohbetler vardı ancak ben pek katılmamıştım. Ama bu durum çok geçmeden fark edildi.

 

Annem Miran abime bakıp "bir şey mi oldu Derine?" diye sordu

 

Abim "hayır, kabus gördü kan ter içinde uyandı ondan böyle" dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. Belliki o da hala endişeliydi benim için.

 

Babam kaşları çatılmış bir şekilde tabağımı önümden aldı. Bu durum afallamama sebep olunca kafamı masadan kaldırıp babama baktım. Ancak o ciddi bir şekilde masada sevdiğim yiyecekleri koymakla meşguldü.

 

Babama yaklaşıp "Baba" dedim

 

Hala daha tabağa bir şeyler koyma peşindeydi ve benim o tabağı bitirme olasılığım resmen sıfırdı.

 

"Baba" dedim bir kez da sesim deminkinden daha yüksek çıkmıştı.

 

Babam irkilerek bana döndü tabaktakileri nerdeyse dökecekti. Neden bu kadar dalmıştı ki? Benim için endişelendiklerini biliyorum ancak başka sebeplerde vardı. Babam bir şeyler karıştırıyordu. Yinede şimdilik önemsemedim sonuçta babam beni üzecek, kıracak bir şey yapmaz.

 

Babam tabağımı önüme koyup, bana döndü. "Efendim güzel kızım?" dedi gülümseyerek.

 

"Baba sence de bu kahvaltılıklar fazla değil mi?" dedim ama babam hiç takmadı beni "o bitecek güzel kızım yoksa sofradan kalkamazsınız!" dedi

 

El mecbur yiye bildiklerimi yedim ve kalanını gizlice Erez'in tabağına koydum. Ki bence Miran abim fark etmişti ama olsun bir şey demedi sonuçta.

 

Kahvaltımızı bitirmiştik ki Erez ile ben okula gitmek için hazırlanacak iken,

 

Annem "çocuklar boşuna hazırlanmayın" dedi

 

Erez " neden Meltem teyze zaten yeterince geç kaldık yok yazılabiliriz" dedi

 

Annem Erez'e dönüp "oğlum Mardin'e gideceğimizi söyledik ya" dedi

 

Erez ve ben bu duruma şaşırıp birbirimize baktık. Evet dediler hatta erken gitmek istemişti babam ama hemen şimdi?

 

"anne şimdi mi ben birkaç gün sürer sanmıştım hem sizin işleriniz hem de okulumuzdan izin alırdık" dedim sorgular şekilde.

 

Babam yerinde kıpırdanmaya başlamıştı. Annem ve abimler ise tedirgin olmuşladı.

 

Annem babamın yüzüne kısaca bakıp. "aman çocuklar Murat'ı bilmiyor musunuz? acele dip duruyor işte bende kalbi kırılmasın diye evet dedim adam hızlıca işlerini halletmiş bile" dedi sesinde babama sitem vardı.

 

Ancak neden inanamıyordum size anne. Tek kaşımı kaldırıp, yada kaldırmaya çalıştığımı söylesek daha doğru olur uzaktan yakınan her türlü maymuna benzediğime emindim ama bunu takmadan.

 

"okul?" dedim

 

Meriç abim yanıma gelip kaşlarımı düzelti ve kafamı göğsüne yasladı.

 

"okulu abim halletmiş cimcime, ayrıca tek kaşını kaldırmaya da çalışma orangutana benziyorsun" deyip gülmeye başladı. Diğerlerinin de kendilerini zor tutuklarını fark edince. Abimin göğsüne vurup, onu ittirmeye başladım ancak. Resmen sülük gibi yapıştı bu bana.

 

"abi bırak artık!" diye zorla nefes alıp konuşuyordum.

 

Miran abim yanımıza gelip, abimin kafasına vurdu "bıraksana lan kızı nefes alamıyor görmüyor musun?!" diye kızdı.

 

Babamda gelip Meriç abim abimin kafasına vurdu "salak" dedi. Olmamış bu çocuk diye abimin suratına bakıyordu.

 

Annem ise söyleniyordu "ay ben bu çocuğu niye doğurdum ki üretim hatası olmuş" diye söylenerek mutfağa gitmeye başladı. Bence de haklısın annecim abim resmen üretim hatası.

 

"anne ya ayıp oluyor ama" dedi arkasından alınmış bir şekilde bağırarak. Annem onu hiç takmadan mutfağa girdi.

 

Biz bu duruma gülerken babam "Sultanım beni bekle bu eşek sıpaların yanında bırakma beni" sonra bana dönüp "sen hariç prensesim" dedi göz kırparak. Erez'e döndü bu seferde onu bir aşağı yukarı öylesine süzdü, beğenmemiş gibi yüzünü buruşturup "sen dahilsin" dedi arkasını dönüp gitti, annemin yanına.

 

Biz artık tabiri caiz ise anırarak gülüyorduk.

 

Miran hepimize bakıp "hadi gidinde valizinizi hazırlayın" dedi onu onaylayıp odalarımıza doğru gittik.

 

yarım saat olmuştu ve ben valizimi Meriç abimden gizli arabaya koymalıydım. Bunu neden yaptığımı sorarsanız.

 

içerden bir böğürme pardon bağırma sesi geldi "Derin sakın sıcak diye kısacık kıyafetler koymaya kalkma, hepsini keserim bak!" dedi

 

İşte tamda bu yüzden. Aslında giyimime, kuşamıma karışan biri değil ama bazen gıcıklık olsun diye yaptığı oluyor. Ancak Miran abim ve annem onu geri püskürtüyor tabi babamda 'kızım ne isterse giyer bakana ben giydiririm' der ama kıskançlığından da delirir. Çoğunlukla biri bakarsa babam ve abimler onları döver ve klasik şekilde karakolluk oluruz. Artık çok sıradan gelmeye başlamıştı bu olaylar.

 

Aynen sıradan her aile kıskançlıktan adam dövüp karakolluk olurdu. kendime göz devirdim ve odamdan çıktım, koridoru gözetledim. Evet kimse yok.

 

Odama geri girip valizimi aldım ve merdivenden indirmeye başladım biraz büyük ve ağır olduğu için zorlansam da yavaş yavaş indiriyordum ki-

 

aaa valizim uçtu ya la! gel buraya valiz nereye gidiyorsun?

 

diyecektim ki Miran abimi elinde benim valizimle, tek kaşını kaldırmış şekilde, bana bakarken yakaladım. Ona şirince gülümsedim. Bu tatlı hallerime dayanamaz da. Aslında evdeki kimse dayanamaz sadece Meriç abimi biraz zorlar o kadar onu da tehti- aman düzgünce konuşarak hallediyorum.

 

"Ne yapıyormuş benim Ay kızım?" diye sordu.

 

Ay bu adam Ay kızım dedikçe bir kalbim hızlı atıyor anam üf be keşke abim olmasan neyse önümüzdeki oyunculara bakarız bizde.

 

Yüz halim değişmiş olmalı ki daha dikkatli bakmaya başladı.

 

"Abi abimden kaçıyorum" dedim

 

Bu çok mantıksız bir cümle oldu ama neyse paçayı yırtalım yeter.

 

"yine ne yaptı o Meriç" dedi kaşları çatılmıştı.

 

Ya şapşik yerim seni.

 

Neyse konumuza dönelim.

 

Abime baktım ve gözlerimi doldurdum. Bu abisi olan çoğu kişide işe yarar hele de büyük abiler asla kıyamaz.

 

"yapmadı ama yapacak" dedim dudak büzerek.

 

Ay bu çok abartı oldu. Neyse yapacak bir şey yok. Devam Derin yaparsın sen kızım.

 

Abim ne kadar modern olsa da yine de bazen kıskançlık yapabiliyordu.

 

"ne yapacakmış bakalım?" dedi tek kaşını kaldırıp.

 

Ya şu kaşı bir tek ben mi kaldıramıyorum arkadaş herkes karizmatik bir şekilde kaldırırken ben orangutana benziyorum! oof olmaz ama böyle.

 

"Abi biliyorsun zaten hadi bak Meriç abim gelecek çabuk olmamız lazım" dedim

 

"sana yardım edeceğimi neden çıkartınız küçük hanım?" tek kaşı halla havadaydı.

 

Bak ya ben yapamıyorum ya inadına o kaldırıyor kaşını.

 

Derin bir nefes alıp, ellerimi önümde birleştirip, şirince baktım. Ve oda ne geleceğini anladı bile.

 

Ama artık çok geç aslanım senin karşında Derin Doğa var. Sen kiminle uğraşı- tamam tamam abartmayalım.

 

"ben bu merdivenden kendim mi indireyim, koca bavulu?" diye sordum. Cevap vermedi ama yüzü yumuşuyordu.

 

Ne diyoruz buna? Derin Doğa farkı! Harika bir insanım.

 

"Yardım etmeyecek misin?" gözlerimi doldurdum "ya düşersem merdivenden bavulu taşırken, kaslı kollarına taşıyamaz mısın?" dedim

 

Yüzü yumuşadı ve küçük bir gülümseme gösterdi bana. Yanıma gelip aklımı öptü "had bakalım şu Meriç salağıyla uğraşmadan gidelim" dedi

 

Ay çok ponçik bu şöyle yanaklarını sıka sıka seveceksin. Neyse bunu kenara yazıyım yaparım bir ara.

 

"Yine kıyamadım dimi bana" dedim sevimli bir sesle.

 

O da bu halime gülüp "yürü hadi yoksa bırakırım uğraşırsın" hemen önüme döndüm ve seke seke merdivenden iniyordum aynı zamanda söyleniyordum. "Kıyamadın ki, sen biricik Ay kızına hiç kıyamasın yalan mı?” Son cümlemi ona bakarak söyledim.

 

O da gülümseyip onayladı "düşeceksin yavaş in abim. Bir yerine bir şey olmasın" dedi

 

Artık herkes hazırdı yola çıkıyorduk.

 

Mardin'in bana ne getireceğini bilmeden gidiyorduk hayatımın tamamen değişeceğini bilsem adımımı atmayı bırak Mardin şehrinin adını ağzıma bile almazdım...

 

 

Evet bölüm sonu nasıldı?

 

Murat beyin hanımcılığı şaka mı?

 

Meltem hanım?

 

Meriç'in kıskançlıkları?

 

Miran'nın kıyamaması?

 

TikTok: demirhan_asel

Loading...
0%