@demirhan_asel
|
Derin Doğa'nın anlatımıyla,
Gözlerimde sanki bir ton ağırlık varmış gibi açılmıyordu. Buda yetmezmiş gibi kulaklarım birçok kişinin sesini duyuyor.
Dur bir dakika öldüm mü acaba ben?
Of be! Yüzbaşının maviş gözlerini bir daha görmeyecek miyim?
Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda beyaz bir tavan karşıladı.
Kesin cehennemliktim ilkokuldayken, sınıftan gıcık kaptığım kızın çantasına çekirge doldurmayacaktım.
Yada abimin telefonunu ben kırmama rağmen Erez'e suç atmayacaktım.
Miran abime sinirlendiğimde, arabasının camlarını indirdiğim zaman, mahalle çocuklarına suç atmayacaktım.
Ben kara kara tavana bakarkak düşünürken, bir ses daha geldi. Ama bu ses diğerlerini susturdu.
Bu salak abimdi! Kesin o da öldü. İyi bari ona yaptıklarım için pişman değilim artık.
"Uyandı!" dedi
Gözlerimi sesin geldiği yer çevirdiğimde, tam yanında maviş Yüzbaşını gördüm.
"Vay be, öldük ama yine buradasın be yüzbaşı. Maviş gözlere bak ne güzel anasını satıyım" dedim hülyalı hülyalı.
Gülme sesleri dolduğunda etrafa göz gezdirdim.
Ancak başka maviş gözlülerde vardı.
Bir
İki
Üç... Kaç kişisiniz lan
"Allah'ım kesin cennetliğim mavi gözlüler dolu burası harem mübarek" dedim heyecanla
Sonra yüzbaşına dönüp " Merak etme, sen favorisin" dedim göz kırparak.
Kora halinde ses geldi "OHA!" diye bağırdıklarında kafamı oraya çevirdim.
Koray mı o?
" Yazık iyi çocuktu o da ölmüş" dedim Koray'a bakarak. O ise bana ağlayacak gibi mi bakıyordu? ama gözlerinin içi gülüyordu sanki.
Kapı açıldığında doktor girdi " Henüz ölmediniz prenses hanım" dedi gülümserken Ancak onun gözlerinde de burada olan diğer insanlar gibi bir parıltı vardı?
"Hadi be!" dedim üzgünce
"iyi bari yapamadıklarım vardı daha! Yaptıklarımdan değil, aklım hala yapamadıklarımda o zaman!" dedim
Meriç" cimcime?" dedi tehditkâr sesle
"Abi, abicim, canim, ciğerim"
Meriç abim " ha bide toprağımda de tam olsun" dedi
"Sen iste yeter gülüm onu da deriz" dedim gülerek
Babam yanıma gelip " Nasılmış benim güzel kızım?" dedi yüzümü elleri arasına aldığında.
Göz ucuyla yüzbaşına bakarak " iyiyiz be baba" dedim iç çekerek.
Yüzbaşı bana gülümsediğinde.
Samet "Oha yüzbaşı gülümsedi lan! Yüzbaşım siz gülümseyebiliyor musunuz?" dedi
Yüzbaşı ona dönüp sertçe bakarak "kapa çeneni!" dedi dişlerinin arasından.
Samet köşesine çekildiğinde, Annem geldi " bebeğim iyi misin?" dedi endişeyle.
Ona sırıtıp "İyiyim sultanım sen nasılsın?" dedim
Meriç abim " araştırılsın! bu vurulmamış belli. cık cık şuna bak, hala enerji dolu" dedi yalancı
bir şekilde. Ancak onunda diğerleri gibi gözleri kızarmıştı.
O an ufak bir acı hissetim. Gerçi pekte ufak değildi ancak ailemi endişelendirmemek için,
" vurulmuş muydum ya? Tüh hiç farkında değilim" anneme dönüp "valla sultanım senin füze terliklerin daha can yakar." dedim
Erez yanıma gelip anlını öptü "onlar can yakmaz ikiz direkt öldürür." dedi gülerek.
Bende ona gülüyordum. Ancak bir gürültü geldi.
Baktığımda, Koray'ın elindeki telefonun düşmüş olduğunu, ancak onun hala dolu gözlerle gözlerime baktığını gördüm.
Bu çocuğun burada ne işi vardı ki? Oda da tekrar göz gezdirdiğimde 3 kişi abimlerin yaşında adam, Koray, babası olduğunu düşündüğüm adam ve annesi, tabi birde dolu asker vardı.
Burası cennet değil de ne, asker var! Hem de mavi gözlü askerlerde var!
Bir adam Korayı kendine çekip sarıldı. Kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Ancak ne dediği duyulmuyordu.
Doktor "pekala, boşaltın burayı bakalım. Hastayı bir kontrol edelim." dedi ancak gözleri Korayların üzerindeydi.
Yazar Anlatımıyla,
Alpaslan onlardan çıkmasını isteyince, zorda olsa çıkmışlardı. Ancak Mehmet bey dayanamadı, kızının anlından bir daha öpüp, öyle çıktı.
Alpaslan Derinin kontrollerini yaparken " kendinizi nasıl hissediyorsunuz prenses?" dedi
Derin ona neden prenses dediğini anlamasa da cevap verdi " harikulade birde yüzbaşını çıkartmadaydınız daha iyi olurdu ama" içi çekti " neyse" dedi
Alpaslan gülümsedi " üzgünüm prenses kontrollerini yapmalıydım." Ciddileşti " şimdi biraz dinlen bende ailenle görüşeyim" derin onu onayladı ve biraz uyumak için gözlerini kapattı. Zira çok yorgun hissediyordu.
Alpaslan Derinin gözlerini kapattığını gördüğünde sessizce odadan çıkıp, kapıyı kapattı. Ancak hesaplamadığı bir şey vardı herkes kapının önünde onu bekliyordu.
Timuçin bey " Alpaslan oğlum" dedi
Alpaslan babasına bakıp " Durumu iyi sıkını yok" dedi
Azat Bey " Emin misin? Bir daha baksan" dedi endişeyle.
Alpaslan gülümseyerek, babası gibi gördüğü, küçüklüğünden beri yanında olan adama baktı" iyi merak etmeyin. Sadece biraz dinlenmeli, yakın zamanda eski yaşantısına geri dönebilir" dedi
Doğa ailesi rahatlasa da Demirhan ailesi Asel'in onlardan tekrar gitme ihtimalinde canları sıkılmıştı. Ama bu sefer onu kaybetmeyeceklerdi.
Meltem hanım "duydun mu Murat? durumu iyiymiş" dedi göz yaşları içinde gülümserken.
Murat bey eşinin saçlarından öperek, sarıldı. " duydum sultanım. Bizim cadı daha başımıza çok bela açacak zaten. Tabi ki iyi olacak" dedi gülerek. Ancak aklı hala, güzel kızına tekrar bir şey olup olmayacağındaydı. Daha da güvene almalıydı kızını.
Miran ve Meriç mutluydu, kardeşleri iyiydi. Erez ve Alaz ise mutlu olsalar bile, kendilerini suçlu hissediyordu.
Alpaslan " iyi ama, bu kadar kişi yanında kalamazsınız. Bir kişi kalmalı" dedi
Devrim Yüzbaşı ve askerleri gitmek zorunda kalmışlardı. Ancak tekrar geleceklerdi.
Kılıç ve Güneş timi de gittiklerinde üç aile kaldılar.
Alpaslan " sadece bir kişi" diye söyledi tekrar.
Doğa ailesi kim kalacağını seçerken, Meltem hanım "boşuna kimse heveslenmesin" dedi
Meriç "Niye ya?" dedi
Meltem hanım " Miran kalacak" dediğinde Doğa erkekleri kıskanmıştı
Meriç " Niye abim kalıyor? ben kalayım. Hem ben en sevdiği abisiyim" dedi
Murat Bey " haklı Niye Miran kalıyor" cümlen son kısmını duyunca Meriç’in kafasına geçirdi bir tane. Miraç acıyan kafasıyla "ah!" dedi
Murat Bey " salak mısın oğlum, yoksa taklidini yapıyorsun?" Diye sordu ciddi sesle
Meriç " acıdı be baba yavaş! Salak falan değilim ama, sen böyleye vurmaya devam edersen olacağım. Hem yalan bir şey mi dedim?" dedi
Meltem hanım " oğlum, bu kadar hata olduğunu belli etme. Miran senden daha önde bildiğin halde diyorsun" dedi
Miraç'ın omuzları çöktü, haklıydılar. Derin hepsini eşit sevse de, abisine düşkünlüğü farklıydı.
Meltem hanım " hem sen kızımı hastane yemeği yemez ise lahmacun alırsın. Sana güven olmaz. Kızımın canını tehlikeye atamam" dedi sahte kızgınlıkla.
Miran ve Murat Bey gülerken eşine döndü Meltem hanım " hiç gülme sen Murat! Sende kelle paça içirirsin sonra, kızım günlerce kusar." dedi
Bir keresinde Murat bey gece ikide kızı ile evden kaçıp, çorbacıya gitmişleriydi. Ancak Derin iki gün kusmuştu.
Murat Bey ve Meriç onaylamak zorunda kaldı. Çünkü bunlar yaşanılabilecek şeylerdi.
Kalacak kişi seçildiğinde, diğer üyeler bahçeye çıktılar. Konuşmaları gereken şeyler vardı.
Miran ise kardeşine su almak için kantine indi, uyandığında su istiyor olabilirdi.
Agah hiç kimsenin burada olmadığını fark edince, eli Güneşinin yaptığı odanın kapısına gitti. Tereddüt etti, ancak kapıyı yavaşça titreyen elleriyle açtı.
İçeriye girdiğinde odada ki çiçek kokusu burnuna doldu.
Gözlerini kapattı bir süre.
Bu koku küçüğünden geliyordu.
Yıllardır özlem duyduğu, uyurken küçüklük kıyafetlerini yanına alıp, belki kokusu birazda olsun vardır umuduyla, uykuya dalmaya çalışırdı.
Sakin adımlarla içeri girdi.
Şu an Güneşi uyuyordu. İlaçları keseler bile uyandığında hala yorgundu.
Sert adımları odada ses yaptığını fark eder etmez, ayakkabısının ucuyla basmaya başladı. Asker botlarıyla zor olsa da devam etti.
Yavaş ve sakin adımlarla, ses çıkarmamaya özen göstererek, hasta yatağının yanındaki tekli koltuğa oturdu.
Güneşinin sağ koluna takıldı gözü, serum takılıydı.
Oysa küçüğü iğneden çok korkardı.
Titreyen elleriyle onu rahatsız eden, yüzüne dökülmüş saçlarını, uyandırmamaya dikkat ederek kenara çekecekti. Ancak bundan rahatsız olma ihtimali geldi aklına. Başkasının ona dokunmasını istemezdi yabancı birinin. Omuzları çöktü bir anda.
Kapalıydı.
Uğruna can vereceği, can alacağı yeşil gözleri.
Saçları kumral rengindeydi ve kirli olduğu belliydi.
Bileklerinde izler vardı. Belli ki kalın bir iple bağlanmıştı.
Gülümsemesini görmek istediği yüzünde kızarıklık vardı.
Gülümsedi Agah ancak bu mutlu bir gülümseme değildi. İçi yanıyordu, kalbi sıkışıyordu, onun yüzünden ölecekti Güneşi.
Gözünün önüne vurulma anı geldi, gerçi gittiği yoktu. Yıllarca acısını çektiği.
Öldü sandığı kardeşi yaşıyordu ve onun bir anlık dikkatsizliği yüzünden ölebilirdi. Neyse ki kurşun isabet etmemişti tam ateş edeceği zaman Devrim de aynı hızda kuşunu, silahı sıkan eline isabet ettirmiş. Bu sayede kurşunun yolu değişmişti. Ama yine de önceden vurulmuş olduğu ve kurşunun hala içerde olduğu ve fazla kan kaybettiği için bu haldeydi.
Şerefsizler kurşun içindeyken dikmişlerdi.
Baktı uzun uzun küçüğüne.
Gözlerinden, yaşlar akmak istedi, ancak izin vermedi. Kapının açılma sesini duyduğunda kafasını kapıya çevirdi.
O anda, Miran Doğan ile göz göze geldiler.
Miran bir uyuyan kardeşine, birde kendisine bakan, asker üniforması içinde olan, üstü başı kan, toprak olmuş adama baktı. Perişan halde olduğunu görebiliyordu. Ancak bu kardeşinin odasına izinsiz girmesini açıklamazdı. Derin eğer onu burada yalnız başına görseydi korkabilirdi. Ve bunu istemiyordu kardeşinin bu aile yüzünden, acı çekmesini istemiyordu.
Gözleri karardı ve adamın kolundan tuttuğu gibi odadan çıkardı. Hiç şüphesiz Agah izin vermese yapamazdı.
Bahçeye indiklerine Miran "Ne işin vardı senin orda!" dedi sinirli bir sesle
Agah "kardeşim o benim!" dedi sertçe.
Miran güldü buna "kardeşin tabi" Agah'a yaklaşıp "ondan uzak dur, sakın kardeşime yaklaşmayı aklından bile geçirme!" dedi
Agah “Onu benden kimse uzak tutamaz!” dedi sertçe.
Bahçede olan diğer aile üyeleri de bu kavgayı duyuyordu hemen çocuklarının yanına gittiler Meltem hanım "Miran oğlum yapma" dedi sakince
Miran gözü dönmüş bir şekilde annesine döndü "ne yapma anne, bu aileden hiç kimse kardeşime yaklaşmayacak!" diye bağırdı
Arat abisinin halini gördüğünde deliye dönmüştü, koskoca adam perişan haldeydi. Ancak Miran'ın söyledikleri tuz biber olmuştu. "Ne diyorsun lan sen sana mı soracaktık kardeşimize yaklaşırken!"
Meriç'ten bir kahkaha geldi herkesin ona baktığını fark edip gülüşünü durdurdu "pardon" dedi
Yalın " komik bir şey mi var?" dedi
Meriç " evet var mesela bizim.” Parmağıyla kendisini ve abisini gösterip “Abim ile benim kardeşim olan cimcimeyi. Sizin bizim kardeşimiz o dediğinizi duydum sanki" dedi alayla
Melek hanım baktı ki ortalık alevlenecek bir şey yapması gerekiyordu
Yalın Meriç'in üzerine yürüyerek " Bak oğlum s-" derken annesi sözünü kesti "Yalın! Yeter artık susun. Babanız bir, siz iki bu ne böyle çocuk gibi!" dedi
Begüm Hanım " Anneniz haklı vallahi. Bu ne çocuklar konuşup, anlaşılabilir. Neden kavga çıkartıyorsunuz" dedi
Murat Bey " Konuşacak hiçbir şey yok! Kızımın etrafında olmayın yeter. Eğer ki kızımın etrafında olup da, ona zarar verecek herhangi bir şey yaparsanız. Yemin ederim sizi kimse elimden alamaz!" dedi sinirli sert sesiyle
Timuçin bey Azat'ın hareketlenen kolundan tutup " burada ki kimse emin olun ki Asel'e zarar vermez" dedi sakince, yapıcı bir şekilde.
Şu an kavga çıkması, en kötü şey olurdu ve Asel'i kazanamadan tekrar kaybederlerdi.
Eşi Sevda hanım da yanına gelip kolunu tutu
"Evet, herkes onun iyiliği için uğraşıyor zaten. Oturun da konuşalım sakince lütfen" dedi
Meriç "istemez, babamın da dediği gibi. Kardeşimin yanına yaklaşmayın, o zaman zaten güvende olur!" dedi
Yalın "oğlum bak- Sana mı soracağım lan ben, kardeşime yaklaşırken!" dedi sinirle
Meriç " Soracaksın lan! sen onun hiçbir şeyi değilsin. Bunu o küçük aklına sok! kan bağıyla abi olunmaz!" diye bağırdı hastane çalışanları ve hastalar onlara bakıyordu. Ancak kimse umursamadı. Hanımlar eşlerini ve çocuklarını sıkı sıkı tutuyordu. Çünkü bıraksalar kavga çıkacağı çok belliydi, zor duruyorlardı.
Emir " sizin ne düşündüğünüz umurumuz da bile değil! Asel'in ne düşündüğü önemli" dedi
Selma hanım oğlunu susturmaya çalışsa da susturamadı
Emir "Ne yalan mı? Asel belki bizi isteyecek biz onun öz ailesiyiz" dedi
Miran "bak genç adam. Sizin öz ailesi olmanız Derin'in sizi isteyeceği anlamına gelmez! ki zaten kardeşimin böyle bir ailede olmasını asla istemem" dedi
Agah sonunda konuşmaya başlayarak "Onun ne istediğine siz kara verebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Buna sadece o karar verir. Kardeşim iyileştiği zaman, ona her şeyi anlatacağım! Kim ne yaparsa yapsın onu benden uzak tutamaz!" dedi keskin sesiyle
Miran Agahın üzerine yürürken, Agah da Miranın üzerine yürümekteydi. Meltem ve Melek hanım oğullarının kolundan tutu.
Meltem Hanım "Kapayın çenenizi defolun gidin hepiniz. Anlaşılan konuşmayı daha öğrenememişsiniz" dedi
Miran "Anne" dedi dişlerinin arasından.
Meltem hanım "Ne dediysem o! git kardeşine bak. Bir şeye ihtiyacı olabilir." Meriç ve Murat
beye dönüp "sizde düşün önüme. Kıyafeti yok kızımın burada, gidip kıyafet getireceğiz" dedi
Her ne kadar burada kalmak isterlerse de Meltem hanımın sözünü dinlediler.
Geri kalanlar ise kara kara düşünmeye başladılar. Küçük prenseslerinin kalbini nasıl kazanacaklarını düşünüyorlardı.
Alpaslan ve Agah hastanenin arka kısmına geçtiklerine, Alpaslan arkadaşının omzuna elini koyup "Halledeceğiz bizim halledemediğimiz hiç bir şey olmadı bu güne kadar" dedi güven veren sesle.
Agah "umarım, umarım halledebiliriz çünkü Güneşimle arama girecek, herkesi yolumdan çekmek benim için hiç sorun olmaz" dedi
tehlikeli sesle.
Alpaslan "sen bir ara ortadan kaybolmuştun. Asel'in yanında mıydın?" dedi
Agah arkadaşının gözünden bir şey kaçmayacağını zaten biliyordu. "Evet" dedi
buruk bir gülümsemeyle. o anlar aklına geldi Agah'ın.
Agah sonunda etrafta kimsenin olmamasıyla yoğun bakıma girdi. Normalde girilmenin yasak olduğunu biliyordu ancak Güneşini görmeliydi, onunla konuşmalıydı, yaşadığını kendine kanıtlamalıydı.
Yoğun bakıma girerken üstüne giymesi gereken her şeyi giymiş, maskesini takmıştı.
Hasta yatağında yatan kardeşi gözüne çarptı, birçok kablo bağlıydı küçük bedenine, serum takılmış, kalp atışlarının sesi monitörden duyuluyordu.
Gözlerini kapattı, bir süre küçüğünün kalp atışlarının sesine odaklandı, sessizce fısıldadı "yaşıyorsun"
Gözlerini tekrar açtığında sandalyeyi yatağın yanına çekerek oturdu, kalp atışlarının sesini duyduğu monitör, onun sol tarafında kalıyordu, oldukça fazla yakındı. Dinledi sadece bir süre, dinlerken kardeşine uzun uzun baktı.
Elini tutmak istiyordu gerçekten burada olduğunu kendini inandırmak istiyordu ancak izinsiz dokunmamalıydı.
Dayanamadı ve eldiven takılı olan elini ince battaniyenin altında olan sağ elini tutu kardeşinin.
Ellerinin arasında küçücük kalmıştı.
Gülümsedi bu duruma.
Sol elini kaldırarak maskesini aşağı indirdi Agah. Gözleri kardeşinin ve kendisinin birleşmiş elindeydi.
"Güneş" diye fısıldadı.
Gözleri dolmuştu " yaşıyorsun, yaşıyorsun ve bu inanılmaz." kardeşinin solgun yüzüne çıkardı gözlerini solunum cihazına bağlıydı.
"Öldüğünü sanmıştım. Tamamen benden gittiğini. Ama buradasın. Ben, ben küçücük olan kalbinin atmadığını duymuştum, ama yaşıyorsun." dedi sol gözünden bir damla yaş akarken.
" Çok zordu, sen yokken her şey çok zordu Güneş. Yapamadım. Olmadı. Seninle anılarımın dolu olduğu o eve bir daha adımımı atamadım." buruk bir gülümseme belirdi yüzünde. " ama hep istediğin gibi asker oldum güzelim. Hem de çok güçlü babamızdan bile güçlü" dedi sonda kardeşinin sesini taklit ederek "ama yine seni koruyamadım. Belki de o kadar güçlü değilimdir." dedi
Göz yaşlarını silip "ama söz veriyorum! Bu sefer kimse ama kimse sana zarar veremez! aklından geçireni bile hayatını zindan ederim!" dedi tehlikeli bir sesle. Ayağa kalkıp kardeşine yaklaştı, saçların temas etmeden, çiçek kokusunu içine çekti. Bu kokuya hayatı boyunca duymayı beklemişti.
" Şimdi küçüğüm. Sana bunu yapan adamları halletmem gerek. Daha sonra seninle uzun uzun konuşacağız her şeyi" dedi sert sesiyle ve yoğun bakımdan kimseye görünmemeye dikkat ederek çıktı.
Alpaslan "anlaşılan sana bu konuşma iyi gelmiş kardeşim" dedi gülümseyerek
Agah onu onayladı "evet, şimdi yapmamız gereken tek şey küçüğüm iyileşene kadar beklemek. Sonrasında hiç kimse umurumda değil, yoluma çıkanın eceli olurum!" dedi sert sesiyle.
Derin Doğa'nın Anlatımıyla,
"OF Erez yeter!" diye bağırdım en sonunda.
Bir haftadır ne o ne de Alaz yüzüme bakmıyordu ve bu durum canımı çok sıkmaya başlamıştı.
Erez "ben san yiyecek bir şeyler getireyim acıkmışsındır." dedi
Resmen benden kaçıyorlardı. Zaten babamlarda bir tuhaftı . Ayrıca Koray'ın ailesini ve kendisini bir daha görmemiştim. Ama askerler özelikle de Yüzbaşı sık sık gelmeye çalışıyordu.
Ah mavi gözlerinde hayat bulduğum. Ne kadarda güzel gözleri vardı onun.
Ben hülyalı bir şekilde maviş gözlerini düşünürken, kapı aniden açıldı ve salak Meriç abim içeri girdi. "Ne haber kız cimcime" dedi
saçlarımı bozarak. ona kötü kötü bakıp "ya abi bıraksana saçımı. Salak mısın sen?" dedim
Abim "niye herkes bana salak diyor lan! abinim ben senin kızım salak falan" dedi Babam içeri girip "salak olduğun için herkes sana salak diyor olabilir mi? Ah benim salak, üretim hatası oğlum" dedi yanıma gelip saçlarımı öptü "nasılmış benim güzel kızım" dedi
Ona gülümseyip "iyiyim babacığım" dedim bende yanağından öptüm
Abim homurdanıyordu" şuna bak kızına güzel kızım, oğluna gelince üretim hatası where is the adalet baba, Where is the adalet! gerçi nerde bizim ailede adal-" derken kafasına uçan bir cisim yedi "ah o ne be? kafam kırıldı resmen" dedi acıyla kafasını tutarken
Annem içeri girip "biraz daha boş konuşursan göreceksin adaleti sen, koş gel al elimdekileri. Ha o terliği de getir bakalım" dedi
abim eğilip terliği yerden aldı ve annemin önünde eğildi. Yavaşça terliği annemin ayağına geçirip "şimdi sen benim kraliçem mi oluyorsun? bak terlik tam oturdu" dedi anneme.
Miran abimde gelip "tabi salak kralın kraliçesi herkes olmak ister değil mi?" dedi alayla.
Miran abimi görünce kollarımı ona açtım gelmesi için oda yanıma gelip dikkatlice sarıldı. Yüzümü ellerinin arasına alıp "Nasılmış benim Ay kızım" dedi gülümseyerek
ona tatlı bir bakış atarak "iyiyim canım abim" dedim
Meriç abim " şuna bak resmen ailede zorbalanıyorum. Bana salak der ama diğer abisine abim. Vay be! kimse beni sevmiyor gideceğim bu diyarlardan" dedi sahte bir hüzünle
Babam "kredi kartlarını bırak öyle git. Zaten onları da ben ödüyorum" dedi babam alayla.
Abim babama "öyle olsun be baba. Ben yetim, ben öksüz, ben" diye küçük Emrah gibi başlamışken Annem sözünü kesip "Ay yeter! çıkın dışarı. Kızımı giydireceğim. Sende sonra duygu sömürünü yaparsın. Sonrada bu hastaneden çıkacağız" dedi
Miran abim tekrar anlımı öpüp çıktı. Babamda aynı şekilde saçlarımı öpüp "biz kapıdayız güzel kızım" dedi ona tamam anlamında kafamı salladım. En son Meriç abim bana senle sonra görüşeceğiz bakışları atarak çıktı.
Annem yanıma gelip "Nasılmış güzel kızım?"
dedi gülümsedim "iyiyim annecim" dedim
Annem yanıma gelip oturdu "Derin güzel kızım gerçekten nasılsın" dedi
Gözlerim doldu "bilmiyorum anne. Erez yanıma bile yaklaşmıyor. Alazda öyle" dedim burnumu çekerken.
Annem ellerimi ellerinin arasına alıp "bu çok normal güzel kızım. Şimdi onlar kendini suçlu hissediyorlar-" derken sözünü kestim "Hayır, onların suçu değildi. Benim suçumdu onların yanından ayrılmamalıydım" dedim
Annem göz yaşlarımı silip "Merak etme güzel kızım. Eminim sorunlarınızı halledeceksiniz ve eskisinden daha iyi olacaksınız" dedi güler yüzüyle.
İnandım ona çünkü ailem ne derse hep olurdu bana hiç yalan söylemezlerdi.
Annem ayağa kalkıp "Hadi bakalım üstünü değiştirelim ve şu hastaneden çıkalım" dedi
Üstümü değiştirdik ve hastaneden çıkıp, Alaz'ın dedesinin konağına doğru yola çıktık. Birkaç gün dedesi konakta olmayacaktı. Zaten koca konakta tek yaşıyordu.
Sakin şekilde yolda giderken, uykum gelmeye başladığında, kafamı cama yaslayıp, uyumaya çalıştım. Yanımda oturan Miran abim kafamı omzuna yaslayıp "uyumaya devam et Ay kızım ben buradayım" dedi
O buradaydı ve ailem yanımdayken hiçbir şey olmazdı bana.
Abimin sesini dinleyip, gözlerimi tekrar kapattım. Bir ara havalandığımı hissetsem de önemsemeden uyumaya devam ettim ama en son abimin beni sıcak yatağıma yatırıp, üstümü örttüğünde, sesini işitim ne dediğini tam anlamamıştım ama "Seni kimsenin üzmesine izin vermem asla!" sonrasında ise derin bir karanlık.
Etraf o kadar karanlıktı ki hiçbir şey görünmüyordu. Ancak yavaş yavaş aydınlanmaya başladığında anına yer ayaklarımın altından kaydı ve kendimi bir odada buldum.
“ ikiz emin misin? Annemler kızmasın” küçük bir erkek çocuğu sesiydi.
“ Evet akıllım hiç bir şey diyemez. Hem derse Ali amcama atarız suçu” bu seferde küçük bir kız çocuğu sesiydi. Ancak kelimeler tam ağızlarından çıkamıyordu.
Seslerin geldiği yere doğru yürüdüğümde, mutfaktan geliyordu. Bu ev bana tanıdık geliyordu.
İçeriye girdiğimde, yaklaşık dört yaşlarında bir erkek, birde kız çocuk vardı. Sapsarı saçları, küçücük boyluydular. Kız sandalyeye çıkmış, dolaptan bir şey almaya çalışırken, erkek çocuk sanki düşecekmiş gibi sımsıkı tutmuştu sandalyedeydi.
Sanki hiç bırakmayacakmış gibiydi.
İkiz oldukları uzaktan bile belliydi.
Anlamıştım artık bu rüyayı. Bu küçük erkek çocuğunu rüyalarımda hep görürdüm. Ancak yüzünü uyandığımda unuturdum. Yine o anlardan birindeydim.
“ Peki, ama dikkatli ol düşme tamam mı?” dedi erkek çocuk.
Kız “ düşmem. Hem düşersem sen tutarsın ki” dedi bilmişlikle.
Erkek çocuk dikleşti ve kararlı bir yüz ifadesi, sesiyle “ tutarım. Hem de hep! Ne zaman ihtiyacın olursa. Çünkü sen benim ikizimsin!” dedi
Kız çocuğu dolaptan, çikolata dolu bir kavanoz aldı. Aşağı dikkatlice, ikizinin yardımıyla indi.
Kız “ hadi kaşık alalım” dedi
Erkek onu onayladı, iki tane kaşık aldı. Bir kaç dakika içinde, kavanoz tamamen boşalmıştı.
Kız ayağa kalkıtı, ikizime döndü “ hadi, amcamın odasına bırakalım” dedi önceden dolu olan ancak şimdi boş çikolata kavanozunu kast ederek.
İkizi onu onayladı, elini uzattığında, kız tereddüt etmeden tutup ikizini kaldırdı.
İkili yukarıya çıktığında, her zamanki gibi bende peşlerinden gittim.
Bir odanın önünde durduklarında, bende durdum.
Kız çocuğu ve erkek çocuğu zorlanacakta olsa, kapıyı açmayı başardılar.
İçeriye girdiklerine de, yatakta uyuyan amcalarına bırakıtılar, sesiz bir şekilde kavanozu yanındaki komedinin üzerine bıraktıklar. Ancak kavanoz ses çıkardığı için, yatakta uyuyan adam kıpırdandı.
İkizlerde bende nefessimizi tutmuş bekliyorduk. Ancak adam mırıldanıp, yüzünü ikizlerin tarafına döndü.
Küçük kız bunu fırsat bilip, ikizine döndü sessizce “ kaşığı ver” dedi
İkizi ikiletmedim verdiğinde, küçük kız adamın yüzünü çikolataya buladı. Kaşığında sessizce komiğine bırakıp “ hadi gidelim” dedi ikizine.
Odadan çıktıklarında kız “ hadi temizlenelim ki bizi yakalamasınlar.” dediğinde erkek çocuk “tamam” dedi
İkili bir üst kata daha çıkıp ellerini yüzlerini temizlediklerinde,Erkek çocuk “ hadi yatalım o zaman kimse anlamaz” dedi
Kız itiraz etmeden ikizini onaylayıp yatağa geçti.
İkili bir birine sarıldığında, ayı ve prenses desenli küçük battaniyeyi örtüler.
Etraf tekrar kararırken kız çocuğu “ beni sakın bırakma ikiz” dediğini duydum erkek ise “ seni asla bırakmam ikiz” dedi kendinden emin sesle.
Bir anda etraf tamamen karardı. Ve sonrası yok.
Bölüm sonu.
Nasıldı?
Soylu ailesi?
Demirhan ailesi?
Doğa ailesi?
En sevdiğiniz veya en sevmediğiniz karakter?
Sizce Derin’in gördükleri bir rüyamıydı yoksa yaşanmış bir olay mı? |
0% |