Yeni Üyelik
27.
Bölüm

22. Bölüm

@demirhan_asel

Derin Doğanın anlatımıyla 1 hafta sonra,

 

Vurulduğum günden bu yana 2 hafta 4 gün geçti ve ben kendimi daha iyi hissediyordum. Dikişlerim zaten çoktan alınmıştı. Yaramda artık o kadar acımıyordu. İstediğim şekilde kalkıp yürüyebilirsin ancak…

 

Bunu gel de babamlara anlat. Ne abilerim, nede babam beni rahat bırakmıyordu. Bu yüzden lavaboya bile kendim gidemiyordum.

 

Artık isyan etmeme çok az kalmıştı. Annem bile yemeklerle peşimden koşuyordu. Babam ise meyve tabakları hazırlayıp duruyordu. Erez’e gelirsek de hala Alaz ile kendini suçluyordu. Ancak artık benimle konuşuyorlardı. Sürekli özür dilemelerini kesmemişlerdi. Ne kadar benim suçum olduğunu söylesem de dinlemiyorlardı.

 

Aybars, Egemen ve Mert İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmışlardı.

 

Şimdi ise kahvaltı sofrasına zor indirmiştim kendimi. Sürekli odamda yemek yiyordum. Bazen ise bahçede. Dışarı çıkmak istiyordum ama nasıl izin alacağımı bilmiyorum. Babamı ikna etmek annemi ikna etmekten daha zor olacaktı.

 

Boğazımı temizleyip dikkat çekmeye çalıştım ancak dönüp bakmadılar bile. “ ÖH ÖH!”

 

Meriç abim “ iyi misin Derin, su veriyim mi? evet, evet su veriyim.” diye telaşla söyledi

 

Babam “ Miran arabayı hazırla. kızıma bir şey oluyor!” diye telaşlandı babam.

 

Yok artık dahada abartın lütfen. Onlara göz devirdim.

 

Annem “ saçmalamayın oturun yerinize” dedi kararlı sesiyle.

 

Miran abim “ ama”

 

Annem “ oturun dedim”

 

Hepsi yetine oturduğunda annem bana dönüdü, tek kaşını kaldırdı“ Ne istiyorsun?” dedi

 

Vay be anne nerden anladın? İşte biz boşuna bu kadından ne uçan nede kaçan kurtulur demiyoruz.

 

Yerimde rahatsızlar kıpırdandığımda, babaların anlamak için uğraştıklarını gördüm.

“ şey-“

 

Annem “ Ney?” dedi ısrarla.

 

Tek seferde “ Dışarı çıkmak istiyorum. Bunaldım ve biraz hava almak istiyorum.” babamın ağzını açıp bir şey diyeceğini fark ettiğimde “ ve hayır tek başıma gitmek istiyorum” dedim ve rahat bir nefes alıp sandalyeme yaslandım.

 

Annem hala aynı bakışlarla bakarak “ dışarı çıkmak istiyorsun?” dedi

 

Ona başımı sallayıp onayladığımda, nefesimi tutmuş cevabını bekliyordum. Ama annem beni şaşırıp “ Tamam çıkabilirsin” dedi rahatça

 

What?

 

Miran abim ve Meriç abim birbirine bakarken, babam “ ama sultanım” diye itiraz edecek iken annem “ aması falan yok Murat” bana dönüdü “ telefonun açık olsun kızım. Aradığımda açılacak. Bir şey olduğunda, hemen arayacaksın ve başını belaya sokmayacaksın. Anlaşıldımı!” dedi

 

Bende gülümseyerek asker selamı verip “ Anlaşıldı komutanım!” dedim

 

Babamlar ise itiraz edememenin rahtsızlığıyla yerlerinde kıpırdamıyorlardı.

 

Queensin anne!

 

Kahvaltımızı etmiş şimdi odamda giyiniyordum. Ve tabi ki odama Meriç abim taşımıştı beni.

 

Kapım tıklatıldığında üzerimdeki eşofmanın lastiğini düzeltiyordum.

Meriç abim kafasını küçük bir aralıktan uzatı “ Müsait misin cimcime?” dedi

 

Ona göz devirip “ kapıyı açtıktan sonra sorman ayrı bir ironi. Ama evet müsaittim” dedim

 

İçeriye girip “ sus bücür ben senin abinim” dedi

 

Bunu söylerken bir tuhaf çıkmıştı sesi. Sanki kendini inandırmaya çalışıyor gibiydi. Bugünlerde hepsi bir tuhaftı.

 

Kaşlarımı çarığımı fark edince düzeltin ve “ abi sen salak mısın?” dedim abim gelip kafama vurduğunda “ ah” dedim ağlamaklı sesle.

 

Endişeyle bana bakarken gülüm. O ise yeni anlıyordu. “ cimcimeye bak abisiyle dalgada geçiyor” dedi ve neden geldiğini hatırlamış gibi “ ben de geliyim mi?” dedi ama bunu söylerken dudaklarını büzmüş, çok tatlı olmuştu. Yanaklarını sıkarak “ Maalesef abicim” dedim o da ellerimi yanaklarından indirip “ Madem gelemiyorum sıkma yanaklarımı” dedi kollarını bağlayarak. Açık kapıdan Miran abim girip “ Rahat bıraksana kızı Meriç” dedi

 

Meriç abim “ ama abi”

 

Miran abim “ rahat bırak dedim Meriç. Salak mısın oğlum?” dedi

 

Meriç abim “ Neden herkes bana salak diyor. Hayır ne salaklığımı gördü-“ derken yaptıklarını hatırlamış gibi “ neyse gidiyorum ben” üstümü kontrol edip “ aferin güzel giyinmişsin” dedi ve yitip atarak çıktı.

 

Hayır trip atan erkek gerçek değildir.

 

O sırada Doğa erkekleri.

 

Abimin güzel dediği kombinim tişört, eşofman ikilisiydi ve bence de harika bir ikili. Dikişimin acımaması için kıyafetlerime sürekli dikkat ediyordu.

 

Miran abim yanıma gelidi, ellerinin arasına aldı yüzümü “ Bir şey olursa hemen arıyorsun anladın mı Ay kızım?” dedi

 

Ona kafamı sallayıp “ anladım abicim” dedim

 

Hazırlanmış bir şekilde aşağı indiğimde, kapıda bekleyen babamı gördüm. Başına bağladığı tülbentle çok komik duruyordu.

 

Tülbenttin başında ne işi vardı?

 

“ baba evlenmiyorum. Sadece biraz hava alacağım” dedim gülmemeye çalışarak.

 

Babam bana bir hışımla dönüp “ Yok birde evlenseydin, ben kimseye vermem kızımı!” dedi hiddetle.

 

Meriç abimde babamın yanına geldiğin de, onunda kafasına tülbent vardı. Ama onun tülbendinde dilimlenmiş ve soyulmuş patates vardı.

 

“ abi?” dedim ah vah yapıp duran abime.

 

Dışarı çıkmam bu kadar mı sorundu?

 

Şok içinde kalmıştım. Ne diyeceğimi bile bilemiyorken, annem gelip babamın kafasındaki tülbentti çekti.

 

“Murat salaklaşmayın” dedi

 

Abim anneme döndü “ Ne diyorsun anne kız gidiyor” dedi elerini birbirine vurdu.

 

Annem abime salak olduğunu belli etme bakışları attı “ oğlum evlenmiyor. Biraz hava alıp gelecek kızım” içeriye doğru gitmeye başladı “ Allah akıl fikir versin size baba oğul”

 

Ben ve Miran abim gülmemek için zor dururken babam “ Gülmeyin” abime dönüp kafasına vurdu. “ senin yüzünden rezil olduk!” dedi

 

Abim” ah acıdı” diyerek kafasını ovdu sonra bana dönüp ” yok bide evlenseydi. Turşusunu kuracağım bu cimcimenin ben” dedi parmağını bana doğru sallayıp “ sakın ha düşünme bile yok evlilik falan” dedi ciddiyetle

 

O sırada benim mavi gözlü, esmer, uzun boylu, kaslı, asker sevdamın ortama girişi.

 

Düşünsenize başında tülbent ve patates bağlı olan bir size bunları diyor. Keşke fotoğrafını çekebilseydim. Ne şantajlar yapardım.

 

Onu başımla onaylamaya çalışırken, yanaklarım gülmemek için kızarmıştı.

 

Annem içerden seslendi babama “ Murat buraya gel!” dedi

 

Babam “ Geliyorum sultanım” bana dönüp

“Bir şey olursa arayacaksın güzel kızım” dedi

 

“ tamam arayacağım babacığım” sevecenle.

 

Babam “güzel” diyip saçlarımdan öptü. Sonra annemin yanına gitti.

 

Abilerim bana baktı, ben onlara “ eee hadi çekilin de geçiyim” dedim elimle kış kış yaparken.

 

Miran abim yanıma geldi, daha şimdi fark ettiğim şapkayı kafama geçirirken “ Güneş var Ay kızım başına geçmesin” dedi

 

Ya düşerim ama.

 

Onun yanağından öptüm be Meriç abime döndüm. Kafasındakileri çıkartıp “ dikkatli ol tamam mı cimcime?” dedi ciddiyetle

Ona göz devirip “ abi sefere çıkmıyorum sadece dolaşacağım biraz” dedim

 

O da bana göz devirip “ biliyoruz herhalde küçük boy” dedi

 

Sinirle ona dönüp “ben küçük değilim 1.70 boyundayım bir kere” dedim

 

Abim “ tabi tabi” dedi Miran abime dönüp “ abi dalga geçiyor benimle” diye şikayet ettim.

 

Miran abim “ hadi Meriç dalga geçme kardeşimle de yürü” diye kızdı Meriç abime.

 

Meriç abim “ ah ah işte beni savunan yok ki. Hep bu cüceyi koruyun. Ee beni kim koruyacak!”

 

Babam içerden bağırarak “ seni ben korurum salak oğlum içeri geç” dedi

 

İkili içeri geçerken ben gülerek, büyük Konak kapısından çıktım.

 

Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ama evde oturmaktan iyidir.

 

Mardin’de taş evlerin sokaklarında gezerken, oturacak bir kafe arıyordum.

 

Bulamamanın verdiği sinirle ayağımı yere vurdum. Neden her yer bu kadar karışık geliyordu ki bana. Oysa Alaz çok rahat buluyordu.

 

Sakin ol Derin o Mardinli yani yolu bulması normal.

 

Yanımdan bir ses gelince oraya döndüm. “ Kayıp mı oldun küçük?” dedi

 

Bu o adamdı. Adı neydi bunun ya. Dur bulmağım. Ahmet yok o değil, Ali hayır bu da değildi. Ama A harfi ile başladığına eminim.

 

Ne yapmaya çalıştığımı anlayan adam “ Agah küçük. Adım Agah” dedi sakince.

 

Aaa doğru Agah’dı

Kollarımı birleştirip tek kaşımı kaldırdım ne var anlamında kafamı salladım.

 

Bana bilmediğim bir duygu şeklinde bakarken kendini topladı “ kayıp mı olduğunu sormuştum” dedi

 

Ha ben mi kaybolacağım bulurum ki yolu. Yani bulurum herhalde.

 

Arkadan itişip kakışma sesleri geldiğinde, iki adam birden “KOMUTANIM” diye bağırdığında, Agah komutan elini yüzüne vurdu. “ Ne var!” dedi sertçe.

 

Daha çok niye buradasınız? kaybolun gözümün önünden der gibiydi.

 

Açık mavi göz renginde bir adam ve kumral saçlı bir başka adam.

 

Sanki tanıyordum onları.

 

Hatırladım evet bu o askerler. Kurtarmaya gelenler.

 

Açık mavi göz rengi olan adam “ komutanım bu salağa bir şey diyin” dedi yanındaki kumral adamı gösterirken.

 

Kumral adam “ asıl bu mala bir şey diyin komutanım”

 

Ah abim burada olsa kesin birine salak dendiği için sevinirdi.

 

“ MURAT, GÖRKEM!”

 

O ne bağrış yiğidim. Ne var sesinin sesinde borazan mı?

 

Adlarının Murat ve yiğit olduğunu öğrendiğim askerler hazır ola geçip asker selamı verdi “ EMREDİN KOMUTANIM!”

 

Agah “ kaybolun gözümün önünden” dedi

 

Tam tekrar bir şey diyeceklerdi ki, açık mavi gözlü olanın gözü bana değdiğinde yanıma geldi. “ Naber güzelik. Ben Murat Aytekin bu timin üsteğmeniyim. Aynı zamanda en yakışıklısıyım” dedi şaşkın şaşkın ona bakarken, Görkem adındaki diğer adam onu boynundan kedi yavrusu gibi tutup çekti.

 

“ Çekil şuradan en yakışıklıymış. Pabucumun yakışıklısı.” derken bir anda ikisini de kedi yavrusu gibi tutan Agah komutan belirdi.

 

Kafasını sağa sola sallayıp “ Hadi bu Murat’ı anlıyorum da. Sen Görkem senden hiç beklemezdim” dedi hayal kırıklığıyla.

 

Görkem suçlu bir çocuk gibi başını eğdi “ ama komutanım” derken

 

Agah “ Gidin buradan gözüm görmesin sizi” dedi

 

İkisinde birbirine bakıp, Agah komutana kedi yavrusu bakışı attılar.

 

Tabi ben o sıra gülüyordum. Agah komutan bana göz ucuyla baktığında, gözleri parladı sanki bir anlık. Sonra ikiliye dönüp pes etmişlikle omuzları çöktü.

 

30 dakika sonra,

 

Şimdi ne mi oldu? İkili kedi yavrusu bakışlarıyla Agah komutanı ikna etmeyi başardılar. Ve ne kadar gitmek istesem de bir şekilde beni de ikna ettiler, şu an kaffede ben önümdeki lezzetli çikolatalı ve çilekli pastayla birlikte limonata içerken. Murat da aynı şekilde, diğerleri ise sadece kahve içiyordu. Sade, şekersiz, içinde hiçbir tatlı malzeme barındırmayan, filtre kahve. Hiç sevmem.

 

Ben pastamla aşk yaşarken Murat bana doğru dönüp “ senden önce bu pastayı bitirebilirim” dedi kendinden emin seiyle.

 

Ona tek kaşımı kaldırmaya çalışırken “ bu bir düello mu?” dedim

 

Bana gülümseydi “ Nasıl anlarsan prenses” dedi

 

O benimle dalga mı geçti?

 

“ Tamam, nesine?” dedim

 

Yerinde dikleşti “ Kazanan kaybedene bir istediğini yaptırır” dedi

 

Onu onayladım “tamam o zaman başlayalım” dedim çatalımı sıkı bir şekilde tutum.

 

Agah komutan “ Boşuna iddiaya girme Murat bu küçük seni yener.” dedi alayla.

 

Murat’a döndüm “ bak komutanın bile biliyor. Vazgeçmek için son 10 saniyen üsteğmen” dedim egoyla

 

Murat “Tabi tabi hadi bakalım göreceğiz” dedi ciddiyetle

 

Görkem “ saçmalama oğlum.” dedi sonra bana dönüp “ çocukla çocuk olma lütfen o daha iki yaşında bebek” dedi gülmemeye çalışarak.

 

Gülmeye başladığımda Murat sinirle arkadaşına dönüp “ seninle sonra konuşacağız bu konuyu Görkem. Anlaşılan sen tuvalet temizlemek istiyorsun” dedi dişlerinin arasından

 

Görkem omuzları çöktü ve gözlerine ufak bir korku belirdi.

 

Murat bana dönüp “ başlayalım bakalım bücür” dedi

 

O bana bücür mü dedi?

 

Onu başımla onayladığımda, Görkem saymaya başladı.

 

“3”

“2”

“1”

“ Başla”

 

İkimizde hayvan gibi pasta yemeğe başladık.

 

Yaklaşık 30 saniye sonra tabağım bitmişti. O ise son lokmasını yiyordu. Yani ben kazandım.

 

“ Hayır, kabul etmiyorum benim pastam daha büyüktü” dedi Murat

 

Biz Görkemle gülerken Agah komutan “ Yenildin aslanım boşa zorlama” dedi tehtitvari sesle.

 

Murat omuzları çökmüş şekilde, benim gülen yüzüme baktı. Gözlerinde ufak bir ışık belirdi sanki. Sonra ise “ tamam kazandın ne istiyorsun bakalım prenses?” dedi

 

Ona gülümsedim ama bu gülümseme başın yanıdı sesin anlamındaydı.

 

30 dakika sonra Yazar Anlatımıyla,

 

Murat şu anda bu duruma nasıl geldiğini sorguluyordu.

 

 

Hayır, itiraz da edemiyordu. Komutanı başında duruyor ve en ufak hatasında biletini kesmeyi bekliyordu.

 

Şu an ne durumdalar mı?

 

Murat başında prenses tacı, elinde asası, sırtında pembe peleriniyleydi.

 

Görkem ve Derin gülmekten karınları ağrıyacak duruma gelmişti.

 

Agah ise kardeşinin gülüşlerini izleyip, bir taraftan da Murat’ın hatasını arıyordu.

 

Ancak bir hata yapmamak için zor tutuyordu Murat kendini.

 

En azından kimsenin olmadığı bir yerdeydiler de karizması çizilmemişti.

 

Derin “ şimdi kimmiş prenses?” dedi gülüşlerin arasından

 

Kostüm satan bir dükkanda köşedelerdi. En azından Derin dışarı çıkmasını istemedi.

 

Görkem “ komutanım tam bir prensesiniz” dedi gülerek.

 

Murat öldürecek gibi Görkeme bakarken, dişlerinin arasından “ Aynı durumda olmak istemiyorsan kapa çeneni!” dedi

 

Agah “ hadi git çıkar artık karizman yeterince çizildi” dedi gülmemeye çalışarak.

 

Murat rahat bir nefes aldı, kabine gidecekken Derin ”DUR!” diye bağırmasıyla herkes ona baktı.

 

Derin “ ama daha fotoğraf çekinmedim ki” dedi hüzünle.

 

Murat “ Yok artık asla olmaz!” dedi

 

Derin abilerine yaptığı gibi gözlerini doldurdu Agah’a döndü.

 

Agah ise kardeşinin gözleri dolduğunu görünce Murat’a dönüp işaret verdi. Ancak Murat başını sağa sola sallayıp reddetse de. O da Derinin gözlerinin dolduğunu fark edince, pes etmek zorunda kaldı.

 

Derin telefonunu Agah’a uzatıp “ hadi çek” dedi Murat’ın yanına geçti.

 

Agah kardeşinin gülümsemesine bakarak, gülümsediğinde. Görkem ve Murat uzaylı görmüş gibi baktı ancak Agah umursamadan fotoğrafı çekti.

 

Kardeşi ne kadar böyle çek şu pozdan da çek derse desin sıkılmadan, usanmadan çekti.

 

Derinin telefonu çalmaya başladığında, Agahın gözleri elindeki telefona kaydı.

 

Ayın Kahramanı’ ve yanında beyaz bir kalp vardı.

 

Derin hızlıca Agahın elinden telefonu aldı. Abisinin aradığını görünce “ Abicim”

dedi tatlı tatlı.

 

Agah ise orda öylece donmuş gibi duruyordu. Yüzünde olan ufak gülümseme ise solmuş, kalbinde bir ağrı oluşmuştu.

 

Derin abisiyle olan konuşmasını bitirdi, diğerlerine döndüğünde “ eve gitmem lazım” dedi hüzünle bugün çok eğlendiğini inkar edemezdi. Ancak ailesi onu bekliyordu. Abisi kesin kocaya kaçtı bu kız diyerek babasını dolduruyordu. Babası ise kızını göremediği için üzülüyordu. Doğa erkekleri tam bir drama Queen.

 

Agah ve diğerleri bu söze üzüldü. Gitmesini istemiyordu Agah ancak yapabileceği bir şey yoktu.

 

“ ama daha yemek yemedin. Açsındır hadi yemek yiyelim sonra seni bırakırız” dedi Murat bir umut. Ancak Derin başını sallayıp “ olmaz ailem merak eder” dedi

 

Ailem

 

4 harfli bir kelime.

 

Agahın kafasında milyonlarca dönecek o kelime.

 

Demek istedi bende senin ailenim. Hatırlamıyorsun ancak ailen benim.

 

Ancak diyemedi suskunluğunu korudu.

 

Diğerleri komutanlarının halini fark etmişlerdi.

 

Görkem “ tamam seni bırakalım o halde” dedi

 

Evin önünde duran arabayla Derin tam inecek iken “ sonra görüşürüz prenses” dedi Murat

 

Derin “ görüşürüz belki prenses” dedi gülümseyerek

 

Ki görüşeceklerine eminlerdi.

 

Derin arabadan inildiğinde, Agah da indi. Konağın kapısına yaklaşmaya başladıklarında Agah “ Görüşürüz Güneşim” dedi Güneşim kelimesini o kadar kısık sesle söylemişti ki duyulması nerdeyse imkansızdı.

 

Derin anlamamış bir ifadeyle “ Ne?” dedi

 

Agah gülümsemeye çalışarak “ görüşürüz küçük” dedi

 

Derin ona da görüşürüz diyip el salladı. Konağın kapısından girerken Miran abisini gördüğünde koşarak sarıldı.

 

Miran başından beri kapıdaydı Agah’a serçe bakarken, kardeşinin sarılmasına karşılık verdi.

 

Miran “hadi içeri Ay kızım” dedi

 

Derin abisini onaylayıp son kez arabadakilere de ve Agah’a el salladığında Onlarda el sallamıştı.

 

Bilmiyordu ki arkada acı çeken bir abi ve kardeşini korumak için her şeyi yapacak bir abi daha bıraktığını.

 

Bölüm sonu.

Bölüm Nasıldı?

Agah?

Murat Aytekin?

Görkem?

Loading...
0%