@demirhan_asel
|
Yazar Anlatımıyla, Doğa ailesi yeni bir güne uyanmıştı. Herkesin aklında bugün Derin’i kendilerini nasıl affettirecekleri vardı. Demirhan ailesi ise aynı saatlerde akıllarında sadece küçük prenseslerine kendilerini nasıl anlatacakları vardı. Umuyorlardı ki küçük prensesleri kendilerini anlasın. Derin gözlerini açtığında önce odasındaki bembeyaz olan tavan karşıladı onu. Bu durumdan şüphelenen Derin anında yattığı yatağından doğrularak etrafa baktı. Odası boştu Erez çoktan odasına gitmişti anlaşılan. Önce odasında bir kez daha göz gezdirdi. Hiç kimse yoktu. Gözlerini kırpıştırdı, uyanabilmek için gözlerini elleriyle oluşturdu. Yatağının yanında bulunan komedine baktı. Sürahisinde bulunan su hiç azalmadığını gördü. Kaşları çatıldı, bu seferde bardağına baktı hiç su yoktu içinde üstü ise toz almaması için kapalıydı hala. Düşündü Derin nasıl olurda sırılsıklam ıslak olmazdı üstü? Ayağa kalktı, odasında bulunan lavabosuna girip işlerini halletti. Yüzünü yıkarken bir garip hissetmedi değil. Sonuçta abisi her sabah onu suyla uyandırdığı için yıkamasına hiç gerek kalmıyordu. İnkar etmek istese de abisinin bu haline alıştığı için bir garip gelmedi değil. Odasına tekrar girdiğimde dolabına yönelip, giymek istediği kıyafetleri aldı. Okul kıyafetlerini giyen Derin sessizce merdivenlerden inmeye başladı. Evin sessizliği içinde bir huzursuzluk oluşturmada umursamamaya çalışarak, mutfağa doğru gitti. Mutfağa girdiği anda Meriç abisini önlükle kahvaltı hazırlarken görmeyi ebetteki beklemiyordu. Şaşkın şekilde şarkı eşliğinde yemek kahvaltı hazırlayan abisine baktı. Bir eli tavanın sapını tutarken bir elinde tahta bir kaşık vardı, önünde ise önlük, başında yazma bağlıydı. Sağa sola sallanarak yüksek sesle şarkı söylüyordu “İsmin ne dedi şöyleyi verdin müstesna müstesna.” tavada bulunan sucuklu yumurtayı kontrol ederken devam etti “Birden ben ona kalbimi verdim müstesna müstesna” Arkasına bir hareketlilik hisseden Derin kafasını çevirdi. “O ne yapıyor?” dedi Erez garip bir şekilde bakarken. Derin “Bilmiyorum, sanırım kahvaltı hazırlamaya çalışıyor” “Keşke adımı bilmez olaydım müstesna müstesna” Diğer doğa aile üyeleri teker teker mutfaktan içeri girerken Meriç’in bu halini gören uzaylı görmüş gibi bakmaya başlıyordu. Meriç pişen sucuklu yumurtanın altını kapadı, tavayı eline aldı, arkasına döndüğünde masaya bırakacaktı “Gözyaşlarımı silmez olaydım-“ ona bakan aile üyelerini görünce bir anda sustu “Siz ne zaman geldiniz?” diye sordu tedirgin sesiyle. Miran alayla “ Küçük konserini görecek kadar kardeşim” dedi Erez gülerek “ Yalnız abi sesin baya iyiymiş. Bir ara hatırlata bizim çocukların çalıştığı kaffeye götüreyim seni” dedi Meriç tavayı masaya bıraktığı anda elindeki tahta kaşığı Erez’e atacak iken annesi “Sakın aklından geçireyim deme! O yağlı kaşığı hele bir at bende seni evden atarım ona göre” dedi Meriç, Erez’in gülen suratına sinirle baktı tezgahta bulunan sarı bezi ona fırlattı. Yüzüne gelen bezle gülüşü solan Erez, bezi eliyle tutu. Meltem hanım “Hadi herkes sofraya oğlum kahvaltı hazırlamış.” dedi hayretle. Herkes sofraya geçerken Meriç “Yok artık anne görende hiç hazırlamıyorum sanacak” dediğinde herkes ona baktı. Meriç yerinde tatsızsa kıpırdandı “Tamam, hazırlamıyor olabilirim ama hem okul hem işten vaktim kalmıyor ki.” Miran zeytinlerden birini ağzına atarken “şimdi nasıl zamanın oldu?” diye sordu kardeşinin gözlerine bakarak göz kırptı. Meriç gözlerini kız kardeşine çevirerek “ Peri kızıma hazırladım ben bu kahvaltıyı” dedi gülümserken. Derin rahatsızca yerinde kıpırdanıp, yardım ister gibi Erez’e baktı. İkizinin derdini anlayan Erez yerinden kalkarak “Müsaadenizle okula geç kalıyoruz” gözlerini Derine çevirdi “Hadi ikiz” dedi Meriç “ Ama kahvaltı hazırlamıştım” dedi sessizce. Derin bir an üzülse de gardını indirmeden çantasını da alıp dış kapıya doğru gitti. Miran da ayağa kalkarak “sizi ben bırakıyorum bugün” dese de Erez lafını kesti “gerek yok abi biz gideriz” dedi İkili evden çıktığında Miran açık Dış kapıdan onlara bakıyordu. Gözüne çarpan kişiyle yumruklarını sıktı. Siyah spor arabasına yaslanmış, üzeri ise tamamen siyah kıyafetlerle Agah Demirhan vardı. Derin ve Erez Agah’ı görünce şaşırmıştı. Derin onun üstüne baktığında siyah gömleğinin üç düğmesinin açık olduğunu, kollarının ise dirseklerine kadar katlandığı, aynı renkte bir pantolon giydiğini, gözlerinde güneş gözlüğüyle, özenle taranmış saçlarıyla kendisine bakıyordu. Hiç şüphesiz oldukça yakışıklı görünüyordu.
Agah küçük Güneşine bakarak gülümsedi “Geçiyordum uğrayım dedim” Derin onunla dalga geçen adama göz devirdi “Geçiyordun öyle mi?” dedi Agah “Öyle” dedi sakince. Derin “ İyi sana güle güle o zaman” diyerek Erez’in elini tutu.
Derin tam reddedecek iken Miran abisinin evin kapısında yumruklarını sıkmış bir şekilde, sinirle Agah’a baktığını fark etti. Hızla Agah’a dönerek “İyi maddem hazır gelmişken okula bırak bizi üsteğmen” dedi Bunun üzerine gözleri parlayan Agah hızla kardeşine ön kapıyı açtı. Derin son kez göz ucuyla Miran abisinin hala orada olduğunu gördüğünde arabaya bindi. Erez ise şaşırmıştı ancak Miran abisini fark edince durumu anlamıştı. Arka kapıyı açıp bindiğinde. Agah da hızla arabanın önünden dolandı şoför kapısını açtığında, Miran’ı far etmişti. Hiç bir şey demedi, sadece onun sert bakışlarına karşılık boş bakışlar atarak spor arabasına bindi, çalıştırdı. Miran ise sinirden delirmek üzereydi. Yaptığı hatalar yüzünden Ay kızını kaybediyordu. Hayır! Onu asla kaybetmeyecekti. Bir yolunu bulacak affettirecekti kendini.
Sesiz sakin geçen araba yolculuğu okulun bahçesine girdiğimizde bitmişti. İnmek için hareketlendiğim de Agah komutan “Güneş” Güneş Kemerimi çıkartış ona bakıyordum. Erez “Ben sınıfa geçiyorum sen gelirsin.” dedi “Tamam” diyerek onu onayladım. Agah Komutana dönerek “Bir sorun mu var?” Yerinden rahtsızca kıpırdanarak “Hayır, sadece” derin nefes alarak tam konuşacakken benim bulunduğum cam hunharca tıklatılmaya başlandı. Ani duyduğum sesle yerimden sıçrarken cama baktım. Aynı şekilde hızla Agah komutanda bakmıştı. Agah komutan çatık kaşlarla camı indirdiğinde, Mert el sallayarak “Derin ne haber?” dedi gülümserken. Ona bakarken “Mert ne yapıyorsun, deli misin sen?” dedim şaşkınca ona bakarken. Mert gülümsemesini yüzünden silmeden kapımı açtı, kolumdan tutarak, arabadan çıkarırken, konuşmayı da ihmal etmedi “Bak kıymetimi bil zil çaldı ama seni gördüm diye sınıfa girmedim beraber gireriz diye” dedi Ona göz devirirken göz ucuyla Agah komutana baktım. Direksiyonu sıkıca tutmuş, sinirlendiği her halinden belliydi. “Mert kolumu bırakır mısın?” dedim ancak Mert beni hiç takmamış sürüklemeye başlamıştı. “Hadi derse yeterince geciktik çitlemdik. Geçen seferki gibi hoca kızsın mı istiyorsun?” dedi Aynı hocayla bugün dersimiz mi vardı? Onu başımla onayladım “ Hadi gidelim o zaman hiç uğraşamam onunla” dedim Çantamı almak için arabanın içine eğildiğimde, Agah komutan “Biri sıkıntı mı var?” dedi “Önemsiz bir şey boş ver. Sen ne diyecektin?” dedim
Bir şey söyleyemedim o da söylememi beklemedi zaten “Neyse sonra görüşürüz Güneş” dediğinde Mert’e beni tekrar çekiştirmeye başlamıştı. “Mert al senin olsun kolum” dedim bıkın bir sesle. Mert, Agah komutanın okuldan çıkan arabasına baktı, sonra bana dönerek kolumu bir anda bıraktı. “Al yemedik kolunu” diyerek önden ilerlemeye başladı. Bu günlerde bana trip atan atana arkadaş. Söylenerek önden gidiyordu “hanımefendiye yardım edelim o bize böyle davransın vay be insanlık ölmüş arkadaş” “Mert” dedim ama yüzüme hiç bakmadan “Hadi derse geç kalmayalım” dedi Sınıfın önüne geldiğimizde kapıyı tıklattık. Ses gelmediğinde Mert kapıyı araladı “Hoca yok hadi” dedi Hızla sınıfa girdik, sıralarımıza oturduk. “Günaydın” dedim Egemene ve Aybars’a hitaben onlarda aynı şekilde karşılık verdi. Mert ve Egemen birlikte aynı sıradayken, ben ve Erez arkalarındaydık. Aybars ise yerine geçmişti. Sınıf kapısı tekrar açıldığında göz ucuyla baktım. Ata ve Arsen gelmişti. Anlamadığım şey Arsen’in gözlerindeki hüzündü. Arsen beni gördüğünde gözlerini kaçırdı. O an kaşlarım çağrıldığının farkında bile değildim. Yüzü ifademi düzeltim, önüme döndüm. Bir sorun vardı ancak şimdi öğrenemeyeceğimde kesindi.
Öğle arasına girmemizle, kantine inmek için ayağa kalkacaktım ki aklıma İngilizce ödevimi evde unuttuğum geldi. Ödevimi getirmeleri için ailemi arayamazdım. Hala daha onlarla konuşmuyorum.
Erez anlayışla gülümsedi “Tamam beraber gideriz” dedi Başımı sağa sola sallayarak reddettiğimi belirtim “Hayır, ben giderim. Hem öğle arasındayız hızlıca gidip, gelebilirim.” dedim itiraz edecek gibi olsa da izin vermedim. Teneffüste aldığım jelibonu Mert’e uzatarak “Barıştık mı?” dedim Mert gülümseyerek jelibon paketini aldı “Hiç küsmedim ki.” dedi Onun bu haline göz devirdim, gülümsedim. Diğerlerine döndüm “Gidiyorum ben” diyerek sınıftan çıktım. Çantamı orda bıraktım sonuçta lazım olmazdı. Bahçeye indiğimde güvenlik görevlisinin kulübesinde uyuduğunu gördüm. Bu adamı her gördüğümde ya uyuyor yada yemek yiyordu. Taksiyle gidebilirdim ama pekte güvenmiyorum. Taksiye tek başıma bindiğimde yada otobüs, dolmuşta tek kaldığımda hep tedirgin olurdum çünkü. Okulun yakındaki otobüs durağına geldiğimde, banka oturdum. Telefonumu cebimden çıkardığımda müzik açmak istemiştim. Ama başımda beliren gölgeyle bunun şu an için imkansız olduğunu anlamıştım. Kafamı kaldırdığımda kim olduğunu gördüm. Agah Demirhan. Bu adamın işi yok muydu? Başımı ne var dercesine salladığımda, yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Telefonu cebime koydum, ayağa kalkıp, karşısına geçtim. “Bir sorun mu var Komutan?” dedim Hala yüzündeki gülümsemesini koruyarak “Biraz konuşalım mı küçük?” dedi sesi oldukça ciddiydi. Ancak ben konuşmak için hazır mıyım bilmiyorum. Derin bir nefes aldığımda, yeşil gözlerimi onunla aynı renk olan gözlerine sabitledim. Dışarıdan bakan biri bizi ikiz sanabilecek kadar benziyorduk. Sadece cinsiyeti, yaşı ve kalıbı benden farklıydı. “Tamam, konuşalım bakalım komutan” dedim net sesimle. Gözleri parladığında, arabasını işaret etti. “ Sakıncası yoksa seni bir yere götürmek istiyorum.” derin nefes aldı, yerinde rahtsızca kıpırdanarak, sol eliyle ensesini kaşıdı “Ama güvenmeyebilirsin bu yüzden” derken sözünü kestim. Neden güvenmeyecektim ki? Onu az çok tanımıştım. Belki aptalık ama güvenmek istemiştim. “Tamam, gidebiliriz sorun yok komutan” dediğimde yüzünde eşsiz bir gülümseme belirdi. Yazar Anlatımıyla, Agah kardeşinin teklifini kabul etmesiyle hızla arabaya binmesi için kapısını açtı. Derin ise komutanın ona yaptığı bu centilmenlik karşısında teşekkür edip, arabaya binerek kemerini bağladı. Agah şoför arabanın kapısına geçerek açtı ve arabaya bindi. Arabayı çalıştırmadan önce radyoyu açtığında, Oğuz Yılmaz'ın şarkısı /Uğur Böceğim şarkısının sesi arabayı doldurdu.
Bu şarkıyı hatırlıyordu Agah, küçükken kardeşinin sürekli söyleyerek evde dolaştığı şarkıydı. Yıllar önce Asel 4 yaşında, Küçük Asel yine yüksek sesle uğur böceği şarkısını açmış söylüyordu. Dili tam olarak dönmese de oldukça fazla eğlendiği kesindi. Timuçin bey ise küçük kızı gülerek izliyordu. En yakın dostu, canını bile emanet edeceği dostu Azat’a bakarak “Başladı bizim mesai” dedi Azat ise kızının bu halini gülümseyerek izliyordu. Oldukları salonda şu anda küçük Asel, babası, annesi ve aile dostları olan Timuçin bey ve Sevda hanım vardı. Ve tabiî ki yaşı Asel’den büyük olsa bile yanından ayrılmayan Demir Ege de vardı. Daha doğrusu Asel onu bırakmıyordu. Şimdi ise Demir Ege’nin elerinden tutmuş şarkıyı söylüyordu. “Gönül bağım, aşk çiçeğim, uğur böceğim” Demir Ege’ye baktı söylemesi için. Demir Ege ise ona bakan bir çift yeşil göze dayanamayarak “Sana güller, menevşeler, morlar saçayım” söylediğinde, çiçek kızı o kadar güzel gülümsemişti ki onda bulaştı bu gülümseme. Devam etti Demir Ege söylemeye ”iste yavrum senin için zehir içeyim” dedi göz kırparken. Azat bey “höst lan” dese de Demir Ege onu duymayarak Asel’in ormanları kıskandıracak türeden olan yeşil gözlerine bakarak devam etti “Bir tebessüm yeter bana gönül çiçeğim” İşte bu son oldu Azat bey hızla kalkarak Demir Ege’nin kollarından kızını aldı. Tam o sıralarda şarkıyı duyan ve sese gelen Agah ise çatık kaşlarla bakıyordu Demir Ege’ye. Ancak Demir Ege bir anda kolları arasından alınan küçük kızla afalladı. Kafasını kaldırıp baktığında ona ateş saçan gözlerle bakan Azat beyi gördü. Yinede gardını indirmedi Demir Ege devam eden şarkının sözlerini söylemeye devam etti “Dünyayı değişmem senin tek tırnağına” dediğinde Timuçin bey yürek yemiş oğlunu yanına çekti. Melek hanım ise eşini sakinleştiriyordu. Asel’e gelecek olursak Demir Ege’ye kollarını uzatmış beni bırakma diyordu sanki. O gece bir şarkı sözlerini kıskanan Azat bey ve Agah’ı sakinleştirmek çok zor olmuştu. Asel ise inatla Demir Ege’ye gitmeye çabalıyordu. Timuçin bey “kızın kızım olacak” diyerek alay etmeye devam ediyordu. Demir Ege ise durmadan şarkıyı söylemeye devam etmişti. Hem de inatla Azat beyin gözlerine bakarak. Hep onun yanında olacağını, kimse onu ondan ayıramayacağını Azat beyin gözlerinin içine bakarak söyledi. Söyledi ki sanki sen bile bizi ayıramazsın der gibi. Günümüz,
Derin ise bu şarkının tanıdık gelmesine takılmıştı. İkisi de hiç konuşmadan çiçeklerle dolu o yere geldiler. Renk renk çiçeklerle dolu olan bu yer hem Demirhanlar hem de Soylu ailesi için özeldi. Sebebi ise hiç şüphesiz küçük Asel’leriydi. Araç durduğunda Derin hayran bir şekilde çiçeklerle dolu yere bakıyordu. Agah sessizce kardeşinin hayran bakışlarla bakmasını izledi. Derin sonunda gözlerini çiçeklerden ayırdığında Agah’a döndü. Agah “İnelim mi?” dedi yumuşak bir sesle. Derin gülümseyerek onayladı. Hiç şüphesiz o çiçeklere dokunmak için can atıyordu. Derin hızla araçtan indiğinde, Agah ise bir o kadar sakin indi. Derin çiçeklerin arasına girdiğinde gülümsüyordu. Elleri çiçekler değiyor, burnu o müthiş kokularını alıyordu. Sakinleşmiş hissediyordu. Az önce olan gerginlik sanki bir anda uçmuştu. Agah kız kardeşinin bu hallerini arabasına yaslanmış bir şekilde izliyordu. Onun için şu an inanılmaz derecede önemliydi. Kız kardeşinin yüzünde gördüğü o eşsiz gülümseme kalbinde sıcaklık hissetmesine sebep oluyordu.
Çiçek gördüğünde kendisini kaybetmesine sinir olmuştu Derin. Derin sakin adımlarla Agah’a yaklaştı. Arabaya sırtını yasladığında “Seni dinliyorum” dedi sakince. Agah kardeşinin bu sakin haline şaşırmıştı açıkçası “Biliyorsun ki senin abinim” kardeşine döndü, derin nefes alarak sözlerine davam etti “Güneş ben sana nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyorum. Öldü bildiğim kız kardeşim yaşıyor, her gece acaba yaşasaydı nasıl bir genç kız olurdu diye düşünüyorum.” Derin abisinin dolu gözlerine baktı, vücudunu ona döndürerek tam önünde durdu. Agah kız kardeşinin gözlerinin içine bakarak “Ellerini tutu bilir miyim?” dedi Derin ilk baş afallasa da başıyla onayladı. Agah kuş kardeşinin ellerini avucunun içine alarak sıkıca tutu. “Ben sana duygusal bir şekilde yaklaşıp aklını karıştırmak istemiyorum beni yanlış anlama lütfen. Ama yıllar sonra yaşadığını öğrenmek ve aramızdaki bu mesafe kalbime sanki bıçaklar saplanıyormuş gibi hissediyorum.” Agah dolu gözlerini saklamak için birleşmiş ellerine bakmaya başladı.
Agah bir anda kardeşinin elleri elinden gittiğinde afalladı. Onu rahatsız ettiği düşüncesi kalbini parçaladı. Ancak beklemediği şey kız kardeşinin ona sarılmasıydı. Gülümsedi acı bir şekilde. Yıllardır sadece kardeşinin küçüklük kıyafetlerle belki ufacık bir kokusu kalmıştır düşüncesiyle uyuyan Agah. Şimdi kız kardeşinin canlı bir şekilde sarılıyor, saçlarından ve boynundan gelen kokusunu içine çekiyordu. Ama yinede sarılmadı rahatsız olur diye düşündü. Kısa bir süre sonra dayanamayarak sıkıca sarıldı. Nasıl dayansın ki? Yıllardır bu anı bekliyordu. Derin ise yanlış bir şey yaptığını düşünerek geri çekilecekti ki sırtında hissettiği sert kollarla daha sıkı sarıldı. Bir süre ne Derin nede Agah birbirinden ayrıldı. Derin abisinin barut kokusunu içine çekti, Agah ise kardeşinin çiçek kokusunu.
Derin ayrıldığında tekrar arabaya yaslandı çiçek tarlasına bakmaya başladı. Utanmıştı. Agah ise kardeşinin bu haline içten bir gülümsemeyle bakıyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu. Derin nefesini dışarı vererek konuşmaya başladı “Açıkçası bende ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.” Gözlerini Agah çevirdi. Kendisiyle aynı göz rengine sahip bu adam ona nedense hiç yabancı değildi. Tamam öz abisiydi ama onu hatırlamıyordu yinede büyük bir güven hissetmekten kendini alamıyordu. Sanki Miran abisine hissettikleri gibiydi… “Ben bu durumda size nasıl davranmam gerektiğini de bilmiyorum. Ön yargılı olmak istemiyorum ama elimde de değil.” gözlerinin en derinine bakarak “Beni neden bıraktınız abi?” dedi göz yaşları arasında. Bu yıllardır merak edilen soruydu. Agah kalbinin sıkıştığını hissetti. Kız kardeşinden akan tek damla göz yaşı sanki ateş olup kalbine düşmüştü. Hızla kendine çekti kardeşini. Bir eli belinde diğer eli ise saçlarındaydı. Saçlarını usul usul severken, bir yandan göz yaşlarıyla konuşmaya çalışıyordu. “ Seni bırakmadık. Güneşim seni asla bırakmam! Canımdan vaz geçerim ama senden asla!” dedi net sesiyle. İki kardeş çiçek bahçesinde göz yaşlarını bir bir akıttı. Zamanın geç olduğunu fark ettiklerinde ise arabaya binerek yola koyuldular. İkisi de sanki söz vermiş gibi az önce olan konuşma hakkında hiç konuşmadılar. Doğa ailesinin evinde arabayı durdurduğunda Agah kız kardeşine bakamıyordu. Çünkü biliyordu ki eğer bir kez bakarsa onu bırakamazdı. Derin kemerini çözdüğünde, arabanın kapısına elini koydu “Sonra görüşürüz komutan” diyerek cevap vermesini beklemeden araçtan indi. Agah ise kız kardeşi eve girene kadar bekledi. Miran Ay kızını gördüğü anda kapıya koştu, hızla kapıyı açtığında Derin abisinin konuşmasına izin vermeden eve girdi. Ancak eve girdiği an şok içerisinde dona kalmıştı. Meriç abisinin bu kadarını yapacağını hiç beklememişti. Bölüm sonu. Nasıldı? Derin Agah’a abi dedi ve inanın bana bu planda yoktu. Bir anda nasıl olduysa oldu. İlk Agah ve Arsen ile bir yakınlaşma oldu gibi bakalım sıradaki kim? |
0% |