Yeni Üyelik
40.
Bölüm

30. Bölüm

@demirhan_asel

 

 

Yazar Anlatımıyla,


Derin gözlerini yüzüne gelen güneş ışığıyla açmak zorunda kalmıştı. Ancak odasının kapısı zorlandığında hızla gözlerini geri kapattı. Anlaşılan küçük dostu burada olduğunu öğrenmişti.

 

Mete sakin adımlarla ses çıkartmamaya özen göstererek ablasının odasına girdi.

 

İçerde yatağında hala uyuyan ablasına baktığında aynı bir meleğe benziyordu. Yavaşça yatağa çıkarak yanına kıvrıldı, uyumaya başladı. Hiç şüphesiz uzun zamandır uyuyacağı en tatlı uykusu olacaktı.

 

Derin küçük dostunun yanına yatmasıyla ona sıkıca sarıldı, gözlerini tekrar kapattı. Aradan kaç dakika geçti bilinmez ancak kap tıklandı. “Abicim geliyorum bak. Sonra müsait değildim niye odama daldın falan anlamam ona göre” diye ses duyduğunda bu kişinin Eymen abisi olduğunu anladı. Ancak uyanmak istemedi.

 

Eymen sakince kapıyı açarak odaya girdi. İçerde uyuyan ikiliyi gördüğünde şefkatle gülümsedi. İkilinin yanına yaklaştığında, Derin’in saçlarını sevdi. Güzel kalpli kardeşi küçüklüğünden beri çekmediği acı kalmamıştı. Hatırlamıyordu belki Derin ama gözlerinden belliydi acıları. Kim bilir belki de hatırlamadığı acıları hatırlamaması daha iyidir.

 

“Derin güzelim kalk hadi abim.”

 

Derin, Eymen abisinin sesini duysana uyku daha cazip geliyordu. “Eğer şimdi kalkmazsan tüm suyu senin yüzüne boşaltırım” dediğinde Derin gözlerini kıstıkça açtı “abi bırak da uyuyalım ya.” diye mızmızlansa da Eymen onu uyandırmayı başarmıştı.

 

Hep birlikte mutfağa inerken Derin söylemiyordu “En güzel anlarımın katilisin abi, ne güzel rüyamda yakışıklı askerler görüyordum” dedi

 

Eymen derinin kafasına hafifçe vurarak “sus kız” dedi

 

Derin kafasını tutarak “Abi!” dediğinde Eymen gülerek karşılık vermişti. “Söyle abim” dediğinde Derin sinsice gülümsedi “abi” dedi her harfi uzatarak Eymen Derin’in hain planını anladığında artık çok geçti. “Mustafa amca” diye bağırarak mutfağa girdi.

 

Eymen hızla derinin belinden tutuğu gibi havaya kaldırdı “anlaşabiliriz cadı” dedi çaresizce.

 

Derin ani havalanmayla bağırdı, abisinin dediğini duyduğundaysa “yo, anlaşamayız abi” dedi hızla yere inerek “Mustafa amca!” diye bağırdı.

 

Eymen, Derin’in kolundan tutarak “tamam söz ne istiyorsan yaparım” dediğinde Derin abisinin ciddi olup olmadığına baktı. Ciddiydi.

 

Derin tam ağzını açıp bir şey diyecekken Mustafa bey “Derin kızım be oluyor orada?” diyerek ikiliye bakıyordu.

 

Eymen yalvaran gözlerle Derine bakarken “yok bir şey baba” dedi zorlukla.

 

Derin nerdeyse gülecekti otuz yaşına merdiven dayamış adam nasılsa babasından korkuyordu.

 

Mustafa bey emin olmak için Derin’in gözlerine bakarken, Derin son kes göz ucuyla abisine bakıp “Yok bir şey Mustafa amca, kahvaltıdaki tüm çikolataları ben yiyeceğim diye dalga geçip durdu benimle” dedi sonda dudaklarını büzmüş gözlerini doldurmuştu.

 

Küçük kızın bu haline dayanamayan Mustafa bey hemen yerinden kalkarak, Eymen’in kafasına sol elini geçirdi. Eymen ani atakla şaşkınca babasına baktı “Baba, o nasıl vuruş öyle resmen bir öbür tarafa gittim geldim. Hayır anlamıyorum ki bu adam poliste değil, askerde nasıl bu kadar sert vurabiliyor?” diyerek şaşkınca sordu.

 

Mustafa bey oğlu takmadan Derine bakarak “Gel kızım sen, tüm çikolatalar sana feda olsun. O Eymen dokunamaz çikolatalarına, hele bir dokunsun” son cümlesinde tehditvari bir şekilde oğluna bakarak söyledi. Bunun üzerine Eymen sertçe yutkunurken, Derin zafer kazanmış bir ifadeyle sofraya oturdu. Meryem hanım, Erez ve Mete’de geldiğinde güzel bir kahvaltı ettiler. Ancak Eymen hiçbir çikolatalı yiyeceğe dokunmadı, dokunamadı. Babası her Eymen atak yapacakken eline vurarak atağı geri çevirdi. Derin ise tüm çikolataları afiyetle yedi. Hem de Eymen’in gözünün içine bakarak.

 

Kahvaltılar bitmiş çocuklar okul kıyafetlerini giymişti. Derinin burada odası olduğu gibi kıyafetleri de vardı. Bu yüzden eve gitmek zorunda değildi.

 

Henüz Erez’le konuşma fırsatı yakalayamamıştı. Tabi Erez’de öyle, bu gün Demirhanların evine gidileceğini söylememişti. Bu yüzden bu gün yürüyerek gitmeye karar verdiler. Sakince yolda yürürken Derin “sana haber vermediğim için özür dilerim Erez” dediğinde Erez, Derin’e kafasını çevirerek baktı. “ Sorun değil sadece seni merak etmiştim iyi olduğuna göre bir problem yok” dedi gülümserken

 

Derin de gülümsediğinde, Erez ensesini kaşıyarak “Aslında sana söylemem gereken bir şey daha var" dedi çekinerek.

 

Derin "Ne oldu, önemli bir şey mi?" diye sordu endişeli bir sesle.

 

Erez "Hayır, yani evet" dediğinde, Derin çatmaya çalıştığı kaşlarıyla "Evet mi, hayır mı?" diye sordu.

 

Erez derin bir nefes alıp, verdiğinde "aslında bu gün Demirhanlar seninle konuşmak istiyor. Tabi eğer sende istersen istemez isen seni asla onlarla görüştürmem, kaçırırım" dedi sonda göz kırparak.
Derin nefesini tutu, dışarıya verdiğinde "Zaten bunun olacağını biliyorduk geç bile kaldılar" dediğinde, Erez aniden durdu, Derin'in ellerinden tutu, gözlerinin içine bakarak "Ben ciddiyim Derin kimse sana istemediğin bir şey yapamaz! Kimse ikizimi bir şeye zorlayamaz! eğer istemezsen gitmesin." dediğinde, Derin minnetle gülümsedi, hızla Erez'in boynuna sarıldı "Bazen seni gibi ikizim olduğu için çok şanslıyım diyorum" dedi

 

Erez, Derin'in sarılmasına karşılık vererek "Bende öyle düşünüyorum, benim ikizim olduğun için çok şanslı olduğunu" dedi alayla.
Derin, Erez’den ayrılarak, sağ eliyle karnına vurdu "Bende ciddi bir şey söyleyeceksin sanıyorum" diyerek göz devirmeye çalıştı.
Erez onun bu haline gülerek "ciddiyim işte herkesin benim gibi ikizi yok ne kadar şanslı olduğunu sen düşün" diyerek göz kırptı. Derin onun bu haline güldüğünde Erez onu sol kolunun altına aldığında, okula gitmeye devam ettiler.
Sonunda okula varan Derin ve Erez hızla sınıfa çıktılar.
Sınıfa girdiklerinde sıkıcı dersler başlamıştı.
Öğle arası zili çaldığında rahat nefes veren Derin ve arkadaşları, arkalarına yaslandı.
Derin "Pişt" dedi diğerlerine hitaben Mert "Kızım köpeğe mi sesleniyorsun ne pişti?" dediğinde, Derin onu takmayarak "Sıkıldım ve bir sonraki ders o gıcık hocanın. Pardon öğretmenin." dedi

 

Egemen "Ee ne yapalım, yapacak bir şey yok başa gelen çekilir" dediğinde Aybars da olaya dahil olarak "Ne çekilmesi oğlum o hoca çekilir mi lan? Sanki gıcık olmak için ekstra çaba gösteriyor" dediğinde, Mert ona katıldığını belli ederek "Vallaha haklı. Ulan bir saniye bile gözlerini bizden ayırmıyor. Ufacık hata bulayım da şu çocuklara ceza vereyim diye çabalıyor kadın" dediğinde Derin "Haklısınız bu yüzden benim bir planım var" dedi gülümserken.
Erez derin bir nefes verisi "Yine başımız belaya girecek mi?" dediğinde Derin ona bakarak "Hayır bu sefer başka" dedi

 

Egemen "Neymiş bu plan" dedi
Derin "okuldan kaçacağız" dedi

 

Mert "Çok harika planmış arkadaşlar. Çok affedersiniz ama yoklama alınacak ve benim bir yarım güncük bile yok yazılmaya hakım yok. Hayır o süper zeka aklından bunun içinde bir fikir geçerse çok iyi olur" dedi alayla.

 

Derin'in yüzünde bir gülümseme meydana geldi ama bu gülümseme daha çok ayvayı yediniz gülümsemesiydi. " Bakın şimdi beni iyi dinleyin, dinleyin ki yoklama işini nasıl çözeceğimizi görün" diyerek anlatmaya başladı.
Egemen "yuh bu ne kızım bu nasıl akıl?" dedi şaşkınca.
Mert "ben böyle bir plan görmedim." dedi şaşkınca.
Aybars "Ya bizi sınıfta göremezse" dedi Derin'e göz kırparken.

 

Derin alayla gülümserken "O hoca sınıfta göremese bile halederiz" dedi göz kırparken.
Erez "işte başlıyoruz" dedi

 

Beş arkadaş okuldan kaçmak için öğe arası yemek saatini kullandı. Çantalarını spor salonunda bulunan giyinme odalarındaki kendi dolaplarına koyarken, güvenlik görevlisinin yemek yerkenki dalgınlığıyla kolayca çıktılar.

 


Öğle arası bir saat vakit varken, iki ders toplam seksen dakika artı olarak iki ders arasında on dakikaları vardı. Yani toplam iki buçuk saat vakitleri vardı. Plana göre son iki ders okulda olmalıydılar.

 


Egemen "Nereye gideceğiz?" diye sorduğunda Aybars, Mert ve Derin birbirine bakarak gülümsediler.

 


Şu an nerdeler mi? Büyük Avm de bulundan oyun salonundaydılar.

 


Derin elindeki basket topunu potaya atarken "Hadi Mert daha seri kuponları almalıyız!" diye söylendi.

 


Mert "Tamam çitlendik atıyoruz işte" diyerek bir topu daha basket attı.

 

İkili sonunda istedikleri oyuncağın kupon miktarını kazandıklarında sevinçle birbirine sarıldılar "Yes be, işte bu!" diye bağırdılar.

 


Diğerleri ise Egemen ve Erez masa hokeyi oynarken, Aybars araba yarışı oynamak istemişti.

 


Herkes istediği miktar kupon kazanmıştı.
Egemen ve Erez dinozor oyuncaklarından birini seçerken, Aybars pubg oyun tavasını seçmişti, Derin ve Mert ise şaka oyuncaklarından almışlardı.

 


1 saatlik zaman kaldığını fark eden beş arkadaş geri dönecekken Derinin gözü şövalye oyuncağında kaldı.

 


Oyuncakçıya girerek o oyuncağı aldığında, bunu neden yaptığını biliyordu sadece oyuncak dikkatini çekmişti.
Şövalyenin elinden tutmuş küçük bir prenses vardı, onu çekiştirerek götürmeye çalışıyordu. Sanki biri yada bir şeyden onu korumak istiyordu.

Derin sebebini bilmese de bir hayli çok para bayılmıştı. Neyse dedi Meriç abisinde çıkartırdı parasını. Şantaj- aman isteyerek diye düşündü gülümserken.

 


Oyuncağı aldıklarında Aybars bir tişört almak için mağazaya girmek istedi. Derin de o sırada ayıcık desenlerine ve prenses desenine sahip bir tişört beğenmiş, onu tam alacakken bir kadın onunla aynı anda tişörtün bir ucunu tutmuştu.

 


Derin kadına hitaben "Hanımefendi önce ben gördüm müsaade ederseniz alabilir miyim?" dediğinde kadın kızıl saçlarını arkaya atarak "Ne münasebet önce ben gördüm" dedi

 

Derin ne kadar tişörtü almaya çalışsa da kadın kendisine sahada çekiyordu. Sonunda ise birbirine girmelerine az kalmışken bir kadın "o tişört için yaşlı değil misiniz? Bırakın da çocuğuma alayım." diyerek burun kıvırmıştı.

 


İşte ne olduysa o an olmuştu kızıl saçlı kadın kendisine yaşlı denildiği için karşısındaki kadına saç baş girmiş, Derinde o sırada tişörtü kapmıştı. Ama beklemediği şey kadının yanındaki küçük veledin kendisine saldırmasıydı.

 

Kaçınılmaz son ise güvenliğin gelmesiydi.
Derin kendisinin kolunu tutan güvenliğe hitaben "Güvenlik bey abicim müsaade edersen şunu bir ödeyim hırsız falan olmayalım şimdi" dediğinde güvenlik sabır diler gibi başını yukarıya kaldırdı. Bunu onay sayan Derin tişörtün parasını ödediğinde, arkadaşlarında peşinden geliyordu.

 

Erez ise söylemeye başlamıştı "Yine ayvayı yedik" dedi iç çekerken.

 

Erezler dışarıda beklerken kızıl saçlı kadın, Derin parmaklıklar ardındaydı. Karşısındaki parmaklılar ardında ise kadın ve o ufak canavar vardı. Derin,e hala parçalayacakmış gibi bakan bu ufaklığa karşı Derin "Oğlum sen çıkışta göreceksin" diyerek tehdit dolu bakışlar atmaya devam ediyordu. Kızıl saçlı kadın ise çocuğun annesinin kendisine kötü bakışlar atmasını takmayarak, nerden bulduğunu bilinmediği cep aynasından makyajına bakıyordu.

 


Derin oflayarak kızıl saçlı kadının yanına çöktü.

 


kızıl saçlı kadın "Üzülme kız çıkartırlar birazdan" dedi umursamazca. Derin bu rahatlığın ona nerden geldiğini bilmese de, kendisi pekte rahat olamıyordu.

 

Sebebi ise eğer yarım saate kadar okulda olamaz ise fena halde çuvallayacaklardı.

 


Bulundukları nezarethanenin kapısı açıldığında, Derin hızla oraya baktı.

 

Gördüğü kişiyle demir parmaklıklara yapışarak "Eymen ağabeycim, canım, ciğerim. Allah gönderdi seni be bu ne yakışıklılık analar neler doğuruyor" diyerek övgüler yağdırsa da Eymen pekte oralı olmuyor, kollarını birbirine bağlamış eğlenen ifadesiyle Derine bakıyordu "Ne oldu bücür hanım yardıma ihtiyacınız var gibi." dedi alayla.

 

Derin, Eymen abisine çaresizce bakarak "Abi gözünü seviyim kurtar beni. Okula yetişmemiz lazım yoksa fena batarız" dediğinde Eyemen gülerek "tabi yardım ederim ama bir şartla" dediğinde Derin çaresizce kabul etmek zorundaydı az çok ne isteyeceğini de biliyordu.

 


Derin "tamam, kabul. Ama kurtar beni" dedi çaresizce. Yapacak hiçbir şey yoktu. Kurtulmak için ne gerekirse yapacaktı.

 

Sonunda Eymen Derin'i kurtarmıştı. Ama okula yetişmeleri için yirmi dakikalık bir zamanları kalmıştı.

 


Derin demir parmaklıklardan çıktığında abisine sıkıca sarılarak "Aslan abim be " dedi Eymen Derin'in sarılışına karşılık vererek "hiç sorun değil bücür" dedi

 

Derin küçük veledin hala ona kötü bakışlar attığını gördüğünde "Ne oldu velet sen parmaklıklar ardındasın ben dışarıda" dedi alayla.

 


Eyemen, Derin'in küçük çocuğa laf dalaşına girmesine izin vermeden nezaretten çıkardı. Koridora girdiklerinde arkadaşlarına sarıldı. Sanki yıllardır içerdeymiş gibi.

 

Mert "Allah kurtarsın dayı" dedi sağ elini kalbine koyarak.

 


Aybars ve Egemen, Mert'in kafasına vurduğunda göz devirdiler. Mert kafasına gelen darbelerle kafasını ovmaya başladı. Canı fena halde yanmıştı.

 

Derin "sağ ol dayı kurtulduk çok şükür" dedi Mert'e hitaben.

 


Yanlarında bulunan kızıl saçlı kadına döndü Derin "hadi eyvallah abla" dediğinde kızıl saçlı kadın saçlarını arkaya atarak "eyvallah güzellik numaranı ver bir ara haberleşiriz." diyerek sonda göz kırptı. Derin onu onaylayarak numarasını verdiğinde, sonunda karakoldan çıktılar. Eymen'i amiri çağırdığı için gitmek zorunda kalmıştı.

 


On beş dakikalık bir zamanları kaldığında, Derin bahçede bulunulan tanıdığı genç bir polis memuruna doğru giderken biriyle çarpıştı. Adamın yüzüne bakmadan "Çok pardon beyefendi" diyerek ondan uzaklaşmayı. Ancak adamdan uzaklaşırken gerildiğini hissetmişti. Yinede adama bakmayarak, genç memura kendilerini okula bırakmaları için dil dökmüş, sonunda başarmıştı da.
Aybars "çok az zamanımız kalmadı" dediğinde Mert başımı sallayarak "aynen hemen halletmeliyiz." dedi

 

Beş arkadaş plana göre öğretmenler odasında bulunan sınıf defterlerini almak için gittiler. Öğretmenleri ders bitiminde defteri oraya götürmüşler.

 

Derin ve Erez defteri alırken, çıktı olarak aldıkları yoklama kağıdını, değiştirdiler.

 

Neyse ki öğleden önceki iki hocaları da yoklama almayı unutmuşlardı. Ellerinde bulunan boş yoklama kağıdına kendileri dışında olmayan öğrencilerin numaralarını yazarak, hocaların imzasını kopyaladılar.

 

Derin defteri aldığında çıkacakken, Erez de masada bulunan dağıtıkları kağıtları düzenlerken, öğretmenler odasında bir ses yükseldi

 

"Ne yapıyorsunuz siz!"

 

İşte şimdi hapı yutmuşlardı.

 


Şimdi müdürün odası da ellerini önden birleştirmiş şekilde suçlu bir çocuk gibi bekliyorlardı. İşin kötü yanı onlara haber vermesi gereken arkadaşları bir anlık dalgınlıkla fark etmemişlerdi, bu yüzden de yakalanmışlardı.

 


Şu anda müdürün odasında masasının önünde dizilmiş, müdürün gelmesini bekliyorlardı.

 


Kapı açıldığında tüm heybetiyle siyah saçlı, 1.95 boyuyla, kahverengi gözlü, yapılı vücuduyla Polat Akel girmişti.

 


Gıcık hoca hemen mağdur bir edayla "Ah hoş geldiniz müdürüm. Bu çocuklar sınav kağıtlarını resmen çalmaya kalkıştılar" dediğinde

 

Hepsi birbirine bakmaya başladı. Sınav kağıdı çalmak mı?

 


Derin ise müdür lafında kalmıştı. Müdür mü?

 


Tabi ya Arsen’in amcası benimde amcam. Ulan nasıl kaçırırım bu detayı! Diye düşünüyordu.

 


Polat Akel endişeli bakışlarla yeğenine doğru yaklaştı. Tabi yaklaşırken her hangi bir yerinde bir şey olup olmadığına da bakmıştı. Neyse ki iyiydi.

 

Aniden onu arayıp toplantısından çıkmasının sebebi yeğeniydi. Önemli bir toplantı olsa da yeğeni daha önemliydi. Şirket biraz zarar görecekti ama bu onlar için sinek ısırığı gibi kalacaktı.

 


Yeğenin önünde durduğunda "bir şeyin var mı?" diye sordu endişeyle.
Bunu sormasının sebebi bu odada bulunan öğretmenin çocuklara her hatalarında şiddet uyguladığını duymuştu. Yanlış veya doğru bilinmez ama yeğeni için endişelenmişti. Ne kadar bu öğretmeni işten çıkarmak istese de ellerinde kanıt yoktu. Öğrenciler korkudan konuşamıyordu.

 


Odada bulunan öğretmen müdürün bu davranışına resmen şaşkınca bakıyordu.
Derin amcasına gülümseyerek bakarken “bize bir şey olmaz müdürüm” diyerek göz kırptı.

 


Polat derin bir nefes verdiğinde rahatlamıştı. “Tamam, o halde bana burada neler olduğunu anlatmak istersiniz değil mi?” diye sordu odada bulunan herkese hitaben.

 


Derin tam konuşacakken tiz bir ses duyuldu “Ay hocam vallaha bu öğrencileri sınav kağıtlarını çalarken yakaladım” dediğine Polat’ın kaşları çatıldı, göz ucuyla yeğenine baktı.

 


Mert anında itiraz ederek “Yok öyle bir şey hocam” dediğinde.

 


Gıcık hoca “Ay üstüme iyilik sağlık ben yalan mı söylüyorum” dediğinde Mert telaşla “yok hocam öyle değil de” diye kıvıracakken Polat “Yeter!” sağ elinin parmağını sallarken “ Bir kişi. Sadece biriniz, bana ne olduğunu ve buraya neden acil olarak çağırıldığımı açıklayın” dedi sert sesiyle.

 


Polat masasına geçerek oturduğunda, öğretmen konuşacakken sert sesle“siz değil hocam” diyerek yeğenine baktı “sen anlat bakalım önemli bir toplantının ortasında neden apar topar buraya geldim?” dedi yumuşak bir sesle.

 

Öğretmen kendisine sert bir sesle konuşan Polat beye baktı, sonraysa Derin’e. Nasıl olurda ona sert bir şekilde uyarırken bu küçük kıza farklı ses tonuyla konuşur. Sanki kızı incitmek istemiyor gibi konuşması öğretmeni sinirlendirmişti.

 


Derin “Vallaha müdürüm sadece doğruları söyleyeceğime yemin ederim” dediğinde Polat nerdeyse gülecekti. Odada bulunan diğerleri güldüğünde Polat “tamam, sessizlik. Anlat bakalım küçük hanım” dedi

 


Derin hızla anlatmaya başladı “hocam biz sınıf defterini almak için sınıfa gidecektik öğretmenimiz istemişti. Ama yanlışlık ile sınıf defterin altındaki sınav kağıtlarını düşürmüşüz. Ki onların sınav kağıdı olduğunu bile bilmiyorduk. Düzeltip yerine koyacakken “ öğretmenine göz ucuyla bakarak “sevgili öğretmenimize yakalandık” dedi masumca.

 


Öğretmen kadın ağzı açık bir şekilde dinledi Derin'i. Aniden atılarak” yalan, yalan söylüyor ellerindeydi kağıtlar. Kameralara bakılsın!” dedi hiddetle.

 


Polat yeğnini ve öğretmeni dinlediğinde konuşmaya başladı “Sevgi hocam, öğretmenler odasının kameralarında bir arıza çıkmış bu yüzden bakamıyoruz. Ayrıca burada çocukların şahitleri de var. Siz sadece Ase-“ boğazını temizleyerek “Derin ve Erez’i görmüşsünüz. Ama bu diğer çocuklar arkadaşlarının sınıf defteri için gittiğini söylüyorlar yani ne yazık ki size inanmak güç. Ayrıca size mi inanacağım, yoksa yeğenime mi?” diyerek konuyu kapatmaya çalıştı. Ancak Sevgi hoca sinirle müdürün odasında çıktı. Ve tabi Polat'ın son söylediği sözleri duymadan. Polat bu saygısızlık için ayrıca konuşacaktı.

 


Odada bulunan sevinçe konuşan öğrencilere dönerek “çıkabilirsiniz çocuklar” dedi hepsi çıkarken Polat Derin’i durdurarak “Sen kal As- Derin” dediğinde, Deri, Erez’e baktı. İkisi konuşmadan gözleriyle anlaştığında Derin kalmış, çıkmamıştı.

 

Derin “Bir sorun mu var müdürüm?” dediğinde Polat “Bir sorun mu olması gerekiyor küçük hanım?” dedi tek kaşını kaldırarak.

 

Derin ona meydan okuyan bakışlarla bakarak "Elbette bir sorun olmalı müdürüm yoksa bir öğrenci neden müdür odasında beklesin?” dedi “bir hatası yada bir yanlış anlaşılma olmalı ki yanlış anlaşılmayı çözdüğümüzü sanıyorum, haksız mıyım?” diye bitirdi sözlerini.

 


Polat yeğeninin meydan okuyan bakışlarına baktı. Dik duruşu, keskin bakışları, burnunu havaya dikerek asla laflarından geri kalmaması. Bir iç çekti, yeğeni aynı Agah’a benziyordu. Tek görünüş açısından da değil resmen huyları bile aynıydı.

 


Polat “Elbette haklısın. Ancak sen sadece bir öğrencim değilsin sen benim aynı zamandasei mio nipote” (sen benim yeğenimsin) gözlerinin içine bakarak “tu sei il mio tesoro più prezioso “ (sen benim en değerli hazinemsin)

 


Derin yutkunarak baktı adama. Şu an bu adamın ne dediğinin zerresini anlamıyordu. Ama umuyordu ki hakaret etmemiş olsun. “Bak umarım hakaret etmiyorsundur çünkü dediklerini anlamıyorum. Ha olurda en ufak bir hakaret algılarsam seni fena yaparım ona göre” diye tehdit etti. Ancak bu Polat’ın kahkahalarla gülmesini sağlamaktan başka bir işe yaramadı.

 

Derin sinirle bakıyordu karşısındaki adama “Ne gülüyorsun be!” dediğinde, Polat zorda olsun gülüşünü durdurdu. Uzun zaman sonra ilk defa gülüyordu bu onun için şaşırılacak bir şeydi.

 


Polat yeğenini baştan aşağı bir baktı. Sinirden kızarmış gözleri, sağ elinin işaret parmağını sallaması, yerinde durmakta zorlanması. Ah dedi küçük bir Agah’la uğraşacaktı. Olsun yeter ki yeğeni yanında olsun.

 

Agah’ın da sinirlendiğinde gözleri kızarır, yerinde durmakta zorlanırdı. Ancak tabi yeğeni asker oldu için kendini dizginleyebiliyordu.

 


Polat yeğenine bakarak “Sorun yok küçük asker, sana hakaret etmedim. Aksine güzel bir şey söyledim. Her neyse hadi bakalım eşyalarını al gidelim. Ailemiz bekliyor.” Dedi ailemiz kısmını bastırarak söylemişti.

 


Derin amcasının imasını elbette ki anlamıştı ama umursamayarak “O halde bekleyeceksiniz müdürüm” diyerek müdür kısmını batırarak söyledi ve odadan çıktı.

 


Polat yeğenin arkasından bakarak “On üç yıldır bekliyoruz zaten yeğenim bir beş dakikamı bekleyemeyeceğiz” dedi üç çekerken.

 


Polat aşağı bahçede bulunan arabasının önünde yeğenini beklemeye başladı, Derinse hızla soyunma odasındaki dolaptan çantasını aldı, arkadaşlarına gideceğini söyledi. Ekstra bir yavaşlıkla tam yirmi dakika sonun da amcasının yanına vardı.

 


Polat yanına gelen yeğeniyle kapısını açarak “ecco qua signora” (buyurun hanımefendi) dedi eliyle işaret ederek.

 


Derin “ulan sırf küfür edip etmediğini öğrenmek için bile olsa İtalyanca öğreneceğim” dedi fısıltıyla.

 


Polat yeğenin dediklerini duysa da herhangi bir şey söylemeden, gülüşünü saklayarak, aracına bindi.

 

Otomatik şekilde araba çalıştığında bir şarkı çalmaya başladı. İMERA – Bitmeyen

 


“Akıl durur dil durur boğazım düğüm olur
Yar yanımda yoksa her günüm zulüm olur
Gelmez dediğin dertler hep geldi başımıza
Oturup ağlayalım bitmeyen sevdamıza”

 


Polat’ın gözleri uzaklara daldı

 


Asel 4,5 yaşında,

 


Asel ve amcası Polat bugün at çiftliğine gelmişlerdi. Ne kadar erken döneriz deseler de çok fazla vakit geçmiş, hava kararmıştı. Kardeşi Azat karanlıkta Asel arabadayken araç kullanılmasını istemediği için bugün burada kalacaklardı tabi Asel’in bundan hiç şikayeti yoktu.

 


Asel amcasının göğsüne yatmış huzurla şömineden gelen çıtırtı seslerini dinliyordu. O sıralarda bulundukları yerde eski bir radyo çalışmaya başladı. O kadar eskiydi ki kendi kafasına göre çalışır susardı. Ancak Polat bey atmaya hiç kıyamazdı.

 


“Kulak duymaz göz görmez dünya durur da dönmez
Sevdamı kaydetmişim yürek yangınım dinmez
Gelmez dediğin dertler hep geldi başımıza
Oturup ağlayalım bitmeyen sevdamıza”

 

Asel amcasının göğsünde kafasını kaldırarak tatlı tatlı baktı. Radyo susmuştu ama bıraktığı o acı iz Polat beyin yüreğinden geçmemişti. ”amca radyo gitti. Sen söylesene “dediğinde Polat buruk bir gülümsemeyle yeğenine bakarak devam ettirdi sözleri.

 


“Gece uzun dert uzun gönlümü sardı hüzün
Yalvarırım mevlama aklımdan çıksın yüzün
Gelmez dediğin dertler hep geldi başımıza
Oturup ağlayalım bitmeyen sevdamıza”

 

Polat bey her sözünde yüreğinden yaralansa da susmadan söyledi. Asel ise şarkının amcasındaki acısını bilmese de hissediyor gibi sıkıca sarıldı.

 


Günümüz,

 


Polat hızla şarkıyı değiştirdi, Derin ise daha ne olduğunu anlamamıştı. Amcası o kadar sert bakıyor, direksiyonu kıracakmış gibi sıkıyordu ki korkmadan edememişti.

 


Gergin havayı dağıtmak için “ailemde gelecek mi?” diye sordu ancak bunu duyan Polat gerginliğini üzerinden atmak yerine daha da gerildi. “Ailemiz orada olacak” dedi yumuşak çıkarmaya çalıştığı sesiyle zira şu an fena halde zorlanıyordu.

 


Sonunda mütevazi gibi görünen bir evin önünde durdular. Bu evden sırayla çok vardı. Sadece renk açısından farklıydı.
Aracı park eden Polat yeğenine dönerek “hadi bakalım ailemiz bizi bekliyor.” Dedi

 


Derin, derin nefes alarak verdi hızla araçtan indi. Elleri titrese de kendisine hakim olmayı başardı.

 


Polat ve Derin yan yana evin kapısına kadar geldiler. Çalmadan önce kapı biri tarafından hızla açılarak Derine saracakken son anda Polat bey tarafından durduruldu.

 


Ali ensesinden yakalayan abisine bakarak “ya abi bıraksana köpek eniği miyim ben” dedi

 


Altan kapıya yaklaşarak “farkınız var mı kardeşim?” düşünüyor gibi yaparak “gerçi onlar daha uysal” dedi gülerek.

 


Ali abisine sinirle bakarken Polat “içeri geçin beni sinirlendirmeyin” demesiyle ikisi de içeri geçti.

 


Yeğenine dönerek “sen onların kusuruna bakma ikisi de fastidio” (baş belası)

 


Derin bu sefer hakaret ettiğini anladı ama ne dediğini ise bilmiyordu. Kafasına koydu ama İtalyanca öğrenecekti!
İçeri salona girdiklerinde hem Demirhanlar hem de Doğa ailesi buradaydı.

 


Başlasın bakalım kozları paylaşmak.

 


Herkes salonda oturmuş ilk kimin konuşacağını bekliyordu. Bu durumdan sıkılan Derin tam bir şey diyecekken kapı çaldı. İçeri midillinin ipinden tutarak giren bir adet Meriç Doğa vardı. “Herkese merhaba umarım sakıncası yoktur çakıl’ı evde bırakamadım bende onunla birlikte geldim” dedi gülümserken.

 


Herkes şaşkınca Meriç’e bakarken Meltem hanım sağ avucunu anlına vurdu, Murat bey “kendisini tanımıyorum hastanede karıştı”

 

Miran “kan bağı dışında bir ilgim yok”

 

Derin ise “üretim hatası” dediğinde Doğa ailesi bunun daha mantıklı bir söz olduğunu fark edince onayladılar.

 


Meriç elini kalbine koyarak “ayıp ediyorsunuz ama canım ailem.” Midilinin başını okşayıp “Perim koş bak çakıl seni özlemiş” dedi

 


Derin ise koltuktan aşağı doğru kaymaktaydı. Polat amcası onu kollarının altından tutarak kaldırdı. “bazen neden üretildiğini sorguluyorum oğlum ama sonra kazayla geldiğini hatırlıyorum” dedi Murat bey.

 


Meriç onları takmadan çakılı Arat’ın yakınına bıraktı. Eğer birini yemek isterse kesinlikle bu kişi Arat olmalıydı. Zaten ondan hiç hoşlanmamıştı. Meriç “Ee ne durumdayız” dediğinde Ali “maç sıfır sıfır daha gol atan yok” dedi

 


Altan kardeşinin kafasına vurarak susturdu Kenan alayla babasına bakarak “bence birazdan Azat amcam seni yener baba” dedi

 


Ali, Azat abisine baktığında ona sinirle baktığını fark etti “tamam, sustum abi bakma öyle” dedi ellerini kaldırarak. Eşi onun kolunu tutuğunda Ali gülümseyerek baktı.

 


Azat söze nasıl başlayacağını bilemese de konuşmaya başladı “sen gelmeden önce Murat beylerle konuştuk kızım. Eğer sende istersen yalnız konuşalım çalışma odamda.” Dedi.

 

Derin anne ve babasına baktığında güveniverircesine gülümsediklerini gördü, Miran abisine baktığındaysa gözlerini açıp kapadığını gördü, Meriç abisi ise ona “git kız biz buradayız ama çabuk ol ha belki çakıl şu çakma avukatı yer sende kaçırma” dediğini duydu.

 


Deli bir abiye sahip olduğu kesindi. Gerçi etrafındaki hangi insan deli değildi ki?

 

 

Azat bey önden Derin arkadan merdivenleri çıkmaya başladılar. Azat bey neyi nasıl konuşacağını şimdiden unutmuş, heyecandan titreyen ellerini yumruk yapmıştı.

 

Derin ise hızlı atan kalbini susturmaya çalışıyor, sormak istediği soruları aklında tutmaya çalışıyordu.

 

Azat beyin çalışma odasının bulunduğu kata gelmişlerdi, tam o anda Derin telefonu titreşmişti. Derin telefonunu cebinden çıkartarak baktığında bilinmeyen bir numaradan mesaj geldiğini fark etti.

 

Bilinmeyen Numara,

 

Karanlığın içinden, gün doğar ya aniden. İşte sana olan sevgimde aniden benim karanlığımda küçük bir ışık huzmesi meydana getirdi. Söylesene sevgilim, eğer sen beni sevsen bu karanlığım tamamen aydınlanmaz mı?

 

Derin kaşları çatık bir şekilde bu mesajın kimden geldiğini düşünürken, Azat bey "Gel kızım" diyerek açmış olduğu kapıdan geçmesini beklemişti. Derin aniden Azat beyin sesini duyunca irkilse de kendini toparlayıp, telefonun ekranını kapatarak cebine koydu, Azat beyin çalışma odasına girdi.

 

Azat kızının içeriye girmesiyle o da girmiş, kapıyı aralık bırakmıştı. Murat bey kendisine Derin bir yabancıyla aynı odada kapı kapalıyken tedirgin olduğunu ve rahat edemediğini söylemişti. Ne acı öyle değil mi? kızının neyi sevip, neyden korktuğunu bilmeyen bir babaydı Azat bey.

 

Derin odada bulunan tekli koltuklardan birine geçerek oturduğunda, Azat beyde karşısındaki tekli koltuğa oturmuştu. Azat bey söze nasıl başlayacağını bilemiyordu ama derin bir nefes alıp, verdiğinde "Asel yani Derin" saçlarını karıştırdı gergince "kızım söze nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum" diyerek çaresizce kızının gözlerinin içine baktı.

 

Derin karşındaki adamın şu anda çok çaresiz olduğunun farkındaydı bu yüzden ilk o başladı anlatmaya "Annem ve babam bana son anda çarpacakken ani frenle kurtarmışlar." derin bir nefes aldı Azat beyin kaşları çatıldı, kalbi acıyla sıkıştı.

 

" o zamanlar yedi yaşındaymışım. Babam bir kız evlat istiyormuş hemde çok. Ama olmuyormuş. Bana rastlamadan kısa süre önce bir daha çocukları olamayacağını öğrenmişler. Ama babam bunu dert etmeyerek annemin her daim yanında olduğunu söylemiş, birlikte ailecek kafa dağıtmaya, piknik yapmaya gidelim demiş." Azat bey dikkatlice kızının anlattıklarını dinliyor, asla sözünü kesmiyordu.

 

Derin devam etti konuşmasına "Annem kabul etmiş, hep birlikte güle oynaya ama içlerinde acıyla yolda gidiyorlarken, benim aniden yola atlamamla beni bulmuş oldular." Azat beyin gözlerine çevirdi yeşil gözlerini "o anda aniden fren yaparak durmuş babam. Arabadan indiklerinde beni ilk gördüklerinde bağlanmışlar."

 

Sertçe yutkunarak devam etti "Hastaneye götürmüşlerdi, polisler geldi ailemin kim olduğunu bulmaya çalıştı. Ama ben hiç bir şey hatırlamıyor, konuşamıyordum" dediğinde Azat bey acıyla gözlerini yumdu. Kızı hiç bir şey hatırlamıyordu. Ayrıca o zamanlar konuşamıyormuş bile. Oğlu da aynı durumdaydı o da konuşamıyordu sırf oğlu için işaret dili öğrenmişti. Olsun dedi Azat bey varsın kızı bir şey hatırlamasındı o da eski anıları yerine yepyeni anılar koyardı yerine.

 

"Tabi bu konuşamamak psikolojik bir şeymiş zamanla düzelirmişim düzeldi de. Bu olayda ailemin çok büyük bir faydası vardı elbette." boğazını temizledi Derin "Polislerde bir şey bulamamış, yurda vermeye karar vermişlerdi ki" küçük bir gülümseme meydana geldi yüzünde.

 

Babasının aniden hızır gibi yetişerek 'o benim kızım kimse bir yere götüremez!' diyerek evlat edinilme belgesini polislere vermiş, beni yanına almıştı.

 

ellerini sesli şekilde birleştirerek "evlatlık belgesini göstermişti. İşte bizim hikayemiz böyle başlamıştı."

 

"O günden beri onların hayatı değil benim hayatım olmuştu. Çünkü hepsi kendi hayatlarından benim için vazgeçmiş, beni iyi etmek için çabalamıştı. Haklarını da yiyemem zaten şu anda onlara kırgın olsam bile sevgimden bir gram bile eksilmedi. Şu kapıdan çıktığımda onlar benim onları affetmem için çabalayacaklar ve ben sonunda kıyamayıp affedeceğim, yine bir aile olacağız. Peki Azat bey sizinle ne olacağız?"

 

Gözlerinin tam içine net bir şekilde bakarak "bir yabancı? bir arkadaş? bir düşman? yada büyük bir aile?" dizlerine ellerini yerleştirerek göz temasını kesmeden devam etti "Sizce ne oluruz. Ben söyleyeyim bana nasıl gelinirse öyle giderim ne bir eksik nede bir fazla ama şöyle bir şeyde var ki bana anlatmanız gereken çok şey var diye düşünüyorum haksız mıyım?" diyerek bitirdi cümlelerini.

 

Azat bey sertçe yutkundu. Kızı sözlerinde haklıydı.

 

Peki gerçekten kızlarındaki yeri ne olacaktı. yabancı bir? ara sıra görüşen, varlığı yokluğu bir olan arkadaş? yada bir aile?

 

Seçim yapmasına gerek bile yoktu o kızına aile olmak istiyor, kaybettikleri zamanı telafi etmek istiyordu. Derin bir nefes alarak "Bunun için biraz geriye gideceğiz. Sana ailemizin tanıtmanın zamanı geldi. En baştan." dedi kararlılıkla.

 

İkisi de birbirine en kararlı bakışlarını atıyordu. Ancak hiç şüphesiz Azat beyin söyleyecekleri ve Derin'in kararıyla bu odadan her hangi bir sıfatla ayrılacaklardı. Bakalım ne olacaktı?

 

Umutların tükendiği anda küçük bir umut tohumu konar yüreğine ancak farkına varmazsan bu umudun yine kaydedersin küçük tohumu.

 

Bu söz hikayemizde önemli bir rol oynuyor. İlerde tekrar karşımıza çıkacak.

 

Bölüm sonu.

 

Daha fazla yazardım ama bu seferde çok uzun olacaktı bu yüzden burada kesiyoruz.

 

Bölüm hakındaki düşünceleriniz?

 

Sizce bilinmeyen numaradan kim mesaj attı?

Loading...
0%