@demirhan_asel
|
Yazar Anlatımıyla,
Mete sakin adımlarla ses çıkartmamaya özen göstererek ablasının odasına girdi.
İçerde yatağında hala uyuyan ablasına baktığında aynı bir meleğe benziyordu. Yavaşça yatağa çıkarak yanına kıvrıldı, uyumaya başladı. Hiç şüphesiz uzun zamandır uyuyacağı en tatlı uykusu olacaktı.
Derin küçük dostunun yanına yatmasıyla ona sıkıca sarıldı, gözlerini tekrar kapattı. Aradan kaç dakika geçti bilinmez ancak kap tıklandı. “Abicim geliyorum bak. Sonra müsait değildim niye odama daldın falan anlamam ona göre” diye ses duyduğunda bu kişinin Eymen abisi olduğunu anladı. Ancak uyanmak istemedi.
Eymen sakince kapıyı açarak odaya girdi. İçerde uyuyan ikiliyi gördüğünde şefkatle gülümsedi. İkilinin yanına yaklaştığında, Derin’in saçlarını sevdi. Güzel kalpli kardeşi küçüklüğünden beri çekmediği acı kalmamıştı. Hatırlamıyordu belki Derin ama gözlerinden belliydi acıları. Kim bilir belki de hatırlamadığı acıları hatırlamaması daha iyidir.
“Derin güzelim kalk hadi abim.”
Derin, Eymen abisinin sesini duysana uyku daha cazip geliyordu. “Eğer şimdi kalkmazsan tüm suyu senin yüzüne boşaltırım” dediğinde Derin gözlerini kıstıkça açtı “abi bırak da uyuyalım ya.” diye mızmızlansa da Eymen onu uyandırmayı başarmıştı.
Hep birlikte mutfağa inerken Derin söylemiyordu “En güzel anlarımın katilisin abi, ne güzel rüyamda yakışıklı askerler görüyordum” dedi
Eymen derinin kafasına hafifçe vurarak “sus kız” dedi
Derin kafasını tutarak “Abi!” dediğinde Eymen gülerek karşılık vermişti. “Söyle abim” dediğinde Derin sinsice gülümsedi “abi” dedi her harfi uzatarak Eymen Derin’in hain planını anladığında artık çok geçti. “Mustafa amca” diye bağırarak mutfağa girdi.
Eymen hızla derinin belinden tutuğu gibi havaya kaldırdı “anlaşabiliriz cadı” dedi çaresizce.
Derin ani havalanmayla bağırdı, abisinin dediğini duyduğundaysa “yo, anlaşamayız abi” dedi hızla yere inerek “Mustafa amca!” diye bağırdı.
Eymen, Derin’in kolundan tutarak “tamam söz ne istiyorsan yaparım” dediğinde Derin abisinin ciddi olup olmadığına baktı. Ciddiydi.
Derin tam ağzını açıp bir şey diyecekken Mustafa bey “Derin kızım be oluyor orada?” diyerek ikiliye bakıyordu.
Eymen yalvaran gözlerle Derine bakarken “yok bir şey baba” dedi zorlukla.
Derin nerdeyse gülecekti otuz yaşına merdiven dayamış adam nasılsa babasından korkuyordu.
Mustafa bey emin olmak için Derin’in gözlerine bakarken, Derin son kes göz ucuyla abisine bakıp “Yok bir şey Mustafa amca, kahvaltıdaki tüm çikolataları ben yiyeceğim diye dalga geçip durdu benimle” dedi sonda dudaklarını büzmüş gözlerini doldurmuştu.
Küçük kızın bu haline dayanamayan Mustafa bey hemen yerinden kalkarak, Eymen’in kafasına sol elini geçirdi. Eymen ani atakla şaşkınca babasına baktı “Baba, o nasıl vuruş öyle resmen bir öbür tarafa gittim geldim. Hayır anlamıyorum ki bu adam poliste değil, askerde nasıl bu kadar sert vurabiliyor?” diyerek şaşkınca sordu.
Mustafa bey oğlu takmadan Derine bakarak “Gel kızım sen, tüm çikolatalar sana feda olsun. O Eymen dokunamaz çikolatalarına, hele bir dokunsun” son cümlesinde tehditvari bir şekilde oğluna bakarak söyledi. Bunun üzerine Eymen sertçe yutkunurken, Derin zafer kazanmış bir ifadeyle sofraya oturdu. Meryem hanım, Erez ve Mete’de geldiğinde güzel bir kahvaltı ettiler. Ancak Eymen hiçbir çikolatalı yiyeceğe dokunmadı, dokunamadı. Babası her Eymen atak yapacakken eline vurarak atağı geri çevirdi. Derin ise tüm çikolataları afiyetle yedi. Hem de Eymen’in gözünün içine bakarak.
Kahvaltılar bitmiş çocuklar okul kıyafetlerini giymişti. Derinin burada odası olduğu gibi kıyafetleri de vardı. Bu yüzden eve gitmek zorunda değildi.
Henüz Erez’le konuşma fırsatı yakalayamamıştı. Tabi Erez’de öyle, bu gün Demirhanların evine gidileceğini söylememişti. Bu yüzden bu gün yürüyerek gitmeye karar verdiler. Sakince yolda yürürken Derin “sana haber vermediğim için özür dilerim Erez” dediğinde Erez, Derin’e kafasını çevirerek baktı. “ Sorun değil sadece seni merak etmiştim iyi olduğuna göre bir problem yok” dedi gülümserken
Derin de gülümsediğinde, Erez ensesini kaşıyarak “Aslında sana söylemem gereken bir şey daha var" dedi çekinerek.
Derin "Ne oldu, önemli bir şey mi?" diye sordu endişeli bir sesle.
Erez "Hayır, yani evet" dediğinde, Derin çatmaya çalıştığı kaşlarıyla "Evet mi, hayır mı?" diye sordu.
Erez derin bir nefes alıp, verdiğinde "aslında bu gün Demirhanlar seninle konuşmak istiyor. Tabi eğer sende istersen istemez isen seni asla onlarla görüştürmem, kaçırırım" dedi sonda göz kırparak.
Erez, Derin'in sarılmasına karşılık vererek "Bende öyle düşünüyorum, benim ikizim olduğun için çok şanslı olduğunu" dedi alayla.
Egemen "Ee ne yapalım, yapacak bir şey yok başa gelen çekilir" dediğinde Aybars da olaya dahil olarak "Ne çekilmesi oğlum o hoca çekilir mi lan? Sanki gıcık olmak için ekstra çaba gösteriyor" dediğinde, Mert ona katıldığını belli ederek "Vallaha haklı. Ulan bir saniye bile gözlerini bizden ayırmıyor. Ufacık hata bulayım da şu çocuklara ceza vereyim diye çabalıyor kadın" dediğinde Derin "Haklısınız bu yüzden benim bir planım var" dedi gülümserken.
Egemen "Neymiş bu plan" dedi
Mert "Çok harika planmış arkadaşlar. Çok affedersiniz ama yoklama alınacak ve benim bir yarım güncük bile yok yazılmaya hakım yok. Hayır o süper zeka aklından bunun içinde bir fikir geçerse çok iyi olur" dedi alayla.
Derin'in yüzünde bir gülümseme meydana geldi ama bu gülümseme daha çok ayvayı yediniz gülümsemesiydi. " Bakın şimdi beni iyi dinleyin, dinleyin ki yoklama işini nasıl çözeceğimizi görün" diyerek anlatmaya başladı.
Derin alayla gülümserken "O hoca sınıfta göremese bile halederiz" dedi göz kırparken.
Beş arkadaş okuldan kaçmak için öğe arası yemek saatini kullandı. Çantalarını spor salonunda bulunan giyinme odalarındaki kendi dolaplarına koyarken, güvenlik görevlisinin yemek yerkenki dalgınlığıyla kolayca çıktılar.
İkili sonunda istedikleri oyuncağın kupon miktarını kazandıklarında sevinçle birbirine sarıldılar "Yes be, işte bu!" diye bağırdılar.
Derin ne kadar tişörtü almaya çalışsa da kadın kendisine sahada çekiyordu. Sonunda ise birbirine girmelerine az kalmışken bir kadın "o tişört için yaşlı değil misiniz? Bırakın da çocuğuma alayım." diyerek burun kıvırmıştı.
Kaçınılmaz son ise güvenliğin gelmesiydi.
Erez ise söylemeye başlamıştı "Yine ayvayı yedik" dedi iç çekerken.
Erezler dışarıda beklerken kızıl saçlı kadın, Derin parmaklıklar ardındaydı. Karşısındaki parmaklılar ardında ise kadın ve o ufak canavar vardı. Derin,e hala parçalayacakmış gibi bakan bu ufaklığa karşı Derin "Oğlum sen çıkışta göreceksin" diyerek tehdit dolu bakışlar atmaya devam ediyordu. Kızıl saçlı kadın ise çocuğun annesinin kendisine kötü bakışlar atmasını takmayarak, nerden bulduğunu bilinmediği cep aynasından makyajına bakıyordu.
Sebebi ise eğer yarım saate kadar okulda olamaz ise fena halde çuvallayacaklardı.
Gördüğü kişiyle demir parmaklıklara yapışarak "Eymen ağabeycim, canım, ciğerim. Allah gönderdi seni be bu ne yakışıklılık analar neler doğuruyor" diyerek övgüler yağdırsa da Eymen pekte oralı olmuyor, kollarını birbirine bağlamış eğlenen ifadesiyle Derine bakıyordu "Ne oldu bücür hanım yardıma ihtiyacınız var gibi." dedi alayla.
Derin, Eymen abisine çaresizce bakarak "Abi gözünü seviyim kurtar beni. Okula yetişmemiz lazım yoksa fena batarız" dediğinde Eyemen gülerek "tabi yardım ederim ama bir şartla" dediğinde Derin çaresizce kabul etmek zorundaydı az çok ne isteyeceğini de biliyordu.
Sonunda Eymen Derin'i kurtarmıştı. Ama okula yetişmeleri için yirmi dakikalık bir zamanları kalmıştı.
Derin küçük veledin hala ona kötü bakışlar attığını gördüğünde "Ne oldu velet sen parmaklıklar ardındasın ben dışarıda" dedi alayla.
Mert "Allah kurtarsın dayı" dedi sağ elini kalbine koyarak.
Derin "sağ ol dayı kurtulduk çok şükür" dedi Mert'e hitaben.
Beş arkadaş plana göre öğretmenler odasında bulunan sınıf defterlerini almak için gittiler. Öğretmenleri ders bitiminde defteri oraya götürmüşler.
Derin ve Erez defteri alırken, çıktı olarak aldıkları yoklama kağıdını, değiştirdiler.
Neyse ki öğleden önceki iki hocaları da yoklama almayı unutmuşlardı. Ellerinde bulunan boş yoklama kağıdına kendileri dışında olmayan öğrencilerin numaralarını yazarak, hocaların imzasını kopyaladılar.
Derin defteri aldığında çıkacakken, Erez de masada bulunan dağıtıkları kağıtları düzenlerken, öğretmenler odasında bir ses yükseldi
"Ne yapıyorsunuz siz!"
İşte şimdi hapı yutmuşlardı.
Hepsi birbirine bakmaya başladı. Sınav kağıdı çalmak mı?
Aniden onu arayıp toplantısından çıkmasının sebebi yeğeniydi. Önemli bir toplantı olsa da yeğeni daha önemliydi. Şirket biraz zarar görecekti ama bu onlar için sinek ısırığı gibi kalacaktı.
Öğretmen kendisine sert bir sesle konuşan Polat beye baktı, sonraysa Derin’e. Nasıl olurda ona sert bir şekilde uyarırken bu küçük kıza farklı ses tonuyla konuşur. Sanki kızı incitmek istemiyor gibi konuşması öğretmeni sinirlendirmişti.
Derin “Bir sorun mu var müdürüm?” dediğinde Polat “Bir sorun mu olması gerekiyor küçük hanım?” dedi tek kaşını kaldırarak.
Derin ona meydan okuyan bakışlarla bakarak "Elbette bir sorun olmalı müdürüm yoksa bir öğrenci neden müdür odasında beklesin?” dedi “bir hatası yada bir yanlış anlaşılma olmalı ki yanlış anlaşılmayı çözdüğümüzü sanıyorum, haksız mıyım?” diye bitirdi sözlerini.
Derin sinirle bakıyordu karşısındaki adama “Ne gülüyorsun be!” dediğinde, Polat zorda olsun gülüşünü durdurdu. Uzun zaman sonra ilk defa gülüyordu bu onun için şaşırılacak bir şeydi.
Agah’ın da sinirlendiğinde gözleri kızarır, yerinde durmakta zorlanırdı. Ancak tabi yeğeni asker oldu için kendini dizginleyebiliyordu.
Otomatik şekilde araba çalıştığında bir şarkı çalmaya başladı. İMERA – Bitmeyen
Asel amcasının göğsünde kafasını kaldırarak tatlı tatlı baktı. Radyo susmuştu ama bıraktığı o acı iz Polat beyin yüreğinden geçmemişti. ”amca radyo gitti. Sen söylesene “dediğinde Polat buruk bir gülümsemeyle yeğenine bakarak devam ettirdi sözleri.
Polat bey her sözünde yüreğinden yaralansa da susmadan söyledi. Asel ise şarkının amcasındaki acısını bilmese de hissediyor gibi sıkıca sarıldı.
Miran “kan bağı dışında bir ilgim yok”
Derin ise “üretim hatası” dediğinde Doğa ailesi bunun daha mantıklı bir söz olduğunu fark edince onayladılar.
Derin anne ve babasına baktığında güveniverircesine gülümsediklerini gördü, Miran abisine baktığındaysa gözlerini açıp kapadığını gördü, Meriç abisi ise ona “git kız biz buradayız ama çabuk ol ha belki çakıl şu çakma avukatı yer sende kaçırma” dediğini duydu.
Azat bey önden Derin arkadan merdivenleri çıkmaya başladılar. Azat bey neyi nasıl konuşacağını şimdiden unutmuş, heyecandan titreyen ellerini yumruk yapmıştı.
Derin ise hızlı atan kalbini susturmaya çalışıyor, sormak istediği soruları aklında tutmaya çalışıyordu.
Azat beyin çalışma odasının bulunduğu kata gelmişlerdi, tam o anda Derin telefonu titreşmişti. Derin telefonunu cebinden çıkartarak baktığında bilinmeyen bir numaradan mesaj geldiğini fark etti.
Bilinmeyen Numara,
Karanlığın içinden, gün doğar ya aniden. İşte sana olan sevgimde aniden benim karanlığımda küçük bir ışık huzmesi meydana getirdi. Söylesene sevgilim, eğer sen beni sevsen bu karanlığım tamamen aydınlanmaz mı?
Derin kaşları çatık bir şekilde bu mesajın kimden geldiğini düşünürken, Azat bey "Gel kızım" diyerek açmış olduğu kapıdan geçmesini beklemişti. Derin aniden Azat beyin sesini duyunca irkilse de kendini toparlayıp, telefonun ekranını kapatarak cebine koydu, Azat beyin çalışma odasına girdi.
Azat kızının içeriye girmesiyle o da girmiş, kapıyı aralık bırakmıştı. Murat bey kendisine Derin bir yabancıyla aynı odada kapı kapalıyken tedirgin olduğunu ve rahat edemediğini söylemişti. Ne acı öyle değil mi? kızının neyi sevip, neyden korktuğunu bilmeyen bir babaydı Azat bey.
Derin odada bulunan tekli koltuklardan birine geçerek oturduğunda, Azat beyde karşısındaki tekli koltuğa oturmuştu. Azat bey söze nasıl başlayacağını bilemiyordu ama derin bir nefes alıp, verdiğinde "Asel yani Derin" saçlarını karıştırdı gergince "kızım söze nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum" diyerek çaresizce kızının gözlerinin içine baktı.
Derin karşındaki adamın şu anda çok çaresiz olduğunun farkındaydı bu yüzden ilk o başladı anlatmaya "Annem ve babam bana son anda çarpacakken ani frenle kurtarmışlar." derin bir nefes aldı Azat beyin kaşları çatıldı, kalbi acıyla sıkıştı.
" o zamanlar yedi yaşındaymışım. Babam bir kız evlat istiyormuş hemde çok. Ama olmuyormuş. Bana rastlamadan kısa süre önce bir daha çocukları olamayacağını öğrenmişler. Ama babam bunu dert etmeyerek annemin her daim yanında olduğunu söylemiş, birlikte ailecek kafa dağıtmaya, piknik yapmaya gidelim demiş." Azat bey dikkatlice kızının anlattıklarını dinliyor, asla sözünü kesmiyordu.
Derin devam etti konuşmasına "Annem kabul etmiş, hep birlikte güle oynaya ama içlerinde acıyla yolda gidiyorlarken, benim aniden yola atlamamla beni bulmuş oldular." Azat beyin gözlerine çevirdi yeşil gözlerini "o anda aniden fren yaparak durmuş babam. Arabadan indiklerinde beni ilk gördüklerinde bağlanmışlar."
Sertçe yutkunarak devam etti "Hastaneye götürmüşlerdi, polisler geldi ailemin kim olduğunu bulmaya çalıştı. Ama ben hiç bir şey hatırlamıyor, konuşamıyordum" dediğinde Azat bey acıyla gözlerini yumdu. Kızı hiç bir şey hatırlamıyordu. Ayrıca o zamanlar konuşamıyormuş bile. Oğlu da aynı durumdaydı o da konuşamıyordu sırf oğlu için işaret dili öğrenmişti. Olsun dedi Azat bey varsın kızı bir şey hatırlamasındı o da eski anıları yerine yepyeni anılar koyardı yerine.
"Tabi bu konuşamamak psikolojik bir şeymiş zamanla düzelirmişim düzeldi de. Bu olayda ailemin çok büyük bir faydası vardı elbette." boğazını temizledi Derin "Polislerde bir şey bulamamış, yurda vermeye karar vermişlerdi ki" küçük bir gülümseme meydana geldi yüzünde.
Babasının aniden hızır gibi yetişerek 'o benim kızım kimse bir yere götüremez!' diyerek evlat edinilme belgesini polislere vermiş, beni yanına almıştı.
ellerini sesli şekilde birleştirerek "evlatlık belgesini göstermişti. İşte bizim hikayemiz böyle başlamıştı."
"O günden beri onların hayatı değil benim hayatım olmuştu. Çünkü hepsi kendi hayatlarından benim için vazgeçmiş, beni iyi etmek için çabalamıştı. Haklarını da yiyemem zaten şu anda onlara kırgın olsam bile sevgimden bir gram bile eksilmedi. Şu kapıdan çıktığımda onlar benim onları affetmem için çabalayacaklar ve ben sonunda kıyamayıp affedeceğim, yine bir aile olacağız. Peki Azat bey sizinle ne olacağız?"
Gözlerinin tam içine net bir şekilde bakarak "bir yabancı? bir arkadaş? bir düşman? yada büyük bir aile?" dizlerine ellerini yerleştirerek göz temasını kesmeden devam etti "Sizce ne oluruz. Ben söyleyeyim bana nasıl gelinirse öyle giderim ne bir eksik nede bir fazla ama şöyle bir şeyde var ki bana anlatmanız gereken çok şey var diye düşünüyorum haksız mıyım?" diyerek bitirdi cümlelerini.
Azat bey sertçe yutkundu. Kızı sözlerinde haklıydı.
Peki gerçekten kızlarındaki yeri ne olacaktı. yabancı bir? ara sıra görüşen, varlığı yokluğu bir olan arkadaş? yada bir aile?
Seçim yapmasına gerek bile yoktu o kızına aile olmak istiyor, kaybettikleri zamanı telafi etmek istiyordu. Derin bir nefes alarak "Bunun için biraz geriye gideceğiz. Sana ailemizin tanıtmanın zamanı geldi. En baştan." dedi kararlılıkla.
İkisi de birbirine en kararlı bakışlarını atıyordu. Ancak hiç şüphesiz Azat beyin söyleyecekleri ve Derin'in kararıyla bu odadan her hangi bir sıfatla ayrılacaklardı. Bakalım ne olacaktı?
Umutların tükendiği anda küçük bir umut tohumu konar yüreğine ancak farkına varmazsan bu umudun yine kaydedersin küçük tohumu.
Bu söz hikayemizde önemli bir rol oynuyor. İlerde tekrar karşımıza çıkacak.
Bölüm sonu.
Daha fazla yazardım ama bu seferde çok uzun olacaktı bu yüzden burada kesiyoruz.
Bölüm hakındaki düşünceleriniz?
Sizce bilinmeyen numaradan kim mesaj attı? |
0% |