@demirhan_asel
|
Derin Doğa'nın (Asel Güneş Demirhan'ın) Anlatımıyla, Kalbim o kadar hızlı atıyor ki anlatamam, resmen yerinden çıkmak için çabalıyordu. Babam yani Murat babamdan bahsediyorum elindeki zarfı bana uzattığında ne yapacağımı bilememiştim. Daha önce okuduğum bu mektubu tekrar okuyor, her bir kelimesini aklıma kazımaya çalışıyordum.
Sevgili Murat Doğa, Bu mektubu sana yazma sebebim gerçeklerin bir bir ortaya çıkması yüzündendi. Kızın yani üvey kızın Derin gerçek ismiyle Asel Güneş. Öz babası tarafında bulunmasına az bir zaman kalmıştı. Sana haber vermemin sebebi bu duruma dur demek istememden. Öz ailesinin nasıl insanlar olduğunu sende az çok benim gibi biliyorsun. Ancak yinede bir şans vermek isteye bilirsin. Ama hatırla kızının vücudundaki o izleri hatırla Murat bunu yapmak istediğinden emin misin? Bana güvenmeye bilirsin bu yüzden seni bir yere davet etmek istiyorum. Bizzat baş başa seninle konuşmak istiyorum. Lütfen bu ricamı geri çevirme ve gel. Çünkü eminim öz ailesini benden dinlediğin zaman neden kızını onlara vermemen gerektiğini anlayacaksın. Sevgilerle M.D Babamın konuşmasıyla ona bakmak zorunda kaldım "Kızım biliyorum bize kızgınsın" yanıma geldi önümde diz çökerek iki elimizde tutu. Mektup hala elimdeydi. "Ama nasıl inanmazdım. Hele ki bu yazanlardan sonra" dedi
"Buluştun mu?" dedim gözlerine boş boş bakarken. "Ne?" dedi anlamaz gözlerle bakarken. "Bu mektubun sahibiyle buluştun mu? Seni gördüm arabaya biniyordun. O adam veya kadınla buluşmaya mı gittin?" dedim
Babam bana bakarak "Evet, evet gittim. Ama emin olmalıydım." derken evde bir zil sesi yankılandı. Azat bey "Kızım senden ricam kapıyı sen açabilir misin?" dedi nazik bir şekilde. Neden böyle dediğini anlamasam da aşağı merdivenlerden inerek kapıya ulaştım. "Baba bak eve girmem için çağırdıysa-" derken beni görmesiyle sözü yarım kalmıştı. Şaşkın bir şekilde bana bakarken, ben ona Şirince gülümsedim "Komutan?" dediğimde "Güneş, Güneşim. Senin ne işin var burada." "Gelemez miyim komutan?" diye dalga geçtiğimde. Yanlış bir şey demiş gibi kaşları çatıldı "Yani gelebilirsin de bir anda seni görünce şaşırdım. İstediğin zaman gel hatta hep gel..." derken susmayacağını anladığım için artık konuşmaya başladım. Ayak ucumda yükselerek elimle ağzını kapattım. "Sen susmak nedir bilmez misin üsteğmen?" derken o bu hareketlerime şaşırırken, ben kolundan tutup içeri çektim onu.
Hala bana şaşkınca bakmaya devam ediyordu. "Bana o şekilde bakmaya devam edecek misin?" dedim gülerken. Ne garip az önce kötü hissederken şimdi gülümsüyordum. Kendine gelmek için başını sağa sola salladı. "Sadece şaşırmıştım. Ama seni görmeyi sevdim küçük" eşsiz bir gülümseme sunarak "Hep görmek isterim" dedi
Yüzümün kızardığını hissettiğim için hızla arkamı dönerek "Ben gidiyorum ister gel ister gelme komutan" diyerek bir adım atmıştım ki belime sıkıca dolanan kollar yüzünden durmak zorunda kalmıştım "Gitme" tek bir kelime acı bir geçmişi yansıtabilir mi? O tek bir kelimeyle kalbimde bir acı hissetmemi sağlamıştı. "Gitmiyorum sadece yukarı çıkacaktım" dedim fısıltıyla. O ise hala sıkıca sarılıyordu bana. Transa gibi gitme diyordu. Arkamı dönmeye çalışsam da o kadar sıkı tutuyordu ki bu imkansızdı. Canımı acıtmıyordu ancak çok sıkıydı. Yüzümü omzuma anlını yaslamış olan adama döndürdüm, sağ elimi kaldırarak saçlarına dokundum. "Komutan, hiçbir yere gitmiyorum. Bana bak lütfen." dedim
Başını omzumdan kaldırarak kızarmış gözleriyle bana baktı. "Gitmiyorsun" "Gitmiyorum" dedim gülümsemeye çalışarak. "Ama biraz daha sıkarsan içim dışıma çıkar komutan" dediğimde hızla benden ayrıldı, hasar kontrolü yapmaya başladı. "İyi misin? canın çok mu acıdı?" diye sorular sorarken "çok konuşuyorsun komutan. sadece dalga geçmiştim" diyerek şirin bir gülümseme sunmuştum ki arkadan bir ses geldi "komutanım affedersiniz ama götüm dondu yani biran önce içeri geçseniz de benim bir taraflarım ısınsa" Bu Murat Aytekin’in sesiydi. "En güzel anlarımın katilisin Murat! hatırlat bir ara seni fazladan bir antrenmana sokayım" dedi ona dönerek sert bakışlar atıyordu. Hadi ama bu az önce üzgün bakan adam nasıl bir anda sert bir bakış atabiliyor? "Ama komutanım" "Geç, başlatma şimdi komutanından. Peşime takılıp geldin birde hala söyleniyorsun" dedi sinirle Agah komutan. "Hadi beyler gelen gelir gelmeyen kalır. Ama kapıyı kapatsanız iyi olur içerisi soğumaya başladı." Dediğimde Agah komutan yüzüme baktı, iki saniye soğuk görse kızaran yüzüme kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. "Kapat Murat kapıyı Güneşim üşümesin" ilk sözlerine sert bir şekilde söylese de Güneşimden sonrasını o kadar yumuşak söyledi ki şaşırmıştım. Murat Aytekin "Tabi komutanım" diyerek kapıyı kapattı ben yukarı çıkarken onlarda peşimden geliyordu. Azat beyin çalışma odasının önüne geldiğimizde kapıyı iki kez tıklattım. İçerden "Gel!" sesi duyduğumda yavaşça kapıyı açarak içeri girdim "Gel kızım" demişti Azat bey ayağa kalkarken, babamda kalkmıştı. Azat bey oğluna yönelecekken Murat Aytekin hızla babamın yanına gelerek "Murat bey sizinle tam tanışamadık. Ben Murat Aytekin” elini zorla öpmeye kalkmıştı. Babam "oğlum dursana, bırak elimi" dese de Murat Aytekin hala öpmeye çalışıyordu. Sonunda Agah komutan onu ensesinden tutarak geri çekti "Komutanım ne yapıyorsunuz ya köpek eniği miyim ben!" dedi Murat Aytekin. Sanki bu lafı daha önce duymuştum. Agah komutan "köpek eniklerinden farkın var mı aslanım?" dedi Yalnız cümle biraz tuhaf oldu az önce köpek eniği derken sonda aslanım demeyende ne bileyim yani. "Ayıp oluyor ama komutanım. O kadar biricik komutanımız, kalbimizin tek sahibi komutanımız dedik bağrımıza bastık sizin bana yaptığınıza bakın komutanım. Bu hiç komutanlığınıza sığar mı komu-" derken Agah komutan "Hay komutanın kadar başına taş düşsün" diyerek sözünü kesti. Cümlenin içinde o kadar komutan lafı geçmişti ki sayamadım bile. Murat Aytekin "Allah korusun komutanım siz beni öldürmek mi istiyorsunuz?" diyerek Agah komutanın vücudunu gösterdi "Bu vücudunuz kadar başıma taş düşmesini bırakın sadece kolunuz kadar düşse ölürüm zaten ben" dedi abartarak. Ben gülmemeye çalışırken Agah komutan önce ciddi bir şekilde dinlemiş sonraysa "Eğer susmazsan ben ellerimle seni boğarak öldüreceğim Murat!" dedi dişlerinin arasından. Murat Aytekin sertçe yutkunarak, fısıltıdan farksız sesiyle "Tamam komutanım" elini ağzına fermuar kapatır gibi yaparak "sustum" dedi Azat bey oğluna dönerek "Hoş geldiniz evlat" dedi gülümserken. Ama sanki bu buruk bir gülümseme gibiydi. Agah komutan sadece başını sallayarak "Hoş bulduk baba" demekle yetindi. sanırım uzun süredir görüşmedikleri için aralarında bir soğukluk vardı. Murat Aytekin'in dikkatini küçük sehpada duran kağıt çekmişti. Hem eline alarak "Komutanım" dediğinde Agah komutan ona sertçe bakarak "ben sana konuşma dedim mi Murat?" dedi Murat Aytekin "ama komutanım bunu görmeniz gerek" dediğine Agah komutanın kaşları çatılarak kağıdı eline aldı. Bir bir yazıları okurken boynunda ve anlındaki damarlar resmen sinirden ortaya çıkmışlardı. Tamam, aklıma not asla sinirliyken komutana yaklaşma. "Kim göndermiş bunu?" diye sordu babasına bakarak Azat bey oğluna dönerek "Otur evlat, bizde onu konuşuyorduk siz gelmeden önce" dedi Ben çift kişilik koltuklardan birine otururken Murat Aytekin yanıma oturmuştu lakin bu bir saniyeden kısa sürmüş, zira Agah komutan onu bir çöpmüş gibi ensesinden tutarak hiç zorlanmadan arkaya doğru atmıştı. Şaşkınca onlara bakarken kapı çalındı Polat, Altan ve Ali öz amcalarım içeri girdi. Yalnız yalarına biri daha vardı onlardan bir hayli kısa biriydi 1.85 gibi bir boya sahip siyah saçlı açık kahve gözlü yakışıklı bir adamdı. "Eniştem sayılan eniştem" diyerek giriş yaptı. Azat bey bana bakarak "bu sana anlattığım Çınar, Begümün kardeşi" dedi Çınar bey beni fark edince hemen bana yöneldi. hızla bana sarılarak yaşlılar gibi sağa sola salladı "ah benim kınalı kuzum, can parem. Hoş geldin evine, yuvana Asel'im" diyerek sarılmaya devam ediyordu ki biri onu üstümden sertçe çekti "Bıraksana lan kızı, daha ben sarılamadım!" diyen kişi tabi ki öz amcam olan Ali Demirhan’dı. Çınar bey ona göz devirirken, aniden Azat beye dönerek "sen beni mi anlatın yeğenime eniştem?" dedi heyecanla. Azat bey sen olmammışsın bakışları atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Babam boğazını temizleyerek "Artık konuşmaya başlasak mı? bu konu iki tarafa da zarar veriyor çünkü" dediğinde herkes ona hak verdi ve boş bulduğu yerlere oturdu. "Biliyorsun ki mektup bana geldiğinde yazan saat, tarih ve yere gittim kızım" diye sözlerine başladı babam Geçmiş Mektubun geldiği günün ertesi günü sabah saatleri, Murat bey eşinin zor uyuduğunu gördüğü için sessizce yataktan kalkarak, üstünü değiştirdi. Hızla arabanın anahtarını, telefonunu ve cüzdanını alarak evden çıkmak için merdivenlere yöneldi. Bu sıralarda ev halkını uyandırmamak için bir hayli yavaş hareket ediyordu. Evden çıkarak garaja yönelen Murat bey, hemen garaj önündeki aracına binerek kontağı çalıştırdı. Mektupta yazana göre bir çay bahçesinde buluşmak istemişti yazan kişi. Murat bey çağıran kişinin kim olduğunu bilmediği için evden çıkmadan önce ruhsatlı olan silahını da almayı unutmamıştı. Mektupta yazan çay bahçesine geldiğinde hızla içeri giren Murat bey, belindeki silahı kontrol etmeyi de unutmamıştı. Bahçe kısmının en arka tarafında yalnız başına oturan bir yaşlı adam gören Murat bey, bu mektubu yazan kişinin o kişi olduğunu düşündürtmüştü ona. Yaşlı adam başına dikilmiş adamla masaya diktiği gözlerini çekerek ona yöneltti "Gelmişsin evlat" diyerek oturmasını işaret verdi. Murat bey yaşlı adamın karşısına geçerek sandalyeyi sertçe çekti, oturdu. "Geldim elbette, kızımla alakalı olan her şeye gelirim" diyerek sert bakışlarla karşısındaki yaşlı adama baktı. Yaşlı adam karşısındaki adamın tavırlarına takılmadan konuşmaya başladı "biliyorsun ki seni buraya Asel için çağırdım" dediğinde Murat bey "Derin" olarak düzelti. Yaşlı adam önemsiz bir detaymış gibi elini salladı "Her neyse, önemli değil ha Asel, ha Derin" dedi Murat beyse "önemli!" dedi sertçe. yaşlı adam başını sallayarak onayladı "Kızının gerçek ailesi hakkında konuşmak için seni çağırdım evlat. Onlar pek tekin bir aile değil hatta hiç tekin bir aile değiller" diyerek başladı sözlerine. Murat bey ellerini masada birleştirerek "Neden kim bu aile?" dediğine yaşlı adam soğuk bir gülümseme sunarak "O aile Demirhanlar. O kız küçüklüğünden beri ailedeki herkes tarafından şiddet ve hakaretler görüyordu. İnanmazsan sana kanıtlaya bilirim" diyerek elinde tutuğu flaşı önüne koydu Murat beyin. Murat bey kaşlarını çatarak aldı flaşı. Umuyordu ki yalan olsundu, yoksa kızını asla o aile yakınlaştırmazdı. "Neyse, bunlar önemsiz detaylar. Ben asıl sana Alpay, Alpay Akçıl'dan bahsedeceğim" dedi. Murat beyin kaşları iyice çatıldı "O kim bu aileyle bağı ne?" dediğinde Yaşlı adam "o Asel’in yani Derin'in öz ve öz dedesi anne tarafından. O adam Asel'e küçüklüğünden beri yapmadığını bırakmadı. Yasaklı maddelerden tut zararlı her bir kötü alışkanlığa bulaştırdı. Onun yüzünden Asel'in astımı var haksız mıyım? Gerçi sen benden daha iyi bilirsin." dediğinde Murat beyin düşünmesine bile gerek yoktu biliyordu hastane raporlarında her şey yazıyordu. Murat bey başını sallayarak onayladı. yaşlı adam devam etti sölerine "Asel zor kaçtı onların elinden kaç kere karakola gitmeye çalıştı küçücük çocuk" dediğinde Murat bey hızla sözünü keserek "Siz neden yardımcı olmadınız?" dediğinde Yaşlı adam acı bir gülümseme sunarak "Denemedim mi sanıyorsun evlat? çok denedim ama geç kalmıştım. Torunum öldüğünde canım çok yanmıştı ancak en azından kurtulduğunu düşünmüştüm. Şimdi ise tekrar canını yakmak için uğraşacaklar. Onlardan torunumu koru evlat canını artık yakamasınlar" dedi Murat bey oradan ayrıldığında aklında olan tek şey kızını korumaktı. Ancak elindeki flaşı fark edince arabaya geçerek, hızla iş için kullandığı bilgisayarı açtı, flaşı takarak olan vidoları tek tek acıyla izlemeye başladı. Bir süre sonra dayanamayan Murat bey serçe bilgisayarı kapatarak, yan koltuğa attı, direksiyona ardı ardına vurmaya başladı. O görüntülerde kızının çektiği acıları görmek canını yakmıştı. Yaşlı adamın tam anlattığı gibi her şey vardı. Diğer taraftan Merdan Demirhan keyif kahvesi söyleyerek içmeye başladı. Yanına gelen adamıyla ona hiç bakmadan konuşmasını işaret verdi "Efendim Murat bey videoları izlemeye başlamış" dediğinde Merdan bey "Shop olduğunu anlamaz öyle değil mi? Eğer anlarsa kendinize bir mezar yeri kazın beni hiç yormayın" dediğine Koruma sertçe yutkunarak "Anlamaz efendim siz rahat olun" dedi Merdan bey sessizce "güzel oyun asıl şimdi başlıyor. Yaptıklarının cezasını çekeceksin eski dostum" dedi keyifle. Nitekim öylede oldu Murat bey shop olduğunu hiç anlamamıştı. Karısının zoruyla Demirhan ailesiyle konuşmasa, Azat bey askeriyede bu görüntülerin shop olduğunu çözmese hiçte anlaşılmayacaktı. Bu görüntülerden sadece Murat bey ve Azat beyin haberi vardı çocukları ve kadınları üzmek istememişlerdi. Tabi birde sonradan olaya dahil olan Timuçin beyin haberi vardı. Yazar Anlatımıyla Gümüz, Agah öz dedesinin bu kadarını yaptığını duyduğunda deliye dönmüştü. Ayağa kalkarak sert bir şekilde önlerindeki küçük komedine tekmeyi geçirdi "Senin ben gelmişini, geçmişini, haysiyetini sikiyim. Pezevenk herif seni o yattığın mezarda bile rahat bırakırsam benim adımda Agah değil lan! Sen kim köpeksin cibilliyetini siktiğimin çocuğu. Ulan ölmeyecektin ölmemeliydin! Senin her bir uvuzunu tek tek koparıp yakardım!" Agah küfürlerine devam ederken Murat Aytekin şaşırmıştı. Öz ve öz dedesinin yaptığını belki düşman yapmaz diyecekti ancak her gün o kadar çok şeyle karşılaşıyor ki diyemiyordu. Yinede bir dedenin bu kadarını yapması ne kadar şerefsiz , yaşamaya hakkı olmadığını gösterirdi. Gerçi o da zamanında yaşamamış mıydı? Polat ise başı önde duruyordu bilmeliydi, bilmeliydi. Kendisine yaşattıklarını bir bir unutmamasına rağmen yeğenine bunu yapacağını tahmin etmeliydi! Altan sesini çıkaramıyordu. Ne diyebilirdi ki? Sadece keşke ölmeseydi de bu yaşattıklarının mislini ona yaşatsalardı. Ali donmuş bir şekilde yere odaklanmıştı. En küçük kardeş olmasından kaynaklı babasına karşı bir sevgisi vardı. Tabi bu abilerine yaşattıklarını gördükten, öğrendikten önceydi. Saçlarını karıştırarak ayağa kalktı. Yerinde durmakta zorlanıyordu. Aklından geçen hiç şüphesiz o yattığı mezarı yerinden yerle bir etmekti. Ancak yapamayacağını da bilincindeydi. Çınar Akçıl, Begümün kardeşi ancak kendisini sürekli abisiyim diye tanıtan adam. Anne ve babası töreye kurban gittiğinden beri amcalarıyla birlikte kalıyorlardı. Asel ise doğduğunda onu dayısı olarak görmüştü. Küçük prenseslerini kaybettiklerini öğrendiği zaman yıkılmıştı. Ancak ayakta tutması gereken bir ailesi olduğu için hep gülümsemeye zorlamıştı kendisini.
Şimdi ise tüm gücünün çekildiğini hissediyordu. O yaşlı bunağa hiç güvenmemişti, hep bir şey karıştırdığını o düşünmüştü. Lakin çok üstünde durmamıştı. Keşke dursaydı, dursaydı da prensesleri onlarla büyüseydi. Ayakları kendisini taşıyamadı, yere çömeldi dizlerini çekerek başını kollarına yasladı. Azat zaten baştan Murat beyin ona anlatmasıyla öğrenmişti. İlk zaman sinir krizi geçirmişti. Şu an zaten ayakta zor durumdaydı. Murat bey ise kendine kızıyordu keşke baştan eşini dinleseydi. Derin ne hissedeceğini bilemez durumdaydı. Ne diyebilirdi ki? Öz dedesinin kendisine işkenceler çektirdiğini, ailesinden kopardığını öğrenmişti. Peki ya kurtulmasaydı? Ya Doğa ailesi sadece hastaneye bırakıp gitseydi? O zaman ne olurdu? Tüm çocukluğu acı içinde olurdu... Öz ailesini öğrenemezdi... Doğa ailesi gibi bir ailede büyüyemezdi...
Peki bütün bunları ne için yapmıştı bu adam? İntikam için mi? Kendi oğlundan ne intikamı alabilirdi ki? Hayır bu işte başka bir şey vardı ama ne? Herkes susmuş Derin'in tepkisini bekliyordu, Derin ise hiçbir şey söylemedi bu konu hakkında. Ayağa kalkarak "Benim canım çikolata istiyor. Ayrıca acıktım." Babasına dönerek "Baba bir sarma sarsanda yesek" dedi gülümsemeye zorlayarak kendini.
Herkes Derin'in bu tepkisine şaşırsa da bir gün fena patlayacağını biliyorlardı. Yinede o mutlu olsun diye bu konuşulanları olmamış gibi saymak istiyorsa yaparlardı. Yeter ki prensesleri iyi olsundu.
Murat bey ayağa kalkarak "Yaparım tabi kızım sen iste yeter" diyerek kızına sarıldı. O odada konuşulanlar o odada kaldı Derin için şimdilik... bir gün öyle yıkılacaktı ki belki toplanamayacak kadardı...
Aşağı kata indiklerinde Murat bey oğlu Meriç'e itahfen "Kalk lan eşek sıpası kardeşinle çikolata alın!" dedi. Bahçeye çıkmışlardı ancak bir süre sonra içeri girmişlerdi. Meriç içeriye girer girmez babasının bunu söylemesiyle kaşları çatıldı. Kız kardeşi çikolata isterse genelde ya kendi gider yada kendisini amele gibi kullanırdı. Eğer babası birlikte gidin diyorsa bir sorun vardı. Derin "abi beni Midilli'ye bindirmeyecek misin?" dedi
Meriç gülümseyerek "Biliyordum bir gün Çakıl’ın cazibesine dayanamayacağını, farkındaydım" dedi ve salonun ortasında koltukları kemirmeye çalışan Çakıl'ın ipini tutu. Arsen sadece başını sallayarak onayladı. Ancak abisinin sarılmasına karşılık vermemişti.
Arat'ı uğurladıklarından sonra, Derin Midilli'ye binmiş gidecekken, Arsen'e dönerek "Hey küçük ayı. Neden sende gelmiyorsun bence Midilli ikizimizde taşır. Olmadı Meriç abim taşır" dedi Arsen ne yapacağını bilemeyerek baktı sonra ikizinin ısrarı üzerine kabul etti. Meriç Midilli'nin ipinden tutarken, Agah, Arsen'i Derin'in arkasına bindirdi. Derin "Sıkıca tutunsan iyi edersin Meriç abim hız canavarıdır." diyerek uyardı. Arsen uyarıyı dikkate alarak Derin'in beline sarıldı. Derin, Arsen'in ona sarılmasıyla garip bir his belirdi kalbinde. Sanki, sanki tamamlanmışlık giysiydi. Ve bu hissi sevmişti. Aynı hissi Arsen'de hissetmişti öyle ki yıllardır buruk olan kalbi sanki tekrar canlanmıştı. Onlar dışarı çıkarken Azat bey ve Murat bey her şeyi diğer aile üyelerine anlatmaya başlamıştı.
Derin Doğa (Asel Güneş Demirhan) Anlatımıyla, Çakır'ın üstünde yavaş bir şekilde gidiyorduk, bakalım nerde olduğunu bile bilmiyordum ancak umuyordum ki abim biliyor olsun. "Abi?" diye seslendim.
Abim Çakır’ın ipini tutarken, bana döndü. "Söyle perim ne oldu?" dedi
"Abi bakkalın yerini biliyor musun?" diye sorduğumda aniden durup, kaşlarını çattı, düşündürüyordu. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki "Ben bilmiyorum ama küçük kopyan biliyordur" dedi.
Küçük kopyam mı? "Küçük kopyam?" dediğimde gülümsemesi artmış, arkamda olan Arsen'i göstermişti. "Küçük kopyan o işte." dediğinde ofladım "Abi onun bir ismi var Koray Arsen. Neden ismiyle hitap etmiyorsun? Erez'e de bozuk ikiz diyip duruyorsun" dedim sitemle. Abim sahte bir sinirle bana bakarak "Ben yaşlı bir insanım. Neden yüzüme vuruyorsun ki? Hatırlamaya bilirim isimlerini. Ne var yani birine bozuk ikiz diğerine de küçük kopyan diyorsam!" diye trip attı. Ah hadi ama! En son ben küs değil miydim, ne ara abimden trip yer oldum?
Arsen'e başımı döndürerek baktım "Sen biliyor musun bakkalın yerini?" dediğimde başını sallayarak onayladı. "Tamam, o zaman yolu sen göster" dedim
Zor da olsa markete gelmiştik. Arsen bizi yakınlardaki bir markete yönlendirmişti. Abim Çakır'ı bir demire bağlayarak bir döndü "hadi gelin sizi indireyim" dedi Arsen istemeye istemeye benden ayrılarak abimin uzattığı elini tutarak indi. bende abimi kollarımı uzattım, oda beni kucağına alarak indirdi. Hızla kolunun altına bir beni, birde Arsen'i aldı. Arsen ilk şaşırsa da bir şey demeden yürümeye başladı. Markete girdiğimizde, market arabalarından birini aldık. Arsen binmesini işaret ettiğimde, ilk reddetse de zorla bindirdim. Abim ise o arada kendine kas yapabilmek için o tuhaf içeceklerden bakıyordu. Hızla arabayı çikolata reyonuna doğru ittirdim. Arsen elleriyle sıkıca market arabasını tutu. "Arsen hadi! Çikolataları sepete at " dediğimde Arsen sorgulamadan dediklerimi yaptı. Biz böyle eğlenirken görevlilerden biri bizi gördüğünde rotayı değiştirmek zorunda kaldık. Hızla spor içeceklerinin olduğu yere sürdüm arabayı. Üçgen piramit şeklinde dizilmiş içecekleri devirdiğimizde durmak zorunda kalmıştık. Güvenlikte bu sırada peşimizden gelmişti. Abime baktığımda eli havada bir içeceği tam alacak şekilde kaldığını, ancak bizim piramidi yıkmamızla eli boş kalmıştı. Güvenlik "Siz orada kalın!" dediğinde artık her şey için çok geçti. Güvenlik bizi yakalayarak, ufacık bit çikolata bile almamıza izin vermemiş, dışarı atmıştı. Dışarı çıktığımızda Çakır’ın ortalığı birbirine kattığını fark etiğimizde artık çok geçti. Bazı arabaların farlarını, kaputunu gibi birçok yerine zarar vermişti. Çakır’ın delirmesiyle insanlar bir o yana bir bu yana kaçıyordu. Birinin polisi aradığına emindim. Ki çok geçmeden polis siren seslerini duymaya başladık Abimle birbirimize bakarak "işte şimdi sıçtık!" dedik. "Bu at kime ait!" dedi polis memurlarından biri. Meriç abim “o at değil midilli. Ayrıca onun bir ismi var Çakıl!” dediğinde Polis memuru alayla “tabi bunu merkezde de anlatırsınız” dedi Şu an nerede olduğunuzu soracak olursanız nezarethanede diye cevap vermemi bekleyebilirsiniz ancak hayır. Amirin odasına babalarımızın gelmesini beklerken içecek bir şeyler eşliğinde pasta yiyorduk. Tabi Çakır içinde havuçlu pasta almışlardı. Ancak Çakır’ın pastadan çok dikkatini çeken bir şey varsa o da amirin şapkasıydı. "Bıraksan evladım şapkamı! Sana havuçlu pasta aldım gidip onu yesene!" diye söylensene Çakır inatla şapkayı istiyordu. Kapı hızla açıldığında Babam, Miran abim ve Polat bey, Azat bey, Yalın girmişti.
Babamlar amirle konuşarak anlaşmıştı. Çakır’ı da alarak bahçeye çıktığımızda babam Arsen'le beni arabaya yöneltirken Meriç abim gelmek istediğinde "Sen midilinle gelirsin oğlum" diyerekten araca almamıştı. İşin garibi diğerleri de arabalarına binmesine izin vermemişti. Abim arkadan bağırarak "O bir Midilli değil. Adı var onun Çakır!" sonra midiliye dönerek "Sen takma güzel oğlum onları" diyerek seviyordu onu. Eve geldiğimizde abim hala gelememişti. Sanırım Çakır yorulmuş bu yüzden de bir yerde durmuştur. İçeri girdiğimizde annemler önce endişelenmişti sonra ise annem "Geç bakalım Derin" diyerek beni salona yönlendirdi. Ellerimi bir birine kavuşturarak koltuğa oturdum cezamı bekledim. "Hayır, anlamıyorum, her seferinde nasıl karakolluk olabiliyorsunuz?" dediğinde Şirince gülümseyerek "ama anne bu sefer ben suçlu değilim ki!" diye itiraz ettim ama annem ben kül yutmam bakışlarını atarak "önce marketi bir birine katınız sonra Çakır’ın arabaları parçalamasını engelleyemediniz! İnsanları rahatsız ettiniz" dediğinde susmak zorunda kaldım çünkü haklıydı. annem derin bir nefes alarak "Cezalısın!" dedi Ne? Ne cezası anne? Ben şaşkınca anneme bakarken Melek hanım "Sende öyle Koray." dediğinde o da annesine şaşkınca bakıyordu. Babama döndüğümde başını sağa sola salladı bir şey yapamam gibisinden.
"Niye ya!" dedim huysuzca "Bak bir de niyetini soruyor. Kızım sen beni deli edeceksin. Ay Murat tansiyonum çıktı ilaçlarımı getir" dediğinde herkes endişelenirken, ben ve babam yerimizden kımıldamadık.
"Anne senin tansiyonun yok ki." dediğinde keşke demeseydim dedim. Çünkü annem beni öldürecek gibi bakıyordu. Şirince gülümseyerek "Oldu o zaman ben cezama razıyım" dedim
Annem bana kötü kötü bakarken "O abin olacak üretim hatası geldiğinde, ona da ceza vereceğim. Çok sevdiği atından ayırdığımda görsün gününü" diyerek Melek hanımla ve diğer kadınlarla gitti. Evet öylece gitti. "Az önce ne oldu?" dedi öz olan Ali amcam
Babam "Alışırsın hep böyleler" dedi umursamazca.
Yeni aymış gibi babama dönerek "Benim cezam ne?" dedim korkarak.
Babam durumum vahim olduğunu gösteren yüz ifadesiyle "Çikolata-" aniden sözünü keserek bağırdım "Ben çikolatasız yapamam. Anne bir daha söz sözünden çıkmayacağım" diyerek peşinden gidecektim ki Miran abim salona girdiği gibi ben çıkamadan belimden tutarak havaya kaldırdı. "Nereye böyle Ay kızım?" dedi
Gözlerimi doldurdum, dudaklarımı büzdüm, küskünde abimin gözlerine baktım. "Abi" dedim titrek bir sesle.
Eminim arkadaki insanlar bu halime şaşırıyordur. Şaşırmayın canım ben çizgi filime bile ağlayan insanım. Bu yüzden kötü bir şey düşünsem hemen ağlarım. Çok duygusal biriyim ve bu durum bazen çok sıkıntı çıkarabiliyordu.
Abim gözlerimin içine bakarak "Abim?"
Burnumu çekerek "annem bana çikolata vermeyecek " dedim
Abim sanki 8 yaşındaki halim aklına gelmiş gibi durgunlaştı. Ya şeker abim benim küçükken hep ondan çikolata isterdim kıyamadığı içinde annemlerden gizlice alır verirdi.
"Tamam abim ben veririm" diyerek beni yere indirdi cebindeki çikolatayı çıkarıp verdi. "Aslan abim be!" diyerek elinden çikolatayı aldım. O sırada babam "Kızım sen beni dinlemiyorsun ki güzelim." dediğinde ona anlamazsa baktım "Annen çikolata yasağı koymadı. Çikolatalı pasta cezası verdi" dediği kalbimi tutum ölüyorum anlasana pasta olmazsa ben yaşayamam. Azat beyler endişeyle yanıma gelirken babam ve abim bu duruma alışık oldukları için hiç oralı olmadılar. Azat bey "Kızım iyi misin?" diye sorarken öz amcam olan Polat bey "su getirin Ali" diyerek kardeşlerini yönlendiriyordu. Kuzen olan tayfa çoktan kendi evlerine gitmişti. Sanırım benim önce çekirdek aileme alışmamı bekliyorlardı. Babam ise Azat beyin kızım demesiyle birlikte yanıma damladı hatta ışık hızında geldi desek yeridir. Şaşkınca ona bakarken yüzümü ellerinin arasına alırken "İyi misin güzel kızım?" dedi
Oha babam Azat beyi kıskanıyor olmasın. Yok ya niye kıskandın ki? Sonuçta Azat beyi tanımıyordum bile.
Agah komutan ise yanımdan hiç ayılmıyordu. Ay bir çekilin önümden nefes alayım demek vardı da ben sakince boğazımı temizleyerek "İyim bir an babam öyle diyince biraz şey oldu da" dedim ama düzgün bir cümle bile kuramadım Miran abim bir anda beni kucağına alarak "Hadi bakalım yatağa" dedi ani havalandırmasıyla küçük bit çığlık koptu dudaklarımdan "Ay! Abi yavaş ya" dediğimde.
Miran abim "abin kurban olsun sana Ay kızım" dedi Ben küs olduğumu hatırlayınca, ayaklarımı sallayarak "Bırak beni ben sana hala küsüm!" dedim huysuzca.
Miran abim beni yavaşça tekrar yere bıraktığında üstümü düzeyim, "Ay kızım yetmez mi bu kadar küslük?" dese de onu takmadan Agah komutana yöneldim.
Nedense ona o mağaradan beri bir sıcaklık hissediyordum. "Agah’cım" diyerek ona baktım.
İlk şaşıran Agah komutan, kendini toplayarak "Güneş’cim?" dedi
Miran abimse kuduruyordu arkada. Kudursun da ona hala sinirliydim. "Açım ben" diyerek direkt olaya girdim. ilk gözlerini kırpıştırdı, safça bana baktı. Ne dediğimi anladığındaysa "Tamam, ne istersin?" diye sordu. Ya şu an çok tatlıydı ısırırım o yanaklarını. Koskoca komutana dediğime bak. Ama çok tatlıydı. Karnımın guruldamasıyla düşüncelerimden çıkmakla kalmayıp azıcık utandım. Ama açtım canım ben. Sonuçta her insan yemek yemeli ki yaşamaya devam etsin değil mi? Düşündüm tekrar düşündüm "Sarma!" dediğim anda babam bana bakarak gülümsedi Agah komutan ise telefonunu çıkartıyordu "Ne yapıyorsun?" diye sordum o ise bana gayet rahat bir şekilde "Sarma istemedin mi? Bende sipariş veriyorum işte" dediğinde ona nasıl baktım bilmiyorum ama "Yanlış bir şey mi yaptım?" dedi
Babam buna karşılık ufak bir kahkaha atarak "O sadece benim sarmalarımı yer evlat" bana göz kırparak devam etti "Dışarıda yapılanlardan pek hoşlanmaz, zorda kalmadıkça ve canı çok çekmedikçe yemez" dedi Agah komutanın kaşları çatılmış düşünüyordu. Diğerleride pek farklı değildi hele ki Azat bey bir tuhaftı. Yarım saat sonra,
Şu an hayatımın en tuhaf anını yaşıyor olabilirdim. Tüm aile sarma sarmakla kalmıyor, Timuçin beyde, Alpaslan abide sarma sarıyordu. Bu duruma nasıl geldik diye sorarsanız o biraz tuhaftı açıkçası. Sadece sarma istediğimi söylemem bile onlar için yeterliydi. Babam eve gidelim diye tutturunca burada da yapabileceğini hatta hepimiz yardım edeceğiz dediler. Ancak biz tam işe başlarken Timuçin bey ve Alpaslan abide geldi yardım etmeye koyuldu. Miran abimin Agah komutana söylediklerimi duyuyordum "Öyle değil oğlum ince ince saracaksın. Sıkı olusunda içine su girmesin. Derin sevmez pek öyle" dediğinde Agah komutan ona sert bir bakış atmış daha ince sarmaya başlamıştı. Babam ise Azat beye söyleniyordu "Bu nasıl yaprak Allah aşkına. Size ben bir yaprak getiriyim bir ara. Bundan saram olmaz. Neyse en azından kızımın nevsini alır" diyordu.
Ben ise limon kesiyordum. Zeytin yağlı, limonlu ve salçalı sarmaya bayılırdım. Kapının oradan ses gelmesiyle hepimizin kafası oraya döndü "Ne oluyor lan burada? Ne kaçırdım ben anasını satıyım" diyen şok içinde bir Meriç Doğaydı. Sonrası belliydi zaten abim de bize katılarak sarma sarmış, istediğimden çok daha fazla sarmam olmuştu. Tabi bu durum pekte iyi değildi. Yiyebildiğimin en üst seviyesinden de yukarı çıkarak yemiş karın ağrısı yüzünden hastanelik olmuştum. Evet, evet hastanelik olmuştum. Bu durumdan annemlerin haberi yoktu onlar çoktan uykunun derinliklerimdeydi. Bizde gizlice hallediyorduk anneme yakalanırsam kesinlikle çikolata cezam artardı. Hastane odasında gözlerim yavaşça kapanırken telefonuma bir bildirim düştü. Bilinmeyen numara Bazen kendimi sorguya çekiyorum nasıl sana bu kadar tutuldum diye lakin cevap bulmayı bir kenara bırak sana daha çok bağlanmaktan kendimi alı koyamıyorum. Bir mesaj sesi daha geldiğinde artık gözlerini açık tutmakta zorlanıyordum. Bilinmeyen numara, Kalbime zorun var gibi güzelim lütfen kendine dikkat eder misin? Sen kötü olursan bende kötü olurum.
Uykunun tatlı kollarına kendimi bıraktığımda son okuduğum şey bilinmeyen kişinin mesajıydı.
Aşk? Aşk dediğin nedir ki? Önce bir insanda etkilenirsin, sonraysa hoşlaştın artar. Ya sonra aşık mı olursun? bana göre aşk sadece geçici bir hevesten ibarettir. Ama sevda gerçek sevda bir başkadır... Bölüm sonu. Bölüm hakkındaki düşünceleriniz. Diğer kitabım olan Gerçek Sevdaya bakmak isterseniz altı bölüm kadar mevcut. Güneşli günler dilerim…
|
0% |