@demirhan_asel
|
Yazar Anlatımıyla Toplantıdan Birkaç Gün Önce; Demirhanlar, Demirhanlar her zamanki gibi sesiz sakin akşam yemekleri yemekle meşgullerdi, Ama bedenleri burada olsa da akılları her zamanki gibi ailenin en küçük üyesi Asel Demirhan'daydı. Azat bey bu sessizliğe daha fazla dayanamamış olacak ki " çocuklar" diye seslendi. Hala ona bakmayan çocuklarını görünce sıkıntılı bir nefes aldı. Biliyordu akıllarının nerde olduğunu zira onunda aklı küçük kızındaydı. Sessizce yemek yiyen eşine baktı Azat bey. Yemeğiyle oynayan karısını görünce, ellinin üstüne elini koyduğunda, karısı irkildi bir an sonra elin sahibine baktı kocasıydı. Bunu görünce çatalıyla yemeğini oynamayı bırakıp, eşine döndü, gülümsedi. Eşinin ona buruk bir gülümsemeyle baktığını fark eden Azat beyde, buruk bir gülümseme gönderdi. Zira şuana kadar aileden hiç kimse gerçek bir gülümseme oluşmamıştı yüzünde. Eşinden gözünü alıp, sofradaki diğer aile üyelerine baktı Azat bey, Arat Demirhan boş tabağına öylece bakıyordu, Yalın Demirhan yemeğiyle oynamaktan haşatını çıkarmıştı, Koray Arsen Demirhan sandalyesinde oturmuş masanın altından elleriyle oynuyordu. Derin bir nefes alan Melek hanım, çocuklarına seslendi. Bu sefer annelerinin sesini duyan oğulları annesine baktı. Melek hanım ona bakan oğullarına babalarını işaret etti. Bunu gören Demirhanlar babalarına baktı. Arat "bir sorun mu var baba?" Azat bey ona soru soran oğluna bakıp "bende onu soracaktım oğlum size ne bu haliniz?" bunu duyan Yalın Demirhan gerildi. Tabi bu babasının gözünden kaçmamıştı. Zira o bir Albaydı gözünden kaçmaması oldukça normaldi. Yalın babasının sorusuna cevap vermeden önce kendini hızla toparladı "ne sorunu baba her şey aynı bir sorun yok en azından benim için" dedi Arat "hayır baba bir sorun yok aklım müvekkillerimden birinde kaldı sadece" Koray Arsen de kafasını iki yana sallayıp işaret diliyle "sorun yok baba" dedi. Koray Arsen Demirhan uzun zamandır konuşamıyordu. İkizini kaybettiği gün tranva sonucu sesi gitmişti. Bu yüzden tüm aile işaret dili öğrenmiş ve Koray Arsen ile o şekilde iltibas kurabiliyordu, daha sonra konuşup konuşmayacağı ise tamamen muammaydı. Doktor tranvaya bağlı olduğu için sonradan konuşabilir yada konuşamaya bilirde demişti. Bu zamana kadarda ağzından tek bir kelime dökülmese de ailesi konuşabilmesi için her şeyi yapıyordu. Ama Koray Arsen'in hiç umudu yoktu. Ona bir umut ışığı gerekiyordu… Tabi o bu konuşamayışına üzülmüyordu. O sadece ikizini düşünüyordu keşke dedi içinden, keşke o tapu ikizim değil de ben almaya gitseydim. Ama o zamanlar sadece 5 yaşında bir çocuktu. Azat beyin gözü boş olan iki sandalyeye kaydı. Diğer aile üyeleri babalarının nereye baktığını bakmak için kafalarını çevirmediler bile. Çünkü o boş olan ama her zaman kimseyi oturtmadığı iki sandalyeye baktıklarını biliyordu . Azat bey önce tam karşısındaki sandalyeye baktı, masanın diğer ucu, Büyük oğlu o sandalye için hep kavga etmişti kardeşleriyle oraya o geçmeliydi hem tam sol yanına, kalbinin yanına denk gelen sandalyeye kız kardeşi oturacaktı aksi mümkün bile olamazdı. Oldu da oranın sahibi küçük Agah olmuştu. Kız kardeşini de yanına oturmuş, yemeklerini özenle yedirmiş, huysuzluk yaptığında ve yemeğini yemediğinde ise şebeklikler yapmış, öyle yedirmiştir. Şimdi ise büyük oğlu hiç bir zaman bu sandalyeye oturmayı bırak evin yakınına bile yaklaşamıyordu zira bu acıya dayanamıyordu. Sonra tam sol yanındaki sandalyeye baktı Azat bey. küçük kızı, prensesi, canının canı yoktu artık. Ona ait olan sandalye hep boş kalacaktı, düşüncesi bile üzdü Azat beti başına ağrılar girmeye başladı. Sonra oda da bir telefon sesi yankılandı. Bu telefon Azat beyindi açması gerekiyordu önemli olabilirdi. Sofradan kalkmadan önce "afiyet olsun" dedi ve eşinin endişeli ve meraklı bir şekilde ona baktığını gören Azat bey, karısının anlını öptü. Melek hanım hemen eşine "önemli bir şey değil dimi hayatım?" Azat bey eşine gülümseyip, "Bilmiyorum canım. Askeriyeden arıyorlar bakmam gerek" eşini endişelendirmek istemeyen Azat bey yumuşak bir sesle söylemişti. Babaların bahçeye çıktığını fark eden geri kalan üyede ayaklanıp salona geçti. Zaten yemekleri de bitmişti. Azat Demirhan'ın telefon konuşmasından sonra salonda; Yalın "kendine gel Koray. Yok artık Asel kabullen başkalarını o sanmaktan vaz geç!" diye bağırdı. Abisinin bağırmasıyla irkilen Koray Arsen, kafasını sağa sola sallamaya başladı. “Hayır ölmedi Asel gördüm ben onu” diye işaret diliyle konuşmaya çalışıyor, bir taratanda titriyordu. Ona göre bu doğruydu Asel ölmemişti. Onu okulda gördü işte. Derin demişelerdi ona ama hayır Asel'di o. Araştırmıştı onu ilk gördüğü anda, eve gelir gelmez araştırmıştı. Tek tek fotoğraflarını incelemiş eski çocukluk fotoğraflarını bulup ortaya çıkarıp, karşılaştırmıştı. Ayrıca sol kolunun iç kısmında küçük bir nokta vardı , dış kısmında ise bir büyük iki küçük noktalar vardı, ondada vardı Asel'in kolunda da vardı bundan emindi sadece DNA testi yapmaları ve kanıtlamalılardı gerçi kanıtlamaya gerek bile yoktu o Asel'di bundan oldukça fazla emindi. Kardeşinin titremeye başladığını gören Ara, hemen yanına gidip sarılacak iken Koray Arsen kriz geçirmeye başlamış, duvar dibine yaslanmış dizlerini de kendine çekmiş, deli gibi ağlarken, kulaklarını da abisinin söylediği hiçbir kelimeyi duymamak için kapatmıştı. Zira abisinin her bir kelimesi kalbi acıtmaktan başka hiçbir şeye yapmıyordu. Arat hemen kardeşinin yanına çöktü sarılmış ve kafasını göğsüne yaslamıştı. Bir taraftan da Yalını uyarıyordu susması için "Yalın yeter sus artık görmüyor musun? kriz geçiriyor!" Arat ne kadar konuşsa da Yalın deli gibi gülmeye ve sözlerine devam ediyordu zira oda kırız geçiriyordu "Yeter mi, duymuyor musun abi?!" diye bağırdı "öldü, benim kardeşim öldü! Unutamıyorum, olmuyor, çıkmıyor, kafamdan o anlar!" deli gibi ağlayıp kafasına vuruyordu "olmuyor be abi" dedi isyan edercesine " unutmakta istiyorum. Ama unutursam ya bana kızarsa Asel, ya darılırsa? küsmez o hemen barışır aslında. Ama unutmak istemiyorum onu." daha kısık bir ses ile, o kadar kısık sesle söylemişti ki salon sesiz olmasa duymazdı sözleri.
Melek hanım hemen oğluna sarıldı, saçını okşamaya başladı. Oğulları sadece saçları okşanırsa sakinleşirlerdi. Kocası da pek farkı değildi oda sinirlenince üzülünce saçı okşanır, sarılır ise sakinleşirdi. "oğlum, tamam sakinleş. Geçecek diyemem sana lakin alışacağız, alışmak zorundayız" dedi üzgün sesi ile sonra derin bir nefes alıp devam etti sözlerine. Bu sırada Yalın annesine sarılmış saçının okşanmasıyla sakinleşmeye çalışıyordu "geçmeyecek, hafiflemeyecekte, bu acı hep bizimle olacak. Asel'im gelmeyecek, ne kadar istesek de küçük kızım geri gelmeyecek!" diye sıraladı acımasız baskın ama bir o kadarda fısıltıdan farksız sesi ile. Canı yanıyordu. Yer gece kızının bebeklik odasına gidip, oyuncaklarına sarılıyor, öyle uykuya dalıyordu. Sonra eşinin orda uyuya kaldığın fark eden Azat bey, karısını odalarına götürüp, yataklarına yatırıyor, tekrar kızının odasına gidip, kapısını kapatmadan önce, kızının minik ayaklarına giydiği çorabı alıp, kokusunu içine çekerek, karısının yanına yatıyor, eşini göğsüne çekip sarılıyordu. Bunları derken Melek hanım eşini salonun kapısının orda, ağladı ağlayacak şekilde gördü. Azat bey eşini ve çocuklarını bu halde görünce nerdeyse hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Dayanamadı Azat bey kaçmayı seçti, gidip oğullarına eşinin yanına sarılıp geçecek diyebilirdi ama yapamadı. Çıktı evden gitti her zaman gittiği, kızının eskiden en sevdiği yer olan, deniz kenarına doğru yola çıktı. Sadece orası onu rahatlatırdı şuanda. Eşinin gittiğini gören Melek hanım darılmadı, üzülmedi de biliyordu ki nereye gittiğini eşinin. Dayanamıyordu kocası iliklerine kadara hissediyordu acıyı, biliyordu çok bağlıydı kızına Azat bey. Eline kıymık batsa, saçının tek bir teli kopsa canı yanardı, ağlamalarına dayanmaz için için oda ağlardı. Bu zamana kadar eşi ile birlikte kaç psikoloğa gitti bilmiyordu. Hastaneye yatmadı her şey kayıt altına alınmadan yapıldı. Evde tedavisi yapıldı, zira mesleğini kaybedebilirdi ama onun umurunda bile değildi kızı yanında olsun yeterdi ona. Bu zamana kadar Melek hanım ve ikinci oğlu Arat ile birlikte ailelerini bir arada tutmaya çalıştılardı ne karar oldu bilinmez ama denediler, ailelerine sahip çıktılar.
Zaman geçiyor acı dindiğini sansarken daha da artığını hissedilebiliyorlardı, Demirhanları çok zor günler bekliyor, ama bunun sonu çiçek bahçesine açılacak ise Demirhanlar bu acıyı çekmeye hazırdı.
Bölüm Sonu. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi? Duygular size geçiyor mu? tik tok hesabım: demirhan_asel |
0% |