@demirhan_asel
|
Doğa ailesi sakince evin kapısına yaklaştı. Bu ev yeni bir evdi Murat bey yeni başlangıçların şerefine yeni bir villa almış, gerekli eşyaları taşımıştı. Ancak küçük kızının henüz bir eşyası yoktu. Yarın ilk iş alışverişe gidilecekti.
Evin anahtarını küçük kıza uzattığında, Derin ilk önce afalladı. Neden ona anahtarı uzatıyordu ki?
Murat bey “Hadi bakalım hep birlikte açacağız kapıyı” dediğinde diğerlerinde uydu. Derin çekinerek birleşmiş ellerin üstüne elini koyduğunda, Murat bey anahtarı çevirmeye başladı.
Murat bey kapıyı açtığında eşikten kimse geçmeden önce küçük kızın önünde eğildi. “Seni kucağıma alabilir miyim?” dediğinde, Derin utanarak gözlerini kaçırdı, başını salladı. Murat bey küçük kızı kucağına aldığında, eşine sol elini uzattı.
Meltem hanım hiç tereddüt etmeden eşinin elini tutuğunda, oğlu Meriç’e sol elini uzattı. Hızla annesinin elini tutan Meriçten sonra, küçük kız çekinerek, Miran’a elini uzattı. Bunun üzerine afallayan Miran hızlanan kalbini susturmaya çalışarak, terleyen elini pantolonuna sürdü, küçük kızın elini tutu. Yavaşça eşikten ilk adım atıldığında, Doğa ailesi artık yepyeni bir hayata başlıyordu.
İçeriye girdiklerinde, salona doğru ilerlediler. Murat bey sakince küçük kızı koltuğa bıraktığında, önünde diz çöktü. “Şimdi güzel kızım” kızım ne kadar da güzel bir kelimeydi öyle cennetten bir kelime gibiydi öyle güzel öyle anlamlıydı ki Murat bey gözlerinin dolmasını engeleyemedi. Ama ağlamamalıydı zira karşısındaki bu küçük kız, kızım kelimesini duyduğu an doldurmuştu orman gözlerini. Boğazını temizledi Murat bey “Şimdilik bir odan yok” dediğinde dolu gözlerle bakan kızın ellerinden tutarak “ama yarın ilk iş güzel bir çocuk odası seçeceğiz hatta sen seç güzel kızım. Abilerine nasıl güzel oda seçilir göster” diyerek göz kırptı. Meriç anında atılarak “baba ben odamı gayet de güzel seçtim” dedi huysuzca. Bunun üzerine Derin’in yüzünde ufak bir gülümseme meydana geldiğinde, Meriç büyülenmiş gibi baktı “çok güzel. Bir periden bile güzel” dedi büyülenmiş gibi.
Derin anında utanarak Murat beye sarıldı, yüzün boynuna gömdü. Bunun üzerine Murat bey seve seve kabul etti kendisine sığınan kızını.
Derin ise Murat beye sarılmanın şaşkınlığı ve utancıyla daha da gömdü kafasını boynuna.
Meltem hanım bu manzaraya içi giderek baktı. Allah belki onlara bir kız evlat vermemişti ama hayatlarının merkezine yerleşecek bir kız çocuğu göndermişti.
Miran hırsla erkek kardeşinin yanına gelerek, sert bakışlar atmaya başladı. Küçük bir çocuk olsalarda kız kardeşlerini paylaşanıyacakları onu arabadayken ilk gördüklerinde anlamışlardı.
Meriç abisinin tavrına hiç takılmadan babasına yaklaştı, küçük kızın yüzünü görmek istedi ancak istemekle kadı zira küçük kız çoktan uykunun kollarına kendini bırakmıştı.
Murat bey düzenli nefes sesleri işitmeye başladığında, kucağındaki kızıyla ayağa kalkarak dikkatli bir şekilde yukarı çıkmaya başladı. Arkasından Meltem hanımda geliyordu.
Yukarı kata geldiklerinde, boş olan odalardan birine girecekti ki, o an o odalarda yatak olmadığını hatırladı.
Meltem hanım eşine onu takip etmesini işaret vererek, yürümeye devam etti. Sonunda kendilerine ait olan odanın önüne geldiğinde kapıyı yavaşça açtı. Kapının gıcırdama sesi duyulduğunda, Murat bey kapıyı yağlamayı aklına yazdı.
Sesizce yatağın ortasına yatırdığında, elinde hemen küçük kızın sol tarafına geçti. Kızının üstünüzde örttükten sonra eşine üslerini değiştirmeleri gerektiğini söylediğinde Meltem hanım ayağa kalkarak onayladı.
Hızla geceliklerini giydiklerinde, küçük kız için aldıkları civcivli pijamayı Meltem hanım giydirmeye başladı. Murat bey ise o zamanda odalarında bulunan giyinme odasına bekliyordu.
Meltem hanım kızını giydirdiğinde eşine gelmesini söyledi. Murat bey içeri girdiğinde, odanın ortasında hattının en değerli kızı ve karısını gördüğünde hızla yanlarına gitti. Ancak bir anda duraksadı. O bir erkekti, Derin ise onu yeni tanımaya başlıyordu. Üstelik hafızası da yerinde değildi. kimseye güvenmiyor, anında tedirgin oluyordu. Onu korkutmak istemedi. Bu yüzden yatağa gitmek yerine kendin yattığı yatağın tarafına bulunan tekli koltuğa geçti.
Meltem hanım eşinin bu davranışının nedenini anladığında, yüzünde gülümsemeyle baktı. Eşi inanılmaz bir adamdı ve onunla evli olduğu için son derece şanslıydı.
Murat bey uzaktan bile anlaşılacak derecede rahatsızca uyuyan kızına baktı. Ayağa kalkarak odalarında duvara yaslanmış kitaplığa doğru ilerledi. Bu kitaplığı almasının sebebi içinde hikayeler olmasıydı. Bir kere hastanede kızı uyuyamadığında hikaye anlatmıştı. O zaman rahat bir uyku çektiğini görmüştü. İçlerinden pamuk prenses ve yedi cüceleri seçti. Bunu seçmesinin sebebi kızına ilk bu kitabı okumasıydı.
Tekrar koltuğa geçtiğinde hikayeyi okumaya başladı. “Bir varmış belki de yokmuş…” derin bir nefes alarak kızının yüzüne kısaca baktı. Melekten bir farkı yoktu kızının.
“Tarihin bir zamanında bir ülke krallıkla yönetiliyormuş. Ülkeyi yöneten kral ve kraliçe çok iyi kalpli insanlarmış. Bir de dünyalar güzeli kızları varmış. Kral bir gün kraliçeyi bir hastalık sonucu kaybetmiş. Aradan yıllar geçince tekrar evlenmiş. İkinci eşi çok güzel ama kötü kalpli biriymiş.” Kızının gevşeyen yüzüne bakarak devam etti kitaba.
“Kraliçenin tek düşündüğü güzelliğiymiş. Her gün sihirli aynasının karşısına geçip:
Ayna ayna söyle bana… Var mı benden güzeli bu dünyada?, diye sorarmış.
Hayır efendim, diye cevap verirmiş ayna.”
Meltem hanım küçük kızının üstünü iyice örterek yanına uzandı eşinin okuduğu masalı dinlemeye devam etti. “Bir saat sonra evin yakınlarından bir ses gelmeye başlamış:
Biz tam yedi cüceyiz, 14 kollu bir deviz. Bu ses, evin sahibi olan 7 cüceye aitmiş. Ormana çalışmaya giden 7 cüceler geri dönüyormuş.”
Gece çökmüştü iyice heryer karanlık olsada, gece lambasının ışığında okumaya devam etti Murat bey. Sonunda Pamuk Prenses uyanmış ve konuşmaya başlamış:
Evinize izinsiz girdiğim için özür dilerim ama başıma çok kötü şeyler geldi. Ne olur bir süre evinizde kalmama izin verin, demiş.
7 cüceler, Pamuk Prenses’in haline çok üzülmüş ve istediği kadar onlarla kalabileceğini söylemişler.
Pamuk Prenses ve 7 cüceler çok iyi anlamış ve birbirlerini çok sevmişler.”
Ne kadar uykusu gelsede, gözleri kapanmak için dirensede devam etti Murat bey “Zehirli olan elmaları yiyen Pamuk Prenses hemen yere düşmüş. Akşam eve gelen 7 cüceler onu yerde yatarken bulmuşlar ama bir türlü ayıltamamışlar. Onu bahçede camdan bir kutunun içine koyup başında ağlamaya başlamışlar.
O sırada kapılarının önünden geçen prens, sesleri duyup yanlarına gelmiş ve kutunun içindeki Pamuk Prenses’i görmüş. O anda prensese aşık olmuş. Hemen ona doğru eğilip yanağından öpmüş. Pamuk Prenses, prensin sevgisinin gücüyle gözlerini açmış.”
Kızını ve karısının uyuduğun fark eden Murat bey son satırları okuyup kitabı kapattı “Masalımızın sonunda dünyalar güzeli Pamuk Prenses ile prens birbirlerine aşık olup evlenmişler. 7 cüceler de nikah şahitleri olmuşlar.”
Derin bir nefes alan Murat bey kitabı yakınındaki komidine bıraktı. Sesiz bir fısıltıyla güzel kızının yüzüne bakarak “Bizim masalımızın kahramanı da sensin güzel kızım. Sen geldin hayatımızı anlam kattın. Kız evlat hasretiyle yanan bu yüreğimize su oldun. Bu masalın sonu iyi veya kötü bilinmez ama ne olursa olsun seni kuruyacak bir baban var artık” dediğinde, gözleri artık uykuya dayanamayarak kapandı.
Güneş gün yüzüne daha çıkmadan, ezan sesiyle uyandı Murat bey. Boynunun tutulduğunu fark edince sağa sola çevirmeye başladı.
Hızla yerinden kalkarak, odalarında bulunan banyoya gitti. Abdestini aldığında seccadesinin konumunu doğru şekilde ayarladığın da, namazını kılmaya başladı. Namazı bitiminde duasını etmeye başlayan Murat bey iki elini açarak Allah’a duasını etti. “Allah’ım sana şükürler olsun kız evlat hasreti yaşayan bu aciz kuluna, bir kız evlat gönderdiğin için. Ona en iyi şekilde bakacağıma hiç şüphen olmasın. Gerçek ailesi kimdir bilemem ama bulacağım. Eğer iyi insanlarsa kızımın öz ailesini tanımasını sağlayacağım. Ama senden tek bir isteğim var Allah’ım onun bana acısını gösterme. Gerekirse canımı bile veririm onun için ama yalvarırım onun acısını bana gösterme” diyerek duasını tamamladı, seccadesini katlayarak özenle yerine koydu.
Namazı bitiğinde, aşağı inerek kahvaltı hazırlamaya başladı. Güzel kızının ne sevip sevmediğini bu bir hafta içinde az da olsun öğrenmeye çalışmıştı. Henüz işi bitmişti ki Miran oğlunun odasına önüne geldiğinde sesler duymuştu.
“Abi böyle mi?” diye soran küçük oğlu Meriçti.
Miran kardeşinin yanına yaklaşarak nasıl durması gerektiğini gösterdi “hayır bak bu şekilde” dediğinde kardeşi onu on onayladı. Murat bey kısacık aradan oğullarının namaz kıldığını görmüş, geri çekilerek geldiğini belli etmemişti.
Meriç “Oldu bak abi sonunda doğru durdum. Şimdi bana nasıl devam etmem gerektiğini söyle” dediğinde abisi onu onayladı.
Birlikte iki kardeş namazlarını kılarken, diğer odada Meltem hanımda namazını kılmıştı.
Bir süre doğra güneş doğmaya başladığında herkes odasından çıkmaya başlamıştı. Meltem hanımda kızını uyandırmaya çalışıyordu. Derin sonunda uyandığında, elini yüzünü yıkayarak, aşağı inmeye başladı. Bazen keyifli, bazen atışmalı bir kahvaltıdan sonra mobilyacının yolunu tutmaya başladılar. Sonunda mobilyacıya vardıklarında arabadan indiler, içeriye girdiler.
Çalışanlardan bir “Buyrun hoş geldiniz” dediğinde Murat bey “kızıma prensesler layık bir oda arıyoruz sizde var mı böyle bir oda?” diye sorduğunda çalışan küçük kıza gülümseyerek baktı “Elbette prenses nasıl bir oda isterse hemen bakalım” dediğinde oda takınlarına baktılar. Ancak Derin hiç birine bakmıyor, oldukça çekiniyordu. Bunu anlayan Murat bey kızını kucağına alarak “Gel bakalım güzel kızım, odanı seçmelisin.” dediğinde Derin utansada başını sallayarak onayladı.
Sonunda bir oda beğendiklerinde Derin renginden biraz şüphe etmişti. Pembe rengini pek sevmezdi. Bunun üzerine Murat bey pembe rengi olan yerleri mavi renkle değiştirmelerini istedi. Güzel kızı mavi rengini oldukça fazla seviyordu.
Bir yatak, makyaj masası, puf, makyaj masası için sandalye,komidin ve oldukça geniş bir dolap.
Güzel kızının odasına ait banyosu olsada, giyinme odası yoktu.
Her şey tamamlandığında Derin'in gözü salıncaklara kaydı. Yuvarlak şeklinde olan bu salıncak dikkatini çekmişti.
Çalışan “Başka isteğiniz yoksa buyrun geçelim” dediğinde Murat bey itiraz ederek “şu salıncağında alabiliriz bence ne dersin Meltem? Evimizde salıncağımız yok” dediğinde Meltem hanım önce kızına bakıp eşine döndü “Evet, haklısın Murat onuda alalım”
Gerekli olan tüm eşyalar alındığında artık eve gitmeye hazırlardı.
Mutlu bir aile olmuştu Doğa ailesi ancak Demirhanlar için bu geçerli değildi.
Azat bey her gün olduğu gibi yine kızının mezarı başında aldı soluğu “Kızım, prensesim, ben geldim babacığım” derin bir nefes alarak tek damla akan göz yaşını sildi. Kızı ağladığını görürse çok üzülür, sonrada trip atardı. “Çok özledim seni prensesim, sensiz her şey çok zor o eve sen olmadan girmek, kapıyı baba ben geldim çikolatalarım nerde diye soracak bir prensesim olmadığını bilmek çok zor.” sertçe yutkundu Azat bey. Kalbi acıyordu. Ve buna dayanamayan Azat bey o anda kalbini tutarak bayıldı.
Orda bulunan çalışanlar, farkettiği an hastaneye götürdüler.
Azat bey fazla üzüntüden bayıldığını ve dikkat etmesi gerektiğini öğrendiğinde , prensesim olmadığı sürece üzülmeye devam edeceğini düşündü.
Hayat ne garipti öyle değil mi? Bir aile yaşama tutunurken, bir aile yıkımın köşesindeydi.
Bölüm sonu.
Bölüm nasıldı? Karakterler hakkındaki düşünceleriniz? Sizi en çok üzen karakter kim? yazım hatalarım olabilir tam düzenleyenden atılıyorum kusura bakmayın :) |
0% |