@demirhan_asel
|
Geçmiş zaman Asel'in küçüklüğü, Küçük Asel yine huysuzlanmıştı.Azat beyde çözümü kızını alarak askeriyeye götürmekte bulmuştu. Çünkü biliyordu ki küçük prensesi askerlere hayrandı. Asel sevinçle babasının kucağında askeriyeye gidiyordu. Azat beyin üzerinde asker ünüforması bulunmaktaydı. Daha yeni albay rütbesine geçen Azat bey sakin adımlar ve bir o kadarda sert adımlarıyla binaya doğru giriş yapıyordu. Kucağında bulunan, etrafa şaşakınca bakan küçü kızının bakışlarına içi gitse bile sert tavrından asla ödün vermeyerek yürümeye devam etmişti. Albayın geldiğini fark eden askerler, kucağnda bulunan sarı saçlı, yeşil gözlerini kocaman açmış etrafa bakan küçük kıza hayranca bakmaktan kendilerini alamasalarda, albayın sert bakışlarını fark eden herkes bakışlarını yere çeviriyor kirli bir yer olup, olmadığına bakıyorlardı.Sonunda albayın kendi odasına girmesi ve yerde her hangi bir kirin olmamasıyla bakışlarını yukarıya kaldırabilmişlerdi. Necmi "Lan oğlum o küçük kız kimdi?" diye sordu yanındaki arkadaşı Ekreme "Ne biliyim oğlum, Ama varya hayatımda gördüğüm en tatlı kız çocuğuydu " derin bir iç çekerek uzaklara daldı "inşalah Nalanımla benimde böyle bir kızımız olur" dedi iki asker aniden kafalarına darbe yemeleriyle arkaya döndüler. "Ne konuşuyorsunuz oğlum öyle fısır fısır?" diye sordu Asaf göz kırparak. "Aynen abi. vallaha bende merak ettim askeriyede herkes albayı konuşuyor ne oldu?" dedi Mehmet daha yeni gelmişti çömez olarak seslenirler ayak işlerini sürekli ona kilitlerlerdi. Necmi "Ohoo siz çok geri kalmışsınız Asaf komutanım" sır verir gibi yaklaştı onlara "albayımın kucağında küçük sarı bir kız vardı" dedi yılın bomba haberini verir gibi.
Asaf kaşlarını çatarak baktı Necmi'ye "Ne diyorsun oğlum albayımın kızı yok ki?" dedi sert sesiyle. Necmi komutanının sert sesiyle yutkunurken, Ekrem "Vallaha komutanım gördük böyle sarı bir şeydi" derken saçlarını gösterdi. Yanlarına gelen başka bir asker "aynen komutanım doğru diyor komutanım." diye onayladı. Bir diğeri ise "Yeminle komutanım, böyle kocaman yeşil gözleri vardı" dedi iki elini yuvarlak yaparak gözlerinin önüne doğru tutu, kocaman açtı gözlerini. Bu görünt karşısında bir kaç asker gülerken Necmi "he ya nasıl olur ki bu?sarı bir şeydi. Acaba hayalmi gördük diye bile düşündüm komutanım. Ama bu şapşala aynı rüyayı göreceğime beni daga atın daha iyi" diyerek Ekreme sataştı. Ekrem, Necminin ona sataşmaıyla kafasına vurarak "hadi lan ordan. Asıl ben seninle aynı rüyayı görmemek için iki katı eğitime bile rağzıyım lan" diyerek cevap verdi. Necmi tam cevap verecekken Asaf "Yeter!" dedi sert sesiyle. Bağırmadı ancak bağırsa bu kadar etki etmezdi. "Kapayın çenenizi! Bu kadar çok eğitim istiyorsanız toplayın timi eğitime başlayacağız" dedi dişlerinin arasından, çıkışa yönelerek eğitim alanına gitmeye başlamıştı ki aniden durarak, sağ omzundan keskin bir bakış attı "eğitim alanına gelmek için beş dakikanız var. Geç gelen tuvaletleri temizler ona göre" dediğinde itiraz sesleri gelsede Asaf yürümeye devam ederken "Dört dakika kırkbeş saniye." dediğinde tekrar durdu ancak bu sefer dönmeden "tüm askeriyenin tuvaletlerini demeyi unutmuşum" dedi önemsiz bir detay gibi söyledi yoluna devam ederek bir yandanda kalan sürelerini söyledi "dört dakika otuz saniye!"
Arkasında bıraktığı askerler hızla birbirlerine bakarak sertçe yutkundu ve geri kalan tim arkadaşlarına haber vermek için koşmaya başladılar. Asaf gayet rahat bir şekilde eğitima alanına giderek oturma olan yerlerden birine oturdu. Erlerden birine hızla bir çay getirmesini ve eğer timden önce gelmese eğitime onunda katılacağını,aynı cezayı alacağını söylemişti. Bunun üzerine Er hızla çay ocağına koşayar bir dakika kırk beş saniyede çayı getirmişti. Tabi getirmeden önce doldurduğu ilk karton barağı yanlışlıkla eline dökmiş yakmıştı ancak yinede pes etmeyerek yeni bir karton bardak aldı hızla doldurup yüzbaşıya çayını getirdi. Yüzbaşı ise sıcak çayını büyük bir keyifle içiyordu. Er "ben gidebilir miyim komutanım?" dediğinde Yüzbaşı ona kısa bir baış atarak sert sesiyle "git!" dedi Kolunda bulunan sate bakarak "son on saniye" dedi büyük bir keyifle. Tim ise hızla eğitim alanına koşuyorlardı. 9 8 7 6 Asaf yerinden kalkarak ellerini arkadan birleştirdi. 5 Necmi düşmekten son anda devremi Ekrem sayesinde kurtulmuştu 4 Mehmet en arkaladan yetişmeye çalışıyordu. 3 Alper üniformasını düzeltmeye çalışıyordu. 2 Selim borda beresini yere düşürmüştü. 1 Serkan hızla bereyi yerden alarak, devremi Selim'e bordo beresini vermişti. 0 Asaf gözlerini açmış önünde dizilmiş askerlerine bakıyordu. "Asker!" diyerek bağırdığında karşılık olarak "Emredin komutanım" dierek bağordı Ateş timi. Ateş timi yine ayn korkusuz bir o kadarda sert, boş bakışlarıyla, dik duruşlarıyla tam bir şekilde sıraya dizilmişlerdi. Normalde izin günlerinde olsalar bile eğitim için her daim zamanları vardı nede olsa her bir türk askeri ani bir göreve hazır ve nazır olmalıydı! Asaf sert sesiyle, önlerinde dururken bağırdı "Tanıt kendini!" "Üsteğmen Selim Boz ankara!" "Üsteğmen Necmi hatay" "Teğmen Ekrem kastamunu!" "Astsubay başçavuş Alper kara sivas!" "Astsubay çavuş Mehmet adana!" Serkan bir adım öne çıkarak yüksek ve gür bir sesle kendini tanıtarak "Kıdemli Üsteğmen Serkan Demir Antalya 1 Kıdemli üstemen, 2 Üstteğmen, 1 teğmen, 1 Astsubay başçavuş, 1 Astsubay çavuş. Emir ve Görüşlerinize hazırdır komutanım" diyerek pozisyonunda durdu. Asaf yüzbaşı tam bir şey diyecekken yakınlarınan küçük bir kız çocuğuna ait gülme sesi geldi. Asel babasının odasınan kaçarak bahçeye çıkmıştı. Paytak adımlarla yürürken tekmil veren askerler dikkatini çekmişti. Önlerinde duran kumral saçlara sahip mavi gözlü komutana ise hayran bakışlarla bakmaktan kendini alamıyordu ancak üstündeki türk bayraklı asker ünüforması daha çok dikkatini çekmişti. Dudakları arasından küçük bir kıkırtı kaçmıştı ancak duyulmaması için küçük ellerini ağzını kapatmıştı. Tabi pekte başarılı olamamıştı. Ona şaşkınca bakan askerleri umursamadan önde tüm heybetiyle duran Asaf yüzbaşına doğru paytak adımlarla yürümeye başladı. Arada bir düşmekten son anda kurtulan küçük sarı saçlı kız çocuğun kendisine doğru gelmesiyle ne yapacağını bilemeyen Asaf şaşkınca bakmaktan kendini alamıyordu. Kendisine şaşkınca bakan askerlere karşı eşsiz bir gülümseme sunan Asel, kendisini dahada hayran etiğinin farkında bile değildi. Sonunda istediği askerin önüne gelen Asel utangaç bir bakışla kollarını yukarı kaldırdı. Bu dev asker yüzünden küçücük kalmıştı ve buradaki herkes uzundu o da uzun olmak istiyordu. Asaf sonunda şaşkın bakışlarını bir kenara bırakarak küçük kızın boyuna eğilmek istedi ancak bu imkansız gibi bir şeydi zira bu küçük kızın boyu bir hayli kısaydı. Kendisi eğildiğinde bile bu küçüğün iki üç katı boyu oluyordu. Bu duruma canı sıkılan Asel gözlerini doldurarak sağ ayağını toprağa vurdu, huysuzca karşısındaki eğilmesine rağmen uzun olan adama bakarak ellerini açıp kapatı. Asker yine kendisini kucağına almayınca direkt ağlamaya başlamıştı. Asaf ne yapacağını bilmeyerek küçük kızın susması için uğraşsada pekte başarılı olamıyordu. Necmi "komutanım bir şey istiyor heralde." dediğinde Alper "aynen komutanım sanırım kucağınıza almanızı istiyordu." dediğinde
Asaf "Başkasının çocuğunu nasıl kucağıma alayım Kara! İzinsiz olmaz" dediğinde
Mehmet "komutanım afedersiniz ama bu küçüğün albayımla bir bağlantısı olabilir mi?" dediğinde
Ekrem "He ya! Bu sarı albayımın kucağındaydı." Dediğinde Asel hala ağlıyordu. Asaf tedirgin bir şekilde "Tamam bak ağlama ne istiyorsun söyle yapacağım" dediğinde Asel ciddi olup olmadığına baktı karşısındaki adamın. Ciddi olduğunu fark ettiğinde burnunu çekti, tatlı bir gülümsemeyle Asaf yüzbaşına baktı. Asaf yandığının farkındaydı bu küçük civciv başına bela açacaktı belli ki. Bir kaç dakika sonra Tim eğitim yaparken Asel Asaf'ın kucağında en yukarıya çıkmış gibi hissediyor, elindeki çikolatasını yiyordu. Gerçi bu eğitim biraz farklıydı. Ateş timi küçücük bir kızı güldürmek için hem eğitim yapıyor hemde şebeklik. Tabi bunun sonucunda Asel insanın yüzünde gülümseme oluşturacak bir kıkırtı ortaya çıkarıyordu. Asaf koları arasında olan bu küçük kıza içi giderek bakıyordu. O da çok isterdi bir kızı yada kız kardeşi olsun ancak nasip olamamıştı. Asaf asla çocuk sahibi olamazdı... Asaf " Gel bakalım abilerin nasıl şınav çekiyormuş" diyerek şınav çeken Ateş timine yaklaştı. Aseli Necminin sırtına ayakları üstünde bıraktığında, ellerini tutuyordu düşmemesi için. Asaf gür bir sesle "kaç oldu asker!" dediğinde Necmi hem şınav çekmeye devam ediyor hemde küçük sarının sırtından düşmemesi için dikkat ediyordu. "0 komutanım!" diye bağırdı. Bunun karşılığında Asel tatlı gülüşlerini ortaya koyarak zıplamaya çalıştı. Asaf düşmesinden korkarak dikkat ederken "Ne oldu asker ağırmı geldi?" dedi alayla. Necmi "Yok komutanım el kadar bebe ne ağırlığı olacak" dediğinde Asaf'ın yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu. Bir kaç dakika sonra Asaf Erlerden en ağır olanı çağırarak Mecminin sırtına çıkmasını söylemiş, bununla yeterli kalmayıp patates çuvalı da eklemişti. Necmi zorlukla şınav çekerken Asaf yanına gelerek yüzüne doğru "Ne oldu asker ağırlık çok mu?" dedi alayla
Necmi şimdi ne desem diyordu. Hayır dese, davada ağırlık taşıyacaktı. Evet dese ceza yiyecekti yani iki ucu boklu değnek resmen. Bşr şeyler geveleyecekken Asel, Necmi'nin önüne gelerek burnuna konan uğur böceğine dokundu tuhaf sesler çıkararak konuşmaya çalışan Asel hayranca izleyenlerden habersizdi. Ancak Necmi Asel'in burnuna dokunmasıyla dengesi alt üst olarak yere kapaklandı. Ateş timi Necminin haline gülerken, Asaf uğur böceğinin peşinden giden sarı civcivi yakalayarak kucağına aldı. "Nereye gidiyorsun bakalım güçlü civciv" dedi gülümserken. Asel kahkahalarla gülerken herkes yüzünde tebessümle izliyordu bu manzarayı. Bu sırada Azat odasından iki saniye ayrılmasının acısını kızının orada olmamasıyla çekiyordu. Her yeri dolaşan Azat bir türlü bulamamaktı prensesini. "Neredesin prensesim, nerede?" diye fısıldadı sesizce. Bahçe kısmına çıktığında eğitim alanından gülüşme sesleri geldiğini fark eden Azat hızla o yene doğru yok aldı. Ancak göreceği manzaranın askeriyenin yarısından çoğunun bir daire şeklini oluşturmuş gülüyor olmaları değildi. Hızla daireye dalan Azat, Asaf yüzbaşının kucağında neşeli kahkahalarını atan kızını beklemiyordu. Etrafındaki askerler ise ona hayranlıkla bakıyordu. "Oğlum ne tatlı kız lan. Keşke benim kızım olsa" "Harbi çok tatlı kimin çocuğu acaba?" "Onu bunu bırakında ne kadar sorumsuz bir ebeveyinmiş oğlum. Kızın başına bir şey gelse ruhu duymayacak" "Haklısın vallaha" Bir kaç kişidende bu gibi sesler yükseldi. Azat sinirle kızına doğru yöneldiğinde, kızının ona bakarak gülümsemesiyle neye sinirlendiğini bile unutmuştu. Sahi neden sinirliydi? Askerlerin dediği gibi kızına sahip çıkamaması mı? Kızına hayranlıkla bakan bu kadar asker olmasına mı? Yinede ceza almaktan yırtamayacakları kesindi. En son göz ucuyla etrafına baktığında yemekhane görevlilerin bile kızına hayran bakışlar atığını fark etmişti. "Asel'im babacım" diyerek kızına yöneldi. Küçük Asel ise babasına gülümseyerek, utangaç edayla Asaf'ın göğsüne saklandı. yada o öyle olduğunu sanıyordu. Zira Azat kızını hala görebiliyordu.
Asaf ilk göğsüne saklanan sarı civcive, sonraysa albaya baktı. Benzerliklerini görmemek elde değildi. İkisininde gözler yemyeşil bir şekilde parlıyordu. Önce albaya baktı orada bulunan askerler sonra sert bir şekilde yutkundular kesinlikle şimdi bitmişlerdi. Necmi ise "Demiştim değil mi komutanıma. Bakın albayın kızıymış sarı şey" dediğinde.
Ekrem, Necminin kafasına vurarak "Salak adı Asel miş sarı şey ne lan" dediğinde Necmi "sar işte lan şuna bak" diyerek hala Asaf'ın göğsünde olan kızı gösterdi "Sapsarı. Yalnız albayım bu sarının saçları kesin kumral olur benden demesi" dediğinde.
Mehmet "o niye komutanım?" diye sordu.
Necmi önce alay edip etmediğine baktı. Mehmetin alay etmediğini fark edince, bilmiş bir edayla "Niyesimi var oğlum. Bende küçükken sarı bir şey mişim. Şimdi bak nasılsa parlıyor kumral saçlarım" dedi saçlarını tek eliyle karıştırırken.
Alper "Yanlız abi, senin saçlar daha çok siyah gibi ama sen bilirsin" dedi alayla. Selim "Yanlız Alper doğru diyor. Sanki siyah senin saçın" dedi gülmemek için dayanmaya çalışırken. Necmi, Sekan komutanına baktığında, Serkan "haklılar " dedi Necmiye bakarak. Gülme sesi geldiğinde, Herkes o yöne baktı küçük Asel Asaf'ın göğsünde başını iyice yaslamış, ancak hafifçe kafasını çevirerek onları seyrederek gülüyordu. Tekrar oklar Asel'i gösterince Azat kıskançlıkla parladı. "Dönün lan önünüze!" diye bağırdığında Asel'in gözleri doldu. Azat yaptığından pişman olsada, kızına yöneldi "gel babacım." dedi ancak Asel Asaf'a daha sıkı sarılarak başını sağa sola salladı. Kızının kendisinden korkması Azat'ın canını yaksa da, sakin kalmaya çalışarak kızını kucağına almaya çalıştı. Askerlerin çoğu dağılmış olsa bile, Ateş timi ve o gevezelik eden bir kaç asker hala duruyordu. "Prensesim özür dilerim. Gel güzelim hadi" yumuşak bir sesle. Albayın sesini ilk defa bu kadar yumuşak duyan askerler şaşkınca bakakaldılar. "O ne lan." "Harbi abi albayın içinden ne çıktı" "Özünde yumuşak adam mış ya" diye şaşkınca konuşuyorlardı. Necmi "albayım vallaha şaşırdık. Bize hiç böyle yumuşak sesle konuştuğunuzu görmedim" dedi alıngan bir sesle. Asaf "Ne saçmalıyorsun oğlum!" dedi dişlerinin arasından. Bağramıyordu zira bu sarı civciv her an korkabilirdi. Albayın onlara ters bakışlar atışını gören tim sertçe yutkundu. Asel sonunda babasının haline dayanamayarak kollarını Asaftan ayırdı ancak yinede yakasını tek elini uzatarak sıkıca tutuyordu. "Kızım babacım bırak hadi abinin yakasını" desede Asel inat etmiş gibi başını sağa sola sallayarak reddetti. Azat derin bir nefes alarak pes etti. Belliki kızının yine inadı tutmuştu. Asaf ise küçük civcivin bu haline içi giderek baktı. Keşke dedi keşke benimde böyle bir kızım olsa yada kardeşim. O gün Asel babasından çok Asaf'ın peşinden koşmuştu. Eve gidene kadar Asafın yakasını bırakmadı. Hatta o anda bile Asaf'ı da çekiştirerek götürmeye çalışmıştı. Çikolata rüşvetini bile reddetmişti. Hiç şüphesiz Asel'in çikolatadan çok daha değer verdiği bir şey varsa o da askerlerdi... Ayrıca o konuşan askerlerde cezalarını askeriye tuvaletini temizleyerek çekmişti. Bu bölümde yer verdiğim askerlerden bazılarını tekrar göreceğiz :) Bölüm sonu. Asel'in askerlere kendini hayran bırakması. Yüzbaşı Asaf?
|
0% |