Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Özel Bölüm DOĞALAR

@demirhan_asel

Asel 7. Yaşında Yazar Anlatımıyla,

 

Koşuyordu küçük kız yakalanmamak için, yanında ise ona yardım eden korumalardan biri vardı.

 

Koruma “ Koş Asel koş!” diye telaşla bağırdı.

 

“ Sakın arkana bakma koşmaya devam et tamam mı?” dedi endişeyle bağırarak.

 

Birazdan neler olacağını biliyordu ve bu küçük kızın kurtulması için elinden geleni yapıyordu.

 

Dakikalar geçmişti silah sesleri yakınlaştığında koruma kolundan vurulmuştu.

 

Asel korkuyla ne yapacağını bilemiyordu. Ormanda ağaçların arasınaydılar.

 

“ sakın durma tamam mı koş sadece”

 

Sesler daha yakından geliyordu. Zaten uzaktan atışla kolunu vurmuşlar oluk olduk kanın akmasını sağlamışlardı.

 

Canı yanıyordu korumanın ama bu küçüğün kurtulması için her şeyi yapacaktı. Bu canından vazgeçmek olmasa bile.

 

Küçük kızın yüzüne ellerini koyup kolundaki yaraya değilde yüzüne bakmasını sağladı.

 

Kız gözleri kızarmış ağlamaktan hıçkırmaktan başka bir şey yapamıyordu. Sanki vücudu kitlenmiş gibiydi. sadece titriyordu.

 

Koruma “ Git”

 

Kız kafasını salladı hayır anlamında.

 

Koruma “ git dedim Asel”

 

Tekrar kafasını salladı küçük.

 

Koruma “ ben iyi olacağım küçüğüm şimdi git. Git ki seni bulabileyim” dedi yumuşak sesiyle.

 

Kız emin olmak için gözlerini adamın gözlerinden çekmedi. Biliyordu şövalyesi ona yalan söylemezdi.

 

Adam buradan kurtulacağını sanmıyordu. Ancak başka çaresi yoktu. Bu küçük kızın ormandan nasıl kurtulacağınıda bilmiyordu. Ancak o yaşlı adamın elinde acı çekmesindeyse ormandan kurtulmamının bir yolunu bulabilirdi. Öyle umuyordu en azından.

 

Küçük kıza baktı üstü başı yırtılmış, saçı çekilmekten dolaşmıştı, boynundan sarkan yarım güneş desenli kolyesi boynundaydı.

 

Adamların adım sesleri dahada yakınlaştığında koruma “ hadi! Söz veriyorum seni bulacağım ne olursa olsun. Şövalye sözü” dedi net sesiyle.

 

Bu küçük kızın şövalyelere zafı vardı ne zaman söz verecek olsa böyle söylerdi genç Koruma.

 

Kız sonunda adamı onayladığında “ Koş!” dediği anda koşmaya başladı.

 

Ancak henüz çok uzaklaşmamışken bir silah sesi daha be acı içinde bağrış duydu.

 

Ağlayarak koşmaya devam etti hem onu bulurdu değil mi? söz vermişti. Hemde şövalye sözüydü.

 

Aradan dakikalar mı, saatler mi geçti bilmiyordu ancak sonunda ana yola çıkabilmişti.

 

 

Araba sesinin geldiği yere hızla koştu ancak kendini durdurmasını için araba nedeyse ona çarpacaktı. Ancak fazla adrenalinden ve kafasını taşa çarpmaktan bayılmıştı.

 

Bir kaç saat önce Doğa Ailesi,

 

Meltem hanım “ doğru yolda olduğumuzdan emin misin Murat?” dedi eşine.

 

Murat bey “ tabiki doğru yoldayım sultanım”

dedi arkadan itişip kakışma sesleri geliyordu.

 

Meriç “ abi bırak ya benim!” dedi

Tablet kavgası yapıyorlardı Meriç 12 yaşındaydı ancak tam bir elektronik bağımlısıydı. Miran ise 19 yaşındaydı o da kardeşinin bu tür aletlerle oynamamasını söylüyor, gözünün bozulacağını dile getiriyordu. Dinlemediği zaman ise elinden alıyordu. Tabi o zamanda kavga kaçınılmazdı.

 

Miran “ Yeter bu kadar Meriç gözlerin ağrıyacak!” dedi

 

Meriç tabletine uzanmaya çalışarak huysuzca bağırdı. “ banane benim ver!” dedi

 

Meltem hanım olaya müdahale edip “ Meriç abin haklı bırak artık tabletini. Sonra yine oynarsın” dedi yumuşak sesiyle ancak sesinden yorgun olduğu anlaşılıyordu. İki çocuğa bakmak pekte kolay değildi. Bir usluydu sözünü hep dinlerdi peki ya diğeri? İşte Meriç onu resmen delirtiyordu. Asla yerinde durmuyor sürekli yaramazlık yapıyordu.

 

Daha dün kendisinin bir kez daha evladı olamayacağını öğrenmişti. Kız bir evlat çok istiyordu. Ancak hiç şüphesiz kocası daha çok istiyordu. Kendini yetersiz hissetmeye başlamıştı. Ayrıca bir çocuğu olması için kendisinin ölmesi ihtimaliydi. Tam o zamanda Muratbey eşine “ Evet bir kız çocuk çok istemiştim. Ama sen benim her şeyimsin sultanım. Biz birbirimizin her şeyiyiz. Yeri gelir çocuk oluruz birbirimize yeri gelir arkadaş. Sen benim zaten küçük kız çocuğumsun” dedi eşinin ellerini sıkıca tutarken, öptü narin ellerini.

 

“ Allah vermedi güzelim ama unutma ki vermediyse bir bildiği vardır. Hem belki evlat ediniriz ne dersin illa kan bağı olmasına gerek yo” dedi eşinin gözlerine aşkla bakarken

 

Meltem hanım gülümsedi “ seni hak edecek ne yaptım Murat. En büyük şansızlığım ailemdi. Ancak en büyük şansım sensin. Aile olmayı seninle öğrendim. Hayatıma girdiğin için teşekkür ederim Murat. Hayatım olduğun için teşekkür ederim” dedi göz yaşları içinde.

 

Muratbey eşinin yüzünü elerinin arasına alıp, anlından öptü bir süre öyle kalarak “ asıl ben ne yaptım sultanım. Senin gibi bir kadını hak edecek ne yaptım Allah’a dualar ederdim bir eşim olsun iki göz odamız olsada olurdu. ama yeterki sıkıca bağlandığımız bir ilişkimiz olsun. Hayatım olduğun için teşekkür ederim her şeyine meftun ettiğin için teşekkür ederim sevgilim” dedi

 

İşte o saatlerden sonra Murat bey eşinin moralini düzeltmek için güzel bir yere pikniğe götürmek istedi ancak kaybolmuşlardı. Tabi Murat bey bunu kabul etmiyordu. Ormanlık alanda giderken Murat bey kollarını küskünde bağlamış olan küçük oğluna gülümseyerek baktı aynadan. Tam ağzını açıp ona bir şey söyleyecekken yola bir şeyin atlamasıyla ani bir frenle durdu. Erken farketmeseydi çarpabilirdi.

 

 

Arabadan inmeden önce çocuklarına “ sakın arabadan inmiyorsunuz” dedi

 

Hızlıca indiğinde eşimde arkasından geldi. Murat bey yerde yatan üstü başı mahvolmuş haldeki küçük kızı farkettiği anda çömeldi ve kızın yüzünü kapatan saçlarını kırmaktan korkar gibi çekti.

 

Oysa küçük Asel’in saçları uzun zamandır sadece canını acıtmak için çekilmişti.

 

Kız ani yere düşmesi yüzünden başını sertçe bir taşa çarpmıştı.

 

Meltem hanım şaşırmış şekilde durmayı bırakıp eşine “ Murat kanıyor” dedi telaşla Murat bey eşinin sesiyle fark etti. Hızlıca kucağına aldığı gibi arabanın arka koltuğunu büyük oğlunun içerden açmasıyla kız onların yanına bıraktı.

 

Miran kızın başını kucağına yatırırken Meriç ayaklarını kucağına aldı ikisindende bir ses yükseldi.

 

“ Peri gibi”

 

“ Ay gibi”

 

dediler büyülenmiş gibi.

 

Murat bey nasıl oldu ne oldu bilmez ama hızla hastaneye varabildi.

 

Arabadan iner inmez bağırmaya başladı. “ doktor”

 

Hemşireler hızla gelirken ne olduğunu soruyordu. Murat bey küçük kızı kucağına alırken eşinin “ bilmiyoruz aniden yola atladı sonra bayıldı. Başı kanıyor” dediğini duydu titreyen sesiyle kelimeler zor bir araya getiriyordu.

 

 

Küçük kızı almak isteyen hemşireler sedyeye yatırdancaktı ancak Murat bey bırakmak istemiyor gibi tutuyordu kızı zorla da olsa sedyeye bıraktı.

 

Hızla ameliyata alınan kız ve onu bekleyen üzgün bir aile.

 

 

Saatler geçmişti ki küçük kız yeni ameliyathaneden çıkıyordu.

 

Yerinden kalkan Murat bey hızla sedyede yatan küçük kıza baktı. Kafası sargıyla sarılmış, boynunda boyunluk vardı, üstünde ise hastane kıyafetleri, yüzü yara bere içindeydi.

 

Doktor yanlarına geldiğinde “ Ailesi siz misiniz?” dedi

 

Meltem hanım “ hayır, biz değiliz ama onu bulan biziz” dedi zorlukla o da sedyeyle normal odaya götürülen küçük kızdan gözünü alamamıştı.

 

Doktor sıkıntıyla nefes verdi. Şu an bu küçük kızın bir ailesi yoktu ve bu insanlarda bilgi vermesi ne kadar doğruydu bilmiyordu.

 

Murat bey ve Melek hanım çaresiz gözlerini doktordan ayırmadı.

 

Miran “ Durumu nasıl ay kızının” dedi

 

Küçük kızı gördüğünden beri ay’a benzetiyordu.

 

Doktor “ Durumu pek iyi değil size bilgi vermem ne kadar doğru bilmiyorum ama başka çare yok sanırım” dedi

 

Murat bey “ Nasıl?” dedi

 

Doktor “ kafasını sert çarpması durumunda beyin kanmısından şüphelenmiştik neyseki o yok ancak” derken gözü onu dikkatle dinleyen küçük çocuklardaydı.

 

Meltem hanım bunu fark edince büyük oğluna dönüp küçük oğlunu işaret etti “ Miran kardeşinide al kantine inin oğlum” dedi

 

Miran “ ama anne bende merak ediyorum” dedi

 

Murat bey “ anneninizi dinleyin” dedi sert tutmaya çalıştığı sesiyle.

 

Doktora döndüklerinde.

 

Doktor “ odama geçip konuşalım isterseniz” dedi

 

Odaya girdiklerinde karşılıklı ikişer koltuk olan yerlerden kapı tarafına yakın olan koltuğa oturdular.

 

Doktorda yerine geçtiğinde sıkıntıyla nefes vermişti. “ bakın şimdi nasıl söylesem gerçekten bilmiyorum” dedi

 

Melek hanım “kötü bir şeyi mi var?” dedi

 

Eşi ile ellerini tutmuş bir birlerine destek olmaya çalışıyorlar.

 

Nasıl böyle olduğunu sorabilirsiniz. Tanımadığınız bir çocuğa bu kadar kısa sürede nasıl alıştınızda böyle davranıyorsunuz diyebilirsiniz. Ancak o daha bir çocuk 6,7 yaşında bir çocuk. Üstelik kız evlat hasreti çeken bir ailenin önüne çıkmış bir çocuk. Azıcık vicdanı olan bir insan o çocuğun durumunu merak eder, endişelenirdi.

 

Doktor “ Bakın kız 7 yaşlarında tahminen ancak vücudu sanki 5 yaşlarında kalmış gibi hatta daha küçük. Gelişim süreci hiç iyi değil yaşını göstermiyor. Ama en önemlisi vücudunun belli bölgelerinde izler dolu” dedi

 

Meltem hanım acıyla ağzını kapatmış şok içinde doktora bakıyordu.

 

Murat beyinde eşinden pek farkı yoktu küçük bir çocuğa kim eziyet ederdi “ izler derken?” dedi zorlukla.

 

Doktor hüzünle baktı kar kocaya “ bacaklarında ve sırtında kemer izleri var.” yutkunup devam etti “ karın bölgesinde darp izleri mevcut, bilekleri sanki zincire vurulmuş gibi izlerle dolu” zorlukla devam etti “ tecavüz bile edilmiş olabilir” dedi

 

Murat bey ve eşi bu sözleri zorlukla dinledi. Meltem hanım dayanamayıp bayıldığında hemen müdahale edildi.

 

Kimse bilmiyordu ancak küçük çocuk doktorun dediklerini kapının kısacık aralığından dinledi. Ve o anda küçük göz yaşlarını tutmak için zorluk çekti.

 

Dakikalar dakikaları, saatler saatleri kovalamıştı. Ancak Doğa ailesi küçük kızı yalnız bırakmadı.

 

Asel gözlerini zorlukla açtığında kafasında bir ağrı, boynunda ise bir sızı vardı, bilekleri ise çok acıyordu. Nerde olduğunu bilmiyordu.

 

Gerçekten nerdeydi? Ne olmuştu ona?

 

Gözünü açtığını fark eden Murat bey hızla doktor çağırmıştı. Doktor rutin kontrolleri yaptığında küçük kıza bakıp “ kendini nasıl hissediyorsun küçük hanım?” dedi

 

Asel küçük kaşlarını çatıp cevap vermedi.

 

Doktor dikkatle kızı incelemeye devam etiğinde kızın konuşamadığını, bunun psikolojik olduğunu anlamıştı. Ancak beklemediği şey kızın hafızasını kaybetmiş olmasıydı.

 

Doktor “ kim olduğunu biliyor musun?” dedi yumuşak sesle.

 

Asel başını sağa sola sallayıp reddetti.

 

Günler geçmişti küçük kız 1. Haftadır hastanedeydi polisler gelmiş ailesini bulmaya çalışmıştı. Ancak hiçbir iz yoktu. Artık kızın hastaneden çıkma vakti geldiğinde yurda götürüleceği öğrenildi. Bu fikre doğa ailesi tamamen karşıydı. Çünkü bu 1 haftada hem küçük kız onlara alışmış hemde onlar küçük kıza alışmıştı. Bu süreçte onun bir isime ihtiyacı olduğunu bildikleri için küçük kızında onayıyla Derin adı verildi.

 

Tabiki ailesi bulunduğunda yada hatırladığında kendi ismini kullana bilirdi ancak şimdilik geçici bir isme ihtiyacı vardı. Miran ise enginlik, sonsuzluk anlamına gelen Derin ismini önermişti. Bu durum her iki tarafında hoşuna gitmişti.

 

Yurt görevlileri ve polisler eşliğinde zorla da olsa Derin götürülmek için gelinmişti ancak Murat bey son dakika golü atarak onaylanmış bir şekilde evlat edinilme belgesini polislere ve görevlilere gösterdi.

 

Artık ismi Derin Doğa.

 

Doğa ailesinin en küçük üyesi.

 

Miran ve Meriç’in kız kardeşi,

 

Murat bey ve Melek hanımın kız çocuklarıydı.

 

Murat bey küçük kızın bir elini tutuyor Meltem hanım ise bir elini. Miran babasının sağ tarafındayken, Meriç annesinin sol tarafındaydı.

 

Murat bey küçük kızla göz teması kurarak “Evine, ailene hoş geldin Derin Doğa.” dedi gülümserken

 

4 kişilik olan tam bir aile gibi görünen ancak kalpleri yarım olan Doğa ailesi. Artık bu küçük kızla tam bir aile olmuşlardı.

 

 

 

Bölüm sonu

Doğa ailesinin Asele nasıl tanıştığını öğrendik. İsminin nasıl Derin olduğunuda. Az çok Aselin ne çektiğini de anladık. Bir sonraki özel bölüm Erez ile nasıl tanıştığıyla ve küçükken doğa ailesiyle nasıl anlaştığı ile ilgili olacak.

Koruma?

Meltem hanım?

Murat bey?

Miran?

Meriç?

Loading...
0%