Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Korku

@demirhanife

“Saklı Düşler” şarkısını dinleyerek okuyabilirsiniz. Bu aralar çok dinliyorum, ilham havuzu gibi sağ olsun. Zaten, “Beni Böyle Sev” izlemiş biri, bu şarkıyı dinlerken benimle aynı duyguları paylaşacaktır.

Soğuk havadan korunmak için kollarını birbirine bağlamış olan genç kız, üstündeki monta daha sıkı sarılırken burnuna değen kokuyla duraksadı. Zira o günün anıları kafasının içinde yine canlanmış gerginlik bütün bedenini sarmaştı. Adam kucağına aldığında kendinden geçmeden önce söylediği son sözleri hatırlayarak yüzünün ısındığını hissetti. Hayatı boyunca hiç utanan bir kız olmamıştı. Yaptığı her şeyin arkasında

durmuş, şuursuz hareketlerden kaçınmıştı. Çünkü babasından aldığı terbiye böyleydi. Hesap veremeyeceği hiçbir taşkınlık yapmadan bu yaşa kadar gelmişti. Bu yüzdendir ki, çok fazla gece hayatı olmasa da zaman zaman arkadaşlarıyla dışarı çıktığında alkolden uzak durur, ağzına bile sürmezdi. Ama şimdi ilk defa nedenini açıklayamadığı utanç dolu bir hata yapmış, hesap vermek bile istemiyordu. Üstelik bu utanç dolu anlarına hiç istemediği biri şahit olmuştu. En olmaması gereken kişi. O gün, onun yerine başka biri olsaydı yine böyle saçmalar mıydı? Bunu düşünerek birkaç metre uzakta ateşin başında oturan adama doğru baktı. Ateşin alevlerinin aydınlattığı yüzüne bakarken montundan geldiği kokusunu içine çektiğinin farkında bile değildi. Tabii, “Saçma değildi” diye mırıldandığının da.

Kucağındaki fermuarı açık çantasına uzandıktan sonra eline değen metal aleti yüzünün hizasına getirdiğinin de, gözlerini ayıramadığı adama artık mercekten baktığının da; saniyeler sonra parmakları ondan bağımsız denklanşöre bastığının da, farkında değildi.

Farkında olmadığı onca şey sadece o adam görüş açısında bir yerde olduğunda oluyordu. Ve maalesef bunun da farkında değildi.

Adamın kara gözleri onunla kesiştiğinde kalbinin atışı hızlandığının bile farkında olmadan bakışlarına karşılık verirken adamın gözleri saniyeler sonra elindeki makineye değmiş kaşlarını çatarken gozlerini devirip, “Asker!” diyerek yanındaki bir askerine seslendi. Adam birkaç adımda yanında bitip asker selamı verdikten sonra, “Hanımefendinin elindeki makineyi bana getir” diye emrettiğini duyunca uyuduğu uykudan uyanmış kendini yine hesap veremeyeceği bir ânın içinde bulmuştu. Kendisine tereddütle yaklaşan asker ile irkilip kamerasını boynuna takıp ayaklandı. “Asla vermem!” diyerek geri birkaç adım attığında asker olduğu yerde durup bakışlarını arkasındaki komutanına çevirdi. Ne yapayım şimdi diyen bir bakıştı Komutan bıkkın bir alıp verdikten sonra ayaklanıp, “Sen görev yerine dön. Ben hallederim” diye mırıldanıp genç kıza yürürken asker çoktan uzaklaşmıştı bile. Üzerine doğru gelen adam ile, “Aklından bile geçirme komutan!”

“Aklımdan neler geçiyor bir bilsen şaşarsın” diye mırıldandığını zorlukla duymuş yüzü korkuyla kasılmıştı. “Başkasına ait bir eşyaya el koymak hangi iş ahlakında yazıyor acaba?” diye savunmaya geçen kız bir taraftan geri adımlar atmaya devam ediyordu. “El koyacağımı kim söyledi. Sadece bakacağım” dedi fotoğraf makinesine bir bakış atıp genç kızın üzerine yavaş adımlarla yürümeye devam ederek. “Olmaz, özel”

“Benim fotoğrafım olduğuna eminim ama” Yüzündeki korkutucu ifadeyi dudaklarındaki kıvrım bile engelleyemiyordu.

“Hayır!” Arkasını dönüp koşmaya başladığında esmer adam bıkkınlık hissiyle adımlarını hızlandırdı.

“Tabii benim peder de durur mu? Elin adamına laf vereceğine beni eşek sudan gelinceye kadar dövmekte buldu çözümü” Kör noktada birkaç asker elinde sigara tüttürüp muhabbet ediyordu ki, biraz ilerideki kovalamacayı görüp hepsi birden o yöne şaşkınlıkla döndüler. Genç kızın çığlıklarıyla hepsinin dikkati onlardaydı artık. Esmer adam genç kızı yakaladığı gibi omzuna atarken yüzlerindeki şaşkınlık ufak bir tebessüme dönüşmüştü şimdi.

“İndirsene beni aşağıya!”

“Beni onca yol koşturmayı başardığında kaybettin sen o hakkını”

“İndir beni!” Bağıran genç kız bir taraftan elinin uzandığı sırtına ve omuzlarına vurmaya devam ederken çırpınıyordu.

“Dağ eşkıyası!”

“Sus kız!” diye poposuna bir şaplak attığında genç kızın sesi içine kaçmıştı. Askerler ise gözlerinin önünde oynayan bu komediye kahkaha atarak karşılık veriyordu. Seslerini duyan komutan çatık kaşlarını onlara çevirip, “Dönün ulan önünüze!” Bu azarla başlar başka yöne dönerken seslerde kesilmişti. Genç kızı sığınak diye belirledikleri mağaraya soktuktan sonra omzundan indirdi. Genç kız kızarmış yüzünü saklamaya uğraşırken komutan elindeki makineyi abi bir hareketle çekip almıştı. Eylül küskün çocuklar gibi dudaklarını büzmüş göz ucuyla bakarken kollarını birbirine bağladı.

Esmer adam son çekilen resme bakıp kirpiklerinin arasından genç kıza baktığında parmakları resmi hızlı bir refleks ile silerek geriye uzattı. Eylül uzatılan makineyi alıp hızlı adımlarla uzaklaşırken, “Bir daha yapma” Uyarı dolu sesle bir an duraksayıp cevapsız bırakarak dışarı çıktı. “Dağ eşkıyası”

Arkasından çıkan bedeni görmezden geldiği sırada, “Hazırlanın bu gece hareket ediyoruz. Çavuşum sende birkaç asker seç Eylül ile burada kalacaksınız” Genç kız hızla komutana dönerek, “Ben de geliyorum!” Komutanın bakışları sertleşirken genç kızın umurunda değildi.

“Bu konu tartışmaya kapalı!” Hazırlıklar çoktan yapılmış geride bıraktığı askerleriyle konuşurken kurbanlık koyun gibi bakıyorlardı. Zira o bekçi köpek gibi kalmak yerine silah arkadaşlarının yanında olmak istiyorlardı. Öleceklerse beraber, yaşayacaklarsa yine beraber olmaları gerekiyordu. Geldiğinden beri sorun çıkaran kıza kızgın bakışlar atan adamlara hak veriyordu Eylül. Nasıl etmesindi ki? Zira o da geride bırakılmış hissini içinden bir türlü atamıyordu. Belki bir asker değildi, onlar gibi kardeş olmamıştı henüz. Lâkin yine de en önde uzaklaşan adamı izlerken içindeki sıkıntı gittikçe büyüyor, nefes alamıyordu sanki. Bu hisse anlam veremeden arkasından küskünce bakmaya devam etti.

Birbirine bağlı kollarını çözmeden arkasını dönerken gözlerden uzaklaşmak, bir köşede ağlamak istedi. Hem onların yargılayıcı bakışları hem de kalbine saplanan bu rahatsız histen uzaklaşmak istedi.

Bir adım atmıştı ki, önce bir ıslığı andıran ses sonra büyük bir gürültü ile çığlığı içine kaçmıştı. Ellerini kulaklarına kapatarak dizlerinin üzerine çökerken çevresinde oluşan gürültüyü bile anlayacak durumda değildi. Saniyeler içinde yerinden hızla fırlayıp koşarken koştuğu yönü bile bilmiyordu. Arkasına bakmadan sadece koşuyor ve bağıra bağıra ağlıyordu. Titreyen bacaklarına inat koşuyor, arkasında bıraktığı enkaza bakmak bile istemiyordu Biri durdurup neden koştuğunu sorsa, sebebini hatırlamayacak kadar büyük bir şoktaydı. Neden koşuyordu? Arkasında ne bırakmıştı? Ne olmuştu? Bir an duraksayıp arkasına döndüğünde kimseyi göremedi. Gözlerindeki yaşlar ondan bağımsız dökülürken sadece ağlıyordu. Nefes nefese kalmış parmaklarını ağzına götürürken tırnaklarını kemiriyor, yerinde bir ileri bir geri yürüyordu. Dudaklarından ince ince sızan acı dolu inlemeyle bütün bedeni zangir zangir titrerken aklına gelen yüz ile kaskatı kesilmiş gözbebekleri şaşkınlıkla büyürken acı dolu bir inlemeyle çığlık atıp geldiği yolu koşmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken bacaklarındaki güç çekilmek üzereydi. Nasıl unutmuştu? Gözlerinin önüne binlerce senaryo dolaşırken tüm gücüyle, çıplak ayaklarıyla koşuyordu. Zira şuursuzca koşarken ayakkabısının teki ayağından çıkmıştı. Bağırarak ağlarken ona doğru telaşlı adamları görüp duraksadı. Askerlerden biri onu fark ederken “Orada!” dediğini duydu. Bütün yüzler ona çevrilirken o birkaç askerin içinde başka bir yüzü arıyordu. Kalbindeki ağırlık büyürken bacaklarının üzerine düşmek üzereydi ki, ona doğru yürüyen askerlerin arkasından aradığı yüz göründü. Nefes nefese kalmış telaşlı bakışları onu bulduğunda yüzündeki rahatlamaya eli dizlerine gitmiş rahat bir nefes almıştı. Genç kız kendine geldiğinde kesilmek üzere olan bacaklarına can gelmiş gibi olduğu yerden büyük hir adım atıp koşmaya başladı. Ona elini uzatan askerleri es geçip gözyaşları içinde koşarken komutan iki dizine yasladığı ellerini çekip doğruldu. Son askeride geçip ona yönelen kızla kaşları çatılırken içindeki endişe yerini bir kelebek kıpırtısı olan his almıştı. Genç kız son adımı da büyük atıp kollarını komutana dolarken hıçkırıkları büyümüştü. Kaskatı kesilen bedeniyle dikilerken hıçkırıklarından sonra boşlukta sallanan kollarını beline sardı. Askerlere ise bu sahneyi tebessümle izleyip günün sonunda aralarında döndürecekleri dedikoduyu düşündüler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%