Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Öfke

@demirhanife

 

 

Hiçbir zaman hayattan büyük beklentilerim olmadı. Daha başarılı bir iş, daha lüks bir hayat ya da daha büyük bir ev.. Her zaman elimde olanlar ile yetinmiş şükretmiştim. Bu yüzden öyle büyük hırslarım da hiç olmadı. Çevremdeki herkes, başarısına başarı, zenginliğine zenginlik katmak için gece gündüz çalışırken ben onlara acıdım. Hâlbuki hayat aç bir kurt gibi daha fazlasını isteyip çalışmak için çok kısaydı. Mutlu bir evliliğin sırrı sadece güvenmek ve sevmekti. Şimdi düşünüyorum da, ne kadar ukala ve burnu büyükmüşüm. Meğer şanslı olmak için sevmek yetmiyormuş. Başarılar bile günü birlik bir gururlanmadan öteye gidemiyormuşum. Hâlbuki bu insanlar gerçekten birine sonuna kadar bütün hayatını ona adayacak kadar güvenmiyordu. Bu sıralar en çok bunu düşünüyorum. Eğer tersini yapıp bütün bir hayatımı iş ve başarıya adasaydım, hayatımda ne değişirdi. Daha az mı hayal kırıklığına uğrardım. Belki de hiç ihanet duygusunu yaşamaz kendi yağımda kavrulurdum. Hayır! Kimi kandırıyorum. Ah, sevgili kocam Faruk. Her şeye rağmen onunla mutlu bir evlilik geçirmedim mi? Ya da çok sevilip şefkati doruklarda yaşamadım mı? Deli bir iş kolik olsaydım, daha çok mu mutlu olacaktım? Ne kadar çok yaralanıp paramparça olsam da mutlu olduğum zamanlar olmuştu. Şükredip daha fazlasını istemeden kendi halinde bir hayatım üstelik. Keşke sevgisi bittiğinde bunu bana söyleseydi, o zaman bu kadar acıtmazdı ve pişman olmazdım. Şimdi ise mutlu yıllarıma bile lanet etmek üzereyim. Ölümü istemem de bundandı, pişman olmak, pişman etmek için. İstediğim tek şey Faruk'u ölümüm ile cezalandırmaktı. Pişman olsun, kahrolsun istedim. Hayatımdan vazgeçmek için yeterli değildi bittabi. Lâkin sağlıklı düşünemiyordum. Şimdi olduğum nokta da ise kendimi kapana kısılmış hissediyordum. Düne kadar burada bir süre kalmak bana terapi gelecek diye düşünürken şimdi kafese kapatılmış bir kuş gibi ürkek ve çaresizdim. Çıkıp gitmek istesem misafirliğim bitmiş elim kolum bağlanmış bir tutsak olacaktım. Ama niçin?

 

Sabaha kadar uykusuz geçen koca bir gecenin ardından daha fazla düşünmekten delireceğimi düşünüp yatağımdan hızla doğruldum. Bakışlarımı odada gezdirip derin bir nefes aldım. Kazadan sonra yaralı halim ile çok fazla uzaklaşmış olmamam lazım. Yani boş arabayı bulduklarında beni aramaya çıkacaklardır. Lâkin bir haftadır buradayım. Şimdiye kadar beni bulmuş olmaları lazımdı. Burayı bulmaları için önce arabayı bulmaları gerek. Yani arabanın enkazını kaldırmış olabilirler mi? Ama neden, ne istiyorlar benden? Bu kadar ileriye gitmişlerse, fidye mi isteyecekler? Ama telefon yoktu ve kocama ulaşmak için önce numarayı benden almalılar, öyle değil mi? Düşünmekten ağrıyan başımı ovalayıp ayaklandım. Üzerimi hızla giyinip sandaletlerimi giydim. Hiç düşünmeden kendimi kapının dışına attığımda tek istediğim bir an önce kaçıp gitmekti. Zaten çok fazla uzak bir mesafe değildi. Otoyola çıksam herhangi bir arabaya otostop çekip kurtulabilirdim. Birkaç adım atmıştım ki önüme çıkan ikizlerle duraksadım. Yüzlerindeki hayal kırıklığı canımı sıksa da durmadım yanlarından geçtim.

 

"Söylemiştim, korkak bir yalancısın!" Küçük kızın öfkeli kırgın sesi kaskatı kesilmemi sağlarken adımlarım çoktan durmuştu. Sıkıntılı nefesimi dışarıya verip bedenimi döndürdüm.

 

"Gerçekten gitmem gerekiyor. Sonra söz sizi de kurtarmaya geleceğim."

 

"Kimden?" diye soran diğer kız anlamayarak bakıyordu ama öfkeli olanın yüzündeki tek bir kas bile oynamamıştı.

 

"Buradan, bu insanlardan. Annenize kavuşacaksınız"

 

"Hiçbir şey bilmiyorsun, gideceksen git ve bir daha sakın dönme!" diyen öfkeli kız kardeşinin ellerini sımsıkı tutmuştu.

 

"Ama annemize kavuşacağımızı söyledi."

 

"O bilmiyor Ayşe, annemiz gitti artık yok." Diyerek çekiştirdiğinde hüzünle arkalarından baktım. Daha fazla beklememen gerektiğini hatırlayıp arkamı döndüğümde Bibi ile göz göze gelip duraksadım.

 

"Onlara boş hayaller ile umut verince kahraman olmuyorsun"

 

"Boş değil! Ailelerini bulabilirim. Ama bunu istediğinizden şüpheliyim." Der demez dilimi ısırdım. Zira onlardan şüphelendiğimi açık etmiştim. Bu da, gitmeme izin verecek olsalar bile artık vermezlerdi.

 

"Senin ne düşündüğün ya da ne olmasını istediğinle ilgilenmiyorum. Sen istediğin zaman gidebilirsin ama onlar buraya ait. Artık geri dönemezler."

 

"Artık inkâr da etmiyorsunuz. Onları burada tutsak öyle değil mi?"

 

Dudaklarında alaylı bir tebessüm oluşurken bakışlarında soğukluk vardı.

 

"Burada herkes tutsak ama sen özgürsün prenses" diyerek uzaklaşırken yumruklarımın sıkıp arkasından baktım. Gidecek ve polis ile gelecektim mutlaka. Madem herkes tutsak, evlerine gideceklerdi. Kendi yalanlara tutsak olmuş hayatımı düşününce normalde olduğundan daha duygusal baktığım bir gerçekti. Şu saatten sonra hiç kimsenin tutsağı olmaya niyetim yoktu. Fidye için bile kaçırmış olsalar, o parayı onlara verecek sadık beni seven bir kocam yoktu. Sevgisi de her şeyi gibi sahteydi. Tıpkı buradaki insanların birbirine duyduğu sevgi gibi. Sahi birbirlerini sevdiklerini bana düşündüren neydi? Her şeye rağmen birbirlerini savunmaları ya da benim gibi bir yabancıyı aralarına almak istemedikleri için durduran bir kişinin bile olmaması mı? Bir kişi dahi olsa beni durdurmak isteyeceğine o kadar inanıyordum ki; aksi olduğunda, hatta bir an önce gitsin der gibi baktıklarında hissetmemem gereken bir şeyi hissetmiştim. Kimi kandırıyorum ki, gözlerinde hayal kırıklığı gördüğüm için tereddüt etmedim. Tek bir kişinin bile umurunda olmadığım için tereddüt ettim. Belki de delirdim. Zira tutsak olmaya zorlanmaktan çok gitmemi umursamamaları beni korkutmuştu. Sinirle dişlerimi sıktım. "Saçmalama Türkan!" diye öfkeyle mırıldanıp adımlarımı hızlandırdım. Soğuk adamında karşıma çıkıp aynı soğuk tavırla yanımdan geçip gitmesinden korktum. Bu yüzden adımlarımı büyük atmış arkama bir saniye bile olsun bakmamış tereddüt etmekten korkmuştum. Zira bir kere daha tereddüt edersem diğerleri gibi sonsuza kadar tutsak kalırdım. Büyük yokuşu inerken sırtında sepetiyle Suna karşıma çıktığında duraksadım. Birkaç saniye yüzüme bakıp hiçbir şey söylemeden yanımdan geçip gitti. Bu soğuk ve ilgisiz tavrına şaşırsam da hepsi manyak diye düşünerek çok kafa yormadım. Adımlarımı tekrar hızlandığında araba seslerini duymaya başlamıştım. Doğru hatırlıyordum, uzak değildi. Heyecanlı bir gülümseme ile büyük bir adım atmıştım ki dengemi kaybetmiş ayağım kuru toprakta kaymaya başlamıştı. Büyük bir çığlık atarken sonrası kocaman bir karanlıktan ibaretti.

 

Loading...
0%