@demirhanife
|
🌿Mahkûm'un okuyucuları var mı merak ediyorum. Çok fazla yoksa diğer kitaplarıma yöneleceğim🌿
Dumanı artık tütmeyen kahvesine bakan adamı izlerken kafasının içinden geçenleri, merak ettiğini fark etti Funda. Ölümden korkmadığını söyleyen bu adamın tek korkusu ve endişesi, kader mahkûmu arkadaşlarının korkularıydı. Kafasının içindeki sesler muhtemelen ona sadece bunları haykırıyordu. Başkası için endişe etmekten ölüm korkusunu yaşamaya zamanı olmamıştı belli ki. Bu iyi miydi, kötü mü? Emin olamasa da, gerekirse onunla sessizliği de paylaşabileceğine artık emin olmuştu Funda.
Yağmur damlaları camı dövmeye başladığında bakışlarını cama çevirdi adam. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştuğunda Funda'nın yüzünde de aynı tebessüm olduğundan Funda'nın haberi yoktu, henüz.
"Bizim oralarda çok fazla yağmur yağmaz, o yüzden yağmurdan da pek kaçan yoktur. Çünkü onlarda yağmur rahmettir, onunla yıkanmak en temiz sulardan daha temiz ve şifadır. Tek bir damla su boşa gider diye ödleri koparda, çatılarından akan suların altını kovalarla doldururlar. Annemin de vardı, renk renk, boy boy kovası. O gün yağmur yağdıysa bizi o dolan kovaların suyu ile yıkardı. Yanan cayır cayır sobanın hemen dibindeki büyük leğen... Ara sıra elindeki tas ile kafamıza vurur, hareket etmemizi istemezdi, zira her yer su olurdu. " Dedi yüzündeki acı dolu tebessümü korurken ve devam etti.
"Sanırım o günlerden sonra bir başkası tarafından yıkanmam, musalla taşı üzerinde olacak. Leğenden musalla taşına..." Diyerek sertçe yutkundu Ali. Funda'da ondan farksız değildi. Başını önündeki deftere dikmiş, çizdiği musalla taşına bakıyordu gözleri dolu dolu.
"Eh! her insan oğlu, o taşta şanslı ise mutlaka yıkanacak zaten." Diyerek ellerini masada birleştirdi.
"Sana demiştim doktor, sen buraya ait değilsin" alaylı sesiyle konuştuğunda dolu ama sert göz bebeklerini Ali'ye çevirdi.
"Neden yapıyorsun bunu? Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum."
"Anlamıyorsun ama bende sana yardım etmeye çalışıyorum. Buradaki insanlarla yaptığın her sohbet, kurduğun her bağ, o ilmek boyna geçtiğinde onlarla birlikte gidecek. Gözlerini her kapattığında onların yüzlerini hatırlayacaksın, tabii bir de ipte cansızca sallandıklarını" dediğinde Funda'nın yüzü acıyla kasılmış nefes alışverişleri hızlanmıştı. Lâkin profosyenel davranmalı, bu sözlerden etkilendiğini belli etmemeliydi. Başarıyor muydu, emin değildi lâkin karşısındaki adam ona endişeli gözlerle baktığına göre pek de başarılı değildi.
"Bırakta ona ben karar vereyim." Dedi Funda çenesini kaldırarak. Ali, Funda'nın bu dik duruşuna birkaç saniye hayranlıkla baktı.
"Peki" diyerek tebessüm ettikten sonra geriye yaslandı. Sen kaşındın der gibi bir havası vardı.
"Günlerini nasıl geçiriyorsun?" Diye sordu Funda. Amacı Ali'nin kabuğunu kırıp sonunda onunla bir sohbetin içine girmekti. Bu sayede biraz daha tanıyabilme fırsatı olacaktı. Belki o zaman, yüzünde bile asla ifade bulundurmayan bu adamın kafasından geçenleri anlayacaktı.
"Kitap okuyorum" dedi çok düşünmeden.
"Ne okuyorsun mesela?" diye sordu Funda. Ali ile sonunda sohbet edebilmesine sevinmişti.
"Yasak olmayan ne varsa" dedi Ali umursamazca omzunu sallayarak. Funda kaşlarını havaya kaldırırken ne diyeceğini bilemedi.
"Hım.. Sana bir dahaki gelişimde kitap getirebilirim, istediğin bir kitap var mı?" Diye sordu Funda.
"Benim istediğim kitapları buraya sokamazsın. Ayrıca biz aramızda kitaplaşıyoruz, başka kitaba ihtiyacımız yok."
"Bende kitaplaşmak isterim sakıncası yoksa" diye sordu Funda. Ali'nin okuduğu kitapları okumak istedi. Belki bu şekilde ne hissettiğini ve hissettirdiklerini anlayabilirdi.
"Peki"
"Son okuduğumuz kitapları getirelim olur mu?" Diye sordu Funda heyecanla.
"Son okuduğum kitabı solcu Mehmet' e verdim." Dediğinde kaşlarını çattı Funda.
"Anlayamadım, solcu Mehmet derken.."
"Evet, solcu Mehmet'e verdim okuması için."
"Sen sağcı değil miydin? Bir solcu ile mi kitaplaşıyorsun?" Diye sordu Funda. Ali'nin dudakları kıvrılırken yine masanın üzerine koydu ellerini.
"Düşüncelerimiz ya da savunduğumuz ideolojilerimiz farklı olsa da düşman değiliz." Dedi omzunu sallayarak.
"Ama zaten bu düşmanlık yüzünden burada değil misiniz?"
"Hayır! Ben kardeşim dediğim adamın sırtına bıçak saplayan kalleş yüzünden buradayım."
"Ama bir solcuydu öyle değil mi?"
"Öyleydi. Ama her şeyden önce bir insandı. Bu dünya da iki insan türü var; İyi ve kötü. Başka yok! O da kötü bir insandı. Üstelik ona arkası dönük birine bıçak saplayacak kadar."
"Yani kavga etmiyor musunuz?"
"İlk zamanlar kavga ettiğimiz doğru ama sonra müdürümüzün başını yukarıdan çok ağırttılar. Biz de kavga etmemeye özen gösterdik. O sırada bir şekilde beraber yaşamayı da öğrendik."
"Müdürünüzü seviyorsunuz galiba?" Diye sorduğunda Ali'nin yüzünde acı bir tebessüm oluştu.
"Babamız gibidir." Bunu öyle bir ses tonuyla söyledi ki dudaklarını ısırdı. Bir babanın oğullarını kendi elleriyle dar ağacına göndermesi nasıl bir duygudur? Düşünmek bile istemedi Funda. O zaman anladı Funda, Müdür beyin bu sabah ki tavrını. İş gözüyle baktığı insanlar onun evladıydı, üstelik ölüme giden evlatları. Gözlerini acıyla yuman Funda, dilini ısırdı. Nasıl böyle bir patavatsızlık yapabilmişti.
"Eninde sonunda dar ağacına da beraber, kol kola gidecekken neden düşman kalalım?" Ali'nin sesiyle düşüncelerinden çıkarken boğazını temizledi.
"Sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" Funda duyduğu Nazım Hikmet şiiri ile duraksadı.
"Nazım Hikmet solcu diye biliyorum. Hatta bu ülkeden kaçarak.."
"Ne var biliyor musun?Ruhun bir kafesin içinde olduğu sürece, bedenin özgür olsa da fark etmiyor. Dedim ya; ideolojilerimiz farklı olsa da tek bir şey aynı, o da sevgi. Ben en çok solcu Mehmet'i severim. Çok iyi, mert bir adamdır. Yanındaki sağcı ya da solcu, kim olursa olsun o kurşunun önüne atlayacak kadar gözü karadır."
"Bunu duyduğuma sevindim" Ali anlamayarak kaşlarını çattığında tebessüm etti Funda.
"Yani güvendiğin birileri olmasına"
"Buradaki herkese güvenirim ben, zira hepimizin sonu dar ağacı"
"Her konuşmanın sonuna bunu eklemek zorunda mısın?" Diye sordu Funda yalancı bir kızgınlıkla. Ali gülümsemesini büyütürken dudaklarının bitiş çizgisinde iki gamze oluştu. Funda içten içe gülümsemenin Ali'ye çok yakıştığını düşündü. Bu düşünce ile o da gülümserken Ali'nin gülümsemesi yüzünde soldu, zira Funda Ali'nin gamzelerine dalmış ağzı kulaklarında tebessümle bakıyordu. Ali, boğazını temizleyip tuhaflaşan ortamı bozdu.
"Tamam bir dahaki gelişinde kitap getireceğim"
"İstediğin.."
"Yok"
"Peki, o zaman bugünlük burada bitirelim"diyen Funda ile Ali başını olumlu anlamda sallayıp ayaklandı.
"Bana kendini açtığın için teşekkürler Ali" dedi Funda sebepsizce. Ali başını olumlu anlamda sallarken Funda'nın yüzüne baktı.
"Umarım pişman olmazsın doktor hanım" dedi iç çekerek.
"Kes şunu!" Dedi Funda yüzünü buruşturarak.
"Tamam tamam" diyerek kapıya vurduğunda gardiyanlar içeriye girdi. Ali'ye saygılı bir bakış atan gardiyanlar ile tebessüm etti Funda. Ali'ye onlar bile hayranlıkla bakıyordu. Bu da Funda'yi daha çok meraklandırıyordu. Belki kaçıp gitmemesinin bir nedeni de, Ali'yi tanımak isteyen o meraklı yanıydı; zira çocukluğundan beri gizem çözmeyi severdi ve Ali, gizemli adam profiline fazlası ile uyuyordu.
Ali, son kez Funda'ya tebessümle bakıp koridorda kaybolurken Funda gidişini izledikten sonra müdür ile bir kahve içip sabahki patavatsız tavırlarını düzeltmeye karar verdi.
Bitti.
1000'e tamamlayamadim, çünkü çok fazla uyku bastı. Uzun bir süre Mahkûm'a bölüm gelmeyebilir, hazırlıklı olun 😉
Neyse görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka 🌿
|
0% |