Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Kanadı kırık

@demirhanife

🌿 Yorumlarınızı eksik etmeyin çiçekler, rica ediyorum 🌼 🌼🌼

 

 

🌻Medya ile okunması tavsiye edilir🌻

 

 

Omzunu sıvası dökülmek üzere kalın duvara vermiş ellerindeki tesbihi sallarken hâlâ geçen hafta doktor ile yaşadığı tatsızlığı düşünüyordu.

Hâlbuki kendine söz vermişti, Doktora aynı konuları açmayacak, ona gitmesi için baskı yapmayacaktı.

Zira doktor kendi seçimini yapmıştı, buna rağmen neden hâlâ ona baskı yapıyordu bilmiyordu.

 

Ne zaman ağzını açsa ya ölüm diyor; ya da git diyordu. Bu tavrına bir türlü anlam veremiyor, pişman oluyordu.

Bakışlarını yanındaki kardeşim dediği Emir'e çevirdi.

Elindeki kitaba sıkıca tutunmuş kayıp gitmesinden korkuyordu.

Çünkü bir tek kitaplar, onu esir hayatından kurtarıp başka diyarlara götürüyordu.

 

Dün görüş gününe annesi gelmiş olacak, sabaha kadar yatağında hıçkırarak ağladığını duymuştu.

Yanına gidip göğsüne sararak teselli etmek istese de yapamadı zira kendi ağrısı bir yumruk olmuş boğazını sıkıyordu.

Ondan daha çok ağlamak ve umursamazca arkasına dönüp uyumak arasında sabah etmişti.

Lâkin ne uyumuş, ne de ağlayabilmişti.

 

Sıkıntılı bir nefes verip karşısındaki solculara çevirdi bakışlarını.

Bir duvar dibinde hararetli bir tartışmanın içinde gibiydiler.

Umarsamazca bakışlarını çekmek üzereyken en köşede yere çökmüş bir solcu girdi görüş açısına.

Diğer solcu kalabalığı ara sıra ona değen bakışları ile aralarında tartışıyorlardı.

Emir yaşlarında olduğu belli olan bu genç başını duvara yaslamış cenin pozisyonunda kollarını birbirine bağlayarak titriyordu.

Dişleri sinirle gıcırdarken öfkeyle soludu.

 

Yoldaşını bu hâle sokmak hangi erkekliğe sığar diye düşünerek sert adımlarını onlara doğru atmak için hareketlenmişti ki Emir kollarından yakaladı.

Başını olumsuz yapma der gibi sallasa da Ali banane diyen bir adam olmadığı için mahkûm olmuştu.

Emir bunu bilerek daha fazla üstelemedi.

Sert adımları onlara yaklaştıkça köşedeki çocuğun yüzü netleştiğinde duraksamıştı.

Yüzü sapsarı olmuş çocuğun soluk dudakları titriyor, şakağından dökülen terler yüzünde ıslak bir yol çiziyordu.

Gözlerini zorlukla açmaya çalışıyor ama yapamıyor gibiydi.

 

Adımları kendinden bağımsız hareket ettiğinde bu sefer bakışları tartışmayı bırakan solculara değmişti.

Her ne kadar kavga edip birbirlerine girmeseler de, Mehmet ve birkaç tane solcu hariç diğerlerini yok sayardı.

Zira onlar da öyle yapıyordu.

Aynı dar ağacın da sallanacak olsalar da can ciğer olmak zorunda değillerdi.

Zira ideolojileri buna pek müsaade etmezdi.

Reis diye hitap ettikleri Solcu Deniz, sert bakışları ile bir adım atmıştı ki solcu Mehmet önüne geçerek Ali'nin önünde durdu.

 

 

"Ülkücü! Şimdi hiç sırası değil"

 

 

 

"Kavga etmek için gelmedim" diyerek bakışlarını tekrar yerde titreyen çocuğa çevirdi.

 

 

"Neyi var?" Diye sordu bakışlarını çocuktan çekmeden. Mehmet sıkıntılı bir nefes verip bakışlarını titreyen yoldaşından çekip karşındaki sorgulayan adama çevirdi.

 

 

"Ülkücü bu bizim meselemiz" dedi dişlerini sıkarak zira Reisleri bir patlarsa, bu avlu yangın yerine dönerdi biliyordu.

 

 

 

"Yanına gidip kendim mi öğreneyim?" Dediğinde solcuların lideri gür sesiyle konuştu.

 

 

 

"Sanane ülkücü, işine bak!" Dedi.

Ali, öfke ile bir adım atmıştı ki solcu Mehmet göğsünden tutup engelleyerek bağırdı.

 

 

"Hasta!"

 

 

"Neden Revirde ya da koğuşunda değil?"

 

 

"Revire defalarca gitti ama doktor burada yapabileceğim bir şey yok dedi"

 

 

"O zaman hastaneye sevk etseydi"

 

 

"Savcı kesin talimat vermiş Selim yoldaş için. Yalandan yaptığını düşünüyor."

 

 

 

"Ulan bunun neresi yalan! Çocuk canını teslim edecek az kaldı. Müdür baba bu konuda ne yapıyor?"

 

 

"Ona kalsa bu acımasızlığa izin vermez sen de biliyorsun. Bir haftadır savcı burada, nefes aldırmıyor bizim ihtiyara. Onun da eli kolu bağlı. Geceleri revirde yatmasını sağlıyor sadece."

 

 

"Doktor istedikten sonra savcı karışamaz!"

 

 

 

"Bizim doktor izne ayrılmış yanında başka doktor getirmiş, ağzı var dili yok. Hipokrat yeminini de uyurken yaptı herhalde. En azından geceleri revirde yatmasına sesini çıkarmıyor, ilaç veriyor. Buna da şükür." Dedi sıkıntıyla.

 

 

"Neden koğuşta değil?"

 

 

"Savcı özellikle istemiş, yan gelip yatmayacak, burası ana kucağı değil demiş" Ali, ülkücü bıyığını sinirle bükerken başını kapıdaki gardiyanlara çevirdi. Onlar ise utanç ve çaresizlikle başını eğdi.

 

 

 

"Ulan kaç defa o ite bize bulaşma dedim!" Diye homurdandığında sarı Mehmet alayla konuştu.

 

 

"Size bulaşmıyor zaten" Ali duraksarken bakışları solcu reise çarptı.

Onun bakışları da yoldaşındaydı.

Çaresizliği gözlerinden okunuyordu.

Sıkıntılı bir nefeste verip sert adımlarını yerde hasta çocuğa attığında bütün avluyu bir sessizlik kaplamış gelecek olanı bekliyor gibiydi.

 

 

"Ne yapıyorsun Ülkücü?" Diyerek hareketlenen Solcu reise kulak asmadan çocuğun yakalarından tutup yukarıya kaldırdı..

Çocuk korkuyla gözlerini açmış karşısındaki kurt bakışlı adam da tutmaya çalışırken ne olduğu hakkında bir fikri yoktu zira gözlerini bile açık tutmakta zorluk çekiyordu.

Mehmet şaşkınca solcu yoldaşları ile beraber ülkücüyü durdurmak için adımlarken her şey saniyeler içinde olmuştu.

Ali yakasından tuttuğu çocuğu hemen yan tarafta çıkıntı oluşup sivrileşmiş taşa, arka omzunu sertçe vurmuştu.

 

 

Çocuk acıyla inlerken Solcular küfürler mırıldanarak ülkücüye yürüdü.

Bütün sağcılar da yoldaşlarını kurtarmak için atılırken Solcu reis çoktan ülkücünün yakasına yapışmıştı.

Sonra o ses duyuldu..

 

"Ambulans çağırın!"

 

 

Mehmet, ülkücünün ne yapmaya çalıştığını anlamış olacak; yoldaşının dibine çökmüş bağırıyordu.

Solcu öfkeli yumruğunu indirmek üzereyken yakasını kavradığı adamın bakışlarıyla duraksadı.

Zira gelecek olan yumruğa değil, yerde omzundan derince yaralanmış çocuğa tebessümle bakıyordu.

Ama bu tebessüm de alay ya da keyif yoktu, bilâkis merhametli bir rahatlama vardı.

Gardiyanlar elinden ülkücüyü alırken o hâlâ yumruğu havada şaşkınca Ali'ye bakıyordu. Çünkü kurt bakışlı adamın dolmuş gözleri, yerde yatan çocuğu izlerken ne solcu kalabalığına ne de sürüklenişine pek aldırmıyor gibiydi.

Solcu o saniyelerde, yoldaşı gelen sedyeye koyulurken yumruğunu indirmiş ülkücünün sürüklenişini izlemişti.

Ta ki görüş açısından çıkana kadar...

Mehmet ayaklanıp mırıldandığında bütün şaşkın bakışlar ona döndü.

 

 

"Ülkücü akıllı adam vesselam. Bizim günlerdir bulamadığımız derde bir çözüm buldu" diyerek elini cebine koyduğunda Solcu reis tepki vermeden yüzüne baktı.

Lâkin diğer solculardan biri sinirle konuştu.

 

"Ne diyorsun sen Mehmet yoldaş! Adam durduk yere kardeşimizi yaraladı!"

 

"Durduk yere değildi. Hastaneye sevk edilmesi gerekiyordu. Buna da ancak ve ancak büyük bir yaranlama sonucu ulaşabilirdi. O kadarcık kanama kardeşimizi öldürmez lâkin hastalık öldürecekti. Ülkücü de kendince bir çözüm buldu. Tehlikeliydi ama başardı" dedi tebessümle.

 

"Deli cesareti" diye mırıldanan Solcu'yu hemen dibindeki Mehmet hariç kimse duymadı.

Solcu da duyurmak için söylememişti zira düşünceleri kelimeye dökülmüştü bilmeden.

 

 

O sırada uzun koridor da karanlık hücresine doğru götürülen Ali'nin keyfi yerindeydi.

Sanki hücreye değil de özgürlüğüne kanat çırpıyordu.

Hücresine giderken sık sık onunla eşlik eden Gardiyan Yusuf saklayamadığı bir hayranlıkla baktı Ali'ye.

Ne zaman hücreye kapatılacak bir suç işlese, bu suçları genelde birini zor durumdan kurtarmak için ya da boyun eğmeyi bilmediği için yaşıyordu.

 

 

"Yine yüzünde güller açıyor ülkücü"

 

 

 

"Bugünde kimse ölmedi çok şükür" diyerek rahat bir nefes alan adamla Yusuf'un tebessümü yüzünde soldu.

Ali, kollarını sıkan gardiyan ile bakışlarını ona çevirdi.

Bakışları yerde hüzünle kasılmıştı yüzü.

Ali kırdığı potun farkına vararak sıkıntıyla yüzünü buruşturdu.

 

 

 

"Düşürme hemen yüzünü gardiyan! Ölümden korkan kim? İşkencelerden veyahut hastalıktan ölmektendir korkumuz. Böyle sürünerek ölmekten ise şerefimizle dar ağacında son nefesimizi vermektir son arzumuz" diyerek dudaklarını birbirine bastırdı.

Sonunda karanlık hücreye geldiğinde gardiyan Yusuf kapıyı açarak ülkünün girişini izledi.

Bakışlarını karanlık duvarlarda gezdirirken, Yusuf gardiyan arkasından kapıyı kilitledi.

 

 

 

"Yanına sık sık uğramaya çalışırım, kitap da getiririm" dediğinde başını olumlu anlamda ağır ağır sallayarak bir köşeye çöktü.

Yusuf sıkıntılı bir nefes verip karanlık rutubetli koridor boyunca yürürken Ülkücünün yanık sesini duydu.

 

 

Dardayım yalanım yok

Baskın yedim gün gece

Gün gece gün gece

Örselendi aşklarım üstelik

Bir uzak diyardayım

Diyardayım diyardayım diyardayım

Örselendi aşklarım üstelik

Bir uzak diyardayım

Diyardayım diyardayım.

 

Gardiyan Yusuf, sırtını yanındaki duvara verip ülkücü Ali'nin sesinin duvarlarda yankılanmasını dinlerken bırakıp gidemedi.

 

 

Günaydın anneciğim

Günaydın babacığım

Yine sabah oluyor

Evde sabah olmaz deme

Orda günler geçmez deme

İçime sancı doğuyor..

 

Annem derken titreyen sesine gözleri dolarken duvar dibine çöküp onunla ayrı karanlık köşede aynı yalnızlığı paylaştı.

 

 

 

🌿🌿🌿

 

"Dar ağacından korktuğumuzu sanıyorlardı, hâlbuki tek korkumuz ömrümüzün sonuna kadar gökyüzüne hasret, kanadı kırık kuş olmaktı."

 

 

 

Bitti.

 

Bu Kitaba daha sıkbölüm atmaya karar verdim.

Çünkü basılmasını hayâl ettiğim ikinci kitabım "Mahkûm" olacak..

 

Yani, inşallah..

 

 

Desteklerinizi ve güzel yorumlarınızı bekliyorum ☺️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%