Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Tereddüt

@demirhanife

Yorum ve beğenisiz bırakmayın çiçekler 🌼 rica ediyorum

 

Elimdeki Ömer Seyfettin' in Kaşağı adlı kitabının da son sayfasını okuduktan sonra kapağını kapatıp derin bir nefes alarak başımı geriye doğru yasladım.

Bakışlarımı avluda bir ileri bir geri volta atıp duran mahkûmlara çevirdim.

Bir ellerinde tesbih diğerinde tek can dostları sigaraları, omuzları çökmüş düşünüyorlardı.

 

Kim bilir hangi hasretin yükünü omuzlamış, hangi kaygının esiri olmuşlardı?

Her gece hangi kâbuslu uykulardan uyanıyorlardı acaba?

 

Başımı geriye doğru yaslayarak bulutlara baktım.

Mavi gökyüzünde yer yer beyaz bulutlar bana göz kırparken görüş açıma giren gölge ile kısık gözlerimi araladım.

Solcu Mehmet, kirli sakallarını kaşıyarak gülümsüyordu.

Başımı yasladığım duvardan kaldırıp ben de ona tebessümle karşılık verirken omzumu pat patlayarak yanıma çöktü.

 

"Selamün aleyküm yoldaş Ali'm"

 

"Aleyküm selam Mehmet'im lâkin aynı yoldamıyız? Ben sağcı sen solcu.."

 

 

"Görüşlerimiz farklı olsa da ikimizin yolu da bir yoldaşım, eninde sonunda sonumuz aynı dar ağacında sallanmak değil mi?"

İç çekerek söylediği sözcükler ile bakışlarını benim gibi gökyüzüne çevirdi. O an ne düşündüğünü merak eden yanımı bastırıp gökyüzüne çevirdim bakışlarımı.

Bir süre sessizce aynı gökyüzünde farklı anılara yolculuk yaptık.

 

 

"Hiçbir şeye üzülmüyorum, lâkin birine verdiğim sözü tutamayacağım için üzülüyorum." Dediğinde meraklı bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Çocukluk aşkım. Teyzemin kızı. Beraber büyüdük, sevdik ve ayrı düştük. Ömür boyu onu bırakmayacağımı ve seveceğimi söylemiştim" dedi acı bir tebessüm dudaklarına yayılırken.

 

 

"Sözünü tutamadığını da nereden çıkardın?" Diye sordum tebessümle.

Çatık kaşları beni bulunca bakışlarımı çekip geriye yaslandım.

 

"Yani, sonuçta onu bırakmadın ve hâlâ seviyorsun. Ömrün boyunca da sevmeye devam edeceksin, ne kadar kaldıysa"

Gözleri buğulanırken çenesi kasılmış başını hızla olumlu anlamda sallamıştı.

Ben sırtını sıvazlarken o başını eğmiş göz yaşlarının kuru toprağı ıslatmasını izlemişti.

 

✨✨✨

 

Yanımda gardiyan büyük koridoru geçerken adımlarımı beyaz kapının önüne getirdiğimde duraksayıp derin bir nefes alarak içeriye girdim.

Bedenimi içeriye soktuğumda yine güzelliği ile büyüleyen ela gözler beni karşıladı.

Beni görür görmez ayaklanırken tebessümle bedenimi takip etti.

Elimden geldiğince yine göz teması kurmamaya çalışsam da güzel kokusu bu soğuk duvarları bile çiçek bahçesine çevirmişti.

 

 

Bana gösterdiği sandalyeye kendimi atıp geriye yaslanarak bakışlarımı kucağımdaki ellerime çevirdim.

 

 

"Ee verdiğim ödeve ne oldu?" Diye sordu hayâl kırıklığıyla.

Ellerime iç cebime atıp kitabı çıkararak masaya koyduğumda yüzünde büyük bir gülümseme oluştu.

Şimdi, aynı çiçekler yüzünde de açmıştı.

Gülümseme herkese yakışır ama ona sadece yakışmıyor, kış günü baharı getiriyordu.

Sanki, şimdiye kadar tek derdi benim tarafımdan onaylanmakmış gibi çocuklar kadar mutlu ve neşeli olması da beni şaşırtmıştı lâkin umursamadım.

 

Bakışları beni bulup da büyük gülümsemesi solduğunda aynı tebessümün benim yüzümde de olduğunu fark edip dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı kaçırdım.

Bir an da sessizlik oluşan odanın kasvetini yine onun sesi değiştirdi.

 

 

 

"Ali.. kitabı sevdin mi?" Diye sordu duraksayarak.

 

 

 

"Zaten üç defa okudum ve evet sevdim" dedim bakışlarımı ona çevirerek.

Tebessümü solarken biraz duraksasa da boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti.

 

 

"Peki, bu hikâye için ne düşünüyorsun? Yani, Kahraman kendi işlediği suçu zavallı kardeşi Hasan'a attığı için ona kızdın mı?"

 

 

 

"Hayır, aksine onun için üzüldüm." Dediğimde meraklı bakışlarını üzerime attı.

 

 

"Hasan için atları sevmek çokta önemli olmayacak, zira zaten öldü. Lâkin Kahraman bununla sonsuza kadar yaşamak zorunda kalacak.. Suçluluk duygusuyla" dediğimde kaşları havalanarak geriye yaslandı.

 

 

"Ama sonuçta kardeşine suçu attı. Ve babası Hasan'ın ahıra girmesini yasakladı. Suçu yok mu sana göre?"

Diye sordu kısık gözleriyle.

 

 

 

"Küçücük bir çocuk hata yapıp babasından korktu diye suçlu olması saçmalık" dedim ellerimi göğsümde bağlayarak. Onun da gülümsemesi büyürken duyduklarından memnun gibiydi.

 

 

"Yani, sana göre hiçbir konuda suçlu değil."

 

 

"Sonuçta böyle sonuçlanacağını bilemezdi. Hele ki kardeşinin hastalanıp öleceği, eminim aklının ucundan bile geçmemiştir. Zira o ahıra bile girmez, kaşağıyı kırmazdı."

 

 

 

"Güzel.." diyerek elini çantasına attı.

Fermuarını açıp bir kitap çıkarırken masaya bıraktı.

Kalın bir kitap olması yanında yabancı bir yazara aitti.

 

 

"Suç ve ceza. Daha önce okudun mu?" Diye sordu.

 

 

"Okumadım ama bizim sınıfta bir kızın elinde görmüştüm."

 

"Daha önce okumadığın bir kitap vermek hoşuma gitti"

 

"Ben sana daha önce okuduğun bir kitabı verdim" dedim alaylı bir tebessümle.

 

"Evet, daha önce okudum belki ama senin bakış açın ile ilk defa okuyacağım."

Yüzümde oluşan tebessümü saklamak için dudaklarımın kenarını kaşıyarak bakışlarımı çektim.

 

 

"Sakın kaytarma! Haftaya kitap ile ilgili sorular soracağım ona göre" dedi Tehditvari bir sesle parmaklarını yüzüme sallayarak.

 

 

 

"Burada kaytarmam mümkün değil, zira kitap okumaktan başka yapacak bir şeyimiz yok." Dedim derin bir nefes alarak. Gülümseyen yüzü solarken kendime kızdım.

Çünkü gülümsemenin bu kadar çok yakıştığı bir kadının yüzünü soldurmak beni rahatsız etmişti.

 

 

"Aslında.."

 

 

 

"Sürekli konuyu aynı yere getiriyorsun, neden?" Diye sorarak sözümü kesti. Titreyen sesi yumruklarımı sıkmama sebep olurken bıkkın bir nefes vererek geriye yaslandım.

 

"İnanın bilerek yapmıyorum. Daha öncekiler belki öyleydi ama bu defa bir şekilde konu aynı yere geldi. Zaten ölümü bekleyen mahkûm bir adamdan gelecek ile ilgili umut dolu sözler bekleyemezsiniz."

 

"En azından sürekli ölümü anmayabilirsin Ali"

 

"Ama gerçek bu! Anlamıyorum, ölümü konuşmak neden sizi benden daha fazla rahatsız ediyor? Sanki varlığını inkâr eden, benden çok sizsiniz! Diye öfkeyle konuştuğumda yüzü kasılmış çenesi türemişti.

Bu tepkisi beni şaşırtırken gözlerimi kısarak baktım.

 

"Ben sadece sürekli ölümü konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum." Dedi titreyen sesiyle yutkunarak, lakin buğulu bakışları ben hariç her yerdeydi.

 

"Söylemiştim.. Yol yakınken kaç demiştim. Burası sana göre değil"

 

"Kes şunu!" Diye bağırdı titreyen sesinde öfke de vardı.

 

 

"Hâlâ geç değil doktor hanım. Git! uyuyamayan ya da kaynanasından çok çekmiş gelinleri tedavi et. Onları dinle. Burada ölüme yakın insanların sana verebileceği tek deneyim ölümü kabullenmek olur. Onun içinde çok gençsin"

 

 

"Siz çok mu yaşlısınız?" Diye sordu öfke dolu alayla.

 

 

"Bazı insanlar genç de ölür."

 

 

"Evet! Karşıdan karşıya geçerken ya da lanet bir hastalık bedenini ele geçirince ama bir ip.." diyerek duraksayıp akan göz yaşlarını sakladı. Derin bir nefes alıp hızla ayaklanırken bir taraftan titreyen elleriyle gözlerini sildi.

 

 

 

"Özür dilerim. Ben.." diyerek duraksadıktan sonra kendini arkasına bile bakmadan kapıdan dışarıya attı.

Sertçe kapanan kapıya bakarken gardiyan gelip beni alana kadar sessizce bekledim.

 

İçimde büyüyüp duran endişe ilk defa beni korkutmuştu.

İlk defa neden burada olduğumu sorgulamıştım.

Zira, ela gözlerinde ki çaresizlik bir bıçak gibi göğsümü delerken başka bir şey düşünmek mümkün değildi.

Ölümü şafak sayar gibi bekleyen yüreğim, ilk defa tereddüt etmiş korkuyla sarsılmıştım.

 

 

Bitti

 

Uzun zamandır kitap yazmadığım için biraz yeteneğimi kaybetmiş hissediyorum.

O yüzden zorlukla yazdığım bir bölüm oldu.

Umarım beğenirsiniz 🌼

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%