@demirhanife
|
🌿🌿🌿Bol bol yorum ve beğeni olsun lütfen çiçeklerim öpüldünüz 😘🌿🌿🌿 (Tereddütler) "Git! Dediğinde bildiğim bütün sözcükler bavulunu toplayıp gittiği zaman anladım çaresizce kalmayı dilediğimi" Bazen batan bir geminin içinde boğulduğumu hissettiğimde annemin huzur dolu gülümsemesi gelir aklıma. Ha! Bir de hiç unutamadığım bir anı. Yaşıma göre çok fazla küçük bir çocuk olduğum için okuldaki akranlarım yüzünden defalarca zorbalığa uğradım. Bunu anneme hiç söylemedim. Neden böyle bir şey yaptığımı hâlâ bilmiyorum. Sonuçta savunmasız, ilerisini gerisini düşünmeyen bir çocuktum. Buna rağmen yine de söylememeyi tercih edecek kadar kendi hesapları olan bir yanım vardı sanırım. Lâkin annem bir şekilde öğrenmişti. Üstelik biri söyledi diye değil, anne olduğu için. Çünkü bir anne çocuğunun gözlerinin içindeki korkuyu herkesten daha net görebilir. Ya da okulunu çok seven çocuğunun, bir an da okula gitmemek için bin bir türlü bahanenin arkasına sığınması da bir sebepti muhtemelen. Sonuçta annem öğrenmiş okulu birbirine katmıştı. Velhasıl, müdürden öğretmenine herkesi tefe koyduğunu hatırlıyorum. Velilerle saç baş dalaştığı da dehşet verici anılarım arasında. İşte! O zaman ne gurur, ne de hanım efendilik kalmıştı. Tek düşündüğü zorbalığa uğrayan çocuğunun kendi içinde yaşadıklarıydı. Gözünden bile sakındığı yavrusu annesinden veya bir başkasından yardım isteyemeyecek kadar içinde ne yaşıyor olabilirdi? Bu hâle gelene kadar bir anne olarak kendisi ne yapıyordu? Kendine olan öfkesini başkalarından çıkarırken gözleri yaşlıydı. Çaresiz bakışlarını benim ifadesiz yüzümde gezdirip hıçkırarak ağladığını hatırlamak, hâlâ kalbim de bir sızı. Bir de göğsündeki sıcaklığa gömmeden önce söyledikleri. "Hayat bize her zaman adil davranmayabilir, çoğu zaman güçlüler altında ezilebiliriz. Çünkü dünyanın lanet düzeni böyle ama sen asla bu düzene boyun eğme! Her zaman sesin gür çıksın ki; bugün olmasa bile bir gün boyun eğmeni istediklerinde başaramasınlar." Belki de bir annenin kızına verebileceği en güzel öğütlerden biriydi. Bu sözler dün gibi aklımda olsa da ne kadarını başarabildim bilmiyorum. En azından babama karşı her zaman boynum bükük kaldım. Ne zaman batan gemide boğulduğumu hissetsem, bu sözlerle başımı dik tutar suyun üstünde kalırdım. Hâlbuki babamın karşısında çoktan okyanusun derinliklerinde boğulmuş oluyordum. Şimdi ise boğulup boğulmamak arasında bir yerde kalmış çırpınıyordum. Çünkü ne sözlerim, ne de davranışlarım etki ediyordu bu adama. Bir duvardı ve ben o duvardan atlamak isteyecek kadar aptalca davranıyordum. Bugün çekip gitmem gerekirken evin her köşesini temizleyip zaman öldürmeye çalışarak bir gözüm saatte günü bitirmiştim. Ceylan zaten erkenden çıkıp gitmişti. Babaannesi ve dedesiyle yaşadığı için uzun süre yalnız bırakamadığını söylemiş beni bu tereddüdümle yalnız bırakmıştı. Soğumuş yemeğinin altını kaç kere yaktığımı bile unutmuştum artık. Gelince hâlâ evde olduğum için kızacaktı muhtemelen ama okyanus rengi gözlerini son kez görmek isteyen tarafım onu beklerken akşam etmişti. Gece 01.37 bulurken daha fazla bekleyemeden yatağıma girmiş hâlâ kokusunu barındıran yastığa sarılarak uykuya dalmıştım. Huzursuz uykumu kapının sesi bozarken başımı yastıktan kaldırıp salondan gelen tıkırtılara kulak kabarttım. Yavaş ve sessiz adımlar arasından acıdan inleyen bir ses duyduğumda yatağımdan hızla kalkıp odamın kapısını araladım. Kulağımı koridora tuttuğumda küfürlü mırıltılarla endişelendim. Hızlı adımlarımı sese doğru atarken merdivenleri hızla indim. Hafif aralık duran köşedeki banyodan ışık sızarken bu sefer adımlarım meraklıydı. Kapının önüne geldiğimde aralıktan gördüğüm morarmış yüzle düşünmeden içeriye daldım. Yara bere içindeki yüzü öfke ve şaşkınlık arası kasılırken kaşlarını sertçe çattı. "Senin hâlâ burada ne işin var?" Diye tısladı öfkeyle. "Bırak şimdi beni! Bu hâlin ne? Ne oldu sana?" Dedim telaşla. Ellerimi yüzüne uzattığımda sertçe itti "Sana ben gelmeden git demiştim" dedi dişlerini sıkarak. "Evi biraz temizliyim derken akşam olmuş. O saatten sonra yalnız başıma gitmekten çekindim." Dedim şimdi bulduğum bir bahaneyle. Dudaklarını bir şey söylemek için araladığında karnının sağ tarafında olan küçük bir kesiğe değen bakışımla gözlerim büyüdü. "Kim yaraladı seni? Hastaneye gitmelisin, neden eve geldin?"Diye sordum telaşla. Ellerimi karnına doğru uzatınca yine soğuk parmaklarıyla engel oldu ama ben sertçe eline vurup daha yakından görmek için hafif eğildim. Çok derin değildi, küçük bir kesikti ama sızan kan rahatsız ediciydi. Uzun süredir hareketsiz kaldığı için başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri büyümüş adeta kaskatı kesilmişti. Neden böyle olduğuna ilk önce anlam veremesem de daha sonra çok yakın olduğumuzun farkına varıp hızla uzaklaştım. Nefesim çıplak tenine değecek kadar yakındık. Bu garip ortamı boğazımı temizleyerek bozmaya çalışıp elimi aynanın önünde olan pamuk ve batikona uzatıp aldım. "Ben yaparım, bırak!" Diyerek elime uzandığında uzaklaştırdım. "Sadece kımıldamadan dur" diyerek pamuğa batikondan biraz damlatıp yarasına tekrar eğildim. Değdirdiğimde irkilince acısını dindirmesi için hafifçe üfledim. Bedeni yine kasılırken kendini sıktığını karnındaki kasılmadan anladım. Bu yüzümü kızartırken kendisinin yapmasına izin vermediğim için pişman olmuştum. Lâkin kendisinin yapmakta zorlanacağı kadar yan tarafta duruyordu. Bunu yaparken boynu yüzünden zorlanabilirdi ki zaten iyi görünmüyordu. Bana yaptıkları aklıma geldikçe hak etti demek istesem de bir yanım vardı ki kıyamıyordum. Bana hiçbir şekilde güzel davranmamış babam kadar acımasızca itip kakmış olsa da mavilerine dayanamıyordum. Çünkü ne zaman göz göze gelsek, okyanuslarında fırtına kopsa da mavi bir huzur vardı. O huzura istemeden alışmış kopamıyordum, zira bu saate kadar beklememin sebebi de buydu. Yarasını dezenfektan ettikten sonra bandı da dikkatlice yapıştırdım. Tekrar acıyla kasılınca refleks gibi üfledim. Hızla geri çekilip kaşlarını çattı. "Burada işin bitti! Odana git artık" dedi ama ben duymazdan gelip kremi kavradım. "Yaklaş" dedim düz bir ifadeyle. "Beni duymadın herhalde" Kaşlarını öfkeyle kasmış olsa da umursamadım. "Sende beni duymadın herhalde yaklaş yoksa yardım çağıracağım" dedim tek kaşım havada. Kaşları iyice çatılırken alaylı öfke karışık bir yüz ifadesiyle sırıttı "Çattık ya! Kıza elimizi verdik kolumuzu kaptırdık" dediğinde bıkkın bir nefes verip koluna uzanıp sertçe kavrayarak kendime çektim. Gözleri büyürken dudakları şaşkınlıkla aralanmış yüzüme bakıyordu. Ben de bakışlarının yoğunluğuyla kremi morarmış elmacık kemiğine sürdüm. Okyanus gözlerini acıyla kısarken başını hafifçe geriye çekti. Soğuk parmakları bileğime sarılmış dururken hafif dokunuşunu hissetmemeye çalışıp işime odaklandım. Kalbimin hızı göğsümü yumruklarken göz ardı etmek zordu ama deniyordum. Aklıma mutfaktaki sıcak yakınlığı gelip duruyordu, bu da tereddütle gözlerine bakmama sebep oldu. Onun da yoğun bakışları beni bulduğunda sertçe yutkunup biraz daha yaklaştı. Kalbim şimdi onun göğsüne de çarparken benden farklı olmadığını anlamıştım zira onunki de aynı hızla atıyordu ve bu sadece benim kalbim miydi? Bilmiyordum. Gözlerimi kapatıp kokusunun bütün hücrelerime dolmasını beklerken dudaklarımda hissettiğim nefesiyle irkilip gözlerimi araladım. Yoğun bakışları iki et parçasında dururken bir savaşın içinde gibiydi. Bakışlarında anlamlandıramadığım bir karmaşanın yanında yoğun bir şeyler de vardı. Çözemeyince ellerimi göz kapağına götürüp okşadım irkilip bakışları göz bebeklerimi bulduğunda yine fırtınayla doldu mavileri. Dudağıma değen sıcak nefesi üç adımlık bir mesafeyle uzaklaşırken bileğimi saran sıcaklığı da terk etmişti şimdi. Sanki hep oraya aitti ama şimdi bir bıçakla etinden koparır gibi kesilmişti. Yüzüm hüzünle kasılırken bakışlarım hâyâl kırıklığıyla doldu ama o nefretle bakmaya devam etti. Hem de bir an bile tereddüt etmeden. "Yarın sabah uyandığımda gitmiş olmazsan seni saçından sürükleyerek babana ben götürürüm" Dedi dişlerini sinirle sıkarak. Gözlerim buğulanırken yüzüm acıyla kasıldı. İçinde bir karmaşa vardı. Bazen şefkatle bakarken bazen de nefretle dolduruyordu harelerini ve bunu yaparken bir an bile tereddüt etmiyordu. Sanki bir an beni bir başkasıyla karıştırıp içi sevgiyle doluyordu, sonra başka bir an kim olduğumu hatırlayıp içini nefrete boğuyordu. Ve ben bu karmaşıklık içinde batan bir gemide boğulmak üzere olan çaresiz bir yolcu gibi sonumu bekliyordum. Gözlerimdeki yaşlarla arkamı dönüp hızlı adımlarla odama girip kapının önüne çöküp sarsılarak ağladım. Sabahın ışıkları kokusunun sinmiş yatağına değene kadar kendime ve ona ağladım. § Sabahın ilk ışıklarıyla yatağından acıyla doğrulan Çakır, içinden bir küfür mırıldanıp ayaklandı. Kuruyan boğazını ıslatmak için odasından çıkarken koridorun sonundaki yatak odasına değdi gözleri. Gözlerini sıkıca yumup sertçe yutkundu. Yavaş adımlarla odaya yaklaşırken aralık olmasıyla kaşlarını çattı. Zaten aralık olan kapıyı açtığında boş olduğunu görüp bakışlarını düzenli odada gezdirdi. Sanki dün geceye kadar burada kalan biri yokmuş gibi. Sonra sıkıntılı bir nefes verdi. Muhtemelen yine gitmemiş aşağıda kahvaltı hazırlıyordu. Sinirle dolduğunu hissederek bıkkın bir nefes verdi. Neden laf dinlemiyordu? Git demişti! İlla saçından sürükleyerek atması mı gerekti? Birkaç saniye sonra fark ettiği bir şeyle kaşlarını çattı. Bir hafta önceki evinin sessizliği doldu kulağına. Hâlbuki o burada olduğundan beri sesi boş evin duvarlarında yankılanıp duruyordu. Şimdi ise çok sessizdi. Yavaş adımlarla aşağıya inip solda kalan mutfağa ilerledi. Masada duran kahvaltı ile başını bıkkınlıkla salladı. Sonra bir not ilişti gözüne. Ellerine alıp okuduğunda boşta kalan yumruklarını sıkıp boğazına takılan yumru ile bir müddet ayakta dikildi. "Yeniden birbirimize yabancı olabilsek keşke"  Bitti Bundan sonra kurgu biraz hızlanacak aklımda var bir şeyler. Görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka 🌿🌿🌿 |
0% |