Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@demirhanife

Blöf 


Karanlık soğuk duvarlar, içimde kalan umutları da her geçen gün biraz daha yok ediyordu.
Nefesim sıkışıyor, uykularım kâbusların mesken yeri oluyordu. Sanki çığlık atmak istediğim her dakika, içimde kopuyordu bütün kıyametler. Zaman zaman boş duvarlara dalıp gittiğimde bir çift mavi göz beliriyor, kafamın içindeki bütün karanlık duvarları ışıklarla aydınlatıyordu. Lâkin yine sonra bir fırtına kopuyor, bütün varlığımla gömülüyordum derin sulara. Bu hissettiklerim neydi? Bilmiyorum. Nefret ve korkuyla hatırlamam gereken o zehirli gözler, okyanus olup içime doğuyordu. Unutmamam gereken bir şeyi unutmuşum gibi içimi büyük bir korku sarıyordu.
Her gece kafamda dönen soruların cevabı bende değildi ve verecek kişi de her zaman oluğu gibi yine ben uyurken, yemeğimi getiriyordu. Belli ki sorularıma cevap vermekten korkuyordu. Bu düşüncelerde boğulmam yetmezmiş gibi, günlerdir yıkanmadığım için kendi kokumdan iğrenmeye başlamıştım. Ve bu sorun diğer sorunlardan daha çok can sıkmaya başlamıştı. Bu yüzden bu gece uyumak yerine onu bekleyip, banyo yapmam gerektiğini söyleyecektim. Madem beni hapsetti, her türlü sorunuma da bir çare bulmalıydı.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, gözlerimi kapalı tuttuğum saatler sonunda kapı gıcırtısıyla gözlerimi araladım. Masama yemeği bırakıp çıkacağı anda yerimden hızla doğrularak konuştum. "Banyo yapmak istiyorum." dedim sırtı ile bakışarak.
Hareketsiz, arkası dönük bir süre bekledikten sonra ağır hareketlerle bana döndü. Günler sonra gördüğüm mavi gözleriyle içimdeki karanlık odalar tekrar aydınlandı. Mavilerinden ayıramadığım gözlerimle bir dakika boyunca bakıştık, lâkin daha sonra yine, ilk o kaçırdı gözlerini. Ay ışığının girdiği ince aralığa bakarken, bende onun mavi gözlerine yansıyan ay ışığının kattığı, olağanüstü güzelliğe bakarak keyfini çıkardım. Keşke hiç fırtınaya kapılıp karanlığa boğmasa mavilerini. Dudakları hafif yana doğru alayla kıvrılıp konuştu.
"Peki, bundan bana ne! Dedi. Bıkkın çıkan sesi alaylı bir sese dönüşürken konuşmaya devam etti.
"Leydim banyosunu köpüklü mü ister acaba? Ya da hangi kokulardan istersiniz suyunuz için? Dedi sahte bir alayla. "Dalga geçmeyi kes! Banyo yapmak istiyorum. Eğer isteğimi yerine getirmezsen, bileğimdeki etleri dişlerimle koparır kan kaybından ölmemi sağlarım. Sende beni hangi sebeple burada tutuyorsan amacın yarım kalır." Dedim bir çırpıda soğuk sesim ve ifadesiz yüzümle. Gözlerinden geçen anlık endişe ve şaşkınlıkla bir süre baktıktan sonra ifadesini alaylı tavrıyla düzeltti. "Hadi hiç durma!" Dedi dudaklarını bükerek. Beni küçümseyen bakışlarına göz devirip ona hayatının dersini vermek için hazırdım.
Zaten bu karanlık ve soğuk yerde kaybedecek başka bir şeyim yoktu. İstediğimi ya alacak, ya da kan kaybından ölüp kurtulacaktım. Şunu fark etmiştim ki, ben zavallı gibi davrandıkça kendi karanlığıma hapsolacaktım. Artık savaşmak zorundaydım.
Arkasını dönüp çıkacağı sırada başımı eğip kıkırdamaya başladım. Biraz korkutmaktan zarar gelmezdi, öyle değil mi? Duraksayıp bana döndüğünde, hareketsizce beni izledi. Gülmeyi kesip gülümseyen yüzümü soldurarak, öfkeli bakışlarımı derinlerinde boğulduğum zehirli mavilere çevirdim. Bileğimi ağzıma getirip bütün gücümle etimi çekiştirdiğimde müthiş bir acı duyuyordum ama durmadım. İfadesiz yüzü şaşkınlık ve kızgınlıkla dolarken büyük adımlarla yanıma gelerek bileğimi dişlerimin arasından kurtarmaya çalıştı. Bir yandan "Kes şunu! Kendini öldüreceksin!" diye bağırıyor, diğer taraftan dişlerimin arasındaki etimi ayırmaya çalışıyordu.
Bütün gücüyle bileğimi dişlerimden kurtardığında, akan kana bir süre şaşkınlıkla baktı. Akan kanımdan ayırdığı bakışlarını yüzüme çevirdiğinde gözleri büyüdü. Hâlâ şokta bir süre bekleyip derin bir nefes alarak öfkeyle bana baktı. Ben de blöf yapmadığımı kanıtladığım için keyifliydim ama yansıtmadım. Seri hareketlerle tişörtünden bir parça koparıp bileğime sardı. "Elimi kolumu bağlamak geçiyorsa aklından hiç zahmet etme dişlerim hâlâ ağzımda. Isıracak bilek bulamazsam dilim de o işi görür" dedim soğuk sesimle. Çatık kaşlarını bana çevirip kanı durdurmak için bileğimi sıkıca sardı. "Delirdin mi sen! Aklından ne geçiyordu? Ya geberip gitmene izin verseydim ne olacaktı, hiç düşündün mü?" Diye sordu öfke saçan sesiyle.
"Ölürdüm" dedim ifadesiz yüzümle. "Sen delirmişsin" diye mırıldandı. "Oradan bakınca ölümden korkan birine mi benziyorum? Ya da karanlık soğuk duvarları olan bir odada, tek başına günlerce hapsedilmiş bir insanın, aklı başında olacak kadar düşünebildiğine inanabiliyor musun gerçekten?" dedim. Sinirle yüzüme bakıp bıkkın bir nefes verdi. "Tamam, bir saate kadar seni gelip alırım. O zamana kadar uslu dur, yoksa kendi elimle vururum seni. Zaten sabrımın sonuna getirdin." dedi sinirle. Bileğimdeki bezi tekrar sıkıp çıktı. Ben de keyifle yatağıma uzanıp tavanı izledim. Bir saat geçti ya da geçmedi kapım tekrar gıcırdanarak açıldı. Bir ara yağlanması gerektiğini hatırlatmayı aklımın bir köşesine yazdım.
Yanıma gelip bir süre tepemde dikildi. Gözlerimi açmadan beni uyandırmasını bekledim ama hiç kıpırdamadı. Ne çıktı gitti, ne de beni uyandırdı. Ne yaptığını bilmiyordum ya da herhangi bir hareket sesi gelmiyordu kulağıma. Acaba kapı gıcırtısını yanlış mı duymuştum? Beynimin bir oyunu muydu? Diye düşünmeden edemedim. Gerçi şaşırmam, günlerdir bu dört duvar arasında algılarımın bozulmuş olması normaldi. Gözümü aralamak istediğimde sarılı bileğime değen sıcak parmaklarını hissettim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlarken, içimde volkanlar patlıyordu. Kalbimin gümbürtüsünü duymasından korkarak uyanmak için hareketlendim. Elini çekip bıkkın bir nefes verdi. Gözlerimi aralayarak yeni uyanmış gibi etrafa bakındım ve onunla göz göze geldiğimde başucumda bana bakıyordu. "Hadi kalk." dedi sert çıkan sesiyle. Sanki az önce yaramı iyileştirmek için parmaklarıyla saran o değilmiş gibi öfkeliydi. Hafifçe yerimden doğrulduğumda cebinden bir bez parçası çıkarıp gözlerimi bağladı.
Sanki gördüklerimi hatırlayacak sağlıklı bir beyne sahipmişim gibi. Lâkin bir şey söylemeden beni sürüklemesine izin verdim. Kendimi bildim bileli hafızam hiç iyi olmadı. Telefon numaramı bile birkaç ay geçmeden ezberleyemezdim. İlk defa girdiğim sokaklara tekrar girmezsem asla hatırlamaz, bir gördüğüm yüzü ikinci defa görmezsem tanıyamazdım. O parmaklar kollarımı sarınca, titrememe engel olamadım. Zira mola vermiş olan kalbim tekrar hızlanmıştı ve duymasından çok korkuyordum. Birkaç merdiven çıkıp bir kapıdan geçince, soğuk rüzgâr tenime değmiş hafif Akasya ağaçların kokusu burnuma dolmuştu. Sanırım bunun asla unutmazdım. Bir süre yürüdükten sonra bir kapıdan içeri girdik. Burnuma güzel yemek kokuları girince, buranın bir ev olduğunu anladım. Gözlerimdeki bağı çözüp de ışık gözlerimi kamaştırdığında birkaç defa kırpıp bakışlarımı çevrede dolaştırdım. Karşı tarafta krem rengi koltuk takımı, onun karşısında da küçük LED bir televizyon vardı. Hemen sağımda oturma odasına katılmış küçük bir mutfak, sağ çaprazımda da odalara çıktığını düşündüğüm bir merdiven mevcuttu. Beni tekrar kolumdan çekiştirerek merdivenlerden çıkarmaya başladığında hafif dokunuşu, beni yine birçok duyguya sürükledi. Ondan hem korkuyordum hem de mavisinde saklı hüznün sebebini merak ediyordum. Odağımı tamamen eve vermeye çalıştım ve tabii içindekilere. Yalnız mı yaşıyordu? Şu an bizden başka kimse var mıydı? Varsa şu an neredeydi? O bir saatte onları evden mi yolladı? Bu evde yaşayan diğer fertlerin benden haberi var mıydı? Bir fotoğraf, başkasına ait olan bir eşya bakınmaya çalıştım ama yoktu? Bir ailesi ya da bir sevgilisi? Sorsam cevap verir miydi? Kafamdaki binlerce soru ile sıkıntılı bir nefes verdim. Kim bilir, belki ailesini kullanarak vicdanı ile oynayabilirdim ama ikinci bir kişiye dair izler görememiştim. Beni bir odaya getirdiğinde dolabın kapağını aralayıp içinden bir pijama takımı çıkardı. Pijama takımı olduğunu görüp kaşlarımı çattım. Bir süre elindekilere takılıp kalınca o da anlamaz bakışlarla elindekilere baktı. Başımı kendime gelmek için sallayıp yutkunarak elindekileri aldığımda, kararsız bakışlarını yakaladım. Söylemek istediği bir şey olduğunu anladım. Elini ensesine götürüp etrafa gözlerini gezdirerek "İlk çamaşırı yok, yarın almaya çıkarım. Şimdilik bunlarla idare et ya da nasıl yapıyorsan, öyle yap işte" deyip kapıya doğru adımlarken çekingendi. Onda daha önce görmediğim bir şey daha. Sonra aniden dönüp bana bakmadan konuştu. "Bu odanın banyosunu kullan, banyodan çıkınca da bu yatakta uyursun" dedi bir çırpıda. Ben şaşkın bakışlarımla yüzüne bakarken, konuştuğundan beri gözleri ben hariç her yere çeviren bakışları beni buldu. "Orası biraz uzak ve seni bugünden sonra bir saniye bile gözümün önünden ayırmamam gerektiğini düşünmeye başladım." Dedi tek kaşı havada ve devam etti. "Herhâlde o soğuk duvarları olan karanlık odadan daha sıcak değil mi? Bundan sonra uslu dur. Yıkanırken bileğindeki kumaşı da çıkarma, çıkınca da seslen o yarayla ilgilenelim iltihap kapmasın. Ölür kalırsın bir de seninle uğraşmayayım." diyerek cevap beklemeden çıktı. Zaten vereceğimi düşünmüyordum zira şoku atlatmam biraz uzun sürecekti.


Loading...
0%