@demirhanife
|
🌿Görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka öpüldünüz 😘🌿 Önerilen müzik: Can kazaz/ Bunca Yıl (Değişen Bir Şeyler) "Bazı tutsaklıklar daha özgür hissettirdiğin de yanlış bir şeyler var demektir." Bunca yıl hayatımda hiç huzurla uyuduğum tek bir gece olmadı. Her zaman huzursuz ve kâbus dolu uykulardan uyanır yorganıma sıkıca sarılıp tavanla bakışırdım. En kötüsü de kendimi hiçbir yere ait hissedememek hayatımın en acı verici gerçeğiydi. Kendi evimde bile her zaman böyle hissetmiş bir gün babamın beni kapı dışarı etmesini büyük bir korkuyla yaşadım. Belki de yaşıtlarım gibi olmamamın tek sebebi buydu. Ergenlik dönemimi bile içimde sessizce yaşadım. Arkadaşlarım gibi büyük çılgınlıklar yapmak ya da eve kötü notlar getirmek gibi bir seçeneğim hiç olmadı. Babama hiç karşı gelmedim, gelemedim. Zira biliyordum ki, tırnaklarımı ilk gösterdiğim an da bir bahanesini bulmuş olacak ve beni gönderecekti. Kurduğum arkadaşlıklarla da bu hep böyle oldu. Kimseye bağlanmadım, samimi olmadım. Hep bir mesafe koydum ve içimi hiç açmadım. Zaten hiçbir zaman içini dökebilen biri de olmadım. Lâkin gizemli olmak değildi amacım, sadece anlatmak isteyecek o enerjiyi, kendimde hiç bulamadım. Dudaklarımı her araladığımda kelimelerin yorgunluğu sardı ruhumu. İşte! Ben de bu sebeple içimi her zaman şarkılarla döktüm. Hüznümü, sevincimi, öfkemi de hep şarkı sözleriyle anlattım. Sesim güzel de olunca her ortamda şarkı söylememi isteyenler beni parmaklarıyla gösterdi. Onlara göre arkadaşım, bana göre zaman öldürdüğüm insanlar.. Annem de severdi şarkı söylemeyi ama o sadece bana söylerdi bütün şarkılarını. Ben de o anlarda gözlerimi kapatır, onun anlattığı masallardaki okyanus gözlü prensi hayal ederdim. Ben söylediğimde ise sadece annem vardır hayallerimde. Güzel dudaklarından dökülen nağmeleri düşünür, varlığını hemen yanımda hissederim. O beni her gece güzel sesiyle uyutur, yine o sesle her sabah uykunun kollarından sıyırıp çıkarırdı. Artık her sabah huzursuz uykumdan kendi sesimle mırıldanarak güne başlıyorum. Uykusuz geçen bir sabaha daha gözlerimi aralarken tavana değen ışıkla bir süre bakıştım. Karanlık hücremden bir odaya getirilmiş olmama rağmen soğuk duvarlarını üstümde hissediyordum. Zehirli mavinin kokusunun sindiği yastık, anlamlandırmakta zorlandığım bir hisle az da olsa huzurlu hissettirebiliyordu. Ne garip! Hâlbuki ölümüne tiksinmem gerekirdi. Derin bir nefesi içime çekip her sabah olduğu gibi iyi hissetmek için, bir şarkı daha mırıldanmaya başladım.. Maviler saçına düşer Toprağı kanatır Budanır kanatların Anlaşılmaz bunca yıl nasıl Rüzgâra kapıldığın Aşk benim tenimi çalıp Korkağı yaratır Islanır, yanaklarım Anlaşılmaz bunca yıl nasıl Nehrine kapıldığım Bunca yıl sen Yaprak gibi dökül kadehe Uyku gibi dökül gözümden Su gibi yaşa, kar gibi yağ Dağ gibi kaç benden.. Kısık sesimle söylediğim şarkı kapının kilidinin oynamasıyla yarım kalırken, kalbimde bir kıpırdanma olduğunu hissettim.. Elinde tepsiyle içeri giren mavi (Adını henüz bilmiyordum ) yüzüme bakmadan içeri girerek elindeki tepsiyi masaya bıraktı. Neden bilmiyorum, bu tavrı beni çok rahatsız etmiş, benimle konuşmak istemese bile yüzüme bakmaması çok dokunmuştu. Masum olduğum hâlde bana böyle davranması boğazımda bir yumru oluşturuyordu. Lâkin hayır! Artık bir şeyler almalı, neden babamın günahının bedelini ben ödüyorum bilmeliydim. Tepsiyi bırakıp çıkmak üzereyken boğazımı temizleyerek konuştum. "Yemeğimi yiyene kadar yanımda kalır mısın? Belki ben de sana bir şeyler anlatırım." İfadesiz yüzüyle bana dönüp baktı. "Ne anlatacaksın bana?" Diye sordu ellerini göğsünde bağlayıp alayla bakarak. "Güzel hikâyeler bilirim, annem çok güzel hikâyeler anlatırdı." Dedim annemden bahsederken fısıltıdan farksız çıkan sesimle. Bakışlarını etrafta gezdirip dudaklarını büzdü. Bir süre karar vermeye çalışan yüz ifadesiyle bakıp yavaş adımlarla yanıma gelerek yatağın ucuna oturdu. Şaşkın bir şekilde yüzüne bakarken yokuşa sürmeden bu kadar çabuk kabul etmesi beni şaşırtmıştı. Sanki beni tanıdıkça, bana karşı davranışları her geçen değişiyordu. Nefesimi tuttuğumu, nefessiz kaldığım saniyelerde anlayarak bıraktım. O hâlâ göz teması kurmaktan kaçınıyor uysal bir kedi gibi yanımda oturuyordu. Ben de masadaki tepsiyi kucağıma aldım. Çam ve nane karışımı kokusu bir anlık başımı döndürse de başımı sağa sola hızla sallayarak yemeğimi yemeye başladım. Sessiz geçen yemeğin ardından tepsiyi masaya koydum ve bedenimi ona döndürdüm. Karşı duvara odaklanmış bir şekilde dalıp gitmişti. Bu fırsatı değerlendirerek uzun bir süre onu inceledim. Yan profilden çok güzel bir portreyi andırıyordu. Herhalde ressam olsam onun resmini çizmek isterdim. İnce uzun burnu, belli belirsiz çıkmış kirli sakalları, kalın siyah keskin kaşları, mavi gözlerini kapatan uzun kirpikleri, küçük çıkık çenesi, belirgin elmacık kemikleri ve kalın vişne rengi dudakları. Dağınık saçları da eklenince karizmatik bir görünüşle, yanından geçip gittiği her kadını kendine hayran bırakacak bir çekiciliği vardı. İç çekmeden kendimi alamadım. "Beni incelemen bittiyse anlat bakalım " dedi gözünü duvardan ayırmadan. Gözlerim şaşkınlıkla büyüyüp yüzüm kızarırken telaşlı bir hareketle elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemeyerek boğazımı temizledim. "Ne inceleyeceğim seni be! Bir yerden tanıyor muyum? Diye baktım." Dedim bir çırpıda ve sakince devam ettim. "Unuttun falan demiştin, hatırlamaya çalışıyordum. Senin yakışıklı yüzünü niye inceleyecekmişim ben!" dedim bir çırpıda. Lâkin söylediğim son şeyle daha çok kızardım. Dudakları yukarı kıvrılarak kıkırdadı. Tabi bu beni hem daha çok öfkelendirdi hem de utandırdı. Bakışlarını bana çevirdiğinde tereddütle yüzüne baktım. Gözleri gözlerimdeyken yine bir okyanus kenarındaydım, dilimde yine bir şarkı içimde huzur kalakaldım öylece. Bu defa alaylı bakışları yoktu, hüzünlü bakışları vardı. Kendine gelip gözlerimi çekmek istesem de yapamadım. Sanki koca dalgalarında boğulmuştum. Bu bakışmayı yine o bozdu. Başını aşağıya çevirip "Şu anlatacağın hikâyeyi anlat bakalım Sezen Aksu" dedi gülümseyerek. "Sezen Aksu? " Diye sordum meraklı bir bakış atarak ama o cevap vermeden alaylı bir tebessümle baktı. Tuhaf havayı bozmak için başımı olumlu anlamda salladım. "Bir bilge varmış. Ne sorsan cevap verirmiş. Onu çekemeyen biri demiş ki: -Ona öyle bir soru soracağım ki kesinlikle bilemeyecek. - Ne soracaksın? Diye sorduklarında ise: - Elimde bir kelebek var. Ölü mü, diri mi? Diye soracağım. Eğer diri derse elimi sıkıp öldüreceğim. Ölü derse de elimi açıp bırakacağım. Uçup gidecek. Bilgenin yanına gitmiş ve sorusunu sormuş - Elimdeki kelebek ölü mü, diri mi? Bilge de demiş ki; - O SENİN ELİNDE!.. Dedim bakışlarımı ona çevirerek o ise kaşları havada merakla baktı. "Bu kadar mı?" Diye sordu kaşlarını çatarak. "Şimdilik bu kadar" dedim omuz silkerek. "Hikâye anlatacağım deyince uzun bir şey olur diye düşündüm" dedi hayal kırıklığı içinde bakarak. Gerçekten uzun bir hikâye dinlemek istediğini anlamıştım. Hâlbuki sıkılacağını düşünmüştüm. "Bence anlatmak istediğimi yeterince anlattım" dedim imali bir sesle. Bir süre ayaklarına baktıktan sonra tebessüm edip derin bir nefes alarak ayaklandı. O çıkmak için ayaklanırken ben de onunla hızla ayaklandım. "Nereye?" Diye sordum telaşla. "Hikâye bitti." dedi omzunu sallayıp dudaklarını büzerek. "Biraz daha kalamaz mısın? Sürekli yalnız kalmak, bir süre sonra kafayı yiyecekmişim gibi hissettiriyor. Asla düşünmemem gereken şeyleri düşünüyorum. Lütfen "Dedim yalvarır bir tonda. "Burada kalamam yapacak çok işim var." Diyerek çıkıp gittiğinde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu sefer kapının kilit sesi gelmeyince duraksadım. Unutmuş muydu acaba? Merakla ayaklanarak kapıya geldim. Kolunu aşağı indirdiğimde kapı açılınca irkilerek geriledim. Meraklı olan dürtülerime teslim olarak aralık kapıdan dışarıya çıktım. Aşağıdan gelen televizyonun sesinden başka bir ses yoktu evin içinde. Merdivenlerden aşağıya inerek televizyon sesinin geldiği salona doğru adımladım. İçeri girdiğimde koltukta oturan mavi, pür dikkat TV izliyordu. Beni fark etmesinden korkarak geri dönmek için hareketlendiğimde sesiyle duraksadım. "Gel otur." Dedi yanındaki boşluğa dokunarak. Yüzümdeki gülümsemeyle yavaş adımlarla yanına giderken konuşmaya devam etti. "Ama evden dışarı çıkmaya kalkarsan seni yatağa bağlarım." Soğuk sesiyle sertçe yutkundum ve çekinerek gösterdiği boşluğa oturdum. "Bilim kurgu film vardı TV'de. Daha önce izlediğim bir filmdi. Arrivel Başımı hafif ona çevirdiğimde filme odaklanmıştı. Dün akşamdan beri beni şaşırtıp duruyordu ve bir an da değişmiş olmasına anlam veremiyordum. Dün bileğimi ısıracak kadar gözümün dönmesi, vicdanını mı etkilemişti acaba? Diye düşünmeden edemedim. Lâkin buna ihtimal vermiyordum. Tavırlarının değişmesi beni korkutsa da tebessüm etmeden duramadım. Düşüncelerimin arasında boğulurken bana döndü. Yine kapıldığım okyanusundan sesiyle kendime geldim. "Bileğin nasıl?" Diye sordu dün ben uyurken okşadığı bileğime bakarak. Bunu hatırladığım da bile içimi büyük bir huzur kaplıyordu. Benim için endişeleniyor muydu gerçekten? Bu düşünce tebessüm etmemi sağlarken kalbim göğsümü yumrukluyordu. "İyi" diyebildim sadece. Tebessüm ederek filme geri döndü. Kalbimin bu kadar hızlı atması normal miydi acaba? Filmi izlerken burnuma gelen güzel kokusunun da etkisiyle uyuya kalmıştım bir süre sonra. En son omzuna düşen başımı hatırlıyorum. Önce irkilse de, sonra ne o çekildi, ne de ben başımı kaldıracak kadar enerjik hissediyordum. Zira huzur beni yanına çağırırken beni zorla yanında tutuyor olmasını bile umursamıyordum. O kadar yorgundum ki, uykusuz gecelerim bir anda tarifsiz bir huzurla dolunca, kendimi bıraktığımın farkında bile değildim. Uyandığımda koltukta yalnızdım. Kapıdan gelen yumruk sesleriyle uyanmıştım. Telaşlı bir sesti ve ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Kalbim ağzımda atıyordu adeta. Mavi neredeydi? Bilmiyordum. Belli ki evde beni yalnız bırakıp dışarı çıkmıştı. Kapıya gelen her kimse yardım isteyebilirdim aslında ama nedense sanki saklanan biriymişim gibi korkmuş, kaskatı kesilmiştim. Sonra aklıma gelen düşüncelerle ikinci bir şoku yaşadım. Sahi! Ben neden hiç kafamda kaçma planları yapmadım. Ya da neden bir an olsa bile içgüdüsel olarak kaçmaya çalışmadım. Oysa çok şansım vardı ve şuan bile o şanslardan biri hemen kapının ardındaydı ama heyecanla kapıya koşmak yerine, bir köşeye sinmiş korkuyla Mavi'nin bir an önce gelmesini istiyordum. Kafamdaki düşünceleri bir kenara atarak koşar adım odama gittiğimde sorgulamam gereken birçok şey vardı. Yatağıma girip yorganı üstüme çekerek kulaklarımı dışarıya kapattım. Anneme sığındım ya da ben öyle olmasını ummuştum. Eğer kapalı gözlerimin ardındaki mavi bir okyanusa düşmeseydim.. Önerilen film: Arrivel Bugünlük bu kadar..  |
0% |