Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Bölüm 14

@demirhanife

İki bölüm daha yayınlamaya karar verdim. Daha sonraki bölümlere, hatta tamamına ulaşmak için Kitapyurdu'na uğramayı unutmayın çiçekler😊


(İlkler)


"Mutlulukta aşk gibi tadı bilinmeden yaşanmış sanılan ender duygulardır. Herkes benzer bir duyguyla karıştırıp yaşadığını sanır, Hâlbuki geldiğinde feleğin şaşar daha önce hiç yaşamadığını anlarsın."


İçimde büyüyüp duran dayanılmaz heyecanla okulun kapısından içeriye girerken anlamsız kalp çarpıntıma bir cevap bulamamanın tereddüdünü yaşıyordum. Aklıma gelen dün gece, yüzümde büyük bir gülümsemeye evirilince sebebinin bu olduğunu biliyordum ama nedeni büyük bir soru işaretiydi. Hayatım boyunca kimsenin beni önemsemesi ya da kabul etmesi için çabalamamış hatta umursamamıştım. Lâkin ilk defa bir yabancı bütün duvarlarımı yıkmış beni olmadığım birine dönüştürmüştü. Her ne kadar ilk zamanlarda bana olan nefreti yüzünden böyle gurursuz davrandığıma kendimi ikna etmiş olsam da, şimdi öyle değildi.


Benim yüzümden kimsenin zor zamanlar yaşamasına ya da nefret etmesine çocukluğumdan beri tahammülüm yoktu. Şimdi bakınca nefret etmiyorum demişti ama içimdeki heyecanın sebebi bu zafer miydi, buna da emin değilim. Tereddütlü adımlarla sınıfımın olduğu koridora girerken karşı koridorun başında gördüğüm bedenle duraksadım.

Onun da adımları beni görünce duraksarken sebepsizce gerildim. Mavi beni görünce, ilk defa okyanus rengi gözleri kalın kaşları ile sertçe örtülmüyordu. Hatta öyle güzel bakıyordu ki adımlarım ne zaman hızlanmış, ne zaman bir adım boşluk bırakacak kadar yakınlaşmıştım bilmiyordum. Zira kalbim ağzımda atıyordu. "Günaydın" Zorlukla konuştuğum da gülümsememi saklayamadan baktım yüzüne. Aynı kıvrılma onun dudaklarında da olunca "Günaydın" diyerek tebessümle karşılık verdi. Bana ilk defa samimi ve şefkat dolu bakışları ile baktığı için uzaklaşmak istemiyordum. Sanki ben uzaklaşınca büyü bozulacak, yine bana öfke ve nefretle bakacaktı. Bu düşünceler ile gülümsemem solunca onunda kıvrılan dudakları yüzünde donmuş ifademi süzmüştü. Saniyeler sonra ne hissettiğimi anlamış gibi sıcak parmakları omzuma şefkatle değmiş dostça okşayarak konuşmuştu. "Hadi Bahar ders başladı" Sertçe yutkunurken hâlâ bir gece de değişen ilişkimizi anlayamıyordum. Zira düne kadar yüzüme bile bakmaktan hatta çevremdeki herkesten rahatsız olduğunu söyleyen adam, bugün bana gülümsüyor, şefkatle bakıyordu. Sanki bir saniye sonra aynı nefretle bakıp ona inandığım için benimle alay edecekmiş gibi geliyordu. "Sorun yok değil mi? Yani .." Bir çırpıda endişe ile sorduğumda hüzünlü bir ifadeyle bakmış yüzünü yumuşatmıştı. "Sorun yok artık Bahar, söz veriyorum" dediğinde hâlâ rüya gibi geliyordu. Bu kadar mıydı? Gerçekten artık benden nefret etmiyor muydu? Kendimi acındırarak içimi döktüğüm mesajlar yeterli miydi? Hâlbuki bunları zaten biliyordu. Lâkin yine de o kadar içten ve şefkatle söylemişti ki çaresizce inanmak istemiştim. Yine buğulu gözlerim bana meydan okurcasına elmacık kemiklerimi ıslatırken çeneme değen sıcak parmakları ile irkildim. Yüzümü kendine çevirirken sıkıntılı bir nefes verip gözyaşlarımı sildiğinde kaskatı kesilmiştim. İlk defa gözyaşlarımı siliyordu. Oysa daha önce karşısında defalarca ağlamıştım. "Ağlama artık, sana söz veriyorum bir daha benim yüzümden ağlamayacaksın" dediğinde yüzümü acıyla ekşiterek göğsüne sığınma isteğiyle dolmuş bir adım atmıştım ki anlayıp uzaklaştı. Bu yaptığı ile ne yaptığımın farkına varmış utanmıştım.

Ne yapıyorum ben? Adama sarılmakta ne! Tabii ki izin vermez diye kendime kızarken konuştu. "Okuldayız" Şaşkın bakışlarımı yüzüne dikmiş yaramaz bir ifade ile baktığını görmüştüm. Yani ona sarılmam tuhaf değildi, hatta yapabilirdim. Asıl sorun okulda olmamızdı. Bu düşünce dudaklarımı ısırmama sebep olurken onun da bakışları dudaklarıma kaymış yaramaz ifadesi silinmişti.

Yoğun bakışları beni kendime getirirken dudağımı ısırmayı bırakıp kızarmış yüzümü sakladım. "Şey.. Ben sınıfa gireyim" Kendimi sınıfa attığımda başım yerde hızlı adımlarla Ufuk'un gösterdiği yanındaki boşluğa oturdum. "Günaydın" Ufuk'un sesi bana derinden gelirken zorlukla cevap verdim. Bakışlarımı sınıfa giren bedene çevirmiş göz göze gelme isteğiyle dolmuştum. Mavileri anfide gezerken gülümsememi saklayamadım. Zira bakışları ilk defa beni arıyordu. Aradığını bulmuş gibi bakışları beni bulunca dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Göz bebeklerim tekrar ona değdiğinde gülümsemesini saklamak için dudaklarının kenarını kaşıdı. Şu an ne yaşıyorduk bilmiyorum ama hayatım boyunca ilk defa bu kadar iyi hissetmenin şaşkınlığı beni başka bir evrende gibi hissettiriyordu. Neydi bu yaşadığımız? Kaçamak bakışlar, tereddütlü temaslar, yüzümüzden hiç eksik olmayan tebessümler ve zirvede yaşanan heyecanlar.. "Nasılsın?" Kulağıma değen sıcak nefesle irkilirken nerede olduğumu hatırlamış, güzel bir büyünün etkisinden çıkmış gibi sakinleşmiştim. Yine gerçek dünyada idim. Babamın soyadına yakışan insanlarla arkadaşlık et diyerek beni uyardığı yeni arkadaşım Ufuk, hemen yanımda gülümseyerek bana bakıyordu. Çok tuhaf, benim Mavi'ye baktığım gibi bakıyor, onun yanında elim ayağım birbirine girmesi gibi onun da bedeni yanımda hep aynı tepkiyi veriyordu. Neydi bu? Ufuk'a sorsam ne cevap verirdi? Birini önemsemek? Benimsemek, sevmek... Sevmek... Bu olasılık başımdan aşağıya kaynar sular dökerken sertçe yutkunup bakışlarımı tahtanın önündeki adama çevirdim. Bugün hiç görmediğim ama görmekten deli gibi korktuğum bakışlarını Ufuk'un gülümseyen yüzüne dikmişti. Bana gülümseyen yüzüne... Rahatsız olmama sebep olan bakışlar ile sertçe yutkunup Ufuk'a baktım. "İyiyim, sonra konuşalım mı? Dersteyiz ya hani." Dediğimde gülümsemesi solmuş tek kaşı havaya kalkarak düşen yüzüyle başını olumlu anlamda sallamıştı. Bu hâli kendime kızmama sebep olmuş neden böyle bir tepki verdiğimi sorgulamaya başlamıştım. Bu kadar mı korkuyordum, bana yine öfkeli ve ilgisiz bakmasından. Bana tek iyi gelen insanı kırma pahasına önemli miydi benim için gerçekten? Başlayan sözlü ile ders boyunca bir daha benimle göz göze gelmeyen adam beni tekrar karamsarlığın pençesine atarken telefonumu çıkarıp isminin olduğu yere gelerek mesaj attım. Bahar: İyi miyiz?" Dersi anlatmaya devam ederken bakışları ışığı yanıp sönen telefona değdi.

Birkaç saniye bakıp derse geri döndüğünde sıkıntıyla dolmuştu içim. Mesajı açıp okumamıştı bile. Hatta acaba ben mi attım diye dönüp bakmamıştı bu tarafa. Kaşlarım çatılırken mesaj kutusuna girdim tekrar. Bahar: Ne oldu yine? Neden başa döndük? Tekrar yanıp sönen telefon ile bakışları telefondan bana çarptığında yüzüm hüzünle kasılmış ağlamaklı bakmıştım. Kaşları çatılırken masanın üzerindeki telefona uzandı. Açtığı mesajı okurken kaşları daha çok çatılmış parmaklarını klavyede hızla gezdirip yerine koymuştu. İçim heyecanla dolarken titreyen telefonun mesajını korkuyla açtım. Mavi: Çok fazla düşünüyorsun, düşünme. İyiyiz sorun yok, dersi dinle. İçimdeki kara bulutla dağılırken Ufuk'un sesi ile irkildim. "Sen iyi olduğuna emin misin? Birden fazla ruh hâline aynı anda girip çıkmışsın gibi hissettim de. Ayrıca.." Diyerek telefonuma meraklı bir bakış attı. "Sen ne yapıyorsun?" Tedirginlikle yutkundum. "Hiç! Hiçbir şey!" Diyerek telefonumu telaşla çantama attım. Hâlâ meraklı bakışları üzerimde dursa da görmezden gelerek sesi duvarlara çarpan adama değdirdim bakışlarımı "James Robert Brow'un bir sözünden yola çıkalım; Mutluluk sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir." Demiş düşünür. Sizce bu doğru mu? "Bence çok doğru bir anekdot hocam, sonuçta mutluluk diye bir şey yok. Biz nasıl görüyorsak o dur. Örneğin; kimine annelik yorucu ve çok fazla sorumluluk getirdiği için mutsuzluk getirdiğini düşünse de, anneliğe iyi tarafından bakıp "Ben mutluyum, çünkü bir canlı dünyaya getirdim" diye düşünebilen de vardır." Diyen biri ile çenesini kaşıdı Mavi. "Doğru haklı olabilirsin. Yani şunu mu demeliyiz? Bir ülkede savaş var ama o ülkenin bazı kesimi savaş içinde olmasına rağmen vatan her halükarda bizim diyerek mutlu olabilirler mi?" "Bittabi" Bakışları bana değince tebessümle baktı. "Sen Bahar, sen ne düşünüyorsun?" Dediğinde sertçe yutkunmuş titreyen bacaklarıma rağmen ayaklanmıştım. "Bence, mutluluk diye bir şey gerçekten var. Yani onu yaşamadan önce, tadına varmadan önce insanoğlu mutlu olduğunu sanabilir. "Dertsiz başım kaygısız aşım" misali ama bu mutluluk değil, sadece... Yaşayıp gitmek. Bana göre mutluluk her insanın sahip olamayacağı ve olana kadar asla tadını bilemeyeceği bir duygu. Aşk gibi! Onu tatmadan önce bir gülüşe, bir şefkate ve küçük bir heyecana kapılıp bunu aşk sanabiliyoruz ama bir gün aşk ile tanıştığında, " meğer ben daha önce hiç aşık olmamışım" diyoruz. Mutluluk da işte aşka benziyor. Tadını bilemediğin sürece nasıl bir şey olduğunu bilmezsin. Ben bilmiyordum mesela ama şu son yirmi dört saatte ilk defa mutluluğu hissettim." Son sözcükler dudaklarımdan döküldüğünde yüzü şaşkınlıkla kasılmış belli belirsiz bir tebessümle bakıp başını olumlu anlamda sallamıştı. "Teşekkürler Bahar, oturabilirsin" Elmaya çalan yanaklarımı saklama isteğiyle dolmuş ders boyunca kaçamak bakışlarımı üzerinde gezdirmiştim. Zira her göz göze geldiğimizde yaramazca gülümsüyor kalbimin hızını arttırarak benimle oynuyordu. Sanırım mutluluk buydu, peki ya Aşk?


Bitti 


Mavi'yi okuyan tek bir okuyucum olduğu için bu bölümü ona ithaf ediyorum.


eliffaydinn1.❤️❤️❤️🥰🥰🥰


"


Loading...
0%