Yeni Üyelik
15.
Bölüm

13. Bölüm

@demirkalem

Mehter takımını andırırcasına iki ileri bir geri giden ayakları ile notalara vurmak yerine kendi kendine söverek, Uraz sonunda sunum odasının kapısına varabildi. 


Ne zaman sinirlense ağız dolusu küfür etmek ister, ortam müsait olmadığından ağzının içinde hapsederek söylenirdi Uraz. 


"Kendin ettin kendin buldun oğlum." 


Bu kez sesli bir şekilde söylemişti Uraz. Dün Yavuz'un gösterdiği sunum odasının kapısındaydı işte. Kapının ardında da çoğunun profil analizini kendisinin yaptığı personel adayları vardı. Özellikle bir kaç yıl önce Ankara'da öğretmenlik sıfatıyla analiz ettiği öğrencilerin aday olarak dahi karargaha getirilmesine karşıydı. Halbuki suçla itham edilen kirli sicili olan hacker'lar  bile vardı kapı ardında eğitilmek üzere bekleyen. Evet, yetenek önemliydi. Hepsi yetenekli kişilerdi ama ...


Aması vardı Uraz'a göre, Fehmi Müdürü dinlemek istemese de amaları vardı. Ciğerlerine doldurduğu steril havayı yavaşça bıraktı Uraz. 


"Madem dinletemiyorum kendimi sana Fehmi Müdürüm, bende görmeni sağlarım!" 


Odanın kapısını açmadan önce kendi kendine mırıldandığı son sözü oldu.


Sunum odasına, bakana kusur aratan varlığının altını çizen yürüyüşünün heybetiyle girerken işittiği, konuşma seslerinin yerini alan toparlanma gürültüsüydü. Masasına geçene kadar salondaki kimseye bakmamıştı. Masasına geçtiğinde salondakilere , kimseyle göz kontağı kurmamaya özen göstererek, göz gezdirdi.


"Ben Uraz Cağaloğlu! Buraya size sunulan teklifi kabul ettiğiniz için getirildiniz. Hepiniz burada ne için bulunduğunuzu biliyorsunuzdur  ama ben formalite gereği size tekrar anlatayım. Her biriniz vatanınız, milletimiz ve devletimiz için çalışacak gönüllülersiniz. Her biriniz tarafımızca keşfedilen yetenekleriniz sebebiyle buradasınız. Tabi şimdilik; Sizleri bekleyen zorlu eğitim süresinin sonunda burada kalmaya devam edebileceğinize karar verecek olanlar biziz. Size vaat edebileceğimiz yerin hakkını veremeyecek olduğunu düşünenler salondan ayrılabilir; Zira buz dağının görünen kısmını dahi kendisine uzak görenler, ilerleyen aşamalarda kendi ve kurumumuzun sağlığı için şimdiden aramızdan ayrılarak faydalı olacaklardır. Eğitiminizin birinci seviyesi yedi ay bu karargahta verilecektir. Bu yedi aylık periyotta  fiziksel de dahi olmak üzere hiç bir materyalle  karargahın dışıyla iletişimde olmanıza izin verilmeyecektir. O yüzden ben annemsiz yapamam, sevgilim benden saat başı arama almazsa ortalığı ayağa kaldırır yok ben sıkıya zora gelemem diyeniniz varsa, kapı orada!"


Uraz, kapıyı işaret ettiği elini masaya koyarak sert ve vurgulayıcı tonda sıraladığı cümlelerine devam etti. Daha ilk kapı imasında salondan ayrılmak üzere on, on iki kadar kişi ayaklanmış çıkışa doğru yönelmişlerdi bile...


"Ayrıca herhangi bir madde bağımlılığı olan ,hemen burayı terk etsin! "


Uraz'ın bu sözü üzerine de beş kişi daha oturdukları yerden ayaklanıp çıkışa doğru yöneldiler.


Uraz salonda ayaklananları incelediğinde aralarında görmeyi umduğu profilleri göremedi. Salonda gönüllü olarak oturmaya devam eden adaylara hitaben konuşmasına daha da sert bir üslupta devam etti.


"Önünüzdeki masalara bırakılan dosyanın paketini açabilirsiniz. Her bir maddeyi tek tek hafızanıza kazıyın. Eğitimler zorlu olacak, fiziksel, psikolojik deformasyon ve hatta hayati yaralanmalar da dahil tüm sorumluluk kendinize ait. Dosyada geçerli olan yasaklar; personeller arasında duygusal da dahil cinsel yakınlaşma, verilen görevlerin ifşası, bulunduğunuz karargahta izniniz olmayan yerlerde izninizin verilmediği şekilde bulunmanız ve daha benzeri bir çok kuralın herhangi birinin ihlali halinde, buradan herhangi bir devlet kurumunda, ölene kadar görev almayacak şekilde görevinizden men edileceğinizi de unutmayın ve aynı şekilde eğitimlerde sizden beklenen başarıyı göstermemeniz durumunda ikinci bir şansınız olmayacak. Bizimle devam edemeyecek ve herhangi bir devlet kurumunda benzer görevlerde çalışmanıza müsaade edilmeyecektir. Bu ve daha fazlası size verilen dosyada madde madde sıralanmıştır. Kabul edenler imzalayıp  eğitime başlayabilirler. Aklınıza takılan, içinize sinmeyen ve göze alamayacağınız bir madde varsa da kapı orada!"


Uraz sırtını oturduğu sandalyeye yaslayıp tabiri yerindeyse oturduğu sandalyeye yayılarak salonda kafalarını önündeki dosyalara gömen personel adaylarını incelemeye devam etti. Bir kaçı henüz daha ikinci sayfada yerlerinden kalkıp kapıya yönelmişti bile. Hala salondan ayrılmasını umduğu kişiler ayrılanlar arasında değildiler. 


Uraz masasına tek tek imzalı dosyaları bırakıp salondaki yerlerine geçen çaylaklara göz gezdirirken  salonda yirmi beş kişi kalmıştı. Salonda  kalanlar da çaylaklıklarının altına imza attıkları belgeleri sorumlu Uraz'a teslim ederek onaylatıyorlardı. Bir ara ayaklanan Alper'i gördü Uraz. Ergen sivilceli yüzünü pürüzsüz bir cilde bırakmış koyu teni ve endamıyla salondaki kızların dikkatini ayağa kalkar kalmaz üzerine çekmişti. Oldukça yakışıklı gözüküyordu Alper. Erkeklerin şanslı piç tabiriyle  kutsadıklarındandı. Her şeye sahipti Alper; Varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu. Zekiydi, lisansını yazılım mühendisliği okuyarak tamamlamıştı. Çok fazla konuştuğu ve ailesinin tek çocuğu olduğu için Uraz'ın veto ettiği isimdi. Bir ihtimal ayaklandığı yerden çıkış kapısına doğru ilerler diye umut etti Uraz ama öyle olmadı. İmzaladığı dosyayı Uraz'ın önündeki masaya bıraktı ve Uraz'ın gözlerinin içine bakarak Alper'liğini yaptı.


"Uraz Hocam bize böyle bir şansı lütfetmişken, eğlenceyi kaçırmak olmaz değil mi?"


"Şans diye bir şey yoktur Alper, olasılık hesaplama da bu kadar iyi olup da böyle bir cümle kurabiliyor olman tam bir hayal kırıklığı!"


Alper ellerimi havaya  kaldırıp teslim oluyorum hareketi yaparak alaylı bir şekilde geri dönerken Güneş'le beklenmedik bir şekilde yan yana geldi. Çarpışmak üzereyken Alper son anda kendini düzelti. Güneş ise Alper'i yok sayan donuk bir tavırla Uraz'ın masasına evrakı bırakmak üzere adımlamaya devam etti. Alper'in yerine geçerken gözü, Güneş'te tutuklu kalmıştı. Uraz, Alper'in gözünü kırpmadan baktığı yöne doğru başını çevirirken, istemsizce masasına yaklaşan kızı incelerken bulmuştu kendini. 


Ağır ve kendinden emin adımlarla bulunduğu yere yaklaşan, zayıf ama kadınsı kıvrımlara sahip, küllü sarı saçları, beyaz teni, uzun boyu ile Güneş'ti karşısındaki. Bir kaç yıl olmuştu Güneş'i görmeyeli ama dün gibi aklındaydı donuk, ukala bakışları. Dün gibi aklında kalan kızın yüzündeki soğuk bakışları hiç mi hiç değişmemişti ama çocuksuluğu silinmişti. Daha bir sivrilmişti yüzü, zayıflıktan mı yılların olgunlaştırmasından mıydı anlayamadı Uraz? Güzel bir kızdı Güneş, şimdi ise baktıkça bağımlılık yaratabilecek kadar pürüzsüz bir tene, belirgin elmacık kemiklere, etli pembe dudaklara sahipti. Doğal güzelliğine, olgun bir dişilik gelmiş gibiydi.


Seçilen tüm personeller gibi Güneş'in de öz geçmiş raporunu okumuştu Uraz. Yetimhaneden firar eden, lisede yurda yerleşen, park time bir çok işte ve hatta kayıtlarda olmasa da kendisinin hatırladığı illegal işlerde bile çalışan, sorunlu bir tipti. Bilinen, tanınan bir yakını yoktu. Kendisini evlatlık edinen aile trajik bir kazada ölünce evlatlık edinildikten bir kaç ay sonra tekrar yetiştirme yurduna bırakılmak zorunda kalmıştı. Lise öğreniminden sonra Fizik mühendisliği bölümünü kazanıp okumuştu. Öğrencilik yıllarında da park time işlere devam etmişti. Nükleer mühendisleriyle ortak hazırladığı tezleri, yüksek lisans eğitiminde başarıyla anılırken dahil edildiği projeye devam etmeyip buraya katılmayı seçmişti. Güneş'e karşı içten içe yargıları vardı Uraz'ın. Kişiliğinin ekip içi çalışmalara elverişli olmadığını düşünüyordu, dillendirmek istemediği farklı yargıları da vardı. O bu ekipte olmaması gerekenlerdendi ve Güneş'in buradan gidip akademik kariyerine, eğitimini aldığı dalda devam etmesi için elinden geleni yapması gerektiğini aklına not aldı.


Güneş aynı yürüyüşündeki hızla elindeki dosyayı Uraz'ın masasına bıraktı. Uraz'ın kendisine kilitlediği gözlerine elalarıyla karşılık verdi.  Öyle ki ikisi de birbirini selamlıyor gibiydi de aynı zamanda birlerine meydan okuyor gibiydiler de. 


Bir çift karanlığa Meydan okuyan Güneş!


Olabilir miydi?


Güneş, Göklere aitse karanlık da Yerlere aitti!


Gökler mi önce yaratılmıştı Yerler mi?


Göklerle Yerler, aşıkların gönülleri gibi birken Yaratıcı tarafından koparıldı; Gökler yedi kat düzenlenirken, yerlerde sudan hayat yaratıldı. 


Yaratıcı Yer'den ayrılan Gök'e teselli olarak  Güneş'i bahşetti. 


Gök, kendisine bahşedilen Güneş'le hasret kaldığı aşkını, Yer'i, aydınlattı. Yer'e hayat verdi, yeşertti. Gündüz ve geceler Gök ile Yer'in aşklarının şahitlerinden oldu. Yaratıcı, birbirine hasret kalan Gök ile Yer'e vuslatlarını vaat etti; Kendisine bahşettiği yıldızlardan, son yıldız da kararıp düştüğünde, Gök, Yer'le tekrar kavuşacaktı. 


Tıpkı gözden akan gözyaşı gibi Gök'ten de yıldızlar tek tek sönüp süzüldüklerinde , karanlıklarda kalacak olan Yer'de ki hayatlar son bulacaktı. 


Göklerle Yerlerin vuslatı Aşklarına kıyam iken, kendilerinden gayrısına Kıyamet olacaktı!


Salondakilerin göz hapsindeydi Uraz ile Güneş. Güneş'e ait bir çift ela , Uraz'a ait bir çift karaya ışıldayarak meydan okuyordu, kendilerini bekleyen kıyametten habersiz!


Güneş, Uraz'ın karalarından gözlerini ayırmadan geldiği yöne doğru bir kaç geri adım atıp, tıpkı bir asker edasıyla, lakin  esas duruşa geçmediği bedeniyle, sol ayağının topuğuna yüklenip, sağ ayağının parmak ucundan destek alarak, saatin yönünden aksi yöne geriye doğru döndü.


Salonda kendisine dikkat kesilenlerin bakışına aldırmadan yerine geçti. Kafasını kaldırıp Uraz'a baktığında, aralarındaki mesafeye ve onca kişiye rağmen parıldayan bir çift karayı kolaylıkla bulmuştu elaları.  İkisinin de bakışları, sanki sadece birbirlerine bakmaları farzmış gibi, gözlerini birbirine mühürlendi.


Uraz oturduğu sandalyesinden doğrulup salondaki acemilere hitaben, Güneş'in elalarından bir saniye bile karalarını ayırmadan, çenesini kasarak her bir harfine kıyam ettirdiği bugüne ait son sözlerini sıraladı.


"Ben Uraz Cağaloğlu, an itibariyle eğitiminizden sorumlu olan kıdemlilerinizden biriyim. Beraber olduğumuz süre boyunca, bana yalnızca Kıdemlim diye hitap edebilirsiniz. Sizi diğer kıdemliniz Yavuz Zeydan'a bırakıyorum."


Uraz masa üzerindeki dosyaları toparlayıp, sol kolunun koltuk altına sıkıştırdı. Salon kapısına doğru yöneldi. Salon Kapısından çıkarken kendisini kapı önünde bekleyen Yavuz'un, sol omuzunu sağ eliyle kavrayıp sıktı ve başını aşağı yukarı sallayıp resmi bir şekilde görev devriyesini yaptıktan sonra salondan ayrıldı.


Acemilere ait evrakları Fehmi Müdürüne iletip bir an önce inzivaya çekilmek istiyordu. Tabi bunu yaparken walkmaninden Neşet Ertaş öğütlerini dinlemeyi ihmal etmeyecekti. Neydi dinlemeyi kendine görev bildiği türküsü. 


Kendim ettim kendim buldum!


...


"Naber Güneş, görüşmeyeli epeyce bir vakit oldu. Seninle böyle bir yerde karşılaşmayı beklemiyordum."


Yavuz kuralları anlatmış, eğitim alanlarını görmelerini istemişti. Çobanı takip eden sürü gibi Yavuz'un peşinde eğitim alanlarını geziyorlardı. Alper , her zamanki rahat sıcak kanlı tavrıyla çoktan herkesle iletişime geçmişti bile. En sona da liseden tanışık olduğu Güneş'i bırakmıştı. Alper ne kadar sıcak kanlıysa Güneş'te adının aksine bir o kadar soğuktu. Kendisine hitap eden uzun boylu geniş omuzlu adamı sanki mümkünmüş gibi görmezden ve duymazdan geldi.


"Hala küs müyüz?" Güneş'in dikkatini çekmek için ısrar ediyordu Alper.


"Ne yani, siz tanışıyor musunuz?" Siyah omuzlarına değmeyen küt saçlarının alnına düşmesinden rahatsız olup, erkeksi bir  hareketle sol eliyle geriye itti genç kadın. En az Alper kadar samimiydi sesi. Güneş'in soğukluğunu bir kaç saat içinde guruptaki herkes fark etmişti. Alper'in Güneş'e hitabından anlamıştı genç kadın. Aralarında geçmişe dayalı bir tanışıklık olduğunu. Güneş'ten cevap gelmeyeceğini anlayınca, Alper cevapladı genç kadının sorusunu;


"Evet Betül. Güneş'le aynı lisede okumuştuk. Güneş, tanıştırayım bu da Betül, kendisi yazılım mühendisi."


Koridorda ilerlerken konuşmaya devam ediyorlardı. Tabi konuşan Alper'di. Betül'ü Güneş'le tanıştırmayı kendine görev bilmişti de Güneş oralı olmayıp yürüyüşünün hızını bir tempo arttırdı. Betül Güneş'in bu tavrına içten içe sinir olmuştu.


"Ne sanıyor bu kendini be!"


"Şey, Betül aslında bana biraz tepkili..."


"Mal mısın Alper! Çocuk muyuz biz, tepkili felan." Alper Betül'ün çıkışına anlam vermemişti. Yavuz'un duymaması ama Güneş'in de duyması gerektiği cümlelerini sıraladı. 


"Kızın peşinde sümsük gibi dolanıyorsun. Bırak ne yaparsa yapsın. Güneş midir Yıldız mıdır her neyse? Bırak şu ingiliz asilzadesi pozlarındakini, hem kimse kim bize ne? Burada yedi ay beraberiz, mecbur katlanacağız." 


Güneş bir anda  adımlarını sabitleyip olduğu yerde durunca, dar olan koridorda ardından gelen Alper , Betül ve ardındaki diğerleri de duraksamışlardı. Ani bir hareketle ardına döndü Güneş. 


Elini kaldırıp Betül'e uzattı.


"Merhaba Betül. Kulağıma okunan adı bilmiyorum, İngiliz asilzadesi olup olmadığımı da. Bana yetimhane de Güneş ismini verdiler. Arkandakinden hiç haz etmem, kendisiyle aynı lisede okuduk ve okul bittiğinde temennimiz bir daha hiç karşılaşmamaktı. İnsan işte karpuz değil ki yarıp içindekileri göresin. Ağzıma ekşi tat verecek şeylerden kaçınıyorum, çok sıcak kanlı değilim özellikle üzerine alınmazsan sevinirim. Açıkçası bir daha bu kadar uzun konuşabileceğime de ihtimal vermiyorum. Nedenini bilmiyorum ama seni sevdim."


Betül bir adım geri çekilip kendine uzanan elle sahibinin  yüzü arasında bir kaç kez mekik dokuyan bakış attıktan sonra;


"Üslubum sert, tarzım erkeksi olabilir ama uyarayım ben kadınlardan hoşlanmıyorum."  dedi alaycı bir tavırla ve ardından Güneş'in havadaki elini daha fazla boşta bırakmayıp tuttu. 


İki genç ve güzel kadın tokalaşırken araya giren Alper oldu.


"Ne yani tavrın bana mıydı? Hala küs müyüz?"


Güneş Alper'e elalarıyla ok fırlatarak karşılık verdi.


"Siktir git Alper!" 


Güneş'in tepkisini duyanlar kıkırdarken Güneş çoktan  gidecekleri yöne doğru yola koyulmuştu. Betül , yanındaki yakışıklı yüzün bozuluşunu keyifle izlerken dayanamadı.


"Sorun sendeymiş demek ki!"


Alper,  Betül'ün tepkisiyle iyice bozuldu. Bir tek kelime etmeden yola koyuldu sanki susmayı becerebilecekmiş gibi dudaklarını bir birine bastırdı. Tabi ki bu kendine yabancı haline bir kaç dakika dayandı. Ekipteki diğerleriyle sosyalleşmeye devam etti.


Yavuz iyice kaynaşan acemilere doğru döndü, kendilerine  komut verip dikkatlerini üzerine çekti.


"Herkes elindeki kart numaralarına ait odalara yönelsin. Eğitim süresince kalacağınız odalar bu katta. Duş ve tuvaletler koridorun sonunda. Odalarınızda bedenlerinize uygun resmî kıyafetler bulunuyor. Karargâhta serbest zamanlarda dahi sivil kıyafetle dolaşılamaz. Eğitim tiplerine göre kıyafetleriniz numaralandırıldı. Eğitim dosyalarınız odalardaki kasada. Saat birde yemek salonunda toplanacaksınız. O zamana kadar serbest alanlarda vakit geçirebilirsiniz."


Yavuz heybetiyle dar koridorda kaybolurken acemiler arasında ilk günden kaynaşmış iki genç kadın kendi aralarında gülüştüler. Genç kadınlardan daha uzun olanı;


"Koridorun sonundaki lavabo ve  duş alanlarını gördünüz mü bilmem ama duş alanlarında lavabolardaki gibi kadın erkek ayrımı yok. Duşlar set ve perdelerle ayrılmış. Beylerden ricam önce biz kadınların kullanması."


Genç kadın koridordaki kalabalığa hitaben konuşurken Alper hiç oralı olmayıp kaşla göz arası odasına uğrayıp  ensesine doladığı havluyla koridora geri dönmüştü bile. Alper kendisinden bekleneni yapıp konuşmayı yapan kadını görmezden gelerek  " Ben duşa gidiyorum." dedi,   adım adım koridorun sonundaki duş alanına doğru ilerlerken. Sesli bir şekilde Güneş ve Betül'e söyler gibi yapıp tüm koridordakilere sesini duyurdu.


Güneş'le Betül göz göze geldiler. Alper'in vurdum duymazlığı ile genç kadının havada kalan konuşması koridordakilerin odalarına çekilmesiyle son bulmak zorunda kaldı. 


Güneş odaya girdiğinde dört, dört buçuk metre kare alanda yatak, çalışma masası, kasa ve gardıropla ihtiyacı olabileceği her şeye sahip olduğunu düşündü. Yerde şeffaf naylon paketlerin üst üste dizili halde olduğu elbise paketlerini gördü.  Tek tek açtı paketleri. Kamuflaj da olmak üzere takım takım resmi gayri resmi giysiler yer alıyordu paketlerde. Bedenine uygun dediklerindeki endişesi son bulmuştu. Kıyafetler resmen kişiye özel hazırlanmış gibiydi. Üzerindeki ismi gördüğünde şaşırmıştı. Kendisinin kalma kararı vereceğinden emin miydiler yoksa giden diğer personeller içinde hazırlıklar yapılmış mıydı diye düşündü? Hızla paketleri açtı ve gardıroba yerleştirdi. Şahsi sivil kıyafetlerinin olduğu valizden kişisel bakım ürünleri dışında bir şey çıkarmadı. Kurallar gereği zaten farklı giysi giymeleri yasaktı. Valizini, içindeki sivil giysilerle birlikte gardırobun zeminindeki rafa yerleştirdi. Kişisel bakım malzemeleriyle birlikte odadan çıkıp duşun yolunu tuttu. Anlatılan gibi duş alanı ortaktı her bir duş alanları aralarında tavanla buluşmayan duvarlarla set edilmişti ve her bir set bölümü kapı yerine duş perdeleri kapatıyordu.  Bakıldığında çekili perdelerden duştakilerin ayakları ve bileklerinin bir miktar üstüne kadar bacakları görülüyordu. 


Çekili olmayan perdeden boş olduğuna emin olduğu duş odasına girdi Güneş. Perdeyi çektikten sonra elindeki şampuan ve duş jellerine ait şişeyi duş odasındaki metal rafa koydu. Su geçirmez naylon çantasını duvardaki askıya astı. Dışardan gelen hızlı olun sesleriyle  sıra bekleyenler için hızının temposunu arttırmak zorunda olduğunu anladı. Pantolonunu ıslak zemine değdirmeden çıkardı ve ardından tişörtünü de çıkardı. İç çamaşırlarını çıkarmayı uygun görmedi. Elindekileri yedek olarak getirdiği su geçirmez torba çantaya çıkardığı giysileri gelişi güzel koyduktan sonra o çantayıda diğerinin yanına astı.  Su vanasını açtığında akan soğuk suyla sarsılsa da alışması kısa sürmüştü. Şampuanla, uzun sarı saçlarını iki kez peş peşe köpükleyip  duruladıktan sonra  duş jelini naylon life döküp vücudunu da köpükledi.  Dışardan duşlardakiler hakkında sitem dolu sözler sarfetildiği işitiyordu.


"Babanızın evinin banyosu değil burası, çabuk olsanıza!  Yarın dersler başladığında da dakik olmazsak ceza alırız ve ben sorumsuz biri yüzünden ceza alırsam da inanın bana pek de mülaim biri olmam." Söylenen bariton sesin sahibiyle perdeyi açtığında göz göze geldi Güneş. Ayakları altından süzülen köpüklerin farkında ola ola söylenen uzun boylu kumral adama düz ve donuk ifadeyle baktı. Islak iç çamaşırlarının üzerine geçirdiği siyah tunik tişört ve iki yanına ayırdığı göğüslerini örten sarı saçlarıyla karşısındaki adamı heyecanlandırdığının farkında değildi. 


Genç adam perdenin uzanmadığı alt kısımdan, orada olanın bir kadın olduğunun pek ala farkındaydı. Gördüğü köpüklerden rahatsız olduğu için, duşun kısa tutulmasındaki  ısrarında kendini haklı görüyordu. Sonuçta yeteri kadar duş yoktu ve burada zaman çok önemliydi.  


Güneş karnına bastırdığı çantasıyla göz temasını kesmeden karşısında duran adama doğru adımladı. Sağ omzunu adamın sağ omzuna bile isteye sertçe çarptı ve adamın yanından uzaklaşmak isterken genç adamın sözleriyle duraksadı.


"Edip!", dedi, genç adam kendini tanıtmak istercesine ve omuzuna darbe aldığı kolunu Güneş'e doğru kaldırıp kendisiyle tokalaşmayı umarak elini uzattı.


Güneş , bedenini tekrar bu genç adama doğru döndürdüğünde gözleri adamın tokalaşmak için uzattığı sağ elindeydi. Bakışlarını adamın gözlerine kaldırıp bedenini dahada dikleştirdi ve çantasının ağırlığını sol eline bırakıp boşta kalan sağ eliyle kendisine uzatılan eli sıktı Güneş.


Edip'in dudağının sağ köşesi yukarı kıvrılırken ela gözlerinin kısılışını her bir detayıyla izledi ve kastığı çenesini aralayarak tıslarcasına Edip'e karşılık verdi.


"Güneş!"


Edip tokalaştığı eli boşa düşünce iki elini teslim olurcasına havaya kaldırdı. Hala göz temasını kaybetmediği , öfkeli  bakışlarının sebebinin kendi olduğunu bildiği genç ve güzel kadına daha yumuşak tutmaya çalıştığı barışçıl sesle


"Askeri okuldan mezunum, zaman konusundaki hassasiyetim, alışık olduğum disiplin düzeninden kaynaklanıyor. Kabalık ettiysem üzgünüm." , dedi.


Güneş, karşısında tavrından geri adımlamış olan adama karşı, bir tek daha sözlü karşılık vermedi. Şahsına münhasır düz ifadesiyle gözlerini çıkış kapısının olduğu yöne çevirdi ve ardından bedenini de çevirip ardına bakmadan duş odasından ayrıldı. 


Güneş odasına geldiğinde çantasındakileri boşaltıp, yerli yerine yerleştirdi. Üzerindeki nemli tişörtü yatağına gelişigüzel attı ve ıslak iç çamaşırlarını da çıkarıp, kuruması için çalışma masasının sandalyesinin üzerine astı. Yeni takım siyah dantelli iç çamaşırlarını üzerine giydi. Ardından nemli tişörtünü tekrar üzerine geçirdi. Kasasındaki eğitim programının yer aldığı dosyayı eline alıp çalışma masadının yerine oturmak için yatağına doğru adımladı. Tüm bunları yapması sadece on dakikasını almıştı, hala yemek saatine kadar bolca vakti vardı. Elindeki programa  göz gezdirdikten sonra yatağında uzanıp dinlenmeyi planlıyordu.


Genç kadın yatağında oturur halinden yatar hale geçip dinlenmek için hazırlanırken, açılan oda kapısıyla irkildi. Kendisine anlatılan kurallara göre, oda sahibinden başkası, acil durumlar hariç, odaya giremezdi. 


Hızla yarı uzanır halde olduğu yataktan doğrulup, kapıya doğru döndü. 


Güneş karşısında gördüğü kişiye şaşkınlıkla bakakalmıştı!


-> Bölüm sonu, gelecek bölümde size anlatacaklarım var 


Loading...
0%