Yeni Üyelik
17.
Bölüm

15. Bölüm

@demirkalem

"Aspirin!" 

Güneş'in cevabına Nur şaşkınlıkla karşılık verdi. 

"Sadece aspirin öyle mi?"

"Bakın, sıklıkla baş ağrısı çektiğim olur. Nörolojik olarak sorun tespit edilemediğinden hastalığı strese bağladılar. Bilirsiniz antidepresan grubu ilaçlarla migren tedavisi uygulandığı olur ve ben o ilaçları kullanmayı ret edeli çok oldu, yolculuk yorgunluğunun üzerine  yeni bir düzene adapte olma telaşı, tüm bunlar yüzünden başım ağrımasın migrenim tetiklenmesin diye sadece aspirin alıyorum."

"İçeriye ilacı nasıl soktun Güneş?"

Karargahta acemilerin eşyaları kontrolden geçip alınmıştı. Dışarıdan içeriye ilaç alınması kesinlikle yasaktı ve Güneş bir yolunu bulup kontrole takılmadan ilacı içeri sokmak için kör noktayı bulmuştu. Bu da onun sırrıydı.

"Güvenlik yeterince sıkı değildi."

Nur güldü...

"Peki bu kez görmezden gelip raporlamayacağım, baş ağrıların için bana gelebilirsin ama o ilaçları bir an önce klozete boşaltıp imha etsen iyi olur. Çünkü burada yasakların ihlal cezasını hiç de deneyimlemeni istemem. Hele ki dışardaki adamın buradaki kıdemlilerin en zorbası olduğundan ve onun eline düşmektense Azrail'in pençesine düşmenin daha iyi bir seçenek olduğundan bahsetmeyi hiç ama hiç  istemem. Şu kılcal damarı da yakalım en iyisi yoksa kanama durmayacak gibi gözüküyor."

"Teşekkür ederim."

"Ne için seni tedavi etmek benim görevim."

Güneş Nur'a hayran kalmıştı. Az evvelki itirafını hiç duymamış gibi tedavisine devam etmişti Nur.

Revir kapısı aralandığında, solgun yüzüyle Güneş , Uraz'ın karşısında belirmişti. Bakışlarını genç kadının ardındaki görev arkadaşına çevirdi Uraz. Uraz'ın sağ kaşı şahlandığında Nur, Uraz tarafından sorgulandığını anlamıştı.

"Kılcal damarı lazerle yaktık, şu an hastamızın kanaması durdu ama gün içinde fiziksel aktivitelerde dikkatli olması ve burnundan darbe almamasında fayda var. Uraz kıdemlim bu günlük eğitimleriniz için bu durumu göz önünde bulundurunuz."

Uraz göğüslerini geren soluğu ile ciğerlerini doldurup sesli bir şekilde nefesini özgür bırakırken aynı zamanda Nur'a baş selamı vermeyi de ihmal etmedi. Ardından otoriter bakışlarını Güneş' e devirip  başıyla koridoru işaret etti.

Güneş içinden, bir düş önüme demediği kaldı, diye geçirmeden edemedi. Önünde dünyayı ben yarattım edasıyla yürüyen adamın peşi sıra koridorda ilerlerken geldikleri asansör kapısının önünde çok kısa bir müddet duraksadılar. Bekledikleri asansörün katlarına ulaşmasıyla, kapısı açıldığında, koridora göre daha aydınlık olan asansör ışığı önündeki bedene çarpıp, dünyayı ben yarattım diye haykıran heybetli bedenin gölgesini yere düşürdü. Güneş ayakları altındaki zemine yansıyan gölgeyi çiğnerken dudağının sağ kenarının yukarı kıvrılmasına engel olmadı.

Asansöre bindiklerinde Uraz'ın kartını okuttuktan sonra ekranda beliren katlara baktığında ekrana yansıyan numaralara yeni numaralar eklendiğini görüyordu. Yetki alanlarında düzenleme yapılıyor olabilir miydi? Herkes birbirine kıdemlim diye hitap ederken ast üst ilişkilerini anlamak zordu. Bunu özellikle yaptıklarından emindi Güneş. Burada as olarak bildiği tek acemilerdi bu konuda netti peki kendi aralarında rütbesi üst olanlar arasında kimler vardı? İşte o tam olarak muammaydı.

Asansör durduğunda Uraz, ardında kalan genç kadının olduğu kapı yönüne doğru döndü. Açılmasını beklediği asansör kapısına doğru, bakışlarını kapıdan başka yöne çevirmeden Güneş'in yanından geçerek   asansörün müsaade ettiği kadar adımladı ve kapıya kafi derecede yaklaştığında duraksadı. Güneş gözlerini katların gözüktüğü dijital ekrandan çekip bedenini Uraz Kıdemlisinin yaptığı gibi ardında kalan asansör kapısına doğru döndü. Kapıyla arasında bir kaç adım mesafe varken Uraz Kıdemlisinin kaslı sırtı yine tam olarak karşısında duruyordu. Aynı asansörde kendilerinden başka kimse olmamasına rağmen varlığını yok sayan Uraz'ın aksine Güneş,  bir yandan aklındaki sorularla meşgulken diğer yandan kibrin yeryüzünde vücut bulmuş şubesini, tepeden tırnağa dikkatle incelemekten kendini alamıyordu. Lisedeyken okuldaki kızların Uraz Öğretmeni aleyhinde söyledikleri cümleler zamansız bir şekilde kulaklarına doluverdiğinde, kendini istemsizce karşısındaki bedeni süzerken bulmuştu. O zamanlara kıyasla karşısında daha geniş omuz, daha dolgun kalkık bir popo özetle daha iri bir beden bulunuyordu. Uraz öğretmenleri hakkında müstehcen düşünceleri olan o kızların, Uraz öğretmenlerinin şu anki versiyonundan mahrum kalmalarına üzülse mi sevinse mi bilememişti Güneş. Duyduğu emir kipi içeren sesle olduğu yerde sıçrarken daldığı yerden hızla çıktı Güneş, yakalanma korkusunun verdiği panikle bakışlarının takılı kaldığı diri kalçalardan gözlerini yukarı doğru kaldırdığında Uraz Kıdemlisinin yüzünün asansörün açık kapısının bağlandığı koridor yönünde olduğunu gördü. 

"Yarım saat sonra eğitim alanında ol çaylak!"  deyip bekledikten sonra karşılık alamayınca ardını dönmeden yürüdü Uraz. Koridorun bir iki metre ilerisinde önünde engel gibi duran cam kapıya da kimliğini okuttuktan sonra, açılan kapının ardından adım adım yoluna devam ederken ufak ufak gözden kayboluyordu.

Uraz'ın ardından rahat bir nefes alan Güneş, asansörden koridora doğru henüz adım atmıştı  ki asansör aydınlatmasının iki metre mesafe ötesindeki cam paravana yansıttığı ışıkla, yerden tavana uzanan ve adeta ayna vazifesi gören cam kapıyla karşı karşıya kaldı.

'Lanet olsun!'

Adamın diri, kaslı vücudunu tepeden tırnağa hatmedişinin, bu mesafeden full HD. izlenmemesine imkan yoktu ki Uraz'ın ardına dönme zahmetinde dahi bulunmamasının sebebi tam olarak bu olmalıydı. Güneş, tüm bedenini saran utanç dalgasının yanında, birde Uraz'ın yüksek egosunun üzerine yağ bal sürmüş olan kendisine hiç olmadığı kadar öfke duyuyordu.

Şu anda kendi yansımasına baktığı kapıda az evvel,  adamın her bir ayrıntısında bakışları süzülen bir Güneş vardı. O bakışlar, asla ama asla, lisedeki kızlar gibi hayranlık barındırmıyor olsa da ne aksini ispatlamak ne de zamanı geri almak mümkündü artık. 

Öne çıkardığı alt dudağı, ala çalan yüzüyle  önce kameraya kimlik kartını okuttu, ardından da açılan kapıdan koridora doğru , yıkılsan ya sen artık değen, aksak adımlarıyla kendisini lanetleye lanetleye ilerledi Güneş...

***

 

Eğitim  alanına birer ikişerli doluşmaya başlamışlardı çaylaklar. Henüz kıdemlilerden kimse gelmemişti. Çaylaklar ister istemez anlaştıkları kişilerle kendi aralarında gruplara bölünmüşlerdi.

Eğitim sahasına parlak teni ve uzun boyuyla arzı endam eden  sarışın kızı görmeleriyle bir anlık sessizlik olmuştu. Herkes , Uraz'ın apar topar sürüklediği bu kıza dikkat kesiliverdi. Sessizlik, fısıltılı diyalogların başlamasıyla sahayı terk etti. Yine kendisini tanımayan insanların dikkatlerini istemeden de olsa üzerine çekmeyi başarmıştı Güneş. Köşeler de ya da alenen geçen konuşmaların kendisi hakkında olduğunu tahmin etmesi zor değildi. Üzerine değen kaçamak bakışları yakılmayışı da tahminlerinin doğruluğunu ispatlar nitelikteydi. Betül'le göz göze geldiklerinde, sırtı kendisine dönük duran Alper de yüzünü kendisine doğru döndü. Güneş'in ağır ağır yanlarına geliyor oluşu Alper'in aceleci kişiliğine tersti.  Bu yüzden aralarındaki mesafeyi bir an önce azaltmak isteyen Alper, Betül'ü bileğin yakalayıp kendisiyle birlikte büyük adımlar attırarak Güneş'e yaklaşmaya zorladı, sonunda da yalnızca birbirlerini duyabilecekleri yakınlığa geldiklerinde durdular. Alper, merak ve endişeyle Güneş'e neler olduğunu sorarken, Betül'ün gözü, aklı ve diğer tüm duyuları hala Alper'in avucunda olan bileğine takılı kalmıştı. 

"Güneş?"

"Sorun yok Alper, burnum kanadığı için Uraz kıdemlimiz beni revire götürdü. Kanama uzun süre durmayınca müdahale etmek zorunda kaldılar. Şu an her şey yolunda. "

"O, Edip denen şerefsizi var ya!"

"Alper sakin. Edip, kendince tepkilerinde haklı!"

Betül, Alper'in elinin arasından su gibi kayan bileğinin ateşini yok sayarak, hızla kendini toparladı ve  Güneş'in  dikkatini üzerine çekmek adına ellerinin ayalarını birbirine çarparak alkış tuttu.

"Hop, hop ekip değil miyiz biz? Ne demek Edip haklı?"

"Betül bak, ben sizin zannettiğiniz gibi bir süreçten geçeceğimizi sanmıyorum."

"Nasıl yani?", dedi Betül. Hala sızlayan bileğinin acısını yok sayarken alkış tutmayı bırakıp kollarını göğsünün altında sararak ciddi bir duruş sergilemeyi umuyordu.

"Yani şöyle ki, her birimizi buraya davet ederek getirdiler. Neden bizi birbirimizle yarıştırsınlar. Evet kabul ediyorum içlerimizden iyi olanlar kalacak ama eleme ile değil. Bence biz kendi isteğimizle buradan ayrılmadığımız sürece kimse bizi göndermeyecek." , düşündüklerini bir çırpıda dillendirdi Güneş.

"Dosyayı  hepimiz okuduk ve de imzaladık. Devam etmenize karar verecek olan biziz , dedi Uraz kıdemlimiz. Tüm bunlar bizi eleyecekleri anlamına gelmiyor mu ? Sence de öyle değil mi Alper?" , dedi Betül Alper'inde ne düşündüğünü duymak istiyordu.

Alper  başını aşağı yukarı sallayıp düşünceli bir şekilde de olsa sadece Betül'ü onaylamakla yetindi ve algısının merkezinde olan Güneş'e dikkat kesildi. 

"Bizi buraya kendileri davet etti. Bizlere ihtiyaçları var olmalı ki bizi seçtiler, eğitim almadan gelişme kaydedemez ve bizden beklenen disipline sahip olamazdık. Neden bize hızlandırılmış eğitim veriyorlar, bizi ne için hazırlıyorlar bilmiyorum ama inandığım tek şey ,buradan kendi irademizle ayrılmadıkça bizden vazgeçmeyeceklerdir. Bence kendi aramızda gruplaşıp gereksiz yarışlara girmeye gerek yok ama ben demiyorum ki tedbiri elden bırakalım. Çok kasmadan, stres olmadan eğitimlere odaklanalım ve sadece dikkatli olalım."

"Bundan asla emin olamayız Güneş ve ikinci bir şansımız daha olmayacağını hesaba katarsak ben birbirimizin götünü kollamamızda fayda olacağını düşünüyorum, ha sen ben yalnız takılırım diyorsan o ayrı."

"Bu söylediklerimden bunu anlamış olamazsın değil mi? Aklın nerede senin?" Dedi Güneş, Betül'ün yersi çıkışına hitaben. Alper gerilim yaşanmaması adına araya girme ihtiyacı hissettiyse de sözleri eğitim alanındaki hareketlilikle yarım kalacaktı.

"Hadi ama  kızlar..."

Uraz'ın, düzgün diksiyonu ile dudaklarından dökülen hipnoz edici bariton sesi eğitim alanında yankılandığında herkes bir anda suspus oldu. Acemiler içerisindeki bayanlar tutkuyla Uraz kıdemlilere bakarken Güneş, Uraz'ın görüş alanından kaçınmak için kendine  yer arıyordu. Zira asansörde Uraz'a olan bakışlarının Uraz tarafından görülmüş olması ihtimali onu çıldırtırcasına sinir ediyordu ve bir o kadarda utandırıyordu.

"Askeri okul mezunları sol diğerleri sağ tarafa  tek kol mesafesi ile yan yana sıralansın hemen. "

"İşte başlıyoruz!" , dedi Alper Güneş ve Betül'e kendisini duyuracağı bir tonda alay ederek.

"HEMEN DEDİM! AKSİYON ALMAK İÇİN NE BEKLİYORSUNUZ!"

İkinci emir ikaz eder gibi gelince herkes panikle kendisinden bekleneni yaptı.  Uraz bir birlerine paralel şekilde sıralanan iki grup acemilerin arasında yürüyerek bir bir sıradaki yüzleri inceledi. Tüm personeli sırayla doğrular gibi inceledikten sonra arkasına döndü ve kıdemlilerden Koray ve Hasan selam vererek ellerinde, içlerinde katlı kağıt parçalarının olduğu fanusla ilerlemeye başladılar.

Hasan askeri okul mezunlarına, Koray'da diğer acemilere ellerindeki fanusu, içerisinden birer kâğıt seçmeleri için  için sırayla uzattı.

Askeri okul mezunlarının sayısı diğer gruptan bir eksik olduğundan fanusta kalan fazla kağıdı da Uraz aldı.

Çaylaklar birbirlerine bakarak ellerindeki katlı kağıtları açtılar. Hasan ve Koray ellerindeki fanusu eğitim alanındaki uzun masaya bıraktıktan sonra akıllı tahtanın önüne  geçip Uraz kıdemlilerinin emrini beklemeye başladılar. Uraz  , ellerindeki kağıttaki numaraların ne anlama geldiğini merak eden gözlerle kendisine bakan acemileri daha fazla bekletmeme niyetindeydi.

"Seçtiğiniz numaralar tahtada yandığında önce askeri okullu acemilerden sonra diğer gruptaki acemilerden yanan numaraya sahip olan ismini söyleyecek! ANLAŞILDI MI?"

"ANLAŞILDI!", diye bağırdılar hep bir ağızdan acemiler.

Tahta üzerindeki ekranda bir numara yandı, Hasan duyduğu isimleri notebooka kaydetti. Her bir numara sırayla yanarken yan yana duran Güneş , Alper, Betül olanları dikkatle izliyorlardı. Alper'in gözü Güneş'in elindeki kağıda kaydı. Sıradaki numara ekranda yandığında yanan numaranın Güneş'e ait olduğunu gördü ama numara yandığında seslenen ilk isim Edip oldu. Edip adını yazdırdıktan sonra elindeki kağıdı fanusa bırakmak için kıdemlilerinin olduğu masaya doğru ilerlerken bir diğer ismin söylenmesi bekleniyordu. Güneş Edip'le eşleşmenin verdiği gerginlikle bir anlık duraksayıp hareketlendi . Tam da o esnada Alper Güneş'in elinden kağıdı kimse fark edemeden kapıp kendininkini Güneş'in avucuna bıraktı. 

"Alper ...!"

Güneş ne olduğunu anlamadan Alper fanusa elindeki kağıdı bırakmak üzere kıdemlilerin olduğu masaya doğru adınladı. Betül'le Güneş Alper'in ardından bir süre  bakakaldıktan sonra kendilerini toplayıp birbirlerine baktılar. Salondaki herkes pür dikkat eşleşmeleri takip ediyordu . Tahtada yanan numaraya bakıp acemiler sırayla numaralarını doğrulamaya devam ettiler. Bir sonraki numara yandığında Betül hareketlendi. Askeri okul mezunlarından biri ise Betülden önce ismini doğrulattı.

"Mert Karaca"

Meteor gibi kıdemlilerin olduğu masaya ilerliyordu adı Mert olan çaylak. 

"Betül  Akkaya"

Betül de kendinden öncekiler gibi elindeki kağıdı fanusa bırakmak üzere kıdemlilerin olduğu masaya ilerlerken ekranda yeni bir numara yanmıştı. Herkes yerine yerleştiği halde askeri okullulardan kimse ismini doğrulamadı. Güneş daha fazla beklemeyecekti zira ekrandaki  numara ile elinde tuttuğu kağıttaki numara eşleşiyordu.

"GÜNEŞ ŞENEL!"

Genç kadın hala herkesin odağındaydı. Diğer bir isim kendini doğrulamadığından kıdemlilerin olduğu masaya yalnız başına arzı endam ediyordu. O sırada masanın diğer köşesinde bir hareketlilik oldu. Güneş elindeki kağıdı, Hasan kıdemlisine gösterip numarayı doğrulattıktan sonra fanusa attı. Aynı anda Hasan'ın gözünün içine bakarak Uraz'da elindeki kağıdı fanusa attı.

Nasıl yani!

Güneş ,Uraz'ın bu hamlesinden sonra şaşkınlığına rağmen soğuk kanlılığını koruyarak elalarını Uraz kıdemlisine doğrulttu. Karşılığında kendisine tepeden bakan bir çift gündüz feneri görmüştü. Aydınlık olan salonda ben buradayım diye haykıran bir çift katran karasına maruz kalıyordu Genç kadın. O karaların sahibi ettiği eziyetin farkında bile değildi. Güneş kendinden emin ve seri hareketlerle geriye dönüp sıradaki yerini aldı.

Uraz en son ekranda numarası yanan isimleri de doğrulandıktan sonra bariton sesiyle söyledikleri, çaylakların aklında yer etsin diye  çaylakların sıralandığı yere doğru adımlayarak konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

Eşleşen isimler bir  tek vücut gibi olacaklar. Eğitimlerde puanların ortalaması alınarak sıralamaya girecekler. Bu yüzden her çift bir birinden sorunlu. Askeri okul mezunu çaylaklar  bildiklerini eşleştiklerine anlatmaya ve tek bir beden gibi  burada öğrendiklerinizin karşılığını göstermeye mecbursunuz. Şimdi ilk üç gün kondisyon sağlamanız için kardiyo ile başlayacaksınız. 

Herkesin gözü eşleştiği numaraların sahiplerine takılırken Güneş şaşkındı. Çünkü onun bir eşi yoktu. Uraz Güneş'in arkadaşlarıyla konuşmasına dahi fırsat vermeden parkur da koşu için sıralanmalarını emretti. 

Tempolarını arttırarak ayak bilekleri uyuşana kadar dakikalarca koştular. Kondisyonu yüksek olan askeri okullular, Uraz kıdemlilerinin söylediği kurallar yüzünden eşleştikleri çaylakları ayaklarının üzerinde tutmak için motive etmeye gayret ediyorlardı. Güneş ise güçsüz bedenini yıkılmaması için zorlarken tek başınaydı.  Artık ayaklarına bağlı tonlarca ağırlık varmışçasına ayaklarını  parkurun zeminine sürtmeye başladı.  Koşuya devam eden diğer acemilerle aralarında hatırı sayılır bir mesafe farkı oluştuğunda artık aldığı nefesinde soluk borusundan ileriye gitmediğini hissetmiş buna rağmen ciğerlerini dolduran şişkinliğe anlam verememişti.  Enerjisinin aynı anda soluklanmaya ve koşmaya yetmeyeceğini hissettiğinden koşmayı bırakmaya karar verdi. 

Gözlerini ileriye diktiğinde çaylakların çoktan on metrelik mesafe gerisinde kaldığını gördü. Koşmayı bırakıp adımlayan ayaklarına dur emri verdi Güneş , bulunduğu yerde dizlerinin üzerine çöküp nefes alış verişlerini düzene sokmaya çalıştı.  Şakaklarından ve göğüs arasından süzülen ter damlalarının tenindeki asiliğini hissetti. Kulaklarının dibinde yükselen otoriter bariton sesin beyin duvarlarında yankılanışını dinledi. Kalbi son bir kuvvet depar atarken durmakla kalkmak arasında kalmış, titreyen bacaklarının azizliğine uğrayıp kıç üstü düşüp yerle bir olmuştu.

Üzerinde durduğun parkura kıçınla değil ayaklarınla temas edeceksin.  Bu yüzden DERHAL KALDIR O KIÇINII GÜNEŞŞ!"

Güneş ardına baktığında höykürerek üzerine doğru gelen, üzerine giyindiği kaslarının her bir çizgisini belli edecek darlıktaki lacivert sporcu atleti ile yanık tenine vurgu yapan adamın gittikçe gözünde büyüyen karalarıyla hipnoz oldu. Her bir adımında, üzerinde yığılı olduğu parkurun titrediğini hissediyordu. Hala soluk alış verişi düzenli değildi ,hala ayaklarında  tonlarca ağırlık bağlıymış gibi hissediyordu. O böyle bulunduğu yere mıhlanmış hissederken üzerine gelen gecenin ihtişamına nasıl şahlanabilirdi. Alnına düşen gözlerinden de kara saçlarının her bir perçemi her bir adımda titriyor, alnından süzülen bir kaç ter damlası çenesinden süzülüp göğsündeki terlerle birleşip çığa dönüşüyordu. 

Göz göre göre kaza ben geliyorum diyordu; üzerine doğru gelen çığın altında kalması an meselesiydi. Panikle cesetten hallice bedenini hareket ettirmek için gayretlendi Güneş, zira o çığın altında boğulmak için daha çok gençti. Ellerinin ayasına baskı yapıp topuklarından güç alarak kıçını geriye doğru sürttü. Bir kez daha aynı şekilde geriye doğru bedenini çektikten sonra sağ elini yerden kaldırıp sol eline baskı yaparak bedenini kedi pozisyonu alacak şekilde döndürdü. Birkaç adımda emekleyerek ilerledikten sonra kokuyla ayağa kalktı. 

"Ayağınla geldiğin bu yeri götünün üzerinde terk etmek istemiyorsan KALDIR O KIÇINII !!!"

Bu da bir çeşit motivasyon şekli olabilir miydi? Sonuçta genç kadını tekrar ayağa kaldırmayı başarmıştı Uraz. 

Güneş ağrıyan bileklerine  rağmen son bir gayret, turu tamamlamak için koşamayan adımlarla yürümeye başladı. Uraz'ın peşinden geldiğini fark ettiği an belinden çekildi ve sendeledi. Artık ayakları yere değmiyordu. Metrelerce Uraz'ın kolunda karpuz gibi taşındı. Yıllar önce Uraz tarafından, çalıştığı kulüpten zorla çıkarıldığı an gözlerinin önünden akıp geçiverdi. Bu kez debelenmek yerine kendisini taşıyan Uraz'ın bacağına sarılmış dengesini sağlamaya çalışıyordu. Parkurun bitiş alanına geldiklerinde herkes kendini yere atarken Uraz Güneş'e atılan farkı anca kapatabilmişti. Bitiş çizgisine geldiklerinde koltuğun altındaki un çuvalıymış gibi umursamazca  kolunu gevşetti Uraz. Güneş yere düşeceğimi anladığı an dengesini korumak üzere boşluktaki ayaklarıyla zemini yoklayarak koala gibi  Uraz'ın sarmaladığı bacağından yukarı doğru tutuna tutuna ayaklarının üzerinde doğrulmaya çalışıyordu.

Uraz kolunu gevşetip Güneş'i tutmayı bıraktığında Güneş panikleyip  yere düşmeden doğrulmak için Uraz'ın bacağına tekrar tutunmak isterken kaydırdığı eli Uraz'ın erkekliğine değdi. Uraz da Güneş de anın utanç seline kapıldığında, Güneş olayın şokundan sıyrılıp sol elinin altındaki sertlikten uzaklaşmayı başarıp dizlerinin üzerinde yere kapaklandı. Düşecekse düşsündü çoktan rezilliğin Nirvana'sına ulaşmıştı. Uraz öfkeyle kendilerini yere atanları fırçaladı.

"Her biriniz hayal kırıklığısınız, kondisyonunuz berbat. Şimdiye kadar hiç mi spor yapmadınız!" 

Her bir kelime acemilerin yanağında patlayan tokattan farksızdı...

...

 

Alper , Betül ve Güneş odalarına giden koridor yolunda yan yana tükenmiş şekilde yürüyordular, Güneş kazara Uraz hocasının mahremine değen eline bakmayı bırakmıştı artık.  Bir an önce duş alıp bedenini ve zihnini az evvelki aktivitenin kalıntılarından arındırmak istiyordu.

"Duşa girip yatacağım, hiç bir uzuvlumu hissetmiyorum." , dedi Güneş.

"İlk günden bu kadar yüklenilir mi ya!" Betül kedi yavrusu gibi miyavlar gibi sesle söyleniyordu.

"Hadi ama kızlar vücutlarınızın güzelliğinin tek sebebi  Allah vergisi genlerden geliyor olamaz değil mi? Hiç mi spor yapmadınız şimdiye kadar." 

"Alper! Siktir git..."  dedi Güneş yorgunluğunun üzerine birde gevezelik çekecek halde değildi.  Üstelik onca efora rağmen ayaklanmayı başarabilirken ama Uraz kıdemlisinin azarlarının enkazından kurtulamamış kulaklarında hala Uraz kıdemlisinin söyledikleri yankılanıyordu.

Her biri odasına çekildi. Güneş vücudunun el verdiği güçle seri bir şekilde kıyafetlerini ve duş malzemelerini toparladı. Duşlukların olduğu alanın önündeki kuyruğu görmesiyle  olduğu yerde adımlarını duraksadı.  Asla ama asla bu sırayı bekleyecek kadar dayanacak gücü ve sabrı kalmamıştı. Bir sonraki derslere kadar bir an önce yıkanıp yatağında dinlenmek istiyordu.  

Yıllarca yetimhanede okulların devlet yurtlarında kalmış olmasından, karşılaştığı benzer durumlarda hep alternatif bir çözüm aramasına sebep olmuştu. Bütününü kestiremese de  oldukça konforlu ve büyük bir karargâhta olduğunu biliyordu. Özellikle çaylaklar için duş alanları kısıtlı yapılmış olmalıydı. Zorlu koşullara karşı dayanıklılıkları arttıracaklarını ya da daha disiplinli olmalarını sağlayacaklarını falan düşünüyor olabilirlerdi.

Aklına gelen şeyle kısa sürede olsa yüzünde sakil bir gülümseme belirdi genç kadının. Aklının ücra köşesindeki ampulü ipini çekip yaktı, karanlığı kovaladı. 

Eğitim alanının cam kapılarla ayrıştırıldığı havuz alanında gözüne duşluklar çarpmıştı gözüne. Kimseye bir tek söz etmeden geriye doğru bir kaç adımdan sonra arkasına dönerek asansöre bindi. Kartını okutup gelen ekrandan eğitim alanının olduğu katın numarası üzerine  dokundu. Asansör kapısı açılınca etrafı kolaçan edip koridora çıktı. Ağaran bacak kaslarına aldırış etmeden eğitim salonuna girdi. Dakikalar evveli üzerinde eziyet çektiği parkura bakmaktan iğrenerek hızla salonun sonuna kadar yürüyüp sürgülü cam bölmenin kapısının açılması için kartını sensöre okuttu.

BİNGO!

Düşündüğü gibi olmamıştı. Bu alana da giriş yetkisi tanımlıydı. Seri adımlarla olimpik havuzu aratmayan havuzların etrafından dolaşıp  sağ tarafta kemerle bölünmüş olan alan girdi. Sıra sıra boş ve tertemiz şekilde duran soğuk duş odalarını görünce gözleri parladı. Hemen önüne çıkan ilk duş odasına kendini atıp iç çamaşırlarına kadar soyundu. Birden fazla kez bedenini ve saçlarını köpükledi.  Uzun zamandır ilk kez keyifle duş alıyor gibi hissediyordu. Bir kaç kez hamama gittiği de olmuştu ama içlerinde en iyisi henüz liseye başlamadığı yıllarda kendinden sadece iki yaş büyük yetimhane arkadaşının evindeki  jakuzisini kullandığı anlardı.  İçine daldığı geçmiş anılarından gerçekliğine çeken duyduğu  sesler oldu. Hızla duşun vanasını kapatıp sessizce giyinmeye başladı.

"Daha ilk günden üzerlerine çok  gitmedin mi Uraz."

"Kaybedecek vaktimiz var mı Yavuz? Kim çürük kim dayanıklı bir an önce ayıklayıp takımı oluşturmamız lazım. Hem biz az zamanda çok iş başaran kurtuluş savaşı gazilerinin torunlarıyız."

"Aynı şey değil,  o psikoloji söz konusu olunca kundaktaki bebek bile eline silahı alır. Çaylakları motive edecek bir sebep veremezken bu denli üzerlerine gitmek en yetenekli olanını dahi strese sokacaktır. Bunu benden daha iyi biliyorsun. "

"Askeri okul mezunlarıyla eşleştirip grup kurmamın sebebi de bu ya. Birbirlerini motive ederler hem hepsi gönüllü geldi buraya kimseyi zorlamadık. Bence gerçekten bizimle olmak isteyenler için eğitimlerin yoğunluğu sorun olmayacaktır. Hem zaten bizim macera arayanlara değil ne istediklerini bilen bilinçli adamlara ihtiyacımız var! Macera peşinde olanlar da kendilerini ilk günden belli etmeye başladılar. Gözlerindeki neredeyim ben pişmanlığını tahminimden de erken gördüm. Bak buraya yazıyorum iki güne içerdekilerin dörtte biri gitmek isteyecek."

"Peki Fehmi müdürümüz bu duruma sence ne diyecek."

"Ne diyebilir, o son sözünü zaten söyledi. Profillerini inceleyip üzerini çizdiğim kişileri ısrarla eğitimlere dahil ederek yaptı bunu. Israrla burada olmaması gereken isimleri eğitimlere aldı ve sonucunda o isimlerin aramızda olmadığını görecek olması benim sorunum değil."

Yavuz ve Uraz havuzda bir kaç tur kulaç attıktan sonra havuzun köşesinde havuzdan çıkmadan sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

"Uraz daha önce tespitlerinde haklı olduğunu defalarca görmüş olsam da ilk kez Fehmi Müdürümüzün o listedeki isimlerde  bu kadar ısrarcı olduğunu görüyorum. Bu kez sonuçlar konusunda heyecanlıyım itiraf ediyorum."

"Seni heyecanlandırdıysak ne mutlu bize bu arada isimler değil sadece iki isim de ısrarcıydım. Ben karşı çıkarsam Fehmi Müdürüm bir o kadar ısrarla olmaz dediğim o iki isim için direndi."

"Kim olduklarını tahmin edebilirim. Biri Alper değil mi hani şu yazılımcı çocuk. Çok konuşan."

"Evet o ."

"Diğeri de Güneş sanırım."

"O kadar belli ediyorum demek."

"Bırak da o kadarını anlayabileyim aslanım , yoksa birlikte geçirdiğimiz onca yılın mesaisinin ne anlamı kalır. Bir bildiğin vardır diye çok da yorum yapmak istemesem de sanki ne bileyim, bu işi  inada bindirmiş gibisin, fazla mı zorluyorsun diyorum."

"Yavuz, Alper evinin tek çocuğu, varlıklı bir ailenin özenle yetiştirdiği evladı. Öz geçmişini sende gördün. Bizim meslekte her birimiz kefeniyle yürürken öylesi tanınmış bir ailenin çocuğunu sırf macera arıyor diye aramıza nasıl alırız. Yetenekli evet, becerikli de ama sadece bunlarla olmaz."

"Alper'i istememendeki nedeni anlayabilirim peki ya Güneş! Uraz Başkanımız Güneş'i niye veto ediyor?"

"Güneş'in profilini ben yazdım Yavuz. Fotografik hafızaya sahip, herhangi bir zaafı olmayan asosyal, kimseye güvenmeyen bir o kadar güven vermeyen biri. Tamam sadece kopyalayan bir hafıza ile akademik kariyerindeki o başarılı projelere imza atması mümkün değil ve demek oluyor ki bu kız zeki ama o kadar Yavuz. Bu kızın bilimsel alanlarda araştırma yapan  ekiplerimizde yer alması gerekirken ısrarla saha harekat ekibi için eğitime alınması anlamsız. Ben Güneş'e değil Güneş'in saha ekibinde yer almasına karşıydım. Sende gördün, o cılız bedenle saha da aksiyon alabilecek mi? Hiç mümkün değil demiyorum ama mantıksız. Resim kabiliyeti olan birini cerrah yapmaya çalışmak gibi bir şey bu. "

"Eee peki neden bu ekibe alınmasına izin verdiler dersin?"

"Aklıma senin aklına gelenden başka bir şey gelmiyor Yavuz."

"Fiziksel özelliklerinden dolayı mı diyorsun yani."

"Aynen. Kız ortalamanın üzerinde bir güzelliğe sahip. Daha ilk günden beri herkesin gözü üzerinde ki yemekhanede yaşanan tartışmanın sebebini de tahmin etmişsindir. Hem bu kadar güzel olup hem de fotrografik hafızaya sahip oluşunun aklıma getirdiği tek pozisyon köstebek...."

"Fehmi Müdür bu kadar basit düşünmez Uraz, bahsi geçen pozisyon görevleri için pek tabi dışardan da destek alınabilir."

"Şu dönemde o mümkün değil, güvenilecek insanlara ihtiyacımız var!" 

"Öyle bile olsa kendisinin rızası olmadan böyle bir programa dahil edilemez."

"İşte en çok da bu canımı sıkıyor, onca akademik başarıyı bir köşede bırakıp kendi rızasıyla sahada üzerine biçilecek o kıyafeti gitmeyi neden kabul eder. Bak onca profil çıkardım ama hiç biri beni bu denli zorlamadı. Bu kız öngörülemez, kontrol edilemez ve kontrol edilemeyen her şey bizim aleyhimize sonuç doğuracaktır."

Uraz'ın son cümlesi ile kapalı havuzun duvarlarında Yavuz'un kahkahası yankılandı.

"Bunu senin söylüyor olman nasıl bir ironi? Şu Güneş hakkında söylediklerin var ya bana senin de çok yakından tanıdığın birini hatırlatıyor, bil bakalım kim?"

Uraz badem gözlerini kısıp kendisine taş atan Yavuz'un suratına havuzun klorlu suyundan çarptı. Ani bir hareketle havuzdan çıktı ve hala havuzda olan Yavuz'a doğru döndü.

"Ne bozuluyorsun hemen, yalan mı? Sen anlatırken aynaya bakıyormuş gibi hissetmiyor musun? "

"Ne alakası var!  Yeter bu kadar goy goy, duş alıp akşam üstü eğitimleri için plan çıkaracağım."

"Haha ... Daha ne kadar zorlayabilirim onu planlayacağım diyorsun yani!"

Uraz Yavuz'u havuzda bırakıp  sağında bulunan kemerden içeri duşların olduğu koridora geçtiğinde karşısında gördüğü kişi ile dumura döndü.

Islak olduğu için rengi sarıdan çok koyu kumrala çalan saçlarını tepeden zorla tutturmuş, ıslak saçlarından süzülen her bir asi su damlası üzerine giyindiği siyah tişörtü ıslatma zaferine erişmiş ve tişörtünün uzunluğuna aldanmak gibi bir aptallıkla altına bir şey giymeyi ihmal etmiş bir adet Güneş'in donuk elalarıyla karşı karşıyaydı Uraz.

"Senin... burada .. NE İŞİN VAR GÜNEŞ!!!"

 

->Bölüm sonu, size anlatacak bir hikayem var!

->Okuma ve like sayısına paralel bölümlerim yayınlanma hızına devam edeceğim. Görüşmek üzere😙😉

 

 

 

 

 

Loading...
0%