Yeni Üyelik
18.
Bölüm

16. Bölüm

@demirkalem

Uraz her bir sözcüğünün altını çizerken her bir kelimede sesini bir öncekinin üzerine çıkararak öfkeyle sordu.

"Senin... burada .. NE İŞİN VAR GÜNEŞ!!!"

Güneş az evvel işittiklerini  haklı olarak sindirememesinin de verdiği güçle kendisine öfke kusan bir çift karanlığa meydan okurcasına korkusuzca gözlerini dikti. Özür dilemek, bahane uydurmak, hiç bir şey söylemeden gitmek,  seçeneklerinden öylesine uzaktı ki...

"Neden! Bu alan bize kullanıma açık değil mi? İzin mi almam gerekiyordu?" Güneş düz ama içinde alay barındırdığı sorusunu sordu.

Uraz sinirle gözlerini kısarak diktiği Güneş'in üzerine doğru adımladı. Uraz'la Güneş'in   Yankılanan seslerini duyan Yavuz  ne olduğunu anlamak için vakit kaybetmeden duş alanına geldiğinde birbirine tıslayan bir çift deli kanın arasında buluverdi kendini. Uraz'ın Güneş'in üzerine doğru devleşerek yürüyüşü, ani bir hareketle Yavuz tarafından engellendi. Yavuz, Uraz'ın çıplak göğsüne sol elinin ayasıyla durması için baskı yaparken , Uraz'ın otoritesini korumaya da özen göstererek Güneş'e beklenen karşılığı vermekten geri kalmadı.

"Güneş eğitim saatleri dışında bu alanları iznimiz olmadan kullanamazsınız."

Güneş elalarını kendi gibi olan Yavuz'un kilere çevirdiğinde damarlarında dolaşan kanın dalgalandığını hissetti. Az evvel kendi hakkında duydukları kalbinde anlamsız bir sızıya sebep olmuş , aciz kalbi görevini layıkıyla yerine getiremediğinden damarlarındaki kan nasıl akması gerektiğini unutmuş gibiydi.

"Kartımda bu alana giriş için tanım bulunuyordu, bahsettiğiniz kuraldan henüz haberim oldu. Bir daha tekrarlanmayacağından emin olabilirsiniz." 

Güneş ikilinin yanından odasına gitmek üzere kararlı adımlarla ilerlerken kolundan tutularak durduruldu . Uraz'ın Yavuz'a rağmen  dizginleyemediği öfkesi iyice şahlanmıştı.  

"Özür Dilemedin!"

"Bir daha tekrarlanmayacağını söylemem hata yaptığımı kabul edişimdendi, şimdi müsaadenizle."

Güneş gitmek için hareketlenişi Uraz'ın tuttuğu bileğini daha fazla sıkmasından dolayı boşa enerji kaybından başka bir işe yaramayıp bulunduğu yerden milim ilerletmemişti.

"Özür dileyeceksin , sessiz ve sinsice konuşmalarımızı dinlediğin için." , dedi Uraz inatla duymayı beklediği iki kelimenin peşindeydi.

"Ben kimseyi dinlemedim ama evet konuştuklarınızı sağır olmadığım için maalesef duydum. Ben yanlış bir şey yapmadım sadece bilmediğim bir kural yüzünden yanlış zamanda yanlış yerde bulunuyordum. Bu yüzden yineleyeceğim o ki hatalıyım evet hatamı kabul da ediyorum ama yanlış bir şey yapmadığım için özür dilemiyorum."

Yavuz'un ikinci kez araya girmek için yeltenişine bu kez Uraz müsaade etmedi. 

"Yavuz kıdemlim müsaade edin!"

Ast üst ilişkileri ne olursa olsun iki kıdemli yanlarında acemi varken birbirlerinin tersi düşüncelere sahip olsalar dahi birbirlerine muhalif bir harekette bulunmayacaklardı. Çaresiz baş selamı verip eğitim havuzlarının olduğu alandan  çıktı Yavuz , Güneş'e içten içe üzülse de onları yalnız başına bırakmaktan başka bir şey yapamayacaktı. İlk fırsatta bu konuyu Uraz'la  tartışmaktan da geri durmayacaktı.

Uraz, Yavuz daha duş alanını  havuzların olduğu alana bağlayan kemere adımlar adımlamaz geciktirmeden hamlesini yaptı;  Güneş'i tuttuğu kolundan burun buruna bırakacak yakınlıkta kendini çekti. Tepeden attığı bakışlarının öldürücü karanlığıyla saldığı korkusunu sıktığı çenesini gevşetmeden tıslayarak destekledi. Dişlerini gevşetmeden elverdiğince sıraladı sözcüklerini. 

"Yanlış zamanda yanlış yerde  olduğunu anlaman yetmez Güneş. Kim olduğunu, kimin karşısında olduğunu da aklının anlamasını sağlayacaksın. Burası  ne senin o küçük laf oyunlarının sineye çekileceği okula ne de kaşındakiler  senin için karşılıksız emek sarf edecek öğretmenlerine benzer. Sakın geçmişini bu güne karıştırma. Burada aldığın her bir nefesin hakkını da hesabını da vereceksin."

"Ben sizi duydum siz de beni. Ben buraya...."

Uraz Güneş'in aynı kelimeleri tekrarlayacak olmasına bu kez izin vermedi.

"Bana tekerleme gibi aynı kelimelerin yerlerini değiştirdiğin cümlelerini kuracaksan o çeneni kapatacaksın! Kartının açtığı her yere girebileceğin fikrinin ardına sığınarak kimi kandırıyorsun Güneş. Kaldığınız odaların da kilitleri yok ama buraya getirildiğiniz ilk gün size odalara sahiplerinden başka kimsenin giremeyeceği kuralı söylendi değil mi? Bu da demektir ki açabileceğiniz her kapının ardına adımlayamayacaksınız! Size kuralların söylendiği  gün kuralı çiğnemekle kalmadığınız gibi gelip kendince uyanıklık yaparak burada duş alabiliyor, üstüne üslük bir de hadsizce kendini savunabiliyorsun. Kendinde bu cesareti nereden buluyorsun Güneş Şenel!"

Güneş, Alper'le Betül'ün odasına geldikleri anı anımsayıp bu durumdan da haberdar olduklarını anlamıştı. Yüzünden ciğerlerine doğru öfkesini soluduğu adamın karşısında yutkundu Güneş.

"Olmaman gereken yerde bulunduğum  için mi; Duymaman gerekirken, hakkımda söylediklerinizi duyduğum için mi, bu öfkeniz!"

Uraz daha da sinirlendi Güneş'in eşyalarını tutan bileğini boştaki eliyle kavradı ve Güneş'in bedenini kendi bedenine yasladı. Uraz'ın boy farkını kapatmak için eğdiği başıyla artık yüz yüzeydiler. Uraz'ın ıslak perçemlerinden akan su, yüzünün altında duran Güneş'in yüzene doğru damla damla süzülüyordu. Uraz karşısındaki, titrediği halde duruşundan taviz vermeyen, hamuru gururdan yoğrulmuş bedene korku salmaya devam etti.

"İçeride konuşulanlar duymaman gereken şeyler olsaydı şu an karşımda nefes alıyor olmazdın. Buraya ait olmadığın fikrimi varlığının her bir zerresiyle ispatlıyorsun. Onca yıl yurtlarda yetimhane de kaldın ama disiplin ve kurallar konusun da hala sorumsuzca hareket ediyorsun ama sana hatırlatayım Güneş burası o kurallarını ihlal ettiğin yerlere benzemez. Sınırlarını aştığında ödeyeceğin bedellerle, geçmişindekiler boy ölçüşemez. Akıllılık ettiğini düşündüğün hatanın cezası olarak bir hafta duş yasağı veriyorum. "

Güneş afalladığını dudaklarından dökülen nidasıyla açık etti.

"Nne!"

" Yanlış duymadın bir hafta boyunca duş almayacak ve eğitimlere katılacaksın. Ruhunun kirinden, kokuşmuşluğundan rahatsız olmuyorsan bedeninkinden de olmayacaksın. "

Uraz avuçlarında sıktığı bilekleri fırlatırcasına bıraktığında Güneş bir adım geriye sendeledi. Gözlerini yumdu Güneş; Üç, iki, bir ciğerlerini doldurduğu havayı bıraktı, tekrar doldurdu ve bıraktı, üç kez tekrarladı. Gözlerini açıp duşa giren Uraz kıdemlisinin perdesini açıp kendisine dikkat kesilen adamın gözlerinin içine baktı. Uraz sakinleşmek ve klorlu havuz suyundan arınmak için açtığı soğuk suyun vanasından elini henüz çekmişti ki  Güneş'in duş perdesini açmasıyla tepesinden süzülen soğuk suya rağmen karşısında gördüğü kişi yüzünden öfkesinden alev alevdi. 

Karşısındaki kız kendisine meydan okuyacak cüreti kendinde nasıl bulabiliyordu?

Güneş Uraz'ın tepki vermesine fırsat tanımadan sözcüklerini sesini düz bir tonda tutmaya özen göstererek sıralamaya başladı.

"Ne yaparsanız yapın asla ama asla yıldıramayacaksınız, yılmayacağım. Siz istemesiniz de buraya ait olduğumu düşünen, burada olmamı isteyenler var ve ben bu yüzden  buradayım. Nihayetinde beni buraya ait gören, o otoriteye boyun eğmek zorunda olanları da keyifle seyretme şansını elde etmişken her bir anının kıymetini bileceğimden şüpheniz olmasın. Geçmişte bana edilen nasihatleri kulak ardı etmemekle iyi yapmış mıyım Uraz kıdemlim."

Uraz, hadsizlikle sınırları aşan mahremiyetini dahi yok sayan kadını kendine gelmesi için bileğinden tutup soğuk suyun altında çekti ve sarstı.

"Sen! Sen buradaki eğitimleri geçsen dahi ben istemediğim sürece hiç bir operasyona dahil olamazsın. O güvendiğin otorite seni burada tutabilir ama ben istemediğim sürece benim adımın geçtiği hiç bir görevde tutamaz. Hani olurda gaza gelip az evvel sayıkladıkların gibi burada kalmayı başarabilirsen sonrasında olacakları da bil diye söylüyorum. Ben müsaade etmedikçe kalıp göreceğin yer eğitim sahasından bir adım ötesi olmayacak. Şimdi birlikte duş alacaksak eğer, tenime değen rahatsız edici tişörtünü üzerinden çıkarmalısın. Çünkü ben duşun çıplakken keyif verdiğini düşünüyorum."

Güneş'in öfkeden kararan gözleri aydınlanmış, karşısındaki askıda asılı olan şortu gördüğünde Uraz'ın üryan halde olduğunu fark edebilmişti. Duyduklarının paniğiyle ardına dahi bakmadan  mesafeli adımlarla duş alanını terk etti önce, eğitim alanına oradan da odasına gitmek üzere asansöre koştu. Adımladığı yerlerde üzerinden süzülen  su damlalarının bıraktığı izler buhar olup havaya karışırken Güneş'inde öfkesi yavaş yavaş  buhar olup havaya karışıyordu. Son damla öfke de buhar olduğunda Güneş duydukları, gördükleri ve söylediklerini süzgeçten geçirip tekrar tekrar düşündü. Sonunda bir karara bağladı ve aldığı kararları adım adım uygulayacağı planının başlıklarını eline aldığı saman sarısı kağıda madde madde sıraladı. 

İlk sıraya 'Nerede, kiminle , nasıl olacağını unutacak kadar öfkelenmeyecek ve asla kontrolünü kaybetmeyeceksin Güneş!' yazdı.

Uraz, duşun altında her zamankinden daha uzun kaldığını yaşananların şokunu üzerinden atmayı başardığında fark edebildi. Karşısında durup mahremiyetine saygı duymayacak kadar haddi aşan kadına mı  yoksa o kadına sınırı aştığını hatırlatmak için belden aşağıya vurduğu cümleyi nasıl kurduğuna mı daha çok şaşmalıydı, emin olamadı. Saçlarını geriye savurup suyun vanasını kapattı ve beline sardığı havlu ve aklındakilerle birlikte soyunma odasının yolunu tuttu Uraz. Sınırları zorlayan bir adet acemi karşısında gelecekte yaşanacakları artık kendi de merakla bekliyordu.

Odasına dinlenmek için çekilmek üzere asansöre bindiğinde , asansörün kapısının kapanmasına engel olan elin sahibi Yavuz'la yüz yüze geldi Uraz. Yavuz'un söyleyecekleri var gibiydi ve neler duyacağını az çok tahmin edebiliyordu. Asansör hareketlendiğinde Yavuz da konuşmaya başladı.

"Gıyabında görüntüden ötesi olmadığının imasının konuşulduğunu duyduğu için kızı özür dilenmeye zorladın Uraz! Kızın üzerine çok fazla gidiyorsun , sayende burada devam edecek bir beden kalmasa da bırak da sivil hayatına devam edebileceği bir şahsiyet kalsın kızda !"

"Özür falan dilemedi!"

"Ben ne anlatıyorum, sen ne diyorsun ya Uraz ? Hala özür diyorsun...!"

"Yavuz ben o kızın üzerine ilk defa gitmiyorum. O kızın en asi çağlarında, her şeyi hatta kendini bile boş verdiği zamanlarına şahit oldum. Üzerine defalarca kez gittim sustu, kaçtı geçiştirdi, iplemedi lan ... o bacak kadar kızken bile okuduğu okulun müdürlerini öğretmenlerini bir kez bile iplemedi. Ben o kızı ilk kez direnirken gördüm. Bir şeyler var ve aklımı fazlasıyla kurcalıyor. Daha öncede dediğim gibi bu kızın neden saha eğitimine dahil edildiğini öğrenmem lazım. "

"Ne öğrenmeyi bekliyorsun, personel kayıtları zaten elimizde. "

"Ben o kayıtları tek tek okudum Yavuz. Akademik çalışmaları, başarıları... Bak bu kız barlarda çalışan , uyuşturucu tüccarlarıyla ahbaplığı olan bir geçmişe sahip ama ne hikmetse hakkında tek biriyle bile alakası olduğuna dair kayıt yok."

"Sen nerden biliyorsun geçmişte uyuşturucu tüccarlarıyla olan ahbaplığını?"

"Kendi gözlerimle gördüm. Sağlık testlerine dair raporları da inceledim. hapsinde temiz olduğu yazıyor.  Yavuz, Güneş hakkındaki verilerimizde, eldeki kaynaklarımızda  güvenilirler değil mi?"

"Kayıtları her personel için tek tek doğruladım ,bilgiler güvenilir gibi ama.."

"Ama ne Yavuz?"

"Bak her personelin bizde yedi göbek üstü, hatta ceddinin geçmişine dair bilgileri bile sistemimizde bulunur, biliyorsun.  Burada olma amacımız zaten güveneceğimiz asil  kanları toplamak. Ayrılan personellerin dosyalarını kapatırken , kalanların dosyalarının üzerinden geçmek istediğimde birinin dosyası dikkatimi çekti.  Tüm personellerin haklarındaki verilere erişebildim biri hariç, sistem birinin bilgilerine erişmeme izin vermedi, içlerinden yalnızca birinin kişisel bilgileri blokluydu. Yalnızca üst düzeydekilerin görebileceği şekilde şifrelenmiş. "

"Sakın bana Güneş'in ki deme!"

"Öyle , bloklu olan profil Güneş'inkiydi. Hakkında bildiklerimiz sende ve bende yani dosyasında olan bilgiler. İşte yedi yaşına kadarki hayatı kayıp, sonrasında yetimhaneden evlat edinilmiş, evlatlık edinen aile trafik kazasında hayatlarını kaybedince de tekrar yetimhaneye terkedilip kimsesiz bir çocukluk geçirmiş. Kendi gayretleriyle üniversiteyi kazanmış; Sıfırdan başlayan tırnaklarıyla kazınmış başarılarla dolu bir profil. Hepsi bu!"

"Hepsi bu olsaydı, tanık  koruma programına alınan itirafçıların ki gibi profil geçmişi incelenmeye kapatılmazdı! Var bunda bir iş, yoksa bu kız yürek yemiş gibi bana diklenmezdi değil mi Yavuz?"

"Sana diklendi yani öylemi? Sahi benim ardımdan aranızda neler geçti."

"Ne geçtiyse geçti, söylüyoruz ya işte diklendi diye, neyse Fehmi Müdürle konuşmam lazım benim. "

"O zaman bana müsaade."

***

Odasının duvarlarına yapıştırdığı saman rengi kağıtlardaki notları tekrar tekrar okudu Güneş.

Sinirlenmek yok!

Öfke aklın önüne set çeken  kızgın demirden bir duvar, Güneş! 

...

Duvara asılı duran notları hece hece okuduktan sonra tekrar söküp çalışma masasının çekmecesine attı. Üzerindeki nemli tişörtü çıkarıp kendisine verilen giysiler içerisinden eşofman takımını giyip nemli saçlarını tarayıp kurutmadan başının tepesinde topuz yaptı. Son kez odadan çıkmadan aynadaki yansımasına baktı. Karşısındaki yüzün mimiklerini kontrol etti. Kendi kendine fısıldadı.

"Kimsin sen!"

Yutkundu. 

Derin bir kaç nefes soluyup verdikten sonra, yemek yemek için yemekhaneye doğru yola koyuldu. 

Yemekhanede hemen hemen herkes çoktan masalardaki yerine almış önlerindeki tabldotlardan yemeklerini yiyorlar aralarında gülerek konuşuyorlardı. Alper'le Betül'ün de olduğu masayı doğruladığında Alper'le göz göze gelmişlerdi. Bu bakışı tanıyordu Güneş. Alper meraklı gözlerle Güneş'i sessizce yokluyordu. Tabi ki yine Güneş'in bakışı duruşundan hiç bir duygusunu okuyamamıştı o ayrı. Güneş boş tabldotların olduğu yere doğru ilerlerken gözü kıdemlilerin olduğu masada elindeki tahta kaşığı sallaya sallaya keyifle sohbet eden Uraz'a takılmıştı. Uraz'ın görüş alanına  Güneş'in girmesiyle bu kezde Uraz'la göz göze geliverdiler. Kendisini fark ettiği an Uraz kıdemlisi, ani bir hareketle yanında oturan adının  Hasan olduğunu hatırladığı bir diğer kıdemlisinin kulağına bir şeyler fısıldaması bir oldu.  Tabi bunu yaparken keskin bakışlarını özenle Güneş'in üzerinde tutuyor gibiydi. Hasan kulağına fısıldanan şeyle oturduğu yerden iri ve kilolu cüssesinin de verdiği ağırlıkla, kendinden emin bir vücut diliyle ayaklandı, yavaşça yemekhaneyi gözleriyle bir tur kolaçan etti ve  acemilerin olduğu yere doğru yüksek tonda seslendi.

"Edip,  yemek duası için seni dinliyoruz!"

Güneş, tabldotların olduğu alana hala ilerlemekteyken duyduğu komutla olduğu yerde dura kaldı. Yüzünden hiç bir duygu dalgasının geçmediğinden emin olunca bedeninin yönünü kıdemlilerin masasının  olduğu yönden acemilerin masalarının olduğu yöne çevirdi. Alper, henüz yemekhaneye gelen Güneş'in tek lokma yiyemeden yemek faslının duyduğu konutla sonlandırılmasına hayretle baka kaldı. Edip oturduğu yerden kendisine verilen emiri yerini getirmek için ayaklanırken Alper , gözü hala Güneş'in üzerindeyken sağ tarafında oturan Betül'e hitaben sordu.

"Akşam yemeklerinin  süresi öğle öğününe göre daha mı kısa tutuluyor?"

"Anlamadım ki Alper, akşam yemeğinden sonra teorik dersler var ama ders saatlerine daha vakit var gibi hatırlıyorum." Betül Alper'in sorusunu cevapladığında Alper'in gözü kıdemlilerin masasına kaydı. Göz hapsine aldığı Uraz kıdemlisinin Güneş'in üzerinde tuttuğu öfkeli bakışı gördüğü an sorusunun asıl cevabını bulmuştu.

Edip dua komutuna 'Allah'ımıza hamdolsun, milletimiz var olsun!' Diyerek  tamamladığı an Yavuz kıdemli ayaklanıp tüm yemek salonundakilere hitaben Afiyet olsun diye bağırdı. Aynı anda herkes sağ ol diye karşılık verince salonu boşaltmak üzere hareketlilik başlamış oldu. 

Güneş, ne seri ne de ağır sayılabilecek adımlarıyla yemek salonundan ayrılmak üzere yola koyulurken ardından seslenen Alper ve Betül'ü de duymazdan gelmeyi seçmişti. Güneş, kendine yapılan protestonun farkındaydı ama Uraz'ın da bildiğini umduğu bir gerçek vardı. Güneş, bu genç yaşına rağmen oldukça zorlu bir süreçten geçmişti ve  hayatında bu ilk aç kalışı da değildi. 

Yetimhanede kaldığı yıllarda kendilerine verilen yemekler içinde bir lokma et görmek için can attığı, çoğu zaman görevlilerin kaprisi yüzünden ceza alıp aç bırakıldığı zamanlardan talimliydi Güneş.  O an gözünün önünde bir anı belirdi. İri zeytin gözleri simsiyah saçlarının aksi bembeyaz bedeniyle kendisinden sadece kendisinden bir iki yaş büyük olan Asude'nin o gül cemal silueti gözlerinin önünde duruyordu sanki.

...

"Güneş! Bu akşam bendesin."

"Neden anlamamakta bu kadar ısrar ediyorsun Asude, ceza aldım zaten , nasıl çıkayım buradan. Müdürden azar işitmek istemiyorum."

"Birincisi Asude değil, artık Sude diyeceksin. İkincisi boş ver o pislik müdürü hem artık orada kalmak zorunda değilsin . Benim , bizim artık bir evimiz var. Hem bu akşam için yapmamız gereken bir kutlama var. Yemek için ilk maaşımla bize pirzola aldım beni yalnız mı bırakacaksın"

"Ne! Sonunda başardın mı!"

  ...

Omzuna çarpan sertlikle daldığı anıdan gerçekliğine döndü Güneş. O dakikada ne Asude vardı gözünün önünde ne de lekeli duvarları olan yetimhane odası.

"Bu son uyarım, miss Turkey. Senin hataların bir kez daha bize mal edilirse canını fena yakarım."  

Güneş'in kulağına varla yok arası şeytanın vesvesesi gibi fısıldadıktan sonra seri adımlarla Güneş'i ardında bırakarak bir tek an bile ardına bakma gafletinde bulunmadan uzun koridorda ilerlemeye devam etti Edip.

Güneş'e göre herkes her şeyin farkındaydı. Bu da demekti ki Güneş artık sadece Uraz kıdemlisinin değil aynı zamanda acemilerinde artık karşısındaydı. 

Bir yolunu bulmak zorundaydı. Bir yolunu bulup buranın koşullarına bedenini, ruhunu, aklını uygun hale getirmeliydi. Başka ihtimali yoktu. Aksi halde o çok güvendiği Fehmi Kemankeş'in  bile kendisini burada tutmaya unvanı yetmeyecekti.

Bir an önce odasına gidip kendisini bekleyen teorik dersler için zihnini hazırlamalıydı.

 

 

Loading...
0%