Yeni Üyelik
19.
Bölüm

17. Bölüm

@demirkalem

Herkes derslikteki yerini aldığında amfiye, beyaz önlüğünün sol göğüs üstü cebine asılı kartvizitin üzerine DR. kısaltmasının sağında adı yazılı bir yetmiş boylarında Nur Gedik girdi. Daha dersliğe girer girmez, beyaz teninin üzerinde sarışınlığının verdiği silik kaş ve kirpiklerine tezat, koyu mavi gözleriyle etrafına saçtığı berrak bakışlarındaki enerji, tüm ekibi etkisi altına almıştı. Elindeki dosyaları dersliğin ortasındaki çalışma masasına yerleştirirken önüne düşen şalının sarkıntısını omuzundan geri atarken şalının başından kayan kısmını da hızlı bir el hareketiyle düzeltmeyi ihmal etmedi.

Diğer kıdemlilerin aksine Nur kıdemli, sınıftakilere emir komuta kipleri kullanmak yerine daha samimi bir hitabı seçerken naif duruşu ve sesiyle mütevazılıkta zirvede gibi görünüyordu. Sınıftakiler sessizliğe bürünmüş halde, pür dikkat kıdemlileri Nur'un söyleyeceği sözü beklerlerken Nur, masadan eline aldığı aparatla ekrana yansıtılmak üzere hazır bekleyen projeksiyonun startına basmıştı.

"Merhabalar, bendeniz Nur Gedik. Sağlık, ilk yardım ve müdahale derslerimizi birlikte ele alacağız. Ayrıca bazılarınızla daha önce de tanıştığımız üzere revirden de sorumlu doktorunuzum. Bizden az zamanda çok iş bekleniyor arkadaşlar. Bir zamanlar verdiğimiz kurtuluş savaşında ve cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi söz konusu vatansa her koşulda milletimiz az zamanda çok işle başarıya ulaşmış ve her daimde ulaşacaktır. Biliyorum yorucu bir gün geçirdiniz ama başarımız için dikkat ve özveri önemli. Her biriniz özellikle seçilmiş kişiler olarak buradasınız . Bu dersimiz alışıla gelmiş ilk yardım derslerinde verilen tekniklerden çok daha farklı olacak. Her koşulda ve imkansızlıkta bedeninizi diri tutmak hayati fonksiyonlarınızı en yüksek seviyede korumak zorundasınız. Her hangi bir yaralanma anında saatlerce müdahale gelememe ihtimallerinde gerekirse cerrahi müdahale edecek donanıma sahip olmanız bekliyor. Size aktaracağımız anatomi bilgileri sizi hayatta tutacağı kadar düşmanınızdan üstün kılacak bir avantaj haline gelmenizi sağlayacak. Demek istediğim insan anatomisini zaaflarını da en ince detayına kadar bilip kendinizi korurken düşmanlarımızı ekarte edecek donanıma da sahip olmanız."

Nur kısa sürede tüm sınıfın dikkatini kendine çekmiş ve hızlı giriş yaptığı teorik bilgileri aktarmaya projeksiyondan yansıttığı görsellerle devam ediyordu. Basit teknikleri gösterirken damar yolu açma , iğne yapma, serum takmak gibi temek bilgileri de elastik manken üzerinde acemilere denettirerek el alışkanlıkları kazanmasını hedefliyordu.

Yoğun keyifli geçtiği görülen dersin sonuna gelindiğinde Nur acemileri dumura uğratacağından bir haber son sözleriyle dersi bitimeye hazılarlanıyordu.

"Katılımınızla çok keyifli bir ders oldu arkadaşlar. Biliyorsunuz kıdemlilerimiz sizi ikişerli guruplara ayırdı. Bir sonraki dersimizde öğrendiğiniz bilgileri pratiğe dökmemiz gerekecek. Her biriniz partneriniz üzerinde kan almayı, iğne yapmayı ve damar yolu açmayı deneyecek. İyi akşamlar!"

Komutuna karşılık 'Sağol' sesi ile cevap veren acemilerin seslerindeki korku ve tereddütü net bir şekilde işitmişti Nur. Yüzüne vuran gülümsemesi karşısında kendisine bakan acemilerin yüz ifadelerindeki şaşırmışlıktan geliyordu. Nur anfiyi keyifle terk ederken ardında söylediği sözlerle kaosa uğramış bir grup bırakmıştı.

Herkes partnerlerine tereddütle bakarken Alper'in gözü de aklı da Güneş'teydi. Edip'in yanından ayrılıp yalnız oturan Güneş'in yanına oturdu. Güneş notlarını düzenlerken yanındaki hareketliliğe döndüğünde Alper'le gözgöze geldiler. Alper'in çimen gözleri spot ışıkları altında büyüyen göz bebeklerine baş kaldırmıştı, Güneş'in bal rengi asi gözleri.

"Bir şey mi vardı?"

"Bir şey yok mu Güneş?"

Derinden solduğu nefesi sertçe bırakmakla aslında Alper'e cevap veriyordu ama Alper her zamanki gibi ısrarcıydı.

"Hayır."

"Neden geciktin yemeğe, inadına erken bitirtti o Uraz kıdemlimiz bozuntusu."

"Alper! Sana ne!"

"Ne demek sana ne, bbiz ekiptik hani."

"Alper, senin partnerin bak orda." Dedi Güneş baş işaretiyle tek kaşını da kaldırarak Edip'i gösteriyordu.

"Siktirtme bana o Edip'i ... Benim güvendiğim tek kişi sensin bu ekipte sen bana güvenmesen de! Aç kaldın kızım ya. Tanıyorum seni ben. Kan kussan kızılcık şerbeti içtim dersin, gururundan zerre taviz vermezsin. Bana sökmez bu taş bebek hallerin. Ciğerini biliyorum senin. Sen bize rağmen, (Ayça ile birlikte geçmiştikte Güneş'e yaşattıklarına vurgu yapmıştı, ) bana rağmen tek bir açık vermedin kimseye ."

Sıkılmıştı Güneş. Geçmişe dair bir tek şey bile duymaya tahammülü yoktu. Yanlarına yaklaşmak üzere olan Betül'e baktı göz ucuyla Güneş ve her zamanki umursamaz düz ifadesiyle Alper'i tersledi.

"Alper! Defol git. Hadi sövdürtme bana kendini. Aç falan da değilim."

"Öyle diyorsan öyle olsun..." Alper bu kez her zamanki hallerinin aksine mahsundu. Güneş de farkındaydı ama asla taviz vermeyecekti. Kim ne derse desin o tek başınaydı bu hayatta.

Alper Güneş'in yanından hızla ayrılırken Betül şaşkın bir halde yanından hızla geçen Alper'e bakakalmış Alper'in bıraktığı boşluğu doldurmuştu.

"Ne oldu buna böyle , pek bir tripli."

"Boş ver onu , sen bir şey mi diyecektin!"

"Sana ne oldu peki, ne diyeceksen de ve git der gibi söyledin, geçen seferki çıkışımdan dolayı böyle yapıyorsan...

"Yok öyle bir şey Betül."

"İyi peki tamam, ne haliniz varsa görün.. Benim derdim başımdan aşkınken birde sizin didişmelerinizle uğraşamam. Bir daha ki ders götümüze kadar delik deşik edecekler zaten. Ya ne demek partnerinizde denemek. Dart tahtası mı benim bedenim. Deldirtmem ben bir yerimi o iğnelerle! Hayret şey!"

"Verdikleri protezlerde pratik yapacağız ya Betül, yoksa iğneden mi korkuyorsun sen!"

"Ya ne lakası var, ne korkacam ben o sivri uçlu metal parçasından. Ya derime sokarlarken kemiğime değerse öfff ya"

Güneş kavislendirdiği kaşlarının altından, panik halde sözlerini sıralayan Betül'e bakarken sınıfta ani bir sessizlik olmasıyla gözlerini Betül'le birlikte anfinin kapısına çevirdi.

Ard arda, ellerindeki uzun kılıflarla odaya Uraz, Yavuz, Hasan, Arif , Koray ve kendilerine bulunduklara karargaha getirilmelerinde eşlik ederken tanıştıkları Fırat ve Kağan kıdemleri girmişti.

Sessizlik kendini korkuya bırakmıştı. Tanıştıkları tüm kıdemlileri aynı anda ilk kez bir aradaydılar. Sebebini derslikteki herkes gibi Güneş de merak ediyordu.

"Hayırdır inşallah!" , dedi Betül. İri gözlerinin siyahı göz benekleriyle bütünleşmiş gözüküyordu. Güneş gözlerini tekrar kıdemlilerinin olduğu meydana çevirdiğinde her bir kıdemli uzun namlulu silahları kılıflarından çıkarıp orta alandaki masanın üzerine bıraktılar. Açılmamış tek kılıf kalmıştı ki onu Uraz köşeye bırakmayı tercih etti. Kağan tüm sınıfa son ses konut verdikten sonra sıralardan ayaklanıp silahların olduğu masanın etrafında toplaşmaya başladı acemiler. En son Güneş ile Betül de ağır hareketlerle kıdemlilerin bulunduğu masaya diğer acemilerin yanında duracak şekilde yerlerini aldığında Uraz, elindeki kumandanın tuşuna bastı. Ayaklarının altındaki zeminin titremesiyle acemiler korkuyla hareketlendiklerinde bu kez Kağan kıdemlileri acemileri sessiz olmaları için uyardı. Az evvel oturdukları sıralar turnike kapı gibi aksi yönde dönerken bulundukları zeminde asansör görevi görerek bulundukları kattan alçalmaya başlamıştı. Nihayet zeminin alçalması son bulduğunda şaşırmış halde etrafında olup bitenleri anlamaya çalışan acemiler heyecanla bulundukları odayı incelemeye devam ediyorduklar. Artık derslikte değildiler . Amfinin zemini onları karşılarında atış tahtası bulunan ve her bir atış poligonunun masasında kulaklıkların bulunduğu alana taşımıştı. Bulundukları oda itibariyle alacakları dersin konusu belli olmuştu.

Kağan kıdemlilerin yanından iki adım öne çıkarak acemilere seslendi.

"Gördüğünüz bu silahlar uzuvunuz olacak. Uzuvunuza nasıl hakimseniz en az o kada bu silahlara da hakim olacaksınız. Bu ve ilerleyen derslerimizde silahları ve bu silahları hangi koşullarda daha verimli kullanacağınızı atış talimleriyle birlikte öğreneceksiniz anlaşıldı mı!"

Güneş'le Uraz'ın gözleri saniyelik birbirleriyle kesiştiklerinde aralarında geçen tatsızlığın acısı vurmuştu dillerine. Birbirlerinden hiç haz etmiyorlardı. Ama acemilerde oluşturulan gruplaşmada partneri Uraz'dı. Bu yüzden hiç kaçışsız katlanacaktılar birbirlerine...

Silahların türü, hızı, ağırlıkları, atış seriliği, menzile uygunlukları hakkında temel teknik bilgilerle başlayan dersleri hararetli bir şekilde devam ediyordu.

"At, avrat, silah!" Diye kıdemlisinin anlattıkları arasına espirisini sıkıştırmıştı Alper. Bir anda sınıfta Minik çaplı bir gülüşme olduktan sonra Kağan kıdemlisi Alper'in yanında bitiverdi. Sağ eliyle Alper'in sol omzunu kavrayıp sol elindeki Armsan ARMTAC A2/A3 model uzun namlulu tüfeği acemisinin eline tutuşturdu Kağan.

"Görelim bakalım Çılgın Türk nasılmış hakimiyetin."

Kağan odadaki film setini andıran saha da gizli düşman hedeflerini işaret ederek.

"Saha senin beş dakikan var. Tatbikat sahasındaki hedeflerin terörist mankenlerden oluşuyor, mankenlerden bir kısmı da sivilleri temsil ediyor, sivilleri vurursan hanene eksi puan olarak yansır. İçlerinden düşman olan ikisini düşman mankenlerin üzerlerinde bulunan sensör yanmadan yani düşmanlar seni fark etmeden vurursan puanı kaptın demektir, bakalım tatbikatta da lafta olduğun kadar atik misin Alper?"

Alper her zamanki özgüvenli haliyle kendisine uzatılan tüfeği kaptığı sağ tarafı yukarı kıvırdığı dudaklarını aralayarak karşılık verdi kıdemlisine.

"İlk elin günahı olmaz derler ama şimdiden puanlamaya başladıksa günah benden gitti Kağan kıdemlim!"

"Üzgünüm ama kaybedecek vaktimiz yok, saha senin, eğer başarırsan ilk seferin olduğunu unutmayıp fazla fazla puan yazacağım, hazır olduğunda süreni başlatacağım!!!"

Acemiler oldukça heyecanlı bir halde kıdemlileriyle Alperin diyaloğunu takipteydiler. Alper'se özgüvenli adımlarla tatbikat sahasına doğru ilerliyordu. Prefabrik ev boyutlarındaki inşaaların arasında yapay yol, ağaçlandırma yine yapay dağ ile oldukça gerçekçi bir inşaa ile karşı karşıya olan Alpet bu devasa tatbikat sahasını oldukça gerçekçi bulmuştu. Derin bir nefes alıp verirken ergenliğinde kulüp, bar , plaj gibi yerlerin dışında eğlenmek için katıldığı av partilerine şükretti. Kendisiyle aynı zümreden olan ahbaplarıyla katıldığı av partilerinde tüfek kullanmayı, nişan almayı ve ateşlemeyi tecrübe etmişti. Şimdi tam olarak da güvendiği buydu.

"Hazırım!"

Alper'in sesi odada yankılanırken Kağan Kıdemlisinin verdiği karşılıkla kendisine verilen süre başlamış oldu.

"Bol şans!" Dedi Kağan elindeki aparatı tuşlayarak, aynı anda tatbikat sahasında bir hareketlilik başladı.

"Siktir, hedefler hareketli miydi?" Alper'in homurdanarak söylediklerini tüm acemilerle birlikte kıdemlileri de duymuştu. Uraz ve Yavuz göğüsleri altında bağladıkları kolları ve heybetli duruşlarıyla Alper'le aynı anda Alper'i izleyen acemileri de incelemeye almışlardı. Aslında bu sınav sadece Alper'in sınavı değildi. Acemileri incelerken gösterecekleri reaksiyonlar gelecek dersler için kıdemlilerine referans olacaktı. Eğitim alacakları yedi ay oldukça zorlayacı geçecekti. Olağan koşullarda üç yılı bulan eğitimlerin yedi ay gibi bir süreye sıkıştırılması mümkün değildi fakat koşullar aksini kaldırmayacaktı.

Koştu Alper, Briket duvarın üzerinden aklayıp gözüne kestirdiği düşman görünümlü hareketli mankeni hedef almak için uygun mevzili yakaladığında güvenli alan oluşturarak pozisyon aldı, tüfeğini hedefi vurmak üzere hazırlarken oldukça serin kanlıydı. Uraz kıdemlisi Alper'in strese duyarlılığını ölçmek istiyor olacak ki kalan süreyi eksilen dakikaların ardından olabilecek en yüksek sesle bağırarak duyuruyordu.

Alper tüfeğin ayaklarını brikete koyup sağ omzuyla da tüfeğin dipçiğini destekliyordu. Tüfek dürbününe sol gözünü yumup sağ gözüyle nişan noktasını belirlerken sağ işaret parmağı tetikteydi. Nefesini tutup tetiği çektiğinde hedef mankenin yanıp sönen sensörü sönmüştü.

"İki dakika!"

Hedefi başarıyla vurmasına sevinemeden Uraz kıdemlisinin hayırlattığı süreyle kısıtlı zamanını iyi kullanmak adına olduğu yerden depar atarcasına hareketlendi Alper. Bu sırada Kağan kıdemlisi elindeki konsolda ikinci bir tuşa daha bastı. Aynı anda saklandığı briketten ikinci hedefi vurmak için uygun mevzile saklanmak isteyen Alper yapay rüzgar esintisine maruz kalmıştı. Nişan noktasını hesaplarken rüzgar faktörünü de hesaba eklemek zorundaydı Alper.

"Bir dakika!"

Bu kez kendisine seçtiği hedef manken sivil mankenlerin arasındaydı ve sivil mankenlerle aynı yönde hareketlilik gösteriyordu. Bulunduğu açıdan sivillerin arasından düşman hedefini vuranayacağına kanaat getirip yerinden fırladı Alper. Briketten duvarlar arasından daha açıl bir alanda kalan süreyi iyi değelendirmek için nişan almak üzere hareketlenirken odada duyulan yangın alarmına benzeyen sesle aynı anda günışığı rengindeki spotların aydınlatması, yerini kırmızı renk sensörlere bırakmış .

"Deşifre oldun Alper! Artık bir ölüsün!" Dedi Kağan elindeki aparatı kullanarak odayı eski aydınlatma ve sakin ortamına kavuşturmuştu. Artık alarm ötmüyor tatbikat sahasında rüzgar esmiyor ve mankenler hareket etmiyordu.

Yutkunarak yerinden kalktı Alper! Sanki kaybetmemiş de kazanmışcasına yüzünde bir zafer emaresiyle acemilerin yanındaki yerine doğru adınlamaya başladı. Kendisi Holywood kahramanlık filmlerindeki başrol aktörler gibi göğsünü şişirerek uzun boyuna rağmen zorlama gibi duran heybetiyle ağır adımlarla ilerledi ve sonunda Kıdemlilerinin karşısındaki yerini aldı. Alper'in bu havalı halleri karşısında kimisi çenesini kasarken kimisi bıyık altı gülüyor kimiside şaşkınlıkla Alper'i izlerken Kağan kıdemlisi sert sesiyle Alper'e başarısızlığını deklare ediyordu.

"Alper sen ölüsün!"

" 'Sadece ölüler görür' Kağan kıdemlim. Son ana kadar mücadele ettim!"

Alper'in ensesini kaşıyarak söylediği kurtlar vadisi filmindeki karakterden yaptığı alıntı replikle tüm acemiler kahkahalara boğuldu. Hatta Fırat kıdemli de gülmemek için bastırdığı dudaklarını çenesini tutuyormuş gibi yaparak sol avucuyla kamufle etmeye çabalıyordu.

"Gördüklerin burada tutunman için gerekli puanı isminin altına yazdırmakta faydalı olur umarım Alper!"

Kağan kıdemlinin çıkışıyla ders eski ciddiyetine dönmüştü.

"Nişan almak yeterli değil! En iyi koşulda kamufle olurken nişan noktasını hedef almalısınız. Aynı anda tüm duyularınız ve organlarınızı kontrol etmelisiniz. Kalp atışınız bile hedefinizdeki nişan noktasının sapmasını etkileyebilecek bir faktördür. Eğer ki o hedef bir sivile gelirse yahut da bir sivilin kurtulmasına engel olamazsa o vakit görecekleriniz yerine ölmeyi yeğlersiniz. Anladınız mı! Az evvelki fos gövde gösterisi bitti arkadaşlar. İlerleyen derslerde saha tatbikatlarına başlayacaksınız ama önce sizden kullanmanızı istediğimiz silahların özelliklerini çok iyi kavramanız! Şimdilik bu kadar . Ders sonlaşmıştır!"

"Sağol!"

Sona eren dersle birlikte birerli ikişerli odayı terk eden Kıdemlilerin peşine takıldı acemiler. Malum bu odanın girişinden girmemişlerdi ve buldukları katı merak ediyorlardı.

Odadan çıkmalarıyla koridordaki kapışarın üzerindeki levhalara dikkat kesildiler. Simülasyon odaları, tatbikat odaları,hava sahası...

Yavuz kıdemlileri acemilerin gözlerindeki heyacanı görür görmez koridordaki asansörün önünde durdu ve acemilere hitaben.

"Bu kata yalnız giriş yetkiniz olmadığından ilk kez gördüğünüzü biliyorum. İlk geldiğiniz gün bu katı gezdirmeyişimiz de bu yüzdendi. Zaman içinde eğitimleriniz ilerledikçe, göreceğiniz daha çok alan olacak ve tabi aldığınız puanlarla yani yetenekleriniz ve gayretinize de bağlı."

Asansöre gruplara ayrılıp binerken her bir grup başında duran kıdemli, asansöre yasaklı kattan çıkmaları için kimlik okutuyorlardı.

Güneş'in bulunduğu grup başında Fırat kısemlisi vardı. Fırat asansörün sensörüne kartı okutup gidecekleri katı dijital ekrandaki numaralara dokunarak seçerken Güneş ekranda daha önce Uraz kıdemlisinin kartına tanımlı olmayan kat numalarını görmüştü. Bu da demekti ki kıdemlilerinin de yetki alanları birbirlerinden farklıydı. Güneş ekrandan gözünü kaldırdığında Fıratla göz göze gelmişti. Karşısında iri esmer bedeniyle kendisini tepeden tırnağa her bir zerresini hatmeder gibi inceleyerek bakan adamdan yüzünde tek bir duygu esamesi okunmasa rahatsızlık duydu.

Acemiler odalarının bulunduğu katta inerken Fırat kıdemli asansörde kalıp devam yolculuğuna asansörde devam etti. Güneş asansörden inerken son kez Fırat'a baktığında hala Fırat'ın kendisine bakıyor olduğunu gördü. Buna rağmen asansörden ayrılırken Fırat kıdemlisine baş selamı vermeyi de ihmal etmedi.

Güneş odalarının olduğu koridorda ilerlerken kendilerinden önce gelen acemilerin ellerinde duş çantalarıyla duş alanlarına ilerliyor olduklarını gördü. Sessizce odasına kadar yürüdü, yürüdü. Odasının kapısı önüne gelince sessizce kapıyı açıp içeri girdi. Üzerinde tişörtü çıkarıp odadaki dolaptan çıkardığı yarım litrelik su şişesini eliyle kavradı ve suyla elimdeki tişörtü ıslatarak koltuk altlarını ve göğüs arasını sildi. Giysi dolabından çıkardığı yeni bir takımı kirli bedenine rağmen üzerine giydi. Bu şekilde nasıl idare edebileceğine dair tereddütlüydü zira eğitim programında yarın sabah kondisyonları için antrenmanlar başlayacaktı bu da daha çok terlemek demekti. Yorgun aklı ve bedenini sükunet bulması için odasındaki yatağa bırakıp bir müddet her zaman gördüğünden farklı bir şey arar gibi tavanda dolaştırdı gözlerini Güneş. Çok geçmeden de göz kapaklarında artan ağırlığın yükü altında ezilerek karanlığa teslim oldu.

Kulaklarını tırmalayan ritmik sesle gözlerini açtığında bedeni göz kapakları dışında hareketsizdi. Belki bir belki iki dakika kadar bu şekilde hipnoz olmuş gibi kaldıktan sonra beyninden bedenine doğru kalk sinyali gönderdi ve yatağın üzerinden doğrulmaya başladı.

Odasındaki kasa görünümlü i posta cihazının önünde durdu ve kapağını açmak yerine dijital göstergesinde görülen zarf görünümde yanıp sönen göstergeye işaret parmağıyla dokundu. Ekranda gözüne ilişen detayı okuduktan sonra hala gece olmasına rağmen tereddüt etmeden odasının kapısına yönlenip kendisine verilen bilgi doğrultusunda hareket etmeye devam etti.

Odasından çıkıp bir müddet koridorda yürüdükten sonra geldiği asansörün önünde beklemeye başladı. Kartını okutup dijital ekranda görülen sembollerden birinin üzerine parmağıyla dokunup asansörü çağırdı. Hareketsizce beklerken kararan koridor ışıklandırmasını önünde dura asansör kapısının açılmasıyla asansörden koridora süzülen ışık bir miktar aydınlatırken Güneş asansörde gördüğü bedenle kısa bir an şaşkınlık yaşadı.

Karşısında kendisini tepeden tırnağa süzen Fırat kıdemlisi duruyordu.

Tek bir cümle işitti.

"Bu gece ay güneşe teslim..."

Güneş işittiği cümleyle asansöre adımladı. Fırat kıdemlisi elindeki kartı asansörün sensörüne okuttuktan sonra dijital ekranda gözüken numaralardan birine işaret parmağıyla dokunduktan sonra Güneş'in gözlerine kilitlediği gözleri ile bulundukları kattan yükselmeye devam eden asansör içinde sabırla beklediler. Asansör varmak istedikleri kata geldiklerini belirten bir sesli sinyalle kapılarını açarken yüzlerine vuran ışığa doğru asansörden ayrılarak ilk adım atan Fırat oldu, peşi sırada Güneş Fırat'ı takipteydi. Koridorda ilerlerken koridor boyu devam eden buğulu cam duvarları takip etti ela gözleri.

Sonunda Fırat duraksadığında Güneş de durdurdu adımlarını. Fırat ardında durduğunu işittiği Güneş' e doğru bedenini çevirip başıyla önünde durdukları kapıyı işaret etti.

Bundan sonrasına yalnız devam etmesi gerektiğini anlamıştı Güneş.

Loading...
0%