Yeni Üyelik
20.
Bölüm

18. Bölüm

@demirkalem

 

Yemekhaneye nizami bir şekilde girip ellerindeki tabldotlara sırayla kahvaltılıklardan dolduran acemi ve kıdemliler kendilerine ait masalardaki boş yerleri dolduruyorlardı. Alper, gözlerinin altında mor halkalar oluşan ve uykusunu alamamış gibi sürekli esnememek için kah çenesini kasan kah ellerini ağzına siper eden kıza dikkat kesilmişken omzuna değen elle, gözlerinin yeni durağı, omuzundaki elin sahibi Betül olmuştu.

"Sanada günaydın Betül! Hayırdır pek bir asık suratın."

"Kardeşlerimi özledim Alper ya, haberleşmek de yasak, çok merak ediyorum"

"Şimdi sana desem ki bile isteye kabul ettin burada kalmayı diye sebebi olmasa kalmazdın değil mi?"

"Öyle, bir daha asla elde böyle bir fırsatı elde edemem Alper!"

"Dayanacaksın o zaman Betül ne deyim?"

"İnsanlar sevdiklerinden ayrı kalmaya nasıl dayanabilirler ki?"

Diye sordu bu kez Betül, bu soruyu sorarken çoktan yemek masasına varmış sandalyelerine oturmak üzere hareket ediyorlardı. Tabi sorduğu soruyu Güneş' de duymuştu. Betül Güneş'in geçmişini bilmiyordu ama Alper Güneş'in bir ailesinin olmadığını biliyordu bu yüzden Betül'ün sorusu havada asılı ve cevapsız kalmasın diye soruyu kendi üzerine aldı.

"Tek çocuğum ben, annem ile babam da pek sevmezler beni. O yüzden benim için zor değil! Er ya da geç döneceksin yanlarına. Bekleyeni olmayanlar seni anlayamaz Betül ama bekleyeninin, dönebileceğin bir yerinin olması güzel bir şey. O yüzden övünçle sabretmelisin."

Betül masadan başını kaldırıp Alper'in buğulu yeşil gözlerine daldı. Onu üzmek istememişti. Güneş de ister istemez tanık olduğu bu diyalogdan ötürü hüzünlenmişti. Alper nasıl kendisini tanıyor ve geçmişine dair bazı şeyleri biliyorsa Güneş de bir o kadar Alper'i tanıyor ve paylaştıkları kadarıyla geçmişine dair bir takım şeyler biliyordu.

Alper ailesinin ikinci çocuğuydu. Varlıklı ailesinin veliahtı olarak bilinen ağabeyi kanser'e yakalandığında abisine donör olarak planlı dünyaya getirilmiş bir bebekti. Çocukluğu ağabeyiyle uyumlu olup olmadığının anlaşılması adına verdiği testler sebebiyle hastane odalarında geçmişti. Ağabey'i kurtulamayınca da ailesinden uzaklaşmıştı. Dünyaya tek geliş sebebi vardı ve onu da başaramamıştı.

Kendisine sunulan imkanlar , her şey ağabeyine aitti ve Alper ağabeyinin sayesinde ağabeyine ait olanlarla yaşamak zorundaydı. Ta o yaşta omuzlarına öyle bir sorunluluk ve çocuk kalbine öyle bir acı yük edilmişti ki nefes alırken bile her daim yokuş çıkıyormuşçasına ciğerlerini doldura doldura soluklardı hep havayı.

Gözleri dolan Alper'in geçmişten kalan omuzlarındaki o yükü paylaşamayacağını biliyordu Güneş. Ona göre , araları bozuk da olsa bir gün aralarını düzeltebileceği bir aileye sahipti Alper. Oysa kendisinin, ne bekleyeni ne de araları bozuk da olsa ailem diyebileceği birileri vardı. Bir aileye sahip olma hevesi, kendisini evlat edinen aileyi geçirdikleri kaza sonrası kaybettiğinde, kursağında kalmıştı. Hatırladığı acı yine boğazını düğümlemişti işte, bu öğünde de bir şey yiyemeyecekti anlaşılan. Boğazındaki yumrudan kurtulmak için içtiği çay bile fayda vermemişti. Karargaha getirildikleri günden bu yana da iyice süzülüp , kilo kaybetmişti. Daha fazla bu şekilde devam edemezdi. Protein almak adına kendini zorlayarak peynir ve yumurtadan yemeyi denedi. Yemek yemek için kendini zorlamaya çalışması sebebiyle masa üzerindeki tabldota o kadar odaklanmıştı karşısında oturan Edip'i yeni fark ediyordu. Oysa Alper , bırakın Edip'i fark etmeyi çoktan laf dalaşına girmişti bile.

"Kendi önündekilerle ilgilene Edip!" , dedi Alper, Edip'in Güneş'e önerdiklerine istinaden. Güneş'se daha yeni vakıf oluyordu konuşmalara.

"Önümdeki, karşımdaki ya da yanımdaki istediğimle ilgilenirim, senin derdin ne Alper, açık konuşsana!" Dedi Edip Güneş'e attığı kinayeli bakışı tekrar Alper'e çevirip meydan okuyarak.

"Ulan ben senin!" Derken eş zamanlı olarak yerinde hareketlenen Alper'i sakinleştirmek için Güneş, Alper'in sağ elini sol eliyle avuçladı. O saniye elinin sırtına değen sıcaklığa kaydı Alper'in dikkati.

"Yine başlamayın, kıdemlilerimizin gözü üzerlerimizde malum. Lütfen." Dedi Güneş yorgun çıkan sesiyle Alper'e, duyabileceği en yumuşak tonda konuşuyordu. Tabi aynı saniyelerde Edip, Alper'in üzerindeki Güneş etkisini gözlemlerken, bıyık altı gülümsemesini yüzünden eksik edemedi. Güneş'in her bir hareketine, duygusal geçişlerindeki her bir mimiğine onu ilk gördüğü andan itibaren dikkat kesiliyordu Edip. Adının aksine soğuk benliği etrafındakileri üşütürken etrafına ördüğü kalın duvarlarını cesaret edip aşanları kavuracakmış gibi bir hava soluyordu onda. Bal rengi gözlerine bazen kazara bazen isteyerek gözleri her değdiğinde umduğunu görememenin acısını yaşıyordu.

Susuyor sabırla bekliyordu Edip. Güneş'i bekliyordu.

Güneş'se sadece eğitimleri başarıyla tamamlamaya, Uraz'a ve diğerlerine karşı bir şekilde kendini kanıtlamaya odaklandığından, etrafındakilerin duygularına körken, bir vukuata daha adları karışmadan kahvaltı faslının kıdemlilerin emri üzere yapılan antla sonlanmasından bir nebzede olsa rahatlamış hissediyordu. Tabi mide ağrısını saymazsa! Güneş kendisini ne kadar zorlasa da altüst olan midesine yine yeteri kadar besin gönderememişti. Sona eren andı andıran duanın ardından herkesin aksine usulca yerinden kalktı, Alper ve Betül'ün az evvelki muhabbetlerine kaldıkları yerden devam ettiklerini işitince onları bölmek istemedi. Zira içerisinde aile konusu geçen sohbetlerden haz ettiği söylenemezdi. Edip , kendisi gibi askeri okullu olan acemi tayfasıyla beraber yemekhane kapısından çıktıklarında , az evvel Alper'le yaptıkları laf dalaşının yemekhanenin dışına taşmayıp nihayet bulduğundan da emin olmuştu Güneş . Hali hazırda bir sürü sorun yaşarken üzerine yenilerini eklemek daha fazla sorunun yanında, yöresinde bulunmak istemiyordu. Midesindeki ağrının ve az evvelki gerginliğin etkisiyle sıkışan göğsüne bolca hava doldurup sesli bir şekilde verdi Güneş, elindeki tabldotu kirli rafına yerleştirirken aklında çok fazla konu vardı. Bunlardan biri de fiziki eğitimlerindeki eksikliğiydi. Bedeninin güçsüzlüğüyle baş etmesi ve durumu tersine çevirmesi gerekiyordu, ama nasıl? Kafasının için oldukça dağınıktı. Böyle daha ne kadar devam edeceğini bilmiyordu. Zorlu hayatına rağmen yıkılmaması, ayakta kalması için sebepleri vardı. O sebeplere öyle sıkı sıkıya asılmıştı ki böylece ruhunu kaybetmiş bedenini canlı gibi gezdirebiliyordu.

Tabldotu kirli rafına yerleştirirken antrenmanların hamlamasına sebep olduğu bedeni, belini doğrulturken kendisine zorluk çıkarırken yetmezmiş gibi birde burnuna vuran mentollü şampuan kokusu, cezalı olması sebebiyle alamadığı duşları kendisine hatırlatıp anlık sinir dalgası yaratmıştı güçsüz bedeninde. Belindeki ağrı sebebiyle yavaşça ardına döndüğünde Uraz kıdemlisinin kendisini alaylı süzen bir çift karasıyla karşı karşıya kaldı.

Yorgun ve takatsiz bedeni herkes kadar onunda dikkatindeydi burada daha fazla devam edemeyeceğini ima eden o karanlık bakışlara inat duruşundan taviz vermek istemedi Güneş. Sallansa da yıkılmayacaktı. Bir tek söz söylemeden ve hatta kıdemlilerini her gördüklerinde kural gereği selam vermeleri gerekirken , oralı dahi olmadan koridora doğru dimdik yürümeye davam etti.

Koridora çıktığında seri attığı adımları yerini aksak adımlara bırakmıştı. Bedenini saran çoktandır yok saydığı üşümeyle birlikte aynı anda bedeninden boşalan ter gibi ruhunda da tezatlıklar barındırıyordu. Bulunduğu koşulları ve kendi acziyetini akıl süzgecinden geçirdi, kalanlarla da yapması gerekenlere hız vermeye karar verdi. Önünde grup halinde aheste aheste ilerleyen acemileri fark ettiğinde aciz bedeninin ruhunu daha fazla taşıyamayacağından emin olup sol koluyla önünde sırtı kendisine dönük olan sert adeleli bedene dokundu, eş zamanlı olarak kendisine dönen bedenin sahibinin gözlerine elalarını dikti.

"Yardım et, lütfen!"

Yığılmak üzere olan bedenini ayakta tutmaya çabalamayı beline dolanan kolları hissettiği anda bıraktı. Dizlerinin arkasına değen diğer kolla birlikte bedeni de havalanınca, kollarını kendini kucaklayan bedenin boynuna dolayıp artık dik tutmakta zorlandığı başını rast gele bıraktığında alnın değdiği tenin sahibinin homurtusunu işitti Güneş.

"Çok sıcaksın! Ateşin var!"

Yutkundu Güneş ve kollarını kendini taşıyan bedene sıkıca sarıldı. Kulaklarında yankılanan sesleri işitiyor olsa da takatsizliğinden olsa gerek konuşulanları algılayamıyordu.

"Edip, ne oluyor!" , dedi Hande. Askeri okulda yıllardır birlikte öğrenim gördüğü ve içten içe gönlünü kaptırdığı adamın her ne sebep olursa olsun bir kadını kucaklarken görmesi hoşuna gitmemişti.

"Güneş'i revire götüreceğim." Deyip koridorda hızını arttırdı Edip. Kendi adımlarıyla senkron olan adımları işitince duraksayarak arkasına baktığında Edip, kendiyle birlikte duraksayan Hande'yle yüz yüze geldiler.

"Bende senle geliyorum." , dedi Hande.

Edip Hande'nin aklından da kalbinden de geçenleri görebilecek kadar karşısındaki kadını iyi tanıyordu.

"Berk! Hande'yle devam edin, Güneş'i revire bırakıp size katılacağım!"

"Tamam dostum." Dedi Berk ve uzun boyuyla uyumlu uzun kollarını kullanarak Hande'yi bileğinden yakalayıp kendisiyle gelmesi için nazikçe çekti.

Hande'nin gözlerinden akan kırgınlığı gören Edip, daha fazla vakit kaybetmeden beklediği asansörün kapısı açılınca kendisini asansöre atıverdi. Kolları arasında kuş kadar hafif endamlı bedeni ara ara süzmekten kendini alamıyordu Edip. Olmaz değildi. Acemilerin arasında onu ilk gördüğü andan beri, hiç bir duygusunu yüzünden kestiremiyor oluşuna, mesafeli duruşuna teorik derslere katılımındaki yaratıcı ve parlak zekasına kısacası fiziksel aktiviteler dışı alanlardaki yeteneklerini takdir ediyordu. İyi bir arka plan ajanı olabilirdi ama özel harekat ve saha görevlerinde beklenen performansı sağlayacak fiziksel güce sahip değildi. Disiplinli davranıp kendilerine verilen programa dayanabilirse belki gelişme kaydedebilirdi. Fakat asla sahada kendisine rakip dahi olamazdı.

Neler düşünüyordu böyle, her zamanki gibi yine içinde bulunduğu ortamın fırsat analizini yapıyordu, kucağında taşıdığı ateşin acısını görmezden gelerek.

Başını sağa sola sallayıp hızla yoluna devam etti Edip. Boynunu saran kolların gevşerken, içinden bir şey kopuyordu sanki, istemeye istemeye ayrılıyordu kucağındaki bedenden.

Güneş, sırtına değen soğuk sedye ile irkilirken, Edip'e istediği bahaneyi sunuyordu. Edip kolları arasında kendisini bırakmak istemeyen bedeni daha da sardı. Gözlerini bir miktar açık tutmayı başardığında Edip'ten tekrar yardım istedi.

"Lütfen..."

Edip kollarındaki ateşe bakarken yutkunmadan edemedi. Güzel kadındı Güneş. Küllü sarı saçları, alışıla gelmişliğin ötesindeki doğal hokka burnu, ela gözlerini çerçeveleyen uzun sık kirpikleri, keskin çizgileri olan dudakları.

Güç bela bedeninden kopardı o ince, zarif bedeni. Kısa şortunun açıkta bıraktığı uzun ve biçimli bacaklara takıldı gözleri, pürüzsüz teninde süzülürken bakışları, revire gelen Kıdemli Nur'un sesiyle kendini Güneş'i süzmekten güç bela alabildi.

"Kendinde değil gibi Nur kıdemlim."

"Ne oldu?"

"Emin değilim, birden oldu. Yere yığılmak üzereyken yakaladım ve buraya getirdim. Ateşi de var gibi"

"Detaylı tarama yapmadan önce serum vereceğim, eğitimler bedenine ağır gelmiş olmalı."

"Nur kıdemlim, iyi beslenmiyor. Vejetaryen olabilir mi? Böyle giderse eğitimlere devam edemez! Takviye alması lazım."

"Hımm. Gerisi bende gidebilirsin."

"Şey ben öyle demek istemedim."

Edip, ukalalık ettiğini hissettiğinde toparlamak isterken Nur, ne naifliğinden ne de sorumluluğundan taviz vermeden Edip'i onayladı.

"Sorun değil, artık hastayla beni yalnız bırakabilir misin?"

"Emredersiniz!" , deyip mecburiyetle odadan ayrıldı Edip.

Güneş gözlerini araladığında kolundaki sızının sebebini az çok tahmin ettiğinden doğrulama gereği duymadan yüzünü sağ tarafına çevirdi. Nur Güneş'in kendine bakışlarına vurgu yaparak;

"Hımm, az zamanda çok karşılaşma. Bu bir işaret olmalı?", dedi .

"Hava değişimi bir yandan, eğitimler diğer yandan, bedenim şaşırmış olmalıyım." , Dedi Güneş mahcup bir halde. Ani bir şekilde yerinden doğruluyordu ki Nur kıdemlisinin ikazıyla duruldu.

"Sakin, serum daha bitmedi. Toparlanman için vitamin takviyesi de yaptım. Bu gün istirahat edersen yarına bir şeyin kalmaz."

"Olmaz! Eğitimlerim var, hem ..." Nur Güneş'in itirazına devam etmesine izin vermeyerek söze girdi.

"Eğer toparlanamazsan eğitimlerine zaruretle son verilip çıkışın sağlanacak zaten."

"Nnasıl, nasıl yani anlamadım."

"Direncin düşmüş, bu koşullarda eğitimlerine devam edemezsin. Zorlarsan kendini toparlayamaz daha da kötüleşirsin. Zaten bu haldeyken eğitimlerde başarı göstereceğini zannetmiyoruz değil mi?"

"Ama ben..."

"Sen baygınken tahlil için iznin olmadan kan almak zorunda kaldım. Herhangi bir enfeksiyon riskine karşı tetkikte bulunmamız gerekiyordu, tok karnına kan aldığım için daha detaylı incelemek için yarın sabah da aç karnına tahlil için kan almamız gerekecek. Sonuçları karşılaştırıp ona göre rota çizeceğiz. Kıdemlilerine bilgi vereceğim, bu günü istirahatle tamamlaman şart." dedi Nur Güneş'in itirazını yok sayarak.

"Olmaz!"

"Ne olmaz Güneş anlamadım."

"Uraz! Yani Uraz kıdemlim ve diğerleri bu durumdan haberdar olmamalılar. Gözlerine güçsüz gözükmek istemiyorum. Hem ben iyiyim, kendimi zorlamam eğitimlerde, Nur kıdemlim lütfen diğerlerine haber vermeyin."

"Üzgünüm Güneş ama zaten baygın bir halde buraya taşındığına şahit olmuşlardır. Ben durumdan haberdar olduklarını düşünüyorum."

"Nur kıdemlim, biliyorum göreviniz gereği ne ise onu yapıyorsunuz ama siz diğer kıdemlere göre çok farklısınız benim gözümde. Her şeyden önce doktorsunuz ve ettiğiniz yemin gereği hasta mahremiyetine dikkat ettiğinizden eminim. Rica ederim istirahat vermeyin ve rica ederim eğitimlerimi ya da diğer kıdemlilerimin gözünde beni yetersiz gösterecek her hangi bir sağlık problemimi ifşa etmeyin."

"Güneş, biliyor olmalısın . Biz seçilmiş kişilerin eğitimleri için buradayız. Sizin donanımlı birer asker olmanız için çabalıyoruz. Eğitimlerini yüksek puanlarla tamamlasan dahi görevlendirilmene engel bir sağlık sorununun olması durumunda zaten açığa alınacaksın. Bu tanıyı ben ya da bir başkası koyduğu an ekipteki varlığın son bulacak. Ben dosyalarınızı inceledim . Hiç bir aceminin burada olmalarına engel oluşturacak bir bilgiye rastlamadım ama bu halin beni oldukça endişelendiriyor. Bilmem gereken bir sağlık sorunun mu var?"

"Hayır yok. Ben sadece güçsüzüm. Bedenim çok güçsüz ve sürekli hasta olurum. Dayanabilirim . Bana bu şansı verdiler ve ben sonuna kadar mücadele etmek istiyorum. Ne gerekiyorsa yaparım, sonuna kadar dayanırım anlıyor musunuz? Ben hep dayandım. O yüzden müsaade edin eğitimlerimi aksatmayayım."

"Güneş...Dinlenmezsen zaten eğitimlerde olduğun yere yığılman kaçınılmaz olacak. Burada olmayı gerçekten de çok istiyorsun. Buna ikna oldum. Madem öyle dediğimi yapki burada kalmanda yardımcı olayım. Bana güven. Bedenini güçlendirmek zihnine de iyi gelecek. Hayatta her şey denge ölçü üzeredir. Dediklerimi yaparsan kısa sürede toparlar be bir an önce eğitimlerine dönersin"

"Ne yapmam gerekiyor..."

"Edip vejetaryen olduğunu söyledi..."

"Değilim! Ama et yiyemiyorum."

"Henüz tahlil sonuçlarını görmediğim için kan değerlerinin olağan düzeyde olup olmadığından emin olamasam da beslenmeye özen göstermediğin her halinden anlaşılıyor. Edip'in de gözüne çarpmış olacak ki seni buraya getirdiğinde özellikle belirtme gereği duydu. Mutfaktan çıkan menü eğitimlerinizde size gerekli besin değerlerinizi sağlamak üzere hesaplanarak özenle hazırlanıyor . Madem vejetaryen değilsin öğünlerini tamamlamaya özen göstermelisin. Kan değerlerine göre ihtiyaç varsa takviye de yaparız ama kendini zorlayıp et de yemelisin."

"Nur kıdemlim , et yiyemem ama onun dışında ne gerekiyorsa yaparım."

"Peki tamam ... O zaman sonuçlarına göre bir plan belirleyeceğiz ama bu gün istirahattesin. Müsaadenle sen dinlenirken bende çalışma odama çekileceğim. Görevli hemşire seninle ilgilenecek her hangi bir şeye ihtiyacın olursa kendisine söylemen yeterli."

"Teşekkür ederim."

Güneş, serumla damarına karışan ilaçların etkisiyle rahatlayıp uykuya teslim olurken Nur çoktan çalışma odasının kapısına varmıştı. Kapının kilidine kartını okuturken arkasından gelen beklenmedik sesle irkildi.

"Nur!", beklenmedik bir anında Nur'a seslendi Uraz.

"Ama ne yapıyorsun Uraz!", İrkilerek karşılık verdi Nur.

"Özür dilerim Nur, seni korkutmak istemedim."

"Özrün bir tek şartla kabul edilebilir!"

"Neymiş o"

"Hımmm, bana bir adet senden bir şey istediğimde sorgusuz sualsız yapma şansı vereceksin."

"Biraz şüpheli bir istek ama sana güvenim sonsuz. Özrüm kabul edildi mi?"

"Sen isteğimi kabul edersen edildi."

"Tamam sana bir değil üç şans veriyorum , sorgusuz sualsiz ne istersen yapacağım tamam mı?"

"Peki tamam!!!!"

"Bakıyorum da çok mutlu oldun."

"Oldum tabi!!!!"

Nur odaya girerken Uraz'ın neden burada olduğunu tahmin edebiliyordu. Zaten tüm kıdemlilerin dilindeydi Uraz'ın acemilere ve de özellikle Güneş'e kök söktüren halleri.

Uraz Nur'un peşi sıra önce odaya sonrada bodoslama konuya girdi.

"Neyi varmış Güneş'in."

"Evet, bende ne zaman konuya gireceksin diye düşünecektim ki düşünecek kadar bile vakit tanımadın."

"Ne var ya! Hepiniz üstüme geliyorsunuz."

"Hepimiz kim ve de neden üzerine geldiğimizi düşünüyorsun?"

"Siz işte, Fehmi müdürüm, Yavuz, Hasan, Kağan o, bu, şu, işte... Sezgilerime güvenirim ben Nur, olmayacak duaya amin denmez. Boşu boşuna hırpalanıyor, o kız bu-ra-da ya-pa-maz! Yeteneği yok değil ama saha için yeterli değil."

"Hayda! Yine mi aynı konu... Yahu bırak gidebildiği yere kadar gitsin, burada olmayı hak ediyor ki burada, burada kalmayı hak edip etmeyeceğini de zaman gösterecek . Nedir senin bu telaşın."

"Yok telaşım falan, güvenmiyorum sadece. Şimdi bana, güvenlik protokolünden bahsetme. Geçmiş bir şekilde işte, ama güvenmiyorum. Neyse, neyi varmış..."

Masasına oturdu Nur, bezgin bir halde Uraz'a bakış atarken bilgisayarının ctrl+alt+delete tuşlarına aynı anda basıp domaindeki bilgisayarına kullanıcı adı ve şifresini yazarak oturum açtı. Personellerin sağlık belgeleri ve tahlilleri takip ettikleri hasta kayıt uygulamasına girip Güneş'in bilgilerine erimek için uygulamada adım adım ilerliyordu bir yandan da nişanlısının üniversite yıllarından arkadaşı olan Uraz'a laf yetiştirmeye devam ediyordu.

"Hasta mahremiyeti diye bir şey var ya hani, duymamış olmana ihtimal yok değil mi Uraz!"

"Bu öyle bir şey değil."

"Ne farkı var?"

"Şöyle ki ben eğitimlerinden sorumluyum ve eğer bir sorun varsa işimi layıkıyla yapabilmem için hasta sağlığı hakkında bilgi sahibi olmam gerek!"

Uraz kendisini artık dinlememe kararı almış gibi duran Nur'a bakarken, Nur önündeki ekrana gömülmüş ciddiyetle bir şeyleri inceliyordu. Kendi kendine homurdanan Nur'a bakarak, varlığını hatırlattı Uraz.

"Bir sorun mu var?"

"Yok, var sayılmaz, yani şöyle ki Güneş'e istirahat verdim. Bugün ki eğitimlere katılamayacak ve sende bu aralar kızın üstüne gitmeyeceksin."

"Hah! Beni kandırdın. İsteğin bu muydu?

"Uraz Cağaloğlu'nu kandırmak mı? En başından, bir şey isteyeceğim dediğimde işkillenen sen, benden böyle bir istek beklememiş olmazsın değil mi?"

"Tamam , tahmin etmiştim. Bak Nur eğitimlerimiz sıradan eğitimlere göre daha ağır ve daha hızlandırılmış. Belki de sadece altı ay sonra canlı sahaya çıkacağız. Belki doğu belki batı belki sınırda belki ötesinde... benim şu an yaptığım size göre adı üstüne gitme bana göre adı onları hazırlama olan eylemlerimden bir adım geri gidecek değilim."

"Uraz tüm bunların farkındayım aynı zamanda bu kıza diğerlerinden daha fazla yüklendiğinin de farkındayım. Peki sen kendinin ne kadar farkındasın?"

"Ben bu kızı ekipte is-te-mi-yo-rum. Ben bu kıza, profil analizi yaparken yeteneklerine rağmen veto verdim Nur. Bu kız ekip çalışmasına yatkın değil. Bu kız bana güven vermiyor."

"Tamam, senden bu kıza sadece bir ay destek vermeni istiyorum. Eksiklerini yüzüne vurma ve gidermesinde yardımcı ol. Eğer bir ayda gelişme kaydetmezse..."

"Hayır!"

"Uraz!"

"Ben sana kendin için üç şey isteme hakkı verdim ve bu konu burada kapandı."

"Böyle anlaşmamıştık. Koşul belirtmemiştik Uraz!"

"Artık belirtiyoruz o zaman."

"Uraz! Tamam ben tek bir istek hakkı istemiştim, o hakkımı da başkası için kullanmama izin vereceksin!"

"Tamam üstüne gitmeyeceğim benden ilk isteğin bu olmuştu diğer isteğin olan Güneş'e yardımcı olma mevzusu ise geçerli değil. Diğer istek haklarını yalnızca kendin için kullanabilirsin."

"Çok zorsun Uraz çoook zor! Tamam, şimdi müsade edersen işime dönebilir miyim?"

"Peki Güneş'in neyi var?"

Bu soruya karşılık Manidar bir bakışla cevap vermişti Uraz' a Nur. Uraz' da beklediği cevabı alamayacağını anladığından dudağını sağa anlık çekip bırakarak

"Tamam o zaman ben gittim." , deyip Nur'un çalışma odasından ayrıldı. Bir kaç metre ötede kapısı kapalı olan revirin önünde duraksadı. Kapıyı sessizce açıp aralayarak içeriye göz gezdirdiğinde Güneş'in sedye üzerinde bitkin bir halde uyuyor olduğunu gördü.

Kapıyı içeriye girebileceği kadar araladı bu kez ve hayalet adımlarla genç kadının sere serpe yattığı sedyenin yamacına geldi. Gözleri bacağını fazlasıyla açıkta bırakan şortuna takılınca elini genç kadının terli alnına dayadı. Genç kadının bedenindeki soğukluğu hissedince boşta duran sedye üzerindeki örtüyü alıp tek kat hale gelecek şekilde katlarını açarak genç kadının bacaklarına ve salaş tişörtünün yukarıya kayarak kusursuz tenini açıkta bıraktığı beline örttü, tüm bunları yaparken ağzımın içinde gevelediklerini yutamadı.

"Neden bu kadar ısrarcısın be kızım ya?"

Uraz'ın odadan ayrılmasının ardından kendini tekrar bilgisayarındaki tahlil sonuçlarına veren Nur anlamsız bulduğu sonuçlara tekrar tekrar baktı. Anlamsız değil apaçık yanlıştı. Eğer birden fazla hastanın kanını tahlil için iletseydi tahlil sonuçlarının karıştığını düşünebilirdi ama bir tek kişiye ait tahlil tüpleri iletilmişti. Serumla ilaç verdiği ve aç olmayan birine ait kan sonuçları değildi gördüğü. Aklına gelen ihtimalle donup kaldı Nur. Ya birileri sistemi hacklemişti ya da birileri Güneş'e sağlık durumunun gizlenecek hasta protokolünü yürütüyordu. Hasta kayıt sisteminden çıkıp bu kez de personel bilgilerinin olduğu sisteme giriş yaptı Nur. Güneş Şenel'in dosyasını açmak istediğinde bloke olduğunu gördü. Üst düzey yetkililerce okunabilir durumda olan sicil için başka bir aceminin bilgilerini girerek tekrar kontrol etti. Sonra başka , sonra başka derken tüm acemileri kontrol etmişti farkında olmadan. Bir tek Güneş'in profili bloke edilmişti.

İşte bu durum artık gayet şüpheli gözüküyordu. Sorgulamaması gerektiğini biliyordu Nur. Eğer böyle bir durum varsa muhakkak üstlerinin bilgisinde bir durumdu. İçten içe Güneş'i farklı kılan durumun ne olduğunu merak etmekten kendini alamıyordu.

Yapmaması gereken bir şeyi yapmaya karar verdi ve odasından elinde boş bir kaç tüple birlikte ayrılıp revire geldi. Revirin aralık duran kapısından içeri girip üzeri örtülü halde sedyede uyuyan genç kadına baktı. Kolundan serum iğnesini çıkarıp kanla almak üzere sırayla tüpleri yerleştirdi. Tüplerin üzerine kendi sicil bilgilerinin olduğu stickerları yapıştırıp kendi kanıymış gibi göstererek tekrar tahlil edilmesini sağladı.

Tedirgin bir şekilde Güneş'in baş ucu da kendisini ayılması için beklerken tahlil sonuçlarını kendisine söylediğinde vereceği ilk tepkiyi merak ediyordu. Daha dakikalar evvel burada kalmak için çabalayan kadın üst düzey koruma altındaydı. Bu nasıl bir tezatlıktı.

Dakikalarca kendine sorular sorup yanıtlamaya çalıştı Nur, aklının içinde yankılanıyordu her bir soru. Sonunda karşısındaki sedyede uyuyan genç ve güzel kadın gözlerini aralayınca silkinip ayağa kalktı. Tebessümle Güneş'i selamladı.

"Nasıl hissediyorsun bakalım.

"Daha iyi, şey ben derslere katılabilir miyim?"

İşte beklenen an gelmişti. Nur aldığı eğitimlerin hakkını verecek şekilde karşısındaki kadının micro analizini yaparak mimiklerine ve beden diline aynı anda dikkat kesilerek sordu:

"Tahlil sonuçlarını gördüm ve..."

Nur, dudaklarından dökülecek kelimelere dikkat kesilen genç kadına tebessümle bakmaya devam etti.

"... Kan değerlerin olağan gözüktüğünden takviyeye gerek görmedim. Rutinde beslenmene dikkat etmelisin ve sorduğun soruya gelecek olursak fiziksel aktivitelerden gün içinde uzak durman gerekiyor, o yüzden sadece teorik derslere katılabilirsin."

"Teşekkür ederim Nur Kıdemlim." derken Güneş, rahatlama emaresi olarak sesli bir şekilde nefesini dezenfektan kokan odaya bıraktı .

"Rica ederim, sağlıcakla kal." Nur, Güneş'in gizlenen gerçek kan değerlerinin gizli kaldığından emin oluşunu, genç kızın yüzünden okumuştu.

 

Loading...
0%