Yeni Üyelik
21.
Bölüm

19. Bölüm

@demirkalem

“Güneş! Bayılmışsın, revirdeymişsin. Şimdi nasılsın?"

"İyiyim Betül.

"Edip şerefsizi taşımış seni revire, madem iyi hissetmiyorsun söylesene be kızım! " sadece sözleriyle değil bedeniyle de etrafına öfke saçarken Güneş ile Betül arasındaki konuşmaya dahil oldu Alper.

"Oha ya Alper! Kız seni mi bekleyecekti bayılmak için..." Güneş Alper'in serzenişini cevap vermeden amfiye doğru ilerlerken Betül Alper'e Güneş'in de duyacağı tonda söylenmeye devam ediyordu. Alper, Güneş'in tepkisine karşı daha fazla üstelemeyip durması gereken noktada dururken, yanında söylenip duran Betül'e algısını kapayıp geçmişe gitti. Ne nazı geçecek kadar hatırı vardı Güneş'in üzerinde, ne karşısında diklenip hesap sorabilecek bir yüzü. Ne kadar rahat biri gibi gözükmeye çalışırsa çalışsın, Güneş'e bütün bir lise hayatı boyunca Ayça ve ailesinin zorbalık yapmalarının baş rolüydü kendisi. Betül, Alper'in söylediklerini duymazdan geldiğini fark edince , adımlarını hızlandırarak Güneş'e yetişip, Güneş'in sağ kulağına fısıldadı Betül.

"Güneş iyi olduğuna emin misin Alper'e 'Siktir git Alper' demen gerekiyordu. Demedin?"

“İyiyim Betül merak etme. Alper'e küfür bile ödül gibi o yüzden bundan sonra cevap dahi vermeyi düşünmüyorum. " Dedi ciddiyetle Güneş.

Güldü Betül.

"Haklı olabilirsin."

Amfideki yerlerini alırken Edip ve kafilesi de gelmişlerdi. Derin bir nefes alıp verdi Güneş. Ayağa kalktı. İfadesi her zaman ki gibi dümdüzdü.

'Yapabilirsin Güneş.' Kendi kendini telkin ederek Edip'in yanına doğru ağır adımlarla ilerliyordu Güneş.

Alper çenesini kasmış, yumruğunu sıkmış bir halde oturduğu sıradan Edip'e doğru adımlayan Güneş'i izlerken, Betül de Alper'in tepkilerini ölçüyordu.

Yakışıklı adamdı Alper. Oturuşu, kalkışı, konuşurken ki diksiyonu, parfümü her şeyiyle kaliteli duruyor, hatta zevzeklik ettiği zamanlarda bile sohbetinden entelektüellik akıyordu. Heykeltıraşın, murcundan çıkmış bir eser gibi kusursuz görünen hatlarını itinayla incelerken istemsizce yutkundu Betül. Kalbinden boğazına uzanan sızının kuruttuğu yerler sızlamıştı. Hala ellerinin değdiği bileği sızlıyordu anlamsızca ve de ne zaman Alper'in Güneş'e dikkat kesildiğini görse kendisini hadsizce Güneş'le kıyaslarken buluyordu. Tabi bu kıyaslama iç sesinden öteye gitmiyordu. Güneş'e kendi de değer veriyordu ama içten içe onu kıskanmadan edemiyordu. Güneş kadar güzel bulmuyordu kendini ve kendini kadın olarak bile hissedemiyordu. Yaşadıkları, üzerine erkek giysisi giydirip ruhunu erilleştirmişse de o da genç, güzel ve alımlı bir kadındı. Erkeksi tavırlarının içinde saklı kırgın kadın ruhu, sahip olduğu cevherin farkında değildi henüz.

Hayatının sancılı geçmişi, son nefesini vermek üzere olan ölüm döşeğindeki hasta misali film şeridi gibi saniyeler içinde gözlerinin önünden akıp geçiyordu Betül'ün.

Annesinin evi terk edişinden sonra iki kız kardeşiyle ve babalarıyla birlikte yaralarını sarma çabaları; Okuluna, babası örmeyi bilmediğinden erkek tıraşını andıran kısalıkta saçla gidişi. Asla arkadaşlarınınki kadar beyaz olmayan, babasının renklilerle birlikte yıkadığı beyaz kilotlu çorabı. Beslenme çantasından çıkardığı hazır paket yiyecekleri. İlk regli olduğundaki korkusu. Babasının annesinin yokluğunu hissettirmemek için çırpınışları. Hala hatırladıkça yüzünde şık bir tebessüm oluşturan, anne kız arasında yapılacak o özel konuşmaları, babasının yapmaya çabalayışı... Her yokluğunu hissettiğinde 'Keşke hayatta olsan da yine bana beni utandıran şeyleri öğretsen babacım' ,diye ilk aşkı babasını özlemle anarken hıçkırıklarını ağzında hapsedip sabahlara kadar hüngür şakır ağlayışları. Babasının ölümünden sonra, iki kardeşi yetimhaneye düşmesinler diye çalışmak zorunda kaldığı o yorucu part-time işleri...

Yaşanan onca şey tek tek gözünün önünden akıp geçerken şimdiki zamana gelmesi, refleksle açılıp kapanan iki göz kırpması arası kadar zamanını almıştı.

Şimdi tam karşısındaydı işte yosun yeşili gözlerin sahibi, koyu renk alnına düşen saçları, sık kirpikleri, geniş omuzuyla hayran olunacak tüm fiziksel özelliklere sahipti Alper. Güneş'in Edip'in yanına ne için gittiğini aşağı yukarı tahmin edebiliyordu Betül, tıpkı seyre durduğu manzaranın hazımsızlığından dolayı yumruk yaptığı elini, parmak boğumları beyazlayasıya dek sıkan karşısındaki orman gözlü adam kadar.

Güneş, sonunda Edip'e dikkatini çekecek kadar yaklaşabildi. Edip'in yüzünde dalgalanan o bir anlık tebessümü, hemen yanı başında duran Hande'nin gözünden kaçması mümkün değildi.

Güneş'in daha da yakınlaştığını gören Edip ağır ve emin hareketlerle bakışlarını Güneş'in üzerinde özenle tutmaya devam ederken ayağa kalktı. Edip, Alper ve diğerleri kadar uzun değildi. Edip'in çenesinin altında biten boyunun oluşturduğu boy farkı, Güneş'in başımı geriye atmasına karşılık Edip'in başını Güneş'e doğru eğmesiyle kapanmış kadar olmuştu. Turuncuya yakın doğal renkte saçları amfinin aydınlattığı ışıkla parlarken yüz yüze gelmeleriyle Güneş, Edip'in yüzüne serpiştirilen çilleri ilk kez bu kadar yakından görüyordu. Edip revirde yarım kalan aklının tasvirine devam etmek için iyi bir fırsat yakalamıştı. Güneş'in ne için geldiğini tahmin edebiliyordu, bu yüzden gözlerinin önündeki birbirine saplarıyla bağlı duran iki kirazı andıran al dudakların aralanışını pür dikkat izledi. Sonunda beklediği gibi oldu, al rengin en güzel tonunda bir çift birbirine bağlı kiraza benzettiği dudaklar aralandı.

"Teşekkür ederim Edip."

"Rica ederim, daha iyi gözüküyorsun."

"Daha iyiyim."

Konuşmanın seyri dersi başlatmak üzere Kıdemlileri Kağan'ın odaya teşrifiyle son buldu.

 

Edip , Kağan'ın olduğu yöne dönerken yerine geri oturmak için hareketlenen Güneş'i bileğinden yakalayarak gitmesine engel oldu.

 

Güneş bileğini kurtarmak için hareketlenmezken, Alper'in de Hande'nin de gözleri Edip'in hala elleri arasındaki Güneş'in bileğindeydi. Kağan kıdemli sınıfa komut verip acemileri selamladıktan sonra, tüm acemiler hep bir ağızdan 'SAĞOL' sesiyle kendilerine verilen selamı karşıladılar. Kağan kıdemlilerinden 'Rahat' komutu aldıklarında da yerlerine oturmak için hareketlendiler. Edip elinin arasındaki bileği kendini hatırlatacak kadar sıkıp soluk renk dudaklarını, nefesi Güneş'in kulağını yalayacak yakınlıkta Güneş'e yaklaştırdı ve gözlerini Alper'e dikerek Güneş'in kulağına bir şeyler fısıldadı. İşittikleriyle Güneş ani bir hızla yüzünü Edip'e çevirdiğinde, Edip gözlerini Alper'den çekip, Güneş'in elalarına sabitledi. Güneş'in bu ani hareketinden sebep şu anda Edip'le göz göze ve neredeyse değmesine ramak kalmış dudakları sebebiyle yanlış açıdan bakanlar için dudak dudağa sayılabilirlerdi ki odaya Uraz Kıdemlileri girdiğinde gözleri anlıkta olsa bu ikiliye takılıp afallamasını sağlamıştı.

Bulunduğu yakınlığı fark eder etmez, ağır hareketlerle geri çekildi Güneş ve kulağına fısıldananlar her ne ise yüzünü düz tuttuğu ifadesiyle, başını yavaşça aşağı yukarı sallayarak Edip'i onayladı.

Güneş amfideki az evvelki yerine doğru gitmek üzere hareketlendiğinde Edip, elindeki ince bileğin parmaklarından akmasına izin verdi ve ardından sandalyeye oturarak dikkatini kıdemlilerine çevirdi.

Güneş yerine oturmak üzereyken, Betül ve Alper'in öldürücü bakışlarının markajında kaldığını hissediyordu. Buna rağmen tek bir kelime etmemesi, Alper'in kırgın gözlerle önüne dönmesine sebep oldu. Betül'se bir müddet daha sorgulayan bakışlarla Güneş'e baktı, ta ki Uraz kıdemlileri sınıfın tüm dikkatini kendisine çekecek söze başlayana dek.

"Bugün alacağınız eğitim micro / macro beden analizi. Dersi verecek olan kıdemliniz haftaya aramıza katılacak, kendisi son katıldığı operasyonda kaybettiği ekip arkadaşlarımızın şehit cenazeleri ve aileleriyle ilgilendiğinden aramızda olamadı, kıdemliniz gelene kadar geçici olarak dersinizi Kağan kıdemlinizden alacaksınız."

Kağan ayakta durmaya devam ederken, Uraz bir kaç adım ötesindeki amfide yer alan boş sıraya oturarak acemilerle birlikte Kağan kıdemlilerini dinlemeye koyuldu. Kağan icazet ister gibi Uraz' a baktığında Uraz, belli belirsiz başını aşağı yukarı sallayarak kendisine onay verdi.

"Az evvel Uraz kıdemlinizin belirttiği gibi geçici olarak bu dersi benden alıyorsunuz çünkü canımız, kanımız, vatansever arkadaşlarımız, hiç bir haber sitesinde yer almayacak gayri resmi bir görevde kalleşçe şehit edildiler. Belki de şu anda her biri yine sessiz sedasız vaat edilen peygamber kucağına dualarla uğurlanıyorlar."

Sustu Kağan, amfiye karıştı karaları ve adım adım dolaşırken sıraların aralarında, sıralarda oturan her bir aceminin çehresini hızlı ama bir o kadarda itinalı inceledi. Elini Güneş'in omzuna attı.

"Üzülmemiş gibisin!", dediği o anda acemilerle birlikte Uraz'ın da gözleri aniden Güneş'e çevrildi.

"Bana eşlik eder misin? "diye devam ettiğinde Kağan, Güneş oturduğu sıradan ağır hareketler kalktı ve isteği üzerine Kağan kıdemlisini peşi sıra takip etti. Odadaki herkesin görebileceği görüş alanına geldiklerinde Kağan odadakilere hitaben , paylaşımlarına devam etti.

"Beden analizi dediğimizde, duyguların istem dışı yüze yansıttığı micro ifadelerden tutun , kişiliğinin ve alışkanlıklarının beden bütünlüğünde bıraktığı kalıcı izlere kadar, kişinin anlık mimik ve karakteristik kişilik analizlerinin yapabilmenizi sağlar. Az evvel paylaştığım haberle her birinizin, duygularının yüzlerinizdeki yansımasını gördüm. İlginçtir ki aranızda yok denilecek ifadeye sahip olan tek kişi Güneş'ti."

Yüzünü Güneş'e döndü Kağan ve kendisine hitaben sordu.

"Daha önce beden analiz eğitimi almış mıydın?"

Güneş kendisine yönelen soru karşısında gözleri Uraz'a kaymasın diye kendiyle mücadele veriyordu. Havuzun duşlarını kullandığı gün Uraz'la yaşadığı polemikten sonra, daha kontrollü olmak adına aldığı notları ve kendilerine verilen haftalık ders bilançosunda adı geçen ders başlıklarına ait dokümanları, tek tek gözden geçirmiş ve fotroğrafig hafızasının kendisine sağladığı nimetlerden sonuna kadar faydalanmıştı. Fakat işittiği habere tepki vermeyişi bu yüzden değildi. Ölümde yaşam kadar gerçekti. Onu bu hayata bağlayan bir aileye, bir aşka ya da bir dosta sahip değildi. Vatan sevgisi kendisinde hassas bir boyutta olduğu için kendisine sunulan fırsatı kabul etmiş de değildi çünkü buraya geliş amacı yılların örselenmişliğinin hesabını sorabileceği bir konuma gelebilmekti. Şehitlik ölümün en şerefli sayılan makamlarındansa onlar en şerefli makama gelmişlerdi zaten ve kendisi içinde yıllanan öfkesinin hesabını sorarken bir gün o şerefli makama hak edecek kadar yüce gönüllü olduğunu da düşünmüyordu .

"Bize iletilen haftalık planlarda adı geçen teorik derslerin dokümanlarını okurken beden analizi konusu dikkatimi çekmişti. Bunun dışında özel bir eğitim almadım ve açıkçası okuduğum dokümanlardaki teorik bilgileri de tam mahiyetiyle uygulayabildiğim de söylemez. Sanırım söyledikleriniz karşısındaki ifadesizliğim, mizacımdan kaynaklanıyor Kağan kıdemlim."

"Peki en son ne zaman kahkahalarla güldün Güneş ve özel değilse neye güldüğünü anlatır mısın?"

Güneş duraksadı ve göz bebeklerini sola devirip çok kısa bir müddet düşündükten sonra cevap verdi.

"Hatırlamıyorum?"

Yutkundu Alper. Lise yıllarında en samimi olduğu zamanlarda en çok eğlendikleri ortak anları gözlerinin önünden geldi geçti. Sahi Güneş'in gülüşüne dair tek bir kare neden canlanmamıştı ki hafızasında. Ayça'yla o kadar doluydu ki anıları güya çok yakın arkadaşlardı ve o arkadaşım dediği Güneş'in mutlu ve mutsuzluğuna dair bir anıya sahip bile değildi. Her zaman ifadesizdi Güneş. Her zaman yanlarında , fedakar, yardımcı iyi bir arkadaş olmuş fakat bir kez olsun neşelerine gülüşüyle katılamamıştı. Zaten o kısa ama mutlu sandıkları yıldan sonra, hakkında yayılan dedikodular yüzünden Güneş, tamamen yalnızlaşmış herkese karşı mesafeli olmak zorunda bırakılmıştı. Tüm o anlar Alper'in boğazında yumru olup yutkunmasını zorlaştırıyordu.

Kağan kıdemlisinin yeni sorusuyla anıların gölgesinden kurtulup gerçekliğe geri döndü Alper.

"Peki geleceğe dair planların ne Güneş?"

Kağan kıdemlisinin ne yapmaya çalıştığını anlamıştı Güneş. Yüzünü Kağan kıdemlisinin yüzüne çevirdi ve elaları siyaha çalmış karşısındaki bir çift siyaha bakıyordu. Kağan kıdemlisi ifadesi düz bir ifadeyle kendisine bakarken ve yine sakin bir ses tonuyla sorusunu yinelerken benzer bir ifadeyle sorusunu yanıtladı.

"Geleceğe dair planlarımda öncelikli olan eğitimlerde başarılı olup ekipte kalmak."

Uraz'ın bu cevapla dudağının sağ köşesi yukarı seğirmişçesine kıvrılıp düzeldi. Güneş'in ekipte kalmasına ne kadar karşı olursa olsun , Güneş'in basit bir olayda bile ne kadar dikkatli ve kontrol eşeğinin yüksek olduğunun farkındaydı. Onun profil analizini yazmasının bir ikinci sebebi de buydu.

"Uzun vadedeki planlarından bahsetmek ister misin?"

"Hayır, çünkü bana göre uzun vadeli planlar kısa vadeli planları uygularken şekillenir ve değişkenlik gösterebilir. Size söyleyebileceğim somut planlarım yok Kağan kıdemlim."

"Teşekkürler.", dedi ve tekrar acemilerin oturduğu sıralara döndü Kağan.

"Az evvel Güneş'e sorduğum sorulara dikkat ettiniz mi bilmiyorum fakat geçmiş anılara dair sorduğum soruya cevap verirken gözleri refleks olarak sola kaydı ve anılarını yokladı. Geleceğe dair sorduğum soruya ne yaptığımı anladığında ifadesini ölçmeme engel olmak için bakışlarını sabitledi. Duygularını kamufle etmede gayet başarılı bir tutumdu. Bu kadar kısa sürede konuyu anlayıp birde üstüne tatbik etmen takdire şahan doğrusu.

Evet gelelim dersin bize ne faydalar sağlayacağına. Beden analizi kendi kontrolünüzü sağlamayı başardığınızda , diplomaside, düşman sahasına yandaş gibi sızdığınızda, işkence anında ve daha bir çok durumda sizi avantajlı kılarken karşınızdaki kişinin sosyo psikolojik analizini yaparken de işinize yarayacaktır emin olun.

Mete kıdemlinizle videolarını hazırladığımız kişilerin micro makro beden analizlerini çıkarımlarken uygulamalı olarak derslerimize devam edeceksiniz dersiniz sona erdi programınızda yer alan bir sonraki derse hazırlık için dağılabilirsiniz."

...

Uraz , dalgın bir halde poligon sahasının da yer aldığı eğitim odasında acemilere verilecek eğitim için hazırlık yapıyorken istemsizce aklında hala aynı kare dönüp duruyordu.

Edip'in Güneş'le yakın oldukları o kare.

Acemilere daha ilk gün aralarında duygusal ya da fiziksel yakınlaşma olmaması kuralını bildirmiştiler. Edip'in de Alper'in de Güneş'e nasıl çekildiklerini görebiliyordu. Sade o değil, yemekhanede her bir adımının, her bir hareketinin uzmanlar da dahil erkeklerce nasıl takibe alındığının farkındaydı Uraz. Bu durum onu oldukça huzursuz ediyordu.

Güzel, oldukça güzel bir kadındı Güneş. Soğuk duruşunda bile ayrı bir çekicilik vardı.

Yüzünü sağa sola sallayıp kendine gelebilmek için silkelendi Uraz. Önemli olan ekiptekilerin aralarında eğitim süreci ve sonrası saha görevlerini etkileyecek herhangi bir duygusal yakınlık olmamasıydı. Kaygısı tamamen o yöndeydi çünkü neredeyse kusursuz sayılması gereken çok özel bir tim hazırlığındaydılar ve o gün geldiğinde asla amatörlüğe yer olmayacaktı. Duygular kontrol edilemez sonuçlar doğurabilirdi. Endişesi ve aklına gelen onca Güneş'le alakalı görüntüye muhalifliğinin bir sebebi de bu yüzündendi. Başka ne olabilirdi. Bir zamanlar öğrencisi olan ve asla ekibinde yer alamaya yeterli görmediği Güneş'i başka hangi sebepten aklına getirecekti ki!

Hem Uraz gülüşü güzel olan kadınları beğenirdi. Dişiliğin kokusunu güzel gülen kadınlardan solurdu. Uzun süreli ilişkileri yürütecek meslekte ve olgunlukta görmese de kendini, yine de inanmasa bir miktar çabalamış ama başaramamıştı. Asla romantik biri olarak görmezdi kendini, öyle dümdüz bir adamdı haliyle düzenli ilişki insanı da değildi. Kısa süreli, bazen tek gecelik ilişkileri ile kendini tatmin etmekten öteye gidemiyordu ama o ilişkilerde dahi kadınını hep güzel gülen kadınlar arasından seçerken içinde duygusal bağ olan ilişki insanı olmadığını da asla gizlemiyordu.

Hazırlığını tamamlarken açılan kapıyla birlikte acemiler birerli ikişerli odaya doluşmaya başlamışlardı ki Uraz' tekrar düşüncelerinden duyduğu sesle birlikte silkelenip yönünü odanın kapısına doğru çevirdi. O an aklındaki suretle karşı kaşıya kaldı. Beden analizi dersinde '...En son ne zaman kahkahalarla güldün?' Sorusuna 'Hatırlamıyorum.' cevabı veren o dümdüz ifadeyle duran yüzün sahibine bakıyordu Uraz. Bakmakla da yetinmeyip bir kaç koca adımda Güneş'in yanına ulaşıp, karşısında durduğu genç kadını tek nefeste tokat gibi bir sesle, her zamanki gibi azarladı.

"Şimdi ki ders tahmin edersin ki uygulamalı ve Nur sana istirahat verdiği için bu derse katılamayacaksın. Şimdi git ve dinlen! Yarın ki derslere zımba gibi katılman gerekiyor!"

"Kaybettiğim her bir an lehime işliyor, lütfen bu sefer görmezden gelip seyirci olarak da olsa derse katılmama müsaade edin?"

"Seyirci olarak da katılamazsın! Eğer katılırsan dersin ilk yarısında acemilerden beklediğim performansa dahil olman gerekir, bu gün geçen ders öğrendikleriniz uygulamalardan sınanacaksınız . Sınav, performans sınavı olduğundan, sınava katılamayacaksan derse de katılman uygun olmaz. Ha ama sen bu hasta halinle başarısız olma olasılığını da göze alıp sınava katılacağım diyorsan o ayrı." Uraz Güneş'in sınavdan düşük puan almayacağını biliyordu, çünkü sınav tam da onun yeteneğine uygun bir sınavdı.

Saniyenin onda biri gibi bir an lisedeki imtihanı geldi Güneş'in gözlerinin önüne, yine karşısında Uraz öğretmeni vardı ve hiç tereddüt etmeden Uraz Kıdemlisine tıpkı seneler öncesindeki gibi aynı kararlılıkla aynı gözü karalıkla cevap verdi.

"Yapabilirim."

Uraz, Nur'a verdiği sözü düşündü önce, küçük bir gelgit yaşadı sonra gözleri kadar karanlık olan tarafına teslim olarak ciğerlerini dolduracak kadar havayı soluyup sesli bir şekilde bırakırken cebinden çıkardığı analog telefonunun tuşlarında sağ baş parmağını dans ettirdi. Gözlerini kaldırıp Güneş'in yorgunluktan parıltısını kaybettiği gözlerinin içine baktı ve biçimli dudaklarından daha öncekilerin aksine Güneş'i şaşkına uğratacak, harf kümesinin alaylı bir sesle süzülmesine izin verdi.

"Pekala"

Güneş, yorgun bedenine ve Uraz Kıdemlisine rağmen eğitimlere devam edebilmek ve kurulacak ekipte yerini alabilmek için Uraz'ı ikna edecek cümlelerin hazırlığındayken daha ilk direnişine olumlu karşılık almakla kısa bir müddet olduğu yerde kalakaldı. Elaları, karşısında gözlerinin içinde bir şey ararmış gibi kendisine bakan adamın, hafif sola kayan dudakları ile gözleri arasında yukarı aşağı gelgitler yaşıyordu.

Ne değişmişti ki!

Baygınlık geçirdiği için kendisine acımış mıydı?

Yok ,hayır; Diye geçirdi Güneş içinden, acımak hiç de Uraz'lık bir duygu değildi.

Bu işin içinde bir iş vardı; şahlanan sağ kaşı, göz kapaklarının sıkıştırdığı soğuk bakışı, sol yukarıya kayan dudağı. Gizlemiyordu ki kendini Uraz. Bir süre daha birbirlerine bakakaldıktan sonra meydan okumayı ilk kesen Uraz oldu. O kısık gözleriyle baktığı her yere adeta ültimatom veren gözlerinden fazlasıyla nasiplenmişti Güneş. Uraz kıdemlisi, uzun cüssesini önünden çekip kendisine yol verdiğinde, dersin işleneceği poligon sahasının olduğu alanın paralelindeki kalabalığa doğru, her zamanki düz ifadesiyle , yavaşça adımladı Güneş. Sadece bir kaç dakika içinde tüm acemiler de kendi gibi poligon sahasındaydılar. Poligonların tam aksi yönde , her biri birer metre olan ve her biri platformla birbirinden ayrı duran, yan yana sıralanmış masaları gördü Güneş. Masaların üzerlerinde her ne var ise üzerleri özenle örtülmüştü. Kapıda kendisini karşılayan Uraz kıdemlisinin söylediklerini düşününce, örtülerin altında olan nesneleri tahmin etmekte zorlanmadı.

Güneş kendi gibi odada heyecanla bekleyen acemilerin üzerinde gözlerini dolaştırırken Alper'in kendisine çatık kaşları altından bakan kızgın ve bir o kadar da kırgın olan orman yeşili gözlere takılı kaldı bir müddet. Alper'se kendisine olan öfkesini bile unuttu, gözleri Güneş'in elalarıyla buluşunca. Ne garipti bir duyguydu ki , Güneş'in kendisiyle arasına koyduğu metrelerce mesafeye rağmen yeryüzündeki bütün ruhlardan daha yakın olduklarını hissediyordu. Kütüğünde ailesi olarak kayıtlı olanlardan bile daha yakın gibiydi Güneş. Bu kadar yakın hissederken, bir o kadar da ona karşı kendini mahcup hissettiren pişmanlıkları vardı yüreğinde. Ne kadar rahat biri gibi görünse de yaptığı hataları bedenine de ruhuna da yük eden bir adamdı Alper. Dayanamadı o bal rengi gözlere bakmaya ve gözlerini kaçırdı. Güneş kendisinden kaçan yeşilliklerden sonra gözlerini tekrar odada dolaştırmaya devam etti. Yorgunluğunu yok sayarak, kendine burada neden kalması gerektiğini hatırlatarak, zorlukla da olsa dimdik ayakta durmaya devam etti. Günün son dersiydi ve bugünkü program bu dersle son bulacaktı.

Uraz'ın aklında dolaşan tilkilerden sebep sağ yukarı kayan dudağı Yavuz'un sesiyle düzelirken, Yavuzun serzenişine çok da aldırmadı.

"Son dakika ne bu istek."

"Öyle, oldu."

"Ne demek öyle oldu, bu silahı almak için özel izin gerekiyor biliyorsun, en azından dün gece haber verseydin bu kadar gecikmezdim."

"Gecikmiş sayılmazsın, tam zamanında geldin." Dedi Uraz ve Yavuz'un elindeki uzun namlu silah çantasını aldığı gibi sıra sıra dizilen masalara doğu ilerledi. Kendi ve ardındaki Yavuz'un üzerindeki meraklı gözlerin arasında ilerleyip sıralı masaların sonuncusunun önünde durdu Uraz, Yavuz'sa üzerinde laptopun bulunduğu tekli masaya doğru ilerlemeye devam edip vardığında yerine geçti.

Odada çıt çıkmazken sessizliği delen Uraz'ın elindeki çantanın fermuar sesi oldu. Çantayı açıp içindeki her bir parçayı özenle yerleştirildiği kutusundaki yerinden söküp, önündeki masaya örtüyü kaldırıp dizdi Uraz ve işini tamamladığında üzerine tekrar örtüyü örtüp az ileride yalnız başına bekleyen Güneş'e başıyla işaret etti.

"Madem verilen istirahate rağmen derse katılmak istiyorsun, geç karşıma!" , dedi Uraz. Peşi sıra Yavuz tüm acemilere hitaben;

"Herkes grup eşiyle karşılıklı olacak şekilde masalardaki yerlerini alsın!" komutunu verdi. Hareketlenen acemilerden gözlerini çeker çekmez Uraz'a döndü Yavuz! Uraz'ın ne planladığını anlamıştı. Bu kadarı fazlaydı, bu kadarı haksızlıktı. Eğer aklından geçeni, gerçekten de yaparsa Uraz'ı rapor etmede gecikmeyecekti Yavuz.

"Geçen haftaki dersimizde uzun- kısa menzilli silahları tanıttık ve silahları kategorilere ayırıp , silahların parçalarına ayrılıp birleştirilmesindeki temel noktaları anlattık. İlk olarak masalardaki parçaları toplamanızı isteyeceğiz. Kendi topladığınız silahlarla da atış talimine başlayacaksınız. Silahları toparlarken masanın sağ tarafındakiler, gözleri bağlı ekip arkadaşının elinde tutuğu kağıttaki silah görseline sadece bir kez bakıp, önündeki masaya dağıtılmış parçalar arasından doğru olanları seçerek görseldeki model silahı , size verilen süre içerisinde toplayacak. Sıra masanın sol tarafına geçtiğinde aynı rolü diğer taraf üstlenecek, anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı!!!" Sesi hep bir ağızdan duyulunca acemiler masa üzerimdeki göz bağıyla gözlerini bağlayıp önlerinde duran destenin üzerinden bir kağıt alıp ekip arkadaşına doğrultmak için Uraz Kıdemlilerinin komutunu beklemeye koyuldular.

Askeri okullu acemilerden her biri önündeki masa üzerine örtülü duran örtüyü çekip parçalarda hızla göz gezdirdiler.

"Hazır mısınız?" Bağırdı Yavuz.

"HAZIRIZ!" . Hep bir ağızdan karşılık verdi acemiler.

"Başla , konutuyla birlikte gözü bağlı olanlar kağıttaki görseli karşılarındaki partnerlerine gösterecek aynı zamanda sürenizde başlamış olacak."

Uraz, Yavuz'un sert bakışlarına inat bilgisayardan aldığı çıktıyı önündeki masanın destesine koyduğunda Güneş'inde gözleri kaplıydı. Masalar paravanla ayrı olduğundan diğer masadakiler yanlarındaki acemilerin masalarında olan parçaları göremiyorlardı.

Yavuz başını sağa sola sallayarak Uraz'a bir kez daha kendisini onaylamadığını belli ederken Uraz yine oralı olmadı.

Her şeye rağmen Yavuz 'BAŞLA' konutunu vermede gecikmedi ve askeri okullu acemiler kendilerine gösterilen görseldeki silahların parçalarını masadaki parçalar arasından seçip, görselde kendilerine sunulan model silahı monte ederek silahlarını atışa hazır hale getirmeye çalışıyorlardı.

Sıra diğer tarafa geçince aynı sınavı acemiler de verirlerken; Bazıları silahları toplamayı başaramazken bazıları ellerinde eğri silahlarla kalanlar süreyi doldurmayı bekliyordu. Tüm bunlar yaşanırken stresten ter boşatıp birbirlerine medet umarcasına bakmayı ihmal etmeyen acemiler için de ilk tur tamamlanmıştı.

İlk turun sonunda herkes silahları kontrol için Yavuz kıdemlilerine teslime başladı. Yavuz gelen silahların montajlarını kontrol edip önündeki masanın üzerinde bulunan laptopun klavyesinde parmaklarını dolaştırarak, gerekli veri girişlerini sağlıyordu. İkinci turda beklendiği gibi sıra uzun namlulu silahlardaydı. Her zamanki gibi askeri okullu acemiler daha kontrollü ve sakin ilerlerken diğer acemiler tedirgin, panik ve dolayısıyla özgüvensiz gözüküyorlardı. Tek biri hariç; Güneş Şenel!

Güneş, fotoğrafig hafızasının nimetlerinden son damlasına kadar faydalanacaktı. Uraz da bu durumun farkında olduğundan bir önceki derste verilen uygulamalı ve odalarındaki bilgisayarlara iletilen text halindeki teorik bilgilerde yer almayan Türk silahlı kuvvetlerine vakfedilmiş yeni nesil bir silah getirtmişti Yavuz'a.

Silahın tasarımı tamamen Türkiye coğrafi ve stratejik konumu düşünülerek yapılandırılmış ve silah, düşman eline geçme ihtimalinde hatalı sıralama ile toplandığında bir daha asla kullanılamayacak hale gelerek kopyalanması imkansızlaştırılmış çok özel bir tasarımdı.

Tasarımcısına, döneminde, ödül kazandıran ve gizli tarihimize adını yazdıran Tuğrul Akay imzalı bu çok özel silah; Uzun namlulu, otomatik ve manuel atış imkanı sağlayan 338 kalibreli lapua magnuma rakip çok özel bir tasarımdı. Manşai Amerika olan Remington MSR serisiyle yan yana getirildiğinde ilk bakışta benzer gibi görülse de silahtaki minik ama etkisi büyük detaylarla profesyonel ellerde farkını apaçık ortaya koyuyordu.

Teorik derslerde bilgisi verilen silahlar arasındaki Remington MSR ile ilk bakışta ayrımın yapılmaması, Güneş için dikkat ölçüsü olacaktı. Diğerlerinin aksine Güneş'in sahip olduğu yeteneğini ekarte edip adil bir puanlama olmasını sağlayacaktı. Uraz, Yavuz'un imalı bakışlarını inatla yok saymaya devam ederken, adillik kelimesinin ardına sakladığı kılıfa çaldığı minareyi yerleştiriyordu.

Yavuz ilk tura ait puanlamayı bitirip dijital tahtaya sonuçları yansıtmak için kendisine teslim edilen silahları kontrolünü tamamladığında, bir umut Uraz'ın peşinde olduğu şeyden pişmanlık duyup vazgeçmesini bekledi. Fakat Uraz yine kendisini şaşırtmakla da kalmayıp gür sesini odadakilere duyurttu. Yavuz, Uraz'ın Güneş'e olan takıntısına hala anlam veremezken; adil olmayan bir yöntemi seçiyor oluşundan rahatsızdı. Bu sınavın sonunda hiç tereddütsüz üstlerine durumu raporlayacağı konusunda kendini son kez telkin edip sabırla Uraz'ın konuşmasını dinledi.

"Son bir tur var! Morallerinizi yüksek tutun. İlk turdaki başarınızın yüzde otuzu referans alınırken ikinci turdaki başarınızın yüzde yetmişi alınarak sınav ortalamanız hesaplanacak. Özetle bu turda alacağınız puan ilk turdaki başarınızdan daha etkili olacak. Bu yüzden ikinci turu iyi değerlendirmeniz için size bahşedilen bir lütuf olarak da görebilirsiniz. "

Yavuz'un komutuyla ikinci tur da başladı. Yine aynı sıralamayla önce askeri okullular kendilerine verilen sürede, gözleri bağlı haldeki partnerlerinin kendilerine gösterdiği kağıtlardaki baskılı silahı topladı, sonra sıra acemilere geçti. Güneş gözlerindeki bağı çözdüğünde karşısında kendisine duygusuz bir şekilde bakan bir çift karayla karşı karşıyaydı. Askeri okullu acemiler gözlerini bağlarken tabi ki partneri olan kıdemlisi Uraz böyle bir şey yapmayacaktı. Bu sınavda da yine tek başınaydı.

Yavuz, süreyi başlatan komutu verdiğinde Uraz masa üzerinde bulunan, keyifle çıktısını alıp özenle diğer çıktıların arasına yerleştirdiği kağıdı Güneş'in görmesi için kaldırdı ve bir kaç saniye bakması için havada tuttuktan sonra ters bir şekilde masanın yüzeyine geri bıraktı. Sonrasında işi bittiği için yerinden ayrılıp Yavuz'un yanına yaklaştı. Yavuz bir yandan süreyi takip ederken bir yandan da Uraz'a bakışlarıyla öfke kusuyordu.

"Son üç dakika!" , dedi Yavuz. Güneş duyduğu sesle irkilip kendine geldi. Alper, Betül ve adını bilip bilmediği diğer tüm acemiler telaşla kendilerine verilen süre dolmadan akıllarında kaldığı kadarıyla modelini tahmin ettikleri uzun namluları silahı önündeki parçalar arasından seçtikleri parçaları monte ederek toplamaya çalışıyorlardı. Çok fazla parça vardı ve neredeyse bazı parçalar çok fazla birbirini andırıyordu. Doğru olanı kendilerine verilen sürede toplamak oldukça zor gözüküyordu.

Güneş, aklında kalan görseli hafızasındaki karelerle eşleştirerek kalan sürede parçaları montaja başladı. Tam son parçayı monte ederken elindeki Remington MSR'ı baştan sona hızla tarayıp duraksadı. Gözlerini kapadı ve tek tek kendilerine verilen pdf ve video görsellerini kaydedip kaldırdığı hafızasının raflarından çıkardı. Gözleri kapalıyken elindeki uzun namlulu silahı masaya bıraktı ve hafızasında canlanan her bir kare alnından ter olup şakaklarından damla damla akarlarken, aynı zamanda masa üzerindeki parçaların her biri üzerinde ellerini gezdirirken bu haliyle dışardan bakanlara âmâ biri gibi gözüküyordu.

"Son iki dakika!" , dedi Yavuz. Uraz, omuzlarını yukarı kaldırıp serbest bırakınca Yavuz, sinirden dişlerini gıcırdatmıştı. Uraz'ı bu haliyle ilk yıllarındaki vurdumduymaz, kibirli haline benzetiyordu. Döndükleri görevlerin çoğunda rapor verip uzaklaştırma almış, hatta bazı zamanlar askeri mahkemelerce yargılanmışlardı. O yıllarda bir kez bile yanında cenk etmekte tereddüt etmemiş, görev ortamının gerektirdiği koşullarda aldığı her bir kararda canını eline alıp yanında durmuştu. Yavuz'a göre kibir sadece savaş meydanında düşmana karşı giyilen bir giysi olarak kalmalıydı. Bulundukları çatı altında kimse kimsenin düşmanı değildi!

"Bana sevgilisine tirip atan aşık gibi bakmaktan ne zaman vazgeçeceksin Yavuz!"

"Saçmalamayı bıraktığın zaman Uraz!"

İki kıdemli aralarında fısıldaşırken yavuz "Son bir dakika!" hatırlatmasını gür sesiyle acemilere duyurdu. O saniyelerde Uraz alaylı bakışlarını Yavuz'un üzerinden çekip Güneş'e çevirdi.

Güneş tabiri caizse kan ter içinde elindeki uzun namlulu silahın parçalarını toparlıyordu. Bulundukları mesafeden ne Uraz'ın ne de Yavuz Güneş'in elindeki uzun namlulunun modelini doğrulayabilirdiler. Ta ki silahları yakından görüp modellerini doğrulayana kadar.

"Getirin!" , diye sürenin dolduğunu bildiren komutla yankılandı oda, bu kez komutu veren Uraz'dı. Sürenin bittiğini söylediği andan itibaren herkes elindeki silahı toparlamayı tamamlasın ya da tamamlamasın o anki halleriyle teslim için kıdemlilerinin yanına geliyorlardı. Sırayla uzun namlulu silahlar Yavuz kıdemliye teslim edilirken bir el Güneş'in elindeki silaha uzandı. Güneş ne olduğunu algılayamadan boşalan ellerine baktı ve titreyen ellerini yumruk yapıp silahları teslim eden acemilerin arasına karıştı.

Zorlu sınavın sonunda iki grupta iki farklı kategoriye ait birbirinden farklı marka model silahları kendilerine verilen sürede toparlamaya çalışıp teslim etmişlerdi ve heyecanla sonuçların yansıtılacağı ekrana dikkat kesilmiş halde bekliyorlardı. Güneş, zaten yorgun olan bedenine yenisini yük etmiş, çınlamaya başlayan kulakları kararmaya başlayan ekrana bakarken gücünün son damlasında ayakta durmaya çalışıyordu.

Yavuz, hesaplamaların sonuçlarını her bir sicilin karşılığındaki hücreye not ederken, Uraz'ın hala elinde tuttuğu silahı kendisine teslim etmeyişine anlam veremiyordu. Daha fazla dayanamayıp Uraz'a sınıftakilere belli etmeden sitem edecekken kaldırdığı başıyla karşılaştığı manzara karşısında şaşkına döndü. Uraz elinde tuttuğu silahı incelemeye doyamamış dumur olmuştu. Dikkatini yanındaki kıdemlisinin elindeki silaha verdiğinde, kendisinin de dumura döneceğinden habersizdi .

İki kıdemli göz göze geldiklerinde, Uraz sesli bir şekilde yutkundu.

Bu mümkün olamazdı.

Söz konusu silahın tasarımı hiç bir vakit halka arz edilmemişti. Sadece özel operasyonlarda kullanılmıştı ki, o operasyonların sayısı da bir elin parmaklarını geçmemişti.

Uraz elleri arasında tuttuğu gerçeği inkar ederken, Yavuz'un gözlerinde gerçekle bir kez daha yüzleşti. Yavuz şaşkın bir halde Uraz'ın elindeki silaha dikkat kesildiğinde ise Uraz, elindeki silahın parçalarını tek tek söküp her bir parçayı Yavuz'un göreceği şekilde masaya koydu ve tekrar aynı hızla topladı. Tüm acemiler gergin bir şekilde ekrana dikkat kesilmiş kendi aralarında konuşurlarken, Edip iki kıdemli arasındaki sessiz gerginliği izliyordu. Diğer silahlarda yapmadıkları şekilde sadece ellerindeki silahı parçalayıp tekrar aynı sıralı dizilimle toplayışlarını izlerken ne olduğunu algılamaya çalışıyordu. Sonunda Yavuz kıdemlileri tekrar laptopuna gömülmüşken bu kez odağında sadece Uraz kıdemlisi vardı.

Uraz şaşkınlığını zoraki kenara atıp bakışlarını acemilerin üzerine çevirdi. Kalabalığın içindeki sarı saçlı kızı gördüğünde bir kez daha şaşkına döndü. Güneş'in açık teni olabileceği en soluk tonda görülüyordu öyle ki pembe dudakları bile beyaza çalmıştı. Belli ki Güneş de yaptığı şeyin farkındaydı ve vereceği belki de veremeyeceği hesabın derdine düşmüş böyle görünüyordu. Yavuz şaşkınlığına rağmen soğuk kanlılıkla puanları toplamaya devam edip elindeki çizelgenin son halini hazırlarken Uraz hırsla, elindeki silahı sallayarak tüm öfkesini acemilerin üzerine çevirdi.

"Bu elimde gördüğünüz uzun namlulu silah, tamamen yerli ve milli olarak tasarlanmış ve seri üretimi olmayan özel bir silahtır. Modeli aranızdan birinin sınavına dahil ederken amacım sadece dikkat ölçmekti. Silahın görseli, ilk bakışta kullanımı yaygın bir modeli anımsatıyor olsada özgün tasarımı dikkat sahibi kimselerce fark edilebilir. Açıkçası bu silahı eğitime dahil ederken amacım dikkat ölçmekti. Silahın görseliyle sınanan kişi farkı görüp silahı toplayamasa dahi tam puan alacaktı.".

Aynı anda Yavuz laptopunun klavyesinde son dokunuşlarını tamamlayıp görüntüyü ekrana yansıtırken Uraz konuşmasına kaldığı yerden aynı sertlikte devam ediyordu.

"İçinizden biri bu özel silahı doğru parçalarla toplamayı başardı. Takdir edersiniz ki bu durumda sınanan arkadaşınıza extra puan kazadırdı."

Uraz kıdemlisinin devamında kurduğu cümle ile ekrana yansıtılan skor tüm beklentisini altüst etmişti Edip'in. Kendisi ilk kez ikinci sıradaydı.

Tüm acemiler puan tablosunu incelerken, Edip ve Güneş dışında hiç bir acemi Uraz'ın kurduğu son cümleyi anlamamıştı. Edip, Uraz'ın elindeki silaha dikkat kesilmiş, silahı doğru parçalarla toplayanı kendisinin üstündeki satırda yazan isimle doğrularken Güneş ayakta kalma mücadelesiyle meşguldü.

Uraz ve Yavuz'un akıllarındaki soru aynıydı!

Güneş bu silahı toplamayı nasıl başarmıştı?

Loading...
0%