Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. Bölüm

@demirkalem

 

 

Öksürdü Berat, ortamı yine kıvrak zekasıyla toparlamak ona kalmıştı.

"Uraz, Kızınız Güneş'le müsaade buyurursanız dans edebilir miyiz? Kendisi de isterse tabi ki."

"Olur tabi, Güneş Berat Amcan gecenin en güzel kızıyla dans etmek istiyor ne dersin ona bu şansı lütfedecek misin?"

"Imm Hayır ben babamla dans edeceğim."

"Şansına küs Berat.", dedi Betül ve devam etti.

"Her kızın ilk aşkları babalarıdır." , derken Betül bir yandan da tek kaşını kaldırarak gözleriyle işaret ettiği yönde Güneş'in hayran hayran babasına bakıyor oluşuna dikkati çekti.

Uraz kızını şefkatle kucakladı. Göğsünün en derine sokmak istercesine, evladının kokusuna, varlığına her bir zerresiyle doymak istercesine ama aynı zamanda avuçladığı kelebeğin kanatlarından sanki yıldızları dökülecek de incinecekmiş gibi korkarak sarıldı kızına.

"Kıymetlim!", diye fısıldadı birlikte bahçede hazırladıkları sahneye çıkıp baba kız 'sen benim üzümlü kekim' şarkısı eşliğinde dans ettiler.

 

***

 

Gece sona erdiğinde Uraz ekip arkadaşlarını uğurlamak için dışarıda park halinde duran arabalarının yanına doğru gitti. Biliyordu ki bu gece burada olmalarının Güneş'in doğum günü dışında başka sebepleri vardı. Hepsi alanında başarılara imza atmış birer cesur yürektiler ve görev yerlerinde vatanları için kendilerine verilen görevleri icra ediyorlardı. Her biri ayrı ayrı bölgelerdeki görev alanlarından ayrılıp, Fehmi Müdürlerinin çağrısına apar topar teşrif ederek Ankara'ya gelmişlerdi. Hepsi gece sonunda kendilerine verilecek yeni görevi merakla bekliyorlardı.

Her biri park halinde bulunan Mercedes marka Vito model siyah renk arabaya müdürlerinin peşi sıra birer birer bindiler. Uraz'da onlara katıldı.

"Eee Fehmi Müdürüm gelelim gecenin sürprizine artık değil mi?" , dedi Uraz.

"Madem tüm ekip burada,..." dedi Fehmi Müdür ve sinyal kesiciyi açıp aracın kapısını kapatması için Alper'e gözüyle işaret ettikten sonra devam etti.

"Tahmin ettiğin gibi Uraz, biliyorum son görevin uzun süreliydi ve oldukça da yorucuydu, senin daha fazla ailenle vakit geçirmeni isterdim ama sana ihtiyacımız var."

"Bu sefer ki görev nedir?"

"Görevi sen de dair bu ekipte henüz kimseye açıklayamam, öncelikle görevin koşullarını bilmeniz ve kabul etmeniz gerekecek. Aksi durumda size görev hakkında bilgi veremem. "

"OOO heyecanlandım doğrusu müdürüm bizi ne bekliyor?", dedi Alper.

"Bu görev illegal olacak, hiç bir zaman, hiç bir kayıtta ne görev ne de adlarınız yer almayacak. Üstelik oldukça tehlikeli."

"Tehlike bizim göbek adımız.", dedi Metin. Uraz'sa Fehmi Müdür'ünün yüzünden endişesini okuyordu.

"Yine hayalet olacağız öyle mi?"

"Öyle maalesef ve ben bu kez ekipten bunu bilerek görev için karar vermenizi istiyorum. Eğer görevde bir aksilik olursa hepiniz kendi başınızasınız."

Sırayla her biri Fehmi Müdürlerine anlaşıldı deyip onay verdi.

"Yarın akşama kadar vaktiniz var, görevi kabul edip etmediğinizi öğrenmek için her birinize davet gönderilecek. Daveti onayladığınız anda size iletilecek olan koordinatta görüşmek üzere hoşça kalın."

Uraz evine dönerken ekip arkadaşları da peşi sıra birer birer Mercedes Vito model arabadan inip kendi araçlarına binip, oradan uzaklaştılar.

İçlerinden en son ayrılan Alper olmuştu. Alper motosikletinin üzerine binip kasketini taktıktan sonda kasketin siyah camını indirmeden bir süre daha Uraz'ın evine bakakalmıştı. Sonra derin bir iç çekip kasketinin camını indirip, motoru çalıştırdığında kendi kendine mırıldandı.

"Hoşça kal Güneş! Hoşça kal!"

Uraz eve döndüğünde evde tuhaf bir hava vardı. Ahmet taksiyle kalacağı otele gitmek için evden sessiz sedasız ayrılmış, Reha da İzmir'e geri dönmek üzere hareketlenmişti.

"Baba geç oldu nereye böyle, burada kal bu gece."

"Eve gideceğim, işlerim var, özleyen İzmir'e gelir."

"Yapma baba ya , sen ki halimi bilmiyormuşsun gibi."

Sevgi, Güneş'e uyuması için masal okurken , Belkıs da yanlarından ayrılıp Uraz 'la Reha'nın olduğu salona döndüğünde, baba oğulun konuşmalarına kulak misafiri oluyordu. Duyduklarına sessiz kalamayıp konuşmaya dahil oldu Belkıs.

"Yolu bilmekle, yolda yürümek farklı şeyler Uraz. Bırak yolcu yolunda gerek, baban evine dönsün."

"Gitmiyorum lan, burada kalıyorum."

"İyi ki dönsün dedim , sayemde inadı tuttu bak, hadi götür babanı otele geç oldu."

"Babam burada kalıyor anne, ne oteli."

"Uraz sen değil miydin bana aynı çatı altında nikahsız kalınması münasip değil diyen. Şimdi nedir bu senin yaptığın."

"Şey o nişanlın içindi."

Reha'nın dudağı yukarı kıvrılmıştı, oğlunun Ahmet'e karşı olduğunu anlamıştı, sonunda bir miktarda olsa içi rahatlamıştı.

"Bu adam senin baban olabilir ama benim hiç bir şeyim Uraz, ya o burada kalır ya da ben. "

"Ne haliniz varsa görün ya ben odama gidiyorum, ayrıca yarın akşama kadar buradayım sonra göreve gideceğim üstelik bu sefer süresi de belli değil. Bir gün pişman olmanızı istemem."

Uraz söyleyeceklerini sıraladıktan sonra salondan annesinin serzenişlerini duymazdan gelerek ayrılıp kızının odasına çıktı. Güneş hala uyumamıştı ve Uraz da şaşırmamıştı. Sevgi Uraz ailesiyle vakit geçirsin diye Güneş'e masal okusa da Güneş babası varken asla bir başkasının masal okumasını istemez inat eder uyumazdı.

"Bizim kız inat etmiş yine."

"Öyle oldu babası."

"Birlikte uyuyalım baba!"

"Anneden izin alalım önce?"

Sevgi kocası Uraz'a uzun uzun baktı ve tebessüm edip ,

"Siz mutlu olunca bende mutlu oluyorum, ama ilişkinizi de kıskanmıyor değilim.", diye itiraf etti.

Uraz Güneş'e yakalanmadan Sevgi'ye göz kırptı. Sevgi almıştı mesajı, hayran hayran iki aşkına bakarak 'İyi geceler.', deyip odadan ayrıldı. Uraz'sa Güneş'e Sevgi'nin kaldığı yerden masalını okumaya devam etti.

....

 

Sabah kahvaltı masasında herkes sakindi, beklenenin aksine Reha ve Belkıs da. Sevgi, yuvaya götürmek üzere bekleyen servise Güneş'i teslim edip, kahvaltı masasına geri döndüğünde bıraktığından çok daha farklı bir manzarayla karşılaşmanın şokundaydı . Sevgi, Reha ile Belkıs bir olmuş, Uraz'la atışıyorlarken bir anda masada konuşulan hararetli konu içinde buluverdi kendini ve çok geçmeden içine ateş düşüren mevzuyu anladı. Uraz'ı yeni bir görev bekliyordu. Daha görevden geleli iki ay olmamıştı. Kızı ve babasıyla yapmayı planladığı çok şey vardı.

"Neler oluyor Uraz?" Konuyu anlamamazlıkdan gelerek sordu Sevgi, Uraz'ın kendi ağzından anlatmasını arzu ediyordu.

"Yeni bir görev var Sevgi, bende yeni öğrendim." , dedi Uraz tereddütlü bir sesle. Aslında görevi henüz kabul etmemişti ama bunu yalnızca kendi biliyordu.

Sevgi, yüzünden düşürdüğü tebessümü sonrası yüzünü kaplayan düz bir ifade ile olduğu yerde kalakaldı önce. Sonrasında kendini çabuk toparladı; Hiç bir şey olmamış ve duymamış gibi davranmaya devam etti. Eline aldığı kullanılmış kahvaltılıkları toplayıp tezgaha kaldırdı ve ardından tabaklardaki artıkları organik atıklar için olan çöp kovasına boşaltıp bulaşık makinesinin kapağını açarak sudan geçirdiği tabakları sırayla makinenin içerisine yerleştirdi.

Uraz'ın Sevgi'nin sualine verdiği cevap sonrası, mutfağı işgali altına alan sessizliğe karşı ilk tetiği çeken, namıyla Reha Baba olmuştu.

"Oğlum ben bahçeye çıkıyorum bir bardak su alıp sen de yanıma gelir misin?"

Uraz başını aşağı yukarı sallayarak sessizce babasını onayladı. Babasının mutfaktan ayrılışının ardından oturduğu sandalyeden yavaşça kalktı. Tezgahtaki sürahiye uzanıp raftan aldığı bardağa sürahideki suyu aheste aheste doldururken bir yandan göz ucuyla da Sevgi'yi süzüyordu.

Uraz elindeki su bardağıyla mutfaktan ayrılırken Belkıs'ın da Sevgi'ye yardım etmek için yerinden hareketlendiğini görmüştü. Biraz olsun içi serinlemişti. Yardım etme bahanesiyle annesi, Sevgi'yle konuşurdu nasılsa.

Uraz, bahçe masasında kendisini bekleyen babasına doğru ağır adımlarla ilerlerken Reha pantolonunun cebinden çıkardığı ilaç kutusunun içinden aldığı bir adet hapı dilinin üzerine koydu ve Uraz'ın getirdiği bardaktan yudumladığı su yardımıyla ilacını yuttu.

"Baba hayırdır, bir rahatsızlığın mı var?"

"Yaşlılık oğul. Gel otur yanına da konuşalım, kim bilir bir daha ne zamana nasip olur , belki de olmaz."

"Baba ne şimdi bu ya!"

"Ben ihtiyarlığımdan bir yere giderken elli kere düşünüyorum, eh senin de kanın kaynıyor olsa ki görevden göreve koşuşturuyorsun."

" Baba sen yapma bari. "

"Biliyorum Uraz , seni en iyi ben anlarım ama sen beni, bizleri hiç anlamıyorsun. Bak bana, bize bak. Annen bir yerde ben başka bir yerde, yıllarımız geçti oğul. Zaman geriye akmıyor. Az evvelki ana geri dönemezken yıllar geçip gidiyor. Yılların kaybettirdiklerini geri alamayız. Gencecik karın, evladın... onlardan ayrı geçirdiğin her vakit yıllar sonra kalbinde birer ok olup sancıyacak. Güneş ilk kelimesini söylerken yanında olabildin mi ya ilk adımlarını atarken... Tek başına ana oldu o kızcağız evladına, tek başına baba da mı olsun... Ya Hu, sen ne diye göz göre göre, bile bile bu kızcağızı bu hayata sürükledin? Hiç mi ders almadın bizden. Sen değil miydin beni bu dünyaya niye getirdiniz diye karşıma geçip benden hesap soran. Sen değil miydin 'hadi bir bok yediniz ikinciyi niye yediniz!'diyen Aras'ın yerine de bizden hesap soran ? Kendi yaşadıklarını Güneş'e de mi yaşatacaksın oğul?"

"Ne yapmamı istersin baba? Görevimden istifa mı edeyim? Sen de edebilirdin ama etmedin? Sen kendine yakıştıramadığını benim yapmamı mı bekliyorsun?"

"Sana da Aras' a da meslek seçimlerinizde hiç karışmadık. Uraz, ben sadece bir gün pişmanlıkla gözlerini açmanı istemiyorum. Eminim daha sakin bir pozisyonda da mesleğine devam edebilirsin. Daha evine geleli iki ay olmamış nedir senin bu adrenalin düşkünlüğün, az sakin evlat."

"Sen pişman mısın baba? Albay Reha Cağaloğlu olmaktan, kurtardığın hayatlardan, peşinde koştuğun değerlerinden pişman mısın? Saha da gece gündüz demeden görev alıp milletimiz dediğin insanların canlarını, mallarını, evlatlarını, geleceklerini koruyup kollamaktan, hainleri inlerine kadar inip düşmanla savaşmaktan pişman mısın? Madem olabiliyordu sen yapsaydın o zaman, niye masa başında devam etmedin görevine! Sakın baba sakın! Bunca yaşanmış acıdan, oradan orya savrulmuşluktan sonra sakın bana pişmanım deme. Bayramlar da en mutlu günlerimizde sana hasret kaldık biz ,hepsi boşunaydı deme baba! . Tamam, ergenliğim uzun sürmüş olabilir, söylediklerinin hepsini demiş olabilirim, hatta sizi cezalandırmak için daha fazlasını da yapmış, muhtaç olduğum o ilgiyi üzerime çekmek için sizi anlamamış, hoş görmemiş, tatsızlıklarımızı gözümde büyük görmüş olabilirim. Hepsi kabulüm hepsi benim ama aynı zamanda ben bize yaşattığın, şikayet ettiğim o her şeye rağmen dik duruşuna, bize öğrettiği değerlere sahip çıkan, her zaman hayranı olduğum o adamın oğluyum baba. Öyle de kalmak istiyorum."

"Aynı şey değil evlat, kimi kandırıyorsun sen. Görmüyor muyum? Ölmek ister gibisin, oradan oraya koşuşturuyorsun bir yuva kurdun ama sanki yuvandan kaçmak ister gibisin. Görmüyor musun kızın sana bakışını. Göz bebekleri titriyor sana bakarken, o bakıştaki kaybetme korkusunu en iyi ben tanırım oğul ve korku insana her şeyi yaptırır. Annenle bize bak dağıldık işte . Sana sordum evlat, bu kızla evlenirken emin misin diye sordum. Bu sorunluluğa girebilecek misin diye sordum? Sonunuz bizim gibi olmasın diye sordum?"

"Baba ne var bizim halimizde, çok yanlış düşünüyorsun, biz senle annem gibi değiliz, mutluyuz biz. İkimiz de mesleklerimizin gereğini yapıyoruz. Sandığının aksine Sevgi çok hoş görülü, anlayışlı ve bir o kadarda güçlü bir kadın, yokluğumda evladıma hem ana hem baba olur. Çünkü benim yolumun bizim yolumuzun bunu gerektirdiğini bilir. Onu ilk gördüğümde dedim bundan yar olur, yuva olur, evladıma hem ana hem baba olur diye. Biz bu yola bunları bile isteye beraber çıktık. Bir gün bu kapıdan gidip dönmeme ihtimalimi bile bile evlendik. Şimdi sanki mesleğimin gerekliliklerini yeni duyuyormuşsunuz gibi bu görev sana uygun değil deyip olay çıkarıyorsunuz. Sevgi üzgün evet çünkü görevin zamanı hiç beklenmedikti. Şaşkınız, o kadar. Olan sadece bu, annem de sende çok abarttınız . Yeni bir şey değil!"

"Konuyu değiştirme! Ben ne yapmaya çalıştığının gayet farkındayım. Sen o kızın ölümünü unutamadın! Hala kendini suçluyorsun. Görevden göreve koşup kendince kendini cezalandırıyorsun . Tamam kendin ne bok yersen ye ama o içerdeki kimsesiz kıza daha fazla eziyet etme! Yazık lan kıza , senden ve evladından başka kimsesi yok o kızın. Kız seninle evlendi diye seni sevdi diye her derdini çekmek zorunda mı? Ha zorunda mı! Ulan kızına bile o kızın adını verdin. "

"Asıl sen konuyu dönüp dolaştırıp da aynı yere getirme! Birlikte koyduk baba biz kızımızın adını! Hatta ilk Sevgi teklif etti adının güneş koyalım diye."

"Hasbin Allah! Daha kötü ya ! Kız seni mutlu etmek için daha ne yapsın ha daha

ne yapsın! O teklif etti sen de mütevazılığını takdir edip teşekkür edeceğine, sazanlık edip gidip kızın adını Güneş diye kaydettirdin. Lan kız senin için her şeye razı be. Bir şey isteyeceksin diye ağzının içine bakıyor. O kız sana gideceğim dediğinde gitme de demez , o ismi koyma da demez. Yapma Uraz artık yavaşla be oğlum artık toparlan."

"Biz böyle mutluyuz baba. Oradan bakınca size nasıl gözüktüğü umurumda değil yalnızca şunu bil, ömrüm onların, kızım ve karım için ölürüm ben."

"İşte orada yanlışsın evlat ki benim ne kadar doğru yerden baktığımı da her halinle ispatlıyorsun. O uğruna ölürüm denilen şeyin adı sevgi değil , boş safsata. İnsan sevdiği için ölmez insan sevdikleri için yaşar! Bu bok çukuru gibi kahır yükü dünyada sevdikleri hatırına yaşar. O yüzden baban olarak son sözüm onlar için kendine iyi bak! O ömür , o beden yalnız sana ait değil . Senin Güneş'in babasının da Sevgi'nin kocasının da hayatını tehlikeye atmaya hakkın yok!"

Reha, oğluna üzerine basa basa yıllardır içinde biriktirdiklerini söylemişti. Daha fazla söylenmekte geç kalınmaması gereken cümlelerdi bunlar. Oğlunun ekip arkadaşını kaybettikten sonra yıkılışını, kendine güvenini yitirişini pişmanlıklarının acısını onunla birlikte yaşamıştı. Bilirdi ki bu meslekte verdikleri her bir kayıp kalpte telafisi olmayan bir yara açardı ve kalpteki her bir yara da damarlardan akan kana bulaşan tükenmek bilmez bir intikam hırsına dönüşürdü.

Düşman nitekim tarihler boyu olduğu gibi varlığını sürdürecek , düşmanla mücadele nice yiğitler şahadete erecek ve sırt sırta mücadele ettikleri mesai arkadaşlarını yitirmenin yaktığı intikam ateşi geride kalanların kalpleri durmadıkça da son bulmayacaktı.

Üstelik Uraz sadece mesai arkadaşını yitirmemişti, kendi elleriyle yetiştirdiği öğrencisini yitirmişti. Adını andığında gözlerinin içine gök yüzünü sığdırdığı aşkını yitirmişti. Oğlu itiraf etmese de Reha'nın oğluna baktığında gördükleri, Uraz'ın yitirdiklerini anlaması için kendine yeterdi.

Babasının söylediği her bir sözün doğru olduğumu bile bile inkar etmeye devam etti Uraz. Sonunda her zaman yaptığı gibi konuyu değiştirmekte çareyi buldu.

Sağ cebinden çıkardığı sigara paketi ile çakmağı masaya koydu ve babasının tepkisini ölçmek için başını kaldırmadan kaşının altından babasına usulca baktı. Tabi ki beklediği tepki gecikmemişti.

"Lan sen sigaraya mı başladın? Yetmezmiş gibi bir de babanın yanında mı içeceksin!!!"

"O değil de baba Şu Ahmet ne olacak sen ondan haber ver."

Aksırıp sesini düzeltti Reha ve oğlunun konuyu değiştiriyor oluşuna karşı gelmedi, gece boyu gözüne uyku girmemişti zaten. Belkıs'ına aşık olduğunda gencecik kızdı Belkıs. İkisi de birbirinde açmıştı gözlerini. Şimdi o aşık olduğu ama bir türlü adam gibi sevemediği kadını bir başkasıyla nişanlanmış görmeye nasıl katlanabilirdi ki...

"O değil de zamanında talebesinin biri üstadına rüyasında gördüğünü anlatmış, rüyasında gördüğüne göre yeryüzündeki tüm bitkiler Allah'a secde ederlerken bu namussuz tütün Allah'a secde etmiyormuş . Üstad da tiryakisi bu meretin, sevenleri de istiyorlar ki üstatları sigarayı bıraksın . Üstat ne demiş peki kendisine anlatılan bu rüyaya karşılık bildin mi?"

Uraz babasının bahsettiği anıyı da anının sahibi üstadı biliyor ama bilmezden gelmeyi seçerek;

"Yoo, ne demiş?" ,diye sordu babasına.

"'Getirin kafiri o vakit, yakalım.' demiş!"

"Yakalım o vakit.", dedi Uraz babası da kendi gibi efkarlanmıştı. Bir dal kafiri babasına uzattı, elindeki çakmağı çakarak babasının dudakları arasında tutuşturuluşunu izledi kafirin. Sonra bir dal da kendi dudakları arasına aldı. Yaktı kafirini tek seferde.

"Ne kadar zamandır?" , diye sordu Reha oğluna.

"Bir hafta oldu içmeye başlayalı." , dedi Uraz.

"Demek bir haftadır haberdarsın annenin nişanlısından." , dedi Reha anlamıştı.

Kanı canı oğluydu karşısındaki, hayatında tek bir tiryakiliğini görmediği bu adam sadece tek sebepten cebine paket koyardı. Sevdiklerini kaybettiğinde!!!

Dudaklarından savurduğu dumanın havada dağılışını izlerken babasına;

"Şimdi ne yapacağız?" , diye sordu.

"Hiç... "

"Göz göre göre kabul mu edeceğiz o adamı."

"Ne yapmamı bekliyorsun. Kaç yaşında kadın."

"Ben razı değilim, tekrar konuşacağım. Sen de hala anneme aşıksın. Ne bu böyle , hem nedir senin bunu bu kadar çabuk kabullenişin."

"Ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevmek zorunda mı? Hem sevmek sevdiğini mutlu görmektir. Onunla mutlu olacaksa ne diyebiliriz ki! "

"Yani pes baba! Şu olgunluğu annemle evliyken gösterseydin vallahi bu günleri yaşamayacaktık!"

"Ben bir tek annenin yanında çocuktum Uraz. Nazım ona geçiyordu oğlum. Onca askerin, onca rütbelinin yanında hep bir resmi hep bir görevli ne bileyim işte ben bir tek annenin yöresindeyken sadece Reha'ydım. Sanırım benim sorunum sınırları zorlamak oldu. Haklıydı kadın, ben de onun yerinde olsam bana katlanamazdım."

"Keşke Aras da bu itirafı duysaydı."

"Lan sus , şurada ağız tadıyla dertleştirmedin bir be.... Aras duysa her bir hecesiyle dalga geçerdi. Kafam kaldırmıyor o yeni yetme yerden bitme veledin esprilerini. Evlat olmasa ..."

Babasının cümlesini devamını bildiği için birlikte tamamlamışları eş zamanlı olarak.

".... Bilirdim yapacağımı!"

Belkıs oğluyla konuşmak için bahçeye geldiğinde Reha ile aralarında geçen diyaloglara kulak misafiri olmuş ama duymazlıktan gelmişti.

"Uraz oğlum , beni Kuğulu Parka götürür müsün?"

Reha ve Uraz Belkıs'ı fark ettiklerinde ikisi de öğretmenine yakalanmış talebeler gibi sigaraları bitmemesine rağmen panikle söndürüvermiştiler.

Belkıs ellerindeki sigaraları da görmezden gelmişti.

"Hayırdır anne bu saatte Kuğulu Park da ne işimiz var ?"

"Ahmet ağabeyinle sözleştik orada buluşacağız."

"Sanırsın elli beş değil on beş yaşında park köşelerinde sevgilisiyle buluşmak için randevulaşıyor. "

Reha sitem dolu kelimeleri alaylı bir şekilde sıralarken Belkıs kendisini yok sayarak devam etti.

"Uraz ben dışardayım oradan da hava alanına geçeceğiz Antalya' ya dönüyoruz. Malum sen de göreve başlayacakmışsın burada daha fazla kalmamızın bir anlamı yok."

"O ne demek anne ya! Burası senin de evin Sevgi de senin evladın."

"Öyle tabi Sevgi benim en hayırlı evladım ama yolcu da yolunda gerek ben hep beraber oluruz hep birlikte vakit geçiririz diye düşünmüştüm. Kısmet değilmiş."

Uraz oflaya oflaya oturduğu yerden kalktığı sırada

"Uraz oğlum ben de taksi çağıracağım ilk uçakla İzmir' e dönüyorum."

"Baba sen de mi ya!"

"Taş yerinde ağırdır. İzmir de lafımızı dinleyenimiz çok. Burada kimseye kendimizi dinletemedik. "

"Yetti ama artık, sitemlerinizi de toplayın bakın başınızın çaresine ... Gidiyorum ben!"

Uraz Fehmi Babasıyla buluşmak üzere garaja gittiğinde Sevgi de öğretmenliğini yaptığı okula gitmek üzere arabasına biniyordu. Uraz Sevgi'nin şoför camını işaret parmağının eklemiyle tıkırdattığında Sevgi arabasının vitesini parka alıp arabadan indi.

"Okul' a geç kaldım, annemle babamla özel konuşuyorsunuzdur diye rahatsız etmek istemediğimden gideceğimi söyleyemedim sana..."

Uraz Sevgi 'nin bocalayışını görünce uzun kollarını Sevgi'nin bedenine dolayıp Sevgi'yi göğsüne bastırdı. Uzun gece karası saçlarını okşadı ellerinin arasına aldığı apaydınlık yüzün alnına busesini kondurup Sevgi'nin varlığını onurlandırdı."

"Ben sana ne yaptım böyle Sevgi. Daha iyi bir hayatı hak ediyorken ben seni oradan oraya sürükledim, kızımızla günlerce yalnız bıraktım. Ben senin hakkını nasıl öderim Sevgi! Affetme beni istersen ama ben 'hayır' diyemem Fehmi Babaya, onu da arkadaşlarımı da yarı yolda bırakamam ben. Yemin ettim güzelim . Bu yolda yılmadan tükenmeden yürümeye ant içtim. Keşke ..."

"Uraz sus. Asıl ben senin hakkını ödeyemem. Sen bana kimsesizliğimi unutturdun aile oldun. Güneş de ben de senin gibi birine sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Bben sadece bu kez daha uzun kalırsın sanmıştım."

"Öyleydi ama biliyorsun işte bizde beklenmedik durumlar olabiliyor."

"Biliyorum. Sen iyi ol da hep birlikte başka zaman yine plan yaparız."

"Benim gibi bir adama aile olduğun için ben de çok şanslıyım Sevgi."

Sevgi Uraz'ın karalarına bakarken duygulu bir tebessüm oturtmuştu yüzüne. Uraz'ın yüzünü tutan ellerinin üzerine ellerini koyup, okşadı.

"Uraz gitmem lazım, geç kalıyorum derse."

"Tamam."

Arabasına akladı Uraz , Sevgi'nin peşi sıra garajdan arabasıyla çıktı. Fehmi Babasıyla görüşmeye giderken hala görevi kabul edip etmemekte kararlı değildi. İçinde bir sıkıntı vardı. Bu kez farklı hissediyordu. Şimdiye kadar ki görevlerinden önce hiç kimsenin kendisine bu seferki gibi tepkiler göstermeyişiydi sebebi belki de. Ne değişmişti de ailesi, Sevgi de dahil bu kez kendisine sitem ediyorlardı. En son ki görev süresi uzun sürdüğü için miydi?

...

Sonunda Fehmi Müdür'ün odasının önündeydi Uraz. Kapıyı tıklamasına karşılık Fehmi Müdürünün onayını işittiğinde , aldığı müsaadeyle zaman kaybetmeden önünde beklediği kapıyı açıp odaya girdi.

Fehmi masasının üzerindeki evraklara gömdüğü kafasını daldığı yerden kaldırdığı anda Uraz'la göz göze geldiler.

"Ooo Uraz erkencisin, daha akşama kadar vaktin var cevap vermek için, iyice düşündün mü?"

"Yok daha karar vermedim müdürüm, bu kez son ana kadar düşüneceğim. Buraya seni özlediğim için geldim."

"Gel gel , zamanlaman mükemmel. "

Uraz Müdürünün masası önündeki koltuğa oturdu.

"Hayırdır Fehmi baba, yoksa bunlar ."

"Evet , bunlar senin uzmanlık alanın. TİM'e yeni katılacakların dosyası. Her birinin tek tek profil analizleri yapıldı, bir ikincisine sen ne dersin?"

" Yok ben almayayım malum hala izin günümdeyim."

"Ben de öyle diyeceğini tahmin etmiştim ama yine de şansımı deneyim dedim."

"Var mı dikkat çeken birileri."

"Yetenekliler var ama hiç biri Ekip Dokuz gibi değil. Senin kurduğun ekip hala buralarda efsane olarak anılmaya devam ediyor."

"Ekibi ben kurmamıştım siz kurmuştunuz müdürüm , ben sadece eğittim."

"Senin analiz ettiğin profillerden seçilen kişilerdi onlar. Yani işin büyük kısmını sen yapmıştın."

" Estağfurullah , ekipten çıkarılmasını istediğimde engel olduğunuz kişiler sayesinde o ekip şimdiler de bile Efsane olarak anılıyor. Yani bir başarı varsa o da sizin sayenizdedir."

Fehmi kahkahalar la gülmüştü.

"İnanılmazsın Uraz , kim derdi ki karşımda mütevazılıktan kıvranan bu adamın bir zamanlar kibri yüzünden burnu sürtsün diye lise talebelerine öğretmen olarak sürüldüğünü."

Uraz'ın burnunun direği sızladı. Keşke yıllar önce de bu günkü kadar olgun olabilseydi, keşke o okula sürgün edilmeseydi, keşke Güneş'le hiç tanışmasaydı .

O zaman Güneş'i hayatta olur muydu?

 

-> :( İkinci Bölüm Sonu...

 

 

 

Loading...
0%