Yeni Üyelik
24.
Bölüm

22. Bölüm

@demirkalem

"Hala odasına gelmedi. Ne haltlar dönüyor ki odalarımızın olduğu kat dışındaki yerlere erişimlerimiz yasaklandı. Güneş'e bir şey oldu besbelli, kimseye de ulaşamıyoruz ki soralım, kartların asansör erişimi kapalı. Sadece cuma akşamları kapılar kapatılacaktı hani. Neden bu akşam da kapatıldı. "

Bir saattir aynı şeyleri söyleyip odalarının olduğu kattaki koridorda volta atıyordu Alper. Betül artık söylediği hiç bir sözün Alper'i yatıştırmayacağını anlamış olacak ki kalçasını dayadığı radyatörden güç alarak Alper'i gözleriyle takip etmekle yetiniyordu. Sanki tek endişeli olan kendisiydi.

Koridorda odalarında bulunmak istemeyen diğer acemiler ikişerli üçerli gruplar halinde yer yer duruyorlardı. Bazıları puanları konuşurken bazıları Güneş'e olanları konuşuyordu. Karargâhta eğitime dahil oldukları ilk andan beri zaman zaman bulundukları katlardan ayrılmamaları için kısıtlandıkları olmuştu. Genelde cuma son dersten sonra olan bu prosedür bu hafta erkene alınmıştı.

Betül Alper'in bu bakışını artık tanıyordu.

"Neden bana böyle bakıyorsun ki şimdi?"

"Kimlik okuyucuların tarama sistemini mi hacklesek.."

"Oha saçmalama Alper! Başımıza iş açmaktan başka bir şeye yaramaz bu çılgın fikrin. Güneş tam anlamıyla kendini toparlayamamıştı, vücudu içinde bulunduğumuz şartlara yenik düşmüş olmalı. Onun için endişelen sadece senmişsin gibi davranmayı da kes. Revirde kalması gerekiyor ki şu anda odasında değil. Hem burada geçirdiğimiz süre zarfında gördüğümüz yerler bile ne kadar donanımlı bir yerde olduğumuzu anlamama yetti. Güneş'in neyi varsa, bence en iyi koşullarla kontrol altındadır diye düşünüyorum."

"Tüm bunları bende biliyorum ama bilmek kaygılanmama engel değil. Bir anda, gözlerimizin önünde çuval gibi yığıldı kız Uraz'ın kollarına."

"Uraz?" , soru sorar gibi yineledi Betül. Kıdemlerine varlıkların da ya da yokluklarında yalnızca isimleriyle hitap ettiğini şimdiye kadar hiç duymamıştı. Alper hala deli dana gibi olduğu yerde git gel yaparken Betül sorduğu soruyla dikkati üzerine çekmeyi başardı.

"Seni bu hale getiren çuval gibi yığılması mı, Uraz Kıdemlimizin kollarına yığılması mı?"

Duraksadı Alper, Betül'ün gözlerine baktı. Betül ehemmiyetsizce devam etti sözlerine.

"Söz konusu Güneş olunca bambaşka bir adam olduğunun farkında mısın? O eğlenceli gamsız adam mısın sen, yoksa Edip'e gözdağı veren kıdemlilerine ismiyle hitap eden kindar biri misin? Hangisisin sen?"

"Büyük saçmalıyorsun, şurada geçirdiğimiz sürede bu kadar dip dibeyken az çok tanımış olmalıydın beni. Ama evet doğru, söz konusu Güneş'se çok korumacıyım."

"Güneş'in senin tarafından korunmaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum Alper. Üzgünüm ama bu tavırların takıntılı biri gibi gözükmeni ..."

"Betül yavaş gel. Haddini aşıyorsun."

"Şimdi de benimle arana mesafe mi koyacaksın. Hani ekiptik biz. Sadece duymak istediklerini söylediğimde mi ekip olacağız. "

Betül'ün sert çıkışından sonra Alper yönünü aksi tarafa çevirip koridorun sonunda halka halinde duran grubun olduğu yere doğru ilerledi. Atalay, Metin, Edip , Berk, Hande beşlisinin yanına vardığında kalabalığı yarıp hedefinin dibine girdi Alper.

"Gelsene sen bir?"

"Oooo, Alper sen hayırdır.", dedi Berk. Hemen yanında Edip'e sıktığı dişleri arasından fısıldayan Alper'e diklenerek. Alper ise gözlerini Edip'ten ayırmadan Berk'e cevap verdi.

"Sen sahibinin izni olmadan havlar mıydın ya Berk."

İşittiği sözlere iade için yumruk yaptığı sağ elini Alper'in yüzüne indirmek için hareketlenirken, Alper'i haklı çıkarak bir tutum sergiledi Edip. Elini havaya kaldırarak Berk'e durmasını ima etti. O saniyelerde Betül çoktan fark ettiği hareketliliğin yanına varmıştı bile.

"Gelir misin, diyecektin sanırım ha?", dedi Edip.

"Ulan!", deyip Edip'in yakasından tuttuğunda, aynı boyda olmalarına rağmen şu anki duruşlarında Alper Edip'ten daha uzun gibi duruyordu. Gruptaki diğer erkekler Edip'in izni olmadığından olaya dahil olmazlarken Hande ile Betül eş zamanlı olarak hareketlenmişlerdi. Betül, Alper'in kolundan sakinleşmesi için tutmaya çalışırken Hande de Alper'le Edip'in omuzlarından tutup birbirlerinden ayırmaya çalışıyordu. Eş zamanda ikilinin dudaklarından 'Karışmayın!' sesi duyulduğunda istemsizce Betül ile Hande de kendilerini çekmek zorunda kalıp göz göze geldiler.

Betül, Hande'nin Edip'e karşı hoşlantı ötesinde duygular beslediğinden o saniyelerde emin olurken kendini de sorgulamayı ihmal etmedi. Hande de Alper'e olan ilgisini anlamış mıydı? Dayanamayıp sert tutuğu sesiyle koridoru inleterek odasına doğru hareketlendi Betül.

"Ne haliniz varsa görün be!"

Saniyelik bakışları Betül'e kayıp tekrar Edip'e döndü Alper'in. Betül haklıydı, söz konusu Güneş olunca kendini bambaşka biri gibi hissediyordu Alper. Derin bir nefes aldı, Edip'in yakasından elini çekti, sakin bir tonla başlayıp sona doğru çenesini sıkarak tısladı Edip'e.

"Konuşmalıyız! Yalnız ve derhal."

Edip etrafındaki dostlarının gözlerine sırayla bakarak gitmeleri için kafa işareti yaptı. Yalnız kaldıklarında ise doğası gereği yaptığı gıcıklıklarla Alper'i kışkırtmaya devam etti.

"Söylesene ne oldu o salon beyefendisi kibarcığa da böyle yükseldi. Aaaa dur tahmin edeyim, ama tahmin etmeye gerek yok, çok net bildiğim bir şey. Söz konusu yine Güneş?"

"Laga luganın sırası mı? Poligon sahasında yaşananlardan sonra, arkadaşı gözleri önünde yere yığılmış biri sence nasıl sakin kalabilir."

"Haaa, arkadaşsınız sadece yani? Çok da belli olmuyor ama."

"Ulan..."

"Dur dur, sakin. "

"Ne sakin olacağım lan, adam gibi soru sorup adam gibi, vereceğin cevabı duymaya geldim. Sen götürdün ilk revire, nesi var, ne biliyorsan yormadan söyle."

"Adam gibisi kalsın, insan gibi sorsan da cevap verirdim."

Alper'in sinir başının tepesini kavuruyordu da kendini sırf duymayı beklediği cevap için zar zor zapt ediyordu.

"Bünyesi oldukça zayıf, bedeni yoğun tempoya dayanamamış diye biliyorum. Fazlasını öğrenme zamanım olmadan Nur Kıdemli beni revirden postaladı."

"Başka ... başka bir şeyi yok yani?"

"Varsa da ben bilmiyorum. Arkadaşı olarak sen söyle, başka bir şeyi var mı? Sonrasında görüşen de sizdiniz."

"O ne demek lan? Neyi ima ediyorsan yekten söyle!"

"Güneş'i ne kadardır tanıyorsun, ne zamandan beri yemek seçiyor."

Duraksadı Edip, aynı anda Alper'in kaşları çatıldı.

"Yani , vejetaryen değil gibi ben yemek seç..." diye kendini toparlayarak sualini değiştirdi Edip.

"Tek sorun beslenmesi mi? Neden takıldın buna bu kadar?"

"Hadi ama Alper, vücudundan düzenli spor yaptığın belli. Beslenmenin insan bedeni için önemini bilmiyor değilsin. Dağın görünen kısmında bile bedeni şimdiden bu kadar zayıf düştüyse, bildiğin bir hastalığı da yoksa ki olsa en başında aramıza alınmazdı, bundan sonrası için devam edemeyecektir. Ekipteki diğer kadınların fiziğini görmüyor musun? Kısa zamanda bile kas oranlarını arttırdılar. Güneş onların oldukça gerisinde kalıyor, odaklanmakta bile zorlandığını düşünüyorum. Sabahları ne zaman karşılaşsak, gözlerinin altı çökük görünüyor. Geceleri düzenli uyuduğundan bile emin değilim."

Alper kendini daha da kötü hissetmişti. Güneş geceleri yerini mi yadırgıyordu, geldiklerinden beri düzgün uyuyamıyor muydu bunu da mı fark edememişti. Edip haklıydı belki de, kendini arkadaştan bile saymaması gerekti.

"Aramızdan ayrılacakmış gibi konuşuyorsun, bir şey biliyorsan söyle?"

"Bu şekilde devam edemez, çok yüksel bir ihtimal iyileşse bile devam edemeyebilir gibi?"

"Yanılıyorsun, o sandığından da güçlü ve devam edecek. Aramıza geri döndüğünde bende bir arkadaş olarak onun içinden elimden gelenden fazlasını yapacağım."

Güldü Edip. Alper'in Güneş'e aşık olduğunu düşünüyordu ve bu durumdan hiç hoşlanmıyordu.

"Öyle yap tabi, kadim dostusun.", dedi alayla Edip ve odasına doğru yola koyuldu. Koridor sessizleşince Alper de odasına gitme vakti geldiğini anlamıştı.

Aynı dakikalarda toplantı odasındaki gerginlik, sonrasında da kıdemliler arasında sürmeye devam ediyordu.

"Ne , ne neee... Ne var Yavuz!" dedi Tuğçe. Yavuz'la odalarının olduğu kata inmek için aynı asansörü kullanmak gibi bir hatayı nasıl yaptığını düşünerek.

"Beş dakika be, beş dakika daha sabredemedin. Fehmi Müdür susturmasaydı daha ne yumurtlayacaktın."

"Hah! Kendini akıllı sanan şapşal. Vücudunu geliştirmekten başının içi de kas yığını olmuş senin belli. Aptal mısın sen? Fehmi müdür ne diye bizim kalmamızı istedi sanıyorsun. Her şeyden bal gibi de haberdardı."

"Sende o hesap sormadan itiraf edersem daha az ceza alırım diye mi düşündün, seni gidi zeki seni."

"Zekamı tartışmayacağız şimdi değil mi? Akay serisine yaptığım katkıları bir kenara koy, geliştirdiğim zırhların ne kadar ergonomik olduğunu katıldığın operasyonlardan dönen sağlam götün bile farkında, o omzunun üstünde tuttuğun kas dolu başının aksine!"

"Nefes al Tuğçe nefes al, senin bilip de benim bilmediğim bir şey kalmadı sayende. Israrla övdüğün o kaslar senin çene kasların kadar talimli değildirler emin ol."

Tuğçe gözlerini belertip, baştan aşağı Yavuz'u süzdü ve duran asansörden kendini dışarı atarcasına çıktı. Odasına doğru büyük adımlar atarken gerisinde bıraktığı Yavuz'a kızaran yüzüyle son sitemlerini etti.

"Ne emin olacağım ben senin kaslarından be! Talimliymiş çenem! Lafa bak lafa. Kas kafalı!..."

"Te Allah'ım ya!" Mırıldandı Yavuz, zira Tuğçe'nin daha ne kadar uzatacağı belli olmazdı. Sınır ötesi operasyonlarda bile daha huzurlu olduğunu düşündüren oldukça stresli bir dönemden geçiyor gibi hissediyordu. Koridorda oda kapısının önüne vardı varacakken hemen yan tarafında açılan kapı sesiyle duraksadı Yavuz. Aynı anda koridora çıkan Uraz'la göz göze geldiler.

"Hayırdır, nereye bu saatte."

"Revire. Git, bunu da Fehmi müdürüne yetiştir."

"Ne diyorsun lan sen, hem suçlusun hem güçlü. Atarın kime oğlum senin! Nereye gideceksen de siktir git, bundan sonra soranı da siksinler."

Öfkeyle odasına daldı Yavuz, sertçe kapanan oda kapısının sesi tüm koridoru inletmişti. Uraz, Yavuz'a içerlemişti. İzin çıkmasa da Fehmi müdürüne ulaşmadan sorunu çözebilirlerdi ama o bunun yerine Fehmi Müdürüne yetiştirmeyi seçmişti. Tamam, o da Güneş'e haksızlık ettiğinin farkındaydı ama daha fazla bünyesine ağır eğitimlerle uğraşmadan bir an önce ait olduğu yere gitsin istiyordu. Mutlak sonuç gerçekleşecekti, planı tersine dönüp Güneş'e ekstra puan kazandırmış olmak sonucu geciktirmişti sadece. Dahası aklında Güneş'e dair yeni soru işaretleri oluşturmuştu. Silah sistemleri tasarım mühendisinin bile o kadar kısa sürede hiç görmediği bir silahın mekanizmasını tek seferde doğru şekilde toplaması mümkün değildi. Gece boyunca internette Güneş'i geçici evlat edinen aileyi araştırmıştı. Kazanın olduğu tarihteki gazete kupürlerine bile bakmıştı ama yerel gazetede küçücük bir üçüncü sayfa haberi dışında bir şey görmemişti. Yakında dönmesi beklenen Mete'yi bile aramış istihbaratta kazaya dair bir bilgi olup olmadığını sordurmuştu. Akabinde ise Mete, olay için gece vakti araştırılacak ciddiyette bir sonuç elde edilmediğini, basit bir adli vaka olduğunu iletmişti. Güneş'i sebebini bilmediği bir duygudan ötürü bir şekilde takıntı haline getirmiş olmalıydı. Tabi bunda İsminin üstündeki gizlilik kararı da etkendi. Neydi bu kızı özel kılan, neydi bu kızı burada devam edeceğine inandıran şey?

Tüm bu düşünceler silsilesinde revir kapısını bulduğunda odanın içindeki hareketliliği duymaması imkansız kalırdı. Kapıyı tıkladı önce ama cevap dahi alamadan içgüdüsel bir refleksle kendini revir odasında buldu.

Nur ve yanında bir kaç görevli arkadaşları Güneş'i soymuşlar soğuk kompleks yapıyorlardı. Nur bir yandan da telefonla görüşüyordu. Odadaki varlığıyla kesişince Nur, üzerine doğru seri adımlarla gelip kendisiyle birlikte odadan dışarı çıktılar.

"Evet, ateşi düşüremiyoruz, bir saat öncesine kadar her şey seyrindeydi, bir anda oldu ve rutin müdahalenin üzerine çıkmamız gerekebilir. Ben, ben travmaya bağlı olduğunu düşünüyorum. "

Nur'un telefonda birine, rapor verir gibi hararetli konuşuyor olması, doğal haline aykırı gözüküyordu. Sayısızca olayın içinde Nur'un performansına şahit olmuştu Uraz, ama Nur'u bu denli hararetli ilk kez görüşüydü.

"Tamam nasıl uygun görürseniz.", deyip kapattı analog telefonu Nur. Uraz daha fazla bekleyemedi.

"Nur neler oluyor. Travmaya bağlı dedin."

"Sonra Uraz."

"Nur Güneş'e ne oluyor."

"Tekrar ateşi nüksetti, sebepsiz. bilinci de ilk getirdiğin halinden daha kötü durumda. Henüz erken ama uzun süreli bilinç kaybı bile olabilir gibi. Ateşi düşürüyoruz kısa süre sonra tekrar nüksediyor ben... Ben detaylı tarama için izin istedim."

"İizin mi, ne izni, kimden anlamadım?"

"Yani yeni teknoloji cihazlar için Uraz, öf anla işte vaktim yok müsaadenle.", dedi panik halde Nur ve ardından revir odasına tekrar döndü. Bu gün yüzüne sertçe kapanan ikinci kapıydı. olduğu yerde kaldı önce, karargahta ARGE sadece savunma ve silah sanayinin dışında tıbbi cihazlar mı geliştiriyorlardı. Uraz'a da doğrulatamazdı, yaptığı atarın üzerine ona sormasına gururu elvermezdi malum. El mahkum sessizce tekrar odasına dönmek üzere yola koyuldu. koridorda ilerlerken Fırat'la karşılaştı. Hararetli bir telefon görüşmesi yapıyor gibi görünüyordu. Kendisini fark etmesiyle görüşmeyi sonlandırması bir oldu. Yanına yaklaştığında ise birbirlerine selam verdiler.

"Hayırdır Fırat gece gece."

"Ya hayır, toplantıya katılamayınca müdür bizzat telefondan rapor istedi."

Uraz'ın aslında sorduğu bu departmanda bu saatte ne işi olduğuydu ama o nedense telefon görüşmesi hakkında cevap verdi. Bu durumun garipliğini kendi de fark etmiş olacak ki tekrar açıklama yapma gereği duydu.

"Uraz kıdemlim, malum sizin kadar tecrübeli sayılmayız. Hava değişiminin etkisini kolay kolay atamadım üzerimden, sanırım üşütüyorum, vakit kaybetmeden kontrol ettirmekte fayda var diye düşündüm."

"Anladım geçmiş olsun."

"Sağ olun Kıdemlim."

---

Gergin bir gece yerini yeni bir günün sabahına bıraktı. Uraz, her zamanki gibi güne erken başlarken, günlük rutini olan maraton koşusu yerine bu sabah yüzmeyi tercih etti. Derinliği iki buçuk metre, uzunluğu yirmi beş metre olan olimpik havuzda, klorlu suya sanki hasmıymış gibi sert kulaçlar atarken, seri bir şekilde havuzu turluyordu. Nefes sirkülasyonunu, eşit aralıklarla sol koluyla kulaç atarken başını agresifçe sağ omzuna doğru çevirip havayı soluduğunda, yine aynı agresiflikle havuza döndürdüğü başını, klorlu suda kabarcıklar oluşturarak ciğerlerindeki havayı boşaltırken aklında, hala dün yaşananlar vardı ve tabi ki Güneş Şenel! Ne demişti Fehmi müdürü Güneş için?

"... Sebebini sadece üst düzeylerin bildiği bir nedenle Güneş Şenel'i ekibe dahil etmem için elimden geleni yapmamı istediler benden ve açıkçası adaylar içerisinden sadece Güneş Şenel'le bizzat görüştüğümü bilmenizi ve bu odada söyleyeceklerimin yine bu adada kalmasını istiyorum. Güneş'e açık çek verdim ama o kız ısrarla sahada yer alacak eğitime dahil olursa daveti kabul edeceğini söyledi..."

Güneş'in profil analizi ve yetenekleri saha görevi için oldukça fazlaydı. ARGE ve teşkilat içinde pek ala başarı sağlayabilecekken aktif saha eğitimleri için ısrarcı olmak istemesinin sebebi neydi?

Akay serisine ait tasarımı nasıl tek seferde toplayabilmişti?

Fehmi Müdürün haftalık toplantı tarihini öne aldırmaya sebep olan Güneş Şenel'e dair tüm bu gizemin sebebi neydi?

Son kulacını atıp suyun içinde ters dönüp bir sonraki tur için havuz duvarından mesafe alacakken ani bir karar ile yeni bir tura başlamaktan vazgeçip, havuz çıkış merdivenine yöneldi. Kolundaki kronometreye baktığında yarım saati aşkındır yüzdüğünü fark edip doğru bir karar verdiğine kanaat getirdi. Zira aklındakiler sebebiyle ne kadar süredir yüzdüğünün farkında değildi. Bedenini tamamen sudan çıkarıp zemine diğer ayağını da bastığında gözlüğü ile bonesini tek eliyle başından geriye sıyırarak tek hamleyle çıkardı Uraz. Yüzme sonrası birkaç esneme hareketi yapıp , kapalı havuza ait duş alanlarına doğru adımlarken bedeni üzerindeki havuz suyundan arta kalan damlalar, kaslarının üzerinde arsızca yol çizerek zeminle buluşuyorlardı. Duşluğa girip perdesini çeker çekmez üzerinde kalan tek parça mayoyu da çıkarıp ünitedeki askılığa astı Uraz. Bu seferde Güneş'le havuz duş alanında karşılaştıkları gün konuştukları sıralandı ardarda aklında.

 ***

"Ne yaparsanız yapın asla ama asla yıldıramayacaksınız, yılmayacağım. Siz istemesiniz de buraya ait olduğumu düşünen, burada olmamı isteyenler var ve ben bu yüzden buradayım. Nihayetinde beni buraya ait gören, o otoriteye boyun eğmek zorunda olanları da keyifle seyretme şansını elde etmişken her bir anının kıymetini bileceğimden şüpheniz olmasın. Geçmişte bana edilen nasihatleri kulak ardı etmemekle iyi yapmış mıyım Uraz kıdemlim."

"Sen! Sen buradaki eğitimleri geçsen dahi ben istemediğim sürece hiç bir operasyona dahil olamazsın. O güvendiğin otorite seni burada tutabilir ama ben istemediğim sürece benim adımın geçtiği hiç bir görevde tutamaz. Hani olurda gaza gelip az evvel sayıkladıkların gibi burada kalmayı başarabilirsen sonrasında olacakları da bil diye söylüyorum. Ben müsaade etmedikçe kalıp göreceğin yer eğitim sahasından bir adım ötesi olmayacak. Şimdi birlikte duş alacaksak eğer, tenime değen rahatsız edici tişörtünü üzerinden çıkarmalısın. Çünkü ben duşun çıplakken keyif verdiğini düşünüyorum."

***

Sistemde profil bilgilerinin üzerindeki gizliliği sağlayan o otorite sayesinde kendisine dikleniyordu Güneş. Peki o otoritenin Güneş üzerindeki ısrarlarının sebebi neydi?

Neden Neden Neden?

Duştan sonra kahvaltı sonrası ders katılımı için, lacivert tişört ve eşofman altını giydi. Yanık teni hem koyu hem açık renk giysilerle uyum gösteriyordu. Laciverti de en az o çok sevdiği açık renk giysileri kadar iyi taşıyordu bedeni.

Yemekhaneye vardığında ellerine tabldotu alanlar yavaş yavaş masalardaki yerine doğru ilerliyordu. İçine saran huzursuzluk iştahsızlığına sebep olsa da günlük tüketmesi gereken kaloriyi almak için tabldotunu eline aldı ve kıdemlilerin olduğu masaya doğru ilerledi. Yavuz'la yan yana oturmamaya özen gösterip masadaki yerini aldı. Nur ve Güneş dışındaki herkes masalarındaki yerlerindeydiler. Kahvaltı faslı devam ederken Uraz masasına vuran gölgeyle oturuşunu doğrulttu, masadaki kıdemli arkadaşlarının bakışlarının olduğu yöne gözlerini devirdiğinde karşısında Alper'i gördü.

"Afiyet olsun Uraz Kıdemlim, rahatsız ediyorum ama Güneş'i merak ettim. Kendisi... "Alper cümlesini tamamlayamadan Uraz mevzunun yine Güneş olmasının verdiği gerginlikle karşısındaki acemiye karşılık verdi.

"Kendisinin ebeveyni misin Alper? Sana ne."

"Uraz kıdemlim biz aynı gemide değil miyiz? Elbette arkadaşımız için endişeleneceğiz."

"Daha ilk gün eğitim süresince duygusal bağ kurmanın yasak olduğunu belirtmiştim. Aynı gemidesiniz ama henüz hiç birinizin buradaki akıbeti belli değil! Daha fazla sinirimi arttırmadan git KAHVALTINI YAP! HADİ!"

Yemek hanede yankılanan yüksek bariton sesle tüm bakışlar Uraz'a döndü. Alper sinirle yerine geçerken, herkes suspus bir şekilde Uraz Kıdemlilerinin dudaklarından çıkma ihtimali olan kelimeleri bekliyordu. Aslında herkes içten içe Güneş'e ne olduğunu merak ediyordular. Kimileri olası benzer bir durum yaşadıklarında kendilerini neyin beklediğini merak ediyorlarken kimileri de gerçekten Güneş'i merak ediyordular.

"Zorlu bir ders sizi bekliyor, kahvaltınızı bitirip ders için hazırlanın!"

Uraz'ın söylemiyle, aynı anda demir tabldotlara vuran çatal bıçak sesleri salonu doldurmuştu. Uraz ise elindeki tahta çatalla iştahsızlığına rağmen zorunlu olarak kendini yemeğe zorluyordu. Evet, canı oldukça sıkkındı. En son bu kadar sıkıldığında Fehmi Müdürü tarafından MGK öğretmeni olarak zorunlu göreve gönderilmişti. Peki şimdi kalbindeki sıkkınlığın sebebi neydi? İlk kez Fehmi müdürünü kızdırıyor değildi ki!

Yemek faslı bitmiş ant şeklindeki dua edilip dağılmıştılar. Uraz yine Yavuz'la göz göze gelmekten kaçınırken Yavuz, Uraz'ın tavrının pek ala farkındaydı. İçinden her bir hareketine la havle çekmeye devam ediyordu.

Amaçsızsa adımlarken kendini yine revir kapısında buldu Uraz kapıyı tıkladı cılız bir sesle onaylandığını işitip kapıyı yavaşça açıp içeri girdi Uraz. Odada Nur'dan başka kimse yoktu. Nur'un saman rengi bir karton koliye eşyalarını yerleştirdiğini gördü. Ardından gözü odada dolaştı tekrar.

"Ne yapıyorsun?" Diye sordu Uraz.

Sesli bir nefes bıraktı odaya Nur. Gözlerini oturması için sandalyeye devirirken kendi de hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Masa üzerindeki cihazı tuşladı ardından da odaya birer sade Türk Kahvesi isteyip çağrısını sonlandırdı.

"Kahve demek! Hem de sade! Mevzu ciddi diyorsun."

"Öyle de demiyorum ama..."

"Aması varsa kahve de sade ise mevzu ciddi demektir."

Az bir vakit geçmesine rağmen kahveleri gelmişti. Kahveleri bırakan personel revir kapısını kapatıp odadan ayrıldıklarında kahveyi ilk tadımlayan Nur oldu.

"Sakince dinlemeni istiyorum.", diyerek diyaloğa ilk başlayanda. Hiç bir duygusunun ortası olmayan adamın kahvesi de her zaman ya bol şekerli ya da sade olurdu ama asla ortası olmazdı.

"Ne bu hazırlık?" Diye uzatmadan sadede gelmesini istedi Nur'dan. İçindeki sıkıntı da Nur'un sakin olmasındaki telkininde boşa değildi. Birazdan her ne işitecekse hoşuna gitmeyeceği şeyler olduğundan emindi.

"Gidiyorum Uraz!"

"Nereye ? Doğuya mı? Ne bu zamansız görev birden bire!"

"Görev için değil. Görev yok."

"Eee ne bu hazırlık o zaman!"

"Müsaade edecek misin anlatayım?"

"Anlat Nur? Dolandırmadan direk anlat!"

"Pekala. Bundan sonra sivil olarak doktorluğa devam edeceğim."

Birden oturduğu yerden fırlarcasına ayağa kalktı Uraz.

"Ne saçmalıyorsun sen! Ne demek sivilde devam etmek. KİMİ KANDIRIYORSUNN SEN!"

"Uraz lütfen sakin.."

"Ne sakini! Ne ... Seninle Mehmet'in intikamını almak için yemin etmedik mi? Ari'yi bulup lime lime etmedikçe durmak yok demedik mi? Sen her şeyden vaz geçersin de Mehmet'ten geçmezsin! Daha dün ... daha dün söylediklerin!"

"Ben sadece doktorum Uraz! Yine yapmam gereken ne ise sivilde yapacağım. Sahaya çıkıp..."

"Sus! Yalan söyleyip günaha girme! Mehmet... Mehmet üzülür. Sen asla bırakmazsın."

Hızla tekrar odayı taradı Uraz.

"Güneş nerede?"

Sustu Nur. Bakışlarını önündeki kahvede sabit tuttu ve ellerini dizinde sabitledi. Beden dilini sessize almak demekti bu. Her ne cevap verecekse bedeniyle aksini söyleme ihtimalini sıfırlayacaktı.

"Ateşini düşüremedik. Müdürümüz bilgisinde sevk edildi."

Alayla nefes bıraktı Uraz.

"Hahh... Onun yüzünden. Ateşini düşüremedin diye mi? KİM LAN BU KIZZZ!"

"Uraz saçmalama! Ne alakası var!"

"Bu kız revire gelene kadar bir sorun yoktu. Dün konuştuk Fehmi müdürle sorun yoktu. Eğer olsaydı dün söylerdi ki Fehmi baba."

"Ani bir karar..."

"Ne ani kararından bahsediyorsun sen. Her zaman kötü bir yalancıydın zaten! Mehmet ona olan aşkını da böyle anlamıştı. Kendini yine ele veriyorsun Nur! Böyle bir karar ya bir hatadan dolayı ani olmak zorundadır ya da haftalar öncesi bildirilmelidir ki resmi işlemler onaylanıp gidebilesin."

Hızla revir odasının kapısına yöneldi Uraz, Nurda yerinde ayaklanıp ilk kez sesini yükseltti.

"Hiç mi hatırım yokta kahveden bir yudum bile almadan bana sırtını dönüp gidiyorsun"

"Hatırı var olmaz olur mu, Sırf Mehmet'in hatırı için daha fazla yalan söylemek zorunda kalmayasın diye gidiyorum" karşılığını verirken bir an bile duraksamadan ve ardına dönmeden odadan kendini dışarı atarcasına çıktı Uraz. Bir kaç metre ilerleyip öfkeyle yumruğunu duvara geçirdi.

"Gittiğin gibi geri döneceksin Güneş Şenel... Beklendiğin yere! Buraya! Cehennemimle tanışmaya!"

Kastığı çenesiyle tısladı dudakları arasından Uraz! Badem gözlerinin gölgeliği kara kaşları çatılırken birbirlerine yakınlaşmıştılar. Sağ kaşının şakağa yakın kısmı şahlanmıştı. Erkeksi yüz hatlarına öfke bile kusursuz duruyordu. Erkeklere has yürüyüşüyle zemine çivi çakarcasına sert vurduğu topukları seri adımlar atarken yumruğunu sıkmaktan baskı altında kalan avuç içlerinin sızısı öfkeden alev almış beynine acı sinyallerini iletemiyordu. Karargahın sağlık departmanına ait koridorda harlandıkça harlanan aleviyle ilerlemeye devam etti.

 

Loading...
0%