Yeni Üyelik
25.
Bölüm

23. Bölüm

@demirkalem

 

"Gittiğin gibi geri döneceksin Güneş Şenel... Beklendiğin yere! Buraya! Cehennemimle tanışmaya!"

Karanlığı ikiye bölen aralık kapıdan sızan dik ve sıcak ışık huzmesi yüzüme vuruyor. Ya karanlığa teslim olacağım ya da karanlığı bile ikiye bölen o kavurucu ışığa. Yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal dedikleri de tam olarak böyle bir şey olmalı. Karanlığı ortadan yaran o aralığa yaklaştıkça burnuma dolan kokudan beni bekleyeni hissedebiliyorum.

Genç kadın, aksak adımlarla aralık kapıdan yansıyan titrek ışığa doğru yaklaştıkça ciğerlerine dolan kirli sıcak havaya daha çok maruz kalıyordu. Elini uzatsa dokunacağı kadar yakınına geldiği kapının aralığından bakıp, siyahı iğne ucu kadar küçülen göz bebeklerine değen yansımalara göz gezdirdi. Soluduğu kirli ve sıcak havanın aynı zamanda karanlığına titrek yansımalar sunan ışık huzmesinin kaynağı olan cehennemi görüyordu. Dumandan kurumuş boğazı, yutkunuşuyla sızım sızım sızlarken, bir cesaret ellerinin ayasıyla karanlığına hapsolduğu odanın kapısını itekledi.

Cehennem alevinde yanmayı, karanlığa hapsolmaya tercih ettiğini sanıyorsanız, yanılırsınız.

O, karanlıktan korktuğundan daha çok korkardı alevlerden.

Yetimhanenin rutubetli havasını soluyarak, kirli duvarların merkezine hapsedilip çok gece, korktuğu o karanlığın kucağında bir başına bırakılmıştı. Don Kişot 'un sıska atının üzerinde devleştirdiği yel değirmenlerine meydan okuyuşu gibi, o karanlık odada, aklının hayat verdiği kötülüklerle, kaç gece gün ağarıncaya dek mücadele etmişti. Yaşıtları, en küçük kırgınlıklarında anne şefkatine sığınırlarken, korkmanın fayda etmediği yerde, hakikatle yüzleşmek için korkularının üzerine gitmesi gerektiğini korunmaya muhtaç bedeni, çocuk aklıyla öğrenmek zorunda kalmıştı. Çocuk kalbi, altın kafesinden daha kıymetli gördüğü özgürlüğe kanat çırpan bülbül misali göğüs kafesini zorlaya zorlaya, bir gün korkularından sıyrılıp özgürlüğüne kavuşmayı ümit ediyordu bedenine kan pompalarken. O mücadeleyle, çocukluğundan kurtulup yetişkin bir kadın olmayı başarmışsa da hala korkularıyla mücadele ederken çocukça atmaya devam edecekti korkak kalbi. Mücadele etmek onun için sonu gelemeyecek bir kısır döngüydü. Kalbi attığı sürece ne mücadelesi bitecekti ne de korkusu ...

Esareti, kalbi altın kafesinde atmaya devam ettiğince sürerken, yine vakit her zamanki gibi mücadele vaktiydi. Vakit, değil o korktuğu karanlığa , kemiğini bile eritecek devlikteki alevlere bile meydan okuma vaktiydi. Vakit, kurtulamadığı korkularına rağmen vazgeçmemeyi öğrenmiş genç bir kadının daima ileriye adımlayıp koşma vaktiydi.

Alevlerin arasına girdiğinde, karşısındaki manzarayla birlikte iliklerine kadar nüfus eden kokuyla mücadele ederken bedeni, bir anlık gafletle geri dönmek istedi. Ardındaki karanlık anne kucağı gibi bağrı açık kendisini bekliyordu, dönüp baktığında gördüğü manzara onu şaşkınlığa uğrattı. O az evvel kendisini kaybettiği uçsuz bucaksız karanlığın sebebi, karşısındaki o küçük sandık olamazdı. Karşısında ardına döndüğünde geri dönmeyi umduğu bir kapı yoktu. Dakikalarca önce bedenini koruyan şeyin bu küçücük sandık olduğuna, o sandıktan çıktığına inanamadı. Koşup sandığın kapağını açtığında karşılaştığı manzara onu bir kez daha şoka uğramıştı. Alevlerin eşyaları iştahla yutarken çıkarttığı seslerle, kapağı kapalı sandığın bağrında sır gibi sakladığı o hıçkırıklar artık ifşa olmuş da kulaklarını tırmalıyordu. Eğilip bir metrekare derinliği ve genişliğindeki sandığın içine cenin gibi sığınan, o kulak tırmalayıcı hıçkırıkların sahibi olan küçük kız çocuğunu kucakları arasına aldı genç kadın.

"Korkma ben buradayım, bunların hiç birisi gerçek değil.", Diye fısıldadı. Alevlerin kolonları sarıp tavandaki sarkıtları yere düşürmeye başladığı anda, hareket vaktinin geldiğini anladı Güneş. Kucağındaki çocuğu herkesten, her şeyden korumayı kendine asli görev edindi. Alevlerin ve dumanların sardığı odada, ortam elverdiğince kendini ve kucağındaki kızı korumaya çalışırken aynı zamanda kendilerine bir çıkış yolu da arıyordu. Sağındaki boşluğu takiben ilerledi ama yolun sonunda herhangi bir çıkış yolu bulamadı. Bu kez de sol tarafı denedi. Karşı karşıya kaldığı aynadaki aksine hayretle bakadurdu. En son aynadaki yansımasına bakalı ne kadar zaman geçmiş olabilirdi de saçlarına şimdiye kadar görmediği ak saçlar karışmıştı. Peki o gözlerinin altındaki şişkinlikler ve kaz ayakları ne ara peyda olmuştular. Dudaklarının bittiği yerdeki hafif hafif kendini belli eden derinliklerin varlığına inanamadı. Tekrar aynadaki yansımasının gözlerine baktı emin olmak için. Gözleri eskisi kadar parlak olmasalar da yine aynı bal rengiyle bakıyordu kendisine. Evet bu karşısındaki yıpranmış yıllanmış olan beden, kendinden başkasına ait olamazdı.

Kucağındaki aciz beden tekrar hıçkırıklara boğulduğunda daha fazla vakit kaybetmemesi gerektiğini hatırladı. Geriye doğru bir kaç adım attıktan sonra bu kez hafif sağa dönüp dümdüz ilerledi. Hangarı andıran oldukça büyük bir yerde olduklarına kanat getirdi. İçerisi ne işe yaradığını bilmediği techizatlarla doluydu. Kocaman bir pano üzerinde sayısız sembolün ve formülün bulunduğu alevlerin küle çevirdiği not kağıtları, yine camdan bir duvar üzerine karalanmış bir dizi formülün griye dönüşünü izledi. Boğazına dolan dumandan kesik öksürüklerle kurtulmaya çalışırken bulanıklaşan görüntüsüyle , yere çömelerek kucağındaki bedenle kaplumbağa adımları atıyordu. Çıkışı görmüştü ama çıkışa ulaşacak zamanı tükenmiş gibi hissediyordu. Pes etmek ona göre değildi, ama bedenine her zaman hükmü geçmiyordu ki insanın. Çömeldiği yerdeki adımları duraksadı ve kalçasının üzerine düştü. Sarsıntıdan olsa gerek kucağında duran baygın çocuk kendine gelip yüksek sesle sayıklamaya başladı.

"Lütfen, bana verilen tüm ödevleri yaptım, lütfen beni buradan çıkar. Korkuyorum!"

Kan ter içinde gözlerini araladı Güneş, bağır çağır uyandığını boğazındaki sızıdan hissetti. Hızla etrafında gözlerini dolaştırdı. Nefes nefese etrafını yoklarken, üzerinde terden ıslanmış hastane elbisesiyle altı metre kare tavan yer ve duvarların aynı yüzeyle kaplı olduğu bembeyaz bir odadaki sedye üzerinde olduğunu, koluna bağlı serum yolundan , biten serumun baskısından sızan kanı gördü. Refleksle serumun bağlı olduğu kilidi kapattı ve kolundaki iğneyi tek seferde çıkardı. Serumun bağlı olduğu askıdan ve az evvel üzerinde uzandığı yataktan başka hiç bir şey olmayan bir odadaydı. Duvarlar yer ve tavanla bir gibiydi, ne bir kapı ne de bir pencere olmayan bu odada tekrar tekrar gözlerini dolaştırdı. Gözlerini açtığı ilk andaki bulanıklık netliğine kavuştuğunda tavandaki varla yok arası havalandırmayı fark etti, ve de tavanla duvarın birleştiği köşelerdeki aydınlatmayı. Hareket ettiğinde aydınlatmadan sızan kırmızı lazer ışığın bedenini hedef aldığını fark edince irkilip, olduğu yere mıhlandı adeta. Dengesini sağlayıp beklemeye devam ederken, bedenini hedef alan kırmızı lazer ışığın sönmesiyle bu kez odanın tavan ve zemini dahil duvarlardaki tüm karoların arasından sızan beyaz ışığın parıltısı olağanüstü artmaya başladı. Tüm o parlaklık Güneş'in gözünü alıp geçici bir körlük yaptığında teninin hissettiği ısıyla araladığı gözleriyle gözlerini yumduğunu bile henüz fark edebilmişti. Gözleri yavaş yavaş görme yetisini tekrar kazanmaya başladığında karşısında ahşap bir iskemlede siyah takım elbisesinin içerisinde etrafındakilere otoriter bir hava soluklandırarak oturan orta yaşlı adamı gördü.

"Tekrar merhaba Güneş Şenel! "

Yutkundu Güneş, bir kaç kez göğsünü olabildiğince şişirerek nefeslendi. Nefes alamıyordu da almak için kendini zorluyordu sanki. Tıpkı yalnız kaldığı çocukluğundaki gibi, tıpkı ötekileştirildiği öğrenciliğindeki gibi, tıpkı sayılı bir kaç zaman dışındaki her zamanki anlarında olduğu gibi güçlükle nefes alıp veriyordu.

"Her şey ...." dedi tekrar yutkundu. "Her şey sona erdi. Bben başarısız oldum değil mi?"

"Sakinleş Güneş Şenel, ardındaki sedyeye otur lütfen, hala sağlıklı görünmüyorsun."

"Ben iyiyim, bben devam edebilirim? Bana bir şans daha verin lütf..."

"Sakin, henüz hakkında bir karar verilmedi."

Aklında kalan son anılarda, Uraz kıdemlisinin yönettiği sınavda kendilerine gösterilen görseldeki model silahların parçalarını önünde bulunan masalardaki parçalardan uygun olanları seçerek doğru bir şekilde kendilerine verilen sürede topluyor oluşu vardı. Ne yaptığını ne kadarını yaptığını hafızasını zorlasa da anımsayamadı. Duyduğu sesle, iki elinin işaret ve orta parmaklarıyla şakalarına dairesel hareketlerle yaptığı baskıyı sona erdirdi Güneş ve kendisine seslenen sesin sahibine odaklanmayı seçti.

"İyi olduğuna emin misin?"

"İyi miyim? değil miyim bilmiyorum? Bben neredeyim? Buraya nasıl geldim?"

"Seansların yan etkisi üzerine bir de eğitimlerden kaynaklı aktivitelerinde etkisiyle bedeni daha fazla dayanamadı. İfşa olmaman için kullandığın ilaçların kanında bulunması ihtimallerine karşılık tahlillerin manipüle edildiğinden tedavi için seni buraya almak zorunda kaldık. "

"Bu ne demek? Burası neresi?"

"Merak etme, hala karargahın olduğu inşadayız, fakat sınırlı yetkiye sahip personellerin giriş çıkış izni olan bir departmandayız. Acemiler ve kıdemlilerinden izole bir alandayız. Sağlığınla ilgiliyse doktorun daha kapsamlı bilgilendirmeyi yapacaktır, şimdilik benim söyleyeceklerim kayıp hafızan için yapılan hipnoz tedavileri hafızandaki boşlukların dolmasını sağlarken bazı çöküntüler yaratmış olduğu; Beyin baş edemediği anıları silerek kendini korumaya alıyor. Çocukluğuna dair kayıp anılarını kazanman için yaptığımız hipnoz tedavisiyle anılarında yapılan yolculuklar beyninde bir çeşit deprem etkisi yaratmış, bir kaç gündür bilincin kapalıydı. Seni uyandıramayacağımızı anlayınca, bedeninde oluşan tepkiler sebebiyle doktorların seni ilaçla uyutma kararı aldı. Dün itibariyle de ilaçlarını yavaş yavaş azalttılar. Bilincini kazanırken bedenin verdiği tepkileri takip etmeye devam ediyoruz, uyandın şu anda nasıl hissediyorsun?"

"Bok gibi...", diye mırıldandı Güneş. " Peki ne zaman eğitimlere geri döneceğim?" Güneş sorusu karşısında sessizce kendisine bakan adama bakakaldı ve daha baskın bir sesle sorusunu karşısındaki adıma yöneltti.

"Eğitimlere geri döneceğim değil mi Fehmi Kemankeş? "

"Hakkında henüz bir karar verilmedi demiştim."

"Beni ikna etmek için onca uğraş verdikten sonra benden vaz mı geçiyorsunuz?"

"Güneş Şenel, ben de sen de ne konuştuğumuzu gayet iyi hatırlıyoruz. Kayıp anılarının çocukluğunla sınırlı değil mi? Aksi halde zaten seninle devam etmemiz mümkün olamaz?"

"Ne konuştuğumuzu hatırlıyorum, size saha ekibinde yer almak şartıyla davetinize icap edeceğimi söylemiştim!"

Güneş Şenel yaptığı çalışmalarla ve katıldığı yarışmalarla yurt dışında dikkat çeken bir araştırmacıydı. Bir çok teklif almasına rağmen akademik çalışmalarına ülkesinde devam etme kararı almıştı. Bununla birlikte son araştırması üzerindeki çalışması bir kaç kez suikastla engellenmişti. İşin tuhaf tarafı kendisi bu suikastlardan da nasıl kurtarıldığından da bir haberdi. Fehmi Kemankeş bu ismin çalışmalarının devlet kontrolü ve koruması altında yeni yapılanma çatısında devam etmesi için emir almıştı. Fakat karşısındaki inatçı kadın , yapılanma hakkında bilgilendirildiği dakika saha da aktif yer almak istediğini de söylemişti.

"Bende saha eğitimlerinin zorlayıcılığından bahsedip, eğitime dahil edilmeni sağlayacağımı fakat eğitimlere devam etmenin sana bağlı olduğunu söyledim."

"Daha çok başındayız, ben başarabilirim."

"Aynı anda tedavin, araştırmaların ve saha eğitimlerine devam etmen mümkün değil. Makine değilsin Güneş Şenel, etten ve kemikten yaratılmış bir insansın. Kendine bu kadar fazla yüklenemezsin. Doktorların da bu fikirdeler, bu şekilde devam etmek apaçık intihar. Bedenin bu kez atlatmış olabilir ama inan bana olmaması tarafındayım ki bir kez daha bu yaşanan tekrarlanırsa bu sedyeden kalkamayabilirsin?"

"Bunu kimse bilemez? Benim sadece biraz daha zamana ihtiyacım var. Başarabilirim bunu biliyorum."

"Anlamak istemiyorsun GÜNEŞ ŞENEL, sorun zaman değil, sorun senin acizliğin. İnsanoğlu bazen alenen bazense gizliden her zaman tanrıya meydan okumuştur. En çok merhamet sahibi bizmişiz gibi lütfetmelerimiz, Kudret sahibiymişiz gibi her şeye güç yetirebileceğimizi düşünmemiz, kaderi yok sayarcasına her şeyi kontrol etmedeki çabamız."

"Mücadele etme, kaderini kabullen mi diyorsunuz?"

"Hayır. Haddini bilmeli insan diyorum. Durması gereken yeri bilmeli insan diyorum. Evrendeki her şey bir puzzle parçası gibi bir araya geldiklerinde bütünü oluşturuyor. Her bir puzzle parçası sadece ait olduğu yeri bulmalı ve yerini doldurup, gerisini diğer puzzle parçalarına bırakmalı diyorum. Aksi halde asla bütünlük sağlanamaz, asla düzen korunamaz. yapabileceklerimizin bir sınırı var, o sınıra ulaştığımızda sonrasının bir başkasının sorumluluğunu unutmamalıyız diyorum. Yer yüzündeki tüm savaşlar insanoğlunun had bilmezliğinden kaynaklanıyor. Her şeye sahip olma hırsından hep daha fazlasına sahip olabileceğine olan inancından geliyor. Kimi bu hırsla kendine kıyıyor kimisi kendisinden daha az güçlülere... Zalimlik böyle başlıyor ve insanoğlu en çok kendisine zalimdir Güneş Şenel."

"Demek istediğinizi anlıyorum ve haklı sayılırsınız insanoğlu Tanrıya her zaman meydan okuma eğiliminde. Kader giysisinin terzisiymiş gibi , diktikleri kıyafeti ,istediklerine zorla giydirmelerinin temelide buna dayanıyor olmalı. Kimin zalim, kimin mazlum olduğuna bile kendisi karar veriyor. Bu da zalimlik değil mi? Bırakında nereye ait olduğumu kendim deneyimleyerek öğreneyim. Lütfen puzzle daki yerimi bulmama müsaade edin. "

"Bizim yaptığımız şeyin bu olmadığını gayet iyi biliyorsun Güneş Şenel, tüm duyularımız ve tecrübelerimizi yok sayamazsın. Yeteneklerin ve buraya davet edilişinin sebebini yok sayamazsın."

"Ya sizi şaşırtırsam."

"Bunu nasıl yapacaksın Güneş Şenel. Sana ilk görüşmemizde de saha eğitimleri için uygun olmadığını söylediğimde yine bizi şaşırtabileceğini söyledin. Yetkililerle görüşüp tüm karşı duruşlarına rağmen saha eğitimleri için seni destekledim. Bırak başkanımı karşıma almayı, astlarımı bile karşıma aldırdın bana Güneş Şenel. İfşa olmaman için alınan tüm o önlemler kıdemlilerinin dikkatini çekti. O dik başlılığın yüzünden bir çocuğum kalıcı olarak görevinden alındı."

"Kkim .?"

"Manipüle edilen sağlık belgelerin Nur'un dikkatini çektiği için görevinden istifaya zorlandı."

"Bben, ben çok üzgünüm ne gerekiyorsa yaparım kendisi için."

" Hala her şeye güç yetirebileceğini sanıyor olman nasıl bir ahmaklık! Sence Nur geri döndürebilseydi bunun için , evladım dediğim biri için elimden geleni yapmaz mıydım? Sen sadece üzerine vazife olanla ilgilenecektin, üzerine vazife olanlar için elinden geleni fazlasıyla yapacaktın! Uraz, Yavuz .. ve belki de daha fazlasının da dikkatleri senin üzerinde. Üstelik Uraz'ı da karşına aldın. Söylesene saha eğitimlerine nasıl devam etmeyi planlıyorsun! "

"Her zaman bir yolu vardır?"

"Önceliğin kayıp anılarını öğrenmek ve üzerinde araştırma yaptığın çalışmayı ekibinle tamamlamaktı. Öyle görünüyor ki hipnoz tedavisine ve tedavi için gerekli o ilaçlara devam etmemelisin, doktorların bu kadar fazla yüklenmenin farklı hasarlara sebep olabileceği kanısında. Bu yüzden geçmişinle ilgili kayıp anıların tedavisini ağırdan almak zorundayız. Tabi bu zaman diliminde çalışmalarını aksatmayıp eğitimlere devam etmeni sağlayabilirim. Eğer bu zaman diliminde başarı kaydedersen üstlerime karşı aldığım inisiyatifler yüzünden pişman olmayacağım. Ne yap et o yolu bul Güneş Şenel ama bil ki bir tek seferin daha olmayacak."

"Çok çok teşekkür ederim."

"Şunu da aklının bir köşesine kazı, sahada başarı kat etmen tek başına yetmez. Ekibe dahil olman için kıdemlilerinin de güvenini kazanmalısın."

Duraksadı Güneş. Fehmi Kemankeş'in ne demek istediğini alenen anlamıştı. Uraz kendisi için büyük bir engeldi. Ne yapıp edip onu kazanmalıydı ama nasıl? Aklında tilkiler cirit atarken Fehmi Kemankeş'in sorusuyla kendine geldi.

"O silahı nasıl topladın Güneş Şenel?"

"Hangi silahı."

"Akay serisine ait uzun namlulu silah. ARGE den sırf sen fotografik hafızanla haksız üstünlük sağlama diye Uraz tarafında sınava dahil edilen silahtan bahsediyorum."

"ARGE 'ye ait bir silahı sırf ben yüksek puan almayayım diye sınava mı dahil etti Uraz Kıdemlim! YUH! En başından beri bana karşı olumsuz bir de benden kıdemlilerimi karşıma almamı söylüyorsunuz. Özellikle yaptığım bir şey değildi?"

"Sadece özel operasyonlar harici ARGE salonundan çıkarılmamış bir silahı tek seferde toplarken nasıl dikkat çekmemeyi bekliyordun Güneş Şenel? Silahı daha önce görmüş olmalısın."

"Bben eğitimler dışında hiç silah görmedim."

Güneş, Fehmi'nin sorusuyla tekrar sınav anında yaşananları yumduğu gözleriyle anıları arasındaki her bir kareyi tarayarak canlandırmaya çalıştı. Eğitim dokümanlarında olmayan o silahın görselini tekrar anımsadığında başında korkunç bir ağrı hissetti. Aynı anda kulaklarındaki çınlama şiddetini arttırarak kendini belli ederken, dizlerindeki acıyla gözlerini araladı. Dizleri üzerine yığılmış Fehmi Kemankeş'in kolları arasında titreyen bedenini sanki ilahi bir gözle dışarıdan izliyor gibiydi. Aynı saniyelerde başındaki acı şiddetini arttırırken yumduğu gözleriyle tüm o sesler ve karanlık yerini bir anıya bıraktı. Kızıl mavi gök çatısında sallanan sıra sıra ağaç dallarını izliyordu. Güneş batıyor muydu yoksa doğuyor muydu? Zaman pek kestirebilir değildi. Gözlerini akan yoldan çekip oturduğu koltuktan sarkan ayaklarına devirdiğinde rugan fiyonklu kırmızı pabuçlarını gördü. O gün yetimhaneden en güzel kıyafetlerle uğurlanmıştı. Sağ tarafında kısa küt saçlarını sıradan bir lastikle ensesinde sıkı sıkıya toplamış bir kadın vardı. Sert çehresiyle arabayı kullanan adamla konuşuyordu. Belki de tartışıyordu. Arabada gergin bir hava vardı. Kadın bir anda kendisini göğsüne bastırdığında şimdiye kadar duymadığı bir kokuya mahsur kaldı küçük kız. Gözleri bastırıldığı göğüs sebebiyle karanlığa tutsak edilmişken hissettiği sarsıntıyla artık korkusu tahammül edilmez bir sınıra ulamıştı. Tiz çığlıkları arabayı inletirken içinde bulunduğu araç duraksadı. Apar topar açılan kapıyla tıpkı bir eşya gibi özensizce kucakta taşındığını hissetti. Aynı dakikalar iki kişinin konuşmalarını işitiyordu ama kulaklarındaki çınlama ne konuşulduğunu duymasına engeldi. Bastırıldığı göğüsten kopartılıp bu kez de bir çuval gibi omuza atıldığında gözü arabanın bagajında fermuarı açılarak her bir parçası çantadaki özenle yerleştirildiği belli olduğu yerlerinden adım adım alınarak birleştirilen uzun namlulu demir yığına takılı kaldı. Sonunda toplanan silahla birlikte yol kenarındaki devasa ağaçların olduğu alana doğru koşuşturmaca başlamıştı. Yetimhanedeki öğretmenleri koştuklarında terledikleri için kızarlardı oysa. Küçük kız bağırmak, terlemenin iyi bir şey olmadığını söylemek istedi fakat, sesinin çok uzun bir süre kesilmesine sebep olacaklardan habersizce dudaklarına bastırılan el tüm heyecanını bastırmış, kulaklarındaki çınlamayı perçinleyen silah sesleri ise korkularını arttırmıştı...

"Güneş Şenel! Kendine gel. Güneş!"

"Kaza değildi?"

"Güneş!"

"Bben gördüm. Kaza değildi!"

O çok korktuğu karanlığa teslim olmuştu yine Güneş. Fehmi Kemankeş'in kollarında tekrar sedyeye yatırılırken birbiriyle bütün halinde gözüken odanın sağ tarafı geriye çekilirken odaya peş peşe acil grup sağlık personelleri giriyordu. Aklındaki boşluğu doldurmak isterken kazara yarattıkları depremler her bir anı karesini sarsışında kendisini hatırlatıyordu. Evlatlık alındıktan sonra geçirdikleri kaza sonrasında sessizliğe gömülen, yetimhanenin uğursuzu ilan edilen Güneş Şenel o gün yaşananlarla tekrar yüzleşirken yaşandıkları anlardaki tazeliğindeydi korkuları, endişeleri ve üzüntüleri. Başına takılan elektro bantlarla beynindeki sinyallerin rotası çekilerek kuantum bilgisayarlarına iletiliyor, geliştirilen yapay zeka sayesinde birer film karesine dönüştürülüyordu. Uyutulduğu süre boyunca beyin fonksiyonları takip edilirken her bir rüyası, kabusu aynı teknikle görselleştirilmişti. Şimdiye kadar gördüğü rüya , anı, kâbus her ne ise, ne olduğu bilinmeyen o kareler içinde en anlamlı olanı buydu. Akay serisinin ilk ve orijinal versiyonu olan silah. Tuğrul AKAY'ın elinden çıkan ilk tasarım, Yapay zeka tarafından lazer yazıcıyla kağıda aktarıldığında, sıcağı sıcağına çıktıda duran kağıdı elleri arasına alan Fehmi Kemankeş olmuştu.

"Bu imkansız!", dedi Fehmi Kemankeş. Tesadüflere inananlardan olmamıştı hiç bir zaman. Kader olması gerektiği düzende seyrini tamamlarken savrulduğu noktada sedye üzerinde yatan genç kadına büyük bir şaşkınlıkla bakıyordu.

 


 

Loading...
0%