Yeni Üyelik
28.
Bölüm

26. Bölüm

@demirkalem

Yedi yıl önce...

 

"Hayır!"

Kan ter içinde uyandı kadın, son zamanlarda kabusları içinden çıkılmaz hal almıştı. Gündüzleri bedeni eğitimlerden geceleri ise ruhu kabuslardan dolayı yoruluyordu. O tarifsiz acıyla kıvranırken kabusları yerine değil beden yorgunluğu son zamanlarda sınırlarını dahi ihlal eden Uraz'ın baskıları bile daha yeğlenebilirdi.

Sessizce kalktı yatağından ve her zaman olduğu gibi yine rüyalarında gördüğü sembolleri a4 kağıdına kodladı. Kalemi karalama işlemleri bitince aynı yere bırakıp, üzerini değiştirip son zamanlarda yaptığı gibi yine kardiyo yaptığı eğitim alanına geldi. Bir kaç tur ısınma için parkurda tempolu yürüdükten sonra kaslarını kuvvetlendirmek için mata sırt üstü yatıp Edip'in hazırladığı programda çalışmaya devam etti. Edip'in ısrarları işine yaramış, doğru beslenme ve geceleri yaptığı programla bu kısa sürede bile kendini belli edecek kadar bedeni çevik, atletik bir hal almıştı ki aralıksız olarak haftalardır bu tempoda çalışıyordu. Onu, puan tablosunda yer aldığı sıralamanın yukarıya taşıyan bu gelişme Uraz'ı kazanmasını sağlamak yerine daha da kudurtuyordu. Uraz kendisini yeteneksiz gördüğü içinde değil egosuna ters düştüğü için istemiyor olmalıydı. Onun eline koz vermeyecek aynı disiplinde çalışmaya devam edecekti Güneş. Bir yolunu bulup Fehmi Kemankeş'e kendini ispatlayacaktı.

Gözlerini kapatmış sırt üstü pozisyonda sağ dirseğini sol dizine sol dirseğini sağ dizine değdirmeye yakın sırayla çaprazlama hareketlerle karın kaslarını yirmi kere üç set sıkıştırdıktan sonra cycling cross crunches den knee crunches e geçiş yaptı aynı anda dizlerini kırıp boynunun başıyla birleştiği yere ellerinin dört parmağıyla destek verirken baş parmaklarını kulaklarının çene kemiğiyle kesiştiği noktaya destek vererek üst bedeni ve dizlerini aynı anda birbirine yaklaştırıp geri bırakmaya devam etti. Zorlanan karın kaslarının kasılırlarken verdiği ağrıyı yok sayarak daha da sıkı yumduğu gözleri alnına değen klorlu suyun serinliği bir anda açılı verdi. Burnuna solan klor kokusu bir tarafta alnına damlayan soğuk su damları diğer tarafta tepesinde kendisini dikizleyen bir çift karayla dumura uğramıştı Güneş!

 

"Acemi Şenel! Programlarınızda gece antrenmanları koyduğumuzu hatırlamıyorum."

 

Tek bir çatlama vermeden her bir heceye nota nota basan bariton sesle sadece karın kasları değil tüm bedeni gerim gerim gerilmişti genç kadının. Hızla çarpan kalbi kan ter içinde parlayan sporcu atletinin göğüs dekoltesinden varlığını gösteriyordu adeta. Genç kadın avuç içlerinden destek alarak mattan sırtını kaldırıp bacaklarını birbirine bağlayarak oturur pozisyona geçerek kendisinden cevap bekleyen iri cüsseli kör kuyuları andıran bir çift gözün sahibine kelam etmeden hemen önce soluklanmaya çalıştı.

"Uyku tutmadı Uraz kıdemlim."

"Bana cevap verirken hazır ola geçeceksin! Bu ne lakaytlık! Kalk ayağa derhall!"

Beyninden önce Uraz kıdemlisi kadının bedenine sinyalleri göndermişti. Olduğu yerden zıpkın gibi fırladı genç kadın. Verdiği komutla yerinden saniyesinde hareketlenip burnunun ucunda bitiveren kadın karşısında anlık da olsa afaldı Uraz. Gözlerinin karanlığına bir çift ela bulaştı. Burnuna vuran ter kokusundan rahatsız olması gerekirken sanki saklı bir bahçenin nadide çiçeklerini avuçlamışçasına ciğerlerine dolan o tatlı kokuya anlam vermedi Uraz. Soluğuna karışan kadının soluğunun bedeninde gözle görülmez sözle izahı olmaz tesiriyle teninin ürperdiğini hissetti genç adam. Karşısındaki kadının kendisine olan yakınlığını fark eder etmez yarım adım geriye gitmekle güven alanını, dahili ve harici bedhahlardan muhafaza edebileceğini düşünmüş olmalıydı.

"Uyku tutmadı Uraz Kıdemlim. Bende bizlere öğrettikleriniz karşılığında emeklerinize layık olabilmek için her fırsatta serbest alanlarda kendimi geliştirmek için çabalıyorum!"

"Sarışınlar inatçı oluyorlar derlerdi, olmayanı oldurmaya çalışmandaki inadın takdir edilesi değil."

Neden diye sordu Güneş içinden. Dişlerini sıkmaktan azı dişlerinin kökleri sızlamıştı. Fakat Uraz'a istediğini vermedi. Ona bağırıp çağırabilir, nedenini sorabilirdi ama sorgulayanda asilik edende olmayacaktı bu kez. Sadece fiziksel olarak değil psikolojik baskılara karşı duracak kadar duygusal açıdan da güçlü görünmeliydi, analitik hareket etmeliydi. Zira hataya yer yoktu bu davada.

"Yine de elimden geleni yapmak isterim, müsaadeniz olursa soğumadan antrenmanımı tamamlayacağım Uraz Kıdemlim!" Derken asker selamı vermeyi de ihmal etmedi Güneş. Ciğerlerini yakan havayı sesli bir şekilde verirken ilk kez Güneş'e karşılık vermek içinden gelmedi sadece kısılan gözleriyle bir kaç adımda geri çekilip üzerindeki klorlu sudan arınmak için duş odalarının olduğu alana doğru yöneldi Uraz.

"Öküz bir, öküz iki, öküz üç , öküz dört , öküz beş, "

İşittiği tekrarlarla ardına gerine döndüğünde sırt üstü matta mekik çeken Güneş'i erkeksi bir gözler tepeden tırnağa süzmekten de kendini alamadı Uraz. İşte bunu fark ettiğinde kendine duyduğu öfkeyle işittikleriyle harlanan öfkesini katladı.

"Nne , ne dedin sen!" Bağırdı Uraz. Güneş aldığı komutla tekrar sırt üstü uzandığı yerden zıpkın gibi doğruldu. Düz bir ifadeyle kıdemlisine baktı.

"Anlamadım Uraz kıdemlim."

"Ne dedin sen, dedim!" Bir öncekinden daha baskın bir tonda bağırdı Uraz. Zaten bu kadın hiç bir şey yapmazken bile sadece varlığıyla bile onun sinirlerini bozmuyor muydu?

"Uykum kaçtığı için, uykum gelsin diye öküzleri sayıyordum."

"Öküzleri sayıyordun?"

"Evet Uraz kıdemlim."

"Uykun gelsin diye?"

"Evet Uraz kıdemlim! Bir sorun mu var?"

"Uykusu kaçanların saydığı hayvan sence bu mu?"

"Büyük uykum kaçtı Uraz kıdemlim!"

"Küçük uykun kaçsaydı koyunları sayacaktın yani?"

"Muhtemelen keçileri sayardım Uraz kıdemlim! Başka sorunuz yoksa..."

"Tabi tabi sen soğuma, devam antrenmana devam ."

Kendi duyacağı tona sesini indirip son zamanlarda alışkanlık haline getirdiği üzere söylene söylene yoluna devam etti Uraz.

"Sana o öküzleri saydıra saydıra uykunu getirip seni uykusuzluktan kıvrandırmazsam bende Cağaloğlu değilim."

Güneş homurtuyla spor salonundan ayrılan Uraz kıdemlisinin peşinden bakakalmıştı. Uraz kıdemlisinin bu yaptığının bedelini fazla fazla kendisine ödeteceğini biliyordu. En fazla diğer acemilerden bir tur fazla koştururdu, dövüş antrenmanlarında bir tık fazla sert yapar diyaframına vurup yine nefesini keserdi, tek ayak üzerinde tahta önünde bekletecek değildi ya!

" Öküz on bir, öküz on iki, öküz on ü..."

 

Ertesi gün...

 

" Bunu bana yapamazsınız Uraz kıdemlim!" Haykırdı Güneş, gözlerini Uraz'dan çekip eğitim alanındaki diğer acemiler üzerine dolaştırdıktan sonra Yavuz kıdemlisinin gözlerinin içine baktı.

" Ben istediğim her şeyi yapacak yetkiye sahibim acemi, haddini bil!"

" Bu haksızlık, her bir acemi saha eğitimlerine tam gaz devam ederken beni ARGE departmanına gönderemezsiniz!" Yavuz kıdemlisinden destek alamayacağına bir kez daha emin olunca yine gözlerini Uraz kıdemlisinin karalarına dikti. Buraya saha eğitimleri almak koşuluyla gelmişti. İstese zaten araştırmalarına Üniversite devam edebilirdi? Burada olması için haklı sebepleri vardı.

" Bu da eğitimlerin bir parçası!"

" Neden Ben!"

" Sen kim oluyorsunda bana hesap soruyorsun, bu son ikazım kendine GEL! "

Sustu genç kadın, her zamanki soğuk ifadesiyle duruşundan taviz vermeden bir adım ileriye atıp Uraz kıdemlisine iyice yaklaştı. Onu kışkırtmanın kendisine bir faydası yoktu. Karşı gelmekle kendi aleyhine sonuçlar doğuracaktı.

" Peki. Yavuz kıdemlimle ARGE departmanına gideceğim Uraz kıdemlim."

Uraz gözlerinin hemen ucundaki elaların ardına saklanmış öfkeyi görüyordu. Ne sitem eder gibi ne de nazlanır gibiydi Güneş'in tavırları, hep aynı tonda düz bir ifadeyle itirazlarını yapmıştı Güneş. Beklenenin aksine de kolay kabullenmişti. Geri söndüğünden beri yapmadığı eziyet kalmamıştı Uraz'ın. Hızını alamadığı zamanların sonrasında kendine kızmıyor da değildi. Bu kız kısa zamanda ciddi manada yol kat etmişti. Hem fiziksel hem psikolojik anlamda kendisi gibi olan acemilere kıyasla ortama uyum sağlamayı başarmıştı. Bu durum iyice canını sıkıyordu. Ne onun buraya ne fe buradakilerin ona alışmasını istemiyordu.

"Kapının ardından devam edebilirsin. Silah ve savunma Arge çalışmaları için Tuğçe Kıdemlin seni karşılıyor olcak.", dedi Yavuz.

"Siz benimle gelmeyecek misiniz?" Yavuz'un Tuğçe ile karşılaşmamak için özen gösteriyordu. Bu yüzden kapının sensörüne kartını okutup Güneş'in devam edebilmesi için kilidi açtı.

"Hayır." Sert bir şekilde Güneş'e cevap verirken ne soruyu sorana ne de soruyaydı öfkesi. Sadece ve sadece aklında Tuğçe ile karşılaşma ihtimali vardı. Karşısındaki kadına haksızlık ettiğini saniyesinde anlayıp, sert sesinin koridordaki yankısı son bulur bulmaz açıkladı kendini Yavuz.

"Güneş üstüne alınma, o kapının ardında beni geren biri var, bu sebeple sana eşlik etmek istesemde yapamam" Bu klasik kıdemli acemi diyaloğundan farklı oldukça samimi bir itiraftı Güneş için.

"Sizi çok iyi anlıyorum Yavuz kıdemlim."

Gülümsedi Yavuz. Mesajı almıştı. Uraz'la da arası henüz düzelmiş sayılmazdı imalarına içerlemişti. Kendisine ispiyoncu iması yapması zoruna gidiyordu. Sahi Fehmi müdürü o olayı nasıl öğrenmiş olabilirdi ki. Bizzat kendi almıştı ve hiç bir resmi kayıtta olaya dair kanıt bırakmamıştı. Aklını bu olay kurdalarken Uraz'a içerlese de karşılık vermiyordu.

"Hattat Macid Aryal'ı tanıyor musun demiyeceğim, eğer bugün hala onu tanıyan bir kişi bile varsa, Atamızın Ayral'a hemen siperden çıkmasını emredip, 'Çık ve İstanbul'a dön, güzel yazı yazmaya devam et. Senin yerine siperlere girecek binlerce gönüllü Mehmetçik var, ama bu kadar güzel yazı yazabilen sanatçıyı bu millet çok az bulur' demesine borçluyuz."

Güneş Yavuz kıdemlisinin neyin kasdettiğini anlamıştı.

" Sizde Uraz kıdemlim gibi düşünüyorsunuz."

"Evet, bende Uraz kıdemlin gibi düşünüyorum, acemiler arasında bu kapının ardına geçebilecek tek bir kişi var, o da sensin. Saha görevlerinde yer almak isteğine yetkinliğine göre karar verilir ama kurum senin gibi bir yeteneği kaybetmeyi asla göze alamaz bu kapının ardında da harikalar yaratacağından eminiz. Eğitimlerine yeteceğine uygun artı bir program eklendi . Zannettiğin her ne ise unut. Bu herhangi bir aceminin asla elde edemeyeceği bir fırsat. İçeride yapılanların bir çoğundan benden rütbeli olup haberdar olmayan o kadar asker var ki."

"Bana çok iyi bir fırsat sunduğunuzu biliyorum ama saha eğitimlerinden geri kalmak istemiyorum."

"Hadi ama Güneş, sen ne yapar eder gerekirse gece uyumaz saha eğitimlerinde kaçırdığın saatleri telafi edersin." Yavuz kinayeli bir şekilde sol gözünü kırpıp Güneş'e yaptıklarından haberdar olduklarının hatırlatmasını yaparken genç kadın da zaten bu durumdan bir şekilde üstlerinin haberdar olacaklarını tahmin ettiğinden başını keyifsiz bir şekilde aşağı yukarı sallayarak Yavuz kıdemlisini onaylamakla yetinmişti.

Kapıyı aralayıp içeri girer girmez ardında kalan kapının kilit sesi duyuldu. Etrafa hızlıca göz gezdirdiğinde Yavuz kıdemlisinin söylediği gibi kendisini bekleyen biri olmadığını, uzun ve geniş koridoru takip etmesi gerektiğini anladı. Issız koridorda adımlarken önünden geçtiği kapı yanlarındaki levhalarda yazılı birim adlarını tek tek okuduysa da henüz silah ve savunmayla alakalı olan herhangi bir emare ile karşılaşmamıştı genç kadın. Geri dönse ardındaki kapalı kapalı olduğundan herhangi bir sonuç elde edemeyecekti, elindeki kimlik kartının buradaki herhangi bir kapıyı açmaya yetkili olmadığını bilecek kadar burada vakit geçirmişti.

Günler haftalar olmuş, haftalar aylar olmuştu. Canla başla gece gündüz çalışmaktan geri kalmamıştı. Haftaların su gibi akıp geçtiği bu yerde hala görmediği kim bilir ne kadar kapalı alan bulunuyordu. Ne vardı Yavuz kıdemlisi de ona şu anda eşlik etseydi. Aynı şekilde haftalardır Uraz kıdemlisi de kendisini geriyor , tüm zorbalıklarına rağmen her gün onunla karşılaşmaktan kaçınmıyordu. Kimdi ki Yavuz Kıdemlisini bu kadar zorlayan kişi. Issız koridor daha da derinleşirken olduğu yerde duraksadı Güneş. İçi ürpermişti, karanlığa, kapalı alanlara karşı bir fobisi yoktu ama böylesi yerlerden haz ettiği de söylenemezdi.

"Hadi ama Güneş, burası ne ki sen nerelerde, kimlerden ne zorbalıklar görüp de ayakta kaldım kızım. hadi kendine gel."

Mırıldadı genç kadın ama ayakları daha da ileriye gitmemekte direniyor gibiydi. Tabi ki bu durum yorgunlukla alakalı da değildi. Parmaklarını saç diplerine geçirip saçlarını kısmen geriye doğru taradı genç kadın. Ardından ağırlaşan göğüs kafesini şişirmek için derin derin soluklar aldı ve sağ elini destek almak için duvara yasladı. Yere doğru dizleri üzerinde kapaklanacakken duvardaki elinin bir yere takılmasıyla açılan kapının ardındaki ışıkla kendine geldi. O an kapıların sandığı gibi kilitli olmadıklarını fark etti. Yıkılmak üzere olan bedenini o saniyelerde dikleştirip başını önündeki uçsuz bucaksız gibi duran sonu karartıdan ibaret olan koridora dikti. Başını sağa sola sallayıp kendini açık kapıdan içeri attı. Evet koridor duvarlarının tavanla birleştiği yerlerde harekete duyarlı sensörler kendisi ilerledikçe koridoru aydınlatıyorlardı ama amaçsızca tek başına o koridorda ilerlemek içinden gelmiyordu. Söylendiği gibi kendisi bekleyen biriyle de henüz karşılaşmamıştı. Dolayısıyla şu anda olduğu yerde ne için olduğunu da bilmiyor ve bulunduğu alanda olmakla suçlanmaktan da korkmuyordu. Odaya adımını atar atmaz gözleri odadaki aydınlatmaların kaynağına kaymıştı. Duvardaki dev monitörlerde insan, hayvan, bitki ve hatta böcek de dahil olmak üzere her birinin anatomisi ayna yansıması simetrik görüntüleriyle yan yana bulunuyordu. Başını tam aksi yöne çevirdiğinde yerde bulunan ve bir elin ayasından büyük olmayan küpten aydınlanan ışıkla yansıyan hologramdaki tohumdan yaşama doğru akışı konu alan videoyu izledi. Büyük bir merakla odadaki her bir detayı incelemeye koyuldu Güneş, Koskoca odada bir çok mataryel, bir çok cihaz, sayılamayacak kadar çok bilgisayar ekranı bulunuyordu. Varlığını ıssız gibi görünen bu odaya hissettirmek istercesine sahte bir öksürükle boğazını temizledi Güneş;

" Kimse var mı?"

Bir kaç büyük adımdan sonra cam bloklar içerisindeki hayvanları gördü. Her bir cam blokta ayrı bir tür hayvan çiftiyle ama çiftler arasındaki parmaklıklarla ayrıştırılmış halde bulunuyorlardı. Adımları serileşerek hızlandı genç kadının. Ana bilgisayara geldiğinde kilitli oturumu görünce merakının yarıda kaldığını anladı. Eğildiği monitörden doğrulurken duyduğu sesle irkildi.

"Hey , burada ne arıyorsun?"

Güneş ardına döndüğünde tahmini kırklı yaşların sonunda, siyah küt saçlı, kakülleri kaşlarını örttüğü için mavi cam gözleri daha da belirgin duran, şişman sayılmayacak fakat zayıf da olmayan zarif bedeniyle üzerine doğru adımlayan kadınla karşı karşıyaydı.

"Bakın bben..." kendini açıklamasına fırsat bulamadan beline takılı kartlığın kopartırcasına çekildiğini fark etti. Elindeki tablete kartın arka yüzündeki bandrolu okuttuğunda karşısındaki kadının bakışları kendine döndü.

"Burada olmak için yetkili değilsiniz Güneş Şenel."

"Ben Kıdemlim Uraz Cağaloğlu'nun emriyle bu departmana Yavuz kıdemlimce getirildim. Beni Tuğçe kıdemlim karşılayacaktı ama koridor ıssız ve uzundu kendimi kazara burada buldum."

"Kazara! Hımm. Bir yan odada olsanız akademik kariyerinizle alakalı bir birimde olmanıza şaşırmazlardı. Fizik mühendisliği... Başarılı, çok başarılı." Elindeki tablette bakışlarını gömmüş Güneş'in profilini inceliyordu.

"Peki siz? Anladığım kadarıyla siz de.."

"Genetik Mühendisi Alara Bayok."

Bu isim Güneş'e tanıdık gelsede aklının kuytularında dahi, karşısındaki surete karşı her hangi bir bilgi yoktu.

"Memnun oldum efendim."

"Seni burada yakaladığıma mı?"

"Hhayır efendim, sizi tanıdığıma..."

Bu kadının cümleleri yarıda kesme gibi bir alışkanlığı yoksa Güneş'i küçümsediği düşünülebilirdi.

"Aaa evet klişe sözler, ardından da övgüler. Tuğçe seni arıyordu, daha erken getirmeliydi Yavuz. Yavuz'la yine kavga etmek için bir sebep bulmuş olmalı ve eminim ki şimdi onunla tartıştığı için burada değildir. O gelene kadar şuradaki iskemlede oturabilirsin Güneşcim."

Güneşcimmm mi?

"Peki Alara Kıdemlim."

"Aa bu arada ben asker değilim. Bana öyle hitap etmene gerek yok tatlım."

Tatlım ?

Neydi bu kadın bipolar falan mı? Az evvel kendine boka bakar gibi bakıp tepeden konuşan o kadın saniyesinde sevgi pıtırcığına dönüşüvermişti.

"Böyle iyiyim efendim."

Alara yerine oturmadan Güneş'e tepeden tırnağa bir bakış attı ve ekrana dönüp hemen yanındaki sensöre kimliğini okuttu.

"Yunan sütunlarını andıran o güzel bacakların uyuşsun istemeyiz değil mi tatlım, zira zannettiğim gibiyse Tuğçe Yavuz'a aylık öfkesini kusmadan buraya gelmeyecektir."

Arkası dönük oturan kadına, sanki kendini görüyormuş gibi başını aşağı yukarı sallayıp onay verirken hemen yan tarafındaki iskemleye yavaşça oturdu Güneş.

Az evvel laf arasında Alara kendisine iltifat mı etmişti. En tuhafıda, utanmış mıydı? Kendisine edilen komplimanlara karşı iğrenti hissederdi oysaki Güneş. Tamamı yatağa atmak, üzerine abanmak isteyen erkek tayfasına aitti. Belki de ilk kez işittiği o komplimanımsı kelimelere karşı iğrentiden farklı bir duygu hissetmişti ruhu ağır yaralı kadın.

Duygu selinden başını kaldırdığında Alara'nın monitörüne gözü takıldı Güneş'in aynı anda dudaklarından kelimeler döküldü.

"Burada klonlama mı yapıyorsunuz?"

"Kişisel bilgilerinde genetik mühendisliğine dair ne bir akademik çalışma ne de eğitim yer alıyordu. odada gördüklerinle bilim kurgu filmlerindeki sahneleri birleştirerek mi bu kanıya vardın."

"Yani birbirinin aynısı hayvanlar ve levhalarındaki DNA sıralamaları, şu köşede sürekli başa saran sinir bozucu simülasyonu da dahil edersek tam olarak bir bilim kurgu film sahnesine adım atmışım gibi hissediyorum desem kusur sayılmaz."

Alara yüzünü önündeki bilgisayar ekranlarından, ardındaki genç kıza döndürüp gözlerindeki gözlüğü çıkartarak, boynunda asılı iple salınmasına izin verdi. Dirseğini yan tarafında kalan masaya dayayıp çenesini de aynı kolunun elinin parmaklarıyla destekledi.

" Ne dememi bekliyorsun Milla Jovovich."

" Pardon, anlayamadım."

" Milla Jovovich DNA'sı kokluyorum senden güzelim. Tepeden tırnağa RUS kadın standartlarındasın. Dilersen DNA haritana bakalım."

Alara kahkaha atarken Güneş, anlıkta olsa kimsesizliğinin verdiği o tarifsiz duygularının gölgesinden geçiverdi. Düz ifadesiyle karşısındaki kadına bakakaldı.

" Hadi ama şaka yapıyordum. DNA konusunda yani, yoksa taş gibi hatunsun , karargahta adının neden bu kadar meşhur olduğunu seni görünce anlamış oldum."

"Bben anlamıyorum."

"Senin üzerindeki ilgiden bahsediyorum, Güneş yukarı Güneş aşağı. Bütün toplantılarımızda muhakkak adının geçmesinden bahsediyorum tatlım. Akademik başarına rağmen saha operasyonları için neden ısrar ettiğinden tut Uraz'ın seni ekipte görmek istememesine kadar tüm o tantanalardan ki sen tüm bunları biliyorsundur, bilmediğin taraf, erkeklerin gözbebeği olan bu güzelliğinin sana yaşatacağı dezavantajlar."

"Burada olma gerekçem de bu sebeplerden değil mi?"

"Aaa, hayır tatlım, buraya kıdemliler arasında bile adımını atmaya yetkili olmayan siciller varken sen , ta da buradasın. Detaylarını Tuğçe anlatacaktır ama buradaki eğitimleri almak için seçilmiş olan kişisin, buradaki eğitimlere sürgün edilmiş kişi değilsin bundan emin olmanı isterim."

" Acemiler arasında bir tek benim silah ve savunma projelerine dair akademik çalışmalarım mevcut, bu yüzden burada olmam şaşırabileceğim ya da sizin abartılı övgülerinizi hakkedeceğim bir durum değil bilakis beklediğim bir durumdu zaten."

"İşte bunda yanılıyorsun, burası sıradan bir karargah ya da araştırma enstitüsü değil, burası yasal olmayan da dair bir çok araştırma ve teknolojik çalışmalarında gayri resmi yürütüldüğü yüksek gizlilik bulunan bir yer. İnan bana eğer az evvel bahsettiğin o koridora adımını attıysan artık buradan geri eskisi gibi çıkamazsın. Burada olmana müsaade eden yetkili kimse, senin için büyük planları var ve bence o planlarlar askeri eğitiminden sorumlu kıdemlerinin hayal dahi edemeyeceği şeyler olabilir. "

Güneş, kendisine dikkat kesilen bu haliyle bilim kurgu filmlerindeki kahinleri andıran kadına pür dikkat kesilmişken, kendisini göz bebekleri büyümüş şekilde soluksuzca dinleyen acemiye kahkahalarla gülmekten kendini alamamıştı Alara.

"Mizahi tarafınıza zamanla alışacağım sanırım Alara Hanım." dedi Güneş, kendisiyle her fırsatta alay etmekten geri durmayan kadına, kırgın gözlerle bakarak.

"Hadi ama şunun şurası kaç kere senin gibi saf biriyle bir araya gelebilirim ki inan gün yüzü görmeyeli aylar oldu ve ben Güneş'e muhtaç bir haldeyim. Sence Güneş'i görmüşken ardımı dönmek kendime haksızlık olmaz mı?"

Tam bir kaçığa benzeyen kadın karşısında ne yapacağını şaşırmıştı Güneş, Tuğçe her kimse bir an önce gelip kendisini bu kadından kurtarsın istiyordu. Şansına Alara tekrar gözlüğünü burun kemiğine dayayıp ardındaki ekrana gömüldü. Sessizce derinden nefes alıp verdi Güneş, ilginin kendisinden kayması onu oldukça mutlu etmişti, dileği Tuğçe gelene kadar Alara denen bu kadının ilgisinin bir daha kendisine dönmemesiydi. Tabi ki öyle olmamıştı. Güneş monitöre yansıyan insan anatomilerini görür görmez gayrı ihtiyarı ağzından dökülen sözcüklerle, tekrar Alara'nın ilgi odağı olacaktı.

"Situs inversus totalis..."

Alara işittiği kelimelerle tekrar Güneş'e doğru döndü. Ama bu kez az evvelki alaycı halinden eser yoktu.

"İnsan biyolojisi hakkındaki bu bilgin nerden geliyor?"

"Fotografik bir hafızaya sahip olduğumu az evvel kimliğimi doğrularken dosyamda okumuş olduğunuza eminim. Bunda şaşılacak bir şey olduğunu sanmıyorum Alara Hanım."

"Eğer bana organların normale mukayseyle ters ya da ayna görüntüsünde olduğunu söyleseydin evet görsel hafızan harika diyebilirdim. Hatta dekstrokardi diye mırıldansaydın bunu da kabul edebilirdim ama sen Situs inversus totalis yani yüz otuz binde bir görülecek bir vakadan tek kare görselle bahsedersen evet bu beni düşündürür. Bu başlık bir sebepten dikkatini çekmiş olmalı."

Sustu Güneş.

"Hadi ama kimsesizsin ve aynı zamanda sağlık bilgilerinde organlarının yerli yerinde olduğunu gördüm. Senin dikkatini çekecek bu anatomiye sahip kişi kim merak ettim doğrusu."

Kimsesizliğinin dramatikleştirilmeden sıradanlaştırılması mı kendisini ele verişi mi onu panikletmişti bilinmez düz bakışı takındığı soğuk ifadesine rağmen içten içe panik halinde duygularıyla karşılık verdi Güneş.

"Araştırmanızın konusu ne?"

"En sevdiğim, soruya soruyla karşılık vererek kaçmacalar. Peki karşımda geleceğin Einstein'ı varsa ve ben ona merak ettiği bir bilgiyi vermemişsem bu beni epeyce bir üzerdi doğrusu."

Güneş kendisine laf arasında sayısızca iltifat eden, zaman zamansa aşağılayan bu kadına karşı şaşkınca bakakalmakla yetindi.

Alara tekrar ardındaki ekrana dönüp, üniversite öğrencilerine ders anlatır gibi, belki de çok gizli olan araştırmalarından sıradan bir şeymiş gibi bahsetmeye başladı.

"Gen klonlama ülkemizde Dolly ile bilinir. 1953 yılında DNA yapısının keşfedilmesi ve ardından 1970 yılında DNA'yı manipüle etmemizi sağlayan araç ve yöntemlerin geliştirilmesiyle beraber biyoteknoloji, organizmaların DNA'sının moleküler düzeyde manipüle edilmesini de mümkün kılmıştı ki zaten bu bilgilere sahip olduğunu düşünüyorum. Gen klonlama, konak hücre içerisinde istenilen bir genin çok sayıda kopyasını elde etme işlemidir. Eğer elinizde az bulunan önemli bir protein geni varsa ve bu proteinden daha fazlasını üretmek istiyorsak, az sayıdaki protein geni ile bu işlemi yapmamız çok zor ve uzun sürecekti. Oysa 1970 yılında keşfedilen gen klonlama teknikleri sayesinde bir DNA parçasını istediğiniz sayıda üretebilecektik . Ama asıl soru üretmek değildi. Prof. Ian Wilmut 1996'da yetişkin bir koyunun meme hücresinden Dolly isimli bir koyunu kopyalamayı başardı. Bu yöntem ile ilk kez bir vücut hücresinin yumurta hücresine füzyonu sağlanarak yetişkin bir canlı meydana getirildi. Profesör Wilmut'un bu başarısı tedavi amaçlı klonlamaların da önünü açmış oldu. Bilim kurgu filmlerindeki canlı yaşam sigortaları gibi düşün. Nefes alan ve yürüyen yedek parçalar."

"Yasal olarak insan klonlamak yasak değil mi?"

"Ah yasallar, yasaklar... Ondan önce sorman gereken başka bir soru var tatlım. Dolly doğal yöntemlerle var olan koyunların ömürlerinin yarısı kadar hayatta kalabildi. Dayanıksızdı."

"Asıl sorun üretmek değil, yaşatmaktı!"

"Bingo! Tarım hayvan ve türü tükenmekte olan canlılar için heyecan veren bu buluş asıl sorunu çözebilecek yöntem değildi. İkinci dünya savaşı aynı sanayi devrimi sonrası dünya değişimi gibi yeni sorunları çözümleriyle birlikte gündeme getirdi. Milliyetçilik akımı sonrası parçalanan devletler ve sonrasında süre gelen ırkçılık politikaları üstün ırk savlarını doğurdu. Kusursuz DNA 'nın araştırmaları yapıldı. Kapitalizmin ticaretini yapamayacağı tek şey yaşamdı. Büyük güç ve o güce sonsuzca sahip olma hırsı! Amerika, Rusya, Japonya'da insan DNA ve genetiği alanlarında bir çok araştırma yapılırken yasal ve ahlaki olmayan yollarla çok sayıda deneyin de öncülüğünü yaptılar. Yıllarca medyaya sunulan bilim kongrelerinin salon arkası kilitli odalarında o, yasal ve ahlaki olmayan deneylerinin sonucunu ve de araştırmalarını tartıştılar. Hiç bir ahlaki değeri olmayan araştırmalardan bahsediyorum. Canlı kanlı insanlar üzerinde yapılan deneylerden. Günümüz teknolojisi Dolly'i yaratan o çürük yöntemlerden daha cesur, daha ileri bir seviyede ama asla kusursuz olmayan deneyler. "

"Klonlamanın farklı bir yöntemini mi bulduk diyorsunuz?"

"Evet, var olan bir hücre, sperm, yumurta ya da her neyse kopyalanıp ikinci aşamada klonlanıyor. Fakat bu aşamada ise türler arası genetik aktarımla yeni bir genetik yazılım yapılarak DNA'larına müdahale ediliyor. Basit ve masum görülüp ahlaki olamayan bir örnek vermem gerekirse evlerimizde yaşamasına izin verdiğimiz, bir süs eşyasına dönüştürülen tüm o evcil laboratuvar hayvanlarının, genetik yazılımlarına müdahale edilmiş olan kusurlu türlerini gözüne sokabilirim. Kusurlu DNA'ları planlı ve kapitalizmin acımasız ahlaksız bir oyunu. Planlı kusurlarıyla o hayvancıkları, özel gıda takviyelerine bağımlı kılıyor, o hayvancıklar eklem hastalıkları gibi acılı bir yaşamla sınanmak zorunda bırakılıyorlar. Az evvel dudaklarından dökülen Situs inversus totalis, de kusurlu DNA'ların bir ürünü desem ne derdin. "

"Bu imkansız, vakaların 1800'lü yıllardaki kayıtlara geçtiğini okumuştum."

"Doğru ama son yıllardaki oransal artışın sebepleri arasında laboratuvar müdahalesinin söz konusu olabileceği ihtimalinin aksini de ispatlayamadılar?"

"Nasıl yani şimdi siz bana kopya , klon ya da adı her neyse o olduğumu söylüyorsunuz?"

"Situs inversus totalis misin dekstrokardi misin?"

"Situs inversus totalis."

"İşte böyle tatlım, demek tüm organların ayna görüntüsü gibi ters yönde."

"Şimdi ben klon muyum demek bu?"

"Hayır insan üzerinde kopyalama yapıldığına dair bir istihbaratımız yok ben sadece ihtimaller dahilinde araştırmalarımı yorumladım ve evet 1800'lü yıllarda kayıtlara geçmiş vakalara bakacak olursak nadir de olsa doğal olarak Situs inversus totalis vakaları görülebilir."

"Sırf Situs inversus totalis olan kişinin kim olduğunu öğrenmek için yarım saattir anlattığınız gereksiz detaylarla beni manipüle ettiniz yani öyle mi?"

Alara o iğrenç kahkahasıyla Güneş'i tepeden tırnağa süzmeye devam etti.

"Kayıtlara geçmemiş bir bilgi seninki bu da demektir ki sağlık durumun, aramızda sır olarak kalacak, merak etme."

Fehmi kemankeş 'de dahil erişim yetkisi olanlar zaten bu bilgiye sahiptiler bu yüzden sır sayılmazdı ama saniyeler içinde karşısındaki kaçık kadın tarafından manipüle edilmiş olmak , az evvel yaşananlar eğitimin bir parçasıysa, Güneş'in aleyhine sonuçlanacaktı.

'Güneş Şenel!' Duyduğu sesle ardına baktığında, uzun boylu kilolu bir kadınla yüz yüze geldi Güneş.

"Ooo, Tuğçe nerelerdeydin tatlım." dedi Alara kapıda duran kadına hitaben.

"Hoş bulduk tatlım, Güneş'i arıyordum."

"Görüyorsun ki burada. Al ve götür onu hadi çabuk, bunca işin gücün arasında bir de çocuk bakıcılığı yapıyoruz. "

Sinirlerinin sınırında geziyordu Güneş, bu kadın... Bu kadın onu oldukça fazla zorluyordu. Ardına bile bakmadan Tuğçe'nin yanına koşarcasına adımlarla ilerledi ve birlikte bulundukları laboratuvardan ayrıldılar.

"Üzgünüm Güneş, elimde olmayan sebeplerden geciktim. O kaçık kadın sana bir şey yapmadı değil mi?"

"Sen de mi kaçık olduğunu düşünüyorsun."

"Kesinlikle öyle, hayallerle gerçekleri, ayırt edemediği zamanlar oluyor. "

"Peki neden burada."

"Sen neden buradaysan o da öyle."

 

-> Bölüm sonu ,gelecek bölümde de size anlatacaklarım var>>>

 

Loading...
0%