Yeni Üyelik
30.
Bölüm

28. Bölüm

@demirkalem

 

 

 

Soğuk, tek penceresi tavandaki havalandırmadan ibaret olan ışığa hasret odanın, merkezindeki iskemlede oturan genç kadın, karanlığın müptelası olmuş sessizce beklemeye devam ediyordu. Aklındaki son görüntü odasının tavanıyken, gözlerini açtığında kendini bulduğu karanlık karasını bal gözlerine bulaştırmış, kötülüğünü genç kadının varlığına sızdırıyordu. Yabancı değildi genç kadın, ne karanlığa ne soğuğa...

Yaşım çocuk dediği çağlarda da en az bu kadar soğuk en az bu kadar karanlık odada yalnızlığıyla baş başa bırakılmıştı. O zamandan bu zamana değişen tek şey oturduğu iskemlede elleri iskemlenin ardında halatla bağlanmış olmasıydı. Aynı halatın bağı ayaklarını da hareketsiz kılmak için aynı iskemlenin zemine değen bacaklarına bağlıydı. Gündüz ve gecenin birbirini kovalayışının emaresi olmayan bu odada zamanı hesaplamayı bırakalı çokça zaman olmuş olmalıydı, zira hareketsizliği ve bulunduğu rahatsız oturuşu her bir kasının gerilmesine yol açmıştı. Aralık ya da kapalı fark etmeksizin karanlığa hapsolmuş gözleri zaman zaman beynine hayal ile gerçeği ayırt edemeyecek görüntüler yolluyordu. Aklının kuytularındaki bir anı ya da hiç gerçekleşmemiş bir rüyadan ibaret olabilir o görüntülere, uçuruma düşecekken karşısına çıkan kuru bir dal misali sıkı sıkıya tutunarak mahzun bir dervişi andıran haliyle, ciğerlerini şişirip boşaltmak dışında herhangi bir refleks göstermiyordu. Karanlığa alışan göz bebekleri, tek bir pencere göremese de bulunduğu odada kendisini izlemeleri için gizlenmiş en az bir kamera olduğuna ve o kameraların naklettiği görüntünün şu anda bir yerlerde Uraz kıdemlisince seyredildiğine emin bir halde derin karanlıktaki boşluğa bakıyordu.

Duyduğu sesle irkildi haftalardır yaptığı antrenmanlarla kaslarını güçlendirdiği bedeni Güneş'in. Şimdiye kadar gördüğü eğitimlerin an itibariyle göreceği eğitimlerin yanında fragman olduğuna emindi. Bu yüzden Kırmızı kod eğitimleri diye anılıyor olmalıydı alacağı eğitimler. Tahmini doğruysa psikolojik ve fiziksel şiddete karşı dayanıklılığı sınanacaktı.

İstemsizce alt dudağını dişleri arasında sıkıştırdı Güneş. Aralanan kapıdan içeriye vuran ışık gözlerini sızlatmıştı. Zira ne kadardır olduğunu hesaplayamadığı, midesindeki boşluktan ve bedenindeki sızıdan çokça uzun süredir bu odanın soğuğuna maruz bırakıldığını tahmin edebildiği karanlıkta, belkide günlerdir ilk kez ışık görüyordu. Saniyeler içinde anlıkta olsa siyahı, elalarının üzerindeki beneğe dönen göz bebekleri odaklanmakta zorluk çektiği aydınlıkta sabit kalmıştılar.

Odaya doğru adımlayan iri beden, tarihteki saray cellatlarını andıran siyah çuvalımsı maskeyle yüzü gizlenmişti. Elleriyle, tekerlekli üç katlı alet masasını odanın içerisine, yanına doğru süreklerken üzerindeki uzun kollu tek renk giysisinin kollarının açıkta bıraktığı bileklerindeki belirgin duran damarlardan ve bol giysisine rağmen geniş duran omuzlarından düzenli spor yapan bir erkek olduğu belliydi yamacına kadar gelen bedenin. Burnuna vuran keskin mentollü esans kokusu tanıdık da değildi. Tıpkı yüzünü sakladığı maske gibi teninin kokusunu da bu ağır kokulu esansın ardına gizlemiş olmalıydı yanındaki iri cüsseli adam. Zira bu adamın, birazdan sınanacağı şeyin başrol faili olacağına süphesiz emindi genç kadın.

Alt dudağını dişlerinin arasından kurtarıp tutuk boynunu yavaşça sağına doğru çevirdi Güneş. Odanın karanlığı yerini loş bir aydınlığa bıraktığında gözlerini kırpıştırarak odadaki yeni görüntüye alışmaya çalıştı. Ansızın odayı dolduran midesinden gelen gurultu, takılması gereken son şey olsa da utanç duymaktan kendini alamamıştı Güneş.

Öğrenciliğinden kalma o duygudan kolay kolay sıyrılması mümkün değildi. Annelerin okunmuş şeker ve suyla en güzel kahvaltı sofrasından kaldırarak evlatlarını uğurladıkları o sınavlara boş mideyle girmek zorunda kalmıştı Güneş. Herkesin pür dikkat kafasını gömerek test sorularıyla mücadele ettiği sıralarda o bir yandan aç karnının gurultusu duyulmasın diye iki büklüm kollarını sarıp sarmalayarak bir de utancıyla mücadele etmek zorunda kalmıştı. O zamanlardan kalma alışkanlığının verdiği refleksle midesine doğru yumulmak istediysede iskemleye başlı olan uzuvları elvermedi.

Sanki utanmasına sebep olacak tek kusuru buymuş gibi.

Saatlerce oturmak zorunda bırakıldığı iskemleye anatomisinin elverdiğince dayansa da tuttuğu idrarını bırakmak zorunda kalmıştı. Etrafına oldukça kötü bir koku yaydığının farkındaydı.

Tüm bunları bir kenara bırakması gerektiğini biliyordu, bugün gerçekten de bir düşman sahasında tutsak olabilirdi. Aklını toplayarak asıl konuya odaklanabilmek için gayret etti toy ve genç olan kadın. Fakat toparlanması için artık yeterli vakti kalmamıştı. Yutkunurken boğazını zorlayan şeyin kendi tükürüğü olmasını diledi ama değildi. Boğazına değip geçen kağıdı yeni fark etmişti.

Kağıt kesiği!

İşte başlamıştı. Yüzüne yediği yumruğu karnına yediği tekme takip etti. Oturduğu iskemleyle devrilen bedeni o daha ne olduğunu anlayamadan tekrar doğrulduğunda çığlık çığlığaydı kadın. Her şeye son verecek olan 'YETER' kelimesi dudaklarından dökülmesin diye sıkı sıkıya bastırdığı çenesine geldi bir sonraki darbe. Bağırdı, sustu ama 'Yeter' demedi. Aklına çocukluğu geldi. Aciz bedenine yapılan eziyetler çocukluğunu öldürmüş ruhunu kabzetmiş gülüşlerini yüzünden silmiş ve hatta gözyaşlarını kurutmuştu genç kadının. Ağlamayı da gülmeyi de ölen çocukluğunda bırakmıştı. Şimdi ise yüzüne vuran tek ifade acının çizgilerinden ibaretti.

Odada yankılanan robotik konuşmayı andıran değiştirilmiş ses, sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

"Durmamızı istiyorsan 'YETER' de!"

Demedi genç kadın. Hatta bir ara son haftalarda alışkanlık haline getirdiği o şeyi yaptı. Mesajının bir yerlere ulaştığından emin bir tonda bağıra bağıra:

"Öküz bir, Öküz iki, Öküz üç, Ökküzzz ddört...."

Tırnak diplerine sokulan şişlerin acısıyla dişleri arasına sıkıştırdığı dudağını kanattı. Dilinde demirimsi tat bırakan kan kokusunu ilk ve son kez soluyor değildi.

"Hımmmmmmmm"

Sızlandı.

Bağırdı ama bir tek damla göz yaşı akıtmadı gözlerinden. Gözlerinden süzülmesi muhtemel yüreğinin selâlarını kurutmuşlardı Güneş'in? Göğüs kafesi diye kefene saklanmış bir kalple, ölümle yaşam arasında gidip gelen bir bedene kim, daha fazla ne kadar işkence edebilirdi ki? Dayandı!

Dayanmalıydı!

İşkencenin görüldüğü odanın hemen iki yan odasındaki ekranı pür dikkat izleyen karar meclisi üyeleri arasındaki kara gözlü adam, aşı yapılırken bebeği ağlatılan ana gibi olduğu yerde kıvranırken, boynunu sıkan bir eli şefkat bir eli merhamet olan kasvetle boğulmamak için savaş veriyordu. En nefret ettiği yerdeydi işte. Kırmızı Kod eğitimleri asla ve asla alışacağı ya da sıradanlaştıracağı eğitimlerden değildi. Dudaklarını sıkı sıkıya birbirine bastırmış içinden zikreder gibi aynı şeyleri tekrarlıyordu.

"'Yeter' de Güneş! 'Yeter ' de !"

Her akladığı engel, bir sonrakinde daha zorlu ve daha büyük olacak engele gebeydi. Karar meclisinin hayret ve tebrikle izlediği her bir sınav onun ruhu için işkence gibiydi.

"İnadın gebersin Güneş! yeter, de be kadın." Fısıldadı Uraz.

Uraz her bir sınavı sırasıyla biliyordu. Tacize kadar varan psikolojik ve fiziksel işkenceler birbiri ardına kesilmeksizin devam ederken bir ara gözlerinin önünde baygınlık geçirdi Güneş. Sadece bir kaç dakika dinlenmesine müsaade edildikten sonra bir kova buzlu suyla ayılması için terbiye edildikten sonra nefes testlerine tabi tutuldu. Başını soktukları buzlu fıçının içinde dakikalarca nefesini tuttu Güneş. Edip'in ona öğrettiği, onu hazırladığı şeyle imtihan oluyordu. Gözünün önünden geçen geçmişi kulağına dayan diye fısıldarken, kendini tekrar kaybetmemek için ettiği intikam yeminlerine sıkı sıkıya sarılı duruyor pes etmemek için mücadelesine devam ediyordu.

Bedenine verilen elektrik gözleri kapanmadan önceki son imtihanı olmuştu genç kadının. Göğsünü yakan o elektrik nefesini kesmiş olmalıydı. Bu şekilde mi son bulacaktı ki yaşamı.

Bu muydu uğruna ölünesi yaşam.

Yaratıcıdan icazet alıp insan olmak hevesiyle yeryüzüne inmeyi göze olan cahil ruhunun heves ettiği o hayat böyle mi olacaktı?

Karar meclisinin sırasıyla izlediği kaçıncı acemiydi Güneş. Karar meclisi için sıradanlaşan ziyadesiyle profesyonelce sıradanmış gibi olmak zorunda oldukları bu durum acemilerin kıdemlileri için oldukça zorlayıcıydı. Her ne kadar serin kanlı olmak zorunda olurlarsa olsunlar söz konusu kendi emek verdiği gençlerin acısıyla görevleri arasıysa aciz hissetmekten yoksun değildiler.

Uraz, sağındaki Yavuz'a dakikanın sadece onda biri kadar bir süre bakıp fişek gibi oturduğu yerden fırladı. Akabinde odadan ayrılıp Güneş'in işkence gördüğü odaya daldı. Yüzünde hala siyah maske bulunan yerde baygın halde duran kadını kaldırmaya çalışan adama öfkeyle baktı ve adamın Güneş'e bir kez daha dokunmasına fırsat vermeden Güneş'i kucakladığı gibi odadan ayrıldı.

 

***

Güneş, on haftalık tedavinin sonrasında tüm kasları, iskeleti iyileşmiş bir halde son sınavını vereceği alana gitmek üzere hazırlanmak için odasındaydı. Üzerini değiştirirken görüşünün elverdiğince bedenini son kez inceledi. Gördüğü işkence profesyonelce olduğundan mı yoksa kendisine yapılan tıbbı müdahalenin henüz yaygınlaşmamış ileri teknolojiye ait oluşundan mı bilinmez tek bir yara izi bulamadı bedeninde. İşkenceden sonra gözünü açtığı o ilk an geldi aklına akabinde, anne karnından sağlıkla dünyaya gelmiş bebek hissinden sıyrılıp, aklına gelen o anıyla anında tüm bedeni sızlamaya başladı . Anıların bedene sirayet edici bir gücü olmalıydı. Anın verdiği o duygudan çok hızlı sıyrıldı Güneş. Yüzüp yüzüp kuyruğa gelme deyimini yaşıyordu. O anları hatırlayıp bedenini ve zihnini yoramazdı. Sutyenin kopçasını takıp askılarını omzuna kaldırdı ve göğüs petlerini düzeltip memelerinin petlerin içerisinde olduğundan emin oldu. külotunun kalçasına ait katlı yerlerini hızlı hareketlerle düzeltip, kamuflaj pantolonunu ve üniformasına ait üst parçayı üzerine giydi. Saçlarına sıkı sıkıya balık sırtı örgüsü yaptı. Son olarak da ayaklarına postallarını giyip aynada güncel halinin yansımasına baktı.

"Yapabilirsin!" diye sessizce fısıldadı aynadaki ikizine.

Sakin adımlarla odasının kapısına doğru ilerledi aynı hızla kapının tokmağını çevirip odasından dışarı adımladı. Ardındaki kapıyı kapatırken koridordaki diğer odaların kapılarına serice göz gezdirdi. Yalnız başına ve güçlü olmayı kendine prensip edinmişken, derinlerinde duyduğu bu özlem de neyin nesiydi?

Kırmızı kod eğitimleri öncesi acemilerin birbirlerini son görüşüydü. Kırmızı kod eğitimlerine dair kimsenin birbirinden haberi yoktu. Herkes farklı zamanda eğitimlere dahil edilirken, devamında da tedavi süreçleri geliyor olmalıydı. Tüm kırmızı kod eğitimleri ve sonrası süreçlerinden sonra da son sınavları olan simülasyon eğitimleri vardı. Gözlerini açar açmak mail kutusuna düşen krokiyi takiben asansöre doğru ilerledi Güneş. Kartına yeni tanımlı katları gördü asansör ekranında ve kendisine bildirilen kata ait numaraya dokunup asansörün hareket etmesine izin verdi. Nihayet eksili katları inerek simülasyon sahasının olduğunu var saydığı kata geldi. Açılan asansör kapısından dışarı adımlamadan önce sadece bir kaç saniye kadar ıssız koridoru seyretti. Asansörün ışığının aydınlattığı koridora adımlar adımlamaz harekete duyarlı sensörler devreye girerek koridorun duvarıyla tavanı floresan etkisiyle kademe kademe aydınlanmaya başladı. Issız koridorda duyulan tek şey genç kadının adımlarının sesi değildi. Kalbi heyecandan farklı bir ritimle tempo tutuyordu. Bugün başarıya varacak olmanın son adımına yürüyordu.

Koridorun sonundaki çift kapılı salonun önüne geldi, tüm koridor boyunca gördüğü tek kapı buradaydı bu demekti ki gelmesi gereken yerin tam olarak karşısında duruyordu. Devasa kapıdan kapının ardındaki alanın büyüklüğünü tahmin etmeye çalıştı. Belli ki şimdiye kadar gördüğü eğitim tatbikat sahalarından daha da büyük bir plato alanıydı burası. Kendini o devasa alanın içine hayal ederken yutkunarak heyecandan kuruyan boğazını birazda olsa ıslatmayı başardı. Titreyen elimi belinde asılı olan kartına attı ve devasa kapının yanında ekstra küçük görünen sensöre okutmak üzere hareketlendi. Daha kartı sensöre okutmadan kapı açılıverdi. Şaşkınlıkla bir adım gerilediğinde yavaşça açılan kapının kendiliğinden açılmaya başladığını anladı. Tam da o esnada kapının üzerinde yanıp sönen kırmızı cihazı görünce de kameraya bağlı bir otomatik kilit sistemin saha olduğunu anladı. Buraya geldiği görmüş ve kapıyı açmış olmalıydılar. Daha odaya adım bile atmadan kendisinin incelenmeye başlanmasından tedirgin olmuştu. Zira kalp atışlarının bile duyulduğundan emindi.

Kapının ardında duran kilolu kadını görür görmek seri adımlarla eğitim salonunda ilerlemeye başladı Güneş. Kendisini bekleyen kollara atıldı. Sırtını sıvazlayan ellere minnet duydu. Hayatında ilk kez bir sınava girmeden önce moral veren şefkatli kollara sığınışıydı bu. Karşısındaki kişi durumdan elbette ki habersizdi, bu yüzden verdiği desteğin Güneş'teki kıymetini de etkisini de asla bilemeyecekti.

Hala kucaklaşmaya devam ederlerken konuşmaya başladı Güneş.

" Burdasın?"

"Elbette, simülasyon teçhizatı olan tasarım harikası yazılımıyla donanımıyla tamamen benim elimden geçti!" Dedi Tuğçe

"Hımmm, biraz da olsa iyi hissettirdi." Dedi Güneş ve kopmak istemediği o kollar arasından mecburen çıkmak zorunda kaldı. Kendisine uzun yıllar sonra samimiyetle bakan bir çift göz görmüştü. Bu karargâhta kaldığı sürece Nur'dan sonra kendine güven veren ikinci isimdi Tuğçe. Kısa sürede olsa ARGE alanında birlikte çalışmış , o kısa sürede de iyiden iyiye kaynaşmayı başarmıştılar.

"Ne var, bana güvenmiyor musun?"

"Şüphesiz..." Diyerek verdiği kaçamak cevapla salonun merkezine doğru adımlamaya koyuldu Güne.

"Şüphesiz, ne demek Güneş Şenel! Şüphesiz güvenirim mi, Güvenmiyorum şüphesiz mi! Demek! Ne demek , ne, ne!"

Dönüp ardına baktığında gördüğü Tuğçe'nin homurdanışlarına mimikleri el verseydi gülmeyi isterdi Güneş. Yılların ona kaybettirdiği gülümsemeye bir anda kavuşması kolay değildi elbette. Bu yüzden yine düz bir ifadeyle seyretti Tuğçe'nin sevimli serzenişlerini.

"Oradan değil, buradan." Dedi Tuğçe kolundaki saate bakarak.

Koca platonda küçücük bir şantiyeyi andıran yapının içine girdiklerinde kontrol odasında olduklarını anladı.

"Buraya oturtabilirsin." Dedi Tuğçe, siyah deri koltuğu işaret ederek. Dişçilerdeki tedavi koltuklarını andıran Koltuğa yerleşti Güneş.

"Bu ellerimdeki özel yapılmış pille çalışan elektro bantlar, bunları izninle şakaklarına yapıştıracağım. İçerisinde bulunan micro GPS'ler yüksek konum hassasiyeti ve eş zamanlı kontrolü sayesinde bilgisayarlarımıza ileteceği koordinat datalarının yanı sıra beynindeki sinyalleri de bilgisayarlarımıza iletecek." Elindeki elektro bantları Güneş'in şakaklarına yapıştırdıktan hemen sonra eline aldığı diğer bir aletle yüzünü ekşiterek Güneş'e baktı.

"Şey bu biraz acıtacak..." dedi elindeki cihazın oldukça ince, kılı andıran iğnelerle dolu tarafını göstererek ve ardından anlatmaya devam etti Tuğçe.

" Bunu da enseyle kafa tasının bitimindeki birleşme noktasına takacağım. Böylece simülasyonda karşı karşıya kaldığın durumlara karşı vereceğin tepkileri, vücudunun hapşırma, kusma gibi otomatik verdiği reflekslere varıncaya kadar kuantum bilgisayarlarına eş zamanlı olarak iletebileceğiz. Sen simülasyonu yaşarken bizde yapay zeka destekli kuantum bilgisayarlarının ekrana yansıttığı görselleştirilmiş verilerle simülasyondaki seni eş zamanlı olarak film seyreder gibi izleyebileceğiz."

"Bunların yan etkisi olacak mı?" Diye sordu Güneş. Daha önce görmediği, bu teknolojiyi deneyimleyecek olmamın heyecanı yanı sıra tedirginliğini de yaşıyordu içinde. Sorduğu soruya karşı Tuğçe'nin burnunun ucunu kaşımasından aslında kısmen cevabını da almış sayılırdı Güneş. Tuğçe gerilince burnunun ucunu kaşırdı. Birlikte geçirdikleri kısa sürede bunu öğrenmişti.

"Yan etkisi değil, direk etkisi olur?"

"Nasıl yani?", dedi kaşlarını çatarak Güneş.

"Bu cihazlar aynı zamanda simülasyonla bedenini bir bütün halinde kılacak. Şöyle anlatayım; Simülasyonda tüm acemiler için sunduğumuz benzer senaryo var. Şu arkada gördüğün plato sahasıyla birebir aynı olan simülasyondaki mekanda gelişmesi muhtemel olan olaylar döngüsünü senaryolaştırdık. Kader çizgisi gibi değişmeyecek temel unsurları her bir acemi için aynı olan senaryoda tek tek yer almanızı sağlayacağız. Simülasyondaki olaylar zincirindeki ana temalar hepinizde aynı olmasına rağmen her birinizin verdiği karar ve yaptığı harekete göre kurgu yapay zeka tarafından şekillenecek. Dolayısıyla özgün bir rota çizeceksiniz. Vereceğiniz kararlar, alacağınız aksiyonlar, duygusal değişimlerinize dair her bir veri bilgisayarlara aktarılırken yapay zeka bu dataları işleyerek simülasyonda size yeni bir olay döngüsü olarak sunacak."

"Bu ne demek, daha açık olur musun Tuğçe."

"Aklının en kuytu köşelerine gireceğiz Güneş, senin bile unuttuğun bilinç altındaki kapalı odalara girip seni izleyeceğiz. Vereceğin refleksler duygular hepsi gerçek olacak, çünkü beynin simülasyonla gerçeği ayırt edemiyor olacak. Simülasyonda sana sunulan her bir olayı her bir acıyı sanki gerçekmiş gibi yaşayacaksın: Heyecanlanacak, korkacak, acı çekeceksin. Misal soğuğu hissedip gerçekten üşüyeceksin, bedeninin bu durumda hipotermi geçirebilir, vücudun için gerekli ısının kaybına sebep olduğundan işlevsel fonksiyonların durabilir."

"Şimdi kendimi Matrix filmindeki Neo gibi hissettim. Sen de benim Morpheus'umsun ve bana beyin olmadan beden bir işe yarayamaz ve simülasyonda ölürsen gerçekte de ölürsün diyorsun öyle mi?"

"Imm yok ya daha neler! Şu şakaklarındaki GPS'ler niçin varlar sanıyorsun kızım! Onlar sayesinde seni takip edip tehlike anında seni kurtarabilelim diye!"

"Oha Tuğçe! Şimdi gerçekten de çok rahatladım."

"Bak ya. Aklında neler var senin. En çok neyle karşılaşabilirsin ki! Amaç senin refleks ve karar mekanizmanı sınamak ve derecelendirmek. Rahat ol."

"Benim bile unuttuğum aklımın en mahrem odalarına gireceksiniz Tuğçe. Sonuçlarını tahmin edemeyeceğim bir şeyle sınanacağım ve sen bana rahat olmaktan bahsediyorsun."

"Senin için ilk olan bu şeyi defalarca sınadım ben Güneş. Sınırlandırılmış bir program bu ve ben sana bir doktorun hastasına anlatmak zorunda olduğu en düşük ihtimalli riskleri anlattım. Her şey yolunda. Bana güvenmiyor musun?."

"Şüphesiz..."

"Bak yine aynı şeyi yaptın. Ne demek şüphesiz! Ne demekkk! Ne, ne!"

"Tuğçe başlayalım mı artık!"

"He, tamam. Çoksss heyecanlı."

 

->Bölüm Sonu... Gelecek bölümde görüşmek üzere size anlatacak hikayem var:)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%