Yeni Üyelik
31.
Bölüm

29. Bölüm

@demirkalem

 

"Tuğçe!"

"Ffe Fehmi Müdürüm!"

Üç metrekarelik kontrol odasında daha önceki simülasyona katılan acemilerde olduğu gibi, Güneş'in de simülasyon testini yapmak için son hazırlıklarını yapıyorken, diğer testlerin aksine bu kez Fehmi Kemankeş'i yanında görmek Tuğçe'yi oldukça şaşırtmıştı. Beklenmedik bu sorun karşısında, eli ayağına dolanmak deyimini yaşarken kekeleyerek Fehmi Müdürünün suallerine cevap veriyordu Tuğçe.

"Özet?"

"Mmüdürüm , şşöyle ki acemi şu anda simülasyonda uyanmak üzere ve uyandıktan sonra her bir acemi de yaptığımız gibi Güneş içinde yaklaşık olarak bir dakika simülasyondaki ortamı değerlendirmesi için zaman vereceğiz. Sonrasında ilk olay kurgusunu devreye alacağız. Bilgisayarlara aktarılan her tepkisi yapay zeka tarafından işlenerek etki olarak geri iletecek böylece her hamlesinin sonucunda özgün bir kurguyla yeteneklerini ölçerken aynı zamanda neden sonuç ilişkisinde psikolojik durumu ve saha bir çok özelliği hakkında bilgi sahibi olabileceğimizi umuyorum. Tüm bunlar olurken ekranlara iletilen görüntülerle simülasyonu, kıdemli askerlerle birlike komitedekiler de izleyebilecek, böylece diğer acemilerde olduğu gibi Güneş'i değerlendirmelerine olanak sağlamış olacağız."

"Tek bir farkla!"

"Nne? Nasıl? Anlamadım!"

"Tek bir farkla Tuğçe, Güneş'in simülasyon verilerini ekrana anlık değil geciktirerek iletmeni istiyorum."

"Ama?"

"Güneş'in gizlilik kararı alınan geçmişine ait herhangi bir anısının yayınlanmaması için bir önlem bu. Şu ARGE silahı olayını hatırlarsın, o anılar görselleşmeden engellenmeli."

"Ama simülasyondaki herhangi bir kesinti dikkatli gözlerce hemen fark edilebilir. Olaylar zincirine aykırı bir durum ben bunu o kadar kısa sürede nasıl..."

"Benim karşımda zor ve imkansız nedir bilmeyen biri var. Ona çok güveniyorum. Kaybedecek zamanımız yok Tuğçe. Anlattığına göre 10 saniyemiz kaldı. Bu iş sende. Orijinal kaydı tek kopyasını bana iletmeni istiyorum, bir kez daha belirtiyorum ki komite ve kıdemliler sadece gerektiği kadarını görmeliler ve hatta sen bile ... "

"Neyi?

"Aferin asker!"

"Emriniz olur Müdürüm."

"Kolay gelsin."

Tuğçe ekrana dönüp simülasyondaki kurgu için geri sayımı başlattığında, Güneş bulunduğu odanın her bir detayını tekrar tekrar gözden geçiyor, her bir noktayı adete hatmediyordu. Normal zamanda geçen bir dakika simülasyonda bir saate yakın bir zaman dilimi gibiydi. Dolayısıyla bulunduğu katı incelemek için oldukça yeterli zamanı vardı Güneş'in.

Penceresiz, dört artı bir daire de evli çocuklu bir çiftin yaşayabileceği, aşağı yukarı yüz elli metre karelik olduğunu düşündüğü bir dairedeydi genç kadın. Her bir oda zevkle döşenmiş gibiydi. Duvarda asılı tablolar ve aydınlatmalar, duvarların penceresizliğini unutturuyordu. Eskitme mobilyalarla uyumlu halılar , Bünyan halılarını andıran otantik desenlerle işlenmiştiler sanki. Her bir köşesini adımlayarak kendisine bahşedilen süre zarfında defalarca kez odalardaki ayrıntıları gözden geçirdi genç kadın. Fotografik zekasına rağmen işini sağlama almak istiyor gibiydi.

Kulaklarına dolan ilahi sesle duruldu. Tabiki ilahi değildi, içinde bulunduğu simülasyonu koordine eden Tuğçe'nin sesiydi bu. Beklenmedik ses yüzünden gösterdiği anlık refleksinin sonucunda hemen yanındaki büfeye çarpmış ve müthiş derece bir acı hissetmişti.

"Bu da neyin nesi!"

Tuğçe, Güneş'in serzenişini duyar duymaz geri sayımı bırakarak, daha önce söylemeyi unuttuğu küçük ayrıntı için Güneş'e kısaca açıklama yapmaya başladı.

"Yapay zeka anılarında saklı olan acıları bulup kullanıyor. Bunu beynine gönderdiği sinyallerle acılarını tetikleyerek yapıyor. Ne kadar da gerçekçiydi değil mi?"

Bağırdı Güneş!

"Bu durumdan keyif mi alıyorsun sen! O lanet kırmızı kod işkencelerinden sonra bu simülasyon sınavını veriş sebebinizi sorgulamamalı mıyım? Lanet Olsun son aylarım işkence eğitimleriyle geçti, beynimin içi tarifsiz işkencelerin verdiği acıların anısıyla dolu !"

Tuğçe oralı olmadı ve kaldığı yerden geri sayıma devam etti.

"Üç, iki, başladı!"

Güneş verilen startla beye uğradığını şaşırdı. Bulunduğu odanın zemini su ile dolmaya başlamıştı. Hemen evin banyo ve mutfağını kontrole koyuldu. Çeşmeler kapalıydı. O anda fark etti ki su sesi çamaşır makinesinin ardından geliyordu. Normal de simülasyonda olmasa bu kadar hızlı su akışı olmayacağına emindi. Ne yani alt tarafı küçük bir musluklar mı kıskaca ev dizine kadar suyla dolacaktı.

Makineyi oynatmayı denedi. Bir miktar çekmeyi başardığında, beklenin aksine sekiz santim yarı çağında siyah bir borudan su aktığını görünce şoka uğradı. İşte o an simülasyona haksızlık ettiğini fark etti.

"Hadi bakalım Lara Croft , başarabilirsin." Kendi kendine söylenişleri kendisini izleyen komite üyelerinin yüzünde silik gülüşlere sebep oluyordu , biri hariç. Uraz kıdemlisi yaptıklarını ve yapacaklarını pür dikkat takipteydi.

Suyun akışını durduramayacağını anlayıp diğer odalarda tekrar göz gezdirdi Güneş. Tavanda bulunan tek havalandırmayla göz göze geldiğinde camsız odalardaki suyun boyun seviyesine ulaştığının farkındaydı. Bu kez yüzerek banyoya ulaştığında hala akmakta olan musluğa bir şeyler tıkayarak suyun akışını yavaşlatmayı denedi. Başardı da.

Sonunda havalandırmanın olduğu odaya varıp tavandaki havalandırmaya sırtına astığı uzun namlulunun kabzasını vurarak kendisine bir çıkış kapısı açmayı başardı. Havalandırmadan ıslak kıyafetleri ve silahının verdiği ağırlıkla tırmanması mümkün değildi bu yüzden uzun namlulu silahını ardında bırakmak zorunda kaldı. Çocukluğunda yetimhanenin kapı pervazlarında bacaklarını açarak tırmanışındaki gibi havalandırmada bacaklarını açarak ayak ve ellerinden destek alarak tırmandı Güneş. Tepesindeki havalandırmayı eliyle bir kaç defa zorlayıp açtığında yüzüne vuran sıcaklığa ilk başta anlam veremedi. Temkinli hareketlerle havalandırmadan çıktığında bu kez alevler içinde buldu kendini.

Yangın!

Yutkundu genç kadın, havalandırmadan çıkmak için yaptığı hamlesini geri alarak havalandırma boşluğuna doğru bir kaç adım geriledi. Yüzüne vuran kavruk havanın tesirinden kurtulmak için başını aşağı çevirdi. Kuyuyu andıran havalandırma boşluğunun sonu su dolu daireye açılıyordu. Hemen tepesindeki oda da ateşe.

Kaderi inatla ona, korkularıyla yüzleşmesi için senaryolar üretiyor gibiydi. Peki ama neden. Neden! Başını tekrar yukarı kaldırdığında kendisini bekleyen manzaraya baktı.

Sonra dudaklarından fısıldar gibi o kelimeler döküldü.

"Bütün insanlar korkar, krallar ve kraliçeler de. Onların tek farkı, onlar belli etmezler."

Komite üyelerinden ihtiyar bir ses "Bu acemi, Lara Croft' dan sonra şimdi de başımıza Cleopatra mı kesildi dersiniz?" alayla odadakilerle arasında kısa süreli bir diyaloğun fitilini ateşlemiş olduğunda Uraz ve kıdemdaşları sessizliklerini korurlarken konuşmaya Fehmi müdür de dahil oldu. Eğitimlerinden sorumlu olduğu aceminin, sonuna kadar arkasını durduğunu otoriter sesiyle belli edecekti döneminin en usta ismi Fehmi Kemankeş.

"Güneş!"

"Efendim Kemankeş anlayamadım?" diye soran ihtiyar sese tekrar aynı vurguyla karşılık verdi Fehmi Kemankeş.

"Bu, diye hitap ettiğiniz öğrencimizim ismi Güneş. Yedi ayı aşkındır gece gündüz demeden ter döken Güneş Şenel'e ait eğitim grafikleri önünüzdeki dosyada yer alıyor, göz atma şansınız olmadı sanırım. "

Öksürerek kendini düzelten komite üyesi karşısında Uraz ve aynı kıdemdeki silah arkadaşları bıyık altı gülüşmekten kendilerini alamadılar. Ekibinin Fehmi müdürlerine olan saygıları her geçen gün katlanarak artmaya devam ediyordu. Komite üyelerine ait her bir çift göz tekrar önlerindeki ekrana dikkat kesildiklerinde Güneş'in havalandırmadan aşağı aklayışına şahit oldu.

Yüzerek akışını yavaşlattığı suyu eski akış hızına kavuşturmak için boruya tıkadıklarını geri çıkarmaya başlayan genç kadın, odaya dolan su seviyesi yerden iki metre yüksekliği aşalı çok olsa da henüz planladığı seviyeye ulaşmadığının farkındaydı. Suyla tavan arasına kalan yarım metrelik mesafeden istifade ciğerlerine muhtaç olduğu oksijeni vermeye devam ediyordu. Odalara dolan su seviyesi yükselmeye devam ettikçe nefes alanı aynı oranda azalıyordu. Nefes almak için tavana dudakları değecek yüksekliğe varan su seviyesi sebebiyle ciğerlerine son oksijen kırıntılarını doldurduktan sonra nefesini tuttu Güneş. Banyodaki boruya müdahale etmek üzere tekrar odanın zeminine doğru balıklama yüzdü. Bir müddet daha bekledikten sonra tekrar boruya bulabildiği eşyaları tıkıp suyun akışını yavaşlattı. Nefesini bir yandan gücü elverdiğince tutarken diğer yandan da havalandırma borusuna doğru son sürat yüzmeye devam etti. Artık nefesini tutmak onun için oldukça güç bir hal almaya başlamıştı. Havalandırma borusuna dolan su sebebiyle bu kez havalandırma borusunu yüzerek tırmanırken suyun alevleri söndürecek yüksekliğe eriştiğinden emindi. Bu kez de alevlerle yüzleşmekten değil ciğerlerinin muhtaç olduğu havaya ulaşamamaktan korkuyordu Güneş, zira artık gücünün son demindeydi ve dudaklarından baloncuk çıkarmaya başlamıştı. Güç bela havalandırmanın sonuna vardığında bedenini son bir güçle yukarıya itebildi Güneş.

Bir anda soluduğu hava, genç kadının başının dönmesine sebep olurken beraberinde boğazını tahriş eden odadaki ağır koku sebebiyle genç kadını öksürük tutmuştu. Öksürürken yerde kıvranan bedeni, alevlerin bıraktığı külün suyla buluşmasıyla genç kadının bedenine bulaştı. Sarı saçları açık teni olabildiğince koyuydu artık. bir müddet daha yerde sere serpe dinlendikten sonra dinen öksürüklerinin ardından gözlerini araladı Güneş. Uzandığı yerden doğruldu ve dumanın dağıldığı odada yangından arta kalanları bir bir inceledi. Bu mekan o hep rüyalarında gördüğü silik kareleri andırıyordu. Neredeyse tamamı yanmış yazı tahtasının, arta kalan zemininde yazılı semboller. Beherler, ne işe yaradığını bilmediği materyaller. Yanık iskemleler ve yine o sandık. Koştura koştura yanına vardığı sandığın kapağını açtı Güneş. İçinde uyuyan küçük kızı görür görmez kucakladı. Küçük kızın yüzü dağılan saçlarından gözükmezken Güneş, kollarındaki küçük kızı incitmekten korkan titrek parmaklarıyla kızın yüzüne dökülen saçlarını tutam tutam okşar gibi geriye attı. Gördüğü suretle kollarındaki kızı yere atarcasına bıraktı , zira kolları arasındaki küçük kızın suratı, çürümüş azap içindeki bir cesedin yüzünü andırıyordu. Çığlıklarını dudaklarını bastırarak içine hapseden genç kadının gözleri tekrar yerdeki kız çocuğunu bulduğunda, çocuğun yerden kalkmak için hareketlenişine şahit oldu. Ne olduğunu algılamaya çalışırken bir kaç adım gerileyen ayakları onu olası tehlikeden korumak ister gibiydi. Yerden doğrulup üzerine doğru yürüyen çürümüş kız çocuğu cesedinden kaçmak için arkasını dönüp hızla kaçmaya başladı Güneş. İstese ardından gelen ne idüğü belirsiz tehlikeye karşı koyabilecek güçteydi belki ama yapamazdı. Tehlikeli de olsa küçük bir kız çocuğuna ait bir bedene karşı koyamazdı. Bilinç altına hapsolmuş çocukluğunu, içinde ölüme terk etmek zorunda bıraktığı o kız çocuğu, gerçekle hayali ayırt etmesine engel olan yapay zeka destekli simülasyonda tekrar yaşam bulmuştu da, sanki karşısına çıkıp kendinden hesap soruyor, hayata tutunmak için bir şans daha istiyordu. O şansı elinden alamazdı Güneş. İşte tamda o saniye durdu adımları, idrakına vardığı şeyle derin derin nefes aldı, verdi. İçinde bulunduğu simülasyonun amacı da buydu, fiziksel olarak kendisine yapılan işkencelere karşı koymuştu peki ya bilinci, psikolojisi kendisine biçilen kaftanı taşıyabilecek bedene sahip miydi?

Tabi ya!

Görev ne ise duygusal karar vermekten kaçınıp, emirleri yerine getirmeliydi.

O çocukla yüzleşmek için ardına döndüğünde karşılaştığı bedenle bir kez daha şaşkına uğradı genç kadın. Gözleri kendisi gibi renkte olan gözlere bakakaldı önce, aynada kendi yansımasına bakıyor gibiydi. Detayları fark ettikçe şaşkınlıkla irileşti gözleri. Yirmi yıl sonraki haline bakıyor gibi hissediyordu kendini. Küllü sarı saçları arasına gizlenmeyi becerememiş beyaz tutam halindeki saçlar, dudak kenarlarında derinleşmiş yılların imzası çizgilerle aynı özene sahip gözlerinin kenarlarını süsleyen kaz ayakları, göz altlarında koyu halka halini almış çukurluklar...

Bu aynadaki kim?

Karşısındaki bu suret, bozuk Türkçesiyle ağzında bir şeyler gevelediğinde kendi sesindeki o tınıyı işitiyor gibiydi.

"Senin için geleceğim, beni burada bekle!"

Duyduğu silah sesleriyle gözlerini karşısındaki bedenden çevirip, hızla çehresine göz attığında alacakaranlık olan göğün kapladığı bir ormanın derinliklerinde olduğunu fark etti.

Aklı mı simülasyona oyun oynuyordu, simülasyon mu aklına.

Mekanlar arasındaki geçişte herhangi bir olağan kurgu düzeni yoktu, bu hızlı geçişler genç kadını oldukça yoruyor, hayalle gerçeği ayırt edemeyen aklı bedenini zorluyordu.

Islak üniformasına esen rüzgar değdikçe üşüdüğünü hissetti genç kadın. Az evvel kendisine ''Senin için geleceğim..." deyen bedenin olduğu yere bakışlarını döndürdüğünde artık yalnız başına olduğunu anladı. Kim olduğunu idrak edemediği o bedenden eser yoktu. Sıklaşan silah sesleriyle elini sırt askısına attığında uzun namlulu silahını ardında bıraktığını hatırladı.

"Siktir!"

Kendisine doğru yaklaşan silah seslerinden korunmak üzere en yakınındaki ağacın kovuğuna saklanmak isterken örgülü saçının açıkta bıraktığı ensesine değen soğuk metalle durduğu yerde donakaldı.

Şimdiye kadar hiç duymadığı tondaki otoriter ses ona emrediyordu.

"Sana dizlerinin üstüne çök dedim!"

Kendisine denileni ikiletmek gibi bir huyu yoktu ama başına gelen olaylar döngüsüne yetişmesi kolay değildi. Dizleri üzerine çöktü genç kadın. Bulunduğu durumdan bir an önce kurtulmak için fırsat kolluyordu. Bu sebeple hızla etrafını çevreleyen siyah giyimli ve siyah maskeli sadece gözleri gözüken eli silahlıları tek tek incelemeye başladı. İçlerinden biri sırtındaki çantayı açıp uzun namlulu bir silahı toplamaya çalıştı. daha ilk saniyede o silahı hatırladı Güneş. Eğitimlerde toplaması için önüne getirilen silaha ait parçalardı bunlar.

Ardındaki adam, ensesinde tuttuğu uzun namluluyu ensesinden yavaşça çekerek ardından yanına doğru ilerlediğinde, artık genç kadının görüş mesafesindeydi.

"Artık elimizdesin!", diyen sesin sahibi bu kez de yanından tam karşına doğru geçip uzun namluluyu alnına dayadığında genç kadın eğitimleri boyunca kendine has geliştirdiği yakın dövüş tekniğini kullanarak ani bir hareketle alnına dayalı namluyu saniyeler içinde kollarını makas yaparak iki eli arasına aldı ve karşısındaki adamın boynunu uzun namlulu silahla kendi bedeni arasında sıkıştırıp boğmaya başladı. Tutsak ettiği adamın, eli silahla bekleyen diğer ekip üyelerinin başı olduğunu o an fark etmiş, elinde boğmak üzere sıkı sıkıya tuttuğu kozunu son raddesine kadar kullanmaya çalışıyordu.

"Tek bir hamlenizde , elimdeki adamı öldürürüm!"

Tutsağıyla birlikte geriye adımlarlarken diğer eli silahlılarla arasına yeterince fark açtıktan sonra ani bir hareketle silahın kabzasını kolları arasındaki artık takatsiz kalan adamın kafasına geçirdi genç kadın ve hızla bulunduğu yerden ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladı. Kontrolsüzce ormanın derinliklerine doğru koşarken bir anda kendisini çukura düşmüş halde bulduğunda, olduğu yerde acı içinde kıvranıyordu. Artık sona gelmişti. Az evvel atlattığı adamlar onu bulacak ve simülasyonu başarısızlıkla sona erecekti.

"Böyle bitemez. Böyle bitemez."

Gökyüzü iyice karardığında çocukluğunda hapsedildiği odayı anımsadı Güneş. O soğuk rutubetli odada bir daha hapsolmak istemiyordu. Çığlık atmak istediği anda sesi içine kaçtı genç kadının.

Korktu. Bu kez hapsolduğu karanlıktan değildi korkusu, o korkak çocukluğunu idam edeli çokça vakit olmuştu. Korkusu, bunca zaman mücadele etmişken sonunda başaramamaktı. Kaybetmekten korktu. Meydan okuduklarına, meydan okuyacaklarına yenilmekten korktu.

Aklının yapay zekayla el ele verip işkence ettiği bedenindeki sızı, korku, endişe adı her neyse mucize gibi yok oluvermişti bir anda. düştüğü çukurda başını göğe kaldırdığında gördüğü yüz kendisine seslenen o genç kız, göz bebeklerinin büyümesine sebep olmuştu.

"Güneş! Hadisene, ne bekliyorsun!" Gecenin soğunu ısıttı o sesteki tını, karanlık geceye dolunay olup aydınlık verdi o gül cemaldeki ışıltı. İnanamadı genç kadın. Özlemle elini uzattı kendisi için uzana ele.

"A.. As... Sude!"

Elini tutan el sıcacıktı. Düştüğü karanlık kuyudan yukarı tırmandı nasıl olduğunu anlamadan. Derken o özlediği beden hızla koşmaya başladı ormanın daha da derinine , en karanlığına doğru. Bu kez kaybedemezdi Güneş. Peşi sıra koştu koştu. Kendisine seslenen sesi takip etti.

"Hadi ama Güneş, yapılacak çok iş var."

"Asude! Dur lütfen. Yalvarırım dur , beni bekle."

Durdu genç kız, yavaşça arkasına döndü ve Güneş'in gözlerinin içine baktı. Güneş'te durdu o vakit.

"Özledim." Dedi Güneş, inler gibi.

Yangını söndürdüğü odadaki sandıkta bulduğu, çocuk cesedinden kaçan Güneş'in düştüğü kuyuda devam eden simülasyonunu ekrandan izleten komite üyeleri Fehmi Kemankeş ve kıdemlileri, pür dikkat ekrana kilitlenmişlerdi. Tuğçe küle dönen odaya kendini atan Güneş'in ormandaki anılarını kıvrak zekası ve el çabukluğuyla ekrana yansıtmadan kesmeyi başarmıştı. İki olay döngüsü arasında kopuk bir kurgu olmadan ekranda olup bitenleri takip etmeye devam ediyordu tüm ekip. Güneş'in inleyen sesi tüm odadakilerin hatta komite üyesindeki lakayt isimlerin bile yüreklerini sızlatmıştı.

Gördükleri her şey kurgu olsada, gördükleri duygular gerçekti.

Uraz, elindeki cep boyu küçük not defterinin açık olan sayfasındaki son satıra yine cebinden çıkardığı kalemin mürekkebini akıtarak bir şeyler karaladı, akabinde tüm dikkatiyle kendileri için hazırlanmış ekrandaki görüntüleri izlemeye devam etti.

Karşısında adını Asude olarak bildiği kadına yalvaran gözlerle bakan Güneş'e bakıyordu Uraz. Güneş'i daha önce hiç böyle görmemişti.

"Sana sarılmama izin ver." Dedi hızlı adımlarla karşısındaki genç kızı kucaklamak üzere hareketlendi Güneş ama karşısındaki kız buna izin vermek istemez gibi geriye adımladı.

Duraksadı Güneş, karşısındaki görüntünün gerçek olmadığının elbette farkındaydı, bıraksalar ömrünün sonuna kadar bu anı yaşardı. Ömrünün sonuna kadar karşısındaki görüntüye bakar ona sarılarak başka hiç bir şey yapmadan yaşardı.

"Henüz değil!"

"Neden, sana sarılmama izin vermiyorsun?"

"Durmak için vaktimiz yok, acele et lütfen senin için mükemmel bir sofra hazırladım. Gerçekleşen hayallerimizi kutlayacağız."

"hayır, hayır Asude dur lütfen, hayır"

Ormanın derinliklerine doğru gülücüklerle ilerleyen genç kızın peşinden aksak adımlarla ilerleyen Güneş'in işittiği her bir sözcük beyninde kağıt kesikleri gibi sızı oluşturmaya başlamıştı.

"Güneş, hadi ama daha hızlı..."

"Dur, lütfen..." Diyebildi Güneş nefes alış verişleri düzensizleşirken.

"Sen seversin, senin için et de pişirdi... "

"HAYIR!"

Güneş için bardağı taşıran son damlaydı. Dizlerinin üstüne çöküp, simülasyonu durdurmak için elinden geleni yaptı. Kimsenin zihninin derinlerindeki yaraları görmek haddi değildi. Pişmanlıklarını, günahlarını kimsenin bilmesine gerek yoktu.

"HAYIIIIIIIIIRRRRRR. YETERRRR!" Sadece simülasyonda değil, eğitimleri için inşaa edilmiş simülasyon odasının ses geçirmez yalıtımlı duvarlarını bile titretti haykırışları. Bedenindeki alıcıdan bilgisayara iletilen verilerde , kalp ritim ve diğer bedensel fonksiyonlarındaki aşırı dalgalanmalar sebebiyle Tuğçe kontrol odasından eğitim sahasının yer olduğu odaya ışınlanmak istercesine bir hızla adeta fırlamıştı. Komite üyeleri dahil odadaki herkes aynı anda ayaklandılar.

Şimdiye kadar izledikleri hiç bir sınavda olmayan bir sonuçla karşı karşıya kalmışlardı. İzledikleri olay döngüsünü yorumlamakta zorlanmış bu kadar sürede simülasyonun sonlanmasına anlam verememişlerdi. Uraz elindeki not defterinin sayfasını yırtıp, Yavuz doğru uzattığında hala aralarının limoni olduğu ekip arkadaşına doğru sorgularcasına gözlerle baktı Yavuz.

"Nedir bu, Uraz kıdemlim?" dedi Yavuz başını yana eğip.

"Araştırılması gerekenlerin notları Yavuz?"

"Ne araştırması?"

"Eğitimler sona ermiş olabilir, ama henüz kurulacak TİM'e seçileceklere karar verilmedi. Senden araştırmanı istediğim konu hakkında bilgi sahibi olunca ekip hazır olacak."

Ardına bakmadan komite üyelerinin peşi sıra odadan çıkan Uraz'ın ardında ayaklandığı iskemleye tekrar oturdu Yavuz ve elindeki kağıtta yazılı olanlara göz gezdirdi;

Hande'nin zaafı, Edis'e olan duyguları.

Alper'in zaafı, ailesine olan öfkesi.

Edis'in zaafı, kendisini evlat edinen ailesine duyduğu minnet.

Betül'ün zaafı, kendisini terk eden annesine nefreti.

Güneş'in zaafı, ? ASUDE kim?

Yavuz, oturduğu iskemleden ayaklanırken elindeki kâğıtı katlamaya devam etti, ardından katlanıp küçücük hale gelmiş olan kağıt parçasını pantolonunun arka cebine sıkıştırdı. Yalnız kaldığı odadan ayrılırken homurdanmaktan kendini alıkoyamadı.

"Araştıralım bakalım, kimmiş bu ASUDE?"

 

->Bölüm sonu, gelecek bölümde görüşmek üzere...

Loading...
0%