Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4. Bölüm

@demirkalem

Güneşi parlak yapan, suyu berrak yapan, insanı güzel yapan nasıl gördüğünle değil nasıl baktığınla alakalıdır. 

 

 

Nasıl bakarsanız öyle görür, nasıl görürseniz öyle yaşarsınız. 

 

 

Güneş masası üzerinde kapağı açık halde duran kitabının sayfasını dakikalardır çevirmemişti.  Sınıfının, cam kenarı yanında bulunan sırasının penceresinden dışarıya kaydı bakışları sonunda. Dalgındı, yorgundu ve de üzgün.

 

 

Güneşin sıcaklığıyla kavuramayıp göz kırptığı yerleri sadece bir miktar ısıttığı, berrak bir gün olmasına rağmen, içini kaplayan kasvet yüzünden sadece güneşin ışığından mahrum kalan gölgeleri görüyordu genç kızın gözleri.

 

 

Güneş miydi aciz olan, günü daha aydınlık daha sıcak kılamayan yoksa Dünya mıydı aciz olan Güneş'ten sakladığı kıyılarını köşelerini sakınıp gölgede bıraktığı için!

 

 

 Aciz olmak... Güneş'in en iyi bildiği şeydi.

 

 

 

Atıldığı kör kuyudan köle olarak çıkıp Mısıra sultan olmak her kulun harcı değildi; Bazı insanlar ne yaparsalar yapsınlar ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, atıldıkları kör kuyudan köle olarak kurtulup Mısır'a sultan olamıyorlardı işte.

 

 

 

 

İnandığı Yaratıcı da ondan umudunu kesmiş, o da onu terk etmişti onun için.

 

 

 

Ders, zilin çalmasıyla sona ermişti. Bir sonraki ders için yarım saatlik teneffüs vardı. Herkes zil sesiyle verilen molayı amacına uygun şekilde ihtiyaç molası için kullanacakken, Güneş bu süreyi müdür yardımcısının odasında kendini savunmakla geçirecekti. 

 

 

 

 

Nefes almak neden bu kadar zordu ?

 

 

Sıra arkadaşı Elif, arka sırasındaki kızlarla kaynatırlarken, bir an önce yaşanacaklar yaşanıp bitsin derdindeydi genç kız.

 

 

"Elif okula gelen yeni MG hocasını gördün mü?"

 

 

"Çok mu sert, gelen gideni aratır derler kredisi düşük bir ders için bizi uğraştırmasa bari."

 

 

"Çok sert ya, kaya kaya!"

 

 

 

Güneş kızların dedikodusunu bölüp müsaade istemişti. Zaten etrafındakilerle pek de diyalog halinde biri değildi. Mecbur kalmadıkça kimseyle konuşmuyordu.

 

 

 

"Müsaade senin Güneş." , dedi Elif yerinden kalkıp Güneş'in uzaklaşmasına izin verdi. Güneş ardını dönüp bir kaç adım uzaklaşır uzaklaşmaz da konuşma seslerinin bir ton altına inerek MG hocasından konuyu alakasız bir şekilde Güneş'e getirmişlerdi.

 

 

"Eee Elif ne diyorsun Ayça'yla Güneş'in durumuna."

 

 

"Nasıl yani İrem anlamadım."

 

 

" Aaa sende bilmiyorum ayağına, bunlar aralarında su sızmazken Ayça'nın erkek arkadaşı yüzünden bozuştular ya iki senedir birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar. Eee eskiler demiş kimseyle düşman olacak kadar yakın olma diye ..."

 

 

"Birbirleriyle uğraşıyorlar değil İ-Rem orayı düzeltelim Ayça Güneş'le uğraşıyor." , dedi Elif İrem'e anlaması için ismine vurgu yapa yapa.

 

 

"Kızın erkek arkadaşını ayartmadı mı?, Tabi ki hesabı sorulacak yanına kar mı kalsaydı. Öyle değil mi Buket?"

 

 

"Hiç!" , dedi Buket İrem'i onaylarcasına.

 

 

"Hepiniz Ayça yalakası olmuşsunuz. Neyse ne onları alakadar eder. Hem duyduklarınız Ayça'nın anlattıkları Güneş'ten dinlediniz mi? Ayrıca Güneş'le Alper arasında bir şey olsaydı şu anda flört ediyor olurlardı , Ayça ile  Alper ayrıldılar ya hani."

 

 

"Mevzu da bu zaten sadece kıskandığından Ayça'yla ayırmak istemiştir o, hem Güneş bir şey anlatmadı susmak da kabul etmek değil mi? Savunsaydı kendini."

 

 

"Aman ne düşünürseniz düşünün, gidiyorum ben! Size iyi dedikodular!!!"

 

 

 

Elif Güneş'e bakmak için sınıftan dışarı çıktığında bir yandan da homurdanmaya devam ediyordu.

 

 

 

"Kıskandığındanmış mışmış, kimin kimi kıskandığı ortada. Annesi okula en çok bağış yapan kişi olmasa acaba arkasında bu yalakalar olur muydu? Neredesin Güneş yaa!"

 

 

 

Güneş Müdür yardımcısı Haşim Bey'in odasının kapısı önünde içeri çağrılmak üzere bekliyordu. İçeride Necla, Haşim, Ayça'nın annesiyle birlikte konuşuyorlardı. Çok geçmeden Ayça da gelmişti Haşim'in odasının önüne. 

 

 

     

 

 Kapının önünde bekleyen Güneş'i gördüğümde tepeden tırnağa süzdü.

 

 

 

Güneş kendisine verilen isim gibi aydınlık teniyle koridorda ışıl ışıl gözüküyordu. Küllü sarı saçları ensesinde özensizce bağlı olmasına rağmen güzelliğinden hiç bir şey eksiltmiyordu. 

 

 

 

Uzun boyu, zayıf bedeni yüzündeki ifadesizlikle bal rengi gözleri Ayça'nın mavilerine değmişti. İrkildi Ayça, Güneş'ten içten içe çekiniyordu da buna rağmen geri adımda atmıyordu.

 

 

 

"Geldiğime göre içeri girebiliriz. Bizi bekliyorlar."

 

 

 

Güneş, Ayça'nın Haşim'in odasının kapısını tıklatmak için kaldırdığı elini havada yakaladı. Ayça korkmuştu. Sonuçta karşısındaki kaybedeceği bir şeyi olmayan kimsesiz zavallının tekiydi ve böyleleri zor durumda kaldıklarında her şeyi yapabilirdi. 

 

 

 

"Bunu neden yapıyorsun?" . Sordu Güneş. Liseye başladıkları ilk yılda aynı sırayı, dostluğunu, sırlarını paylaştığı arkadaşının mavilerinin içine bakarak sordu. 

 

 

"Çünkü sen yerini bilmesi gerekenlerdensin."

 

 

"Neresiymiş benim yerim Ayça?"

 

 

"Neresi olduğunu sen çok iyi biliyorsun. Sen bu okula ait değilsin ne kadar zorlarsan zorla senden olmaz anlıyor musun? Ait olduğun karanlığa git. Aksi olursa daha fazlasını da ifşa edeceğim. Geceleri ne işle..."

 

 

 

Güneş Ayça'nın tuttuğu bileği daha da sıkmıştı. 

 

 

"Ben nerede olmak istersem orada olurum ve ben ne olmak istersem o olurum. Daha fazla ileri gidersen olacaklardan da sorumlu olmam."

 

 

 

Ayça iyice gerilmişti, ifadesiz bakışlarına düz ses tonuna rağmen Güneş tehditkar sözleriyle oldukça korkutucuydu. Birbirlerini iyi tanıyorlardı. Güneş'in neler yapabileceğini en iyi kendi biliyordu ama buna rağmen inadından bir adım geri taviz vermiyordu. Ayça'ya göre Güneş bu okuldan ayrılmalıydı.

 

 

 

Güneş elleri arasında sıktığı bileği Ayça'nın kontrolüne geri bıraktı. Ayça hemen boştaki eliyle bileğini okşadı ve vakit kaybetmeden önünde durdukları kapıyı işaret parmağının eklemiyle tıkladı.

 

 

 

"Girin." 

 

 

 

Haşim Bey'in çatlayan sesine rağmen verdiği onayı işittiklerinde birbiri ardına Ayça'nın öncülüğünde odaya girmişlerdi.

 

 

"Gelin gelin kızlar!" , dedi Haşim bu kez sesinin çatlamasına engel olmak için daha kontrollü davranmıştı. Zaten kendine güveni olmayan bir adamdı neden böyle şeyler onun başına geliyordu ki!

 

 

 

Karşısında okulun döner sermayesine büyük katkı sağlayan bağışçılarından bir veli duruyordu ve yaşananlar için oldukça öfkeliydi. Müdire hanımın olayın çözümünü Haşim'e yıkması yetmezmiş gibi olayı da ince eleyip sıkı dokuyarak takip ediyordu. Aslında müdire hanımın çözümü belliydi. Güneş'i okuldan tamamen uzaklaştırmak ama Necla da bu çözüme yanaşmıyor gerekirse konuyu bakanlığa kadar taşıyabileceğini bir çocuğun geleceğinin söz konusu olduğunu söylüyordu. 

 

 

 

"Olayı birde birinci ağızdan sizden dinleyelim."

 

 

"Ben zaten durumu anlattım, altın kolyem çalınmış , okulda takı takmak yasak olduğundan spor odasında bize ait olan dolaplarımızda muhafaza ediyordum. Kilidi kapatmayı unuttuğumu fark edip geri döndüğümde yok olduğunu gördüm sonra da Güneş'in boynunda olduğunu görünce size bildirdim. Sonuçta burası güvenilir bir kurum."

 

 

 

"Güneş, Ayça'nın dediklerini duydun sen ne söyleyeceksin." Diye sordu Haşim.

 

 

 

Güneş ile Necla göz göze geldiler. Güneş Necla'nın al al olmuş yanaklarını görmüştü. Belli ki kendisi için epeyce uğraş vermişti Necla öğretmeni. O hamile haliyle birde kendisiyle uğraşıyordu.

 

 

 

"Kolye bana ait Haşim Hocam. Okulda takı takmak yasak biliyorum, ders saatleri dışında sürekli taktığım bir kolye sabah aceleyle geldiğim için çıkarmayı unutmuştum. Ayça'nın bahsettiği olayla bir ilgim yok."

 

 

 

"Zannederim çok yaygın bir model kolye sonuçta nadir bir tasarım olmayabilir değil mi?", diye sordu Haşim kızların yüzüne bakarak. Haşim'in sualine Güneş'e fırsat vermeden yanıt verdi Ayça.

 

 

 

"Yusufçuk kolyesi, tasarımcıların koleksiyonlarında kullanılan ve tercih edilen bir kolyedir. Bir filmden etkilenip yurt dışı seyahatimizde vitrininde gördüğüm yöresel bir mağazadan aldığım ürünlerdendi."

 

 

 

"Aldığınıza dair bir belge... " , Haşim'in sözünü kesen Ayça'nın annesi Figen olmuştu.

 

 

 

"Bizlerin faturaları sakladığımızı mı düşünüyorsunuz. Beğendiğimiz ürünleri sipariş ederiz ödeme muhasebecilerimiz tarafından yapılır. Tek tek geriye dönük belgelerimizi incelememizi beklemiyorsunuzdur sanırım Haşim Bey."

 

 

 

Haşim bir anda soğuk terler boşaltmıştı vücudundan, göz ucuyla Necla'ya bakıp Güneş'e döndü.

 

 

 

Güneş kendisinden cevap beklendiğini biliyordu derin bir nefes alıp verdi ve Haşim'le göz teması kurdu.

 

 

 

"Aile yadigarı!"

 

 

 

Figen'in  sağ kaşı havalanmıştı. Figen okul aile birliğinde de yer alıyordu. O da diğer görevliler gibi Güneş'in yetimhanede büyüdüğünü biliyordu. Necla'nın ısrarlarıyla okula alınmış ve okulun evi uzak talebeler için yatılı kalma imkanı sundukları yurda yerleştirilmişti. Tabi bu durum Necla'nın isteğiyle olmamıştı. Güneş derslerinde oldukça başarılı bir öğrenciydi. Okuldaki ilk senesini birincilikle bitirmişti. Güneş'in başarısı karşısında aldığı bursla bu imkanlar tanınmıştı. İkinci  senesinde Ayça ile araları bozulmuş, yetimhane de büyüdüğü okuldaki tüm öğrencilerce duyulmuş her kesin gözdesiyken bir anda insanların gözünde ucube olmuştu. Tüm bu olanlardan sonra Güneş dersleri umursamayıp sadece okulu bitirmek amacıyla devam eder olmuştu. Necla'nın hatırı olmasaydı okulu bile bırakırdı Güneş.

 

 

 

 

"Bu durumda ne yapmayı planlıyorsunuz Haşim Bey?"

 

 

"Şu kolyeyi bir görelim bakalım Necla Hanım sizdeydi değil mi?"

 

 

" Evet hemen çıkarıyorum çantamdaydı." , dedi Necla bir yandan da kolyeyi aramaya koyuldu.

 

 

"Aman Allah'ım buradaydı bulamıyorum" , dedi Necla çantasındakilerin hepsini önündeki sehpaya boşaltmıştı ama kolye yoktu.

 

 

"Bben çok üzgünüm kızlar düşürmüş olmalıyım? B şubesinde derslikte çantamla uğraşmıştım, orada eevet orada ddüşmüş olmalı?", dedi  

 

 

 

Necla'nın gergin hallerini gören Ayşe ve Güneş eş zamanlı ama farklı tepkiler vermişlerdi.

 

 

 

"Ben aramaya gidiyorum Hocam!"

 

 

"Önemli değil Hocam!"

 

 

 

Figen'in Ayça'nın yanıtı üzerine sağ kaşı havaya kalkmış bakışlarındaki öfke seli altında kalansa bu kez Ayça olmuştu.

 

 

 

Haşim'le Necla ise göz göze geldiler. Güneş  ailesinden kalan tek hatıranın derdine düşmüş halde kapının kulpuna sarılmıştı. Kapıyı aceleyle açıp kendini dışarı atmak istediğinde sert bir zeminle çarpışmıştı. Çarpmanın etkisiyle geriye yalpalanan sıska bedeni dengesini güçlükle buldu. Neye uğradığından habersiz bakışlarını karşısına sabitlediğinde uzun boylu, yanık tenli yağız bir delikanlıyı karşısında görmüştü. Elaları bir çift badem karaya bulandığında içinde bulunduğu rağbetten silkinip, kapının eşeğinde durduğu için odadan dışarıya çıkmasına engel olan bedeni, ellerinin avuç içlerinden baskılayarak itelemişti, itelemişti itelemesine ama bir milim öteye hareket ettirememişti Güneş.

 

 

 

"Müsaade edin acil sınıfa çıkmam lazım!" 

 

 

Telaşesiydi Güneş, aynı zamanda da acı çekiyor gibiydi.

 

 

 

"Yanlış bir zamanda geldim sanırım ama ders yapmak üzere olduğum sınıfta altın kolye buldum, benden önce sınıfta sizin dersiniz varmış Necla Hocam. Öğrencilere sordum burada olabileceğinizi söylediler, sizin olabilir mi?"

 

 

 

Güneş duraksadı, aynı zamanda derin bir nefes bıraktı. Uraz karşısındaki kıza baktı önce ona göre kolyenin sahibi o gibiydi. Sonra oda  içerisindekilere göz gezdirdi. Biri orta haşlı diğeri öğrenci olmak üzere iki kişi daha vardı odada ona göre onlarda anne kızdı.

 

 

 

" Uraz Hocam nasıl da mutlu ettiniz beni ben de tam olarak onu arıyordum."

 

 

" Kaybolmamasına sevindim ama kötü bir haberim var kolye kırılmış görülüyor."

 

 

 

Ayça ve annesinden ses çıkmazken Güneş atıldı. Bir adının Uraz olduğunu öğrendiği kişiye bir Necla Hocasına başını çevirip sorularını ardarda sıraladı Güneş.

 

 

"Nnasıl kırılmış? Necla hocam tamir olur ama değil mi? Uraz hocam kolyeyi görebilir miyim?" 

 

 

  "Üzgünüm ama bu oldukça eski zanaat edilmiş görülüyor annemin de benzet klipsli bir kolyesi vardı tamiri için götürdüğümüz kuyumcu artık bu klipslerin kullanılmadığını bu yüzden temininin zor olduğunu söylemiş yeni üretim klipslerle değiştirmişti.", dedi Uraz sonra devam etti.

 

 

 

Güneş'in rengi solmuştu, ailesinden kalan tek hatıra o kolyeydi. Uraz karşısındaki kızı tepeden tırnağa süzdü ve

 

 

 

"Ben kolyenin Necla Hocama ait olduğunu düşünüyordum, bu kadar dert ettiğine göre kolye senin olmalı?", dedi.

 

 

" Henüz doğrulayamadık, teşekkürler Uraz Hocam." , diye çıkıştı Haşim. Uraz Haşim'in masasına kolyeyi bırakıp müsaade isteyip odadan ayrıldı.

 

 

"Bence doğruladık Haşim Hocam, Ayça sen trend bir kolye olduğunu yakın zamanda aldığını söylemiştin ama Uraz hocamızı duydun kolye eski üretim gibi gözüküyor. Senin kolyen kaybolmuş olabilir mi?"

 

 

"Şey hocam, olabilir tabi sonuçta yusufçuk kolyesi her dönem üretilen çokta figür olarak birbirlerinden farklı olmayan bir kolye."

 

 

"O zaman Figen Hanım kızınız Güneş'i itham ettiği şey yüzünden özür dilemeli."

 

 

"Ayça dersine katılacak, bende müsaadenizi isteyeceğim." Dedi Figen oturduğu koktuktan çoktan ayaklanmış eliyle kavradığı Ayça'nın bileğinden çekiştirerek oda kapısına Ayça'yı da çekiştirerek götürmüştü Necla tekrar deklare etti.

 

 

"Figen Hanım Özür dilenmeli!"

 

 

"Yanlış anlaşılmalar olabilir değil mi Necla Hanım, hepinize iyi dersler müsaadenizle."

 

 

Figen özrü geçiştirip, odadan kızı Ayça ile ayrıldı. Necla çok öfkelense de öfkesini dizginleyebilmişti. Masanın üzerindeki kolyeyi alıp Güneş'in yanına gitti. Güneş üzgün bir şekilde avucunu açarak elini uzattı. Onun için özrün önemi yoktu ailesinden kalan kolyenin kırılmış olması onu epeyce bir üzmüştü. Necla Hocasının avucuna bıraktığı kolyeyi zincirinden tutup havalandırdı. Gördüğü karşısında gözlerini belertti.

 

 

"Hocam kolye sağlam, yani ben bir yerinde kırılma kopma göremedim."

 

 

"Öyle, sahibinden emin olmamız gerekti biz de küçük beyaz bir yalan söyledik."

 

 

Güneş Necla Hıcasının boynuna atılıp sarıldı.

 

 

 

"Ben size hakkınızı nasıl öderim."

 

 

"Derslerine eskiden gösterdiğin özeni göstererek."

 

 

 

Necla Güneş'in kolları arasından sıyrılıp yüzüne takındığı otoriter bir ifadeyle Güneş'e anlatmaya devam etti.

 

 

 

"Çok fazla göze batıyorsun, haklı ya da haksız artık fark etmiyor. Yakında ben de burada olmayacağım, doğum iznine ayrılacağım biliyorsun. Bir daha böyle bir şey yaşanırsa ve o zaman burada olmazsam; Bak Güneş bu şekilde olmaz, son senen lütfen iyi değerlendir mümkün olduğunca beladan uzak dur olur mu?"

 

 

 

 Derin bir soluk alıp verdi Güneş.

 

 

"Ben de bunun için çabalıyorum ama bela benden uzak durmuyor."

 

 

Güneş yüzüne takındığı alaylı ifadeyle kendince konuyu ti ye almıştı. Tabi Necla üstelememişti fakat ikazında ciddiydi.

 

 

"Peki o zaman derse geç kalma zil çaldı."

 

 

"Tekrar teşekkürler hocam!" Dedi Güneş sınıfına doğru koşarken.

 

 

 

Necla Öğretmenler odasında yalnız başına elindeki dosyaları inceleyen Uraz' ı gördüğünde yanına yaklaştı kendisinden müsaade istedi.

 

 

 

"Çok teşekkürler Uraz, sayende bu sorunumuz çözüldü. Aynı çocuğun annesi olduğunu iddia eden kadınların hikayesini anlatarak sorunun çözümü için ilham verdin. Dediğin gibi de oldu. Kolyeyi önemseyenin gerçek sahibi olduğunu anladık.  Sonrasında yaptığın doğaçlama mıydı?"

 

 

"Hangisi hocam?"

 

 

 "Anlaşıldı değildi, gayet planlıydı. Güneş kolyenin sağlam olduğunu görünce çok sevindi."

 

 

 "Bir sorum olacak Necla Hocam."

 

 

"Lütfen, sizi dinliyorum Uraz Hocam."

 

 

"Güneş'in yetenekli olduğunu söylediniz neden D şubesinde değil."

 

 

"Bilmiyorum, çok konuştuk Güneş'le ama sebebini öğrenemedim. Birinci yılında lise birlerin içerisinde birinciydi. Oldukça da yüksekti notları, sonra derslerini boşladı. Emin değilim bu benim tahminim ama sınav kağıtlarında özellikle sadece geçer not alacağı kadar soru yanıtladığını düşünüyorum. Bunu kasıtlı yapıyor olabilir, daha iyi bir geleceğe sahip olabilecekken bunu insan kendine neden yapar Uraz Hocam. Bu genç yaşınıza rağmen şu kısa sürede tanıdığım kadarıyla epeyce bir donanımlı gözüktünüz gözüme. Bu konu da da bir fikriniz varsa benimle paylaşırsanız sevinirim."

 

 

"Estağfurullah, aklıma iki sebep geliyor. Ya birilerinin önünü açmak için mütevazılık yapıyor ya da birine kontrolün her zaman kendisinde olduğunu gösterecek kadar yüksek egoya sahip. Talebenizi en iyi siz tanırsınız sizce hangisi?"

 

 

"Güneş kapalı bir kutu gibidir. Kendisini, orta okul öğretmeni eşim olduğu için eskiden beri tanırım fakat söylediklerinizden hangisinin Güneş olduğunu söyleyemem. Umarım ikisi de o değildir. İki seçenekte Güneş için kötü bir değerlendirme bana göre."

 

 

"Kesinlikle öyle, bunlar benim tahminim gerçeği zaman bize gösterecek."

 

 

"Benim fazla zamanım kalmadı, doğum iznine ayrılacağımdan aklım öğrencilerimde kalacaktı. Herkesin öğretmen olabileceğini ama herkesin iyi bir eğitimci olamayacağını düşünüyorum.  Öğrencilerin bu sıralarda deneyimledikleri tek şey kitaplarda okudukları bilgiden ibaret değil. Kişisel gelişimlerinde ilişkilerde bulundukları insanlarla iletişimleri de önemli. Az evvel yaşananlar bir öğrencinin ömür boyu hayatını etkileyecek belki de adalete olan güvenini yitirtebilecek bir deneyimdi. Ne yazık ki kimse siz ve benim kadar bu konuya bu kadar hassas yaklaşmadı.  Sizi tanıdığımda endişe etmeme gerek kalmadığını anladım. Tekrar teşekkürler bu günkü yardımınız için." 

 

 

Necla'nın tokalaşmak için uzattığı elini tuttu Uraz.

 

 

"Rica ederim, iyi dersler."

 

 

Dördüncü Bölüm Sonu

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%