Yeni Üyelik
7.
Bölüm

5. Bölüm

@demirkalem

Güneş Necla Öğretmeninin yanından ayrıldıktan sonra sınıfının olduğu kata doğru emin adımlarla ilerlemek için yol aldı. Yasak olmasına ve Necla Öğretmenine verdiği söze rağmen kolyeyi boynuna taktı. Daha da gözükür olması için yaka düğmesi açık olan gömleğinin, bir düğmesini daha açtı. Sınıfına giden yoldan sapıp, yönünü değiştirerek Ayça'nın sınıfına doğru emin adımlarla ilerlemeye devam etti. Hala ders başlamamıştı. D sınıfının kapısını açtığında Karşısında yeşil gözleri, koyu renk saçları, uzun boyu ve her zaman olduğun gibi hoş görünümüyle Alper duruyordu. Güneş'le göz göze geldiklerinde gözlerini ilk sakınan Alper olmuştu. Mahcuptu Alper!

 Alper, Güneş'in önünden hızla çekilip kendisine yol verdi. Güneş'in sınıfa girmesiyle sınıftaki hareketlilik ve yüksek ses, yerini sakinliğe bıraktı. Ayça, arka sırasındaki sınıf arkadaşlarıyla hummalı bir şekilde konuşurken ortama hakim olan ani sessizliğin sebebini merak ettiğinden, sakince önüne doğru döndü. Önüne dönmesiyle de sırasının başında dikilen Güneş'le göz göze gelmeleri bir oldu.

  Ayça Güneş'in bu hamlesini beklemiyor değildi ama zamansız da bulmuştu. Hala idarecilerin gözü üzerindeyken ve okuldan atılması için en ufak kıvılcım bile yeterliyken yürek yemiş olmalıydı. Ayça bir yetmiş boyunda olmasına rağmen Güneş'in yanında kısa kaldığını biliyordu. Uzun boyuyla endam gösterisi yapan bu kızın karşısında sırada oturmaya devam etmek yerine,  o da boyunu göstermek, korkularına rağmen karşısındakine meydan okumak istercesine ayağa kalktı Ayça. Ringe çıkmış iki boksör gibi bakışlarıyla birbirlerine meydan okuyorlardı.

"Neden buradasın, şubeni karıştırdıysan eğer senin sınıfın koridorun sonunda, sağda.", dedi Ayça, titremesini bastırdığı bedenine tezat pürüzsüz ve dik çıkan sesiyle.

"Bir şeyleri karıştıracak birine benzemediğimi gayet iyi biliyorsun. Beni özlemişsindir diye düşündüğümden seni ziyaret etmek istedim.", dedi Güneş kendinden emin alaylı bir ağızla...

Güneş, bir anlık sessizliğin ardından ani bir hareketle elini havaya doğru kaldırırken Ayça karşısındaki beklenmedik hareketlilikten sersemleyip kendisine bir hamle gelecek korkusuyla bedenini geriye doğru esnetti ve ke kendisini korumaya alır gibi kollarını bedenine kalkan yaptı. Oysa Güneş, Ayça ile birlikte sınıftaki diğer öğrencilerin kendisinden beklenen agresif ve kavgacı hallerinin aksine cilveli bir şekilde elini gerdanındaki kolyeye götürüp kolye ucundaki yusufçuğu parmaklarıyla tutarak düzeltir gibi yapmakla yetinecekti. Bu hareketiyle de hedeflediği gibi, Ayça'nın ve hatta sınıfta pür dikkat bu ikiliyi izleyen her bir çift gözün, boynundaki kolyeye dikkat kesilmesini sağladı. İkili arasında artmaya devam eden gerilim sınıftakilerce nefesleri tutularak seyredilirken Alper, sınıfındakiler gibi merakına yenik düşüp ayrılmak üzere olduğu sınıfa kapı eşeğinden geri dönerek ardında bırakamadığı ikili arasındakilere diğerleri gibi seyirci kalmayı tercih etti.

Güneş, kendisinden korktuğunda bile gururundan zerre taviz vermeyen Ayça'nın mağrur halleri karşısında, dudağının sağ kenarının yukarı kıvrılmasına izin verdi. Güneş, yüzüne oturttuğu alaycı tebessümüyle Ayça'nın   aralarında açtığı mesafeyi kapatarak başını Ayça'ya doğru ağır hareketlerle eğdi sadece kendilerinin işiteceği tonda sözcüklerini sıraladı.

"Sana nerde olmak istersem orada olurum, kim olmak istersem o olurum demiştim ya eksik söylemiştim, şimdi tamamlamaya geldim. Ben bana ait olanı da bana ait olması gerekeni de istemediğim sürece başkasına bırakmam Ayça.  Eğer bu kolye, bugün bu şekilde ait olduğu yerde olmasaydı, emin ol hayatın boyunca unutamayacağın bir anın olacaktı. Hoş sen bugün yaşananları da hayatın boyunca sakın unutma tamam mı?"

Güneş sözlerini sıraladıktan sonra önünde bedeni titreme alan Ayça ile arasında bir adım güven mesafesi bıraktı ve bu kez de sınıftaki herkesin duyacağı tonda konuşmasına devam etti.

"Seninle yeni öğrendiğim bir bilgiyi daha paylaşmak isterim. Güneş'in yanma olayı bilinenden çok farklı Ayça. Güneş'te gerçekleşen reaksiyon kimyasal olmadığından aslında yanma olmuyor. İçinde %73,46 oranında var olan hidrojen çekirdeklerinin birleşerek helyuma dönüşmesiyle helyum atomu ve enerjisi ortaya çıkıyor. Özetle bu bir birleşme ve kaynaşma durumu yani füzyon reaksiyonuymuş."

"Yani?"

"Yani Ayça, Güneş ateş gibi etrafındakileri yakarak küle çevirirken etrafındakilerle birlikte kendini tüketmiyor, içerisindeki güçlü atomlarla etrafındakileri içine hapsederek yok ederken gücüne daha da güç katıyor. Ne kadar da hayranlık uyandırıcı sence de öyle değil mi?"

Güneş, karşısındakine söyleyip etrafındakileri de hedefine dahil ederek herkese meydan okurken, Ayça sesli bir şekilde yutkunmakla yetinmeyip kendilerine izleyen gözler karşısında kuyruğu dik tutma gayretindeydi.

"Benim bu bilgiyle ne yapmamı bekliyorsun?"

"Hiççç... Belki derslerinde yüksek not aldıracak bilgilerden değil ama hayat sandığının aksine sınıfta işlediğin derslerden de ibaret değil, aklının bir köşesinde bulunadursun. Sana söylediğim diğer bilgiler gibi bu da bir gün muhakkak işine yarayacaktır. "

Güneş kafasını dik tutarak sınıf kapısına doğru geri döndü ve bakışlarını ileriye sabitleyip sınıftan ayrıldı. Kendisi adım adım yoluna devam ederken ardısıra yükselen konuşma seslerini işitiyor ama dinlemiyordu. Gerisinde kalanların, birbirlerine karışan sesleri arasında kendisine seslenen o tanıdık sesi, Alper'in sesini, kendisine söyleyeceklerini dinlemek istemediğinden duymamazlıktan gelip ardına bir kez dahi bakmadan yoluna devam etti.

....

 

Okulda geçirdiği tam zamanlı çalışmasının ardından nihayet günü tamamlayan Uraz, kaldığı pansiyon odasındaki masası üzerinde kağıtlara karaladığı notları dosyasına ekledi. Bir ya da en çok iki hafta D şubesinde ki öğrencilerin gözlemi, profil analizlerini tamamlaması için yeterliydi. Eline aldığı telefonu tuşlayarak Fehmi'yi aradı. Birkaç arama sesinden sona aramasına yanıt alabildi Uraz.

 

"Uraz, merhaba."

"Merhaba Fehmi Amca."

"Hayırdır bir sorun mu var bu saatte aradığına göre..."

"Bir sorun var evet. Görevim bir hafta içinde bitiyor, burada daha fazla vakit kaybetmek benim için sorun Fehmi Amca."

"Uraz, birincisi sana görevini anlatırken aldığın uzaklaştırma cezası süresince orada olacağını söylediğimi tekrar hatırlatmalıyım ikincisi de beni iş için aramışsın, bu yüzden bana Fehmi Müdürüm diyeceksin bunu  da sana son kez hatırlatmış olayım."

"Müdürüm ama..."

"İyi geceler Uraz!."

"Müdürümm, aloo..."

 "....."

  Aramanın sonlandığını anladığında derinden bir of çekti Uraz, öyle ki karşısında dağ olsaydı yıkılırdı belki de. Telefonundaki rehberde dolandı, bir numarada sabit kalıp arama tuşuna bastı.

 

"Alo Fuat! Uraz ben, teklifin hala geçerli mi?"

"Tabiki , biz mi alalım seni yoksa göndereceğim adrese sen mi gelirsin."

"Ben gelirim, gönder sen adresi."

 

Uraz taksi şoförüne tekrar sordu;

"Adres burası mı emin misiniz?"

"Elbette eminim verdiğiniz adres burası beyefendi."

 

Uraz taksi şoförüne taksimetreye yansıyan tutarı ödeyip söylene söylene taksiden indi.

Ulan Fuat!

Eline aldığı telefonun son aramalardan Fuat'ın numarasını seçip arama tuşuna bastı.

"Neredesin Uraz?"

"Geldim, dışardayım. Mekanı hiç sevmedim. Lan oğlum nereye çağırdınız beni?"

"Bekle, dışarı çıkıyorum. Öyle dışardan gözüktüğü haline aldanma, içeri girdiğinde görünenden fazlası olduğunu anlayacaksın. "

Uraz Fuat'ı beklemeden mekana girdi. Dövmeli, ızbandut gibi iri kıyım iki adam   mekanın girişinde bekliyordu.  Adamlarla tam konuşacakken Fuat geldi.

"Bey bizimle.", dedi Fuat. Adamlar sessizce başlarını aşağı yukarı sallayarak karşılık verdi.

Uraz'la Fuat birlikte müzik sesinin yoğunlaştığı alana doğru yürümeye başladılar.

"Mezuniyet kutlamamdan sonra ki ilk görüşmemiz beni çağırdığın ortama bak. Bu bok gibi mekanda ne işimiz var Fuat."

"Lan ne köhne adamsın, sana da mekan beğendiremiyoruz. Ayrıca bok gibi dediğin Mekan'a sadece vip müşterileri alıyorlar. İnsanlar buraya girmek için can atarken dediğin lafa bak."

Uraz Fuat'ın peşinden uzun koridorda ilerlemeye devam etti. İçeride sis bombası patlatılmış gibi duman altı bir hava hakimdi. Görüntü netleştiğinde pisteki demir çubuk etrafında dans eden dansçı kadını görmüştü. Müzik bası bastığı zemini titretiyordu. Vücutlarının sadece bir kısmı giyinik olan garson kadınlar ellerindeki tepsiyle mekandaki masaları dolaşıp içki servis ediyordular. Bir kısım insanda sahnedeki dansla alakadar olmayıp yanlarındaki kadınlarla samimi bir şekilde dans ediyorlardı. Bazı masalardaki lüks giyimli insanlarda aralarında konuşuyor ve içkilerini tazeleyen garsonları gözleriyle ve hatta elleriyle taciz ediyorlardı. Aslında taciz gibi de değildi çünkü servis yapan kadınlar bu duruma tebessüm ederek karşılık veriyorlardı. 

"Siktir! Diğerleri nerde ne diye geldik buraya."

"Ya sen bakir falan mısın? Hem endişe etme herkes kendi aleminde burada kimse kimseye sarmaz bizimkilerle bu gece burada eğlenelim demiştik senin de geldiğini duyunca!"

"Sana ne lan, benim vatandaşımın sosyalliğinden, asosyalliğinden. Böyle yerlerin adamı olduğumu hatırlayıp özellikle davet edelim dediniz değil mi?"

"Amma abarttın ya, tamam içeceklerimizi içer kalkarız." 

"Sizin içmeleriniz de bitmez şimdi!"

Uraz Fuat' ı takip etmeye devam etti. Demir korkuluklu merdivenlerden yukarı doğru çıktıklarında asma katın pisti ortalayacak şekilde dört bir duvara bağlı olduğunu ve buradaki her bir masanın birbirlerinden paravanlarla ayrıldığını görmüştü.

Burası aşağıya göre daha nezihti. Masalara servisi yapılan içkiler müşterilerin gözü önünde barmenin şovuyla hazırlanıyor yine bar masası üzerinden barboy ve garson kızlar tarafından servis tepsilerine alınıp masalara servis ediliyordu. Bu kattaki garson kızların kıyafetleri alt kattakilerden farklıydı, aşağı kattaki garsonlara kıyasla daha ustruplu sayılabilirdi. İki kat arasında tamamen farklı bir konsept var olmasına rağmen ortak pist alanı ve müzikle de birbirinden tam olarak bağımsız da denilemiyordu.

Uraz ve Fuat kendilerini bekleyen arkadaşlarının oturdukları masaya katıldılar. Eray ayağa kalkıp erkeklere has selamlamasıyla Uraz'a hoş geldin demişti. Ardından Cihan da yerinden kalkıp Eray'ı takip etmişti.

"Uraz anlat nasılsın neler yapıyorsun." Dedi Cihan.

"Aynı başkan, işler güçler. Masa başı devam işte, şimdide okulda öğretmenlik yapıyorum."

 "Fuat söyledi de inanmadık, nasıl oldu bu?" dedi Eray.

"Huysuzluk ettim diye beni şutladılar işte."

"Şimdi anlaşıldı ama ona şutlama demezler sürülmüşsün, peki  şaşırdık mı?" , dedi Fuat Uraz hariç masadakiler hep bir ağız yanıtladı.

"Bay Sevimsiz!"

"Yine şanslısın Ankara'ya gelmişsin ya doğuya sürselerdi.", dedi Fuat.

"Doğu batı ne fark eder, asker oğluyum ben ruhuma dar geliyor kravat ceket köse ayakkabılar! Boğuluyorum lan ben. Elimde kilolarca ağırlıkta cephanelikle, kızgın çölde koşmayı, kravatla takım giyip ergenlere ders anlatmaya tercih ederim!"

"Ergenlere derken! Sen de ergenler gibi huysuzluk edip bu hallere düşmemişsin gibi şikayet etme. Büyü lan artık, adam ol. Mesela buradan başlayalım." , dedi Fuat. Yanından geçen garsona el işareti yapıp içki istemişti."

"İçmem biliyorsun."

"Biliyoruz sana yaramıyor da zaten, bu gece özel bir gece. Eray evleniyor.", dedi Fuat.

"Oha ne zaman.", dedi Uraz şaşkındı.

"Sadece bir ayım kaldı, sonra diri diri mezardayım.", dedi Eray.

"O ne demek lan. İstemiyorsan evlenme seni zorlayan mı var?"

"Var! Osman Amca!", dedi Cihan elindeki kadehten yudumlamadan hemen önce bağırarak. Eray devam etti.

"Benimkisi biraz ticari bir evlilik. Müstakbel gelinim aynı zamanda aile dostumuzun kızı benimde çocukluk arkadaşım."

"Beşik kertmesi beşik!", dedi Fuat alay ederek.

"Yani öyle de sayılır. Ta çocukken karar verildi evliliğimize, ne yaparsam yapayım kaçamadım bu kaderden. Mecbur evleneceğim yoksa peder beni evlatlıktan reddedecek. Koskoca şirketten, onca varlıktan tek kuruş para alamadığımı düşünebiliyor musun?"

"Şerefsiz! Kıza yazık edeceğine adam gibi dur istemiyorum de babana."

"Ayıp ediyorsun Uraz ya! Ne demek adam gibi. Bunca yıl ne adamlığımızı gördün. Şerefsizliğime laf söyletmem, leke sürdürmem ben!", dedi  Eray.

Hep bir ağızdan kahkahalara boğulmuşlardı. Eray ciddi bir ifadeye büründü.

  "Esin çok iyi bir kız, bana yıllardır aşık. Ona kötülük yapamam, benden koca olmaz dedim. O da farkında her şeyin ama buna rağmen sorun olmadığını söyledi. Lanet olsun, nasıl boktan bir durumdayım düşünün! Bir başkası olsa evlenir, sen yoluna bak bende yoluma derdim. Esin' e bunu yapamam."

"iç, kafan güzelleşsin düşünmekle çözülecek problem değil bu. Ya resti çekeceksin ya da kızı seveceksin."

Fuat'ın verdiği siparişi getirmek üzere masaya gelen garson göz alıcı güzelliğiyle masadakilerin dikkatini bir anda kendinde toplayıvermişti. Uzun bacak boyunu daha uzun gösteren mini siyah deri şortu ve sırtı çapraz ip askılarla bağlı siyah büstiyeri ile beyaz tenine siyahla vurgu yapıyordu. Beli hizasında sarı saçları, tepsisinden aldığı içkiyi masaya bırakmak üzere eğildiğinde bardakları üzerine bıraktığı masada salınıyordu. İçkileri peşi sıra masaya bırakıp boşalan elinin parmaklarıyla saçlarını omuz arkası yaptığında Uraz gördüğü manzarayla birkaç saniye kadar dumura döndü.

Kız içki servisini tamamlayıp baristanın yanına doğru yenilerini servis etmek üzere yönelirken Uraz yerinden kalkıp sesli bir şekilde

"! Ben dönerim siz devam edin?", dedi arkadaşlarına tek kelime etmeye fırsat vermeden masadan uzaklaşıp garsonun peşinden koşar adımlar atıp, kızı kolundan tutup, durdurdu.   

Kız Uraz'la göz göz geldiğinde dudağını ısırıp bakışlarını kaçırdı.

"Senin böyle bir yerde ne işin var!"

"Beyefendi kendinize gelin, beni biriyle karıştırıyorsunuz sanırım?"

Ortamdaki gerilimi fark eden barmen olaya müdahale etmek üzere garsona seslenirken bir yandan da yanlarına gitmek üzere yerinden hareketlenmişti.

"Güneş! Bir problem mi var? Neler oluyor?"

Uraz garson kızın adını işittiği anda tek kaşını şahlandırarak karşısındaki kıza ültimatom verdi. Yanlarına gelen barmenin sorusunu üzerine alan Uraz, sert ve yüksek tonda kelimelerini vurgulayarak hesap sorarcasına yanıtladı barmenin sorusunu.

"Sorun var evet! Burada reşit olmayan biri çalıştırılıyor!"

Barmen şaşkınlıkla gözlerini Uraz'dan çekip garson kıza çevirdi.

"Bu nasıl olur bize reşit olduğunu söylemişti, hem patronumuz bu konuda oldukça titizdir beyefendi."

Güneş kolunu silkerek Uraz'ın elinden kurtardı. Barmen ile Uraz arasında gözlerine volta attırdıktan sonra gözlerini barmenin gözlerinde sabitledi ve derinden soluduğu nefesini sesli bir şekilde bıraktı.

"Reşidim Melih, beyefendi biriyle karıştırıyor olmalı."

Garson kız gözlerini Uraz'dan kaçırarak bulunduğu ortamdan bir an önce uzaklaşmak ve işine dönmek için fırsat kolluyordu. Uraz'sa kendinden emin bir şekilde kızın aksine konuyu eşelemeye devam ediyordu.

"Ben yüzüne maskelediğin boyanın ardındaki yüzün kim olduğundan gayet eminim küçük kız, bir gördüğüm yüzü bir daha unutmam. " , dedi Uraz. Garson kız yutkunurken barmen konunun daha fazla uzamaması ve müşterilerin bu durundan rahatsız olmamaları için garson kızdan kimliğini göstermesini istedi.

"Güneş, beyefendiye kimliğini gösterir misin?"

Güneş dudaklarını birbirine bastırdı. Bu durum öfkelenmesine sebep olmuştu. Boştaki elini deri mini şortunun arka cebine götürdü ve  cebinden çıkardığı cüzdanının şeffaf kartlığını tek eliyle aralayıp barmene gösterdi. Barmen Güneş'in elindeki cüzdandan Kimlik kartını çıkardı ve sağ alt tarafta kalan doğum tarihini doğruladıktan sonra kimliği Uraz'a uzatıp bir tek kelime etmeden ama alaylı bir yüz ifadesiyle barına dönmek üzere uzaklaştı.

Uraz kimliğin önce ad ve soyadı kısmına baktı sonrada doğum tarihini kontrol etti.

"Güneş Şenel! On dokuz yaşındasın yani öylemi?"

Uraz kimliği Güneş'e geri verirken yüzünde gergin bir ifade barındırıyordu.

"Kaç yaşında olursan ol, sen hala lise öğrencisisin. Seni tanıyorum küçük kız ve bu saatte burada değil yurtta olman gerektiğini gayet iyi biliyoruz."

"Ne yapacaksınız beni şikayet mi edeceksiniz?"

Uraz kızın elinden tepsiyi alıp boşalan elinin bileğinden sertçe kavradı ve kızı çekiştirmeye başladı. Ardından seslenen barmeni aldırmadığı gibi ilerisindeki arkadaşlarının şaşkın bakışlarını da yok sayıp elindeki tepsiyi masalarına bıraktı. Arkadaşları Uraz'a neler olduğunu sorgularcasına seslenirken Uraz onlara kara bakışlarını devirip "SONRA!", demekle yetindi. 

Güneş bileğini Uraz'ın ellerinden kurtarmak için debelenirken Uraz oralı olmadı. Asma merdivene geldiklerinde duraksadı Uraz. Güneş'in uzun boyuna aldırış etmeden ince ve zayıf bedenini belinden kavrayıp sağ koltuğunun altına aldı. Hızlı bir şekilde merdivenleri inerken koltuğun altındaki kız Uraz'ın elinden kurtulmak için çığlık çığlığa debelenmeye devam ediyordu. Kızın çığlıkları müziğin yüksek sesi altında ezilirken etraftakiler bu ikisinin halini çoktan fark etmiştiler bile. 

Uraz çıkış kapasına vardığında iki adet ızbandutla karşı karşıya geldi. Yine imdadına peşinden koşan Fuat yetişmişti.

"Müsaade edin gençler." 

"Kız istemiyor üstelik patron çalışanların da sahibidir, tatsızlık çıkmasın bırakın kızı."

"Hayda! Uraz ne yapsak ki şimdi?", dedi Fuat alaylı bir şekilde. Uraz mesajı almıştı Güneş'se Uraz'ın kendisini bırakmak zorunda kaldığını anladığından durulmuştu.

"Şöyle yapalım, biz şimdi buradan bu öğrenci kızla çıkalım siz de patronunuza henüz lisede öğrenci olan birini burada çalıştırdığını kimseye söylemeyeceğimizden emin olabileceğini iletin."

İki adam birbirlerine bakıp kapı girişinin önünden çekilmişlerdi. Güneş'se tekrar sebelenmeye başlamıştı.

"Ya reşidim ben, bırakmayın beni bu adamın elinde! Yardım etsenize!" Güneş es vermeden imdatlarına devam ediyordu.

"Siktir! Öğrencin miydi? Ben de ..." Fuatın cümlesini tamamlamasına engel oldu Uraz.

"Fuat kapa oğlum çeneni!"

"Tamam tamam. Yalnız burada taksi bulamazsınız al bu anahtarı beni Cihan bırakır."

"Sağol başkan."

 

 

 

 

Loading...
0%