Yeni Üyelik
10.
Bölüm

8. Bölüm

@demirkalem

Bulutların derdi neydi?

Ankara'ya bu mevsimde yağmur uğramazdı oysaki. Uraz gibi ait olmadığı yere sürgün mü edilmişti ki bulutlar? Acaba bu bir içten içe baş kaldırma mıydı? Bundan sebep mi toprağa, suya ve üzerlerindekilere yağmur damlalarını isyan eder gibi savuruyordu bulutlar. 

Şüphe yok, hezeyandaydı bulutlar!

Genç adam okul bahçesinin demir kapısı önünde çalışır halde duran taksinin içinde, sanki yağmur birazdan dinecekmiş gibi bekliyordu.

Taksici taksimetreyi çalıştırmaya devam ediyor olsa da bu durumdan hoşnut değildi. Uraz da artık yağmurun dinmeyecek gibi yağmasını kabullenmiş olacak ki şoföre borcunu sordu. Taksi şoförü sitemli bir şekilde taksimetredeki tutarı, yukarı yuvarlayabildiği kadar yuvarlayıp söyledi.

Gülümsedi Uraz, parayı uzatırken.

"Üstü de kalsın.". 

Taksinin arka yolcu kapısını aralayıp, uzun burunlu deri köselesiyle ıslak zemine adımladığında yerdeki su birikintisi etrafına birer minik damlacık olarak sıçrayıp yine ait olduğu çukurda bütünleşiyordu. Taksideki ayağını da özlemde bırakmayıp aynı zemine diğerinin yanına adımladığında taksinin kapısını taksiciyi daha fazla bekletmemek için nazikçe örttü.  

Koşar adımlarla okulun beton tavanı altına sığınabilirdi elbet ama Uraz göğe kaldırdığı yüzüyle bardaktan boşalırcasına yağan yağmur tanelerini selamlamayı seçti. 

Maviden griye çalan gök yüzüyle arasına siyah metal iskeletinin bir kanadının kırık olduğunu gördüğü şemsiye giriverdi. Şemsiyeyi tutan beyaz ince uzun parmaklarla sarılı elin sahibine doğru yavaşça gözlerini yürüttüğünde kendisine bakan bir çift elayı görmüştü.

"Güneş!"

Uraz Hocam tutar mısınız?", dedi Güneş elindeki şemsiye sapını işaret ederek, oldukça telaşlıydı. Gayri ihtiyari sorgulamadan denileni yaptı Uraz. Güneş şemsiyeyi Uraz'ın tuttuğundan emin olduktan sonra koşar adımlarla okul bahçe kapısından içeri girdi. 

Neydi şimdi bu!

Güneş kendisi için ıslanmayı mı göze almıştı. Şemsiyeyi tutan elinin bileğindeki saate baktı. Lanet olsun çoktan ders saati başlamıştı ve ilk ders saatinde Güneş'in sınıfını yazılı yapacağını hatırladı. 

Koşar adımlarla önce okul bahçe kapısından sonra okul kapısından içeri girdi. Elindeki kırık şemsiye başına bela olmuştu. Zorlukla kapatmayı başardığı şemsiyeyi öğretmenler odasındaki şemsiyeliğe bıraktı, ardından sınav yapacağı dersliğe yetişmek için yola koyuldu.

Sınıf kapısından içeri girdiğinde, sınıftaki manzarayı görünce dumura döndü Uraz. Öğrencileri yerlerinde oturur halde bulmayı umut etmese de görmeyi ummadığı bir halde buluvermişti.

Sınıfta sıralar çekilmiş, sınıftaki erkekler uzun eşşek oynuyordu. Kızlar da duvar kenarlarında uzun eşşek oynayan erkelere tezahürat yaparak, kendi aralarında gülümseşiyorlardı. 

Öğretmenleri Uraz'ı fark ettiklerinde bir tek söz söyleyemeden gerçekliklerine döndüler, usul usul sıralarını düzeltip bir bir yerlerine geçtiler. O esnada Uraz Güneş'in pencere mermerinin üzerinde oturuyor halde pencereden dışarıyı seyrettiğini gördü. Sıra arkadaşı Elif düzelttiği sıraya geçmesi için Güneş'in omuzuna dokundu. Güneş de bezgin bir ifadeyle sırasına geçti.

Arka sıralardan bariton olma yolunda çatlayan bir ses duyuldu.

"Hocam biz, siz derse gelmeyince ikinci dersimiz gibi bu dersi boş sandık."

"İkinci dersiniz boş demek Ömer!"

Sınıftaki öğrenciler aynı anda Ömer'in oturduğu sıraya döndüklerinde Ömer kırdığı potu fark etmiş oldu.  

"Bende geciktiğim için sınavı ertelemeyi düşünmüştüm. Madem ikinci dersiniz boş sınavınızı ikinci derste D şubesi ile aynı anda yaparım."

"Eş zamanlı olarak hem D şubesini hem bizim sınıfı nasıl gözeteceksiniz Öğretmenim!"

"O da benim problemim Zafer, hem siz sınavı nasıl yapacağımla ilgili dertlenmek yerine kendinizi düşünün. Sınava hazırlık için verdiğim notların fotokopileri eminim hepinizin elinize ulaşmıştır, çalıştınız mı?

"Evet!", dedi tüm sınıf hep bir ağız. Kredisi düşük tek saatlik bir ders olduğu için Uraz elinden geldiğince öğrencilerin stresini azaltmaya çalışıyordu. Gün içinde maalesef sınavdan çıkıp sınavlara girmek zorunda kaldıkları eğitim sistemi için öğrencilere yardımcı olabileceği kadar yardım etmeye çalışıyordu. Bu yüzden soru cevap halinde konuların özetlerini çıkardığı bir doküman hazırlamıştı

"Peki o zaman şimdi serbestsiniz ikinci ders sınavda görüşürüz, sessizce ders saatinizi tamamlayın.", dedi Uraz ardından sınıftan çıktı.

Sınıftakiler iptal olmasını beklediği sınavın ikinci ders olacağını öğrendiği için Ömer'e yüklenmeye devam ederken bir yandan da üzerinden geçmek için fotokopilerini çıkarıyorlardı. Elif Güneş'in notları çıkarmadığını görünce kendininkileri uzattı Güneş'e. Güneş Elif'e doğru dönüp başını sağa sola hafifçe istemiyorum şeklinde salladı.

Sen fotokopilerin dağıtıldığı gün erken çıkmıştın."

Sorun değil Ayça'yı fotokopileri sınıflara dağıtmak için koridorda dolaşırken gördüğümde bana da notların kopyalarından vermek zorunda kaldı."

"O olaydan sonra aslanlıktan kedi yavrusuna dönüştü desene."

"Birilerinin aksine Ayça derslerine odaklanmak zorunda, benle uğraşmaya vakti olduğunu sanmıyorum. Yoksa ne kadar göz dağı verilirse verilsin kimsede pabuç bırakacak kız değil Ayça."

Güneş derin bir nefes alıp verdi, ardından mavi gök yüzünün grinin ardına gizlenmesi gibi elaları da karalarının ardına gizlemiş halde Elif'e bakıyordu. 

Güneş'in büyüyen irislerinin karasından ürperdi Elif. Güneş doğru yolda olduğunu anladığında bakışlarıyla verdiği ikazın yeterli olmayacağını anlayıp devam etti.

"Ne yapmaya çalıştığının farkında olmadığımı mı sanıyorsun Elif?"

Çalan teneffüs zili Güneş'ten kaçmak için mükemmel bir fırsattı.

"G güneş b ben... lavaboya gitmeliyim.", dedi Elif sesinin tonundan korkusu duyuluyordu.

Güneş Elif'i kolunda yakalayıp bedenine Elif'in bedenini iyice yaklaştırdı.

"Belanın kokusunu içine iyice çek Elif, aklının her köşesine bu kokuyu kaydet. Kaydet ki bu kokuyu aldığında tehlikenin yaklaştığını fark edip kaçmaya vakit bulasın."

Elif endişeyle kolunu Güneş'in pençesinden kurtarıp kendini sınıftan dışarı attı ve sınav saati gelinceye kadar sırasına geri dönmedi.

Sınavı Rehberlik Öğretmeni Aysel gözetiminde tamamlanmışlardı. Güneş yine her zamanki gibi sadece geçer not alabileceği kadar soruyu yanıtlayıp sınav kağıdını öğretmenine teslim etti. Gözlerini tekrar solundaki pencereden dışarıya doğru devirdi. Önce griye bulanan gök yüzüne sonra da yer baktı. Gök yüzünün mutsuzluğu hariç her şey yerli yerinde gözüküyordu. Esnaflar dükkanlarının önüne tabure çekmiş diğer esnaflarla uzaktan uzağa bağırarak sohbet ediyorlardı. Trafik memurların mesai başlangıç saati olduğundan yoğun gözüküyordu, insanlar araçlarında yetişmek istedikleri zaman dilimi için  hayatlarınıhiçe sayarak birbirlerini solluyorlardı. Yapacakları saniyelik bir hatanın bir insanın geleceğine mal olabileceği akıllarına gelmiyor muydu?

Çalan zil sesiyle kendini önce sınıftan sonra okuldan dışarı attı Güneş. Yağmurdan sonra gelen toprak kokusunu soludu içine. Onun için bugün dersler sona ermişti. Kendine gelmek için yürümeye ihtiyacı vardı. Nereden bilebilirdi ki kendine gelmek için yürüdüğü yolda kendini kaybedebileceği.

Sadece birkaç adım attıktan sonra kendini yerde buldu. Kulakları çınlıyor başı dönüyordu. Uzun zamandır böyle bir şey yaşamamıştı. Çevredeki esnaflar genç kızın etrafında halka oluşturmuşlardı. Okul üniformasındaki logodan okuluna ulaştılar. En yakın polikliniğe kaldırılmak üzere yola koyulduklarında genç kız bilincini çoktan kaybetmişti.

Güneş gözlerini araladığında, yanı başında bekleyenin rehberlik öğretmeni Aysel olduğunu görmüştü.

"Güneş kendindesin sonunda. Nasıl hissediyorsun."

"Şey ben, biz neredeyiz?"

" ... polikliniğine geldik, yolda bayılmışsın, etraftaki esnaftakiler panikle seni buraya getirmişler sağ olsunlar bize de hemen haber verdiler. Uraz Hocan çıkış işlemleriyle ilgileniyor, sonrasında seni yurda bırakacağız. Doktor ciddi bir şey olmadığını söyledi. Uykusuzluk ve strese bağlı olabilirmiş."

"Anladım, teşekkür ederim."

"Güneş, paylaşmak istediğim bir şey olursa her zaman seni dinlemeye sadece ve sadece dinlemeye hazır olduğumu bilmeni isterim."

"Teşekkür ederim, olursa söylerim."

Güneş Aysel'in teklifini alelacele teşekkür ederek geçiştirdi. Sedyeden doğrulup spor ayakkabılarını ayağına giyindi. 

"Aysel Hocam saat kaç?"

"üç'e çeyrek var."

"Şey bir de hastane masrafları ne kadar tutmuştur ki?"

Aysel tebessüm etti.

"Sorun değil, serum takıldı sadece, onu da hallettik."

"Ben teşekkür ederim ama borcum neyse ödemek istiyorum. Bursum kesildi diye benimle ilgilenmek zorunda değilsiniz. Çalışıyorum ben, param var benim."

Güneş, biliyorum. Borç olarak ödedik say ama elin rahatlayınca ödersin, yüksek bir meblağ değil."

"Teşekkürler..."

Aysel çalan telefonundaki aramayı yanıtladı. Arayan Uraz'dı. Güneş'le birlikte hastane odasından çıktıklarında, Uraz kendileri için çağırdığı taksinin yanında polikliniğin park alanında bekliyordu. Etraftan geçenlerin göz hapsinde olan Uraz'ı gören Güneş ve Aysel bir ara birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Birbirlerine gülümsediklerini gören Uraz nedenini sorgularcasına bakış atsada ikisinden de cevap alamadı. 

Uraz ön yolcu, Aysel ile Güneş arka yolcu koltuğunda birlikte okul yurdunun bahçesine geldiler.

"Buradan sonrasına yalnız devam edebilirim. Aysel Hocam, Uraz Hocam size zahmet verdim çok teşekkürler."

Öğretmenleri sevecen halleriyle kendisini uğurlarken, Güneş yurdun kapısından içeri girdi, bir müddet burada bekledikten sonra taksinin ayrıldığını görür görmez yurttan ayrıldı.

...

 

Uraz'la Aysel okula geri döndüklerinde öğretmenler odasında dersi olmayan sadece ikisiydi. 

"Aysel Hocam, biliyorum öğrenci mahremiyeti ama bu özel bir durum. Güneş..."

"Güneş, Necla Hocamızın ısrarlarıyla bu okula alındı. Ders notları çok yüksek olduğundan yüzde yüz bursluydu. Sonra derslerini ihmal etmeye başladı ve bursu elinden alındı. Aslında kendisi D şubesinde yer alması gereken bir öğrenciydi. Son anda düşen ders notuyla D şubesi kontenjanına onun yerine başka öğrencimizi seçtik. Sonrasında da sadece geçer notlar alarak okulu bitirmek için devam etti Güneş. Ben onun üniversite sınavlarına geçen yıl hazırlanmaya başladığını biliyorum. Benden kaynak yardımı da istemişti. Hayallerinden vazgeçtiğini zannetmiyorum ama inanın bu hallerine ben de anlam veremiyorum. Özellikle geçer not alıyor sınavlarından. Belki sizde diğer öğretmen arkadaşlarım gibi aksini düşüneceksiniz ama Necla hocamla biz böyle olduğuna inanıyoruz."

"Diğer öğretmen arkadaşlarımız ne düşünüyorlar?"

"Güneş'in kopya çektiğini. Asla yakalayamadılar bu yüzden inandıkları şey sadece bir iddia. Bir keresinde Yasemin Hocam sınav kağıdına kırk vermişti. Güneş itiraz etti. Kağıdı tekrar incelemek istedi. Güneş alması gereken notun kırk beş geçer not olduğunu söyledi. Bilirsiniz Türk Dili ve Edebiyatı sınavları doksan beşe tamamlanır ve beş puan da imla ve yazı düzenine göre verilir. Sorulardan birine şair ve eserini cevap olarak yazarken noktalama yanlışı yapmış Güneş. Yasemin de notu kırmış haliyle ama Güneş kendilerine dağıtılan çalışma notlarında Yasemin'in aynı şekilde not aldığını iddia etmiş. Yasemin notları tekrar açıp baktığında Güneş'in haklı olduğunu noktalı virgül yerine virgül kullandığını görmüş. Aslında bu konuyu daha önceki yılda anlattığını nottaki hatayı fark etmesi gerektiğini kağıttakini aynı hatayla deftere geçirdiği için kendisinin hatalı olduğunu söylese de Güneş itirazında ısrarcı olup konuyu milli eğitime taşıyacağını söylemiş.  Yasemin de geri adım attı tabi bir yerde Güneş de haklı ama Güneş'in bu tutumu öğretmenler arasında pek de haklı görünmüyor."

"Yani diyorsunuz ki Güneş çalışma kağıtlarındaki notları sınavda kopyalıyor, aslında çalışmıyor."

"Ben demiyorum, bunu diğerleri söylüyor. Necla Güneş'in zeki biri olduğunu eşinin ilk öğretimde Güneş'in derslerine girdiğini anlatmıştı. Aslında Güneş iki yıl rötarlı okula başlamak zorunda kaldığından altıncı sınıfta kaynaştırma grubunda eğitim almış. Bunun sebebi de ailesini trafik kazasında kaybettiğinde iki yıl boyunca konuşamamasıymış. İlk okulda, okumada epey bir zorlanmış. Enteresan olan okumada zorlansa da yazmada başarılı olması. Hatta Necla öğretmenin eşi beyefendi Güneş'in muhteşem bir hafızasının olduğunu, fen derslerindeki formül ve sembollere karşı aşırı dikkatli olduğunu söylermiş. Matematikte Alper ile birincilik için yarıştıklarını, hesap makinesiyle çarpılan sayıları akıllarından çarparak Alper'le birbirlerine meydan okuduklarını Halil'den duyardık. Malum Halil Hocamız kendi ders verdiği sıralardan, bir Alan Turing çıkacağı hayallerine o kadar inanıyor ki ikisini de anlata anlata doyamıyordu. Ta ki Güneş'in çocuk esirgemede yetiştiği okulda duyulana dek. Bir anda okuldakilerce dışlandı Güneş. Çocukları bilirsiniz bazen çok acımasız olabiliyorlar. Benim bildiklerim bunlar. Güneş kimseyle bir şey paylaşmaz Uraz hocam, bu söylediklerim de özel bir şey değil. Açıkçası öğrenci mahremiyetini konu ne olursa olsun açık edecek biri değilim ama Güneş'in iç dünyasında bugün onu strese sokacak kadar endişelendirenin ne olduğunu bilmeyi bende o kadar çok isterdim ki!"

"Anlıyorum, teşekkürler."

"Ne için sormuştunuz?"

"Siz ne görüyorsanız ben de aynısını görüyorum Aysel Hocam, görmediğimiz bir şey var mı diye emin olmak istedim."

"Anladım, Uraz Hocam. Necla Hocam sınıfını size emanet etmekle çok doğru bir karar vermiş. İyi dersler."

"İyi dersler.", dedi Uraz, vedalaştıklarında Aysel, öğretmenler odasından çıkmak üzere kapının kulpunu tuttuğunda;

"Aysel Hocam, özel değilse D şubesine Güneş yerine kontenjana dahil olan öğrenciyi öğrenebilir miyim?"

"Tabi ki, okuldaki tüm öğretmenlerin oy birliğiyle D şubesi öğrencilerimiz seçildi. Güneş yerine karar kılınan öğrencimiz Ayça Özcan'dı."

Uraz'la Aysel başlarını aşağı yukarı sallayarak birbirlerini bu kez sessizce selamladılar. Aysel odadan ayrıldıktan sonra Uraz kulaklığını takıp walkmaninin play tuşuma bastı.

Kulaklarında Neşet Ertaş'ın Yalan Dünya türküsünün nağmelerini dinlerken aklında geçenler çok başka bir yerdeydi.

Necla ile haftalar önce yaptığı konuşma geçti hatırından. 

Görelim bakalım hangisisin sen Güneş? 

...

 

Profil analizlerinin yüzde doksanını tamamlamıştı Uraz, Güneş D şubesinde olmadığından onu es geçmekle hata ettiğini anlamış onu da diğer şubedekileri de kendisinden beklenmese de analiz etmeye başlamıştı. Analizleri bitirse de ceza süresi tamamlanmadan asıl işine dönemeyeceğini biliyordu, bu yüzden analiz için yeterince vakte sahipti.

Dosyalarını dolabındaki şifreli kasaya koydu kilitleyip dolabını kapattı Uraz. Ardından her zamanki rutinlerini yapıp okula gitmek üzere pansiyondaki odasından ayrıldı.

Okul önünde indiğinde etrafı kolaçan etti. Lüks model aracıyla kapıda bekleyen serseri kılıklı adam en son gördüğü günden beri ortalıkta gözükmüyordu. Tahmin ettiği gibi araştırdığında hakkında birçok şikayet kaydı olduğunu ama ne hikmetse hepsinden aklandığını ve çoğu şikayetlerin geri çekildiğini öğrenmişti. 

Daha fazla etrafı kolaçan etmekle oyalanmayıp derse yetişmek üzere okula girdi Uraz.

Bu hafta ki dersinde sınav sonuçlarını okuyacaktı Uraz. İlk dersi de Güneş'in sınıfıydı. Sınıfta Güneş'i göremeyince afalladı. Kendisi derse girdikten beş dakika sonra sınıf kapısı tıklanmıştı. Gelen Güneş'ti. Günün nöbetçi öğrencisi olduğundan elinde sınıf defterleriyle ayakta bekliyordu Güneş. 

"Sınıfa ait defteri getirdim."

"Tam vaktinde geldin Güneş, demek nöbetçisin bugün. Sınav sonuçlarını açıklıyorsun bende isabet oldu. Sonucunu öğrenip nöbetine devam et istersen."

"Teşekkürler Uraz Hocam, çokta önemli değil tahmin edebiliyorum notumu."

"Hımm, kaç almışsındır."

"Soruların hepsini yanıtlayamadım, yaptığım kadarıyla elli olması lazım."

"Maalesef kırk, sözlü de toparlarsın artık."

Güneş gözlerini belertmişti. Dudaklarını ısırdı.

"Bu nasıl olur hocam ben cevaplardan eminim, elli almış olmam lazım?"

"İtiraz hakkın var tabi kağıdını da görmek ister misin?"

"Evet, elbette."

"Aslında sınav kağıdın yanımda değil ama cevaplarının her bir detayını hatırlıyorum, çünkü sınav için kitaptan hazırladığım notlardan sormuştum ve notların sonunda kitapta olmayan düzeltme geçtiğim güncel yasal değişiklikleri size iletmek için özellikle son sayfalarda altı çizili notları hazırlamıştım. Sen o düzeltmeleri hiç dikkate almamışsın."

"Bben, öyle bir şey görmedim."

"Çalışma kağıtlarında yok muydu diyorsun?"

Güneş sınıf arkadaşlarına döndü.

"Notlar yanınızda mı?"

Orta, ön sırada oturan Edim, kitabı arasından ikiye katlanmış birkaç a4 sayfadan oluşan köşelerinden zımbayla tutturulmuş not kağıtlarını Güneş'e uzattı.

Güneş kağıtları eline alıp hızlıca göz gezdirdi. Son üç sayfada diğerlerinden biraz daha fazla oyalandı.

"Bben de bu üç sayfa yoktu Uraz Hocam, ben düzeltmeleri alamamışım."

Elif araya girdi.

"Uraz Hocam Notları çoğaltıp dağıtan nöbetçi arkadaş eksik vermiş olmalı."

"Peki bu da bir ihtimal tabi, bir dahaki derse sözlü ile telafi edilebilir."

"Bir dahaki ders haftaya Hocam, haftaya raporluyum. Biliyorsunuz son senemiz ÖSS 'ye hazırlanıyoruz."

"Yani şimdi mi yapayım?"

"Evet şimdi yapabilirsiniz?"

"Güneş üç sayfalık düzeltme henüz eline geçti, sana zaten cevapladığın sınav sorularından sormamı beklemiyorsundur değil mi?"

Güneş alt dudağını ıslatıp, ısırdı. Elindeki kağıtlara tekrar baktı ama aslında az evvelki gibi inceler gibi de değildi.

“Sorabilirsiniz?", dedi ve notları arkadaşına teslim etti Güneş.

Uraz sorularına güncel bilgilerle alakalı konulardan başladı. Kendisini ilk soruda yıldırıp iyi bir not alması için zamana ihtiyacı olduğuna ikna etmek istemişti. 

Umduğu gibi olmadı. Güneş sorusunu eksiksiz notlarındaki gibi her bir detayı es geçmeden cevapladı.

Bir soru daha sordu, Güneş yine eksiksiz yanıtladı. Uraz'ın tek kaşı şahlanmıştı. Sorduğu iki soruya da doğru cevap aldıktan sonra Güneş.

"Yeterli sanırım Hocam.", dedi.

"Hayır, son bir soru daha soracağım notlarını geçer yapacak, bu soruya vereceğin cevap olacak.", dedi Uraz, Edim'in masasında duran not kağıdını eline aldı, son sayfada bir miktar oyalandıktan sonra bakışlarını Güneş'e doğrulttu.

"Yalnız senden bir isteğim var bu soruya sözlü değil yazılı yanıt vermeni istiyorum."

"Nasıl yani hocam, anlamadım."

"Sorumun cevabını tahtaya yazmanı istiyorum."

"Peki olur.", dedi Güneş ve tahtanın önündeki beyaz tebeşiri eline aldı.

Uraz sorusunu sorduğu anda Güneş cevabını yazmaya başladı. Notlarındaki gibi eksiksiz noksansız cevapladı Güneş. Son kelimesini de yazıp noktayı koyduktan sonra, tebeşiri yerine bırakıp, ellerini birbirine sürterek elimdeki tebeşir tozunu silkti. Ardından gözlerini Uraz öğretmeninkilere sabitledi ve öğretmeninin vereceği karşılığı bekledi.

Genç kızın beklenti dolu gözleri öğretmenin gözlerinde her zamankinden farklı bir şey görmüştü. Yutkundu, neden bir şey söylemek yerine kendisine bakıyordu. Bir müddet sonra beklediği tepkiyi aldı Güneş.

"Güneş, teşekkürler. Sorulara verdiğin cevap geçerliydi, nöbetine geri dönebilirsin."

"Ben teşekkür ederim bana bu fırsatı tanıdığınız için, iyi dersler."

Uraz Güneş sınıftan çıkarken eş zamanlı olarak sınıfa doğru döndü.  Kaldığı yerden öğrencilerin sınav notlarını açıklamaya devam ederken iç sesine kulak verdi.

Seni yakaladım Güneş! 

 

Loading...
0%