@demirkalem
|
>>>>>>>>>I<<<<<<<<<
Sanmayın ki köstebekler toprağın altında yaşadığı için karanlığa mahkumdur; köstebekler ışığı görecek gözlere sahip olmadıkları için kendilerini toprağa diri diri gömmeyi seçerler.
>>>>>>>>>I<<<<<<<<<
Politecnico di Milano da Mimari Tasarım bölümünde ikinci senemi doldurmuş, İtalya'da ömrümün en güzel iki yılını geçirmiştim. İstanbul da doğmuş büyümüş ve üniversite eğitimine kadar ailesinin yanında yaşamış çokta sosyal biri olmayan ben, artık tek başıma Milano'da bir apartman dairesinde yaşayan, hobileri olan ve arkadaşlarıyla hayatı farklı yerlerinden görebilme şansı yakalayan biri olmuştum. Üniversiteye başladığım ilk seneme kıyasla, bu yıl sürekli düzenlenen etkinliklere katılıyor derslerimi ikinci plana atıyordum. Sınav dönemleri geldiğinde ise etkinlik düzenlediğimiz arkadaşlarımızla birlikte derslerimizi teslim etme stresi yaşıyorduk. Günlerim çok keyifli geçiyordu, hatta hayatımın en güzel günleriydi diyebilirim. Bu kadar mutlu olmaktan korkuyordum. Çok gülme ağlarsın derler ya... Her şey o kadar güzeldi ki... Benim için çokta büyük bir deneyimdi. Bilmediğim bir ülkede dilini ve adaplarını bilmediğim insanlarla bir arada yaşamak benim için hiç kolay değildi. Tüm zorluğa rağmen adapte olmayı başarmış bir de güzel dostluklar kazanmıştım: Benim gibi Architectural Design bölümü okuyan başlarda aynı evi paylaştığım arkadaşlarım Alegra ve onun Fashion Design bölümü okuyan arkadaşı Fidelio. Alegra ve Fidelio nun dostlukları üniversiteden öncesine dayanıyordu. Fidelio uzun boylu, geniş omuzları olan, kumral, uzun yüzü ve ela gözleri olan, etrafındaki kızlarca dikkat çekecek derecede yakışıklı bir erkekti. Aynı zamanda mütevazı ve dünyanın her yerinde centilmenlikleriyle nam saldığını bildiğimiz tipik İtalyan erkeklerindendi, yani oldukça kibar biriydi. Allegro ile tanıştıktan kısa bir süre sonra Fidelio ile de çok yakın arkadaş olmuştuk. Alegra oldukça mütevazı kibar zarif ve güzel bir kadındı. Uzun boylu, zayıf ama sıska olmayan vücudu, kısa koyu renk saçları ve koyu kahve gözleri vardı Alegra'nın, herkesi kendine hayran bırakan bir havası olduğunu düşünmüşümdür. Alegra beni Fidelio ile ilk tanıştırdığında onun yakışıklılığı karşısında hayran kalmıştım, Alegra ile Fidelio'nun birlikte olduğunu zannederek böyle bir erkek arkadaşa sahip olduğu için şanslı olduğunu düşünmüştüm. Ayrılmaz bir ikililerdi ama kısa bir süre sonra Fidelio'nun kadınlardan hoşlanmadığını Alegra'dan öğrenmiştim. Aksi olsaydı mükemmel çift olarak üniversite tarihine adları kazınabilirdi. İtalyanlar, sosyal iletişimlerinde Türklerden çok da farklı değildi. Sıcak kanlı insanlardı. Belki de adapte olmakta bu yüzden zorlanmamıştım. İtalya da 'aile' kavramı bizdeki kullanımına yakındı. Çekirdek aileler; aile büyükleri, amca, teyze, kuzen gibi akrabalar sıklıkla yemek davetleri düzenlenerek bir araya geliyorlar, böylece aile bağlarının daha kuvvetli olacaklarını düşünüyorlardı. Burada kaldığım süreçte beni öyle benimsemişlerdi ki Alegra ve Fidelio'nun aile toplantılarına da davet edildiğim olmuştu. Davetlerine katıldığımda Fİdelio'nun ve Alegra'nın aileleriyle olan ilişkilerini gözlemliyor ve kendimi ister istemez kendi aile ilişkilerimle mukayese ederken buluyordum. Bu toplantıların birinde Fidelio ile ailesinin ilişkilerinde hem çok fazla samimiyet hem de çok fazla mesafe olduğuna şahit olmuştum. Bunun sebebinin Fidelio'nun kişisel tercihini ve eğitimini aldığı bölümü ailesinden saklıyor olmasından kaynaklandığını düşünüyordum. Fidelio'nun ailesi Fidelio'nun bizimle aynı bölümde okuduğunu zannediyorlardı. Bence Fidelio'nun bu durumu bir an önce açıklaması gerekirdi çünkü bu sır zaman geçtikçe ailesi için kabullenilmesi daha zor bir hal alabilirdi. Alegra da benimle aynı fikirdeydi. Fidelio'ya bu fikrimizi söylediğimizde, bize "tercihlerinin ailesince kabul görülmesinin kolay olmayacağını düşündüğünü mesleki kariyerine dair ilerledikten sonra bu durumu ailesine açıklamanın daha doğru olacağına inandığını" söylemişti. Aslında Fidelio'nun hissettikleri için bir miktar empati de yapabiliyordum. Hayallerimiz biz onları somutlaştırmadıkça başkaları tarafından hep "hayaller" olarak adlandırılacaktı. Belki de bu yüzden hayallerimizi başkalarının görüp algılayabileceği bir forma getirmeye ihtiyaç duyuyorduk, duyulmak görülmek ve belki de bir miktar anlaşılabilmek ihtiyacı için. Birlikte geçirdiğimiz bu iki yılda İtalya'nın mükemmel mutfağında, tarihinde, havasında kaybolmuştum. Gündüzlerimiz, gecelerimiz birbirlerinden ayrı güzel geçiyordu. İkinci yılın son haftasıydı sınavlar bitmiş teslim edilmesi gereken projelerimiz kalmıştı. Alegra ile projelerimizi teslim ettikten sonra V. Le Campania da Suşi yemeye gidecektik, Fidelio da orada bize katılacaktı. Yemekten sonra da Restorandın bulunduğu Via Sismondi Gian Carlo caddesindeki sağlık merkezinde Alegra dişi için aldığı randevuya gidecek minik bir operasyon geçirecekti. Sonrasında da Alegra ve Fidelio ile tüm yılın sitresini atmak için gece kulübüne gitmeyi düşünüyorduk. Düşünüyorduk diyorum çünkü Fidelio ve Alegra'nın planları buydu ama benim hala bu plana uymak için tereddütlerim vardı. Projelerimize ait son birkaç eksikliği de tamamlayıp sonunda teslim edebilmiştik. Alegra'nın dişçi randevusuna geç kalmaması ve Fidelio 'nun da katılacağı yemek planlarımıza gecikmemiz için zamanımızı doğru kullanmamız gerekiyordu. Alegra dişçi randevusuna geç kalırsa randevusu iptal olacaktı ve eminim ki bir daha da randevu almayacaktı. Stresten gece uykuda sıktığı dişleri artık çene ağrılarına sebep oluyordu. Alegra'nın doktoru bu sorunun çözümü için Alegra'ya çene botoksu önermişti ama Alegra iğneden çok korkardı. İğne fobisine rağmen cesaretini zar zor toplayıp işlem için randevu almıştı ama ben , Alegra'nın aynı cesareti ikinci kez gösteremeyeceğini zannediyordum. V. Le Campania Restorantının bulunduğu Via Sismondi Gian Carlo caddesine vardığımızda telefonum çalmıştı. Arayan büyük ablamın eşi Ekrem Eniştemdi. Şaşkındım. Ablama kendi telefonundan ulaşamadığım zamanlarda, eniştemin telefonundan ulaşabileceğimi düşünerek eniştemin numarasını telefonuma kayıt etmiştim. Eniştem çok gerekmedikçe benimle konuşmazdı aramızda oldukça mesafeli bir ilişki vardı. Endişe ve şaşkınlığımın bir olduğu duygu karmaşasıyla telefonu açtım. Eniştem iki cümle kurmuştu. İlki "Feraye hemen eve dönmelisin." İkincisi ise 'babamız küçük bir operasyon geçirdi yoğun bakımda.'. Neye uğradığımı şaşırdım. Babam elli beş yaşında, ama ameliyat olmasına sebep olacak herhangi bir rahatsızlığı olmayan, yaşıtlarına oranla da oldukça sağlıklı ve dinç biriydi. Hem neden ablam değil eniştem aramıştı, ayrıca daha iki gün önce ablamlar ile görüşmüştük ve her şeyin yolunda olduğunu söylemişlerdi. Aklımdaki cevapsız, asılı kalmış soruların içinde kendimi kaybediyordum. Alegra'nın bedenimi sarsarken ki '- Feraye, come stai? (Nasılsın?) Non hai un bell'aspetto.(İyi görünmüyorsun.)'diye bağrışlarıyla kendime gelebildim . Alegra 'ya Türkiye 'ye dönmem gerektiğini söyleyip bir yandan da hava alanına gitmek üzere taksi çağırmak için arama yapıyordum. Aynı zamanda Alegra'nın da telefonu çalmıştı, arayan Fidelio olmalıydı. Telefon konuşması sırasında, Fidelio'nun adının da geçtiğini duyduğumdan böyle bir tahminde bulunabildim. Tahminimde haklıydım restorana çok yakındık ve Fidelio da çok geçmeden yanımıza geldi. Alegra Fidelio'ya benimle alakalı bir sorun olduğunu söyledi. Kötü gözüktüğümün farkındaydım taksi gelene kadar bana hiçbir şey sormadılar bende ne olduğunu zaten anlamadığımdan hiçbir şey söyleyemedim. Halimden endişe ettikleri için, beni yalnız bırakmak istemediler ve hava alanına kadar bana eşlik ettiler. Telefonumu tekrar elime alıp bu kez de İstanbul'a gidiş için uçuş saatlerine bakıyor en erken saat kaçta uçuş var diye araştırma yapıyordum. En yakın uçuş saatine ait bileti alıp check-in işlemlerini tamamladım. Tekrar eniştemi arayıp beni hava alanından almaları için dönüş saatimi bildirmek istiyordum ama aramama cevap alamıyordum. Ben de mesaj atmakla yetindim. Sırayla diğer aile fertlerimizi aradım: ablalarıma, abime, yengeme hiç kimseye ulaşamıyordum. Ne olduğunu anlayamadığım bu durum bedenimdeki tüm gücün tükenmesine sebep oluyordu, daha fazla dayanamadım. Benim için endişelendiğini gözlerinde gördüğüm Alegra'nın omzuna başımı dayayıp benden bir açıklama bekleyen arkadaşlarıma, babamın rahatsızlandığı haberini aldığımı ve aileme ulaşamadığımı söyledim. Alegra da Fidelio da beni teselli edecek cümleler kuruyorlardı, bense dediklerini anlamıyor kulağıma melodi gibi gelen sözlerini gözlerimi yummuş bir halde dinliyordum. Hava alanına nerden baksam en az yarım saate anca varabilirdik. Uyumuyordum ama uyanıkta sayılmazdım içim bomboştu. Her şey o kadar yolundaydı ki elbet bir sorun yaşamalıydım. Çocukluğumdan beri sanki hangi kahkahalarım göz yaşıyla son bulmamış, hangi sevincim yarım kalmamıştı ki? Kaderim buydu benim. Çırpınmamın ne anlamı vardı. Bulunduğumuz taksi yavaşlamaya başladı, bir süre sonrada durdu. Sanırım hava limanına varmıştık. Gözlerimi, Fidelio'nun olabildiğince nazik bir tonda bana seslenişiyle açtığımda Malpensa Hava Limanına vardığımızı gördüm. Arkadaşlarıma sımsıkı sarıldım. İstanbul'a vardığım da kendilerini muhakkak haberdar etmem için beni tembihlediler. Her şey yolunda dediğim anda tepetaklak olmuştum sanki, hepimiz çok şaşkındık. Arkadaşlarıma veda ettikten hem sonra kontrolleri geçip, uçuş planının bulunduğu ekrandan uçuş bilgilerimi doğruladım. İstanbul'a gidiş uçağının bulunduğu kapıya doğru hızla yönelip son bilet kontrolü de yapıldıktan sonra uçağa giden tünele girebildim. Kendimi sonu olmayan bir solucan deliğinde kaybolacakmışım gibi hissediyordum ki bana selam veren hostesleri görüp tünelin sonuna geldiğimi anladım. Selamlarına karşılık verip hızla bana ayrılan koltuğu aramaya koyuldum. Uçak koridorunda ilerlerken, takip ettiğim koltuk numaralarını görmekte zorlanıyordum. Vücudum sanki üzerine kütlelerce yük alıyormuşçasına ağırlaşıyor ayaklarımsa bu ağırlığa daha fazla dayanamam diyordu. Nihayet bana ayrılan koltuk numarasını görebildim ve kendimi koltuğa bıraktım. Telefonumu uçak moduna almadan önce bir kez daha enişteme ulaşmayı denedim, sonra ablalarıma sonra da ağabeyime... Neden kimseye ulaşamıyordum? Aradığım kimseye ulaşamamamın bana verdiği öfke tarif edilemezdi. Aynı anda kaç duyguyu birden yaşıyordum; öfke, endişe, korku... vücudumda hissettiğim ağırlık bu duyguların verdiği yorgunluktan mıydı ki? Her şeye gözlerimi yummak istiyordum. Telefonumu hostesin yaptığı ikazdan sonra uçak moduna alıp, uçuş sonlanana kadar belki uyuyabilirim umuduyla gözlerimi yummuştum. |
0% |