@demirkalem
|
Bir yıl sonra günümüz...
Sosyal fobim sebebiyle birçok kişisel gelişim kitabı okumuş ve İtalya da kaldığım süreçte profesyonel destek de almıştım. En büyük korkum etrafımdaki insanların beni yanlış anlamaları idi. Başkalarının hakkımda ne düşündüklerini, kendi düşüncelerimden daha fazla önemsemeyi bıraktığım an hayatımda köklü değişiklikler başladığı an olmuştu. İnsanlara hakkımda nezaketsiz anlayışsız da düşünseler bu benim öyle olduğum anlamına gelmez deyip "HAYIR" diye bilmeyi zorda olsa başarmıştım. Başkalarının Hakkımda ne düşündüklerini düşünmeyi bırakmakla kalmayıp, kendimi doğru şekilde nasıl ifade edebilirim diye doğru iletişim tekniklerine ait eğitimlere de katılmıştım. İletişimde beden dilinin, mimiklerin önemini ve doğru şekilde kullanılan sözcüklerin nasıl sihirli olabileceğini öğrenmiştim.
Asla gelmemesini dilediğim gün gelmişti. Tomris Ablam taziye için İtalya'dan gelen arkadaşlarımla geri dönebileceğimi söylüyor ama karşılığında bana ait olan şeylerin kontrolünü kendinde olmasını istiyordu. Kendimi çıkılmaz bir yola sokmadan ve ablamı kışkırtmadan bu talebini reddetmem gerekiyordu. Tomris Ablamın önerisine karşılık "İtalya da arkadaşlarımla mutlu günlerimizin olduğu ve o günlere özlem duyduğum doğrudur. Beni bu denli önemsiyor oluşun, hayatımızdayken insanların değerini bilmeliymişiz dediğin zaman ki samimiyetin, bunlar benim için çok daha kıymetli şeyler. Eğer bir aileysek bu zor süreçleri birlikte atlatacağız demektir. İtalya'daki hayallerim biraz daha bekleyebilir, birbirimize destek olup daha fazla vakit geçirerek belki bu zor günleri daha katlanılabilir kılabiliriz değil mi? Bu kara günleri hep birlikte aşacağımıza inanıyorum." dedim. Söylediklerim karşısında Tomris Ablamın suratı aniden ifadesizleşti ve "Çok doğru bir karar verdin, aile ilişkilerimiz hayallerimizden daha önemli. Meğer bizim küçük kardeşimiz ne kadar büyümüş ve ne yazık ki bunu bu acı günlerde fark edebildim." dedi. Elleriyle omuzlarımdan tutup beni kendine çekti ve sağ elini omzundan kaldırıp sırtımı sıvazlarken kulağıma "Seni ne kadarda ihmal etmişim ama artık gözlerimi senden ayırmayacağımdan emin olabilirsin" diye fısıldadı. Ve gülümseyerek odadan ayrılmak üzere kapıyı açtı. Kapının hemen arkasında Melek ablamla karşılaştılar. Bir müddet birbirlerine bir şey ima eder gibi bakıştıktan sonra Tomris Ablam ayrıldı. Bu kez Melek Ablam odaya geldi. "Feraye konuşmalarınızın bir kısmına kulak misafiri oldum, son bir yılda fiziksel olarak kendini geliştirmekle kalmamış bir de epeyce bir olgunlaşmışsın. Zayıflaman için ettiğim onca söz işe yaramış. Bu zor günlerin biteceği görülmüyor, sendeki bu değişimin sebebini sormak için daha fazla beklemeyeceğim. Bir erkek mi var hayatında? Aşk mı seni motive eden? Tanrı aşkına tam bir afet olmuşsun.". "Hayır, aşık değilim ama görünüşümden çok fazla şikâyet ettiğin için spora başladığım doğru. Sonra sosyal fobimi yenmemde faydası olacağını düşündüğüm için Fidelio'nun da ısrarı ile birlikte dans kursuna yazıldık. Beslenme düzenimi de oturtunca da sonuç böyle oldu. Senin güzelliğin yanında lafı edilecek bir değişim olduğunu sanmıyorum, abartıyorsun "Deli misin? İtalya'dan geldiğin akşam adın anons edilmese seni ben bile tanıyamayacaktım, malikânedeki herkesin gözü sana takıldı. Bayıldığında etraftaki bekar erkeklerin seni hastaneye götürmek istemelerindeki ısrarından neredeyse ben de baygınlık geçirecektim. Neyse ki halam durumu kontrole aldı Çınar Beyle odana taşıdılar." O akşamı tekrar aklımda süzdüğümde bayılmak üzereyken beni birinin tuttuğunu hatırladım, kim olduğunu görememiştim ama parfümü çok tanıdık gelmişti. Ablama, "Çınar mı?"diye sordum. "Evet, sen bayıldığında arka tarafındaydı, seni yere düşmekten o kurtardı?" dedi ve devam etti; "Firuze Halam onca yıldan sonra ilk kez malikaneye Çınar Bey'le birlikte geldi, sen bilmiyorsun tabi. İrfan'ın ölümünden sonra herkes Firuze Halam ve Üvey Oğlu Çınar'ın miras için birbirleriyle hasım olmalarını beklerken mükemmel bir müttefik oldular. Son altı ayda yaptıkları ticari anlaşmalarda yatırımlarda kar üstüne kar ettiler. Babamızla İrfan hayattayken yaptıkları iş ortaklığının süresi geçen ay dolmuştu, babam tekrar bir anlaşma için teklif sunduğunda Çınar Bey ve Halam olumlu karşılamadılar. Anlayacağın Halam bizden intikam alıyor. Gençliğinde sevmediği bir adamla evlendirildiği için ailemize olan öfkesinde haklı olabileceğini anlayabiliyorum, ama bütün bunların sebebi olan babaannem de babam da vefat etti. İki taraf arasında anlaşma yapılmasına yanaşmazlarsa artık bize karşı da iyi duygular beslemediğini düşüneceğiz. Son zamanlarda holdingde işlerin yolunda gitmediğinden bahsetmişti Tomris Ablam, yakında babamızın vasiyeti açıklanacak hissedarlar olarak yönetim için seçim yapılacak. Bu zorlu süreci birlikte aşmamız birbirimize destek olmamız şart." İstanbul'a İrfan Yalçınkaya'nın cenazesinden sonra ilk kez babamın cenazesi için gelmiştim. Son bir yılda ne çok şey değişmişti. Ablamın Çınar dan bahsederken Çınar'ın adının yanına "Bey" saygı sözünü vurgulayarak eklemesini ve beni, en kıymet verdiğim kişi halam için uyarmasını gerektirecek şeyler yaşanmıştı.
Bir yıl önce...
Sabahın ilk ışıklarıyla ablamla birlikte uyandık. Ablam apar topar duşa girip hazırlandı ve İstanbul'a dönmesi gerektiğini söyledi. Aldığı paketleri toparlarken bana hediye aldığı elbiseyi de yanına aldı. "O benim hediyem değil miydi? Onu neden alıyorsun?" . "Bu elbiseyi giyebilmen için içine girebilecek formda olman lazım, ben ve elbisen İstanbul da seni bekliyor olacağız ona gayet iyi bakacağım.". "Her fırsatta benimle uğraşacak bir sebep yaratıyorsun, bu bana ilk kez hediye alışın elbiseme iyi bak.". Hava alanına vardığımızda, Ablama sımsıkı sarılıp, elinden oyuncağı elinden alınmış çocuk misali bir ablama bir de yanında götürdüğü elbiseme bakıp veda ettim. Hava limanından evime geri dönerken içimi garip bir hüzün sarmıştı. Dün akşam ablamın anlattıklarını düşünüyordum. Melek ablam ne kadar sosyal olursa olsun en az benim kadar yalnız bir çocukluk geçirmişti. Babamız hep işkolik biriydi, ya annemiz? Babaannemle sorunlu yılları da geride kalmıştı. Neden ağabeyimize gösterdiği sevginin birazını bize göstermiyordu. Taksi yaşadığım apartmanın önünde durmuştu. Ödemeyi yaptıktan sonra arabadan inip biraz apartmanın önündeki bankta oturdum. Sonra da apartmanda dairemin bulunduğu kata çıkmak üzere asansöre bindim. Asansördeki aynada kendime baktım ve aklıma ablamın sözü geldi "Sevilmeyi bilmeyenler sevmeyi nasıl bilsin!". Sevgi nasıl gösterilir, sevilmek nasıl hissettirirdi ki? Ne annemin ne babamın saçımı okşadığını neler yaptığımı sorduklarını hatırlamıyorum. Bir tek Firuze Halam? O severdi beni... Dairemin kapısını anahtarla açtığımda bir den bir patlama oldu. Olduğum yerde sıçradığımda Fidelio'nun elinde patlamış konfetiyi gördüm. Hemen yanında Alegra da elinede pasta ile iyi ki doğdun şarkısı söylüyordu. Bir de bu iki arkadaşım çok seviyorlardı beni...
Bir yıl sonra günümüz...
Melek Ablamın söyledikleri kafamı karıştırmıştı. Neler olduğunu bir de halamdan dinlemeliydim. Hızla gardırobu açtım, Melek Ablamın geçen yıl doğum günümde aldığı elbiseyi elime aldım. Üzerimdeki kasveti biraz olsun hafifletsin istiyordum. O kadar güzel duruyordu ki elbise, ilk doğum günü hediyemdi benim. Hemen üzerime giydim, tam olmuştu. Saçlarımı sadece taramakla yetinmedim uçlarına kalın maşa yaptım ve dağıttım. Hafifte makyaj yapmıştım. Kendimi artık biraz daha hafiflemiş hissediyordum. Ayağıma da açık renk spor ayakkabı giydim, üzerime bana biraz büyük olacağını bilsem de salaş bir görünümde durmasından rahatsız olmayacağım mavi kot ceketimi aldım. Malikaneden dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda dışarıda bizi bekleyen güvenlik görevlilerini gördüm. İçlerinden biri bana, "Feraye Hanım, güvenliğiniz için dışarı çıkmamanız daha uygun olur" dedi. "Ekibinizden biri bana eşlik edebilir, lütfen müsaade edin" "Tomris Hanım, bu konuda tembihledi, kendisinden müsaade alırsanız daha uygun olur," dedi. Ne demekti bu. Resmen eve hapsedilmiştim. Odama gerei çıkıp hemen halamı aradım. Aramamı yanıtladığında, "Hala neler oluyor bilmiyorum ama senle görüşmemiz lazım, evden dışarı çıkmamıza Tomris izin vermiyor. Daha yarım saat önce İtalya'ya kendisine vekalet verip gidebileceğimi söylemişti." "Sen ne dedin." "Aile olduğumuzu birbirimize destek olmamız gerektiğini ve sorumluluklarımı bir de kendisine yüklemek istemediğim gibi şeyler söyledim, bu söylediğim şeylerin hoşuna gitmdiğini düşünüyorum. Melek Ablamda şirketlerimizin anlaşmalarına yanaşmadığını anlattı. Hala neler oluyor?" "Feraye bir iki saate geliyorum, seni alacağım şimdilik gelişimden ailene bahsetme ve ben malikaneye geldiğimde sana mesaj atmadan odandan aşağıya inme." "Neden, neler oluyor Hala, endişeleniyorum?" "Feraye , bu hayatta ailem diyebileceğim tek kişi sensin, bunu sakın unutma ve benden haber bekle."
Firuze Yalçınkaya
Feraye'nin telefondaki görüşmemizden anlattıklarından Tomris'in, Esat'ın vasiyetinden haberdar olduğunu anlamıştım. Daha fazla Feraye'yi o evde yalnız başına bırakmamalıydım. Hızla Çınar'ı ve Hasan Bey'i aradım. Artık bende kendi savaş kalkanlarımı göstermeliydim. Çınar en büyük kalkanımız olacaktı. Çok geçmeden Hasan Bey , Çınar , Çınar'ın korumaları ve aile avukatımızla birlikte dört araç halinde Korhanlı Malikanesine vardık. Çınar ve korumaları araçlarında beklerken, Ben ve Hasan Bey aile avukatımız ile birlikte malikanenin kapısına geldik. Kapıda üç dört kişilik güvenlik ekibi bulunuyordu. Kapıyı evin görevlisi açtı. Hızla ev halkına benim geldiğim duyuruldu ve içeri alındık. Bu evin havasından her bir köşesinden tiksiniyordum. Her bir karesinde gözyaşlarım vardı. Kaybettiğim gençliğim, en saf duygularım, hayallerim vardı. Salona vardığımda Feraye hariç tüm aile üyelerinin orada olduğunu gördüm. Beni Tomris karşıladı. "Halacım, hoş geldiniz. Nedir bu ani ziyaretinizin sebebi? " "Lafı fazla uzatmayacağım, zaten yorucu günlerden geçtik. Uzun zamandır Yalçınkaya Holdingden beklediğiniz lojistik desteği sağlayacağız. Bunun için bir anlaşma hazırladık. Tanıştırayım ailemizin ve şirketimizin avukatı İhsan Taner." "Merhabalar ben Firuze Hanımın dediği gibi, anlaşma için gerekli çalışma koşullarının yer aldığı kontrat hazırladık. Dosyayı size sunmak ve aklınızda soru varsa da açıklamak için buradayım." "Halacım, bu kadar süre bekletildikten sonra bu aceleniz niye? Rahmetli babamız epeyce bir uğraşmıştı bu anlaşma için. Onun vefatı sizde vicdani bir yükümlülük yapmış olacak ki malikanemize kadar anlaşma için gelmişsiniz." "Tomris, bizde anlaşmalar sözleşmeler ortaklık için yeterli görülmez biliyorsun. Buraya Çınar'ın evliliğini de konuşmak için geldim." "Tabi ki Halacım Melekle Çınar bu süreci birlikte hızlıca ilerleteceklerdir, sözleşmeyi de şirketimizin avukatları gözden geçirmeli izniniz olursa?" "Tabi ki anlaşma koşullarını siz de değerlendirmelisiniz. Yalnız Çınar dışarıda bekliyor ve bu anlaşma bu akşam imzalansa da imzalanmasa gelinimizi bu akşam yanımızda götüreceğiz."
Feraye Korhanlı
Halam Mesaj atmış beni aşağıda beklediğini yazmıştı. Hızla odamdan çıkıp aşağı kattaki ana salona indim. Salonun kapısında Hasan Bey duruyordu. Salonda hararetli bir konuşma geçiyordu tereddütsüz ne olduğunu anlayamadan salona girdiğimde, Tomris Ablamın yanında duran Melek Ablamın , Halama öfkeyle bağırdığını gördüm. Melek Ablamın şimdiye kadar şahit olmadığım feveranına eş zamanlı olarak Murat Ağabeyimle birlikte annem, annemin ellerindeki mavi dosyaya bakıyorlardı. Melek Ablam salona girmemle beni fark ettiğinde bana dikkat kesildi; Halama bağırmayı bırakıp bana doğru gelmek için hareketlendiğinde bende ona yakınlaşmak için atakta bulundum fakat suratıma inen beklenmedik tokatla neye uğradığımı şaşırdım. Kulaklarım çınlamaya başladığında yüzümde hissettiğim darbenin acısını sindirmeme izin vermeyen Melek ablam bana; "yılan", diye haykırmaya başladığında yanağımda patlayan tokatın sıcaklığının damarlarımdan süzülerek yüreğime ulaşıp kalbimde tarifi mümkün olmayan bir sızıya sebep olduğunu hissettim. Öyle bir sızıydıki hissettiğim, burnumu sızlatıp gözlerimden çağlamak isteyen acı birer damla olmuş varlığını etrafındakilere ispatlamak istiyordu. Melek Ablam bana vurmak için elini tekrar kaldırdığında, ben kendimi korumak adına bir tek hamlede dahi bulunmazken Tomris Ablam beni korumak adına Melek Ablamın elinden tutuverdi. Kulağımdaki arsız çınlama haddini aşmaya devam ederken Halamın Hasan Bey'e beni götürmesini söylediğini o anda güçlükle duyabildim. Ben hala olduğum yerde mıh gibi çakılmış duruyorken Hasan Bey, beni bileğimden kavradığı elleriyle çekiştirmeye başladı. Ruhu soyulup içi boşaltılmış kabuk gibi kalan bedenim, Hasan Beyin çekiştirmeleriyle salondan dışarıya doğru güç bela çıkartılırken, ruhum az evvelki mıhlandığım yerde ne olduğunu anlamak istercesine varlığını sürdürmede ısrar ediyordu. O sırada bu kez de kulaklarıma ilişen, Tomris Ablamın halama karşı serzenişleri olmuştu. "Feraye'yi götüremezsiniz. Buna iznimiz yok, olacaklardan siz sorumlusunuz Firuze Yalçınkaya!" Hasan Bey beni malikaneden çıkardığında güvenlik görevlilerinin yanında başka adamların olduğunu ve o adamların sözde bizi korumakla görevli olan güvenlik personellerini ekarte ettiklerini gördüm. Bir ara bulunduğum yerden ayrılmamak üzere direnmek için duraksadığımda Hasan Bey, "Feraye Hanım lütfen, acele gitmemiz lazım." dedi. Bana denileni yapmaktan başka çarem yok gibiydi. Hasan Bey beni , Mercedes Vito bir arabanın yanına getirdi. Arabanın kapısını açtı ve hızla benim araca binmemi sağlayıp peşi sıra da üzerime kapıyı kapattığında karşımdaki koltukta Çınar'ın oturuyor olduğunu gördüm. Hızla araçtan ayrılmak üzere arabanın kapısını açmak için yeltendiğimde, Çınar yapmak istediğim şeyi anlayıp beni bileğinden kavrayarak tekrar yerime oturtup yapmak üzere olduğum şey için bana engel oldu. "Hasan Bey, derhal hareket edelim" dedi. Bileğimi Çınar'ın elinden sert bir hareketle çekerek kurtardım. "Bu ne cüret, halam gelmeden bir yere gitmem, inmek istiyorum" dedim. Tekrar kapıya inmek için yöneldiğimde daha sert bir sesle; "Hasan Bey, çalıştırın aracı!" ,diye varlığımı yok sayarak Hasan Bey'e emrederek bağırdı. Aynı şiddetle tekrar bileklerimden beni tutarak, arabadan inmeme mani oldu. Bileklerim hala Çınar'ın avuçlarında olmasına rağmen, karşımda duran adamın göğüslerine avuç içlerimden destek alarak baskı uygulayıp Çınar'ı ittiğimde; bileklerim yaptığım atağın şiddetiyle Çınar'ın ellerinden kurtulup eş zamanlı olarak içinde bulunduğumuz aracın hareketlenmesinin de etkisiyle az evvel oturduğum koltuğa doğru geriye savrulmama sebep oldu. Savrulmamdan sebep eteği açılan elbisemden rahatsızlık duyarak kendimi toparlama çabasına girişirken bir yandan da Çınar'a "Beni zorla mı götürüyorsunuz? Zorba mısınız siz?" diye bağırıyordum. "Feraye, Firuze diğer araçla gelecek, vaktimiz yok. Durumun ne kadarının farkındasın bilmiyorum ama şu an hayatın tehlikede." "Ne saçmalıyorsunuz , neler oluyor, ben hiçbir şey anlamıyorum." "Feraye zorluk çıkarma ve ben ne dersem onu yap lütfen. Güvenli bir yere geçtiğimizde her şeyi konuşacağız. "diyerek bana karşılık verdi Çınar, sabrının limitlerine ulaşmış gibiydi. Hasan Bey, bizim olduğumuz kabinle şoför koltuğunun olduğu kabin arasındaki paravanı indirip konuşmaya başladı. "Çınar Bey, takip ediliyoruz, ne yapalım?" "Gaza yüklen ve kalabalık olan güzergahı tercih et, kalabalıkta sorun çıkaramazlar, adamlarım konumumuzu takip ediyorlar bize yetişmeleri için zaman kazanmalıyız." Çınar adamlarıyla telefonda konuşurken birden arkamızdan şiddetli bir çarpma oldu, bulunduğumuz araç sağa sola yalpalanıyor bende arabanın içinde sağa sola yuvarlanıyordum. Çınar beni kendine doğru çekti ve başımı göğsüne bastırdı. Çok korkuyordum, şu anda Çınar'ın beni koruduğunu hissetsem de beni bu araçta alıkoyan da Çınardı. Birden silah sesleri duyuldu. Araç iyice yalpalandı. Çınar, Hasan Bey'e, "Biraz daha dayan adamlarım yetişmek üzereler." dedi. Aniden yüksek seste korna sesi duyuldu ve bulunduğumuz araç savrulmaya başladı. Gözlerimi açtığımda bulunduğum aracın kapıları açıktı ve içeride kimse yoktu. Ne kadar süre baygın kaldığımdan bihaberdim. İçine düştüğüm hengameden kurtulabilmek umuduyla vakit kaybetmeden araçtan çıktım çıkmasına ama bu kez de karşımda iki grup birbirlerine silah tutmuş bir şekilde duruyordular. Bir tarafta Çınar ve Hasan Bey diğer tarafta Tomris Ablamın eşi Ekrem Eniştem ve adamları vardı. Neler oluyordu anlamıyordum. Bedenimi kontrol dahi etmeden aralarına doğru koşmaya başladım, Çınar'la göz göze geldik bana "Arabaya geri dön "diye bağırdı. Kaşlarımı çatarak yerimde duraksadım, ne yaşıyorduk biz bu adam kim oluyprdu da bana böyle bağırıyordu diye düşünürken ne ara arkamdan biri gelmişti ki bir çift kol tarafından belimden kavrandığımda ayaklarım yere artık değimiyordu. Eniştem, "Feraye'yi götürün", diye bağırırken ben de "Enişte neler oluyor" diye karşılık verdim. Beni yakalayan kişi eniştemin adamı mıydı? Beni tutan adam bir eliyle ağzımı kapatıp diğer eliyle beni belimden havada tuttuğu bedenimi bir paket gibi zorla bir arabaya tıktı. Zorla içine atıldığım aracın şoför koltuğundaki kişide yolcuk kapısı kapanır kapanmaz arabayı sürmeye başladı. Bulunduğumuz yoldan daha tenha bir yola girmiştik. Birkaç arabanın daha, hızla bizi takip ettiğini ve bulunduğum aracınsa ormanlık alana doğru ilerlediğini görüyordum. Şoför hızla arabadan indi kapıyı açıp bileğimden kavradı ve beni ormana doğru kendisinin ardında sürüklercesine koşmaya zorlardı. Korkudan bedenim tir tir titriyordu. Birkaç metre daha ormanın içine doğru ilerledikten sonra ise kendisi birden durup benden bağımsız koşan ayaklarım yüzünden bileğim bırakılınca durmayı beceremeyip yere doğru kapaklanmıştım. Çok canım yanmıştı. Yüz üstü düştüğüm yerden kalkmayıp arkamda kalan adama doğru döndüğümde, adamın belinden çıkardığı silahı bana doğru doğrulttuğuna şahit oluyordum. Bulunduğum yere mıhlanmış halde "Neden , neden!" diye çığlıklar atıyordum. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Gözlerimi yumdum. Silah patlamasını duymamla bedenim üzerinde hissettiğim ağırlık sırtımı yerle buluşturdu. Gözlerimi açtım. Az evvel bana silah doğrultan adam kanlar içinde üzerimde duruyordu. Başından vurulan adamın kanını, oluk oluk göğsüme boşalan sıcaklığıyla hissettim . Üzerimdeki beden oldukça iri olmalıydı, yerimden kalkamıyordum. Çabalamaktan vazgeçip çaresizce başımı geriye doğru bıraktım. Artık sesimde çıkmıyordu. Uzaktan gelen bir sesin havaya karışarak ismime dönüşünü işittim. Bu seslenen Çınar'dı. Çok geçmeden yanıma vardı ve üzerimden yaralı bedeni kaldırıp hızla bedenimi kontrol etmeye başladı. Sırtım ve bacaklarımın altına ilişen kollarla kontrolünü yitirdiğim bedenimi kucaklayıp yerden kaldırdı. Beni kendi arabasına doğru kucağında taşırken bir şeyler söylediğini duydum, pelteye dönmüş bedenimi arabanın arka yolcu koltuğuna bırakmak üzereyken arabanın arkasına bir gurup araç sıralı halde durdu. Araçtan eniştemin de bulunduğu bir gurup adam inerken ben hala Çınar'ın kollarındaydım. Arabalardan inen adamlar bellerinden çıkardıkları silahlarını bize doğru doğrulttular. Tam tersi yönden bir gurup araba daha geldi ve arabalar sıralı halde durdular ve arabalardan inen siyah takım elbiseli adamlar bellerinden çıkardıkları silahları bize silah doğrultanlara doğru doğrulttular. Eniştemin, öfkeli yüzünden tükürük saça saça bağırışlarını izlerken, doğrultmaktan yorgun düşen başımı kollarında olduğum adamın boynuyla omzu arasındaki o yere dayadım. "Bu iş burada bitmez Feraye'yle asla evlenemezsiniz Çınar" diye bağırdı eniştem. Çınar'ın çenesine değen şakaklarımdan, Çınar'ın enişteme karşılık vermek üzere olduğunu anlamıştım. "Şimdi kulaklarını aç ve iyi dinle Ekrem! İyi dinle ki eşin Tomris'e bu söylediklerimi noksansız iletebilesin! Feraye benim resmi nikahlı eşimdir . Eğer karımın başına bir şey gelecek olursa ben kocası olarak sebep olan ya da olanlar için elimden geleni ardıma KOYMAYACAĞIM!" Sözlerini yüksek sözle sıraladıktan sonra Çınar, önce beni arabaya bindirdi sonra da kendi yanıma oturdu. Bu sefer arabanın şoför koltuğunda başka biri vardı. Göğsümün üzerinde hissettiğim ağırlık gittikçe kendini daha da fazla belli etmeye devam ederken beraberinde bedenimi saran titremeye engel olamadım. Bedenimdeki titreme şiddeti arttıkça Çınar beni daha fazla göğsüne bastırıyordu. Nefes almakta zorlanıyordum. Çınar'ın kollarından kendimi kurtardım ve titreyen ellerimle boğazımı sıkan elbisemin yaka düğmesini açmaya çalıştım. Çınar "Feraye sakin ol" diye cümlesini tekrarlarken ben değil nefes almak, nefes vermekte de zorlanıyordum. Kulaklarımı Çınar'ın "Adem arabayı sağa çek" diye bağırtısı doldurdu. Ani firenle duran arabanın hızla arka yolcu kapısı açıldı. Açılan kapıdan arabaya dolan havanın serinliği tenimi yalarken ben hala nefes almakta zorlanıyordum. Çınar kollarıyla kavradığı bedenimi dışarıya çıkarıp yola yatırdı. Başımı dizlerinin üzerine koydu, açmakta zorlandığım elbisemin yaka düğmelerini açtı ve başımız üzerinden saçlarımı okşamaya başladı. Hala nefes almakta zorlanıyordum. Şoför arabanın bagajından çıkardığı siyah bir çanta ile yanımıza geldi. Çınar bir yandan saçlarımı okşarken bir yandan da "Feraye sakin ol, yavaş yavaş nefes al ver", diye yumuşak bir sesle bana yardımcı olmaya çalışıyordu. Ne yavaşı, nefes alamıyordum ki ben, bedenim titriyordu. Şoför elindeki çantandan bir adet şırıngayla bir ampül çıkardı. Çınar da eş zamanlı olarak bedenimi yatırdığı yerden doğrultup, üzerimden kot ceketimi çıkardı ve sırtımı göğsüne yasladı. Şoför elbisemin açıkta bıraktığı kolumdan şırınganın içindeki renkli sıvıyı bedenime enjekte ederken Çınar, başımı iki elinin arasına alıp yüzümü kendinden tarafa doğru çevirdi. Bedenime ettikleri müdahaleyi görmemi engellerken okyanusu andıran bir çift maviyle buluşan gözlerim, mavinin en fırtınalı tonunu barındıran gözlerin bana zoraki bir tebessümle baktığına şahit oluyordu. "Her şey yoluna girecek, sana sakinleştirici iğne yaptık. Feraye lütfen... " artık Çınar'ın söylediklerini anlayamıyordum; Kulağımdaki tiz çınlama sesi şiddetini arttırmıştı da çınlamanın dışında bir şey işitemez olmuştu kulaklarım. Göz kapaklarım bana ihanet edip ağırlaşmaya başladıklarında Çınar kıpırdayan dudaklarıyla bana bir şeyler anlatırken bir yandan da yüzüme belirli belirsiz gülümsüyordu. Bedenim serildiği yol üzerindeki mıcırlar gibi taşlaşırken , gözlerim karanlığa teslim olmadan hemen önce gördüğüm şey Çınar'ın gülerken kıvrılan dudağının yanında oluşan çukur oldu.
Devam edecek...
|
0% |